Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HAZİRAN 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA
JV U |_j J_ U J \ kultur(5 cumhuriyet.com.tr 15
f**4 Seyirciyi 14. Louis dönemine götüren parlak bir 'çağfilmi' gösterimde
Oüneş Kral ve sofracıbaşı
Çocuk yaşta oturtulduğu Fransa tahtında,
tam 72 yıl saltanat süren, yoksulun ezildi-
ği, baskı ve güce dayanan despot iktidan
süresüıce ülkesinin sınırlannı genişleterek
iYvrupa'yla çekişmeye giren, kendini de
Tann'nın yeryüzündeki temsilcisi olarak
gören, Güneş Kral ya da Büyiik lakapla-
rıylatarihe geçmiş 14. Louıs'nın dönemmi
karşımıza getiriyor, Fransız-Ingiliz ortak
yapımı Vatel. Bu dönemden seçilmiş, ger-
çek kişi ve tarihı olaylara dayanan ve önce-
lilde, dekorundan kostümüne son derece
özenilmiş, başanlı sanat yönetimiyle göz
dolduran Vatel'i tngıliz yönetmen Roland
Jofffe imzalamış.
1980'li yıllann başında The Killing Fi-
elds-Ölüm Tarlalan'yla adını duyurup bir
Cizvit misyoneriyle bir silahşorun 18. yüz-
yıl Brezilyası'ndaki serüvenlerini aktararak
1986 Cannes'da Altın Palmiye kazananThe
Mission ve The Scarlet Letter (1995) gıbi
kostümlü tarihsel dramalarıyla sivrilmiş,
yoksul Hindistan üstüne Patrick Sway-
ze'yle çevirdiği City of Joyia { 1992) biraz
hayal kınklığı yaratmış Joffe, Fransız kadın
yönetmen Jeanne Labrune'ün, tngiliz
oyun yazan Tom Stoppard eli değmiş se-
naryosundan, ilgisız kalınamayacak. parlak
bir oyuncu kadrosuyla Fransa~da, tngilizce
olarak çekmiş Vatel'i.
Kralla maiyetinin taşra sefası
Rossellini'nın 14. Louis'nin îktidaraGe-
lişi (1967) başta olmak üzere şimdiye dek
sinemada yapılmış Fransa tarihine ve 14.
Louis'ye ilişkin filmler kervanma katılarak
kendine şimdiden seçkin bir yer edınen ve
ilk kez 2000 Cannes Festivali'nde açılış fil-
mi olarak gösterilen bu parlak tarihsel fresk,
sinema tutkunlan kadar gastronomi merak-
lılannı da cezbedebilir kuşkusuz, mutfağa,
aşçılığa, krala, hizmetkârlığa ilişkin içeriği
ve ziyafet sofralannı tam bir görsel cümbü-
şe dönüştüren, uzaktan uzağa Peter Gre-
enaway'in Aşçı, Hırsız, Karısı ve Âşığı
başyapıtını da çağnştıran kimi sahneleriy-
le.
Ülke içi ve dışındaki komplo ve entrika-
lardan, güç ve iktidar oyunlarından, savaş-
lardan fırsat buldukça Versailles sarayını
Moliere, Racine, Lully gibi döneminin ün-
lü yazarlan, bestecileriyle de doldurmuş,
zeki, kibirli, despot Güneş Kral'ın taşra ha-
vasında, 3 günlük, kısa bir tatil geçirmeye
geldiği, Conde prensinin Chantilly şatosun-
da ağırlanışını hikâye ediyor Joffe, yukar-
lardaki soylu sınıfla, aşağılarda, efendileri-
nin keyfi ıçin sürekli bir koşturmaca için-
de, çalışıp çabalayan hizmetkârlarm karşıt-
hğını vurgulayan, babadan kalma klasik bir
anlatımla.
14
Filme adını veren François Vatel (1631-
1678). 17. yüzyıl Fransız kadın edebiyatçı-
sı Madam de Sevigne'nin mektuplannda
trajik ölümünü naklettiği, kralın kaşık ka-
şık yediği krem şantinin mucidi, efendisi
soylu Conde prensine (Julian Glover) kâh-
yalık ve sofracıbaşılık eden, aşçılığı ve düz-
düğü sofralanndaki yaratıcılığıyla tam bir
aş-mutfak sanatçısı sayılacak biri. Aynı za-
manda havai fişek ve dans gösterıleriyle zi-
yafetlerini görsel cümbüşe çeviren becerik-
İi bir organizatör ve animatör özgürlüğüne,
ilkelerine. onuruna düşkün, sadık bir hiz-
metkâr, soylulann yoz değerlenne, saray ve
iktidar entrikalanna sırt çeviren, halktan,
gerçekbirkişilik. Gerard Depardieu'nün,
üstüne cuk oturan Vatel rolünde yine dök-
türdüğü filmde komşu topraklanna el koy-
maya pek meraklı 14. Louis'nin Hollan-
da'ya karşı açacağı savaşta ordusunun ko-
mutanhğına atamayı düşündüğü Conde
prensi, maddi bakımdan dibe vurmuş. uçan
kuşa borçlu, gut hastası bir soylu. Kasasını
yeniden doldurmak için komutanlığı kabul
etmeye çoktan razı.
Kralla maiyetindeki saraylılan 3 gün bo-
r
. Louis
dönemini ve bu
dönemden
seçilmiş, gerçek
kişi ve tarihi
olaylara dayanan
'Vatel'
dekorundan
kostümüne son
derece özenilmiş,
başanlı sanat
yönetimiyle göz
dolduruyor.
yunca ağırlayıp memnun bırakmakta en bü-
yük güvencesi de sadık kâhyası, sofracıba-
şısı, halk çocuğu Vatel. Sofralan sanat ese-
ri gibi hazırlamakta usta Vatel, emrinde ça-
lışanlan koruyup kollayan, peruklu, şıma-
nk aristokratlardan pek hazzehnediğini de
her fırsatta açık eden, gururlu, onurlu, sağ-
lam bir karakter.
Başanlı sanat yönetimi, oyunculuk
Veresiye yiyecek aldığı köylüleri ikna e-
den, monarşiden hazzetmeyen, kralın son
gözdesiyle (vaktiyle Tehlikeli Ilişkiler'le
gözümüzü, gönlümüzü çelmiş Uma Thur-
man, yine benzeri bir rolde harika) filizle-
nen bir imkânsız aşkın da kocaman yürek-
li kahramanı olan, saraylılann hor gördüğü
hizmetkârlar ordusuyla Güneş Kral'ın şa-
nına layık, kuş sütünün eksik olmadığı, gör-
kemli sofralar hazırlayan, üstelik bu şölen-
leri pandomimci-akrobat gösterilen ve ha-
vai fişekli ışık oyunlarıyla destekli, göz alı-
cı atraksiyonlara dönüştüren Vatel, kumar-
da kaybeden efendisi tarafından krala ve
saraya devredilince, bunu ve gitgide işinin
tutsağı oluşunu kabullenemiyor. Kılıcıyla
Yönetmen: Roland Joffe /
Senaryo: Jeanne Lebrune, Tom
Stoppard / Kamera: Robert
Fraisse / Müzik: Ennio Morricone
/ Oyuncular: Gerard Depardieu,
Uma Thurman, Tim Roth, Julian
Sands, Timothy Spall, Julian
Glover, Arielle Dombasle,
Philippine Leroy-Beaulieu /
Fransız-Ingiliz ortak yapımı 2000
(Umut Sanat)
intiharı seçiyor...
Görsel bakımdan nerdeyse kusursuz de-
nebilecek bir özen ve emeğin ürünü bu gör-
kemli tarihsel çağ füminde, zevk sefa peşin-
dekı peruklu takımından, kralın sağ kolu,
kurnaz Lauzun'ü canlandıran usta oyuncu
Tim Roth da yine hinoğlu hin bir fırlama
kompozisyonu çıkanyor görmelere değer.
Ağır makyaj, peruk ve gösterişli giysılerin
altında, 30'lu yaşlanndaki iktidar bağımlı-
sı, hırslı 14. Louis'yi canlandıran Julian
Sands'la, kralın aylak ve züppe kardeşini
oynayan Murray Lachlan Young, Conde
prensesı - Arielle Dombasle, Vatel*in dos-
tu Gourville - Timothy Spall ve kral met-
resi - Philippine Leroy-Beaulieu da filmin
öteki sivrilen oyunculan.
Aş, aşk, fedakârlık, hizmetkârlık, yalaka-
lık temalannı içeren ve sınıf karşıthğı ekse-
nine oturtulmuş, iyi yazılmış, çekilmiş, ay-
nntılandınlmış ve oynanmış, usta Ennio
Morricone müzikleriyle bezeli Vatel, önce-
likle başanh sanat yönetimiyle akılda kalan,
meraklısının kesinlikle ilgisiz kalamayaca-
ğı, haftanın en iyisi diyebileceğimiz bir
'görsel şölen' sonuçta.
YENİ BASLAYANLAR... YENİ BASLAYANLAR.
Yatağımdaki Kaçak/
High Crimes
Carl Franklinin yönettiğı, Mor-
gan Freeman ve Ashley Judd'ın
başrollennı paylaştığı' Yatağımda-
ki Kaçak' bugün gösterime giriyor.
Freeman ve Judd'ı 'Kiss The
Girls' filminden sonra bir kez daha
bir araya getiren filmde, başanlı ve
güçlü avukat Claire ve kocası
Tom'un evlerine hırsız girmesiyle
gelişen beklenmedik olaylar anlatı-
lıyor. Hırsızhk olaymdan sonra Tom
FBI ajanlan tarafından tutuklanır.
"7om'un gerçek adının Ronald
Chapman olduğu. askeri bir operas-
>onda El Salvador'da siviHerin öl-
dürülmesi olayından suçlu oldu-
ju ve 15 yıldır arandığı ortaya
cıkar.
Masum olduğu konusunda
srarcı olan Tom, sadece
rendisine
verilen emırleri yerine getirdiğini
söyler.
Wasabi
Gerard Krawczyk'ın yönettiği,
Luc Besson'ın yapımcıhğını üst-
lendiği Wasabi de bugün gösterim-
de. Filmde başrolleri Jean Reno,
Michel Muller, Ryoko Hirosue
paylaşıyor. "Nikita', 'Leon', 'Be-
şinci Element', 'Yamakasi' gibi
filmlere imzasını atan Luc Bes-
son'u ve Jean Reno'yu tekrar bir a-
raya getiren filmde polis müfettişi
Huberfın (Jean Reno) yaklaşık yir-
mi yıl önceki sevgilisi Miko'nun öl-
düğünü ve kendisini yasal
varisi tayin ettiğini
öğrendiği birtelefon
konuşmasıyla ge-
lişen olaylar anla-
tılıyor.
Sürpriz bir şe-
kilde Japonya'ya gi-
den Hubert, on sekiz
yaşında bir kızı oldu-
ğunu öğrenir.
İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK
'Das Experiment
- Deney'son
İstanbul Film
Festivali'nden
piyasaya çıkan
farklı bir Alman
yapımı.
Yöneticilerin,
kamu
görevlilerinin.
polislerin,
öğretmenlerin ve
anne-babaların
izlemesi gereken
bir film.
Deney için aday aranıyor!
"Deney", bır Alman filmi. Yö-
netmen Oliver Hirschbiegel tara-
fından çevrilen film bir deneyi an-
latan "Siyah Kutu" romanından
senaryolaştınlmış. Anlatüan deney.
bir psikoloji deneyidir. Fihnde an-
latıldığı biçimde gazetelere verilen
bir ilanda "Yapılacak bir deney
için adaylar aranmaktadır ve ka-
bul edenlere 4 bin mark öden-
cektir". Ilanı gören taksi şoförü
Tarık Fahd deneyi kabul eder. An-
cak Tank bır gazeteye deneyi anlat-
mayı da planlamaktadır. Deney,
adaylan "gardiyan" ve "tutuklu"
olarak ikiye ayırmayı, bu rollerde
davranışlarının nasıl değişeceğini
araştırmayı amaçlamaktadır. 15
gün olarak planlanan deney, olay-
lann beklenmedik gelişimi nede-
niyle daha önce bitirilir ya da deney
kendi kendini umulmadık biçimde
bitirir.
Filmin ana teması olan deney
1973 yılında Philip Zimbardo ve
arkadaşlan tarafından Stanford
Üniversitesı'nde yapılmıştır. Üni-
versıtenin psikoloji bölümünün al-
tına gerçeğe benzeyen bır hapisha-
ne kurulmuş, üniversite öğrencile-
ri arasından seçilen adaylarla "gar-
diyan-tutuklu" deneyi başlatıl-
mıştır. Deneyin amacı, sosyal rol-
lerın değışmesıyle insan davranış-
larının ne ölçüde değişeceğinin
araştınlmasıdır. 15 gün olarak plan-
lanan deneyin ilk günlerinden baş-
layan "gardiyanların tutuklulara
kötü davranışları, aşağılamaları.
zorluk yaratmaları" tutuklular
arasında "sinme, çaresizlik, içine
kapanma"etkileri yaratmış, bazı
tutuklulann aştn bunaltı ve depres-
yona gırmelen deneyden çıkanl-
malarına yol açmıştır. Olayların
çığnndan çıkma eğilimi üzerine de
Zimbardo tarafından yönetilen de-
ney, 6 günde bitirilmiştir. Deneyin
sonucu, birbirine karşı hiçbir ön dü-
şüncesi olmayan kişilerin sosyal
rollerin etkisiyle çok farklı davra-
nabildiğini ortaya koymuştur.
"Deney" filmi de bu nedenle
çok önem verilmesi gereken bir
fümdir. Yöneticilerin, kamu görev-
lilerinin, polislerin, öğretmenlerin,
anne babalann izlemesi ve düşün-
mesi gereken bir fihn olarak dikkat
çekmelidir. Sosyal roller hepimizi
nasıl etkiliyor ve önceden düşün-
mediğimiz neleri bize yaphnyor?
Filmin anlattığı da bu. Insanlar yap-
mamalan gerektiğini bildikleri hal-
de, sosyal rolleri "kendilerinden
bekleneni yapmalarını doğru kıl-
dığı için" yanlış şeyler yaparlar
mı? Günlük hayatımız, her anında
sosyal rollenmizin bizden bekledi-
ğini yapmakla geçer. "Emreden
büyük", "itaat eden sinmiş" ki-
şiliklerhep böyle yaratılmıştır. Fil-
min önemi de buradan geliyor.
KEDI GOZU
VECDİ SAYAR
Ya YaYa...ŞaŞa Şa...
Olmadı. Yenemedik Brezılya'yı. Daha iyi olan ka-
zandı. Şimdi önümüzde üçüncülük maçı var. Yarın-
ki maçı alma şansımız oldukça yüksek gözüküyor.
Sonuç ne olursa olsun, sporcularımızın gerçek bir
başarı kazandıklarını, Türkiye'nin eline -eğer kulla-
nabılirse- çok önemli bir tanıtım kozu verdiklerini
söylemeye gerek yok herhalde.
Finale yükselebilseydik ne oiurdu? Bir defa fut-
bolcuların primlen dahayukarılaratırmanırdı. Mec-
lis, tatileçıkmadan, "sporculara vergi muafiyeti" ta-
nınmasına ilişkin yasa önerisini mutlak yasalaştırır-
dı. Sponsorlar, biraz daha yüklenirlerdi reklama.
Nasılsageri dönüşün garantili olduğunu bilerek. Bi-
ra satışları rekor rakamlara ulaşırdı. Futbolcularımı-
za verilecek odül paralarının miktarını arttırmak için
siyasi partilerimiz, bakanlar birbiriyle yarışırdı. Kut-
lamalar bırkaç gün sürer, geriye birkaç blü, yüzler-
ce yaralı kalırdı.
190 milyon asgari ücretle çalışan emekçinin bey-
ni milliyetçı sloganlarla öylesine yıkanırdı ki aklına
bile gelmezdı, futbol takımlarına ve onlann etrafın-
da oluşturulan mekanizmaya harcanan trilyonlann
kendi cebınden çıktığı. Belediye başkanları, yeni
bez afişler, "billboard"\ar hazırlatırdı iki gün içinde,
elbette bizim cebimizden çıkan paralarla. Kendi
dev posterlerini alanlara astırmaktan yüzleri kızar-
mazdı. Herfırsatı şahsi reklama dönüştürmek ayıp
değıldi nasıl olsa.
Halkımız, topun peşinde sürüklenedursun, "yeni
dünya düzeni" her geçen dakika bir adım daha me-
safe kazanıyor, bir yerli kuruluş daha uluslararası
sermayenın eline geçiyor. Bilmem dikkatinizi çekti
mi, "milliyetçi" söylemlerle yeri göğü inletenlerin,
ekonominin ve kültürün uluslararası seımayeye tes-
lim edilmesine ilişkin suskunluğu. "En büyük Tür-
kıye!" çığlıklannın ardında yatan çaresizlik mi der-
siniz, gündemı değiştirme çabası mı?
Elbette, bütün bu şamata içinde televizyonda
gösterilen bir filmde uygulanan sarsür kimsenin dik-
katini çekmedi ("Hoşçakal Yann"\ gösteren Show
TV ekranında. "devrimci" sözcüğünün geçtiği yer-
lerin "sss" olduğunu yazan Sina Koloğlu'ndan
başka kimsenin bu konuda tek sözcük etmediğini
sanıyorum). Çekemezdi, çünkü halkın yegâne "yırt-
ma" umudunun futbol olduğu, beyinlere her daki-
ka yeniden kazınıyordu. Yoksul halk çocukları, özel
okullarda, Amerikalarda okuyup ekonomıst olmayı
hayal edecek değiller ya; onlar için de bir yüksel-
me umudu vardı: Bir Davala, bir Mansız, "bir Şaş
olabilmek...
Medyamız bu umudu her sabah yeni baştan su-
layarak sısteme olan borcunu ödedi bu vesileyle.
Finale çıkamadık ama, ıki haftada az şey kurtar-
madık doğrusu.
Avrupa Birliği, demokratikleşme, idam falan hep-
si geride kaldı.
Hükumetin, oturup kalkıp şükretmesi lazım mil-
lilerimize... Art arda gelen zamlar bile acıtmadı es-
kisi kadar! Bu heyecan dalgasının ülkemizde "ulu-
sal" bılincin şahlanmasına yol açacağını düşünen-
ler de var. Ama ben daha çok uluslararası bilincin
ve uluslararası sermayenin şahlanmasına yol açtı-
ğı kanaatindeyim. Oyuncularımızın her golde "1i-
yat"larının artmasına sevinmenin, "olaylann geliş-
mesi sonucu" yabancı takımlara transfer olmaları-
nı, mal gibi alınıp satılmalarını gayet doğal karşıla-
manın, milliyetçilikle bağını kuramıyorum.
Tabii, bu "milli şahlanış" günlerinin bazı yararla-
n da olmadı değil: Mesela Danıştay'ın "BüyükAdam
Küçük Aşk" (Hejar) filmi üzerindeki yasağı kaldırma-
sı sessızce geçiştirildi. Filmin eser işletme belgesi-
ni iptal eden Kültür Bakanlığı uygulamasına ilişkin
yürütmeyı durdurma kararı veren Danıştay 10. Da-
iresi'nin kararı medyamızda pek yankı bulmadı.
Koskoca Kültür Bakanı dururken Handan Ipek-
çi'den yana tavır koyacak değiller ya.
Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un yapıtını "Böyle
sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat
koymuşlar" dıye degerlendiren ve parçalatarak, kal-
dıran Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek için
de çok yararlı oldu bu milli heyecan. Gökçek'in,
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce 4 mılyar li-
ra tazminat ödemeye mahkûm edilmesı, minik ha-
berlerle geçiştirildi.
250 sanatçının "Anadil Temel Bir İnsan Hakkıdır"
başlıklı açıklaması da medyamızın hiç ilgisini çek-
medi. Herhalde "Gençlerimizin kendilerini ifade et-
mek için futbol gibi bir araçlan var. Nelerine yetmi-
yor" diye düşündüklerindendir. Bu konuyu, bizim de
iki satıria geçiştireceğimizi sanıyorsanız, yanılıyor-
sunuz. Devamı haftaya...
vecdisayar < yahoo.com
Rahmi M. Koç Müzesi'ne ödiil
• Kültür Servisi - Rahmi M. Koç Müzesi,
T.C. Kültür Bakanhğı'nm '2001 Yılı Kültür
ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü.
26 Haziran'da yapılan törende, müze adına
ödülü. Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı
Rahmi M. Koç, Kültür Bakanı Istemihan
Talay'ın elinden aldı. Törende, Devlet Çok
Sesli Korosu, madrigallerden oluşan bir
repertuvar sundu.
BUGUN
• GÜV^ERCtNADA KALESİ'nde 20.00'de
'II. Kuşadası Altın Kıyı Kısa Film Festivali'
kapsamında Hülya Koçyiğit, Gülsen Tuncer,
Alin Taşçıyan, Prof. Dr. Konca Yumlu ve Işıl
Özgentürk'ün katılacağı 'Kadın ve Sinema
1
konulu panel ve 21. 30'da film gösterimi.
(0 256 633 28 73)
• BEYOĞLU StNEMASInda 'Sinema
Yazarlarının Seçtikleri - II' kapsamında Ron
Howard'ın yönettiği 'Akıl Oyunları' adlı
film. (0 212 251 32 40)
• BEKSAV'da 'Michael Haneke Filmleri'
kapsamında 15.00'te 'Piyanist', 17.30'da
'Yedinci Kıta' ve 19 30'da 'Bilinmeyen
Kod\ (0 216 349 91 55)
• BAŞKA KÜLTÜREVt'nde 19.30'da
Krzysztof Kieslowski'nin yönetmenliğini
yaptığı 'Öldürme Üzerine Kısa Bir Film'.
(0 212 249 12 84)
İSTANBUL MÜZİK FESTİVALİ'NDE BUGÜN
• İŞ SANATta 19.30'da Toros Can'ın
piyano resitali. (Biletix: 0 216 454 15 55)