Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2002 PAZAF
12 PAZAR KONUGU
Dış Politika Enstitüsü Direktörü Seyfî Taşhany
la Kıbrıs ve Türkiyey
nin AB üyeliğini konuştuk
S Ö Y L E Ş İ : LEYLA TAVŞANOĞLU
[email protected]
12 Aralık, Kopenhag Zirvesi 'nin tarihi. Şunun şurasında
birkaç gün kaldı. Türkiye hop oturup hop kalkıyor. "Bu kez
de Avrupa trenini kaçıracak mıyız? " endişesi egemen. Hatta
AB üyeliği önünde Kıbrıs 'kamburu 'nu engel görenler, 'Ver
kurtul' edebiyatı içindeler. Neyi verip de neden
kurtulacağız? Tabii ki Kıbrıs 'ta çözüm şart. Bu her şeyin
ötesinde, özellikle dünyadan yalıtılmış biçimde yaşayan ya
da yaşatılan Kıbrıs Türk'ü için hayati önem taşıyan bir
insani hak meselesi. Ama bu çözüm bütün tarafların
kazanacağı bir temele dayalı olmalı. Zaten bu bir al-ver
meselesi. Alki veresin; ver ki alasın. Her zaman söylediğim
ve yazdığım gibi, sonunda insanlan yeni çatışmalara
itmeyecek çözümler, bütün tarafların kazançlı çıkacağı
çözümler olmalı. Yoksa bir tarafkazanmış, öbür tarafönemh
ölçüde kaybetmişse yeni bir 'hır' çıkması ya da çıkartılması
işten bile değildir. Tabii bu bağlamda Türkiye 'nin AB üyeliği
için alacağı müzakere tarihi ya da 'tarihin tarihi' çok
önemli. Bütün bu unsurları ve noktaları tek tek ele alarak
Türkiye 'nin en eski düşünce kuruluşu Dış Politika
Enstitüsü 'nün direktörü Seyfı Taşhan la Ankara 'daki enstitü
merkezinde buluşup ayrıntılı bir konuşma yaptık.
Kopenhag'da tren
kazası olmasın- Son gelişmelerin ışığında ve Avrupa 'dan Tür-
kiye'ye 2005 için koşullu müzakere tarihi verilme-
sinden sonra Kıbrıs 'ta sizce ne olur? Bir de adaya
çözümle ilgili çokfarkhyaklaşımlar var. Bir kesim
hâlâ olaya "Çözümsüzlük çözümdür " diye bakıyor;
bir kesim " Verkurtul "cu; bir kesim de "Çözüm mut-
laka olmalı, ama teslimiyetle değil" diyor. Sizin gö-
rüşünüz nedir?
TAŞHAN -Kıbns konusunda emekli büyükelçi Re-
şat Anm. Prof. Dr. AB Karaosmanoğhı ve benim bir
çahşmamız oldu. Bunda BM Genel Sekreteri Kofi.An-
nan'in tekliftni inceledik. AB, Kıbns'ı üyeliğe alır-
ken Kopenhag'da bütün etmenleri (all relevant factors)
inceleyeceklerini açıklamıştı. Bu etmenleriçinde dik-
kate ahnacak bir öneri gelmiştir. Artık AB bunu dık-
kate almak zorundadır. Bu olmasaydı AB için bu çok
kolay bir karar olacaktı. Bu teklif olmasaydı AB Kıb-
ns'ı üyeliğe alacaktı. Bize de Doğu Almanya gibi bir
statü öngörecekti, ama tarih ya verecekti ya verme-
yecekti. 0 zaman bizim pek de fazla alternatifımiz
kalmayacaktı. Bu konu ortaya gelince, olgurüaşma-
sından önce bir çözüm imzalanması zor. Ama bunlar
esas olarak 11 Eylül'de Sayın Denktaş'uı verdiği tek-
liflere dayanan bir öneri paketidir. Ama bazı şeyleri
de içermıyor.
- Neleri içermiyor?
- Örneğin KKTC 'nin tanınması diye bir konu yok.
Ama aynı şekilde Kıbns Cumhuriyeti'nden de söz et-
miyor. Bu suretle biz eşit dengeyi korumuş oluyoruz.
Yani bir çözüm belgesini Sayın Denktaş ve Sayın Kle-
rides imzalamış olacaktır.
- Ama bir de harita meselesi var ki bunun Kıb-
ns'a çözüm olasüıklanm birden karıştırdığı bilini-
yor. Siz bu konuya açıklık getirir misiniz?
- Haritalann bazılan 1992'de o zaman BM Genel
Sekreteri olan Butros GaK'nin teklifleri üzerine ha-
zırlanmıştı. Son haritalar bunlara benziyor. Zaten ha-
ritalar üzerinde konuşuJacak. Bir yerde makul bir he-
sap üzerinde anlaşmak lazım.
- Yani siz, "Mutlaka çözüm olmalı" diyorsunuz,
öyle mi?
- Çözüm, her ne pahasına çözüm, olamaz. Hakka-
niyetle iki tarafi koruyan bir çözüm olmalı.
- Yani krizyönetiminde "mn win " (bütün taraf-
ların kazaçlı çıkacağı) çözüm tabir edilen bir çözüm
mü?
-Tabii. Türkiye'de Kıbns'la ilgili üç yaklaşım var.
Birinci yaklaşım "Ya taksim ya ötünT yaklaşımıdır.
Bunlar, "1974'te taksim olmuş. bu iş bitmiştir" inan-
cı içindeler. Bu yaklaşıma inananlar, "Biz müzakere-
leridegöstermeİik olarak yapanz" diye düşünürler ki
o zaman bizim bu yaklaşımın getireceği birtakım so-
nuçlan da dikkate almamız lazımdır. Bugüne kadar
bu yaklaşımla hiçbir çözüme ulaşılamadı.
Ikinci eğilim iki tarafin haklannı koruyan makul bir
çözüm bulunsun biçiminde. Bir de üçüncü kategori
var. Bu özellikle tstanbul'da şimdı çok moda. Bu gö-
rüşte olanlar. "Kıbns üzerimizde yük. Atahm gitsin.
bu iş de bitsin" diyorlar. Biz bu üç eğilimı de tahlil et-
tik. Birinci çözüm yolu. yani *1974harekânohnuşve
Kıbns meseksi bitmistir" yaklaşımı bizi bir sürü mad-
di-manevi sorunlarla karşı karşıya bırakır. Bunu be-
nimsersek öncelikle AB'ye katılma emelinden vaz-
geçmemiz lazım. Çünkü oraya giren Kıbns daima
Türkiye'nin AB üyeliğini veto edecektir.
Pazarlık unsuru oimaz
- Peki, Türkiye bu durumla yasayabilir mi?
- Yaşar, yaşar. Ama bunun Türk sosyo-politik du-
rumu üzerindeki etkisini değerlendirmek lazım. Bir
kere Türkiye"de bir Batı düşmanlığı başlayacaktır.
Türkiye kendisini dış dünyadan izole edecektir. Bu-
nun da Türk sosyo-politik sistemi üzerinde çok olum-
suz etkileri olacakhı. îkinci olarak. güçlü bir Türki-
ye, KKTC'yi ilhak ettiği takdirde dışandaki imajı
"Osmanlı horthryor" olacaktır. Bunun Türk azınlık-
lann yaşadığı Balkanlar'daki etkilerini, Kafkaslar'da-
ki etkilerini, Irak'taki etkilerini düşündüğünüz za-
man, bütün komşu ülkelerin tedirgin olacağını da an-
larsınız. Bu ilhak fikrini füliyata döktüğümüz zaman
ise Karadeniz Ekonomik Işbirligi (KEİ), Balkanlar'da
sürdürdüğümüz güvenlik işbirliği, daha pek çok an-
laşma elimizden kaçacaktır. Bunun olumsuz etkileri-
ni de dikkate almak lazımdır. Bir de şunu hiç gözden
kaçırmamak lazım: Kıbns Misak-ı Milli içinde değil-
dir. Osmanlı 1878"de savaşsız bir şekilde adayı Ingil-
tere'ye vermiştir. Bu ilhak, hem Misak-ı Milli'nin, hem
de 1975 Helsinki Sözleşmesi'nin ihlali olacaktır. Çün-
kü bu takdirde siz Avrupa'nın sınırlannı değiştırme-
ye teşebbüs etmiş olacaksınız. Ama sorunu çözüm-
süz bırakıp, mevcut koşullan da değiştirmezsek za-
man içinde AB dışında bırakılmalanna itiraz eden
KKTC halkı ve Türk kamuoyunun ciddi tepkileri kar-
şısında kalabiliriz. "Ver kurtul" yaklaşımı da aynı şe-
kilde hatahdır. "Yer kurtul" da KKTC halkının refa-
hım, güvenliğini. hatlavarhğını tehdit altına sokar. Tür-
kiye'nin AB üyeliği için Kıbns'ı bir pazarlık unsuru
olarak kullanma yaklaşımı da gerçekçi değildir.
- Ama orada Ankara da diyor ki "Garanti anlaş-
malanndan doğan haklarla ben AB 'ye girmezsem
Kıbns da giremez " diyor...
- Evet de. siz Kıbns sorununu çözmezseniz bu,
Türkiye'nin AB üyeliği için olumsuz etki yapar. Bu-
na karşılık sorunun çözümü sadece Yunanistan'ın
Türkiye'nin üyeligine kullanacağı vetoyu ortadan kal-
dınr ve Türkiye'nin imajının kısmen düzelme yolu-
na girmesine yardımcı olur, ama doğrudan doğruya
Türkiye'nin AB üyeliğini garanti etmez.
Bunun dışında, Türkiye'nin AB üyeliği için kriter-
lerin tümünü yerine getirmesi, Türkiye'nin AB üye-
liği için konsensüs sağlanması önemlidir. Yani AB üye-
liğiyle Kıbns sorununun negatif bağı var, ama pozi-
tif bağı az.
Almanya korkuyor
- tyi de deminki soruma dönersem, Ankara hep
"Benim girmediğim bir oluşuma Kıbrıs kesinlikle
üye olamaz " diyeyıüarca diretmedi mi?
- Siz devletler hukuku açısından haklı olabılirsiniz,
ama basAiıru merciiniz neresi? Sizin hakkınızı kim tes-
lim edecek? Biz bir 'Mendelson raporu' çıkarttık. bu
konuda bizim hukuki haklanmızı ispat eden... Buna
karşılık AB de iki Ingiliz hukukçudan mütalaa aldı.
Bu mütalaa. "Mendekon raporu geçersizdir" diyor.
Yani biz Mendelson raporuna itibar ediyoruz, onlar
da kendi yaptırdıklan rapora... Aynca burada hake-
me gidecek halimiz de yok. Çünkü kim, hangi hake-
me görürecek? Yani. burada bizim argümanımız ma-
razi birargümandır. Dinleyen dinler, dinlemeyen din-
lemez. diye hir şey yok AB hir işi gÖ7e alırsa yapar
SEYFt TAŞHAN
1925, Ankara doğumlu. Yükseköğrenimini
AÜ'de tamamladu 194 5-5S arasında devlet
kuruluşlarında, uluslararası ilişkiler
üzerine radyo yorumcusu, radyolann dış
haberler servislerinde yönetici ve haber
bölümlerinin şefi olarak çahşü. 1955-74
arasında özel sektörde çahşmasına rağmen
part-time gazetecüiği sürdürdü. 1974'te,
Türkiye'nin uluslararası ilişkiler
alanındaki ük düşünce kuruluşu fthink
tank) olan Dış Politika Enstitüsü'««,
1987'de Türkiye Stratejik Araştırmalar ve
Uluslararası îlişkiler Vakfi'm kurdu.
1989'da Dışişleri Bakanhğı tarafindan
üstün hizmet madalyasma Iayık görüldü.
Yurt içinde ve dışında pek çok konferans
verdu Çok sayıdayabancı kuruluş üyesi.
AB. zamanında anlaşma ihlali yapıp kendi kitabına
uydurarak işçi dolaşımını durdurmadı mı? Bu tür dav-
ranışlan dava edebileceğiniz unsuriar olmadıktan son-
ra hiçbir şey yapamazsınız. Kofı Annan teklifinde 11
Eylül teklifleri esas alınarak parça devletlerin (com-
ponent state, partneTship state) eşit haklanna dayanan
bir sistem kuruluyor. Bununla garanti anlaşması da-
ha da güçleniyor. Bu hem parça devletlerin. hem de
ana Kıbns devletinin hakkını koruyor.
- Peki, bu negetiriyor, negötürüyor?
- Bir kere bizim bugünkü durumu korumamız ar-
tık mümkün değil. Yani Kıbns'ın 1960'tan ileri, bu-
günkünden geri bir statüye kavuşması lazım. Sanıyo-
rum Türkiye için iki ana sorun toprak ve göç sorun-
landır. Esas olarak da bu sorunlann müzakere edil-
mesi gerekmektedir. Bunlann dışındaki noktalarla
büyük ölçüde yaşayabiliriz. Garanti anlaşmalan ye-
rindedir.
- Peki, ya Türkiye'nin stratejik durumu?
- Orada 10 bin askerimiz zaten olacak. Öbür taraf-
ta Ingiliz üsleri duracak. "Perrol havzamızı hep bir-
iktekoruyacağız"diyoruz. Bölgeninpetrolü A\Tupa'ya
gidiyor. Cstelik bu herkesin ihtiyacı olan bir petrol.
Bütün bunlan dikkate aldığımız zaman ciddi bir bi-
çimde oturup konuşmamız gerektiğini görüyoruz.
Meseleyi iki tarafın da iyi niyetle çözmesi lazım. AB,
büyük ölçüde Kıbns'ın üyeliğe alınmasını gösterilen
koşullara bağlayacak ve bunlann geliştirilmesini bek-
leyecektir. Ve Kıbns'ın AB'ye alınması birkaç ay ge-
cikecektir. Bence de Kıbns "ı ilhak etme niyetimiz
yoksa ve bunun sonuçlannı göze almıyorsak, ciddi bir
şekilde oturup Kıbns halkının haklannı konıyaa sağ-
lam esaslara bağlı bir çözüm yolunda yapıcı bir bi-
çimde yürümerniz lazımdu-.
- Bizim insanlarımız bir noktanın acabafarkına
varamadılar mı? Hep Kıbrıs 'ta egemenlik haklann-
danferagat etme tehlikesi edebiyatı yapılırken, AB
üyeliğinin zaten her uluslararası sözleşmeye taraf
olduğunuzda gerçekteştiği gibi kısmen ulusal ege-
menlik haklanndanferagat edilmesi anlamınagel-
diği bilinmiyor mu ?
- Geçenlerde Almanya'da bunun bir tartışmasını
yaptık. Toplanhdaki Aiman üye Türkiye'nin AB üye-
liğine karşı çıkarken, "Egemenliğimizi Tûrklere tes-
Bm edeme>iz" dedi. Yani korkusu şu: Türkiye AB
üyesi olunca Avrupa Parlamentosu'nda ikinci en faz-
la sayıda parlamentere sahip ülke olacak, komisyon-
da yüksek söz sahibi olacak. dolayısıyla da hakkımız-
da Türkiye karar verecek. tşte. aynı kafa. Ben de ona
şunu söyledim: '"Sizin bizim hakkımızda karar ver-
menizden endişe ermediğimize göre bizim sizin hak-
kmızda karar vermemizden nh e endişe edh orsunuz?
Bu bir ortakhknr, bir berabertiktir. A\rupa'\ı bir ara-
dayöneteceğiz."
- Fransa'nın eski Cumhurbaşkam Valery Gis-
card d'Estaing de aynı şeyleri söylemedi mi?
- Evet. Ama artık iş son kerteye geldi. Biz haklan-
mızı talep ediyoruz. Kopenhag'da. verilmiş adaylığın
gerçek adaylığa dönüşmesi için talebimızi yapıyo-
ruz. Bunu kabul ederya da etmez. Bu Avrupa'nın bi-
leceği iştir. Geri bırakılmasına Türkiye tahammül
edemez. A\Tupa bu alacağı karann sonuçlanna da
katlanmak ve bununla yaşamak zorunda kalacaktır.
A\Tupa. bu alacağı karann Türkiye üzerinde yapaca-
ğı etkileri düşünmek zorundadır. ABD düşünüyor.
Bunu Washington'da yaptığımız toplantıda gördük.
ABD. Kopenhag'da bir tren kazası olmamasını dili-
yor.
- Tren kazası olnrsa ABD ne düşünüyor?
-Tren kazası olursa Avrupa'ya yönelecek Türk nef-
reti aynı zamandaBatı'ya yönelık bir neîreı halıne dö-
nüşecektir. Bu da Türk sosyo-polıtık yapısmın üze-
rinde çok ciddi etkiler yapar. ABD, Batı ve ABD düş-
manı bir Türkiye istemiyor. Bunu engellemek için de
ellerinden geleni yapmaya hazırlar. Hatta Heritage Fo-
undation'ın bir raporu var. Bunda, "AB Türkiye'nin
ü\eüğini reddederse bizim Türkiye'ye karşı bunun et-
kilerini hafıfletici bir politika izlememiz lazun" deni-
yor. Hatta ABD'nin Türkiye'yle bir serbest ticaret
anlaşması yapmasını da öneriyorlar. Yani, ABD bü-
tün ağırlığını bu sorunun bir çözüme bağlanması için
kullanıyor. Kim ne derse desin, ABD'nin Avrupa üze-
nnde büyük bir etkisi vardır. Çünkü AB'nin kurul-
masına önayak olan da ABD'nin kendisidir.
- llk Avrupa Kömür ve Çelik Birliği'nin kurul-
masına önayak olan ABD değil mi, İkinci Dünya
Savaşı'ndan hemen sonra?
- Tabii. Daha sonra da her aşamada destek olan, iki
Almanya'nın birleşmelerinde çok önemli rol oynayan
hep ABD'dir.
Hesap verme zamanı
- AGSP'yi bile her biçimde destekleyen ABD ol-
madı mı?
- Gayet tabii. ABD, Avnıpa'yı sadece periferide
değil, küresel işlerde de bir ortak olarak görmek isti-
yor. Ama Avrupa'nın bugünkü yapısı onun böyle bir
ortaklığa, global bir role girmesine açık değil.
Peki, Avrupa böyle bir role sıvanmayı btiyor
mu?
-tstiyor, ama böyle bir yeteneği yok. 0 yeteneği ge-
liştirmek için Türkiye gibi devletlerle hareket etme-
si lazımdır. Ama bunu yapabilmesi için de Avru-
pa'nın. bugünkü dar, muhafazakâryapısından sıynl-
ması gerekir. Bir de A\Tupa"daki genç kuşakla yaşlı
kuşak arasında bu konuda kavga var. Alman genci ba-
na diyor ki: "Ben Almanva'da yabancılaria yan yana
yaşanm, Üniversitemizde \"abana öğrenciler \%r. Ben
onlarla yan yana yaşamaktan zarar görmüyorum.
Ama yaşhlar görüyor. Onlann yetişme tara, yetişme
ortamı bugünkü ortam değfldL" Yabancılara karşı ku-
şaklar arasındaki davTanış farkı önemli. îkincisi, Av-
rupa. küreselleşme>r
e ginp sahip olduğu değerleri de-
ğiştirmek, gerçek anlamda globalleşmek istemiyor. Eko-
nomik globalleşmenin nimetlerinden yararlanmak is-
tiyor. ama öbür alanlardaki globalleşmenin getirece-
ği zararlardan korkuyor. Bu endişeler Valery Giscard
d'Estaing'i Türkiye'nin üyeliği aleyhinde konuşma-
ya sevk etmiştir. .Ama bu unsurlann Avrupa'da ne de-
receye kadar hâkim olduklan da tamşmalıdır, artık bu-
güniçin.
- Avrupa hâlâ küresel bir bakış, bir dünya bakı-
şı geliştiremedi mi?
- Hayır, geliştiremedi. Karar veremeyen, dış dün-
yaya açılamayan bir devletler kümesinin de tabii ki
Türkiye ve benzeri ülkelere de ihtiyacı yoktur.
- Veo Avrupa ikiyü-lülüğü Türkiye 'yidışanda tut-
mak için uzun süre de Yunanistan V kullanmadı
mı?
- Tabii kullandı. Avrupa'nın şimdiye kadar izledi-
ği politika kasıtlı bir muğlaklık politikasıydı. Yani
Türkiye'yi içine almak istemiyordu. ama Türkiye'yı
kızdırmak da istemiyordu. Ama şu anda artık hesap
zamanı geldi. Artık Yunanistan Avrupa'ya bahane
vermekten çekildi. Hani "Kral çıplak" tabiri vardır
ya... Avrupa şimdi çıplak. Avrupa artık kesin karan-
nı verme durumunda. Helsinki'de bıze verdiği söz
var. Ya o karan uygulayacak, ya da "Knsura bakma
arkadaş. Sana verdiğini osözü u\ gulamavacagım " di-
yecek. Avrupa kendini güçlü hıssetriğı için bunu di-
yebilır. BUBU derse bunun yaratacağı etkileri de hesaba
katmalıdır.
Demokrasinin
sahibi
olmalı
- Avrupa bunu görmeden bu durumu ABD
görüyor, galiba...
- Doğru, ABD görüyor.
- tyi de Avrupa, eğer böyle bir karar verir-
se serseri mayın gibi ortada dolaşmaya baş-
layacak bir Türkiye'yi zaptetmenin ne kadar
zor olacağını kestiremiyor mu?
- Öyle bir olasılıkta Türkiye'yi zaptetmek
gerçekten çok zor olacaktır. Soğuk Savaş dö-
neminde Türkiye, Sovyetler Birliği'nin, Avru-
pa'nın, Ortadoğu'nun kenannda bir devletti.
Ama Soğuk Savaş bitip o dengeler açılınca Tür-
kiye birdenbire kendini bir merkezi devlet ko-
numunda buldu. Her tarafa uzanabilen, yayıla-
bilen, nüfuzunu kullanabilen bir ülke haline
geldik. Böyle bir ülke AB'nin parçası olduğu
takdirde AB de bundan yararlanacaktır. Türki-
ye de Avrupa'dan aldığı güçle bu nüfuzu daha
etkili olarak kullanabılecektir. Ama olmazsa o
zaman Türkiye anarşik, değişik koşullar için-
de yaşayan, sağa sola çekilebilen bir demokra-
tik sistemi nasıl yürütür, endişesi içindeyim
ben. "Biz demokrashikendimiz için isthToruz"
diyoruz, ama düşündüğümüz zaman bütün de-
mokratik hamleleri de dış baskı ve dış etmen-
lerle yaptığımızı görüyoruz. Hâlâ imzalamadı-
ğımız pek çok uluslararası sözleşme var.
- Peki, Türkiye olarak bizim somut kusuru-
muz nedir?
-Türkiye olarak bizim kusurumuz, ulusal ya-
pırmzda tepkisellik oluşu. Olacak hadiseye kar-
şı önceden düşünülerek tasarlanmış önlem alı-
cı bir politika izlemiyoruz. Olay olduktan son-
ra tepki gösteriyoruz.
- Yani, politikamız tepkipolitikası mı?
- Evet, öyle. Tepkimiz bazen ölçülü oluyor,
bazen de ölçüyü şaşınyor. Zaman zaman da
çok zayıf tepki veriyoruz. Yani, neredeyse vur-
dumduymazlık haline geliyor. Devletlerin, yet-
kili organlanyla çok iyi çalışıp, önünü, arkası-
nı, sağını, solunu çok iyi düşünerek karar ver-
meleri lazımdır. Demin size Kıbns'ta direnme
politikasının sonuçlannı anlattım. Çok direnir-
sek bu sonuçlarla karşılaşacağız. Bu kaçıhnmaz-
dır. Dolayısıyla da bu gerçeği arûk görelim.
Büyük Fransız düşünürü TaBe>Tand'ın bir sö-
zü var. "Devlet adamhğL, olacağı önceden gör-
mek ve ona göre tedbir afanakbr" diyor.
Bütün bunlar bizim sosyo-politik sorunlan-
mız. AB yolu açılırsa Türkiye'nin demokrasi
içinde kalkınmasırun yolu da açılacaktır. Sahip-
siz bir demokrasi kargaşadır. Demokrasinin sa-
hibi omıası lazımdır.
Cerekenl yapmıyoruz
- Türkiye'de demokrasinin sahibiyok mu?
-Hem var, hem yok. Demokrasiyi, insan hak-
lannı AB'ye girmek için istiyoruz gibi bir his
var içimde. Sanki AB hedefı olmasa ne de-
mokrasiyle, ne insan haklanyla, ne de başka un-
surlarla bu kadar ilgileneceğız gibi bir endişe
içindeyim. Hep, "Banu Türkiyeiçin vapmnız,
Avrupa üyeliği için>apımyoruz" edebiyaö için-p
lud UlZlilk tdıılıcl~
liğimiz var. Gerekeni yapmıyonız.
- Zaman içinde demokrasiyi, açılım polki-
kasını içimize sindirebilecek miyiz,yoksa gü-
nün birinde hazımsızlığa uğrayabilir miyiz?
-AB'ye girersek bundan çıkmamız zaten ol-
maz. Çünkü AB'ye giren bütün ülkelerin refah
düzeylerini yükselttiklerini ve demokratikna-
yat tarzına alıştıklannı görüyoruz. AB'ye gir-
miş olan bir Türkiye'nin demokratik sistemden
aynlarak başka bir sisteme geçmesi olamaz.
Ama zaman zaman milliyetçilik akımı güçle-
nebilir. Başka sağ akımlar güçlenebilir. Bir dö-
nem Avusturya'da aşuı sağcı Haider akımına
karşı tepki ohaştu ve bu tepki Avusturya'yı dü-
zeltti. Böyle bir yaklaşım Türkiye için de ge-
çerli olacaknr. Şunu da unutmayabm. Türkiye
gerek dinamizmi, gerek genç nürusu, her şeyiy-
le AB'nin öncü devletlerinden birisi olacaktır.
Bundan kaçınmanın gereğini de ben görmüyo-
rum. Onlar bizden korkuyor.
- Türkiye 1978'de birAETsüreciyolkaza-
sına uğramamış olsaydı bugün sizce hangi ko-
numda olurdu?
-Size anlatayım. Ben 1978'de tstanbul'da çok
geniş çaplı bir AET konferansı düzenledim.
Avrupa'dan önemli katılım olmuştu. 0 konfe-
ransta bize verilen mesaj şuydu: "Tered«liitet-
meyin, başvurun." O zaman Türkiye'yi alma-
yabilirlerdi, ama başvurduğu için de bir yol ha-
ritası çizmekzorunda kalacaklardı. Türkiye'nin
haznianması içinbir yol haritası olacakn bu. Ama
ne yazık ki o zaman sadece hükumet değil, o
zamanki işadamlan da bu konuda bölünmüş-
lerdi. TÜSlAD'ın Genel Sekreteri ve bir kısım
TÜSİAD üyeleri, Türkiye'nin AET'ye girme-
sine karşıydılar. Ama TÜSÎAD ondan sonra
Avrupa'nm değerini anlamaya başladı. Dün-
yaya açılmak istiyoruz; ne şekilde açılacagımı-
zı bümiyonız. Dediğim gibi, biz reaktif devle-
tiz. Yapıcı bir politika izlemekbizim işimize gel-
liuyor; bunu yapamıyoruz.