Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2002 PAZAR
HABERLER
DÜNYADA BUGUN
ALİ SİRMEN
'Acaba Bu An Tarihe
Geçecek mi?r
Sevgili,
Oanı budenli net hatırlamamın nedeni birso-
ruydu.
1986 yılının geç yazıydı. Mavi Yolculuk dönü-
şü, son anda haber verilen bir toplantıya katıl-
mak üzere, Erim ve Mine Gözen ile birlikte
Muğla'ya gitmiştik.
Toplantının ertesi günü, akşamüstü, Muğla-
Marmaris karayolu üzerindeki bir kır lokantasın-
da otuımuştuk.
Güneş gökteki kavsini tamamlamış, morlaş-
maya başlayan dağlann ardından kaybolmuş-
tu. Karşımızda Muğla'nın yazlığı Karabağlar
uzanıyordu. Dingin bir günü geride bırakıyorduk.
Melih Cevdet ve Suna Anday, llhan ve Han-
dan Selçuk, Oktay ve Ayla Akbal, Oktay ve
Zehra Ekinci, Erim ve Mine Gözen, Aziz Ne-
sin, Naim ve Meral Kılıç ve Sirmenler toplan-
mıştık büyük bir masanın çevresinde.
Istanbulluların limonata gibi dedikleri, ılıkla
serin arası hava mı, renklerin güzelliği mi, ara-
balar geçmediği zaman yoğunluğu yüzünden var-
lığını gürültüden bile daha fazla duyuran ses-
sizlik miydi, bizi böylesine mutlu kılan?
Belki de hepsinden çok, sohbetin güzelliğiy-
di...
• • •
Belleğimdeki resme evire çevire bakıyorum.
Sanki Ziya Osman Saba'nın, sahibinin yaza-
nn resmini çekmeyi reddedeceği "Mutlu Insan-
lar Fooğrafhanesi"nde çekilmiş gibi.
Kahkaha atan yok resimde. Yalnızca herke-
sin yüzünde dingin bir aydınlık...
Çevrenin asudeliği hepimizeyansımış, konu-
şurken kimse sesini yükseltmiyor.
Melih Cevdet Bey, klasik Sokrates yönte-
miyle önce bir soru atıyor ortaya, sonra, âdeti-
ni bilmeyen biri cevap vermeye kalkarsa, hemen
sözünü kesiyor ve
- Müsaade ediniz anlatayım, diyor...
Tutkulu zamandan, tarihten söz ediyor. Ve o
anda, yanıtını sonradan kendisinin veremeye-
ceği, bir soru soruyor:
- Mesela şu an tarihe geçecek mi?...
Sonra bilgelerin en bilgesinin çoğu zaman
kaçınılmaz olarak başvurduğu yanıtı veriyor:
- Bilmem...
Işte o anı unutulmaz kılan, belleğime kazıyan
bu soru oluyor.
-Tarihi bilmem ama, Melih Cevdet Bey, diyo-
rum, bu sorunuz yüzünden unutulmaz olacak
şu an ve mutlaka anılara geçecek.
öyle de oluyor....
Işin garibi, bizler o soru ve inanılmaz dingin-
liği dışında, başka anlardan çok farklı olmayan
o anın anılara kazınacağını, onu yaşarken algı-
lıyoruz.
•••
Içinde bulunduğumuz anın, günün geleceğe
kalıp kalmayacağını yaşarken kestirmek çok
güç, hatta güçün de ötesinde...
Melih Cevdet Anday'ın biryazısındaokumuş-
tum ilk kez, Versaille Sarayı'nda oturan 16. Lo-
uis'nin, günlüğünün 14 Temmuz 1789 tarihli
sayfasına, "Bugün önemli bir şey olmadı" no-
tunu düştüğünü.
Oysa ilerde tarih, o günü insan öyküsünün en
önemli dönüm noktalarından biri olarak nitele-
yecekti.
Ama acaba Fransız Devrimi gerçekten o gün
mü başladı? Koca devrimin miladı olarak, için-
de birkaç biçareden başka hiç kimsenin bulun-
madığı, bugün de adını taşıyan meydanın tam
neresinde olduğunu bilmediğimiz Bastille Ha-
pishanesi'ne halkın hücum edip ele geçirdiği gü-
nü seçmek ne derecede doğru?..
Daha geriye gidip, Etats Generaux'nun top-
lantıya çağnlması kararına kadar varmak, daha
da mı akıllıca?
Tarihin dönüm noktaları olarak gösterilen gün-
ler midirler gerçek dönüm noktaları? Koca bir
süreç içinde, o günü öbürlerinden ayıran yazar
ya da tarihçinin seçimi ne kadar doğrudur?
Insanlar, o içinde yaşadıkları günü diğerierin-
Altunkaya kitabında 'tesettürden uzaklaşılması sonucu ensest ilişkiler yaşandığmı' iddia etti
Diyanet'teki gerici zihniyetBAHAR TANRISE\TR
ANKARA - Diyanet îşleri Başkan
Yardımcısı Mehmet AKunkaya'nın
"Mü'minlere Vaaz ve İrşad" adlı ki-
tabında yer alan ifadeler şaşkınlık ya-
rattı. Ortünün kadının namusu oldu-
ğunu ileri sûren Altunkaya, medeni-
yet ve moda felsefesi altında tesettür-
den uzaklaşılması sonucu ensest iliş-
kilerin meydana geldiğini iddia etti.
Karpuz, kavun, portakal gibi meyve-
lerin etrafinı zuiı gibi kuşatan birer ör-
tûleri bulunduğunu, Müslüman ka-
dınlann da "lahfsız, örtüsüz, kabuk-
suz" olamayacağını savunan Altun-
kaya, kadın açık saçık gezerse "tadı-
nın bozulacağınT ileri sürdü. Altun-
kaya, domuz etinin kıskançlık duygu-
sunu öldürdüğünü ve insanı 40-45
yaşlanna gelince cinsi kabiliyetten
kestiğini iddia etti.
Altunkaya'nın Mü'minlere Vaaz
ve trşad adlı kitabının 7. cildinde,
• Diyanet îşleri Başkan Yardımcısı Mehmet Altunkaya'nın 'Mü'minlere Vaaz ve trşad'
kitabındaki şaşkınlık yaratan ifadelerden bazılan: Kadının namusu örtüsüdür. Kavunun,
karpuzun zırhı var, kadın da zırhsız, kabuksuz olamaz. Kadın açık saçık gezerse tadı
bozulur. Domuz eti, insanı cinsi kabiliyetten keser.
özellikle başörtüsüyle ilgili olarak
yer alan bazı ifadeler şaşkınlıkla kar-
şılandı. Kıtabın bazı bölümleri şöy-
le:
• Kadının iffeti, namus ve şerefi
örtüsüdür. Bu bakımdan kadınlann
örtünmesi, iffetini koruması gerekir.
Ne yazık ki zamanunızda kadınlar
her geçen gün ve alabildiklerine açıl-
maktadırlar. Bir kısmı da erkeklerin
giydiğini giymekte, onlara benze-
mekte, bütün azalannın belli olması-
na ve erkeklerin tahrik edilmelerine
sebebiyet vermektedirler.
• Kadınlar son zamanlarda açık-
lığa özendiler. Medeniyet ve moda
felsefesi altında tesettürden uzaklaş-
tılar. Sonuç felaket oldu. Dünyada
olamayan ve duyulmayan iğrenç olay-
lar meydana geldı. Evinde çınlçıplak
gezen öz kızını babası kirletti. Erkek
kardeş aynı şekilde açık gezen öz kar-
deşıni iğfal etti. Kardeşler, kardeş ka-
nlannın namusunu beş paraya indir-
di. Kayınpederler, gelinlerini kirlet-
ti. Böylece ailelerarasında fuhuş yay-
gın hale geldi.
• Yiyecek maddelerinin hemen
hemen hepsinin üstü örtülüdür. Kar-
puz. kavun, portakal, limon, nar, ce-
\iz, fındık... Bunlann etrafinı zırh gi-
bi kuşatan birer örtüleri vardır. Bun-
lann üzerindeki örtüyü kaldırdığrnız
zaman değişirler. Kimisi kurur, ki-
misi solar, kimisi buruşur...
• Kadın da kıymetli bir varlıktır.
Ama örtüsüne büründüğü zaman. Ka-
dının açık saçık gezmesi renginin, ta-
duıın bozulmasına sebep olur.
\/ Bir kadın doktor, bir sekreter
tutmak isterse mutlaka kadm olması
icab eder. Yabancı bir erkek tutması,
halvete ve yalnız başlanna kalmala-
nna vesile olacağı için caiz değildir.
Sekreter tutmak isteyen kimse erkek
ise bir kadını yanında sekreter olarak
çahştırması haramdır.
*/ Peruk denilen takma saç, insa-
nın saçından yapılmışsa kesinlikle
haramdır. Bir kadının saçı kısadır, sa-
çrna deve tüyünden ilave edip örgü-
lerini çoğaltırsa günah sayılmaz.
•* Kadın başı boş bırakılamaz. Çok
gezen kadın iyi sayılmaz. Çünkü ata-
lanmız 'Gezen pabuç pisKk getirir'
derler. Erkeğin kansını her zaman
kontrol etmesi, onu çobansız bir sü-
rü haline koymaması icab eder.
• Domuz etinin haram kılınması-
nnı sebepleri üzerinde düşünmek ge-
rekir Domuz eti, psikolojik açıdan (ru-
hi yönden) kıskançlık duygusunu öl-
dürür. İnsam 40-45 yaşlanna gelince
cinsi kabiliyetten keser. Bugün Avru-
pa doktorlan derler ki: 30 kilo ağır-
lığmda cılız, 80 yaşında bir ihtiyar
Türk'ün cinsi kudreti yerinde ve de-
vam etmektedir. Bizde 80 kilo ağır-
lığında ve 40 yaşında olanlann cinsi
temas gücü yoktur. Bunun sebebi ise
domuzdur. Erkekler cinsi kudretini
kaybedince, kadrnlar da zına etmeye
başlamışlardır!..
t/ Avrupa'da domuz eti yiyenler
arasmda kıskançlık yoktur. Kadın ol-
dukça serbesttir. Istediği erkekle ge-
zer dolaşır. Domuz eti onlan domuz-
laştırmıştır.
den ayırmıyorlar demek kı, lö. Louıs, 14 Tem-
muz 1789 günü önemli bir şey olmadığını ya-
zabiliyor.
Insanlar yaşadıklan döneme, bizim gibi bak-
mıyorlar. örneğin, 1718-30 arasındaki döneme
"Lale Devri" diyor, onu okullartmızda öyle oku-
tuyoruz.
Ama lale tutkusunun çılgınlığa dönüştüğü bu
dönemin insanları bu adı bilmezlerdi. Onu böy-
le adlandıran Yahya Kemal olmuştur ilk kez.
Melih Cevdet Bey olsaydı, şimdi bütün bun-
ları onunla konuşurduk ne güzel,
Önceki gece Rasin,
- Ah diyordu, ah! Melih Cevdet Bey'i öylesi-
ne özlüyorum ki...
Büyük bir özleme ortak çıkmamak için "Ben
de öyle" demedim, sustum...
Altunkaya:
Bilgi
ufkum
değişti
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu) - Diyanet îşleri
Başkan Yardımcısı Meh-
met Altunkava, "Mü'min-
lere Vaaz ve frşad" adlı ki-
tabı öğrenciyken yazdığı-
nı ancak zaman içinde bil-
gi ufkunun değiştiğini be-
lirterek emekli olduktan
sonra kitabı bugünün şart-
lanna göre yeniden gözden
geçirmek istediğini söyle-
di.
Altunkaya, 1939'da To-
runoğlu'nda doğdu. Kaf-
kasya'dan gelen ailesiyle
birlikte 1 yaşındayken Ağ-
n'nın Amat (Yenitezeren)
Köyü'ne yerleşti. Kuran-ı
Kerim, Arapça ve Farsça
dersleri gördü. 1955 yılın-
da dışardan sınava girerek
ilkokul diploması aldı. Ay-
nı yıl kaydolduğu Kayseri
Imam-Hatip Lisesi'nde
okurken 7 yıl fahri imam-
hariplik ve fahri vaizlik gö-
revlerinde bulundu. 1963
yılında Konya Yüksek Is-
lam Enstitüsü'ne kaydol-
du. 1967'demezun olduk-
tan sonra Şereflikoçhisar
Vaizliği, Gölhisar, Yeşilhi-
sar ilçe müftülüğü görevle-
rinde bulundu. Askerliğini
yaphktan sonra Kars Mer-
kez Vaizliği'ne, Tarsus, Ba-
larköy ilçe müftülüklerine,
1984 yılında lçel II Müftü-
lüğü'ne, 1995 yılında da
tzmir Müftülüğü'ne atan-
dı. 1999 yıhnda Diyanet Iş-
leri'ne getirildi.
Altunkaya, "Şelale Yayı-
ne¥i"ftu»findaııçıkartıfan
İĞNELt FIRÇA ZAFER TEMOÇİN
m mmnımm
AKP sınırlı değişiklik yapacak
Erdoğan gelince
Yafaşgidecek
ANKARA (ANKA) -
AKP Genel Başkam "fty-
>ip Erdoğan'ın milletve-
kili seçilip başbakan ol-
ması halinde ilk gidecek
bakanın Dışişleri Baka-
nı Yaşar Yakış olacağı ke-
sinleşti.
Siirt'te seçimlerin ye-
nilenmesi ve AKP'nin
anayasa değişiklik tekli-
fiyle yolu açılan
Erdoğan'ın baş-
bakan olması
halinde, kabine-
de yaşanacak ilk
değişiklikJer de
belli olmaya
başladı.
Erdoğan'm
başbakan olma-
sı durumunda
Başbakan Ab-
İLrdoğan
başbakan
olunca ilk iş
olarak,
Başbakan
Abdullah
Gül'ü Dışişleri
Bakanlığt'na
kaydıracak.
duüah Gül ile birlikte be-
lirledikleri kabinede çok
sınırlı bir değişiklik plan-
ladığı öğrenildi. Erdoğan
başbakan olunca ilk iş
olarak, Başbakan Abdul-
lah Gül'ü Dışişleri Ba-
kanhğı'na kaydıracak.
Erdoğan, Gül'e başba-
kan yardımcıhğı da ver-
mek istemesine karşın,
mevcut 3 başbakan yar-
dımcısını görevden al-
mamak ve sayıyı 4'e çı-
karmamak için Gül'ü
doğrudan dışişleri baka-
nı olarak görevlendire-
cek. Bu değişikJikten en
çok Dışişleri Bakanı Ya-
şar Yakış etkilenecek.
Erdoğan, son olarak
açıklamasıyla
üs krizine de ne-
den olduğu için
şimşekleri üze-
rine çeken Dı-
şişleri Bakanı
Yaşar Yakış'ı,
planlannda bü-
yük bir değişik-
lik olmazsa
devlet bakanlı-
ğına kaydıra-
cak. Ancak yeni bir dev-
let bakanhğının bakanlık
sayısının yeniden artışı-
na neden olacağı kaygı-
larının ortaya çıkması
halinde Dışişleri Bakanı
Yaşar Yakış, AKP hükü-
metinin kabine dışında
kalan ilk bakanı olma un-
vanmı elde edecek.
Diyanet'ten sorumlu Devlet Bakanı Aydın, dini söylemde yeniliğe gidilmesi gerektiğini söyledi
Din eğitiıııiııe de AB düzenlemesi
• Fethullah Gülen'in onursal başkanı olduğu
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nca düzenlenen Abant
toplantılanna katılan Devlet Bakanı Aydın, hiçbir
cemaatle uzaktan yakından organik bağlantısının
olmadığını, ama "tanıdıklan olduğunu" söyledi.
EBRUTOKTAR >
r
ansımah. Din söjie-
doğru olmadığım da savunarak
"Hiçbir cemaat ve tarikatla
uzaktan \-akmdan organik bağ-
lanüm yok" dedi
AKP iktidannın Diyanet Îş-
leri Başkanlığfndan sorumlu
olan, uzun süre Dokuz Eylül
fakültelerinde düşünce, bilgi
anlamında) güncellememiz ge-
rekiyor. Bunun için birtakım
çalışma gruplan oluşturuyo-
nız. Kendi alanında uzman do-
çent, profesörierden oluşan ça-
lışma gruplan var. Aynca bu
mindeyeniMk laam. Müftü. va-—Ünivcrsitcsi tlahiyat Fakültc- konuda yazılmış 10 cKnrmda
'Mü'minlere Vaaz ve İr-
şad' adlı kitabını öğrenciy-
ken 1960'lıyıllardayazdı-
gını iddia etti. "ondan son-
ra tabîinsamnbOgi uflaı de-
ğişiyor" diyen Altunkaya,
bunun bir *vaaz khabr ol-
madığmı, isteyenin evinde
okuyabileceği bir kitap ol-
duğunu söyledi. DevletBakanıMehmet Aydm.
ANKARA - Diyanet Îşleri
Başkanlığı'ndan sorumlu Dev-
let Bakanı Mehmet Aydm, din
hizmetlerinin ve din eğitiminin
AB ile ilişkiler çerçevesinde
yenilenmesi gerektiğini söyle-
di. Tedavüldeki bilgilerin gün-
cellenmesi gerektiğini vurgu-
layan Aydm, "Çünkü biHm hız-
la geKşiyor. Bilimdeki gelişme-
mındeyenınK laam. Mumı. va-
iz, Hahiyatçı bilgialanmda önem-
li bir yenilenme çahşması içine
gireceğiz. Bunun için çalışma
gruplan bile oluşturduk" dedi.
Aydın, Fethullah Gülen'in onur-
sal başkanı olduğu Gazeteciler
ve Yazarlar Vakfı' nca düzenle-
nen Abant toplantılanna katılı-
mı nedeniyle "FethuDahçı ol-
duğu" yönündeki eleştirilerin
si'nde öğretim üyeliği yapan
Devlet Bakanı Aydın, dine ba-
kışını ve projelerini şöyle anlattı:
"Din işlerinin daha iyi yürü-
tülebilir, bilimsel gelişmelerle
daha uynmlu olması gerekir.
Çünkü dünya değişiyor. Diya-
net îşleri Başkanlığı marifetiy-
leyürüttüğümüz >a> gm din eği-
timini (camide ibadet, ilahiyat
doktora tezi de var. Bulan in-
ceHyoruz. Din eğitimini ve hiz-
metlerini AB'ye ginne süreci
baglanundaolan Türktophunu-
nun ihtiyaçlan çerçevesinde ye-
nilemelhiz. Din konusu bilgi
konusudur. Tedavüldeki bilgi-
lerin güncelleştirilmesi lazım.
Çünkü din, kendialanı dışında-
ki bilgilerle de itintül"
IR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@mynet.com oralcalislar@yahoo.com
Öldürülüşünün 23. yılı
Tütengil mezan
başında anıldı
tstanbulHaber Seni-
si- Istanbul Cnıversite-
si tktisat Fakültesi Sos-
yoloji Enstitüsü Başka-
nı ve gazetemiz yazarla-
nndan Prof. Dr. Cavit
Orhan Tütengil, faşist-
ler tarafuıdan katledili-
şinin 23'üncü yılında
dün mezan başında anıl-
dı. Anma törenine Deniz
Tütengil, Prof. Dr. Hü-
seyin Batuhan, lktisat
Fakültesi Mezunlar Ce-
miyeti üyeleri ve Tüten-
gil'in dostlan kahldı.
Prof. Dr. Tütengil, 7
Aralık 1979 sabahı, üni-
versitedeki dersine gi-
derken otobüs durağın-
da dört kişinin silahlı
saldınsı sonucu öldü-
rülmüştü. Tütengil'in
cenaze töreninde de po-
lisin ateş açması sonu-
cu bir işçi ölmüş, 8'i
ağrr pek çok kişi yara-
lanmıştı.
Mehmet Ali Aybar'ı yitireli tam 15
yıl olmuş. Aybar, sosyalizmin ülkemiz-
de kitleselleştiği ve umut olduğu bir
dönemin lideriydi. 1965 seçimlerinde
Türkiye İşçi Partisi'nin (TİP) 15 millet-
vekiliyle Meclis'e girdiği yıllarda Aybar,
ülkemizin etkili ve sevilen siyasetçile-
rinden birisiydi.
1965'ler Türkiye için çok önemli yıl-
lardı. Sosyalizm ilk kez meşruiyet ka-
zanıyor, bir ayağı eksik parlamenter
sistem sosyalistlerle zenginleşiyordu.
1965'ler bir dönüm noktası oldu. Sos-
yalizm, o günden sonra Türkiye'nin
gündemindendüşmedi. Birdönem bu
ülkede gericiliğin temel düşmanı, sos-
yalistler ya da onların deyişiyle komü--
nistlerdi. Ülkeyi bölüp perişan edecek-
leri söylendi, onlan tehdit olarak gös-
teren askeri darbeleryapıldı. Sosyalist
gençler darağaçlarına yollandı. Yasa-
lar değiştirilip yasaklar arttınldı.
• • •
Türkiye'de hâlâ sosyalistler var. Kü-
çük küçük sosyalist parti ve grupçuk-
lar, fazla bir umut yaratmasalar da,
kitielerin ilgisini çekmeseler de varlık-
Sosyalizm ve Mehmet Ali Aybar
larını sürdürüyorlar. Fakat 1960'ların
solculuğuylagünümüzsolculuğuara-
sında epeyce büyük farklar oluşmuş
durumda. O zaman daha heyecanlı
ve umutlu bir hava içindeydik. O za-
man, daha saf bir gelecek hayali ya-
ratılmıştı.
Mehmet Ali Aybar'ın liderliğindeki
TİP, ülkenin önde gelen aydınlannı, iş-
çi liderlerini, mücadeleci emekçilerini
kendi etrafındatoplayabilmişti. Bunda
Aybar'ın "güleryüzlü sosyalizm" diye ta-
nımladığı, doktriner olmayan, ülke ko-
şullanna uygun sosyalizm anlayışının da
bir rolü vardı. Aylin Özman'ın yayına
hazırladığı "Marksizm ve Sosyalizm
Üzerine Düşünceler" (lletişim Yayınla-
rı) kitabında Mehmet Ali Aybar katı
Marksist anlayışın Sovyetler Birliği de-
neyinde ne gibi sonuçlara yol açtığını
şöyle değeriendirmişti: "...önce parti-
yi, sonra devleti kutsallaştmp sivil top-
lumu yönetimden olabildiğince uzak tu-
tarak kişiyi putlaştıran bir düzene dö-
nüşmüştür."
Aybar, sosyalist teorinin nasıl katılaş-
tırıldığını da şu sözlerle ifade eder: "Ta-
rihsel maddeciliğin yeni irdelemeler,
araştırmalar. incelemeler için birer 'ipu-
cu' sayılan tezleri gerçeklerle ilişkileri
kesilerek mutlak yargılara dönüştürül-
müştür... (giderek önce Stalin ardından)
Sovyet ideologlan bu ipuçlanndan bir
süper bilim yaratmışlardır, diyalektik
mantığı gene kafası üzerine dikerek...",
"Marksizmi 'Her kapıyı açan bir may-
muncuk' haline getirmişlerdir."
•••
Aybar, bu satırlan yazdığı sırada Sov-
yetler Birliği vardı, çeşrtli renklerdeki
sosyalist ülkeler vardı. Bu ülkelerin Tür-
kiye'deki sosyalistler üzerindeki ağırlı-
ğı ise çok fazlaydı. O koşullarda bu tür
eleştiriler pek hoşa gitmezdi. Şimdi de
sosyalizmin ortaçağında yaşayanlar
için bu sözlerin bir anlamı olduğunu
sanmıyorum.
Aybar önderliğindeki TİP 1969 yılın-
dan itibaren düşüşe geçti. TİP parça-
landı, sosyalistler bölük pörçük oldu.
Ardından 1971 askeri darbesi geldi. Bu
sürecin iki ayağından söz edebiliriz. Bir
ayağı, komünizm düşmanlığı yoluyla
Türkiye'de demokrasinin ve çoksesli-
liğin önü kesildi. Türkiye siyasetine ege-
men olan baskıcı ve otoriter anlayış
askeri darbelerle pekişti. Sol, bir öcü
haline geldi.
Bu gelişmenin ikinci ayağı ise so-
lun Türkiye gerçeklerinden kopması,
dolayısıyla halktan kopması oldu. 30-
35 yıl içinde Türk solu, devletten ge-
len ağır baskıların da etkisiyle karam-
sarlaştı, katılaştı, parçalandı. Toplum-
da bir etki yaratamadıkça devlete sı-
ğındı, milliyetçiliğe sığındı. Türk solu
açıkçası muhafazakârlaştı. Bu neden-
le toplum açısından bir umut olmak-
tan çıktı.
1965'lerin Türkiyesi'nde umut vardı.
Bu ülkenin değişeceğine ve haksızlık-
ların sona ereceğine ilişkin heyecan
vardı. Sol bu heyecanın başını çeki-
yordu. Aybar, bu umudun önemli isim-
lerinden birisiydi.
•••
Şimdi neredeyiz. Islamcı ya da mu-
hafazakâr demokrat diye tanımlanan,
o yılların "Komünizmle Mûcadele Der-
nekleri" militanlan, toplumun gözünde
umut haline geldiler. Sosyalistler ve
sosyal demokratlar ise "ya devlet el-
den giderse" korkusu içine düştüler. 12
Mart'tan ve 12 Eylül'den arta kalan
devletin koruyucusu kesildiler.
Mehmet Ali Aybar'ın yıllar önce yaz-
dıklannı okudukça, bu ülkedeki sosya-
listlere ve sosyalizme hâlâ bir ihtiyaç ol-
ması gerektiğini düşünüyorum. Ozgür-
lüğe, demokrasiye, eşitliğe tutkun bir
sosyalizme... Devletçiliğe değil halkçı-
lığa tutkun birsosyalizme... Çok mu ha-
yalciyim. Sosyalistlerin bugünkü hali-
ne bakınca umutlu olmak zor.
Hayallerimiz olmadan da yaşayama-
yız.