23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19ŞUBAT2002SA 12 İ U J A kultur@cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Nâzım'a gönülborcuNâznn'ın şiirini tiyatro ortammda pekçokkez İ2İedik. Yapıhnış olan ça- Iışmalann hepsini tek tek sayıp anlat- mak için sayfalar dolusu yer gerekir. Geoco Erkal'ın Nâzım'ın dizelerini sahneye taşıma yolunda harcadığı emek başta gelir kuşkusuz. Aynca MûşfıkKenterdenZeühaBerksos'a, Rüştü Asyah'dan Meral Taygun'a, luncet Kıirtiz'den Mümtaz Sevinç'e, Zafer Diper'den Sadık Aslankara'ya dek pek çok oyuncu Nâzım'ın şiirini tiyatroyla bühİnleşnrdi. Yazarlanmız ve yönermenlerimiz de Nâzım olgusunu sahnede canJan- dırma yolunda yaratıcı çabalar orta- ya koydular. Orhan Asena'nın "Nâ- znn Üçfemes", Ataol Behramoğkı'nun yazıpDflekTürker'in ovnadığı "Mut- taOINâznn" MacitKÖper'ın "Ask>- lan Hayat", Mehmet Ulusoy'un oluş- turup Dostlar Tiyatrosu' nda ve Fran- sa'da sahnelediği "Sevdalı Bulut",AB Taygun'un ve ErginOrbey'in ayn ay- n dönemlerde yaptıklan "KnvayıMİl- ByeDestanT, Nurhan Karadağ'ın sah- nelediği "Benerci Kendini Neden Öl- dürdü". YıhnazOnay'm düzenleyip yönetriğı "YanarEDeri", RüştüAsya- h'nın "Hasrefi bu tiir çahşmalardan öraekler. Sahnede en çok tartişdan ozan FazılSay'ın, tiyatroyla müziği bu- luşturan görkemli "Nâznn" çalışma- sını da her an aklımızda tutalun. Nâzım, hiç kuşkusuz, şiirleriyle ve ozankimhğuıin çeşitli boyutlanyla ti- yatro sahnesine en çok çıkanlmış oza- nımızdır. Bu rekoru dünya düzeyin- de belki iki ozan kırabilmiştir: Shakes- peare ve Brecbt Bilmıyorum, yalnız- ca tahmin ediyorunı. Nâzım, hakkında çeşitli ve çelişki- li düşüncelerin en çok üretildiği oza- nımızdır. Tartışma götürmeyen poli- 'BEN BtR tNSAN'- Ankara Devlet Tîyatrosu yapımı oyunun metni Mustafa Şerif Onaran ve Rüştü Asyahya ait tik kimliği, yargılanma süreçleri, ha- pislik yıllan, Türkiye'de çok uzun sü- re yasaklanmışlığı, Türkiyeüe ve Sov- yetler Birliği'nde -gençliğinde ve or- ta yaşhlığında- yaşadığı dönemler, başka ülkelerdeki insanlarla ve ey- lemlerle ilişkileri, sevdiği kadınlar, ideolojisi doğrulrusunda hem kendi ülkesinde hem de StaJin dönemi Sov- yetler Birliği'nde kanayan yaralara parmak basması. rüm insanlara banş ve insanca biryaşama düzeniadına cö- mertçe kucak açışı yanında, kendi ül- kesinin insanlanna duyduğu -kendi- sinden başka kimsenin yeterince tarif edemediği- sevgi. memlekethasreti ve -belki de en başa konmalı- müthiş ka- rizmarik birJdşilige sahip olması, onu dünyanın belli başh "efcane" ldşileri arasına sokmuştur. Kendi aduna Nâzım'ı ve yapıtlan- nı, "efcane" olgusunun "gizemlüiğr içinde anlamayaçalışmayı ve sevme- yi yeğlerim. Gerisi biyografı yazaria- nnın, toplumbilimdlerin, tarihçilerin, biraz da habercilerin işi. Bu nedenJe. edebiyatçı MustafaŞe- rif Onaran ile tiyatrocu Rüştü Asya- h' nın birlikte oluşturduklan "BenBir tnsan" başlıklı sahne metnini Anka- ra Devlet Tiyatrosu'nda izlerken bi- razşaşırdım. Nâzım'ı etiyle kemiğiy- le, onu sonunda ölümle buluşturan yürek çırpınmalanyla karşımda gör- mek yadırgatıcı geldi. "Efcane"yi delmek mi istemişri ya- zarlar? Sanmıyorum. Onlann amacı Nâzım'ı, "insan" olmaözetliğini odak noktası aJarak betimlemek. Neden ol- masuı! Sahne için oluşfurulan kurgu- yagöreNâzım ölmedenönceki songe- cesinde, kendi yaşam serüveniyle he- saplaşıyor. Çoğunlukla şiirleri yoluy- la. Bu serüvenin hiçbirboyutu göz ar- dı edilmemiş yazarlarca. Onlar, Nâ- zım bağlamında "sapbnhnaınış'' bir resim sunmayı amaçlıyorlar. Devlet ve toplum adına, Nâzrm'a olan gecikti- rilrniş "gönûl borcu"nu ödeme çaba- sı içinde olduklan da seziliyor. Çeşitli teatral öğelerin "tophı bir enajT oluşturduğu birsahneleme an- layışı içinde, "efeane"nin çekiciliği koninabilirdi. Ancak, yönetmen Rüş- tü Asyah, yalın, doğalcı bir yaklaşı- mın oyunun izleğine daha yatkın ola- cağını düşûnmüş olmalı. Asyah, temeldeki "doğala''yakla- şımı, müzik, şarkı, hareketli film, de- sen ve resim projeksiyonu, mikrofon- dan gelen ses, ışık/giysi yoluyla an- lamJandırma gibi çeşitli tiyatro öğe- leriyle beslemiş. Efsane büyüsünden yoksun 'dev' Ne ki sahnede "toplu enerji" oluş- turmaya yetmemiş bu teatral kulla- nımlar. Her biröğekendi enerjisini yay- makta. Ama bir öğe bir başka öğeye eklemlenirken "enerji buiuşmasTger- çekleşmiyor. (Sözgelimi "şaria", sı- radaki şiir için beste yapıhrâş olması nedeniyle söyleniyor.) Böylece art- zamanlı (çizgisel) bir doğrultuda bir öğeden birbaşkasına geçilirken, "öğe- lerbütünü" eşzamanlı (senkronik) bir vuruculuğa ulaşmıyor. Çünkü Nâ- zım'ı "insan" olarak canlandırmaya yönelik "doğakı" oyunculuk yaklaşı- mı baskın. Bu yaklaşım fondaki per- dede yansıyan "desenler" ve "can- landırmalar''la daha "sahki" kılın- maya çalışılmış. Teatral ( tt sanicinğe tersdüşen") öğeler (ışık tasanmı, şar- kılar) ise ilerleyen oyun zamaru ve gösteri düzeni içindeyinelendikçe se- yirci taraftndan doğallaştınlarak al- gılanmaya başhyor. Sonuç olarak, "mavi gözhl dev", "doğaka" sınırlar içinde doğallaştın- larak "insanlaşıyor''. Onaran-Asyalı metni, böylece "insan" Nâzım'ı an- larma hedefini gerçekleşhriyor. Rüş- tü Asyalı deneyimli ve becerili bir oyuncu. Nâzım'ı güzel okuyor, Nâzım şarküannıgüzel söylüyor. (Nediııı Yıl- dız'ın besteleri çekici.) Seyirci mem- nun, sanatçılar memnun. Oyun kapa- lı gişe oynuyor. (Bu sevindirici!) Da- ha ne istenir. Ben "dev"i sahnede ait olduğu "ef- saııe''nin büyüsü içinde görmek is- terdim. yunus emre Recep Bilginer'in oyunları Manas destanı opera librettosu Kültür Servisi-Ata- türk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınlan, 'Tryatro Eserleri Di»- si' kapsamında Recep Bilginer'in 'Manas Ohunsüz Kahraman', '\fanus Emre', 'Mevla- na ÂşıkveMaşuk', 'Sı- rat Köprüsü', 'Sevgi ve Banş' adlı tiyatro me- tinlerini yayımladı. Bilginer, 'Manas Ötümsüz Kahraman' adlı librettosunda Ma- nas Destanı'nda ele alınan olaylan dramatik akışını bozmadan, özellikle de destanın genel havasım korumaya çalışarak anlatıyor. Yazann Kngızlı yetkililerin isteği üzerine operalibretosu hahnegetirdiği yaprt, birTürkbestecitarafindan opera olarak bestelenmeyi bekliyor. Bilginer, Yunus Emrepiyesinde Yunus'un biyografisin- den çok dramlanndan bahsediyor, Yunus ka- rakterini çizerken şiir- lerindeki düşünceler- den yararlanıyor. 1974'te tamamlanan bu oyun, ilk olarak 1974-75 tiyatro mevsi- minde, îstanbul Şehir Tiyatrolan'nda oynan- dı. Bilginer, 'Yunus Emre' oyunuyla 1980'deTürkDilKu- rumu En îyi Oyun Ödülü ve 1989'da Kültür Bakanlığı tarafindan En îyi Yazar ödülü kazandı. Bilginer, 'Mevla- na Â^kveMaşuk' oyununda, Mevlana ile Teb- rizli Şems arasında gelişen olaylan anlatıyor. Bil- giner, 'Sırat Köprüsü' oyununda arazi mafya- sının çevirdiği dolaplan, otantik birer olay ola- rak, eserin dramatik yapısı içinde gözler önü- ne seriyor. 'Sevgi ve Banş' adlı oyununda Bil- giner, bir tarafiyla Ahmet Yesevi'ye bağlı, tsla- mi bilgiyi, mesajı açıklayan din bilginlerinden HünkârHaaBektaşVefi'yi anlatıyor UNES- CO Türkiye Müh Ko- misyonu Yönetim Ku- rulu üyesi, AKM Bi- üm Kuruhıve Yürütme Kurulu üyesi ve Mil- Ietlerarası Tiyatro Ens- titüsü'nün Türkiye Ge- nel Sekreteri olan Bil- giner'in, 'Gazeteciden Dost','feyanalar', 'Ben Devietim Utanç Dün- yası', 'Yunus Emre', 'SanNacrve','BenKi- mim', 'Ben Devietim', 'Kıskanç', 'Me\1ana', 'HaaBeköş\t*/SavastanBanşa'/AşktanKa\- gaya', 'M. KemaT, 'Sevdigim Adam' 'Kanm ve Kızım', 'Parkta Bir Sonbahar Günüydü', 'Pb- ütikada Bir San ÇizmeÜ', 'Anuaria Yaşama' adlı tiyatro eserlen bulunuyor. YARIŞM4/SEKS, DALAVERE, KÜLTLR - Orhan Pamuk'un sonromanıKar'm başına gelenJerDostlar Ti>atrosu'nun da başına geldi. Bugünedek fivatrma çeyrek sütun bife a}irmamış gazeteler, dergiler bile sa>falar dolusu >azı, bir o kadarda "wnn fotoğrafi'' basOlar. (Fotoğraf: UGUR DEMİR) Medya'Yanşma'yı pek sevdi! AYDCVENGİN Dostlar Tiyatrosu'nda yeni bir oyun baş- ladı: Yanşma. Televizyon dünyasınm içini, içyüzünü, girdisini çıktısmı, nabzmın atışını, bağır- saklannın taşıdığını iyi bilen, hatta biraz fazia iyi bilen bir Fransız yazmış; Laurent Baffîe Oğuz Ancı aynntılı bir dramaturji çalış- ması yürütmüş. _ Türkçeye çevirmiş. Tele- vizyon dünyasınm Türkiye ayağında yıllar- drr kirlenmeden (bu bir hünerdir) at koştur- mayı beceren Umur Bugay çeviriyi bir kez daha ele alıp Türkçeye uyarlamış. Dekorla- nru DuyguSağtroğiu üstlenmiş ve Genco Er- kal da sahneye koymuş. Buraya kadan herhangi birtiyatronun sah- nelediği herhangi biroyuniçin yazüması ge- reken önbılgiler. Alışılagelmiş bir tiyatro eleştirisi, bu bilgileri sunduktan sonra oyu- nu ele alır. Dilini, dramatik kurgusunu irde- ler; ardından sahneye konuluşuna ilişkin de- ğerlendirmeleri sıralar; dekorun, kostümle- rin -varsa- müziğin işlevselhğini sorgular. Son olarak da oyunculan değerlendirip eleştiri- yi noktalar. Böylesi bir tiyatro eleştirisinin alanı med- yadır. Gazeteler, dergiler, televizyonlann kültür programlan... Kültürel yaşamına ti- yatroyu da dahil eden seyircilerse bu eleş- ririlerden yararlanarak oyunu izleyip izleme- yeceğine karar verir. Izler. Beğenir ya da beğenmez. Beğenmezse oyunun sahne öm- rü kısa sürer; beğenirse oyun "gjşe yapar" Oyunun yönetmeni, aslında Dostlar Tiyat- rosu"nun her şeyi, Genco Erkal açıkladı: Salon, yıllardır ahşmadığı birdoluluğa ulaş- tı. Ancak haftalar sonrasma yer bulunabil- mekte. Cstelik oyunu izlemeye gelenlerin önemli bir kesimi Dostlar Tiyarrosu'nun "süreldi'' seyircileri degil. Tiyatronun yeri- ni bile bilmeyen, kimileri Dostlar Tiyatro- su'nun adını bile duymamış. Genco Erkal'ın adını şöyle böyle duymuş yepyeni bir seyir- ci. îyi. Tiyatro sanatı için bu keyif veren bir haber. Dostlar Tiyatrosu gibi, ülkemizde sa- yılan pek azalmış "tiyatro misjonerleri" için keyiften de öte mutluluk... Ama bir soru ve bir sorun var. Salonun do- lup taşması, salonu "yepyeni" bir tiyatro se- yircisinin doldurup taşırması nasıl müm- kün oldu? Medya, Yanşma oyununu tiyat- ro eleştirmeni yazarlanna izlerti, onlar oyu- nu pek beğenip seyircilere önerdiler, seyir- ciler de salonu doldurdu... Mu? Galiba hayır. Orhan Pamuk'un son romanı Kar'm ba- şına gelenler Dostlar Tiyarrosu'nun da ba- şma geldi. Kar romam üsrüne her şeyi oku- duk da bir "edebiyat ürünü olarak Kar" üs- tüne hemen hiçbir şey okumadık. Yanşma oyunu da aynı kaderi paylaşrı. Oyun üstünde medyada yazılmadık kalma- dı. Bugüne dek tiyatroya çeyrek sütun bile aytrmamış gazeteler, dergiler bile sayfalar dolusu yazı, bir o kadar da a oyun fotoğra- fi" bastılar. Okuduklanmızdan genç ve gü- zel oyuncu Şebnem Ozinalın memelerinin kaza sonucu mu açıkta kaldığı yoksa bunun bir "pazariama hflesi" mi olduğu üstünepek çok aynntı öğrendik. Basılan fotoğrafîar- dan yine Şebnem Özinal'm biçünli bacak- lannı bol bol izledik. Başka? Birkaç yazı hariç "başka" soru- sunun yanıtt kocaman bir hiç! • • • Yanşma, tiyatro sahnesinde izlediğimiz en acrmasız medya eleştirilerinden biri. Oyunun "fiıiama yazan" iyi bildiği TV dünyasının görünmeyen yüzündeki iğrenç tabloyu, aynı dili (galiba TVjargonunda "sit-com'' deniyor) hünerle kullanarak sergiliyor. TV'nin ekran- larayansıyan ışıklı ve renkli dünyasının arka- sında akan irin derelerini, ahlakı çürüme ve çürünnenin o dünya dışındakilerin bilmediği değerlerini(!) art arda sıralıyor. Sahne, kültür programı örtüsü alhnda aşağılık bir kültür- süzleştirme saldınsma tanıklık ediyor. Final- deki minik ve etkili tokat da cabası. Bu bir tiyatro eleştirisi degil. Oyunculann performansı, dekorun işlevsel- liği, oyunun dramatik eleştirisi filan yapılma- yacak. Ama memeleri ve bacaldanyla medya- tikleştirilen genç oyuncu Şebnem Özinal'ın, tuzaklarladolurolünün, ustapartneri Genco Er- kaJ'la yanşacak kadarüstesinden geldiğini be- ürtrnek bir hakbilirlik olmalı. Yanşma oyunununkonusu görsel medya. Şu televizyon dediğimiz, kimilerinin "aptalkutu- su" diye andıklan çağdaş medya. Her gece te- le\olelerle, "bflmemne sbo»"larla, çariafelek- lerle, zayıfhalkalarla, 500miryarlira avanta da- ğıtmaprogramlan ile evlerimize saldıran med- ya. Fransa'da, Amerika'da, Almanya'da neyse Türkiye'de de aynen o olan medya. Dostlar Ti- yatrosu 'nun yeni oyunu Yanşma da bu medya- da, bu medyaya yaraşır bir düzeyde ele alındı. Oyun o yüzden biraz daha anlamlı, biraz daha önemli. Dilerseniz ve bilet bulabilirse- niz gidip bir izleyin. YAZI ODASI SELİMİLERİ Sevgili Radyo! Radyo bize bayram günlerimizi anlatıyor. Radyo şeker bayramlanmızı, Cumhuriyet bayram lanmızı, 23 Nisan'lan, 19 Mayıs'ları anlatıyor. Niyeydi annemin ağlayışı, babamın suskusu' Her Cumhuriyet bayramında, ikisini, o günlere, on- lann deyişiyle "Refet Paşa'nın Istanbul'a girdiğ gün"e geri dönmüş hatırlanm. Radyo bunlan bir kez daha-bir kez daha anlatır. Penceremizde, bir gün önce ütülenmiş, ay yıldızlı Türk bayrağı... Radyo benim için sihirli kutuydu. Sihirli kutunun üstündeki, kenarları sıçandişi, or- tasında kanaviçe mavi karanfil, o örtüyü ne za- man, nerede, artık eskidi düşüncesiyle gözden çı- kardık. Şimdi nelerçağnştırmazdı ki! Kim bilirhan- gi gün, hangi aynlıkta onu da bir yerlerde bıraktık, yitirdik. Çocukluğumun bütün radyolan örtülü, süslü püs- lüydü. Anneannemin an<adaşı Pembe Hanım, şu, Kadıköyü'ne geçişlerimizde mutlaka uğradığımız, kınşıkyanaklan birçocuğunki gibi pespembe Pem- be Hanım radyosuna çilek işlemeli bir de kapişon diktirmişti. Radyosu çalmadığı zamanlar, o kapişonunu gi- yer, birtabak dolusu çilek olup çıkardı... Babam bir sebepten dolayı îstanbul Raydo- su'nda konuşmuştu. Konuşmasının konusunu bir türiü çıkaramıyorum da, hepımizin radyonun önü- ne dizilip, yanı başımızda oturan 'canlı' babamın 'kaydedifmiş' sesini dinleyişimiz gözümü yaşartı- yor. öyle törenli, hazır olda bir duruşumuz vardı ki, bizi gören, radyoyla ilk kez karşılaştığımızı sanabi- lirdi. Bir kez de Marmara Adası'nda Eşref Şefik Bey le tanışmıştık. Radyoda sesini dinlediğimiz, anlattığı güreş müsabakalannı, kumda güneşlenen tepegöz balıklan, yunuslann birbirleriyle nasıl yanştıklannı dinlediğimiz Eşref Şefik'in Marmara Adası'nda kan- lı canlı yaşıyor olması, bana bir mucize gibi görün- müş, babamla ikısi söyleşirlerken bir köşede ses- siz fakat çok heyecanlı, kalakalmıştım. Sevgili radyo! Sen olmasaydın bu satırtan yazamazdım. Bütün yazdıklanmı yazamazdım. Hayatımın tek mutlulu- ğu yazmaksa, bunu sana borçtuyum. Perşembe geceleri saat 21 .OO'deki Radyo Tiyat- rosu'nu taa Kadıköyü'ndeki -Bahariye Caddesi, Gerede Apartmanı- evimizden beri hatırlıyorum. İlk radyo tiyatrom, denız fenerinde kimsesiz ya- şayan biradamın kudurarak ölmesi. Felekli melek- li bir adı olmalı radyo oyununun. Ama yazmak dürtüsünü uyandıran, senin baş- ka bir gecende başka bir Radyo Tiyatrosu; Bu, Tennesse Williams'ın Sırça Kümes'iydi. Ağabeysinin eve getirdiği genç adama mutsuz kız cam bıblolannı, hayatın işteçarçabuk kınlabilir sır- ça inceliklerini gösteriyordu. O zaman mutsuz kız- la birlikte hep öğreniyorduk ki, genç adam nişan- lıdrr... Seslendirenler: Anne/Yıldız Kenter, Ağabey/ Müşfik Kenter, Genç Adam/ Genco Erkal, Kız/ Çiğdem Selışık. En çok etkilendiğim radyo oyunuydu. Başım dönmüş, esrimiştim. Sesler, birşeytanminaresinin sedefienmiş kabuğundan hâlâ yankıyor, beni alıp alıp çocukluğun dönülmez ülkesıne götürüyor. O geceden sonra hayatın sırça kınlganlığını ille yazmalıyım diyorum. Bir perşembe gecesi, saat 21.00, Radyo Tiyat- rosu. Artık karar veriyorum: Ben yazar olacağım. Insanlann dile dökülmemiş yalnızlıklannı, içe atıl- mış acılan, başansızlığı, çökkünlüğü, yıpraklığı, gö- nül kınklığımızı yaşadıkça yazacağım... Sevgili radyo, işte o an sana söz veriyorum. Bu karardan annemle babamın, içerde ders çalışan, Avusturya Lisesi öğrencisi ablamın hiç haberi ol- muyor. Yalnızsen biliyorsun. Senınle ikimiz gizem- li bir coşkuyu paylaşıyoruz. Bilmem sen de o çocuğu hatırlar mısın? Takvimde \z Bırakan: "Yoksulluktan avurtları çökmüş seyyar satıcıla- n, çileli emeklileh ve bir hapa kendini satan tiner- cileri cıvıl cıvıl ışıklanyla gizleyen şehir nihayet kar- şılarındaydı." Gönül Kıvılcım, Jilet Sinan, Can Ya- yınlan, 2002. BUGUN • TÜRK- JAPON VAKFI KÜLTÜR MERKEZÎ'nde saat 20.00'de 'TürkJapon Vakfi Karma Prognımı'. (0 312 524 22 10) M BARIŞ MANÇO KLT.TÜR MERKEZİ'nde saat 20.30'da Biznn Tîyatro'nun 'Ottim Uykndaydı' adlı oyunu. (0 216 418 95 49) • TARIK ZAFER TUNAY\ KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 18.00'de Hakan Eren'in düzenlediği 'Dünden Bugüne Bora Ayanoğlu' dinleti ve söyleşisi. (0 212 274 58 40) • ATATÜRKKİTAPLIĞrnda saat 18.00'de Hasanali Yıkhnm'm düzenlediği, Sercan Gurler ve Cahit Erdogan'ın konuşmacı olarak kahldığı 'N'öriyon Therion: Sert, ftzh, Gotik ve Melodik' adlı dinleti. (0 212 249 09 45) • BEKSAV'da saat 15.00'te Abbas Kiarostami nın 'Rüzgâr Bizi Sürükleyecek', saat 17.00 de Majid Majidi'nin 'Cennetin Rengi', saat 19.00 daMohsenMakhnıalbaf ın 'Gabbeh' filminin gösterimı. (0 216 349 91 55) M CEMAL REŞİT RE Y KONSER SALONU'nda saat 19.30'da tyicfl Quartetin konseri. (0 212 232 98 30) • ÎFSAK'ta saat 19.00'da 'Sayısal Görüntü tşleme Semineri'. (0 21_2 292 18 07) M BORUSAN KÜLTÜR VE SAJVAT MERKEZİ'nde saat 19.00'da Eylem-Ozgür Anca'nın keman-gitar resitali. (0 212 292 06 55) • ROXY'de 'Bilgi Caz Geceleri' kapsamında saat 22.00'de Kerem Türkyıhnaz Groop'un konseri. (0 212 292 33 03) M BİLGİ ÜNtVERSİTESİ'nde saat 19.30'da Andre Techine in 'Le Lieu Du Crime' adlı fitaıinin gösterimi. (0 212 293 50 10) • TÜRK - ÎNGtLÂZ KÜLTÜR DERNEĞl'nde saat 17.00'de Anadohı Sanat Tarihçfler Derneği seminerleri. (0 312 418 54 04) • ÇUBLTCLU HAYAL KAHVESİ'nde Nescafe 3ül Arada KonserlerF kapsamında saat 14.00'te Deniz Kıa'nın konseri. (0 212 275 49 49) • İSTANBUL AKM'de saat 20.00'de tstanbul Devlet Opera ve Balesinin 'Carmina Burana' sahne kantatı. (0 212 251 56 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle