27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 TEMMUZ 2002 CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@ cumhuriyet.com.tr AÇI 3IÜMTAZ SOYSAL Kaçıncı Yeni? TAM Ece Ayhan'ın ölümü dolayısıyla "Ikinci Yeni" sozü d llerde dolaşmaya başlamıştı ki, bir- denbire bir başka "yeni" gündeme getirildi. Ne var ki, şimdiki "oluşumcular"\n yenisi biraz tuhaf. "Ikinci Yenıcüerlnki, Orhan Veli, Oktay Rrfat, Melih Cevdet kuşağının yeniliğini aşmak isteyen gerçekten "yeninin de yenisi" bir yenilikti. Şimdi ise. Türk poliîika sahnesinin yatan geçmişindeki bü- tün eskiler, hem de pek partak olmayanlar, hep bir araya gelip "Biz yeni bir oluşumuz" dedikleri za- man hangi yeni rüzgân yüzünüzde hissedebilirsi- niz ki? Yenilik, olsa olsa, eskilerin yeni bir söylem tut- turmalanyla olabilirdi. Ama, o da yok. Bakıyor- sunuz, yakın geçmişin bütün kullanılmış düşünce ve şözcükfen onların dilinde. Örneğin, Cem'in yerli yersiz "Allah"sözünü et- meye başiaması belki kendisi açısından yenidir, ama gerçek yenilik midir? Sergilenen Avrupa Birliği telaşı, ağızlarda dola- şan "Kopenhagkritehen", olmayan "azınhklann ko- runması", içtenliksizliği sıntan "inançlara saygın- lık " ve uyduruk "sivil toplum" gibi laflarla, aslında Ikinci Cumhuriyetçiliğin yeniden hortlatılması de- ğil midir? AB'ye tam üyelik, Türk dış politikasının ciddi ve çetin bir diplomatik sorunu olmaktan çı- karak nasıl olup açık ya da sinsi bütün cumhuri- yet düşmanlannı aynı bayrak altında toplamaya yö- nelebilrniştir? Yeni olan, belki, hepsinin oniki yıl- dızlı mavi bayrak altında toplanmasıdır; ama ye- ni/ik bu mudur? Yolsuzluklann üstüne gitmekten çabucak vaz- geçip "Neden polis değil de jandarma eliyle te- mizlik" türünden ikincil soaılaria ortalığı bulandı- ran ve sonuçta temizliği durdurmayı beceren med- yanın şimdi birdenbire Yeni Oluşumcu kesilmesin- de eskiden kalma kuşku çekici btr koku yok mu- dur? • şin kötüsü, bütün "yenilik"\erin özünde çok es- I kileri, Birinci Dünya Savaşı sonrasını anımsatan durumlann bulunmasıdır. Olmüş, tarihe gömül- müş, artık asla kullanılmayacağı düşünülen kav- ramları ve sözleri böylesine canlandıran bir başka yenilik görülmüş müdür? Mandacılık sözü niçin dilimizin ucuna geldi? Oniki yıldızlı mavi bayrakçıların tutumunda Mil- li Mücadele'ye karşı çıkanlann yeşil bayraklarını anımsatan ne var acaba? Yirmibirinci yüzyılın Türkiye'si, üstelik yenilik sözleriyle, yakın tarihini sürekli tekrarlayıp du- ran zavallı bir ülke olarak kalamaz. Bütün bu alda- tışlann yıkılacağı günler hemalde yakın olmalıdır. Yoksa, çok yazık olur bu ülkeye. Işık Kansu ÇOCUKLUGA YOLCULUK Işık Kansu Çocukluğa Yolculuk'ta, Kerim Afşar'dan Kışlah'ya, Ayla Kutludan Mümtaz Soysal'a, ülkemizde farkh alanlarda farklı özelliklerle tanınmış kişilerin, çocukluklarının yaşamöykulerine olan izdüşümlerini ele alıyor. Kitap fotoğraflarla bezeli bir belgesel aynı zamanda. www.bilgiyayinevi.com.tr BILOİ YAY1NEVİ Meşrutıyet Cad No 46 A Ye"işehır • 06420 ANKARA Tel (0-312) 434 49 98 • 434 49 99 Faks. {0-312) 431 77 58 BİLGİ 0AĞIT1M Nariıbahçe Sok. No:17, Kat1, Cağaloğlu - 34360/İSTANBUL Td' (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks: (0-212) 527 41 19 BİLGİ «TABEVİ Sakarya Cad. No:8/A Kızılay - 06420/ANKARA Tel- (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Faks: (0-312) 433 19 36 Başveren Devrimci: Ali Suavi... M. İskender ÖZTURÂNLl Hukukçu E rasmus "Delfliğe Öv- gü" adh yapıtını XVI. yüzyılda yaz- mıştı. Bu yapıtta "her kişinin kendi- ne özgû bir deBliği olduğunu" vTirgulamakta ve çağının çirkin- liklerini dile getirmektedir: "Gözierini savaş hırsı bürümüş prensler, birbirlerini yiyip bitir- mektedirler. Egemen smıfcennet- teymiş gibi yaşamakta, haJk ke- simi ise inim inim inkmektedir. Kilise yozlaşmış, devlet kokuş- muştur." Işte Erasmus, bu çürümüs top- lum düzenini eleştirmek amacıy- la deKMğe sığınmış, deliliği ko- nuşturmuştur. Bu yöntemi seç- mesinin nedeni, otoritenin yıl- dınmlanna karşı kendini savu- nabılmek. "birdelininsaçmasa- pan sözlerini ciddiye almaynuz" diyebilmek içindir. Bu yöntem- le en acımasız sözleri delıliğe söyletmiş, en etkin yergileri de- liliğe yaptırmıştır. Çoğu zaman deliliğin mi. yoksa Erasmus'un mu konuştuğunu anlamak ola- naksızdır. Kitabı okuyan bir ki- şi, Erasmus'un delı olabilecegi kanısına, kendisinde de birazcık delilik olduğu sonucuna vara- bilir rahatça. Daha önce çeşitli kitaplannı okudugumuz Mehmet Erdül, " Başveren tnkdapçı: An* Suavi" adh son yapıtında Erasmus'un yöntemini uygulamış, kendisi- ni Ali Suavi'nin yerine koyarak onun düşünce lerini gündeme getirmeye, tarihsel bir sıra için- de Suavi'yi bize tanıtmaya ça- lışmıştır. "Ben8Arahk 1839yı- hnda, Ramazan Bayramı'nda fstanbul, Aksaray, Cerrahpa- şa'da doğdum. Âdım sadece Afi'ydi Suavi'siz, yahn, tek ba- şına AB" diye başlayan kitap. "Ülkemizde eğitim çok kötü du- rumdaydı. Medreseler, teorik bi- limlerin okutulduğu, ezbercili- ğin egemen olduğu eğitim ku- rumlanna dönüşmüştü. Fen ders- leri terkedilmiş, sadece din ders- leri okutulmaya başlanmıştı. Medrese mensuplan taassuba yenik düşmüştü. Mektep-med- rese tarnşması başlamıştı'' biçi- minde sürmekte ve "Yedi Sekiz Hasan Efendi nin elindeki sopa- nın havada vınlayışı kulakJanmı doldurdu. Eğiidim. İlk saldın boşa gitmişti. Hasan Efendi'nin elindeki sopa havada bir kez da- ha yükseldi Kafanıın sol tarafi- na indi. Kan kulaklanmın ar- kasından hovnuma akn. İçinü ılık bir sızı kapladu Süngüler ci- ğerimiparçaladı" biçimindeso- na ermektedir. Suavi, Türk toplumunun ye- tiştirdiği değerli bir düşunür ve yazardır. Aynı zamanda korku- suz bir eylem adamıdır. Birinci Meşrutiyet yıllannda yaşamış- tır. O yıllarda düşünce alanında, eylem alanında devletin laikleş- mesi diye bir sorun yoktur. Dü- şün alaruna egemen olan kişile- rin hemen hemen hepsi, tum so- runlan Tanzımat'ın getırdiği gö- rüş açısından ele almaktadırlar. Çıkanlacak yeni yasalann da şeriat kurallanna uygun olması gereğine inanmaktadırlar. Ama bu aydınlann, bu düşü- nürlerin arasında, sorunlara de- ğişik biçimde yaklaşan, İkinci Abdülhamid ı tahttan indirip onun yerine Sultan Murat'ı çı- karmak içın Çırağan Sarayı'nı basan ve bu yolda başım \eren bir de\Tİmci vardır: AB Suavi. Suavi, laiklik sözcüğünü ülke- mizde ilk kez kullanan bir kişi- dir. Oğretimdebüükdüşüncesi- ni savunmuşrur. u Eski zaman- larda sultanlara davul çalanJar da sankn idiler" diyerek "Med- reselerden sanğı kaldırmak ve hepsmisKilokulaçevirmek" dü- şüncesini ortaya atmıştır. "Din adamıyetiştirectk medreselere de Türkçe, geomeCri, coğrafya, ta- rih, yeni ve eski astronomi ders- lerinin konulmasıru istenıiştir.*" "Birkaç ihtisas medrtsesinin >e- terhokluğunu"" savıınanbirdü- şünürdür. Namık Kemal ve Zi- ya Paşa'lar devletin şeriata da- yanmasını. tslam hukukunun uygulanmasını istedikleri hal- de, Ali Suavi, "dünyanm din ya- salanyla yönetilmesine'* karşı çıkmış ve laikliği önermiştir. u De\1etin birtakım keümeoyun- lamia, nükteciUk ve edebiyatçı- hkla idare edilemeveceğini, po- Btika biüminin temelinde şeriat ve edebrvat değil, coğrafya, eko- nomi ve ahJak" olduğunu söy- lemiştir. "Din-devlet işlerinin birbirinden aynlnıasını istemiş, ilk kez açık bir dille laiklik dü- şüncesiniorta>ako>Tnuşrur.'" Hı- lafetin Kuran ve Hadis'e dayan- madığını, sonradan icat edildi- ğini ve zorunlu olmadığıru da ka- nıtlayan odur. Ali Suavi, küçük büyük 55 ki- tabın yazandır. Ve bir özgürlük savaşçısıdır. 1860'larda sürgün- lere gönderilmiş, daha sonra Pa- ris ve Londra'ya kaçarak salta- nata ve tek kişinin yönetimine karşı savaş açmıştır. Londra'da çıkardığı Le Mukhbir adh gaze- tesinde 10 Ocak 1867- de. "Halk aç, vatan tehlikede, hal fena, ile- risi belalı. Bu böyle devam ede- mez. Bugün yann bıçak kemiğe dayanacak" diye haykıran bir devrimcidir. Suavi, gençliğınde din eğiti- mi almış bir hoca. bir molladır. Ama gerçeklen her türlü koşul- larda görebilen ve onlan dile getiren akılcı bir din adamı ola- rak kalmış, yaşamı boyunca yo- bazlara ve bağnazlara karşı çık- mıştır. Uzun süre "Küçük Hoca" adıyla anılmış ve genç yaşında hacca gitmiştir. IVlizancı Murat Bey'in çok doğru tanımlama- sıyla. "Bu molla,vaşamasını bil- mediyse de, ölmesini şahane bil- miştir." 9 yıl 5 ay Avrupa "da çeşitli ga- zeteler çıkarmış, yurdundaki despotlarla savaşmıştır. 72 hali- fenin üçte birinin öldürüldüğü- nü, çoğunun da zindanlarda çü- rütüldüğünü söyleyen Suavi, gerçeklen bir mahmuz gibi şa- kırdatmıştır. Istanbul'dayayım- lanan Basiret gazetesinde Ma- >as 1876'da şunlan yazmaktadır: "Hürriyet, akhna geleni söyle- mek ve dilediğini yapmak değil- dir. Oemokrasi için ahlak şart- tır... Hükümet, yalnız halkın re- fahnu sağlamaya değü.anlakı da düzenlemeje çalışmalıdır... Os- manh De\ieti'nde demokrasi yal- nız ahlak nedeniyle değil, başka nedenlerle de olamaz. Menîle- ketrürlü latalarda parça parça- dır. Ceniştir. Dillcr. âdctler, din- ler avn ayndır. Bir Mısırü ik Sırp, bir Tunushı ile Bulgar na- sıl birleşip de Osnıanlı tmpara- toriuğu'na düzen vermeji düşü- nebilecektir. İdare böyle gide- raez. Padişah ve hükümet devle- tin gözetimi alnna ahnmalıdır. Bir MecKs kunümalıdır" bıçi- mınde konuşan Suavi, 122 yıl ön- ce ulusal devleti gündeme getir- mekte, "Osmanh tmparatorlu- ğu'nun Rumeti ve Anadolu'da, yani doğrudan doğruya vergi al- makta olduğu sa>ılı ve befli top- raklarda bir oluşum yarafması gerektiğini savunmaktadır. Bu nedenJedir ki F. Rıfkı Atay, hak- lı olarak bu konuda şunlan söy- Iemiştir: "KuvTetlerimizin tu- tunabildiği bir anavurt smırlan içindesağiam vedevamh bir dev- let kurmak, sadece hâkim nıil- leti yetiştirmekle uğraşmak fik- ri, Âli Suavi'den Mustafa Ke- mal'e kadar havada kalnuştır.'' Görülüyor ki Ali Suavi, ay- dınhk bir kafa ve ilerici bir dü- şünürdür. Ne yazık ki gerek dü- şünceleri, gerekse kişiliği ve ey- Iemi, gereği gibi incelenmiş ve değerlendirilmiş değildir. Bu- güne değin çeşitli tarih kitapla- nnda, ansiklopedilerde yazılan- lann dışında Suavi hakkında üç kitap yayımlanmıştır. "Mithat Cemal Kunta>. Sankta İhtilafciAB Suavi 1946." "Falih Rıfkı Atay. Başveren İnkılapçı - Aü Suavi, I95r, "Hüsejin Çefik. AB Su- avi ve Dönemi. 1994." Mehmet Erdül'ünki dördüncüsüdür. Bu nedenle Türk insanı ve Türk top- lumu bu dört yazara da teşekkür borçludur. Başveren İnkılapçı: Ali Su- avi. Toplumsal Dönüşüm Ya- vınları. Gerici Saldınlara Karşı.. Prof. Dr. Suat GEZGİN B eyin, yürek rutsaklan yi- ne görev ba- şında: Tıpkı "GörevimK Tehlike r 'denin kurulu si- lahşorlan-kalemşorlan gi- bi çahşıyorlar. Ellerine bir video kaset gelip, hedefi gösterip, sonradan kaset kendi kendini imha ederek görevi başlatıyor. İstanbul Ünhersrtesi'neazgm,gözü dönmüşbirsakbn daha>a- şandı Birbilim yuvasını. bir bilim kurumunu, üstelik Türkiye'nin gururu, beş yüzyıllık geçmişe sahip İs- tanbul Üniversitesi'ni "ci- najıet çetea" olmakla suç- luyorlar. L T niversiteler ka- musal alandır. Bu yüzden- dirki, ürettiklerini paylaşır, dağıtır. Görevi budur. Hal- kın kürsüsü, bilgi kuşağı. ka>Tiağı, pınandır. Bir bi- lim yuvasını "cinayetçete- si" diye nasıl tanımlarsı- nız, hangi aymazlıkla... Hızını alamayan kara ce- haJet, saldınnın boyutlan- nı hakarete vardırarak de- vam ediyor. Dıli dolaşıyor, öfkesini, hıncını nasıl ala- cağtnı, çıkaracağını bilme- den saldınyor. Oylesine ki, kendi içini olduğu gibi yan- sıtıp, çeteliği de aşarak ter- biye suıırlannı zorluyor. Sormak gerekir, "kinı çe- te"? Kendisinden başka kimseye yaşama hakkı ta- nımav'aa sanrlarla, baltalar- la o da yetmedi, silahlarla, plastik patlayıcılarla yok edici kim? Kim en değer- li, en "kırtsal" değeri yok eden? Kim, sormak isterim. Sizler mı9 Cıhat uğruna, gözü dönmüş elı kanlı ka- tiller kim? Kim günahlan- nın altında eziliyor? Kim acaba Tann'ya daha çok kendini affettirmek zorun- da... Ey güzel dünya, seni arkandan paslı hançeriyle vuranlar kim? Biz, fakültemizde gaze- teciliği, haberciliği ögrete- miyoruzherhalde, ne haber, ne haberdeğil? Araşnnlma- dan, sorgulanmadan, ko- nunun taraflarından bilgi alınmadan, görüşü sorul- madan nasıl haber yaparsı- nız... Elinızde bilgi, belge yoksa neye dayanarak ha- beryapıyorsunuz... Dikkat edin, bügi ve belge diyo- rum. Düzmeceylehaznian- nuş tczgâhlardan geçen ve ruşlardan süzülerek ekran- lara ve gazete sayfalanna vansnanlar ne vazık ki ha- raıı USIARARASI SREDDIN HfiCA .JUHKATUR YARIŞMASI » Jûri Üyeleri Tayfun AKGÜL Ercan AKYOL Nurhayat BERKER Ismet LOKMAN Kamil MASARACI Salih MEMECAN DelCO MIHAJLOV Metin PEKER Spiro RADULOVIC I Karikaîürcü / Karikatürcü / Milliyet / İMKB temsilcisi / Karikatürcü / Karikatürcü / Cumhurıyet / Karikatürcü / Sabah / Karikatürcü / Makedonya / Karikatürcüler Derneğı Başkam / Karikatürcü / Yugoslavya Oton Anton REISINGER / Karikatürcü / Hırvatistan Todor TODOROV / Karikatürcü / Buigaristan Cristian TOPAN / Karikatürcü / fiomanya Dünya karikatürcüleri yarışıyor, jüri üyeleri buluşuyor. ana -.Tnsor T.C. îaşbakanlık Tanrra Fonu Kurulu âaşkanlığı ftriıil npnnsnrıı TC. tjtür Bakanlıgı ber tanımı içerisine girmi- yor. Evet. ne yazık kibu kez devanddmız, Bukezdeyan- hş yaptınız. Gerçeği gör- meyen. dogmalarla yaşa- yanlara kılavuz. yine yan- lış yol gösterdi. Kasetle ta- şınan ve sizi hedefe kilitle- yen emirbu kez de koordı- natlan iyi hesaplayamadı. Ne bilginiz, ne birikiminiz, ne yüreğiniz yeterbu koor- dınatları bulmaya. Sizin için kör bir nokta o. Çün- kü siz bilime inanmıyorr sunuz, gerçeğe inanmıyor- sunuz ya da en azından say- gı göstermiyorsunuz. Ka- pılannız ışığa kapalı. Ken- di kör karanhgınızda topaç gibi dönüyorsunuz, ancak kendi ekseninde yana ya- kıla ve toprağa çakılmış bir biçimde. Yine arayacaksı- nız, yine bekleyeceksiniz, ama boş birbekleyiştir bu- nu bilesiniz. Belgelere inanmıyorsu- nuz. Belgeleri dikkate al- madığınız gibi masal an- latmaktan da kendinizi ge- ri alamıyorsunuz. îşte öy- künün kahramanının anlat- hldan, işte belgelerin anlat- tıklan. Tedavi edilmeyen kim, ölüme mahkûm edi- len kim? Acıya saygı gös- terilir. Bazı değerler vardır ki, "Amaç uğruna her yol mubahnrr ı da aşar. Insan onuru, ahlakı, gururu böy- lesi bir acı üzerine kurulan bir saldın plarunı nasıl ta- şıyabilir. Hedefinizi yine yanlış araç ve yolla voırma- ya çalıştınız. Gazeteci ideolojilerin, dogmalann adamı olmaz. olamaz. Elbette bir dünya görüşü, yaşam bıçimi, al- gılayışı. bakışı olacaktır. Ancak haber, kişisel dü- şünceye. göriişe, yakJaşı- ma kurban edilemez. Hiç kimsenin böylesi bir hak- kı yoktur. tstersağ, istersol görüşlü olun, haber gerçe- ğin aktanmıdır. Sadece ve sadece aktanmıdır. Eğer yönlendiriyorsan. bir savaşın aracı olarak kul- lanmaya çalışıyorsan, o si- lah geri teper, ters döner... Nitekim tstanbul Tıp Fa- kültesi'ndeyaşanan ''Bir- can" olayı da böylesi bir olaydır. Hipokrat yeminini anımsatanlar haber ilke ve gerekliliklerini neden anım- samazlar. sormak gerekir. Görünen o ki bir savaş ilan edilmiş. İstanbul l ni- versitesi'nin seckin kadro- lan, bu savaşta taraf değil- dir. L nhersitelerin işidesa- vaşmak değildir. bilim üret- mektir. Görünen o ki ken- disine Yüce Önder'in söy- lediği gibi bilimi yol gös- terici görmeyenler bu du- nımdan çok rahatsızdırlar, daha da olacaklar gibi ge- liyor. Çünkü dün olduğu gibi bugün de istanbul Üni- versitesi. gerçeğin yanın- da, bilim yolunda olacak- tır. Softalann başkaldmsı- na, kükremesine karşın bi- limin ışığıyla yanıt vere- cektir. Her zaman olduğu gibi ışıktan korkanlar, yine si- necek. yeni bir anı bekle- yecekler. Bekleyış boşuna- dır, Cumhuriyetin bilim emekçileri bu saldınlan yü- rekle, bejinle, güçle püs- kürteceklerdir. Bu yazı bir göreve çağ- n yazısıdır. Ulusa bir çağ- ndır. Türk aydınına, halkı- na... Değerlerimize sahip çıkahm. Çakal mantığı için- de, fırsatçılara Türk Dev- rimi düşmanlanna izin ver- meyelün. Sesimizi çok daha güç- lü çıkaralım. Bulunduğu- muz her yerde, her alanda, her koşulda Türk Devri- mi'nin ilkeleri ve yarattık- larımn yüklediği sorumlu- lukla hareket edelim. Ka- ra cehaletin avmaz saldın- lanna karşın dayanışma içe- risinde, tepkilerimizi gös- terelim. Elimizdeki tüm üe- tişim kanallannı kullana- lım. Pusuda yatan, ftrsat kolluyor. Her gün yeni bir karalamayla karşımıza çı- kıyor. Kubilav'lar, Muam- mer Aksoy'lar, Bahriye Üçok'lar, UğurMumcu'lar canavann diş geçirdiği an- lardır. Yenifirsatlar,yeni saldı- n açıklan vermemek için her aydını, yurtseveri, Ata- rürkçü değerlere inanmış yüreği, beyni göreve çağı- nyoruz. Saldınlara karşı tek vücut, tek yürek ve dim- dik ayakta yanıt verelim. PENCERE Petrol Savaşında Saklambaç... Avni Arbaş'ın babası Ulusal Kurtuluş Savaşı su- baylarındandır... Oğluna öğüt vermiş: "- Hayat bir savaşa benzer. Bu savaşta ya şehit ol yagazi..." Sonra eklemiş: ' "- Sakın esir olma!.." • "Esirolma" bir bakıma "tesiim olma"anlamına geliyor; tesiim oldun mu, ayvayı yedin!.. TeslimiyetL Şu halimize bakın, Irak'la savaşta Amerika'ya teslimiyet havası şimdiden başladı... Neler söyleniyor: - Adamlar kararlı; Türkiye olsa da olmasa da Irak'ın icabına bakacaklar... - Ne yapalım?.. - Diyorlar ki savaşa katılırsanız sonunda masa- ya oturursunuz... - Yoksa?.. - Hava alırsınız!.. - Özal'ın dediği gibi "Savaşa girelim; birkoyup üç alalım..." • Şu günlerde Ankara gerilimli.. Ikinci Dünya Savaşı'nda Almanlar Balkanlar'a inmişler, kapımızadayanmışlar... Saldıracaklar mı?.. Çankaya'da bir gece Ismet Paşa'yı uyandırmış- lar, Hitler ordularının Sovyetler'e saldırdığı haberi- ni vermişler; Inönü çubuklu desende pijamasıyla yatağın içine bağdaş kurmuş; başlamış kahkaha- laratmaya... Çevredekiler: - Ne oldu, diye düşünmüşler, Paşa delırdi mi?.. inönü gözünden yaş gelinceye dek gülmüş; ne zamandır süren geriliminin dışa vurumudur bu; ya Hitler Anadolu'ya yönelseydi?.. Ismet Paşa savaşı görüp yaşadığı için barışın ne demek olduğunu biliyordu. • Savaşın eli kulağında... Deniyor ki Amerika savaşa giren Türkiye'yi 28 mil- yar dolarla destekleyecekmiş... Nerede bu bolluk?.. Yine deniyor ki: - Amerika 11 Eylül saldınsından sonra Türki- ye'ye 20 milyar dolar vermedi mi!.. 20 milyar dolar Türkiye'nin borç faizlerini öde- mek için kullanıldı, eloğlu bir eliyle verdiğini öteki eliyle alıp yine cebine koydu; bu arada biz biraz va- kit kazandık, biraz daha borçlandık... Hayal kurmayalım; Türkiye'yi ne ABDabad ede- bilir, nede AB kurtarabilir; kendi kendimize güven- mekten başka çaremiz yoktur; gerisi kuyruklu ya- landır... • Ülkenin iç ve dış koşullarına bakılırsa Ameri- ka'nın savaş baskısına dayanmak çok güç... Ancak toplumsal güçlerin ortak banş karariılığı dile gelirse bir direniş olabilir... Asker savaş istemiyor.. Peki, siviller neredesiniz?.. "Elma dersem çık, armut dersem çıkma" üze- rine saklambaç mı oynuyoruz?.. Deniz SOM TEPE TEPE İSTANBUL "Herhangi Bir Yerde" G ü n i z i Y a y ı n c ı l ı k Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 11 72 ENGLISH CENTRE L a n g u a g e S c h c o 1 Genel Ingılızce P^ograrrian Şırkecier ve Kuruluştar İçın Ûzef Programlar iş Ingıiızcesı Programfarı TOEFL-IELTS-PCE Smavüanna Hazırttk Ppogranlan Çocuslara ÖZB H3*ts İç; Gi-ndûz Ya2 Pnograrrlan Bıre-br İngifizce Efiıtımfen Ev Hanımianna dzel Arogramlar Oö'-ercılenmıze Ucretsâ Aktwteter Rum«| C*d No92 80220 OMuntey fsunfeul T«l: (0212) 235 91 77 -247 «•13- 241 20 34
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle