19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2002 PAZAF 12 PAZAR KONUGU Dış Politika Enstitüsü Direktörü Seyfî Taşhany la Kıbrıs ve Türkiyey nin AB üyeliğini konuştuk S Ö Y L E Ş İ : LEYLA TAVŞANOĞLU [email protected] 12 Aralık, Kopenhag Zirvesi 'nin tarihi. Şunun şurasında birkaç gün kaldı. Türkiye hop oturup hop kalkıyor. "Bu kez de Avrupa trenini kaçıracak mıyız? " endişesi egemen. Hatta AB üyeliği önünde Kıbrıs 'kamburu 'nu engel görenler, 'Ver kurtul' edebiyatı içindeler. Neyi verip de neden kurtulacağız? Tabii ki Kıbrıs 'ta çözüm şart. Bu her şeyin ötesinde, özellikle dünyadan yalıtılmış biçimde yaşayan ya da yaşatılan Kıbrıs Türk'ü için hayati önem taşıyan bir insani hak meselesi. Ama bu çözüm bütün tarafların kazanacağı bir temele dayalı olmalı. Zaten bu bir al-ver meselesi. Alki veresin; ver ki alasın. Her zaman söylediğim ve yazdığım gibi, sonunda insanlan yeni çatışmalara itmeyecek çözümler, bütün tarafların kazançlı çıkacağı çözümler olmalı. Yoksa bir tarafkazanmış, öbür tarafönemh ölçüde kaybetmişse yeni bir 'hır' çıkması ya da çıkartılması işten bile değildir. Tabii bu bağlamda Türkiye 'nin AB üyeliği için alacağı müzakere tarihi ya da 'tarihin tarihi' çok önemli. Bütün bu unsurları ve noktaları tek tek ele alarak Türkiye 'nin en eski düşünce kuruluşu Dış Politika Enstitüsü 'nün direktörü Seyfı Taşhan la Ankara 'daki enstitü merkezinde buluşup ayrıntılı bir konuşma yaptık. Kopenhag'da tren kazası olmasın- Son gelişmelerin ışığında ve Avrupa 'dan Tür- kiye'ye 2005 için koşullu müzakere tarihi verilme- sinden sonra Kıbrıs 'ta sizce ne olur? Bir de adaya çözümle ilgili çokfarkhyaklaşımlar var. Bir kesim hâlâ olaya "Çözümsüzlük çözümdür " diye bakıyor; bir kesim " Verkurtul "cu; bir kesim de "Çözüm mut- laka olmalı, ama teslimiyetle değil" diyor. Sizin gö- rüşünüz nedir? TAŞHAN -Kıbns konusunda emekli büyükelçi Re- şat Anm. Prof. Dr. AB Karaosmanoğhı ve benim bir çahşmamız oldu. Bunda BM Genel Sekreteri Kofi.An- nan'in tekliftni inceledik. AB, Kıbns'ı üyeliğe alır- ken Kopenhag'da bütün etmenleri (all relevant factors) inceleyeceklerini açıklamıştı. Bu etmenleriçinde dik- kate ahnacak bir öneri gelmiştir. Artık AB bunu dık- kate almak zorundadır. Bu olmasaydı AB için bu çok kolay bir karar olacaktı. Bu teklif olmasaydı AB Kıb- ns'ı üyeliğe alacaktı. Bize de Doğu Almanya gibi bir statü öngörecekti, ama tarih ya verecekti ya verme- yecekti. 0 zaman bizim pek de fazla alternatifımiz kalmayacaktı. Bu konu ortaya gelince, olgurüaşma- sından önce bir çözüm imzalanması zor. Ama bunlar esas olarak 11 Eylül'de Sayın Denktaş'uı verdiği tek- liflere dayanan bir öneri paketidir. Ama bazı şeyleri de içermıyor. - Neleri içermiyor? - Örneğin KKTC 'nin tanınması diye bir konu yok. Ama aynı şekilde Kıbns Cumhuriyeti'nden de söz et- miyor. Bu suretle biz eşit dengeyi korumuş oluyoruz. Yani bir çözüm belgesini Sayın Denktaş ve Sayın Kle- rides imzalamış olacaktır. - Ama bir de harita meselesi var ki bunun Kıb- ns'a çözüm olasüıklanm birden karıştırdığı bilini- yor. Siz bu konuya açıklık getirir misiniz? - Haritalann bazılan 1992'de o zaman BM Genel Sekreteri olan Butros GaK'nin teklifleri üzerine ha- zırlanmıştı. Son haritalar bunlara benziyor. Zaten ha- ritalar üzerinde konuşuJacak. Bir yerde makul bir he- sap üzerinde anlaşmak lazım. - Yani siz, "Mutlaka çözüm olmalı" diyorsunuz, öyle mi? - Çözüm, her ne pahasına çözüm, olamaz. Hakka- niyetle iki tarafi koruyan bir çözüm olmalı. - Yani krizyönetiminde "mn win " (bütün taraf- ların kazaçlı çıkacağı) çözüm tabir edilen bir çözüm mü? -Tabii. Türkiye'de Kıbns'la ilgili üç yaklaşım var. Birinci yaklaşım "Ya taksim ya ötünT yaklaşımıdır. Bunlar, "1974'te taksim olmuş. bu iş bitmiştir" inan- cı içindeler. Bu yaklaşıma inananlar, "Biz müzakere- leridegöstermeİik olarak yapanz" diye düşünürler ki o zaman bizim bu yaklaşımın getireceği birtakım so- nuçlan da dikkate almamız lazımdır. Bugüne kadar bu yaklaşımla hiçbir çözüme ulaşılamadı. Ikinci eğilim iki tarafin haklannı koruyan makul bir çözüm bulunsun biçiminde. Bir de üçüncü kategori var. Bu özellikle tstanbul'da şimdı çok moda. Bu gö- rüşte olanlar. "Kıbns üzerimizde yük. Atahm gitsin. bu iş de bitsin" diyorlar. Biz bu üç eğilimı de tahlil et- tik. Birinci çözüm yolu. yani *1974harekânohnuşve Kıbns meseksi bitmistir" yaklaşımı bizi bir sürü mad- di-manevi sorunlarla karşı karşıya bırakır. Bunu be- nimsersek öncelikle AB'ye katılma emelinden vaz- geçmemiz lazım. Çünkü oraya giren Kıbns daima Türkiye'nin AB üyeliğini veto edecektir. Pazarlık unsuru oimaz - Peki, Türkiye bu durumla yasayabilir mi? - Yaşar, yaşar. Ama bunun Türk sosyo-politik du- rumu üzerindeki etkisini değerlendirmek lazım. Bir kere Türkiye"de bir Batı düşmanlığı başlayacaktır. Türkiye kendisini dış dünyadan izole edecektir. Bu- nun da Türk sosyo-politik sistemi üzerinde çok olum- suz etkileri olacakhı. îkinci olarak. güçlü bir Türki- ye, KKTC'yi ilhak ettiği takdirde dışandaki imajı "Osmanlı horthryor" olacaktır. Bunun Türk azınlık- lann yaşadığı Balkanlar'daki etkilerini, Kafkaslar'da- ki etkilerini, Irak'taki etkilerini düşündüğünüz za- man, bütün komşu ülkelerin tedirgin olacağını da an- larsınız. Bu ilhak fikrini füliyata döktüğümüz zaman ise Karadeniz Ekonomik Işbirligi (KEİ), Balkanlar'da sürdürdüğümüz güvenlik işbirliği, daha pek çok an- laşma elimizden kaçacaktır. Bunun olumsuz etkileri- ni de dikkate almak lazımdır. Bir de şunu hiç gözden kaçırmamak lazım: Kıbns Misak-ı Milli içinde değil- dir. Osmanlı 1878"de savaşsız bir şekilde adayı Ingil- tere'ye vermiştir. Bu ilhak, hem Misak-ı Milli'nin, hem de 1975 Helsinki Sözleşmesi'nin ihlali olacaktır. Çün- kü bu takdirde siz Avrupa'nın sınırlannı değiştırme- ye teşebbüs etmiş olacaksınız. Ama sorunu çözüm- süz bırakıp, mevcut koşullan da değiştirmezsek za- man içinde AB dışında bırakılmalanna itiraz eden KKTC halkı ve Türk kamuoyunun ciddi tepkileri kar- şısında kalabiliriz. "Ver kurtul" yaklaşımı da aynı şe- kilde hatahdır. "Yer kurtul" da KKTC halkının refa- hım, güvenliğini. hatlavarhğını tehdit altına sokar. Tür- kiye'nin AB üyeliği için Kıbns'ı bir pazarlık unsuru olarak kullanma yaklaşımı da gerçekçi değildir. - Ama orada Ankara da diyor ki "Garanti anlaş- malanndan doğan haklarla ben AB 'ye girmezsem Kıbns da giremez " diyor... - Evet de. siz Kıbns sorununu çözmezseniz bu, Türkiye'nin AB üyeliği için olumsuz etki yapar. Bu- na karşılık sorunun çözümü sadece Yunanistan'ın Türkiye'nin üyeligine kullanacağı vetoyu ortadan kal- dınr ve Türkiye'nin imajının kısmen düzelme yolu- na girmesine yardımcı olur, ama doğrudan doğruya Türkiye'nin AB üyeliğini garanti etmez. Bunun dışında, Türkiye'nin AB üyeliği için kriter- lerin tümünü yerine getirmesi, Türkiye'nin AB üye- liği için konsensüs sağlanması önemlidir. Yani AB üye- liğiyle Kıbns sorununun negatif bağı var, ama pozi- tif bağı az. Almanya korkuyor - tyi de deminki soruma dönersem, Ankara hep "Benim girmediğim bir oluşuma Kıbrıs kesinlikle üye olamaz " diyeyıüarca diretmedi mi? - Siz devletler hukuku açısından haklı olabılirsiniz, ama basAiıru merciiniz neresi? Sizin hakkınızı kim tes- lim edecek? Biz bir 'Mendelson raporu' çıkarttık. bu konuda bizim hukuki haklanmızı ispat eden... Buna karşılık AB de iki Ingiliz hukukçudan mütalaa aldı. Bu mütalaa. "Mendekon raporu geçersizdir" diyor. Yani biz Mendelson raporuna itibar ediyoruz, onlar da kendi yaptırdıklan rapora... Aynca burada hake- me gidecek halimiz de yok. Çünkü kim, hangi hake- me görürecek? Yani. burada bizim argümanımız ma- razi birargümandır. Dinleyen dinler, dinlemeyen din- lemez. diye hir şey yok AB hir işi gÖ7e alırsa yapar SEYFt TAŞHAN 1925, Ankara doğumlu. Yükseköğrenimini AÜ'de tamamladu 194 5-5S arasında devlet kuruluşlarında, uluslararası ilişkiler üzerine radyo yorumcusu, radyolann dış haberler servislerinde yönetici ve haber bölümlerinin şefi olarak çahşü. 1955-74 arasında özel sektörde çahşmasına rağmen part-time gazetecüiği sürdürdü. 1974'te, Türkiye'nin uluslararası ilişkiler alanındaki ük düşünce kuruluşu fthink tank) olan Dış Politika Enstitüsü'««, 1987'de Türkiye Stratejik Araştırmalar ve Uluslararası îlişkiler Vakfi'm kurdu. 1989'da Dışişleri Bakanhğı tarafindan üstün hizmet madalyasma Iayık görüldü. Yurt içinde ve dışında pek çok konferans verdu Çok sayıdayabancı kuruluş üyesi. AB. zamanında anlaşma ihlali yapıp kendi kitabına uydurarak işçi dolaşımını durdurmadı mı? Bu tür dav- ranışlan dava edebileceğiniz unsuriar olmadıktan son- ra hiçbir şey yapamazsınız. Kofı Annan teklifinde 11 Eylül teklifleri esas alınarak parça devletlerin (com- ponent state, partneTship state) eşit haklanna dayanan bir sistem kuruluyor. Bununla garanti anlaşması da- ha da güçleniyor. Bu hem parça devletlerin. hem de ana Kıbns devletinin hakkını koruyor. - Peki, bu negetiriyor, negötürüyor? - Bir kere bizim bugünkü durumu korumamız ar- tık mümkün değil. Yani Kıbns'ın 1960'tan ileri, bu- günkünden geri bir statüye kavuşması lazım. Sanıyo- rum Türkiye için iki ana sorun toprak ve göç sorun- landır. Esas olarak da bu sorunlann müzakere edil- mesi gerekmektedir. Bunlann dışındaki noktalarla büyük ölçüde yaşayabiliriz. Garanti anlaşmalan ye- rindedir. - Peki, ya Türkiye'nin stratejik durumu? - Orada 10 bin askerimiz zaten olacak. Öbür taraf- ta Ingiliz üsleri duracak. "Perrol havzamızı hep bir- iktekoruyacağız"diyoruz. Bölgeninpetrolü A\Tupa'ya gidiyor. Cstelik bu herkesin ihtiyacı olan bir petrol. Bütün bunlan dikkate aldığımız zaman ciddi bir bi- çimde oturup konuşmamız gerektiğini görüyoruz. Meseleyi iki tarafın da iyi niyetle çözmesi lazım. AB, büyük ölçüde Kıbns'ın üyeliğe alınmasını gösterilen koşullara bağlayacak ve bunlann geliştirilmesini bek- leyecektir. Ve Kıbns'ın AB'ye alınması birkaç ay ge- cikecektir. Bence de Kıbns "ı ilhak etme niyetimiz yoksa ve bunun sonuçlannı göze almıyorsak, ciddi bir şekilde oturup Kıbns halkının haklannı konıyaa sağ- lam esaslara bağlı bir çözüm yolunda yapıcı bir bi- çimde yürümerniz lazımdu-. - Bizim insanlarımız bir noktanın acabafarkına varamadılar mı? Hep Kıbrıs 'ta egemenlik haklann- danferagat etme tehlikesi edebiyatı yapılırken, AB üyeliğinin zaten her uluslararası sözleşmeye taraf olduğunuzda gerçekteştiği gibi kısmen ulusal ege- menlik haklanndanferagat edilmesi anlamınagel- diği bilinmiyor mu ? - Geçenlerde Almanya'da bunun bir tartışmasını yaptık. Toplanhdaki Aiman üye Türkiye'nin AB üye- liğine karşı çıkarken, "Egemenliğimizi Tûrklere tes- Bm edeme>iz" dedi. Yani korkusu şu: Türkiye AB üyesi olunca Avrupa Parlamentosu'nda ikinci en faz- la sayıda parlamentere sahip ülke olacak, komisyon- da yüksek söz sahibi olacak. dolayısıyla da hakkımız- da Türkiye karar verecek. tşte. aynı kafa. Ben de ona şunu söyledim: '"Sizin bizim hakkımızda karar ver- menizden endişe ermediğimize göre bizim sizin hak- kmızda karar vermemizden nh e endişe edh orsunuz? Bu bir ortakhknr, bir berabertiktir. A\rupa'\ı bir ara- dayöneteceğiz." - Fransa'nın eski Cumhurbaşkam Valery Gis- card d'Estaing de aynı şeyleri söylemedi mi? - Evet. Ama artık iş son kerteye geldi. Biz haklan- mızı talep ediyoruz. Kopenhag'da. verilmiş adaylığın gerçek adaylığa dönüşmesi için talebimızi yapıyo- ruz. Bunu kabul ederya da etmez. Bu Avrupa'nın bi- leceği iştir. Geri bırakılmasına Türkiye tahammül edemez. A\Tupa bu alacağı karann sonuçlanna da katlanmak ve bununla yaşamak zorunda kalacaktır. A\Tupa. bu alacağı karann Türkiye üzerinde yapaca- ğı etkileri düşünmek zorundadır. ABD düşünüyor. Bunu Washington'da yaptığımız toplantıda gördük. ABD. Kopenhag'da bir tren kazası olmamasını dili- yor. - Tren kazası olnrsa ABD ne düşünüyor? -Tren kazası olursa Avrupa'ya yönelecek Türk nef- reti aynı zamandaBatı'ya yönelık bir neîreı halıne dö- nüşecektir. Bu da Türk sosyo-polıtık yapısmın üze- rinde çok ciddi etkiler yapar. ABD, Batı ve ABD düş- manı bir Türkiye istemiyor. Bunu engellemek için de ellerinden geleni yapmaya hazırlar. Hatta Heritage Fo- undation'ın bir raporu var. Bunda, "AB Türkiye'nin ü\eüğini reddederse bizim Türkiye'ye karşı bunun et- kilerini hafıfletici bir politika izlememiz lazun" deni- yor. Hatta ABD'nin Türkiye'yle bir serbest ticaret anlaşması yapmasını da öneriyorlar. Yani, ABD bü- tün ağırlığını bu sorunun bir çözüme bağlanması için kullanıyor. Kim ne derse desin, ABD'nin Avrupa üze- nnde büyük bir etkisi vardır. Çünkü AB'nin kurul- masına önayak olan da ABD'nin kendisidir. - llk Avrupa Kömür ve Çelik Birliği'nin kurul- masına önayak olan ABD değil mi, İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra? - Tabii. Daha sonra da her aşamada destek olan, iki Almanya'nın birleşmelerinde çok önemli rol oynayan hep ABD'dir. Hesap verme zamanı - AGSP'yi bile her biçimde destekleyen ABD ol- madı mı? - Gayet tabii. ABD, Avnıpa'yı sadece periferide değil, küresel işlerde de bir ortak olarak görmek isti- yor. Ama Avrupa'nın bugünkü yapısı onun böyle bir ortaklığa, global bir role girmesine açık değil. Peki, Avrupa böyle bir role sıvanmayı btiyor mu? -tstiyor, ama böyle bir yeteneği yok. 0 yeteneği ge- liştirmek için Türkiye gibi devletlerle hareket etme- si lazımdır. Ama bunu yapabilmesi için de Avru- pa'nın. bugünkü dar, muhafazakâryapısından sıynl- ması gerekir. Bir de A\Tupa"daki genç kuşakla yaşlı kuşak arasında bu konuda kavga var. Alman genci ba- na diyor ki: "Ben Almanva'da yabancılaria yan yana yaşanm, Üniversitemizde \"abana öğrenciler \%r. Ben onlarla yan yana yaşamaktan zarar görmüyorum. Ama yaşhlar görüyor. Onlann yetişme tara, yetişme ortamı bugünkü ortam değfldL" Yabancılara karşı ku- şaklar arasındaki davTanış farkı önemli. îkincisi, Av- rupa. küreselleşme>r e ginp sahip olduğu değerleri de- ğiştirmek, gerçek anlamda globalleşmek istemiyor. Eko- nomik globalleşmenin nimetlerinden yararlanmak is- tiyor. ama öbür alanlardaki globalleşmenin getirece- ği zararlardan korkuyor. Bu endişeler Valery Giscard d'Estaing'i Türkiye'nin üyeliği aleyhinde konuşma- ya sevk etmiştir. .Ama bu unsurlann Avrupa'da ne de- receye kadar hâkim olduklan da tamşmalıdır, artık bu- güniçin. - Avrupa hâlâ küresel bir bakış, bir dünya bakı- şı geliştiremedi mi? - Hayır, geliştiremedi. Karar veremeyen, dış dün- yaya açılamayan bir devletler kümesinin de tabii ki Türkiye ve benzeri ülkelere de ihtiyacı yoktur. - Veo Avrupa ikiyü-lülüğü Türkiye 'yidışanda tut- mak için uzun süre de Yunanistan V kullanmadı mı? - Tabii kullandı. Avrupa'nın şimdiye kadar izledi- ği politika kasıtlı bir muğlaklık politikasıydı. Yani Türkiye'yi içine almak istemiyordu. ama Türkiye'yı kızdırmak da istemiyordu. Ama şu anda artık hesap zamanı geldi. Artık Yunanistan Avrupa'ya bahane vermekten çekildi. Hani "Kral çıplak" tabiri vardır ya... Avrupa şimdi çıplak. Avrupa artık kesin karan- nı verme durumunda. Helsinki'de bıze verdiği söz var. Ya o karan uygulayacak, ya da "Knsura bakma arkadaş. Sana verdiğini osözü u\ gulamavacagım " di- yecek. Avrupa kendini güçlü hıssetriğı için bunu di- yebilır. BUBU derse bunun yaratacağı etkileri de hesaba katmalıdır. Demokrasinin sahibi olmalı - Avrupa bunu görmeden bu durumu ABD görüyor, galiba... - Doğru, ABD görüyor. - tyi de Avrupa, eğer böyle bir karar verir- se serseri mayın gibi ortada dolaşmaya baş- layacak bir Türkiye'yi zaptetmenin ne kadar zor olacağını kestiremiyor mu? - Öyle bir olasılıkta Türkiye'yi zaptetmek gerçekten çok zor olacaktır. Soğuk Savaş dö- neminde Türkiye, Sovyetler Birliği'nin, Avru- pa'nın, Ortadoğu'nun kenannda bir devletti. Ama Soğuk Savaş bitip o dengeler açılınca Tür- kiye birdenbire kendini bir merkezi devlet ko- numunda buldu. Her tarafa uzanabilen, yayıla- bilen, nüfuzunu kullanabilen bir ülke haline geldik. Böyle bir ülke AB'nin parçası olduğu takdirde AB de bundan yararlanacaktır. Türki- ye de Avrupa'dan aldığı güçle bu nüfuzu daha etkili olarak kullanabılecektir. Ama olmazsa o zaman Türkiye anarşik, değişik koşullar için- de yaşayan, sağa sola çekilebilen bir demokra- tik sistemi nasıl yürütür, endişesi içindeyim ben. "Biz demokrashikendimiz için isthToruz" diyoruz, ama düşündüğümüz zaman bütün de- mokratik hamleleri de dış baskı ve dış etmen- lerle yaptığımızı görüyoruz. Hâlâ imzalamadı- ğımız pek çok uluslararası sözleşme var. - Peki, Türkiye olarak bizim somut kusuru- muz nedir? -Türkiye olarak bizim kusurumuz, ulusal ya- pırmzda tepkisellik oluşu. Olacak hadiseye kar- şı önceden düşünülerek tasarlanmış önlem alı- cı bir politika izlemiyoruz. Olay olduktan son- ra tepki gösteriyoruz. - Yani, politikamız tepkipolitikası mı? - Evet, öyle. Tepkimiz bazen ölçülü oluyor, bazen de ölçüyü şaşınyor. Zaman zaman da çok zayıf tepki veriyoruz. Yani, neredeyse vur- dumduymazlık haline geliyor. Devletlerin, yet- kili organlanyla çok iyi çalışıp, önünü, arkası- nı, sağını, solunu çok iyi düşünerek karar ver- meleri lazımdır. Demin size Kıbns'ta direnme politikasının sonuçlannı anlattım. Çok direnir- sek bu sonuçlarla karşılaşacağız. Bu kaçıhnmaz- dır. Dolayısıyla da bu gerçeği arûk görelim. Büyük Fransız düşünürü TaBe>Tand'ın bir sö- zü var. "Devlet adamhğL, olacağı önceden gör- mek ve ona göre tedbir afanakbr" diyor. Bütün bunlar bizim sosyo-politik sorunlan- mız. AB yolu açılırsa Türkiye'nin demokrasi içinde kalkınmasırun yolu da açılacaktır. Sahip- siz bir demokrasi kargaşadır. Demokrasinin sa- hibi omıası lazımdır. Cerekenl yapmıyoruz - Türkiye'de demokrasinin sahibiyok mu? -Hem var, hem yok. Demokrasiyi, insan hak- lannı AB'ye girmek için istiyoruz gibi bir his var içimde. Sanki AB hedefı olmasa ne de- mokrasiyle, ne insan haklanyla, ne de başka un- surlarla bu kadar ilgileneceğız gibi bir endişe içindeyim. Hep, "Banu Türkiyeiçin vapmnız, Avrupa üyeliği için>apımyoruz" edebiyaö için-p lud UlZlilk tdıılıcl~ liğimiz var. Gerekeni yapmıyonız. - Zaman içinde demokrasiyi, açılım polki- kasını içimize sindirebilecek miyiz,yoksa gü- nün birinde hazımsızlığa uğrayabilir miyiz? -AB'ye girersek bundan çıkmamız zaten ol- maz. Çünkü AB'ye giren bütün ülkelerin refah düzeylerini yükselttiklerini ve demokratikna- yat tarzına alıştıklannı görüyoruz. AB'ye gir- miş olan bir Türkiye'nin demokratik sistemden aynlarak başka bir sisteme geçmesi olamaz. Ama zaman zaman milliyetçilik akımı güçle- nebilir. Başka sağ akımlar güçlenebilir. Bir dö- nem Avusturya'da aşuı sağcı Haider akımına karşı tepki ohaştu ve bu tepki Avusturya'yı dü- zeltti. Böyle bir yaklaşım Türkiye için de ge- çerli olacaknr. Şunu da unutmayabm. Türkiye gerek dinamizmi, gerek genç nürusu, her şeyiy- le AB'nin öncü devletlerinden birisi olacaktır. Bundan kaçınmanın gereğini de ben görmüyo- rum. Onlar bizden korkuyor. - Türkiye 1978'de birAETsüreciyolkaza- sına uğramamış olsaydı bugün sizce hangi ko- numda olurdu? -Size anlatayım. Ben 1978'de tstanbul'da çok geniş çaplı bir AET konferansı düzenledim. Avrupa'dan önemli katılım olmuştu. 0 konfe- ransta bize verilen mesaj şuydu: "Tered«liitet- meyin, başvurun." O zaman Türkiye'yi alma- yabilirlerdi, ama başvurduğu için de bir yol ha- ritası çizmekzorunda kalacaklardı. Türkiye'nin haznianması içinbir yol haritası olacakn bu. Ama ne yazık ki o zaman sadece hükumet değil, o zamanki işadamlan da bu konuda bölünmüş- lerdi. TÜSlAD'ın Genel Sekreteri ve bir kısım TÜSİAD üyeleri, Türkiye'nin AET'ye girme- sine karşıydılar. Ama TÜSÎAD ondan sonra Avrupa'nm değerini anlamaya başladı. Dün- yaya açılmak istiyoruz; ne şekilde açılacagımı- zı bümiyonız. Dediğim gibi, biz reaktif devle- tiz. Yapıcı bir politika izlemekbizim işimize gel- liuyor; bunu yapamıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle