25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5AYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2002 PAZAR 14 KULTUR kultura cumhuriyet.com.tr Festivalde 'Yaşam Boyu Başarı Ödülü'nü alan Şükran Güngör gelecekten umutlu iyatroyok olmayacakGAMZE AKDEMİR 13. Uluslararasa İstanbulTîyatro Festivah'nin bu yılki ' Yaşam Boyu Başan Öclülleri'nden biri Türk tiyat- rosunun ustalanndan Şükran Gün- gör'e verildi Doludolubir51 yılge- çırdıği sanat yaşamında bu ödülün çok özel bır yeri olduğunu söyle- yen Güngör, ödü 1leri "Sanatçilan teşvik eden, kışkırtan, onlara daha hisini yapma arzusu veren, yaşamm muhtelif noktalanna serpilmiş veya birciefakKmetolnmışgüzeffikler''ola- rak niteliyor. Tiyatroyla ilk tanışması ilkokul birinci sırııfa dayanıyor. Güngör özellikle ortaokul sıralannda. Ve- datÖrfi Bengü'nün yazdığı 'Yanhş Yol'. 'Akılldarehauıesi', 'KanunNa- mma' gibi ikişer. üçer perdelık oyun- larda rol aldığı ve memleketi Çi- ne'nin bazı köylerine ufak turneler gerçekleştirdiğı lıalkevi etkinlikle- rini özlemle anıyor. Tiyatro olayının tam anlamıyla farkına varmasında ise Denızlı'de geçen lise yıllannda. ders verdığı tüm sınıflara bırer per- delık yabancı oyunlar oynatan ede- biyat öğretmeni Şükrü Elçin'ın bü- yük rolü olmuş. Mevsim sonunda bütün sınıflann katıhmıyla 'Kral Oidipus', 'Kibar- hk Budalası' gibi klasik oyunlann sahnelendığı bu 1942'lı, 43'lü yıl- lan Denızlı Halkevi'nde yaşanan coşkulu tiyatro günleri olarak anım- sıyor Güngör. Elçin'in teşvikiyle konservaruvara gitmeye karar ve- ren sanatçı Çine'ye geldiğinde, da- ha sonra kendisıni îstanburahukuk okumaya gönderecek olan babasın- dan bu konuda kesin bir hayır yanı- tı almış. Babasının isteği üzerine hukuk öğrenimine başlayan sanat- çı, babasının maddi desteği kesilin- ce ış aramaya başlamış. Bu arada ses- lendirme yapmaya da başlamış. Muhsin ErtuğnıTla tanışma O tarihlerde Devlet Tiyatrosu Mü- dürlüğü'nden atılmış olan ve Istan- bul'da bır tiyatro açacağını duydu- ğu Muhsin Ertuğrul'un adresini bu- larak çahşmak ıstediğini ve Hukuk Fakültesi'nin üçüncü sınıfındayken tiyatrocu olmak istemesinin neden- lerini anlatır. Kendisini dinledikten sonra "Peki, adresini bırak" diyen Er- tuğrurun yanından biraz kalbi kmk aynlan Güngör'ün yaşamı iki üç gün sonra 11 Mart'ta değişır: Kal- dığı pansiyona Ertuğrurdan "Sizi beküyoruz" yazılı bir mektup gel- miştir. Yapı Kredi Bankası'nın Tü- nel şubesinde buluşurlar. İlk oyun Steinbeck'in 'Farelervetnsanlar'ıdır ve başrol Güngör'ündür. Böylece, Küçük Sahne'nin per- y ükran Güngör giderek bozulduğunu söylediği sanat ortamında payı olan ve bu paya özellikle de ekonomik gerekçeleri ve 'halka iniyoruz' mazeretlerini göstererek ortak olanlara kırgın ve tepkili. Yine de tiyatro çevrelerinde yaşanan tartışmalann, manken oyuncu enflasyonunun, sahnelenen yapıtlann türlerinin yer yer daha niteliksiz bir tarza kaymış durumda olmasının yarattığı kaosun aşılacağma inancmı hiç yitirmemiş. delerini açhğı 1 Nısan 1951 günü sah- neye ilk çıktığı gün olur Güngör'ün. Sonra Küçük Sahne'deki günleri, o günlerde askerliğini yapması ve ar- dından Küçük Sahne'de çıkan ufak tefek kavgalarla günler geçer. O sı- ralarda Deviet Tiyatrosu'na gen alı- nan ve Küçük Sahne'deki tartışma- lan duyan Ertuğrul, Güngör'ü is- terse Deviet Tiyatrosu'na alacağını ve başvurusunu yapmasını söyler. Güngör konservatuvar mezunu ol- madığı ıçin Deviet Tiyatrosu'ndaki oyunculann nasıl bir tepki verece- ğini bilemediğinden endişeli olsa da Ertuğrul derhal başvurmasını, gerisini kendisinin halledeceğini söyler. Deviet Tiyatrosu'nda çok mutlu olmayan üç yıl geçirir Gün- gör. Rol yoktur. "Muhsin Bey galiba bana doğru- dürüst bir rol vermeye cesaret ede- nüyordo,bdki deoyunlardabana uy- gun rol yoktu, bilmiyorum. Son yü Cüneyt Gökçer'di Genel Müdür. Yıl- dız'ı, beni, Müşfik'i çağırta. 'Tıyat- rodan aynlacağınıza dair bir şeyler duyuyorum, doğru mu?' dedi. Ben 'Doğru' dedim. Ne cesaretle böyle söyledim, bOmiyorum açıkçası, İs- tanbul'da oynayacağım başka yer yok,vapacagım başka işyok ama, de- dim. Sonra Muhsin Bey yeniden bir tiyatro kurdu. biz de o tiy atroda ça- hştıkderken 1960 ihtilali oldu. Tüm tiyatrolar kapandı, hepimiz açıkta kaknk. Nasıl geçineceğimizi biteme- den turneler yapnk. Kimseler gel- miyor, ihtilalin gürültükri, Vassıada mahkcmeleri devam edhor, Idmse- nin akhna thatroya gitmek gelmi- yordu. Açıkta kalniışnk. Muhsin Bey şimdiki Site Sineması'nın en üst ka- tındaki tiyatrosunu Muammer Ka- raca'ya kiralamıştı. O zaman bir Küçük Tiyatro yapnrmışü. Biz açık- ta kalınca bizi oraya aldı. 190 kişihk bir tiyatroydu, en arkada oturanm başı tavana değiyordu. Bir yü çahş- tığımız o tiy atroda Kent Oyuncula- n adını akhk. İsim babası da Lütfi Akad'dır." Giderek bozulduğunu söylediği sanat ortamında payı olan ve bu pa- ya özellikle de ekonomik gerekçe- leri ve '"halka iıtiyoruz" mazeretle- rini göstererek ortak olanlara kırgın ve tepkih. Deviet desteğınin her dö- nem yok denecek kadar az olduğu- nu herkesin bildiğini söyleyen Gün- gör. krizin de yeni bır durum olma- dığının altını çiziyor. Yine de tiyat- ro çevrelerinde yaşanan tartışmala- nn, manken oyuncu enflasyonunun, sahnelenen yapıtlann türlerinin yer yer daha niteliksiz bir tarza kaymış durumda olmasının yarattığı kaosun aşılacağına ınancını hiç yitirmemiş usta tiyatrocu. " Tiyatrocu olarak hayatımız kriz içinde geçmiştir. Hep borçlu yaşa- mışızdır, hep borçlanmızı ödey eme- mişizdir. Ama kriz niteliksizliğc ma- zeret değfl. Türktiyatrosu nelere rağ- men ayakta kaldı, niteliği konımak adına ne mucizcler gerçekleştirdL Tiyatro sinemanın icadıyla da bir sarsıntı geçirmiştir. O zaman da ay- nı iddialan, tiyatronun yok olacağı- m, bu kadar olanaklı. bu kadar tek- nik donanımı mükemmel bir sanat dalının karştsında kolay kolay dire- nemey eceğüıi söyleyenler olmuştur. Ama riy atro yeniden toparlanmış, o seyirciyle oyuncu arasındaki nefes bağı kazanmışnr." Seyirciyi yukan çekmek... 60'h ve 70'li yıllan Türk tiyatro- sunun gerçekten büyük atılımlar yaptığı yıllar olarak niteleyen sanatçı, sonraki yıllarda Deviet Tiyatrola- n'nın ve Şehir Tiyatrolan'nın 'üst- lerine vazife olmayan bazı oyunlan' oynamaya başladıklannı belirtiyor. "Banbulvar oyunlannın Şehirve- ya DevletThatrosu'nda ne işivar! On- lann görevi klasik oyunlan o>na>ıp seyircinin zevkini yukanya doğru çekmektir. Halk bunu istıyor" ma- zeretini kullanarak saçma sapan ya- pıtlan sahnelemişlerdir. Halkın onu istediği ne mahını. Bu halka iniyoruz lafi ashnda yeni bir laf da değil. Her dönem aynj nağme. Politik tiyatro da aynı şeyi yapmıştır. Biz halka ini- yoruz, halİa anlanyoruz demiştir. Ne- yi anlatryorsunuz? Nitekinı kaybolup gHmiştirpolitiktiyatro,tutunamanuş- ür. Tiyatronun esası buhar thatro- sudur, ama buh ar tiyarrosunu seyir- ciye sa> gıh bir şekilde y aptığınız za- man biüvar tiyatrosu bul\ ar tiyatro- sudur. Aynca siz seyircinin istediği- ni vermeye de mecbur degilsiniz. Siz seyirciyi daha yiiksek noktalara çek- meye ve bunun için de klasikleri oy- namaya mecbursunuz. Böy le y ap- mazsanız bugün olduğu gibi herkes kendine 'sanatçı' der ve o zavalb mankenler, tiy atrodan hiç nasibini almayan insanlar bu sahada böyle at oynatmay a başlariar." Sinemayı da en az tiyatro kadar önemseyen usta oyuncu sansürün her türüne tepkili ungor e göre senaryoda gerçek insan portreleri, bu insanlann . sorunlan yer almalı. Bu açıdan, kendisine Altın Portakal kazandıran 'Büyük Adam Küçük Aşk' filmi içine sinen bir yapıt olmuş. Neeyiyasaklıyorlar, sevgiyi muKendisini tek tip bir tiyatroya yakın gör- meyen Şükran Güngör, bir oyuncunun be- lirli bir tipe bağlanmasını ve kahplaşması- nı kabul etmiyor. Ona göre, oyuncu her tür rolü oynayabilendir. Fransa'da böyle oyun- culara komedyen dendiğini ve kendisini bu anlamda komedyen olarak gördüğünü söy- lüyor. Aynca, kimi tiyatroculann soğuk ve mesafeli durduğu sinemaya sevgisi büyük. "tlrî sanat dalına da bayıhyorum" diyen Güngör için sinemada en önem verdiği şey- lerin başında senaryo geliyor. Ancak, se- naryoda gerçek insan portreleri, bu insan- lann sorunlan yer almalı, ona göre. Bu açı- dan, kendisine Altın Portakal kazandıran ve sansürlenmesine büyük tepki gösterdiği Handan îpekçi'nın 'Büyük Adam Küçük Aşk' fılmı tam anlamıyla içine sınen bir ya- pıt olmuş. Bu arada 'GüleGüle' filmiyle ilgili tek bir rahatsızhğı olmuş Güngör'ün. O da sorua- dan senaryoda içine sinmeyen birtakım de- ğişiklikler yapılması. Ona göre bu yapıl- masaydı filmin dramatik ve duygusal yönü çok daha değişik ve güçlü olabilirdi. Sonrasında Handan İpekçı'nin 'Büyük Adam Küçük Aşk' filminin senaryosunu okur okumaz kendisine üstün olanaklar \ e- recek bir senaryo olduğunu görerek heye- canla kabul etmiş. Bu yıl Istanbul Film Fes- tivali'nin yanşmah bölümünde yer alması beklenirken, filmin Üst Denetim Kurulu'nca sansürlenmesini -ki yürütmeyi durdurma davası hâlâ yargıda- büyük bir haksızlık ola- rak değerlendiren Güngör, tepkili. "Bu bir sevgi fîlmiydi. 201 bin kişinin iz- lediği bir sevgi filnü. Neyi yasaklıyorlar? Se\- giyi mi?.. Bir polisin, bir askerin ya da bir jandarmanın fotoğrafi yere düşürüldü, atıl- dı diye yasaklanmaya kalkışılmıştır. Ondan sonra ne olmuştur, o çocuk o fotoğrann ta- mir edilnıiş şeklinin önünden geçmiştir, ni- ye tekrar itmemiştir? O adama bir yakmhk duymay a başlamışrır. ya\ aş yavaş uyumu, o adamla banşması başlamıştır çünkü. \aktiy le film çeken bir arkadaşımın fılnıi sansüre uğranuşü. Bir yüzbaşı ekiple bir yer- den bir yere giderken cip bozuluyor ve film içinde olay bir yandan devam ederken cipin tamiri de senary o gereği uzun süriiy or. O za- manlar askeri bir gözlemci gibi bir gözlem- ci vardı filmlerin nasıl çekildiğini izleyen. Bu gözlemcinin 'Türk ordusunda cip bozulmaz" gerekçesiyleyazdığı bir rapor nedeni\1e film sansüre uğramıştı. Bu kadar saçma nokta- lara girmiştir sansür Türkiye'de." OKUMALAMBASI ENİS BATUR Tati Bir vakitler Cannes Film Festivali denildiğinde ak- la yıldızlar geçıdı, kumsal güzelleri, skandallar ge- lirdı; şimdi ışın çehresi değişti: Bu yılki festivalin öne çıkan özelliği sinema sanatında restorasyonun önemi; onarım görmüş yaklaşık bir düzine başya- pıt yeni izleyicilerle buluşturuldu, fınans veteknik, sanatın hizmetine koştu. Onanm ışlemleri gören yapıtlardan biri, Jacques Tati'nin "Playtime"t. Bu vesileyleolmasa gerek, ilk- yaz ve yaz boyunca, peşpeşe Tati etkinlikleri düzen- leniyor ayrıca: Sinematek'ten salonlara, Arte'den (Aralık programına "P\aytime"\ da almış) Cahiers du Cinema'nın özel yayınına. nereye bakılsa, bu bü- yük yönetmenin taçlandırıldığı göze çarpıyor. Kişisel olarak. "sinemanın şairi" tamlamasını, Cocteau dan Tarkovski'ye bır dizi sinemacıya yakıştırılmış o nitelemeyi hiç sevmemekle bırlikte, konu Tati'ye geldiğinde duraksıyorum, hatta tam tersine, duraksamaksızın doğruluyorum: "Am- cam"\n, "Bay Hulot'nun 7âf/7/"nin yaratıcısı düpe- düzşaır. Başka hiçbiryönetmeninkine benzetemi- yorum üslûbunu, yaklaşımını, kurduğu dili, öyley- se Yedınci Sanat'ın tek şaıri o, diyebilirim. Geçen hafta, "Otomobil"\ izierken, bir kez da- ha büyüsüne kapıldımTati'nin. Bu "neşeliheccav", birtür "gizliesperanto" konuşturduğu. zaman za- man bütünüyled/7s/zkıldığı dublörü Bay Hulot'nun merkezinde durduğu baştan aşağı özel bir dün- yayla tanıştırıyor her fılmınde izleyiciyi. Bir otomo- bil fuarına Bay Hulot'nun tasarımı piknik otomo- bilı ile katılmaya karar veren yapımcı firmanın ba- şına gelen türlü "aksaklıklar" uzerine kurulu film- de, hayatımızı kaplamasına izın verdiğimiz, gide- rek tepemize çıkmasında sakınca görmedığimiz bir araç büyüteç altına alınıyor. Dıreksiyon göbeğin- den tıraş makınesi, stop lambasından duş başlı- ğı, arka tampondan barbecue çıkan bir otomobil bu - tıpkı Tati'nin fılmi gıbı. Bütün o yumuşak görünen üslûbun temelinde amansız bır uygarîık eleştırisi yattığı bilinen gerçek- tir. "Playtime"da bu eleştirınin doruğa çıktığı an- laşılıyor. Kendı ülkesınde bıle yaralayıcı olmuş: "Bu film benim gözağrım. Fransa'nın sevemediği tek filmim. Ya da ona nasıl bakacağını bilemedi diye- lim... OysaFransa, filmimiLouvre'ugezergibi, Brv- eghel'in bır tablosu önünde iki saniye durup "eve- et' diyerek geçtiği gibi seyretmek istedi". Tati, ya- pıtı ıçin yeterli emeği sarf etmeye yanaşmayan ül- kesıni, seyircılerini sonradan zehirli oklarla yanıt- lamıştı. "Playtime "ın gücünü hemen fark etmiş Truffaut; filmi izler ızlemez ustaya bırkaç satırlık bir mektup göndermış: "Playtime, sinemada bugüne dek ya- pılmış hiçbir şeye benzemıyor. Bu film, kamerayla farklı çalışılan başka bir gezegenden geliyor". Bazı başyapıtlar bozgun koşullanna baştan yar- gılı olur. Playtime için 1964-65 yıllan arasında dev bir harcama yapılmış. 15 bin metrekarelik bir stüd- yo-şehır inşa ettirmiş Tati; cam gökdelen cephe- leri, sahte caddeler ve meydanlar yapılmış, filmin bıtminde başka filmlerin de içinde çevrilebileceği bır sinema kenti düşleniyormuş. İki kez iflas eşi- ğine gelmiş yatırımcı - yapımcılar; ilk seferinde Malraux, ıkincisinde Pompidou yardım elini uzat- mış. Ama "Playtime"\n gerçek dramı gösterime gir- mesiyle başlamış: Film izleyıciye hem uzun, hem ağır gelmiş. Uzmanlara bakılırsa. erken gerçekleş- tirilmiş bir film. Kimin ıçin? Sinema izleyıcıleri için. Biravuç tutkulunun masraflarını göğüslemeyeyet- meyeceğı bir yapım. Meraklılar, "P/ayt/me"ın öyküsünü, seyrüsefer günlüğünü, arka öyküsünü Cahiers du Cinema'nın yayımladığı kitaptan oğrenebilirier. On yıl once Pe- rec üzerine dev bir yaşamöykusü kaleme alan dostum David Bellos'tan epeydir haber alamaz olmuştum: O tuhaf Ingilizi Amerikan üniversitele- ri kapmıştı, anlaşılan gene dayanamamış, bir Fran- sız üzerine çalışmayı yeğlemiş: 480 sayfalık "Ta- ti" yaşamöykusü bugünlerde yayımlanmış. Warner Bross sınemasının korkunç, şedıd, sö- zümona "kaAıraman"lannı izledikçe, "Bay Hutot"yu özlüyorum. Agır Roman dünyaya açılıyor • Kültür Senisi - Metin Kaçan'ın Ağır Roman' adh romanı, 'Cholera Blues' adıyla Almanya'da yayımlanacak. Dağyeli Verlag'ın yayınlan arasında temmuz ayında çıkacak olan roman, Michael Hess tarafından Almancaya çevrildi. Daha önce filmi yapılan 'Ağır Roman', önümüzdeki kasım ayında Deviet Opera ve Balesi tarafından da sahnelenecek. BUGÜN • BtLGt ÜNtVERSÎTESİ'nde 'Efes Pilsen Ue VTzyon Köpüğü' kapsamında 14. OO'te Zeki Demirkubuzun 'Yazgı' filminin gösterimi. (0 212 293 50 10) • PERA GÜZEL SANATLAR'da 'Pera Günleri' kapsamında 13.OO'te Ofelya Aleskerova yönetiminde, 16.00'daMürüwet Atila yönetiminde piyano konserleri. 17.00'de Marlen Adamadze nın yöneteceği şan konseri. (0 212 246 44 60) M SALİH ZEKİ KOLATLI KLXTÜRE\l'nde 15.OO'te şef Muharrem Yüdınm'ın yöneteceği Acıbadem Musiki Korosu ve SoHstkrinin dinletisı. (0 216 44918 84) • BEKSAVda 'Theo AngelopoulosFihnleri' kapsamında 14.30"da 'Kumpanya II', 17. OO'de 'Puslu Manzaralar'. 19.30'da 'Leyleğin Geciken Adrnıı' filmlerinin gösterimi. (0 216 349 91 55) İSTMIBUL TİYflTRO FESTtVAÜIDE BUGÜN • AKM AZİZNESİNSAHNESİ nde 15.00'te tstanbul Devlet Tiyatrosu'ndan 'Benerci Kendini Niçin Öldürdü?'. (0 212 293 31 09) • ENKAODÎTORYUMU'nda 15.00 ve 20.30'da The \Vooster Group'dan 'Bu Atış Sana Birdie!'. (0 212 2?6 22 14) • TAKSİM GEZİ PARKI'nda Kumpanya dan Kerem Kurdoğlu \e Özden Çiftçinin rol alacağı 'Yine Ne OMu?' adlı sokak gösterisi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle