25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17ŞUBAT2002PAZAR 12 PAZAR KONUGU Porto Alegre toplantısına katılan tek Türk olan Prof. Dr. Erinç Yeldan, küreselleşmenin kaçınılmaz bir süreç olmadığını söyledi: Daha insalcılbirctünya Spekülasyonun önüne geçilmeli' - Faiz dışı bütçeninfazla vermesi ne anla- ma geliyor? - Obür bütün kamusal alanlardan devletin eli- nin çekümesi demek. Yani devlethiçbiryatmm yapmayacak, lağımlar daha fazla kokacak, so- kaklar daha fazla delik deşik olacak, daha kali- tesiz sağhk hizmetı ve eğitim verilecek. Bu boş- luğu da özel sektör dolduıacak. Bütün bu hiz- metler piyasa, pazar koşullanna göre fiyatlan- dınlacak. Bu fiyatlan ödeyemeyen kesimler eğitimsiz kalacak, sağhk hizmetierinden yarar- lanamayacak, insan gibı yaşama olanağından yok- sun kalacak. Tüylerimizi ürperten tespitlerden birisi de şu oldu: Yoksulhık Dünya Bankasf nın içmde de çok popüler temalardan birisl Dünya Bankasf nın bu konuda bir raporu var. Diyor ki: "Günde bir dolarhk geüri mutlak voksulİuk s- mn olarak çizersek dünyamızın dörtte bir nüfu- su bu kategoriye gjriyor" Olayı biraz daha ge- liştirirsek dünyamız nüfusunun yansı şu ya da bu şekilde yoksulluk tanımının altında yaşama- ya mahkûm. Bu yüzden de bütün dünyada şu anda daralöcı mali politikaJar uygulanıyor. Ve- rilen mesaj da şu: "Ushı çocnklar OİDIL Llusla- raraa sermaye bir gfin sia de zivaret edecek." - Dünya, bu engel tanımadan oradan ora- ya dolaşan çokuluslu sermayenin ciddi tehdi- di altındagibiğörünüyor. O zaman buna kar- şı negibi önlemler alınması düşünülüyor? - Porto Alegre'de bu konuda bilimsel konuş- malaryapıldı. Ben bir Türk iktisatçısı olarak sis- temin içindeki öğelerden başlamak gerektiğini düşünüyorum. Bu akılcjlık olur. Iktisatçılar ha- yal dünyasının üzerine modeller kurmakta çok ustadırlar. Bunlardan bir tanesi de IMF mode- lidir. Bu da hayal ötesi bir dünyadır. Neo-libe- ral serbest rekabet dünyası da gerçeklerle üiş- kili değildir. Ama biz gerçekçi olalım. Her şey- den önce, sözünü ertiğim rakamlara varan, kı- sa vadeli finansal giriş çıkışlar ve yarattığı spe- külasyonlann önüne geçilmesi lazımdır. Bu da Şili, Malezya, yavaş yavaş da ipuçlannı görme- ye başladığımız Arjantin'de sermaye kontrolle- riyle, sermaye girişçıkışlan uzun vadeye yayarak yapılmalıdır. Vergilendinne olabilir. Ya da Şi- li'de olduğu gibi doğrudan doğruya zapturapt al- tna alıp Merkez Bankası'nda bloke edilebılir. Örneğin, sermayenin ülkeye geliş vadesi uza- dıkça vergi oram düşürülebilir. Kısa vadeli ser- maye girişleri caydınlır, uzun vadeli girişler özendirilir. Aynca da sermaye giriş ve çıkışlan üzerine kontroller konulur. Türkiye tavır koymair - Bu mümkün mü? - tktısatçı Snsan George toplantımızda çok hoş bir anekdot aniattı. Şöyle dedi: "Bunun mümkün olduğunu bizzat Başkan Bush gösterdL Dünyasolu adına kendJsineteşek- kür borçJu olduğumuzü ifade etmek isterim. Usame bin Ladin deniknteröristibesteyen finan- sal kaynaklann ne kadar gizif, ne kadar kara, ne kadar kayıt dışı obnasına rağmen bu kaynakla- rm teker teker tespit edilebileceğini. bu teknolo- jinin dünya finansal sisteminde var olduğunu bütün dünyaya gösterdL" Gerçekten spekülatıf finansal sermayenin bu türyıkıcı etkilerini, eko- nonrik anlamda terörize edici etküermi kabul eder- sek bunlan muhasebeleştirmek, vergilendirmek, denetlemek, düzenlemek ve caydırmakîa bu teknolojinin var olduğunu biliyoruz. Ikincisi, çokuluslu şirketlerin gelırlerinin uluslararası düzeyde vergilenditilmesidir. - Peld, Türkiye özeli için ne yapılabilir? - Türkiye'nin dış borcu yavaş yavaş 140 mil- yar dolara tırmanıyor. Bunun faizi ve ana para ökmeieriyaklaşık20miryardolaraulaşıyor. Ya- ni Türkiye, ihracat gelirinin üçte ikisini dış borç ödemelerine harcamak zorunda. Borcun çev- rilmesi, diye de birdeyim kullanılıyor. Bunu ba- şarmak başanlı bir icraat yapmak anlamına dö- nüştü. Özetle, bu başanyı sergilemenin bedeli 20 milyardolar. Geçen ay Arjantin bu borcu öde- meyeceğini duyurdu. Türkiye şunu söyleyebi- fe Benihraeanmınbelü biryüzdesine kadarborç servisüni yapanm. Benim tekstil ürünlerime koydugunuz kotayı kaldırın. Ben de ekonomik kalkmmamı engellemeyecek biçimde borç ser- visüni yapanm. Bu tavn koymakla da dünya- nın sonu gelmez. IMF programının bize giydir- diği deli gömleğinin Türkiye ekonomisi için çok sağhklı bir yapı oiduğu kamsmda değilim. Türkiye'ye empoze edilen bu yapısal reformla- nn öncelikle kendi iç dinamiklerimizi harekete geçirmesi gerekiyor. Geçen yıl THY'nin, Türk Telekom'un özelleştirümesini; şeker, tütün ya- salannı çok tartıştık. Bunlar gibi zorlamalann, dayatmalann da aslında Türk ekonomisini ço- kuluslu şirketlerin pazan haline getirmeyi amaç- ladığını görmek ve bunlan elimizin tersiyle it- mek gerek. J J7VT A TA T/Ç/i ]\ff)(^T JJ Birileri küreselleşmenin nimetlerini anlata anlata bitiremiyor. Ama küreselleşmeden ve bunun "nimetleri "nden çok y fazla eîkilenen bazı ülkeler de ekonomik çöküntüden kendüerini kurtaramıyorlar. Türkiye batmamn eşiğine gelirken Arjantin iflas bayrağını çekti. Beşyıl önce aynı bela Malezya nın başına geldiğinde bu ülkenin başbakanı televizy: onlara çıkıp ülkesini kasıth olarak kimlerin nasıl batırdıklannı bağıra bağıra aniattı. ABD 'nin kendisinin yarattığı küreselleşme olgusu, sonunda Frankenstein 'in robotuna döndü. ABD 'yi de vurmaya hazırlamrken ne rastlantıdır New York'taki ikiz kuleler ve JVashington'daPentagon binası vuruldu. ABDyönetimi silahlı teröre ciddi biçimde savaş açtı. Ama her nedense bütün olaylann altında yatan ekonomik vefinansal teröre savaş açmadı. Hatta bunların tanımının yapılması için baş\r uruda bile bulunmadı. Öte yandan küreselleşmenin dünyamn birkaç belli başlı çokuluslu şirketine ve birkaç tekeline kat kat zenginlik katıp geri kalan nüfusu yoksulluk sımrının bile altına ittiği olgusu, gözlerin yavaş yavaş açılmasını sağlıyor. Çeşitli yerlerde çeşitli örgütlenmelerle küreselleşme protesto ediliyor. Bazı eylemler marjinallikten kurtulamazken aklını kullananlar sistemi içerden çökertecek çalışmalar yapıyorlar. Bunlardan birisi de, New York 'ta Dünya Ekonomik Forumu toplantıları yapıhrken Brezilya 'nın Porto Alegre kentinde gerçekleştirilen Dünya Sosyal Forumu toplantısıydı. Bu toplantıya Türkiye den tek katıhmcı Bilkent Üniversitesi Iktisat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Erinç Yeldan'd\.Prof. Yeldan 'la Porto Alegre toplantısını, küreselleşmenin insanlık içinfelaket noktasına varan etkilerini, kontrol altına ahnamayan ve hukuk tanımayan, dünyayı terorize eden küreselleşmeyi konuştuk. PORTRE/Prof. Dr. ERİNÇ YELDAN 1960, tzmit doğumlu. Yüksek öğrenimini Boğaziçi Üniversitesi Iktisat Bölümü 'rtde tamamladu Iktisat doktorasım I988y de Minnesota Üniversitesi'nde aldıktan sonra Bilkent Üniversitesi 'ne katıldu Aynı üniversitede 1990'da doçent, 1998'deprofesör unvanını aldu Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanhğı görevini yürütüyor. Uluslararası ekonomi, uygulamalı genel denge ve makroekonomik modeller üzerinde çahşıyor. Türkiye ve uluslararası iktisat yazınında çok sayıda bilimsel araştırma ve makalesi var. 1998 de Türkiye Bilimler Akademisi'nin (TÜBA) bilim teşvik ödülünü aldu - Siz, Brezilya 'nın Porto Alegre kentinde düzenlenen küre- selleşme karşıtı Dünya Sosyal Forumu toplantısına Türki- ye 'den katılan tek kişisiniz. O toplantıda neler oldu? YELDAN - Evet. Toplantı 31 Ocak'ta başladı, 5 Şubat'ta ka- pandı. Açılış konuşmasmı Prof. Noam Ctaomskyyaptı, Susan Ge- orge Immanuel \Valderstein, Sanür Amin gibi kalkınma ıktisa- duıın önde gelen akademısyenleri ya da akthistlerinin de arala- nnda bulundugu 40 bin izleyici ve aynca da bir grup delege var- dı. Bunlann 10 binden fazlası Brezilya dışından gelmişlerdı. Grubun bir bölümü Gençlik Parkı'nda çadırlarda kaldı. îçlerin- de Arjantinliler, Kübalılar, Tayland'dan gelen Budist rahipler, çevre örgütlerinin üyeleri. insan haklan örgütlerinin üyeleri var- dı. Aynca çeşitli eğilimlerdeki sol örgütlerin ınsanlan da katı- hmcıydı. Örneğin Troçkistler, Avrupalı sosyalistler vardı. Otu- rumlar Porto Alegre'dekı Katolık Ünıversitesi'nin geniş kampu- sunda yapıldı. Bütün oturumlann simultane çevirisı dört büyük dildeydi. Programın ana sloganı da "Başka bir dünya mümkün- dür"dü. Çıkış noktası da şuydu: Bugünkü biçirruyle gözledıği- miz küreselleşme süreci aslında tarihsel bir seyir izleyen kapita- lizmin normal bir akışı değildir. Denetlenebilir, dü- zenlenebılir, daha insancıl, haktan yana, daha adil, dünyamıza gezegenimize, çevTemize daha saygı- lı bir ekonomik siyasa kurulabilir. - Bunu kimler dü'zenledi? - Programın arkasında finansal destek ve orga- nizasyon açısmdan Porto Alegre'nin başkenti ol- duğu Rio Grande Do Sul eyaletinde Brezilya îşçı Partisi çok etkin. Bu parti aym zamanda eyalet hü- kümetınde. Rio Grande Do Sul bir işçı bölgesi ol- duğu için insanlar ciddi sol efilimli. Brezilya dı- şından da merkezi Fransa'da olan Attac adlı birör- güt var. Onun çok büyük birdesteği \e katıhmı ol- du. Attac, sivil dayanışma için finansal sermaye- nin vergilendıriimesi sözcüklennden oluşuyor. Ör- güt sistem içinde. Ne marjınal ne de dışlanmış. El- bette sistem dışında başka bir dünyamn mücade- lesi veriliyor. Ama mücadele sistem içinden baş- latılıyor. Attac grubunun çok büyük desteği ve or- ganizasyona katlası vardı. Brezilya'ya Fransız par- lamenterler de getirmişlerdi. Özetle, Fransız gru- bu oldukça etkin biçimde temsil edıliyordu. Attacın örgütlenmesi - Attac 'ın Avrupa 'da başka kollan var mı? - Bütün Avrupa'da örgütlü durumda. Özellikle de tngiltere ağırlıklı. Fransa dışmda 40'tan fazla ülkede örgütü var. Attac dışmda Güneydoğu Asya'dan, adıru "Atternatif Tka- ret Arayışlan'' olarak çe\r irebileceğimiz Avela diye bir örgüt var- dı. Aynca Peacelink, Hollanda'da alternatif bölgesel kalkınma- yı hedefleyen Transnational Institute, merkezi Yeni Delhi'de olan, benim de üyesi olduğum uluslararası kalkınma iktisatçılan bir- liği Ideas, küreselleşmenin ahlaki yıkımına karşı olan meslek ku- ruluşlannın bir araya geldikleri şemsiye örgüt Amerinda, femi- nist örgütler, çevre örgütleri, kilise örgütleri, Budist rahipler ka- tılımcıydı. Böyle heterodoks bir ortamda, kültürel bir zenginlik içinde bunlar bırbırlerini tamamlayan parçalar gibiydiler. - Peki, bu toplantidan amaç neydi? - Küreselleşmenin doğal, kaçınılrnaz bir süreç olmadığı; üçün- cü, dördüncü yolun herzaman gerçekleşebileceği olgusımdan ha- reketle bir araya gelindi. Bugünkü küreselleşme akımına baktı- ğımız zaman pek çok alanda, kültürde, iletişimde, sanatta, ede- biyatta, teknolojide küreselleşme var. Ama Dünya Sosyal Foru- mu'nun özellikle öne çıkardığı küreselleşme teması, çokuluslu şirketlerin küreselleşmesi ve finansal sermayenin küreselleşme- si. Bu anlamda teknoloji de finansal sermayenin yaygınlaşması- na yardımcı olan bir teknoloji. Bugün dünya kapitalizminin üre- rim ve ticaretine damgasım \oıran aşamalara baktığınız zaman topu topu 200 büyük çokuluslu şirketin dünya milli gelirinin (yaklaşık 30 trilyon dolar ci\annda) üçte birini ürettiğini görü- yoruz. Dört büyük şırket koskoca Afrika btasının toplam millı gelirinden daha fazlasuu üretiyor. General Motors şirketinin yıl- lık cirosu bütün Türkiye'nin ürettiğı mıllı gelirden daha fazla. Uluslararası mal ve hizmet ticaretine baktığımız zaman da, bu- nun 6 trilyon dolannın ihracat, bir o kadannın da ithalat olduğu- nu görüyoruz. Bunun üçte birirün bir çokuluslu şirketin bir baş- ka çokuluslu şirketle ricaretinden oluştuğunu görüyoruz. Üçte bi- rinin de bir başka şirketin, kendi içinde taşeron şirketleriyle olan ticaretiyle oluştuğunu görüyoruz. Bu 10 trilyon dolann üzenn- deki dünya mal ve hizmet ticaretinin üçte ikisi doğrudan doğru- ya çokuluslu şirketlerin şu ya da bu şekilde kendi karar meka- nizmalannın dahilinde olan tıcaretten oluşuyor. Bunun için de rekabetçi fıyatlama, serbest rekabet gibi fantezi unsurlar değil. doğrudan doğruya çokuluslu şirketlerin politik gücüne dayalı idari kararlar sonucunda oluşfurulan tıcaret biçimi bu. Kırıntıları toplamak - Yanibu çokuluslu şirketler, dünyamn geri kalantna, "Pa~ ran kadar konuş " mesajını mı veriyorlar? - Evet. Siz burada bir devalüasyon karanyla ihracatı teşvik po- litikasıyla bu üçte ikiden arta kalan üçte bırdeki ticarette pay al- maya çalışıyorsunuz. Yani kınntılan topluyorsunuz. Sürekli de- valüasyonla, sürekli ihracat teşvikiyle, yani 1960'lann, 1970'le- rin modası geçmiş Güney Kore yöntemıyle ihracat pazarlannda pay kapma olanağı yok artık. Öıracata yönehk büyüme. serbest ticaretin aslında kıtaplarda kalan kuramsal bir fantezi olduğunu görüyoruz. Küreselleşmenin denetlenmesini hedef alan bilimsel ve kitlesel çalışmalar her şeyden önce çokuluslu şirketlerin de- netlenmesini, gelirlennin kayıt altına alınmasını, muhasebeleş- tirilmesini bir ilk adım olarak ortaya koyuyorlar. - Peki, bu denetim mekanizması nasıl başanlacak? - Dünyada vergi cennetleri var. Bu vergi cennetleriyle çoku- luslu şirketlerin sermayeleri o ülkeye çekılmek isteniyor. Bun- lardan Türkiye'de de var. Şu andafinansalsermayenin gözde böl- gesi Isviçre bankacılığı. Bir yıl içinde Isvıçre bankalanna Bre- zilya'dan transfer olan kayıt içi para dokuz milyar dolar civann- da. Sanıyonım, Türkiye için de benzer birrakam söz konusu. Çün- kü Türkiye'nin koşullan Latın Amerika ülkelerininkine çok ben- ziyor. Kayıt dışı olarak da her yıl Isviçre bankalanrun 3 trilyon dolar işledikleri biliruyor. IMF programlanndan son derece ege- menliği daraltıcı ödünlerle alabildiğimiz birkaç milyar dolann kat kat fazlasının uluslararası sermaye çevrelerinde ya da çoku- luslu şirketlere tanıdığunız vergi muafıyetlerinde ya da onlara tanıdığımız kâr transferlerinde azgelişmiş ülkelerden nasıl çık- tığnıı görüyoruz. Her şeyden önce bu çıkan pararun muhasebe- sini yapıp daha sonra da bunun uluslararası düzeyde vergilendı- rilmesinı gerçekleştirmek lazun. Makro iktisatta teknık bir terim olarak Tobin Vergisi adıyla geçer. Bu, 1969"da James Tobin'ın önerdiği bir vergi türüdür. Bu yolla her şeyden önce bu parala- nn bir muhasebe tablosu içinde yer alması, a>nca vergilendiril- mesi ve buradan edinilen kaynaklarla azgelişmiş ülkelerin borç- lannın temizlenmesi, yoksullukla mücadele, teknolojinin ve ge- lirin daha adil dağılımı sağlanabilır. Amaçlanan bütün bunlardır. - Bakıldığı zaman dünyamn milligelirinin üçte ikisini ara- larında paylaşan çokuluslu şirketlerin dışındakilere hayat hakkı olmadığı anlaşılıyor... - Bu anlamda kalkınma iktısadı ve kalkınma politikalan artık rütelik değiştirrmş durumda. Bu da küresel akımın 1970'lerle bir- likte bu yola kanalıze edilmesiyle başladı. Artık, kalkınmacı dev- let, sosyal devlet diye bir olgu yok. Küreselleşen sermayenin ba- şansının biricik ölçütü kâr. Kâr hangı coğrafi bölgedeyse ve han- gi sektördeyse sermaye oralan ele geçirmek istiyor. Örneğin, eğitim çok kârlı bir alansa sosyal devletin buradan çıkanlması ve kân en yüksek tutacak sermaye örgütüne teslim edihnesi ka- ran alıruyor. Bu anlamda sosyal devletin kâramacı gütmeyen eği- tim, sağlık, sosyal altyapı, yoksullukla mücadele, çevre korun- ması gibi kurallan sermayenin uluslararasılaşması açısmdan mantıksız, akıl dışı, bugünkü deyimiyle de dınozorca bulunuyor. Bu yüzden de her şeyden önce sosyal devletin ortadan kaldinl- ması lazımdır. Kânn gerçekleşmesini engelleyen her türlü yasal müdahale, regülasyon akıl dışı olarak nıtelendirilmelidir. Bun- lan savunanlar çağın gerisinde kalmış kişiler- dir. O nedenle de marjınalleştirilmeliler ve po- litikadan uzaklaşrınlmahdırlar. Kapltallzm hegemonyası - Kapitalizm, pratikte, kâğıt üzerinde ken- di koyduğu kurallara uygun olarak işleyen bir sistem mi sizce? - Hayır, değil. Kapitalizm, doğuşundan iri- baren tekelci, ama tekellerarası ilişkilerde de birtürcentilmenlik anlaşması sürdüren bir sis- tem. Bu tekeller her şeyden önce kapitalizmin hegemonyasını ön planda tutarlar. Bu pazar payı paylaşması kavgası önce birinci, sonra ikiiıci dünya savaşlanna yol açtı. Bunlann bir anlamda karşılıklı biranlayış, birdıyalektik bü- tünlük içinde olduğunu görüyoruz. Dünyada bu süreç ilk kez yaşanmıyor. 19. yüzyılda baş- layıp 1913'te Birinci Dünya Savaşı'yla kesin- tiye uğrayan birinci küreselleşme dalgası var. Iki dünya savaşı arasında Bretton Woods de- diğimiz Dünya Bankası ve IMF'nin finansal sermayenin uluslararası düzeyde regülasyo- nunu sağlamalan amacıyla yapılan anlaşma- larvar. 1970'lerle birlikte de ikınci küreselleş- me dalgası başladı. IMF artık rütelik değiştir- di. Uluslararası sermayenin düzenlenmesini değil, uluslararası ser- mayenin akışkanlığının önünün açılmasuıı ve borçianacak ülke- lerin de borçlannı zamanında ödeyecek yapısal düzenlemelerin hayata geçirilmesini düzenleyen üst örgüt konumuna geldi. Bu- gün sanal bir finans dünyası egemen. Döviz kurlan, faizgibi mak- ro ekonomik fiyatlar üzerinde sürekli spekülasyon yapılan sanal bir dünya. Bu dünya kendi içinde çok ıstıkrarsız. Bir günde dö- viz piyasalannda 1.8 trilyon dolar dolaşabiliyor. Bu 1.8 trilyon dolann yüzde 80'ı gittiği ülkeyi bir hafta içinde terk ediyor. Bu, sıcak para. Biz bunun altını çizdiğimiz zaman bazı meslektaşlar, "Sermaye sermayedir. Bunun sıcağu soğuğu ohır mu?" diyorlar. Mesele vade meselesi. Bu 1.8 trilyon dolann dünyadakı mal ve hizmet ticaretiyle üretımle, sabit sermaye yannmıyla hiçbir ilgi- si yok. Dedığim gibı bu bir sanal dünya. Türkiye de bundan na- sibini aldı. Hem de çeşitli zamanlarda, 1990-93 arasında, 2000 yılında program altında aldı. 2000 yılında, bizim bankacüık ke- simınin vaırtdışından sağladığı kısa vadeli dış borç gırişlen 209 milyar dolar civanndaydı. Çıkış hacmi, yani geri ödemeler 204 milyar dolar dolayındaydı. Bu, kayıt altındakı bankacüık sektö- rünün kısa vadeli dış borç işlem hacmi. Yani, Türkiye'de milli geliri aşan boyutta para döndürülüyor. Bu durumda sızin döviz kuruna dayalı bir planlama yapmanız, faiz haddine dayalı bir sa- bit sermaye yatınmına giriştnenız hayal olur. Hayal olmasından öte de, zaten hiç kimse bunu yapmak ıstemiyor. Türkiye bu an- lamda dünyada yalnız değil. Arjantin'de de Malezya'da da Mek- sika'da da a>ıu olgularyaşandı. Bir de kötü bır Türkçeyle "mak- roekûnomikfundamentafler" deniyor. Yani çok temel makro eko- nomik göstergeler... Bu makro ekonomik göstergelerinizi sağ- hklı tutup yabancı sermayenin size gelmesini sağlamalısınız. 'Bütün ülkeler aynı durumda'- Ama bu, uluslararası çapta büyük bir sahtekârlık değil mi? - Siz benden çok daha net bir biçimde vurguladınız. Bütün yatınm, büyüme felsefesi yabancı sermayeye hoş geldin partisi düzenlemek üzerine kurulu. -Ama o partideyabancı sermaye başka bir güzeli gö'züne kestirip anında onun peşinden giderse ne olacak? - Çok doğru. Sizden çok daha cazip koşullarda davetıye çıkaran bir bölgeye gidebilır. Her şeyin ötesinde, bu çokuluslu sermayenin bu kadar kısa vadelerle bir ülkeye girip çıkması spekülasyon ve istikrarsızlık yaratıyor. Makro ekonomik göstergeler zaten sizin denetiminizin dışmda istikrarsızlar. IMF programında Türkiye'ye en büyük darbe, dış ticaret dengesi ve cari işlemler dengesinin yıkuna uğratılmasıyla indirildi. Türkiye, 2000 yılı boyunca cari işlemler dengesinde 9.8 milyar dolar açık verdi ki bu bir rekordur. Dış borçlar birdenbire 20 milyar dolar gibi bir artış gösterdi. Bu istikrarsızlıktan nasibinı alan kamu bankalan için, görev zaranna uğruyorlar, gibi bir kılıf uyduruldu. Bu sığ, denetimsiz finansal dünyamız çokuluslu sermayenin spekülatif saldınlan karşısmda birdenbire dengelerini yıtirince devlet bunlan Hazine kaynaklanyla kurtarma yoluna gitti. Böylece iç borç stoku birdenbire milli gelirin yüzde 30'undan yüzde 70'ine fırladı. Bütün bunlann sonucunda kalkınmacı devletin işleyişi olanaksız hale geldi. Baktığınız zaman Türkiye Cumhuriyeti bütçesi artık, "iç borçlann döndürülebiliriigi'* diye bır muhasebe hesabuıa indırgenmiş bır muhasebe tablosudur. Türkiye faiz dışı bütçenin millı gelirin yüzde 6.5'inde olmaktan gurur duyuyor. Ben Türkiye'de bu olanlan Brezilya'daki toplantıda anlatırken Latin Amerika yapısal ekonomik okulun çok renkli iktisatçılanndan Maria Gonçahes Tamafis, "*Şu anda dünyada faiz dışı bütçesi fazla vermeyen ülke yok ki" dedi. Demek ki bütün ülkeler aynı konumda.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle