Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19ŞUBAT2002SA
12 İ U J A kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Nâzım'a gönülborcuNâznn'ın şiirini tiyatro ortammda
pekçokkez İ2İedik. Yapıhnış olan ça-
Iışmalann hepsini tek tek sayıp anlat-
mak için sayfalar dolusu yer gerekir.
Geoco Erkal'ın Nâzım'ın dizelerini
sahneye taşıma yolunda harcadığı
emek başta gelir kuşkusuz. Aynca
MûşfıkKenterdenZeühaBerksos'a,
Rüştü Asyah'dan Meral Taygun'a,
luncet Kıirtiz'den Mümtaz Sevinç'e,
Zafer Diper'den Sadık Aslankara'ya
dek pek çok oyuncu Nâzım'ın şiirini
tiyatroyla bühİnleşnrdi.
Yazarlanmız ve yönermenlerimiz
de Nâzım olgusunu sahnede canJan-
dırma yolunda yaratıcı çabalar orta-
ya koydular. Orhan Asena'nın "Nâ-
znn Üçfemes", Ataol Behramoğkı'nun
yazıpDflekTürker'in ovnadığı "Mut-
taOINâznn" MacitKÖper'ın "Ask>-
lan Hayat", Mehmet Ulusoy'un oluş-
turup Dostlar Tiyatrosu' nda ve Fran-
sa'da sahnelediği "Sevdalı Bulut",AB
Taygun'un ve ErginOrbey'in ayn ay-
n dönemlerde yaptıklan "KnvayıMİl-
ByeDestanT, Nurhan Karadağ'ın sah-
nelediği "Benerci Kendini Neden Öl-
dürdü". YıhnazOnay'm düzenleyip
yönetriğı "YanarEDeri", RüştüAsya-
h'nın "Hasrefi bu tiir çahşmalardan
öraekler.
Sahnede en çok tartişdan ozan
FazılSay'ın, tiyatroyla müziği bu-
luşturan görkemli "Nâznn" çalışma-
sını da her an aklımızda tutalun.
Nâzım, hiç kuşkusuz, şiirleriyle ve
ozankimhğuıin çeşitli boyutlanyla ti-
yatro sahnesine en çok çıkanlmış oza-
nımızdır. Bu rekoru dünya düzeyin-
de belki iki ozan kırabilmiştir: Shakes-
peare ve Brecbt Bilmıyorum, yalnız-
ca tahmin ediyorunı.
Nâzım, hakkında çeşitli ve çelişki-
li düşüncelerin en çok üretildiği oza-
nımızdır. Tartışma götürmeyen poli-
'BEN BtR tNSAN'- Ankara Devlet Tîyatrosu yapımı oyunun metni Mustafa Şerif Onaran ve Rüştü Asyahya ait
tik kimliği, yargılanma süreçleri, ha-
pislik yıllan, Türkiye'de çok uzun sü-
re yasaklanmışlığı, Türkiyeüe ve Sov-
yetler Birliği'nde -gençliğinde ve or-
ta yaşhlığında- yaşadığı dönemler,
başka ülkelerdeki insanlarla ve ey-
lemlerle ilişkileri, sevdiği kadınlar,
ideolojisi doğrulrusunda hem kendi
ülkesinde hem de StaJin dönemi Sov-
yetler Birliği'nde kanayan yaralara
parmak basması. rüm insanlara banş
ve insanca biryaşama düzeniadına cö-
mertçe kucak açışı yanında, kendi ül-
kesinin insanlanna duyduğu -kendi-
sinden başka kimsenin yeterince tarif
edemediği- sevgi. memlekethasreti ve
-belki de en başa konmalı- müthiş ka-
rizmarik birJdşilige sahip olması, onu
dünyanın belli başh "efcane" ldşileri
arasına sokmuştur.
Kendi aduna Nâzım'ı ve yapıtlan-
nı, "efcane" olgusunun "gizemlüiğr
içinde anlamayaçalışmayı ve sevme-
yi yeğlerim. Gerisi biyografı yazaria-
nnın, toplumbilimdlerin, tarihçilerin,
biraz da habercilerin işi.
Bu nedenJe. edebiyatçı MustafaŞe-
rif Onaran ile tiyatrocu Rüştü Asya-
h' nın birlikte oluşturduklan "BenBir
tnsan" başlıklı sahne metnini Anka-
ra Devlet Tiyatrosu'nda izlerken bi-
razşaşırdım. Nâzım'ı etiyle kemiğiy-
le, onu sonunda ölümle buluşturan
yürek çırpınmalanyla karşımda gör-
mek yadırgatıcı geldi.
"Efcane"yi delmek mi istemişri ya-
zarlar? Sanmıyorum. Onlann amacı
Nâzım'ı, "insan" olmaözetliğini odak
noktası aJarak betimlemek. Neden ol-
masuı! Sahne için oluşfurulan kurgu-
yagöreNâzım ölmedenönceki songe-
cesinde, kendi yaşam serüveniyle he-
saplaşıyor. Çoğunlukla şiirleri yoluy-
la. Bu serüvenin hiçbirboyutu göz ar-
dı edilmemiş yazarlarca. Onlar, Nâ-
zım bağlamında "sapbnhnaınış'' bir
resim sunmayı amaçlıyorlar. Devlet ve
toplum adına, Nâzrm'a olan gecikti-
rilrniş "gönûl borcu"nu ödeme çaba-
sı içinde olduklan da seziliyor.
Çeşitli teatral öğelerin "tophı bir
enajT oluşturduğu birsahneleme an-
layışı içinde, "efeane"nin çekiciliği
koninabilirdi. Ancak, yönetmen Rüş-
tü Asyah, yalın, doğalcı bir yaklaşı-
mın oyunun izleğine daha yatkın ola-
cağını düşûnmüş olmalı.
Asyah, temeldeki "doğala''yakla-
şımı, müzik, şarkı, hareketli film, de-
sen ve resim projeksiyonu, mikrofon-
dan gelen ses, ışık/giysi yoluyla an-
lamJandırma gibi çeşitli tiyatro öğe-
leriyle beslemiş.
Efsane büyüsünden yoksun 'dev'
Ne ki sahnede "toplu enerji" oluş-
turmaya yetmemiş bu teatral kulla-
nımlar. Her biröğekendi enerjisini yay-
makta. Ama bir öğe bir başka öğeye
eklemlenirken "enerji buiuşmasTger-
çekleşmiyor. (Sözgelimi "şaria", sı-
radaki şiir için beste yapıhrâş olması
nedeniyle söyleniyor.) Böylece art-
zamanlı (çizgisel) bir doğrultuda bir
öğeden birbaşkasına geçilirken, "öğe-
lerbütünü" eşzamanlı (senkronik) bir
vuruculuğa ulaşmıyor. Çünkü Nâ-
zım'ı "insan" olarak canlandırmaya
yönelik "doğakı" oyunculuk yaklaşı-
mı baskın. Bu yaklaşım fondaki per-
dede yansıyan "desenler" ve "can-
landırmalar''la daha "sahki" kılın-
maya çalışılmış. Teatral (
tt
sanicinğe
tersdüşen") öğeler (ışık tasanmı, şar-
kılar) ise ilerleyen oyun zamaru ve
gösteri düzeni içindeyinelendikçe se-
yirci taraftndan doğallaştınlarak al-
gılanmaya başhyor.
Sonuç olarak, "mavi gözhl dev",
"doğaka" sınırlar içinde doğallaştın-
larak "insanlaşıyor''. Onaran-Asyalı
metni, böylece "insan" Nâzım'ı an-
larma hedefini gerçekleşhriyor. Rüş-
tü Asyalı deneyimli ve becerili bir
oyuncu. Nâzım'ı güzel okuyor, Nâzım
şarküannıgüzel söylüyor. (Nediııı Yıl-
dız'ın besteleri çekici.) Seyirci mem-
nun, sanatçılar memnun. Oyun kapa-
lı gişe oynuyor. (Bu sevindirici!) Da-
ha ne istenir.
Ben "dev"i sahnede ait olduğu "ef-
saııe''nin büyüsü içinde görmek is-
terdim.
yunus emre
Recep Bilginer'in oyunları
Manas destanı
opera librettosu
Kültür Servisi-Ata-
türk Kültür Merkezi
Başkanlığı Yayınlan,
'Tryatro Eserleri Di»-
si' kapsamında Recep
Bilginer'in 'Manas
Ohunsüz Kahraman',
'\fanus Emre', 'Mevla-
na ÂşıkveMaşuk', 'Sı-
rat Köprüsü', 'Sevgi ve
Banş' adlı tiyatro me-
tinlerini yayımladı.
Bilginer, 'Manas
Ötümsüz Kahraman' adlı librettosunda Ma-
nas Destanı'nda ele alınan olaylan dramatik
akışını bozmadan, özellikle de destanın genel
havasım korumaya çalışarak anlatıyor. Yazann
Kngızlı yetkililerin isteği üzerine operalibretosu
hahnegetirdiği yaprt, birTürkbestecitarafindan
opera olarak bestelenmeyi bekliyor. Bilginer,
Yunus Emrepiyesinde Yunus'un biyografisin-
den çok dramlanndan
bahsediyor, Yunus ka-
rakterini çizerken şiir-
lerindeki düşünceler-
den yararlanıyor.
1974'te tamamlanan
bu oyun, ilk olarak
1974-75 tiyatro mevsi-
minde, îstanbul Şehir
Tiyatrolan'nda oynan-
dı. Bilginer, 'Yunus
Emre' oyunuyla
1980'deTürkDilKu-
rumu En îyi Oyun
Ödülü ve 1989'da Kültür Bakanlığı tarafindan
En îyi Yazar ödülü kazandı. Bilginer, 'Mevla-
na Â^kveMaşuk' oyununda, Mevlana ile Teb-
rizli Şems arasında gelişen olaylan anlatıyor. Bil-
giner, 'Sırat Köprüsü' oyununda arazi mafya-
sının çevirdiği dolaplan, otantik birer olay ola-
rak, eserin dramatik yapısı içinde gözler önü-
ne seriyor. 'Sevgi ve Banş' adlı oyununda Bil-
giner, bir tarafiyla Ahmet Yesevi'ye bağlı, tsla-
mi bilgiyi, mesajı açıklayan din bilginlerinden
HünkârHaaBektaşVefi'yi anlatıyor UNES-
CO Türkiye Müh Ko-
misyonu Yönetim Ku-
rulu üyesi, AKM Bi-
üm Kuruhıve Yürütme
Kurulu üyesi ve Mil-
Ietlerarası Tiyatro Ens-
titüsü'nün Türkiye Ge-
nel Sekreteri olan Bil-
giner'in, 'Gazeteciden
Dost','feyanalar', 'Ben
Devietim Utanç Dün-
yası', 'Yunus Emre',
'SanNacrve','BenKi-
mim', 'Ben Devietim', 'Kıskanç', 'Me\1ana',
'HaaBeköş\t*/SavastanBanşa'/AşktanKa\-
gaya', 'M. KemaT, 'Sevdigim Adam' 'Kanm ve
Kızım', 'Parkta Bir Sonbahar Günüydü', 'Pb-
ütikada Bir San ÇizmeÜ', 'Anuaria Yaşama'
adlı tiyatro eserlen bulunuyor.
YARIŞM4/SEKS, DALAVERE, KÜLTLR - Orhan Pamuk'un sonromanıKar'm başına gelenJerDostlar Ti>atrosu'nun da başına geldi. Bugünedek
fivatrma çeyrek sütun bife a}irmamış gazeteler, dergiler bile sa>falar dolusu >azı, bir o kadarda "wnn fotoğrafi'' basOlar. (Fotoğraf: UGUR DEMİR)
Medya'Yanşma'yı pek sevdi!
AYDCVENGİN
Dostlar Tiyatrosu'nda yeni bir oyun baş-
ladı: Yanşma.
Televizyon dünyasınm içini, içyüzünü,
girdisini çıktısmı, nabzmın atışını, bağır-
saklannın taşıdığını iyi bilen, hatta biraz
fazia iyi bilen bir Fransız yazmış; Laurent
Baffîe
Oğuz Ancı aynntılı bir dramaturji çalış-
ması yürütmüş. _ Türkçeye çevirmiş. Tele-
vizyon dünyasınm Türkiye ayağında yıllar-
drr kirlenmeden (bu bir hünerdir) at koştur-
mayı beceren Umur Bugay çeviriyi bir kez
daha ele alıp Türkçeye uyarlamış. Dekorla-
nru DuyguSağtroğiu üstlenmiş ve Genco Er-
kal da sahneye koymuş.
Buraya kadan herhangi birtiyatronun sah-
nelediği herhangi biroyuniçin yazüması ge-
reken önbılgiler. Alışılagelmiş bir tiyatro
eleştirisi, bu bilgileri sunduktan sonra oyu-
nu ele alır. Dilini, dramatik kurgusunu irde-
ler; ardından sahneye konuluşuna ilişkin de-
ğerlendirmeleri sıralar; dekorun, kostümle-
rin -varsa- müziğin işlevselhğini sorgular. Son
olarak da oyunculan değerlendirip eleştiri-
yi noktalar.
Böylesi bir tiyatro eleştirisinin alanı med-
yadır. Gazeteler, dergiler, televizyonlann
kültür programlan... Kültürel yaşamına ti-
yatroyu da dahil eden seyircilerse bu eleş-
ririlerden yararlanarak oyunu izleyip izleme-
yeceğine karar verir. Izler. Beğenir ya da
beğenmez. Beğenmezse oyunun sahne öm-
rü kısa sürer; beğenirse oyun "gjşe yapar"
Oyunun yönetmeni, aslında Dostlar Tiyat-
rosu"nun her şeyi, Genco Erkal açıkladı:
Salon, yıllardır ahşmadığı birdoluluğa ulaş-
tı. Ancak haftalar sonrasma yer bulunabil-
mekte. Cstelik oyunu izlemeye gelenlerin
önemli bir kesimi Dostlar Tiyarrosu'nun
"süreldi'' seyircileri degil. Tiyatronun yeri-
ni bile bilmeyen, kimileri Dostlar Tiyatro-
su'nun adını bile duymamış. Genco Erkal'ın
adını şöyle böyle duymuş yepyeni bir seyir-
ci.
îyi. Tiyatro sanatı için bu keyif veren bir
haber. Dostlar Tiyatrosu gibi, ülkemizde sa-
yılan pek azalmış "tiyatro misjonerleri"
için keyiften de öte mutluluk...
Ama bir soru ve bir sorun var. Salonun do-
lup taşması, salonu "yepyeni" bir tiyatro se-
yircisinin doldurup taşırması nasıl müm-
kün oldu? Medya, Yanşma oyununu tiyat-
ro eleştirmeni yazarlanna izlerti, onlar oyu-
nu pek beğenip seyircilere önerdiler, seyir-
ciler de salonu doldurdu...
Mu?
Galiba hayır.
Orhan Pamuk'un son romanı Kar'm ba-
şına gelenler Dostlar Tiyarrosu'nun da ba-
şma geldi. Kar romam üsrüne her şeyi oku-
duk da bir "edebiyat ürünü olarak Kar" üs-
tüne hemen hiçbir şey okumadık.
Yanşma oyunu da aynı kaderi paylaşrı.
Oyun üstünde medyada yazılmadık kalma-
dı. Bugüne dek tiyatroya çeyrek sütun bile
aytrmamış gazeteler, dergiler bile sayfalar
dolusu yazı, bir o kadar da
a
oyun fotoğra-
fi" bastılar. Okuduklanmızdan genç ve gü-
zel oyuncu Şebnem Ozinalın memelerinin
kaza sonucu mu açıkta kaldığı yoksa bunun
bir "pazariama hflesi" mi olduğu üstünepek
çok aynntı öğrendik. Basılan fotoğrafîar-
dan yine Şebnem Özinal'm biçünli bacak-
lannı bol bol izledik.
Başka? Birkaç yazı hariç "başka" soru-
sunun yanıtt kocaman bir hiç!
• • •
Yanşma, tiyatro sahnesinde izlediğimiz en
acrmasız medya eleştirilerinden biri. Oyunun
"fiıiama yazan" iyi bildiği TV dünyasının
görünmeyen yüzündeki iğrenç tabloyu, aynı
dili (galiba TVjargonunda "sit-com'' deniyor)
hünerle kullanarak sergiliyor. TV'nin ekran-
larayansıyan ışıklı ve renkli dünyasının arka-
sında akan irin derelerini, ahlakı çürüme ve
çürünnenin o dünya dışındakilerin bilmediği
değerlerini(!) art arda sıralıyor. Sahne, kültür
programı örtüsü alhnda aşağılık bir kültür-
süzleştirme saldınsma tanıklık ediyor. Final-
deki minik ve etkili tokat da cabası.
Bu bir tiyatro eleştirisi degil.
Oyunculann performansı, dekorun işlevsel-
liği, oyunun dramatik eleştirisi filan yapılma-
yacak. Ama memeleri ve bacaldanyla medya-
tikleştirilen genç oyuncu Şebnem Özinal'ın,
tuzaklarladolurolünün, ustapartneri Genco Er-
kaJ'la yanşacak kadarüstesinden geldiğini be-
ürtrnek bir hakbilirlik olmalı.
Yanşma oyunununkonusu görsel medya. Şu
televizyon dediğimiz, kimilerinin "aptalkutu-
su" diye andıklan çağdaş medya. Her gece te-
le\olelerle, "bflmemne sbo»"larla, çariafelek-
lerle, zayıfhalkalarla, 500miryarlira avanta da-
ğıtmaprogramlan ile evlerimize saldıran med-
ya.
Fransa'da, Amerika'da, Almanya'da neyse
Türkiye'de de aynen o olan medya. Dostlar Ti-
yatrosu 'nun yeni oyunu Yanşma da bu medya-
da, bu medyaya yaraşır bir düzeyde ele alındı.
Oyun o yüzden biraz daha anlamlı, biraz
daha önemli. Dilerseniz ve bilet bulabilirse-
niz gidip bir izleyin.
YAZI ODASI
SELİMİLERİ
Sevgili Radyo!
Radyo bize bayram günlerimizi anlatıyor.
Radyo şeker bayramlanmızı, Cumhuriyet bayram
lanmızı, 23 Nisan'lan, 19 Mayıs'ları anlatıyor.
Niyeydi annemin ağlayışı, babamın suskusu'
Her Cumhuriyet bayramında, ikisini, o günlere, on-
lann deyişiyle "Refet Paşa'nın Istanbul'a girdiğ
gün"e geri dönmüş hatırlanm.
Radyo bunlan bir kez daha-bir kez daha anlatır.
Penceremizde, bir gün önce ütülenmiş, ay yıldızlı
Türk bayrağı...
Radyo benim için sihirli kutuydu.
Sihirli kutunun üstündeki, kenarları sıçandişi, or-
tasında kanaviçe mavi karanfil, o örtüyü ne za-
man, nerede, artık eskidi düşüncesiyle gözden çı-
kardık. Şimdi nelerçağnştırmazdı ki! Kim bilirhan-
gi gün, hangi aynlıkta onu da bir yerlerde bıraktık,
yitirdik.
Çocukluğumun bütün radyolan örtülü, süslü püs-
lüydü. Anneannemin an<adaşı Pembe Hanım, şu,
Kadıköyü'ne geçişlerimizde mutlaka uğradığımız,
kınşıkyanaklan birçocuğunki gibi pespembe Pem-
be Hanım radyosuna çilek işlemeli bir de kapişon
diktirmişti.
Radyosu çalmadığı zamanlar, o kapişonunu gi-
yer, birtabak dolusu çilek olup çıkardı...
Babam bir sebepten dolayı îstanbul Raydo-
su'nda konuşmuştu. Konuşmasının konusunu bir
türiü çıkaramıyorum da, hepımizin radyonun önü-
ne dizilip, yanı başımızda oturan 'canlı' babamın
'kaydedifmiş' sesini dinleyişimiz gözümü yaşartı-
yor.
öyle törenli, hazır olda bir duruşumuz vardı ki,
bizi gören, radyoyla ilk kez karşılaştığımızı sanabi-
lirdi.
Bir kez de Marmara Adası'nda Eşref Şefik Bey le
tanışmıştık. Radyoda sesini dinlediğimiz, anlattığı
güreş müsabakalannı, kumda güneşlenen tepegöz
balıklan, yunuslann birbirleriyle nasıl yanştıklannı
dinlediğimiz Eşref Şefik'in Marmara Adası'nda kan-
lı canlı yaşıyor olması, bana bir mucize gibi görün-
müş, babamla ikısi söyleşirlerken bir köşede ses-
siz fakat çok heyecanlı, kalakalmıştım.
Sevgili radyo!
Sen olmasaydın bu satırtan yazamazdım. Bütün
yazdıklanmı yazamazdım. Hayatımın tek mutlulu-
ğu yazmaksa, bunu sana borçtuyum.
Perşembe geceleri saat 21 .OO'deki Radyo Tiyat-
rosu'nu taa Kadıköyü'ndeki -Bahariye Caddesi,
Gerede Apartmanı- evimizden beri hatırlıyorum.
İlk radyo tiyatrom, denız fenerinde kimsesiz ya-
şayan biradamın kudurarak ölmesi. Felekli melek-
li bir adı olmalı radyo oyununun.
Ama yazmak dürtüsünü uyandıran, senin baş-
ka bir gecende başka bir Radyo Tiyatrosu;
Bu, Tennesse Williams'ın Sırça Kümes'iydi.
Ağabeysinin eve getirdiği genç adama mutsuz kız
cam bıblolannı, hayatın işteçarçabuk kınlabilir sır-
ça inceliklerini gösteriyordu. O zaman mutsuz kız-
la birlikte hep öğreniyorduk ki, genç adam nişan-
lıdrr...
Seslendirenler: Anne/Yıldız Kenter, Ağabey/
Müşfik Kenter, Genç Adam/ Genco Erkal, Kız/
Çiğdem Selışık.
En çok etkilendiğim radyo oyunuydu. Başım
dönmüş, esrimiştim. Sesler, birşeytanminaresinin
sedefienmiş kabuğundan hâlâ yankıyor, beni alıp
alıp çocukluğun dönülmez ülkesıne götürüyor.
O geceden sonra hayatın sırça kınlganlığını ille
yazmalıyım diyorum.
Bir perşembe gecesi, saat 21.00, Radyo Tiyat-
rosu. Artık karar veriyorum: Ben yazar olacağım.
Insanlann dile dökülmemiş yalnızlıklannı, içe atıl-
mış acılan, başansızlığı, çökkünlüğü, yıpraklığı, gö-
nül kınklığımızı yaşadıkça yazacağım...
Sevgili radyo, işte o an sana söz veriyorum. Bu
karardan annemle babamın, içerde ders çalışan,
Avusturya Lisesi öğrencisi ablamın hiç haberi ol-
muyor. Yalnızsen biliyorsun. Senınle ikimiz gizem-
li bir coşkuyu paylaşıyoruz.
Bilmem sen de o çocuğu hatırlar mısın?
Takvimde \z Bırakan:
"Yoksulluktan avurtları çökmüş seyyar satıcıla-
n, çileli emeklileh ve bir hapa kendini satan tiner-
cileri cıvıl cıvıl ışıklanyla gizleyen şehir nihayet kar-
şılarındaydı." Gönül Kıvılcım, Jilet Sinan, Can Ya-
yınlan, 2002.
BUGUN
• TÜRK- JAPON VAKFI KÜLTÜR
MERKEZÎ'nde saat 20.00'de 'TürkJapon Vakfi
Karma Prognımı'. (0 312 524 22 10)
M BARIŞ MANÇO KLT.TÜR MERKEZİ'nde
saat 20.30'da Biznn Tîyatro'nun 'Ottim
Uykndaydı' adlı oyunu. (0 216 418 95 49)
• TARIK ZAFER TUNAY\ KÜLTÜR
MERKEZİ'nde saat 18.00'de Hakan Eren'in
düzenlediği 'Dünden Bugüne Bora Ayanoğlu'
dinleti ve söyleşisi. (0 212 274 58 40)
• ATATÜRKKİTAPLIĞrnda saat 18.00'de
Hasanali Yıkhnm'm düzenlediği, Sercan Gurler
ve Cahit Erdogan'ın konuşmacı olarak kahldığı
'N'öriyon Therion: Sert, ftzh, Gotik ve Melodik'
adlı dinleti. (0 212 249 09 45)
• BEKSAV'da saat 15.00'te Abbas
Kiarostami nın 'Rüzgâr Bizi Sürükleyecek', saat
17.00 de Majid Majidi'nin 'Cennetin Rengi',
saat 19.00 daMohsenMakhnıalbaf ın 'Gabbeh'
filminin gösterimı. (0 216 349 91 55)
M CEMAL REŞİT RE Y KONSER
SALONU'nda saat 19.30'da tyicfl Quartetin
konseri. (0 212 232 98 30)
• ÎFSAK'ta saat 19.00'da 'Sayısal Görüntü
tşleme Semineri'. (0 21_2 292 18 07)
M BORUSAN KÜLTÜR VE SAJVAT
MERKEZİ'nde saat 19.00'da Eylem-Ozgür
Anca'nın keman-gitar resitali. (0 212 292 06 55)
• ROXY'de 'Bilgi Caz Geceleri' kapsamında
saat 22.00'de Kerem Türkyıhnaz Groop'un
konseri. (0 212 292 33 03)
M BİLGİ ÜNtVERSİTESİ'nde saat 19.30'da
Andre Techine in 'Le Lieu Du Crime' adlı
fitaıinin gösterimi. (0 212 293 50 10)
• TÜRK - ÎNGtLÂZ KÜLTÜR DERNEĞl'nde
saat 17.00'de Anadohı Sanat Tarihçfler Derneği
seminerleri. (0 312 418 54 04)
• ÇUBLTCLU HAYAL KAHVESİ'nde Nescafe
3ül Arada KonserlerF kapsamında saat 14.00'te
Deniz Kıa'nın konseri. (0 212 275 49 49)
• İSTANBUL AKM'de saat 20.00'de tstanbul
Devlet Opera ve Balesinin 'Carmina Burana'
sahne kantatı. (0 212 251 56 00)