Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 ŞUBAT 2002 PAZAR
14 J V L J L J J . U J \ kultur@cumhuriyet.com.tr
Ünlü Kırgız yazanyla 11 Eylül, küreselleşme, Türkiye ve kitaplannın çevirileri üzerine...
Aytmatov yinedeumutluEGEMENBERKÖZ
Cengiz Aytmatov, Türkiye'de çok iyı tanınan
ve sevilen bir yazar. 1968'de De Yayınevf nce
yayımlanan "Öğretmen Duyşen"den başlaya-
rak pek çok kıtabı çevrildi dilimize: "Al Yaz-
maJİm Sebi Boyluın'', "Erken Gden Türna-
lar", "•BeyazGemi", "EJveda Gülsan", "Cemi-
te"vb... Kitaplan önce İngilızce, Fransızcagi-
bi ikinci dillerden çevriliyordu. Daha sonra
Mehmet ÖzgüL hemen hemen bütün yapıtla-
ruu Rusçadan çevirdi ve bunlar dört cilt olarak
Cem Yayınevi 'nce yayımlandı. Cengiz Aytma-
tov ile bu söyleşiyi yapmaya da Mehmet Bey'le
birlikte gittik.
tlk tanışma sözlerinden sonra, Aytmatov'a
"Öğretmen Duyşen"in ilk baskısıru uzatıyor
ve bu kıtabını ] 968 'de seksen iki yaşuıdaki an-
neannemin elinden bırakmadan okuduğunu ve
çok sevdiğini söyleyerek imzalamasını istiyo-
rum. Böylece söyleşimiz kendiliğinden başla-
mış oluyor. Kitabı imzaladıktan sonra diyorki:
- Türkiye'de sevildiğimi biliyorum ve bu ba-
na büyiik mutluluk veriyor... Kendimi kültürel
bakımdan, ruhsal bakımdan Türk okuruna,
Türk insanına çok yakın duyuyorum... Herhal-
de kültürlerimizin birliğinden, yakınlığından kay-
naklaruyor. Uzun yüzyıllar ayn kalmış iki ak-
raba toplumun duyduklan özlemin sonucu ol-
malı. Aradaki uzaklık dolayısıyla zaten ayn
düşmüştük, seksen yıl süren Sovyet dönemin-
deyse ilişkımiz tümüyle kopmuştu... O zaman-
lar bizim Türkiye'ye gelip gitmemiz ve Türk-
lerle bağlantı kurmamız mümkün olmadığın-
dan lcitaplanm da başka dillerden çevrildi ön-
ce... Ben Türkiye'ye ilk kez 75'te geldim ve ge-
Iişim olay olarak radyoda yayımlandı.
- Nerde, Moskova'da mı?
- Kırgızistan'da.
'En çok çevrilen yazarlardan biriyim'
Bunun üzerine, kitaplannın en çok hangi dil-
lere çevrildiğini, bir de Türkçeye çevrilmeyen
kitabının kalıp kalmadığını soruyorum. En çok
Almaflcaya çevrildiği; hatta son kitabının Kır-
gızcada ve Rusçada bile yokken önce AJman-
ca yayımlandığı ve herhalde Türkçeye de he-
nüz çevrilmediği yanıtını veriyor.
- Nasd bir kitap bu?
- Bu kitap bir Alman çevirmenin benimJe
yaptığı söyfeşilerden ohışuyor. Günierce süren
konuşmalanmızı teybe kavdetti. sonra bunlan
çözüp topaıiadı ve kitap olarak yayımladı. Adı
"Amlanm". Bir milyon basıldı. Kitaplanm za-
ten Almanya'da çok baskı yapıyor. Altı, yedi
kez basılanlan var.
- Kitaplanıuz Türkçe ve Almancanın dışın-
da hangi dillere çevrildi?
- Dünyada yapıtlan en çok çevrilen yazarlar-
dan biriyim. Tam 154 dile çevrildi. Orneğin, Hin-
distan'da konuşulan Marakşi diline. Sonra Ne-
pal diline. Sovyetler Birliği içinde konuşulan
bütün dillere de çevrildi, en küçük dillere bile.
îlginç bir anımı anlatayım size: Almanya'da
bir söyleşi sırasında genç bir çift gelip imzala-
mam için bir kitabımı uzattılar ve Sobski ol-
duğunu söylediler. Ben Sırp dili anlayıp teşek-
kür ederken, Sırp değil, Sorb dili dediler. Me-
ğer Polonya'nın ortalannda konuşulan bir dil-
miş.
'Umut insanın peşini bırakmaz'
- Sovyetler Bûüği döneminde doğdunuz, ya-
zar oldunuz; şimdi Bağımsız Devletier Toplu-
luğu'nda yaşryorsunuz. Aradaki fark nedir?
Sovyetier Birfiği zamanında yani 1990'dan ön-
cedünyaya nasıl bakryordunuz, bugün nasıl ba-
krvorsunuz? Başka bir deyişle Cengiz Aytma-
tov, dümaınn gekceğinden o gün mü daha umut-
hıydu, bugün mü daha umutlu?
- Sovyetler Birliği döneminde bilim yönün-
den tabii büyük bir aydınlanma geldi. Yani o
dönemde bir aydınlanma, Rönesans dönemi
yaşanmıştır. Kültürlerimiz Sovyetler Birliği ka-
nalıyla Bah 'ya açıldı, ordan etkılendik. Orta As-
'ağımızın dünyasında, Türkiye Cumhuriyeti de kendiyeri,
tanhselgelişiminden dolayı çokönemli bir konumdaşimdi... Yani
şimdi, diniyönetimlerine temelalan, şeriatlayöneîilen ülkelerson
derecegüç durumdalar ve Türkiye 'ninyıldızı parlıyor... Çünkü
Türkiye uygar, laik, çağdaş bir ülke olarak, demokratik bir ülke
olarak, bütün bu ülkelere örnekgösterilecekbir duruma geliyor...
YAKIN KÜLTURLER-Aytmatov, kendSsini ruhsalve kültürel açıdan, Türkinsanına yakın buhıyor.
ya cumhuriyetleri ve Kırgızistan'ın rejim ola-
rak, yönetim olarak Sovyetler Birliği'ne bağ-
lılığı kalktıktan sonra, bugün bir özgürlük ha-
vası yaratıldığı halde biz gene özgür bir biçim-
de, her şeyi çözemiyoruz, çünkü pazar ekono-
mısinde bilmediğimiz konular var, ekonomik
genliğimiz var, daha başka sorunlar var...
- Peki, o zaman mı dünyaya daha umutiu ba-
kryordu CengizAytmatov, şimdi mi daha umut-
lu bakıyor?
- Umut hiçbir zaman insanın peşini bırakmaz,
insanımız sürekli umuteder... Bu arada tabii ki
insanoğlu hiçbir zaman tamam bu yeterlidir de
demez, yani hep ister; böyle olunca, o zaman
da umutlanmız vardı, şimdi de var. Yani umut
eksilmiyor insanın yaşamında.
- Bir de güncel soru: 11 Eylül oiayına ne di-
yorsunuz?
- Ben de bu konuda düşüncelerimi söylemek
isriyordum... Madem Cumhuriyet gibi önemli
bir gazete bana böyle bir soru sordu, bundan
yararlanarak düşüncelerimi açıklamak istiyo-
rum. Bir insanın başka insanlara karşı böyle ca-
navarca bir davranışta bulunması insanın akh-
nı şaşkına çeviriyor. 11 Eylül olayı günümüz
insanının, dünyanın yaşantısını sanki tepetak-
lak etti... Yeni anlayışlar, yeni görüşler, yeni ba-
kış açılan. yeni düşünce biçimleri doğdu bir-
denbire... Bir küreselleşme dönemi yaşamak-
tayız... Küreselleşmeyle birlikte insanlann ola-
naklan artacak... Iletişim teknolojisini ele ala-
lım... Son derece gelişti... Düş gücünüaşan ge-
lişmeler oldu... Insan, zaman diye bir şey tanı-
mıyor, zorluklan çok kolay aşabiliyor, bır ko-
21. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde sanatçının 9 filmi gösterilecek
Alain Delon'a özel bölümKültür Servisi - 13-28 Nisan
tarihjerinde düzenlenecek olan
'21. Uluslararası İstanbul Film
FestivaB'nde, usta oyunculara
adanan özel bölümün konuğu
bu yıl, Fransız sinemasuun
tamnmış jonü Alain Delon
olacak.
Festivalde Delon'un
1960'lardan 1990'lara uzanan
sinema kariyerinden seçilmiş
dokuz film 'Beyazperdede Bir
Üah' başlığı altında
gösterilecek. Söz konusu
seçkide, aktörün gerçek
oyunculuk olanağını yakaladığı ilk filmi
niteliğindeki ReneOemenfin 'Kızgnı
Güneş'i (Plein soleil), Henri Vemeull'in
suç-gerilim filmi '\fargun'u (Melodie en
sous sol), sert mizaçlı acımasız bir
karakteri canlandırdığı Jean Pierre
MehiDe'in İürahk KanTi (Le samourai),
Jacques Derayın 'Sen Benimsin' (La
piscine) ve 'Uç Adam Ölecek'i (Trois
hommes a abattre), Joseph Losey'in
Kafka-Borges kanşımı gerilim türündeki
'Kaderi Arayan Adam'ı (Monsieur
KJein), 1985'te en iyi erkek oyuncu
Cesar'ını kazandığı ve orta yaş
krizindeki bir adamı canlandırdığı
Bertrand Blierin 'Ayn Odalar'ı (Notre
histoıre), soylu çapkın Kazanova'yı
canlandırdığı Edouard Niennans'ın
'Kazanova'nm Dönüşü' (Le retour de
Casanova) ile kendi yönettiği 'Bir
Aynasızın Posru İçin' (Pour la peau d'un
flic) adlı fılmler yer alıyor.
Delon, Jacques Deray'in romanük tibni 'Nen I
nimsin (solda) ve Joseph Losey'in gerilim filmi
'Kaderi Arayan Adam'da göriiJüyor (sağda).
nuyu hemen anlayabiliyor. öğrenebiliyor... lle-
tişim hem yakınlaşmayı. hem de çatışmayı do-
ğuruyor. Eskiden bir kapalı ülkede. diyelim
Afganistan'da bir olay olduğu zaman, ancak
yıllar sonra bir kervan gelince, orada böyle
olaylann olduğu duj'uluyordu, oysa şimdi anın-
da öğrenilebiliyor.. Olaylar çok geç öğrenildi-
ği zaman iş işten geçmiş oluyordu. hiçbir şey
yapılamıyordu... Oysa şimdi hemen öğrenile-
biliyor ve önlem alınabiliyor... Öte yandan kü-
reselieşme bazılannı da karşı yöne itiyor, tep-
ki doğuruyor... O zaman da küreselleşme kar-
şıtı olaylar ortayaçıkmayabaşlıyor... 11 Eylül
olayı, insanlann kafasında Islamiyetin temelin-
de sanki uygarlığa karşı bir şey \armış gibi bir
yanlışanlamadoğurdu...Oysatslamiyetinözü
terorizme kaynaklık edemez, uygarlığa karşı bir
şey olamaz tslamiyetin özünde... Ama bunu
kullanıyorlar, olmayan bir şeyi varmış gibi gös-
teriyorlar. Islamiyeti uygarlığa karşıymış gibi
gösteriyorlar, bu gerçek değil... Afganistan'da-
ki Taleban güçlerinin şeriat düzenini bütün Or-
ta Asya'ya yayması son derece korkunç bir
şeydi bizler için... Bu, Orta Asya toplumlan-
nın 15. yüzyıla dönmesi anlamına gelirdi...
Amerikan güçleri bu Taleban köktendinciliği-
ni ortadan kaldırmak için harekete geçti, tabii
peşinde başka ülkeier de var... Şimdi dünyanın
her yerinde ülkeier terorizm karşısında bizim
konumumuz nedir. bizim külrüre yaklaşımı-
mız nedir. uygarlığa. bilıme, teknolojiye kat-
kımız nedir diye düşünüyor...
'Tûrkiye'niıı yıldızı parlryor'
Çağımızın dünyasında, Türkiye Cumhuriye-
ti de kendi yeri. tanhsel gelişiminden dolayı çok
önemli bir konumda şımdı... Yani şimdi, dini
yönetimlerine temel alan, şeriatla yönetilen ül-
keier son derece güç durumdalar ve Türki-
ye'nin yıldızı parlıyor... Çünkü Türkiye uygar,
laık, çağdaş bır ülke olarak. demokratik bir ül-
ke olarak, bütün bu ülkelere örnek gösterile-
cek bir duruma geliyor... Şöyle: TürkiyeCum-
huriyeti demokratik, laik yapısıyla kendi var-
lığını bütün dünyaya kabul ettiriyor... Islamın
temeli olan Kuran'da bunlaryok denirken, Müs-
lüman bır ülke olan Türkiye uygarlığıyla, ay-
dınlanmasıyla, demokrasi özlemiyle, laikliğiy-
le, çağdaş bir ülke olmasıyla onlann düşünce-
lerini yıkıyor; Islamiyetin özünde böyle şey ol-
maz diyenleri yalancı çıkanyor... Islamiyetin iler-
lemeyi, aydınlanmayı, çağdaşlaşmayı engelle-
yen bir din olmadığını gösteriyor... Benim di-
ne karşı yaklaşımım böyle... Yalnız Islamiye-
te değil, Budizme, Hinduizme, Hıristiyanlığa,
Museviliğe karşı yaklaşımım da... Dinler insa-
nın ruhsal zenginliğini sağlayan bir tapınak gi-
bi; bir müze, kültürlerin, kültür zenginliğinin
bulunması gereken bir yer, insanın iç dünyası-
nın zenginliği gibi düşünülmeli... Bunudan öte-
ye din kanşmamalı, insanın günlük yaşantısı-
na. politikaya kesinlikle bulaştınlmamalı...
ÇünJcü bir din öbür dinlerle çatışmaya girdiği
anda artık o, din olmaktan çıkıyor... Dinin özün-
de banş var, karşılıklı anlayış var... O bakım-
dan dinler dünya işlerine kanşmamalı, siyase-
te bulaştınlmamalı; din kendi alanını bilmeli...
11 Eylül'de insanlık, bunu daha iyi anladı ya
da böyle anlaması gerekir... 11 Eylül'ün bana
düşündürdükleri bunlar...
- Türkiye'nin uygar, laik, çağdaş bir ülke
oiduğunu söylediniz. Ama bu Türkiye'nin şe-
riatla yöneaimesüıi isteyenlerde var. Bu konuda
ne diyorsunuz?
- E\et, dini kendi amaçlan için kullanıp Tür-
kiye'nin de bir Suudi Arabistan, bir Irak vb. gibi
olmasını isteyen insanlar var... Ama bunlar her
ülkede var! Kafkaslar'da da var, Orta Asya'da da
var... Avrasya diyaloğu platformunda bu konu-
lan tartışıyoruz... Aydın kişiler olarak, bize dü-
şen görevin ne oiduğunu bulmaya çalışıyoruz...
'Çaüşma yoksullukla zengjniik arasında'
- Küresefleşme\i özeffikle iktişim \e bihşim
deMİmi olarak tanunladmız, küreselleşme sa-
yesinde,dünyanın herhangi bir köşeande olan
bir olayı hemen haber aJdığunızı ve gerekeni
yapabildiğimizi söylediniz. Ama kitle iletisim
araçlannın bize ilettigi habeıierin doğrulu-
ğuna nasıl güvenebiliriz? Kitle iletisim araç-
laruu ellerinde tutan güçler kamuoyunu dile-
dikleri gibi yönlendiremezler mi?
- Dünyada zenginler ve yoksullar her za-
man vardı; onlar yalnız iletisim olanaklarını
değil. her türlü gücü, parasal gücü, siyasal gü-
cü kendi çıkarlanna kullanıyorlardı. Ancak
eskiden çatışmalar bölgesel oluyordu, o böl-
gede işi çözmeye çalışıyorlardı, çözüyor ya
da çözemiyorlardı. Gelişme sonucunda diye-
lim ki iletişimin, diyelim ki sermayenin, di-
yelim ki siyaserin bütün gezegenimizi etki-
ler duruma gelmesi sonucunda, bu yoksulluk-
zenginlik çatışması son derece tehlikeli, sar-
sıcı erkilerdoğurabümekte... Çatışmalar kü-
resel oluyor, bütün dünyanın, başını ellerinin
arasına alıp bu sorunu nasıl çözeceğiz diye
düşünmesi gerekiyor... Sorunlarçözülemez-
se terör ve çok korkunç sonuçlar doğabilir,
büyük çatışmalar olabilır... Birinci, ikinci
dünya savaşlan gibi... Onun için, bütün ülke-
lerin, karşılıklı bir araya gelip bu evrensel
çaptaki sorunlan çözmesi gerekir... Her gün,
her saat bu konuları tartışmalıyız. bir sonu-
ca ulaşmak için... Değişik düzeylerde, deği-
şik alanlarda karşılıkh anlayışı bulmarmz ge-
rekiyor... Bilimsel alanda, siyasal alanda, eko-
nomik alanda, kültürel alanda...
Cengiz Aytmatov'un bu söyleşi için ayır-
dığı zamanı çok aşmıştık. Konuklan bekliyor-
du. Kendısine teşekkür edıp aynldık.
OKUMA LAMBASI
ENtS BATUR
Trapez
Bir seferinde, uzun uzadıya, Matisse'in getirip
önümüze koyduğu kanırtıcı soruyla didişmiştim: Hu-
zur mu vermeli, sağlamalıdır sanat, yoksa huzur ka-
çıncı boyutu mu ağır basmalıdır? Vardığım sonuç, iki-
lemi bertaraf etmeye yetmiyordu: Sanat hem huzur
aşılayabilir kişiye (Matisse'in yaprtı biraz öyledir ör-
neğin), hem de huzurunu kaçırma işlevini üstlenebi-
lir (Picasso biraz böyledir sözgelimi).
Sanat için olduğu kadar edebıyat için de geçerii
bır soru(n) o. Bır yanıyla hayatımızı yumuşatır, hafif-
letir yapıtlan, ona ışık saçabilirler. öteki kutupta bizi
ayık, tetikte, karamsar kılacak yapıtlar bekler. Işin en
iyi tarafı. ılle de tek kutuplu okur olmak zorunda ol-
mayışımız: İki uca birden yönelmemizde, kendi pa-
yıma, herhangi bir çelişki görmüyorum ben.
Dostum Samih Rifat'la Cevat Çapan'ın yeni şiir
kitabı üzerinde konuşuyorduk; birnoktada, Çapan'ın
şiirlerinden sızan yaşama coşkusunun, yaşama key-
finin kendisini okur olarak olumlu yönde etkilediğine
de değindı Samih, şiir sanatı bağlamında aldığı key-
fin yani sıra. Bu gözlemi beni düşündürdü: Cevat
Çapan'ın şiirinde gerçekten de ağır basan bir özel-
lik yaşama keyfi. Şüphesiz aymaz bir coşku da de-
ğil bu: Ne pahasına olursa olsun yaşamı güzelleyen,
bu nedenle sıkıntılan göz ardı eden pembe gözlük-
lü bır dünya çizmiyorÇapan: Gelgelelim, şiirinin bar-
dağın dolu yanını yeğlediği kesin, umutsuz bir baktş
açısı egemen olmuyor Cevat Çapan'da.
Bu yaklaşımın ciddi bir geleneği var bizim yazını-
mızda. Sarl Faik'in, Halikamas Balıkçısı'nın. Nâ-
zım Hikmet'in, Sabahartin Eyüboğlu'nun, Orhan
Veli'nin yapıtlannda, tıpkı Cevat Çapan'da olduğu gi-
bi, yaşama coşkusunun ve keyfinin, yaşamı kuşatan
olumsuzluklardan soyutlanmamış bir biçimde öne çık-
tığını, dile geldiğini gözlemliyoruz.
Bütün dünya kültürlerinde, edebiyatlarında belli
birağıriığı olmuşturbu yaklaşım biçiminin, Ntetzsch'nin
"ŞenBilimi", Giono'nun "Coşkum Sonrasız Olsun"u
gibi yapıtlarda yaşama keyfinin üstelik taban taba-
na zrt ömekleri karşımıza çıkar. Karamsaıiığın nasıl
bınbırtürtüsü varsa, yaşama coşkusunun da sayısız
kavranış biçimi vardır.
Burada, belki de asıl sorun, birini ötekine yeğleme
konusunda karşımıza çıkanlan dayatmalardan kay-
naklanıyor: Ya huzur, ya huzursuzluk, ya huzur sağ-
lama, ya huzur kaçırma, akla kara arası bölünmek şart
değil ki! Cevat Çapan'ı düşünüyorum da, yaşamacoş-
kusunu esas alan yapıtiarla sııınırlı olmadı hiçbir za-
man beğenısi, ilgi alanı. En yakın dost-yazarlan ara-
sında Oğuz Atay'ın, Bilge Karasu'nun, Vüs'at O.
Bener'in yer aldığını göz önünde tutarsak, bu yazar-
lanmızın yapıtlannda öteki boyutun payı aynmsana-
cak gibi değıldir.
KaJdı ki, yaşama coşkusundan bütün bütüne yok-
sun kalmış çok sayıda yazar, düşünür, sanatçı var mı-
dır. olmuş mudur bilmiyorum ama, çoğu kez, işin içi-
ne girildiğinde, en karanlık dünyaiarı dile getirmiş
olanlann bile yaşamından coşkunun, keyfin eksik ol-
madığını anlarnakgüçdeğildir: Kafka'da, Beckettte,
tuhaf bir panzehir turü sayılsa bile. "gülme"r\in yeri
öylesine can alıcıdır ki.
Yabana atılamayacak sayıda yaratıcı için hayat
ağır, acı venci, anlamdan yoksun cepheleriyle kışkır-
tıcı olmuştur. Yaşama coşkusunun kişinin ayakta
durmasına yetmeyeceği durumlarvardır: Pavese'nin
günlüğünü, Valtejo'nun şiirlerini ve kaçınamadıklan
sonu düşünürsek, yaşama keyfinin bireşikte büsbü-
tün anlamsız olabileceği kanısına ivedilikle varabili-
riz de. Oysa, bu acı baldan da başka bir tad devşi-
rilebilecegini gösterir Pavese'nin günlüğü ya da VaJ-
lejo'nun şiirleri: Onlan dilimize Cevat Çapan çevirmiş-
tir.
Ağn, acı, coşku, keyif: Yaşamak güç zanaat.
Yazmak, resim yapmak, düşünce üretmek de öy-
le.
Ondandır, sıkı bir hayat daha çok denge ipinin
üzenne gerilidir.
Uçan Süpüpge Mayıs'ta
• ANKARA (ANKA) - Türkiye'nin ilk ve tek
Kadın Fılmleri Festivali olan '5'inci Uçan Süpürge
Kadın Filmleri Festivali', 2-9 Mayıs günleri
arasında Ankara'da yapılacak. 35'i uzun, 6O'ı kısa
olmak üzere toplam 85 film gösterime girecek
olan festivalde bu yıl 'Kısa Olmazsa Olmaz'
bölümü de yer alacak. Macaristan'ın uluslararası
festivallerde ödüller almış iki kadın yönetmenin
canlandırma sinemasından örneklerle kahlacağı
'Kısa Olmazsa Olmaz' bölümünde, Amerika'dan
Emih/ Hubley'in de kısa filmleri yer alacak. Son
20 yıldır çıkışta olan Iran sinemasından yönetmen
Rahşan Bani Etemad'ın da festival için seçtiği 15
filminin yeralacağı festivalde, Kanada'dan Lisa
Heyes ve Midi Onodera'nın. Kosta Rika'dan ise
Hilda Hidalgo'nun filmlerinin toplu gösterileri
yapılacak.
Maya Sanafta pazar sineması
• Kültür Servisi - Maya Sanat, pazar sinemasında
bugün saat 12.00'de Çek kukla ustası Jiri
Trinka'nın kısa kukla filmleri ve Trinka'nın
çalışma sürecini gösteren bir belgesel yer alacak.
Kendi yarattığı teknikle, kukla film anlatımının en
ünlü sanatçılanndan biri olan Trinka'nın, sanatın
özgürlüğü üzerine kurulu son filmi 'El', Çehov'un
öyküsü 'Çellist ve Genç Kız", içki kurbanı
romanrik bir motosikletlinin öyküsü 'Fazladan Bir
Damla' ve Vahşi Bah parodisi olan 'Prairie'nin
Türküsü' gösterilecek fılmler arasında.
(212252 7452)
'BehzatAyÖdülü'mektuptÜPÜne
• Kültür Servisi - Edebiyatçılar Derneği 'nın
düzenlediği ve her yıl değişik bir yazın türüne
aynlan 'Behzat Ay Yazın Ödülü' bu yıl, 'Mektup'
türüne veriliyor. 'Behzat Ay Yazın Ödülü'ne aday
olan yapıtlarda Behzat Ay'ın yazınsal kimliği göz
önüne alınarak çağdaş ve toplumcu bir dünya
görüşü, dil konusunda özenli tutum ve özgünlük
temel alınacak. Seçici kurulu Burhan
Günel, Elgiz Pamir, Alpay Kabacah, Muzaffer
Buyrukçu, Turgut Çeviker'ın oluşturduğu, son
baş\oıru tarihinin 31 Mart olduğu yanşmanın
sonuçlan 30 Nisan'da açıklanacak. Ödül, yazann
doğum yeri olan Mersin'de, dogum günü olan 2
Ma>as'ta Içel San'at Kulübü'nde düzenlenecek bir
törenle sahibini bulacak. Başvııru adresi:
Edebiyatçılar Derneği, Behzat Ay Yazın Ödülü,
Özveren Sokak 3/8, Demirtepe/Ankara.
(03122306734)