Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SflTA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2002 PAZAR
10 PAZAR YAZELARI
Adalarkenti Stockholm 750yaşındaJ3er bu kenti 30 yıldır tamımaya çalışıyorum.
"Yazarlannı tanıdım, sevclikJeri sokaklan,
parklan gezdim, binlerce kare fotoğraf
çekıim, göçmen lcuşlan lcarşUadım ve
uğırladım. Ben bu kentle 30 yıJ geçirdim.
fCent meğer 750 yıl geçir-miş benim
gibiierle. Yangınlar geçirmiş, nüfiısunun
üçte biri veba salgınına kcurban gitmiş. Her
n e kadar son yıllarda "KJuzej'in Venedik'i"
deniyorsa da bir zamanlar ona "Kuzey'in
Konstantinopol"ı de den»niş,
karraaşLkhğından ve kozanopolitliğinden
dolayı. Ortaçağda evli ka-dınlar saçlannı
örtmek zorundayrruş ve uzun manto
giyerlermiş. AyakJannda ren geyiği
derisinden çank olurmuş.
Stockholm ilk kez 1252 yıhnda, en üst
düzey devlet görevlisi olan ("jarl") ve bir
çeşit ortaçağ başbakanı denilebilinecek
Birger Jarl zamanında kayıtlara kent olarak
yazılmış. Bu girişken bey, kilisenin
desteğini almayı başararak bazı reformlar
yapmış olmasıyla da tanınıyor. (Kadına
huzur, eve huzur, yargıya huzur ve kiliseye
huzur.) Finlandiya'yı basmış, Estonya'dan
eli boş dönmüş. Stockholm adının nereden
geldigi hâlâ tartışıhyor. Bir şey kesin:
"Hotaı" adacık demek. Kentin ilk
kurulduğu yer olan ada bugün de "EsJd
Kent" olarak buraya gelenlerin ilk gezdikleri
yer. Daracık sokaklan, tarihi evleri ve şirin
butikleriyle -hem de sarayıyla- kentin
görülmesi gereken en önemli yeri. "Stock"
sözcüğü kütük anlamına geliyor.
Eğer bu sözcükten "c"yi atarsak "depo"
anlamına gelir. Her iki anlamın da ortak bir
yanı var. Bundan en az 800 yıl önce
tüccarlar, su yoluyla satacaklan mallan bu
adacığa getirirlermiş. Eğer kütük, kereste ise
onlar da gelir ve bu adanın öniine birikiımiş.
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Kentin adı belli ki
bundan kaynaklanıyor.
Bu sular, yeşillikler.
köpriiler ve canlı tarih
kentine eğer "Kötûk
Adası" derseniz
üzülüriim dogrusu.
(Pek yanılmış da
olmazsınızya...)
Stockholm'ün kurucusu kabul edilen Birger
Jarl 1266'dan beri kendi kentinden biraz
uzakta, Varnhem adlı bir yerleşim kilise
mezarlığında yatıyor. 750. yıldönümü
kutlanacak diye adamı dürttüler. Mezan
açıldı. Kafatası bir belgesel televizyon
filminde gösterilmek üzere banda alındı. Bu
arada bir de DNA testi yapılacak, acaba 700
küsur yıldır orada yatan adam o mu diye?!
Ben buna tepki gösterince buradaki en eski
Isveçli arkadaşım Janne şaşırdı: "Ne var Id?
Biz arada bir eski mezarfan açar. yatan kim
diye bakanz" dedi. "Yanrmadan kim diye
bakmaz mısııuz?" şeklindeki sorumu
yanıtsız bıraktı. Haziranın ilk haftası çeşitli
kutlama gösterileriyle geçecek. Tarihi
giysilerle defileler. sergiler, çağdan çağa
değişen müziği yansıtan konserler, su
sanatlan vs... Bu vesileyle Güzel Sanatlar
Akademisi'nden genç bir öğrencinin ilginç
bir "heykel kompozisyonu" başbakanlığın
önündeki denize konuldu.
Sal gibi bir şeyin üzerinde dikilen kafası
kanşık bir adam, su yüzüne çıkan 7-8 ele
bakıyor. Sanki acaba ilk hangisini kurtarsam
diye düşünür gibi.
Eski Stockholm'e, çiftçiler ve küçük
üreticiler, dört ayn yönden gelirlermiş
mallannı tüccarlara satmak ve
karşılığında tuz, baharat, çanak-çömlek gibi
şeyler almak için. Kilise ve Saray, derhal
gümrük konulmasuıa karar vermiş ve
pusulanın dört istikametinden gelenlerin
geçeceği stratejik noktalara gümrük
istasyonlan kurmuş. Kara ve deniz yoluyla
gelen satıcılar, gümrük vergisi ödemeden
önce, buralarda derhal bitiveren
meyhanelere girer, mal karşılığı kafa
çekerlermiş. (Kentte bu eski gümrük
kapılanmn olduğu yerlere bugün de falanca
gümrük denir.) Çiftçi ve köylüler daha sonra
mallannı satıp kentten aynlırken aynı
meyhanelerde bu defa para karşılığı papazı
uçururlarmış. Tarih kitaplannda köylerine
kaç paraya döndükleri yazmıyor. Ben de
benim Janne'yle gidip hâlâ var olan bu
gümrük meyhanelerinden birinde iki bira
içeceğim. Birini sizler için ötekini de 700
yıllık huzuru bozulan Birger Amca için
kaldıracağım... Hadi iki bira da buraya gelen
dostlanm için...
Bir deniz ve
Türkiye ve Yunanistan
iki komşu ülke. En
büyük farklan; biri
Avrupa Birliği ülkesi,
diğeri degil. Ve bu
aynm, sokaktaki
yaşamda öylesüıe fark
ediliyor ki, bir dönem
üyelik öncesi gezip
gördüğümüz
Yunanistan'da AB
sonrası insan kendisini
bir farklı hissediyor.
Yıllarca Avrupa
Birliği'ne girebilmek
için sistemli çahşmalar
yürüten 'komşu'yla
ülkemiz arasındaki
fark, karayolu ile
gidildiğinde daha îpsala
sınır kapısında fark
ediliyor. Türk tarafında
15 'e yakın görevlinin
boğucu sorulan ve
yoklamalan sonrasında
geçtiğüniz Yunan
kesimınde gördüğümüz
memur sayısı yalnızca
3. Aracımızdan 3 yerine
yalnızca 1 kez inmek
zorunda kahyoruz.
Sistemin oturmuşluğu
gereksiz kadrolann da
çoktan önüne geçmiş.
Îpsala, Kavala derken
soluğu
Selanik'te HETII1a1ıvoni7 ^B^BBH^H
Kentte
geceler mu>^p"
gündüzlerden ^ '•I"MI>
uzun. Îşbaşı
Ama öğleden
sonra 14.30 oldu mu,
her yer kapanıyor.
18.30'a kadar dinlenme
zamanı. Sonrasında az
iş, çok eğlence zamanı.
Özellikle cuma ve
cumartesi geceleri her
yer tıklım tıklım.
Geceler günün ilk
ışıklanna kadar sürüyor.
10 yıldır nüfusu artış
göstermeyen
Yunanistan'da gelir
düzeyinin yüksekliği
insanlara hep beraber
eğlenme fırsatını da
tanımış. Etrafunızdaki
herkeste bir eşitlik
gözleniyor. Ve kimse
kıyafetiyle, arabasıyla
veya parasıyla bir
diğerini rahatsız
etmiyor.
Selanik'in önde gelen
gece kulüplerinden
birindeyiz. Sahnede
ülkenin tanmmış iki
sanatçısı. Yaklaşık bin
kişilik mekâna önceden
rezervasyonla yer
bulunuyor. Konuğu
olduğumuz dostlanmız,
iki sanatçının da
ünlerinden söz ediyor.
Herkes sahneye fırhyor.
Ne bir bunaltma ne de
bir can yakma.
Kendileriyle şarkı
söylerken fotoğraf
çeİctirmek isteyenlere
iki sanatçuıuı
yaklaşımlan son derece
sıcak. 200'den fazla
insanla fotoğraf
çektirirken ifadelerinde
en ufak bir rahatsızlık
hissedilmiyor. Ne bir
aşağılama ne de bakışı
çirkin bir koruma.
Tabak kırmanın
yasaklanması
sonrasında yoğun bir
çiçek savaşı var.
Birbirlerine atılan
çiçekler sevgi
anlamında. Her yer
çiçek. Görevliler
defalarca sahneyi
temizlemek zorunda
kalıyorlar. Hanımlar
beylerinin önünde
masalara çıkıp göbek
attıklannda diğer
masalardan çiçek
yağıyor. Onlar da aynı
şekılde yamt veriyorlar.
Ne bir yan bakış ne bir
kötü söz. Içilen
Ouzo'lann hesabını
tutmak zor. Ama değil
sarhoş, yalpalayan bile
yok. Gece bitiyor,
herkes arabasına binip
gidiyor.
Araba demişken... Gelir
düzeyinüı yüksekliği
Yunanistan'da herkesi
araba sahibi yapmış.
Taksi ise tam anlamryla
altm kıymetinde. Devlet
yeni plaka vermiyor.
İçinde müşterisi olan
taksi, o yöne giden bir
diğer
P^J^fl'JBB müşteriyi
•••••••^B almakta
serbest.
Eski
DENİZ müşterinin
OFRINSIJ •*_• ı. ı ı
yok.
olan işin
görülmesi. Ücretler
düşük, taksi iki
müşteriden de para
almakta serbest.
Yunanistan halkı
demokrasiyi
olabildiğince yaşıyor. îş
saati kadar çalışıyor,
günün kalan kısmında
eğleniyor.
Çünkü buna maddi-
manevi gücü var.
İnsan ister istemez
halkımızı düşünüyor.
Sinemada bir biletin
6 milyon lira olduğu
ülkede eğlenmek,
stres atmak nereye
kadar mümkün.
Selanik deyince
görmeyen biri olarak
ulu önder Atatürk'ün
doğduğu eve de
gidiyoruz.
Konsolosluğun içindeki
evin şanssızlığı sanayi
mahallesinde oluşu.
Ama kapıdan girer
girmez yemyeşil bir
bahçe ve insanın
tüylerini ürperten bir ev,
Ata'nın doğduğu ev.
Son derece temiz, son
derece bakımlı ve bize
göre bir o kadar da
heybetli.
Görevliler, itina
içinde korunan evi
gezdirirken insanın
gözleri doluyor.
Ege'nin bir yakasuıdan
geri dönerken aklımıza
"Acaba biz de kendi
kıyüanmızda aynı
oıitamda, düzen ve
geHşme içerisinde
yaşayabilecek miyiz"
sorusu takılıyor...
uhteşem iküiden muhteşem düet
Essence 2002 ödül töreni şartocı India Arie ve Stevie
\frbnder'w muhteşem düetiviesonaerdL EssenceMagazin
tarafından düzenlenen ödüllerden birine de sahip olan
siyahi şarkjcı India Arie ile StevieVV'onder'ın düeti izleyi-
ciîerden yoğun alkışaldı. İki ünhl sanatçı diietin sonunda
mutiuluklannı gizleyemedL(REUTERS)
Manhattan'da yürüyüşBulutsuz mavi gökyüzünün ve güneşin
insanın içüıi ısıttığı muhteşem bir bahar
günü New York. Gezıntiye çıkmak ve
biraz gözlem yapmak için ideal. Ne
göreceginizi, kiminle karşılaşacağınızı
kimse bilemez. Çıkıyoruz sokağa ve
başlıyoruz yürümeye. Kaldınmlara
taşan insan sesleri, restoranlardan
yankılanan kahkahalar. paten kayanlar,
köpek gezdirenler. Manhattan sokaklan
sanki her zamankinden canlı. Bir
yerden çok güçlü, bütün diğer sesleri
bashran bir müzik sesi geliyor.
Ayaklannız kulağınızın emrinde. Yol
Tompkins Square Park'a çıkıyor. East
Village'in sadeliğin görkemini yansıtan
olağanüstü güzel parkına. DJ'ler
çalıyor, insanlar dans ediyor. Etraf
çimenlere yayıhnış piknik yapanlarla
dolu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken,
birisi alıyor mikrofonu eline başlıyor
konuşmaya. Konuşuyor ama
konuştukça George W. Bush'a, Dick
Cbeney'e vuruyor. Afganistan'da
olanlardan söz ediyor. Bush'un petrol
politikası yüzünden daha fazla masum
insanın ölmesini istemediklerini,
medyanın yaptığı yanlış
yönlendirmeleri anlahyor. Ne İsrail'in
ne de Filisrin'in destekçisi olduldannı,
yalnızca Filistinlilerin kendi ülkelerinde
yaşama hakkına saygı duyduklannı,
konuşma ve inanç özgürlüğünü
savunduklannı söylüyor. Ardından
mikrofon yine müzisyenlere geçiyor ve
hip-hop sahnedeki yerini alıyor.
"Filistin'e OzgürHik" yazan tişört
giymiş insanlar dıkkat çekiyor. Bu
arada dağıhlan broşürlerden etkinliği,
New Yorklu üç sanatçı tarafından bu yıl
kurulan "Free The Medja"
(www.freethemedia.org) adlı bağımsız,
kâr amacı gütmeyen, üye destekli bir
internet kuruluşunun düzenlediği
anlaşılıyor. Amerikan halkının büyük
kesiminin kendi dışındaki dünyayîa
fazla ilgilenmediği düşünülürse böyle
bir etkinlik oldukça önemli. Özellikle
genç kesımın, barlardan çıkmayan ve
kendini yalnızca hayattan zevk ahna
felsefesine adamış olmakla suçlanan
gençlerin biraz olsun dikkatini
çekebilmesi açısından ilginç. Biraz
aşağıya Lower East Side'a doğru
yürüyoruz. Kübalı ve Ispanyol kökenli
nüfusun yerleşim bölgesinde
olduğumuz arabalardan yükselen Latin
muziğınden anlaşılıyor. Yüksek sesle
konuşup köşe başlannda şakalaşan
gençler, sokaktan geçen genç kızlara laf
atıyor. Birden karşınıza devasa bir
meyve-sebze pazan çıkıyor. Normalde
bir elma alabileceğıruz fiyata 3 ya da 4
elma alabileceğiniz kadar ucuz bir
pazar. Üstelik her şey o kadar taze
görünüyor ki elinize sepet alıp derhal
alışverişe başlıyorsunuz. Pazan Çinliler
işletiyor. O kadar kibar ve
yardtmseverler ki alışveriş zevke
dönüşüyor. Ayaklannız batıya doğnı
gidiyor, bir süre sonra West
Village'desiniz. Chnstopher Street ve
çevresi eşcinsellerin yoğun olarak
yerleştikleri
bölge. Etraftaki
restoran ve
-?-— barlara
girdiginizde de
NEW YORK
ZULAL budurumu
B K A L K A N D E L E N
kolaylıkla
JasL_ gözlemlemeniz
^ — — — ^ — ^ — mümkün. New
York'un cinsel özgürlüğün en rahat
yaşandığı kentlerden biri olduğu kesin.
Herkese, her düşünceye, her inanca
yaşama hakkı var bu kentte. Büyüsü de
burada. Kendi ülkesinde aradığını
bulamayan, New York'ta özgürlük
sarhoşluğunun tılsuruna kapılıyor.
Artık acıktınız. Ne yemek istiyorsunuz?
Japon, Kore, Vietnam, Meksika, Fas,
Afgan. Hınt, Etıyopya, Macar ya da
Yunan yemeği mi? Vejetaryen misiniz
yoksa vegan mı? Hepsi var. Üstelik çok
çeşitli ve herkesin alabileceği kadar
ucuz. Türk yemeği de var. Döner.
kebap, kamıyank, imambayıldı,
baklava da yiyebilirsiniz. Sokaklarda
başıboş gezinmeye devam ediyorsunuz.
Panayır gibi sokaklar. Dünyanm başka
neresinde bu kadar çok insan çeşidi bir
arada yaşıyor acaba? Metroda
yanınızda oturanlann hangi dili
konuştuklannı anlamaya
çalışıyorsunuz. Slovakça? tbranice?
Portekizce? Karşmızda oturan sanşın
alımlı kaduı Rusça bir gazete okuyor.
Bütün bu dili, dini, ırkı, kültürü farklı
insanlar ne yapıyorlar burada? Nasıl
oluyor da ciddi sorunlar çıkmadan bir
arada yaşıyorlar? New York sanki bir
deney merkezi. Hemen her ırktan,
düıden, dilden insanı bir araya getirip
neler olacağuıı gözlemlediğiniz bir
laboratuvar. Farklılıklann üstüne
çıkacak anlamlı bir ortak amaç
belirlenmış: "I>aha hi koşuOarda
yaşam sürmek." Gerisi önemini yitirmiş
gözüküyor. Bu nedenle herkes daha
anlayışlı, daha hoşgörülü, keskin ve tek
taraflı görüşlerden annmış. Yanş,
istenilen işi elde etme ve onu koruma
mücadelesınde ortaya çıkıyor. Hemen
her iş için kalifiye eleman ya da iyi
eğitim görmüş insan sayısı o kadar çok
ki rekabet kıyasıya devam ediyor New
York'ta. Bu mücadele bu kentte
yaşayan insanlan yeterince yorup
zamanını alıyor. Başka bir konudaki
yanş veya kavgaya yer olmaması
bundan belki. Aynı dili konuşan, aynı
ırktan insanlann birbirine tahammül
edemediği, kavgalann, hatta savaşlann
hüküm sürdüğü yerlerden kopup gelen
insanlann, kendilerinden farklı
milyonlar arasuıda mutluluğu
yakalamalannuı sırnnı taşıyor New
York. Gerçekten mutlular mı bilinmez,
ama kime sorarsanız benzer yanıtı
alıyorsunuz: "Daha iyi yaşama şansını
yakalamak için ölesiye çahşnıa>a
razjyun, ama hiçbir yere varmayacak
kavgalar arasuıda umutsuz yaşamaya
davanamamr Manhattanda >'ürüyüşe
çıkmak. bir macera yaşamak kadar
heyecardı. Haylazlık yapan bir çocuğun
yaşadığı heyecan gibi. Uzun sure
yürümenin yarattığı yorgunluğun
panzehiri de yine kendisinin yarattığı
zevk. Manhattan"da yürüyüşe çıkmak,
sürprizlerle dolu. Düşündürüyor ve
eğlendiriyor...
kzulal@yahoo.com
Burada herkes
bir Beckham
Londra sokaklannda son
zamanlarda bir hayalet
dolaşıyor: Futbol
hayaleti. Dünya
Kupası'na sayılı günler
kala, herkes futbolla
yatıp futbolla kalkıyor.
"Nerede öyk değil ki"
diyenler olabilir. Ama,
fütbolun 'beşiği', dünya
kupasını bir kere
kazanabilmiş, müzmin
Arjantin gazisi
Ingiltere'de kupanın her
anını yaşayabilmek için
gelenekler. modalar ve
kurallar tekrar elden
geçiyor.
Ingiltere'de publar
hayatın vazgeçilmez
parçası. Her mahalleyi
bırakm, hemen hemen
her sokağın başında
tahta masalan, bol
desenli, koyu renkli
halılan ile bir pub
bulabilirsiniz. Bunlan
sıradan birahaneler
olarak düşünmek hata
olur. Çoğu Ingilizin işten
sonra, evden önceki
durağı olan publar,
biralann ardı arduıa
devrildiği, çoğunluğun
'regular' (devamlı
müşteri) olduğu
mekânlar. Yani, îngiliz
sosyalleşmesinin temel
taşı. Kısaca, bizdeki
kahvehanelerin, daha
sosyali (kâğıt ve okey
oynanmıyor, ama bolca
sohbet ediliyor) ve daha
az erkek egemen olanı.
Yupilerden işçilere;
reklamcılardan
bankacılara herkesin bir
araya geldiği publar,
aynı zamanda
günümüzün
bir tür
'melting
pot'u
(kaynaşma
kazam).
Bu kadar
farklı
dünyalan - ^ — ^ ^ ~
temelde iki araç
birleştiriyor. Birincisi,
her gün fabrikalardan
gelen boru hatlanna
ihtiyaç duyulacak kadar
çok tüketilen bira.
Ikincisi iseftıtbol.Hal
böyle olunca, şu sıralar
tüm pub sahiplerini bir
telaş almış durumda.
Beyaz zemin üzerine
kurnızı haçlı Ingiltere
bayraklan pencerelere
asılıyor. Dev ekranlann
tozu alınıyor.
Bazılan, kendi
bahislerini oynatıyor.
(Fütbolun kurallannı
yeni öğrenen
Kanadalı bir
arkadaşımuı hararetle
kurada kendine çıkan
Japonya'yı
desteklemesinin nedeni
bu olsa gerek. Halbuki
Japonya onun için,
koyduğu 5 poundu 200
pound yapmayacak.)
Hatta, fkinci Dünya
Savaşı'ndan beri
uygulanan pub
yönetmeliği bile
delindi.
Uygulamadaki
yönetmeliğe göre publar,
öğlen açılıp akşam 11 'e
LONDRA
kadar çalışabiliyor. Bu
uygulamanın nedeni,
Dcinci Dünya
Savaşı sırasında zaten
bir avuç kalmış
işgücünün akşamdan
kahnış olmasını
engellemek.
u
Ge]enelderini koruma
geleneğüıe" sahip
olmakla ünlü Ingilizler
de, savaşın bitiminden
yaklaşık elli yıl sonra
bile bu kurala harfi
harfine uyuyordu.
Ama Dünya Kupası
Uzakdoğu'da yapılınca
ve saat farkı devreye
girince kural da rafa
kalktı.
Bristollü bir pub
sahibi Martin Gough
dava açtı ve
Ingilizler sabah saat
7.30'dan itibaren
maçlanna ve biralanna
kavuştular.
Dünya Kupası 'nın
Ingiltere'deki gözle
görülür bir diğer etkisi
de her 'pub'ta, her
sokakta bir Beckham 'ın
türeyivermesi. Zaten,
Ingilizlerin kaptanı,
David Beckham. modern
zamanlann Îngiliz Jean
D'Arc'ı muamelesi
görmekte. Sakatlığı,
Guardian'dan The Sun'a
kadar her tür gazete
tarafından her gün en
ince aynntısına
kadar anlatıldı.
Oynayabileceği .
öğrenildiğinde ise
neredeyse kupa
kazanılmışçasına
sevüıildi ve zafer
çığlıklan atıldı.
Sadece
Ingiltere'de
değil;
Japonya'da da
antrenmanda
ayağuıa top .
değince
^ ^ ^ ^ ^ binlerce
fotoğraf
makinesine basıldığı
anlatıldı Îngiliz
gazetelerinde.
Böyle bir milli
kahraman. saçıyla bile
olay yaratabiliyor.
Öyle ki, son
zamanlardaki havaya
dikilmiş, 'post-punk'
saç modeli bir anda
Londra sokaklannı
doldurdu. Herkesin
Beckham gibi ortalıkta
dolaşıp Beckham gibi
görünmeye çalışmasını
"Burası tüketimin ve
modanm merkezi
Londra'dır, bu da geçer"
diye yorumlayabilirsiniz.
Ama futbol hep kalıcı
olacak gibi.
Kim bilir, tahttaki
ellinci yıl kutlamalanna,
majesteleri de,
geçmiş olsun dileklerini
ilettiği Beckham'ın saç
modeliyle çıkıverir.
Ya da, saygın pazar
gazetesi Observer'in
okurlanna vermeyi vaat
ettiğiltalya 1990 yan
finalinde Beckham'ın
halefi Gascoigne'ın
giydiği formayı üzerine
geçirip öyle çıkar
kutlamalara.
BARAN
UNCU