19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 17 ARALIK 2002 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected] EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Nerden, Nasıl? Nerde yetiştiler, nasıl yetiştirildiler? Yaşlan daha genç! Ya kırk, ya elli! Içlerinde attmış olan, ya bir ya iki!.. Cum- huriyet rejiminin gençyöneticileri... Kimi başbakan, ki- mi bakan, kimi Meclis başkanı. Milletvekilleri ise, hep- siengençyaşlarda... llk kez karşımızdayeni bir kadro var. Bu insanlan biz- ler mi yetiştirdik? Bizler!.. Elli yıldır yazarak, konuşarak, eğiterek, okutarak; beslediğimiz insanlar... Atatürk devrimini benimsetebilmiş miyiz? Çağdaş uygariığın ger- çek anlamını duyurabilmiş miyiz? Okullanmız, üniver- sitelerimiz hangi yönde çalışmış, eğitmiş? Dostum yazar. eski savcı Ismet Kemal Karada- yı'nın "Daldan Dala Felsefe" adlı yeni kitabındaki şu sözlerini okurken düşündüm durdum: "Aydınlığa, çağdaşlaşmaya, bilime, uygarlığa, tek- nik ilerlemelere, yeniliklere karşı karanlıkçı ortaçağlar hortlatılabilir mi? Peki biz, hilafeti, şeyhleri, dervişleri, kulluğu, ümmeti, medreseyi, hurafeleri, Osmanlıdilive devletbağımlılıklannı, kapitülasyonlan, aile ve ulus bo- yu şeriat düzenlehni, bilimdışılıklan yok etmemiş miy- dik?.. Yani ben, şimdi, hukuksuz yönetimlere suskun in- sanlara, sağ gösterip sol vuranlara, politikasındakigüç biriiğini bile başaramayan süper deviet hayranı aga- lara, beylere, hanımefendilere kızmazmıyım? Ben ken- dimi aydınlıklar içinde yakmaz mıyım?" Hukuk adamı, bir cumhuriyet savcısı, yazar, dost Karadayı, bir kuşağın, benim kuşagımın yanm yüzyıl son- ra vardığı çıkmazı, ulaştığı karanlığı işte böyle özetle- miş... özetleme değil, yakınma mı hayıflanma mı? Bo- şuna mı akıp gitti bunca zaman, bunca emek? Hangi hain eller baltaladı Aydınlanma yolunu, gerçeğini? Kim- ler sinsi sinsi oydu cumhuriyet yönetiminin can dama- nnı, kimlerkopardı?.. Cumhuriyet okullan, üniversiteler, halkevleri, devrim- ci kurumlar, Köy Enstitüleri, okuma yazma seferberli- ği, Aydınlanma yolunda atılan adımlar, klasikler, ansik- lopediler, Atatürk kuşağının yazdığı, yayımladığı binler- ce kitap, cumhuriyet ilkeleriyle eğitim ve öğretim sa- vaşı veren özverili öğretmenler, bilim adamlan, yazar- lar, askerler, komutanlar, Atatürk devriminin izinde üre- ten, yaşatan kuşaklar... Bir de bakıyoruz yaşlan kırk-elli arası birtakım insan- lar kendilerini çağdışı alışkanlıklann, tarihin çöplüğüne atılmış gelenek ve göreneklerin yeniden diritticisi ola- rak karşımızda!.. Hepsi iyi kötü okumuş, öğrenim gör- müş... Ama bunca bilgiye karşın gelişmemiş ya da inat- la geliştirilmemiş, bile bile hem kendini, hem çevresini hem de ülkesini çağdaş uygarlığa yakıştırmamış... Bugün yönetimin üst yerierinde olanlara bir bakın? Hepsinin eşi kapalı, hepsinin başı örtülü... Otuz kırkya- şında kadınlar!.. Üstelik genç kızlıklannda hiç de öyle değillerdi. Ama evlendikleri adam "Böyle yaşayacak- sın, kafanı, saçını saklayacaksın, bu bir dinsel görev- dir" buyurmuş. Seyrediyorum, resimlerine bakıyorum, sözlerini din- liyorum, hepsi uygar giyimli, yabancı dil de öğrenmiş, hukukçu, avukat, doktor, mühendis olmuşlar. Uzaktan baktın mı hiçfarkları yok... Amaev hayatları, eşleri, ço- cuklan, kızlan için uygun gördükleri yaşam nerdeyse yüzyıllaröncesinin koşullan... Bir de soruyorsun nerde nasıl yetiştiler diye" bana çıkışacak bazı okurtar. "Biliyor musun bu kişilerin he- men hepsi imam okullannın ürünleri..." Insan düşüne- memezlik edemiyor, Köy Enstitüleri günümüze kadar yaşatılsaydı durum elbet böyle olmayacaktı!.. Şimdi bizler, yaşı yetmişleri geçmiş kuşaklar, "Ben kendimi aydınlıklar için yakmaz mıyım" diye dövüne- ceğimize, gerçek cağdaşlığa, uygariığa ulaşmış birTür- kiye'nin yurttaşı olmanın övüncünü yaşayacaktık... Gün ola harman ola!.. Yerli Malı ve Tutum Haftası... Ekonomide yabancıya tam teslimiyet, sanatta ve eğitimde de yıkımı, gericiliği ve tarikatçılığı beraberinde getirdi. Neydi bu dönemin felsefesi? Borçla kalkınma... Borç yiğidin kamçısı sözü, yiğidi maskara edinceye kadar sürdü. Mehmet KARADUMAN USÎAD Kumcu • İki 1929 yılında Cumhuri- I yet'imizin kurucusu Kemal Atatürk'ün direktifi ile başla- tılan Yerli Mab ve Tutum Haf- tası'nın bu yıl yetmiş üçüncü- sünü kutlayacağız. Cumhuriyet'in ilk yıllannda coşku ile kutlanan, son elli yılda önce findık fisnk, por- takal yeme törenlerine indirgenen, sonra tüm cumhuriyet ilkeleri alış- kanhklan gibi, unutturulan. yok sa- yüan, yalan yere, gereksiz sayılan Yerü Maü ve Tutum kampanya- mız... Üstelik, ülkemiz; gırtlağına ka- dardan öte, borç denizinde boğu- lurken, Üstelik, ekonomik bunalımlarla (krizlerle) kavrulan ülkemizin tüm mağaza vitrinlerini dışalımlı (ithal) ürünle doldurmanın doğal sonucu işsizlik patlamışken, Üstelik, Kıbns'ta, Kuzey Irak'ta ulu devletimiz büyük sınavlardan geçerken, Üstelik, ekonomideki bu tesli- miyetin çağdaşlık yalanıyla ülke insanını kozmopolitizm batağın- daki Televole kültürü teslim almış- ken... Nerden bakarsanız bakın, ül- ke ve cumhuriyet her zamankin- den daha fazla ulusal sanayısinin güçlendirümesine muhtaçken, şim- di moda dışalım.. însan; Bizans düşerken, Bızans sarayındakilerin, "Mefeklererkek miydideğil miydi?" taraşması per- vasızhğını anımsıyor... Yerli Malı ve Tutum Haftalan düzenlediğimiz yıllarda; (tüm dün- yada yaşanan bunahma karşın) genç cumhuriyet adını Amerika ve Japon- ya'nın ortasına yazdınyor. Dünyanın en hızlı kalkınan üç ülkesinden biriyiz. Osmanlı'dan kalan borçlar da ödendikten sonra, yüz kırk ton al- tın biriktirmişiz. Tanmdaki üretim artışlanmızla, bırakınız dışandan besin (gıda) dı- şahmı yapmayı, dışsahmımızla dı- şandan alacağımız ürünleri kazan- dığımız dö\izimizle alıyoruz. Borç- la değil... Avrupa'ya, Sovyetler Bir- liği'ne uçak gövdesi satıyoruz. Ömeklen uzatmak olanaklı ama kısaca. Onuna Yıl Marşı'nda temel göstergesini bulan yepyeni bir cum- huriyette ulusun başanya kılitlen- mesi ve dahası başardığinın sonuç- lannı almaya başladığını görmesi. Ekonomideki atılımlann ülke insa- nının gönencini arttırdığını bılme- si, yaşaması, ulusun mutluluğu... Gönencın doğal sonucu: ulusal kültürünün zenginleşmesi, yaşam standartlannın gelişmesi ve aydın- lanma. Tümden kalkınma... Cumhuriyet'in ilk yirmi beş yı- luıdaki hangi göstergeye bakarsa- nız bakın, sanayileşme, tanm, sa- natsal faaliyetler, eğitim, hepsınde ahlım ve gelişme vardır ve üst dü- zeydedir. Çünkü o yıllann temel felsefesi ulusal kalkınma, kendi gü- cüne dayanma... Bu temel politika- nın getirdiği saygınlık... Uluslar topluluğunda başı dik, sözü dınle- nir ve önemsenır bır ülke. Bu bir masal değil gerçek. Üste- lik uzaklardaki bir ülkenin deneyi- mi de değil. Bizim vatanımızda, bizim insanımızla. bu işi biz ba- şardık. Bir hayal otmadığını daya- şayarak gördük. Olumlu sonuçla- nndan gururla yararlandık. Yasonra~ Sonra Cumhuriyet'in ilk yirmi beş yılında ne baş tacı idiyse, onun tu-kaka ilan edilişi... Güçleri yetmediği konuları yok saymak, zamanlaunutturmak. "Ala- türk'ü aşmak lazun" maskaralığı- na, "O'nu aşmak için önce O'na varmak.O'na ulaşmak, sonra O'nu da aşmak, Atam'uı zaten gösterdi- ği hedeftT diyenlere kulak tıkandı. Küçük Amerika olmak aşağılık- lığına sürükleniverdik. Artık dö- nem, cumhuriyetın ilk yıllannda mahkûm edılenlerindi. Ekonomide yabancıya tam tes- limiyet, sanatta ve eğitimde de yı- kımı, gericiliği ve tarikatçılığı be- raberinde getirdi. Neydi bu döne- min felsefesi? Borçla kalkınma Borç yiğidin kamçısı sözü, yiğidi maskara edinceye kadar sürdü. Geldiğimiz noktada ulusal irade- nin temsil edildiği Meclis'te han- gi kanunların kabul edileceği. ok- yanus ötesindeki banka tnerkezk- rinden gönderiliyor. Milletin ira- desi yerine borç veren merkezlenn ıradesi, emırleri egemen. Yaşadığı- mız, Osmanlı'nm son dönemi; Se\T ile biten tarihsel maceramızda; Dü- yun-u Umumiye yerine geçen IMF... Borçla kalkınma maceramızın sloganı "KüçükAmerika obcağEE" gerçekleşmedi. Ama uluslararası tüm kuruluşlarda Türkiye'nin "kü- çük" düşürüldüğü olaylan ardı ar- dına yaşadık. Yeniden kalkınma modetL. Cumhuriyet'imızin ilk yirmi beş yılı ile son >irmi beş yılrnı karşı- laştrrdığımızda, atal ve vicdan sa- hibi herkesin kabul edeceği, gerçek son >nrmi beş yılın, ilk beş yılın in- kân temelinde gerçekleştiğidir. Küçük Amerika sürecinde (ham hayaünde) küçük düşmenin, yok- sullaşmanın âlemi ne? Yenidenkalkınma... Yeniden ulu- sal sanayimizin güçlendirilmesi... İşte bunun için; YerH Mah ve Tiı- tum Haftasu. Yerli malı ve tutum haftası bir felsefe, bir ekonomik program, bir aydınlanma ışığı... Yerli malı ve tutum haftası yapan- lar işlendirmeyi (istihdamı) arttır- manın ilk adımuıı atarlar. Anado- lu insanı iş sahibi olur. Yerli malı ve tutum haftası yapan ülkenin do- ğal refleksi; ulusal teknoloji yarat- mak, ulusal bilgi birikimi olur. O çabanın doğal ürünü sanat okulla- n, teknolojiye dayanan eğitim olur. Artık o ülkede altı yüz bin faz- lası olan ımam-hatiplerin açılması bir fantezi olarak dahi gündeme gelmez. Kalkınmaya, zenginleş- meye karar vermenin sonuçlan ile ulusal seferberlik, ülkede başarma- ya kilitlenmenin ülke beraberliği yaşanır. Ya da bugünkü yılgınlık, küçüklük, yoksulluk azalmaz... Dünya uluslar topluluğunun ite- lenen, örselenen, ulusal çıkarlan aleyhine kararlara baş eğdirileni olmak... Hangısini seçiyoruz' 1 Ya da bizim adunıza bırileri hangisini, bize seçtinyor dersiniz? U fukta geliyorum diyen kasır- ganın tüm belirtileri varken, uzun soluklu yüzücüleriyle sosval demokrat'lan anımsadım bir- den. Kıyıj'a (sahile) vuran güçsüz be- denleriyle neredeyse birbiri üzerine tırmanmaya çalışarak, emekleyerek kumsalda güneşin tekrar parlama- sı, rüzgânn dinmesini bekleyen sos- yal demokratlan. Ve hâlâ doğabile- cek birgüneşe hazırlanmak için hav- lusunu, şortunu, güneş yağını ara- yan sosyal demokratlan... Yürekleri atmıyor mu diye dü- şündüm birden, yoksa bu koşuş tu- ranlaryapay kopyalarmı... Yok ha- yır, bu bilemedığimiz bir dans ol- malı, Bab'yla Doğu'yu kaynaştı- ran(!). Birbirlerineyaklaşıyor, çar- pışıyor, biri öbürünü uzağa frrlatı- yor, genelde yerde sürünüyor, an- laşılamaz sözcüklerle yeni bir di- lin hazzını yaşarcasına bağuıyor- Sosyal Demokratlara Hüzünlü Veda Plt)f. Dr. Bİlal T R A K Akdeniz Üniversitesi TıpFakültesi lardı. Bu dili kendi aramızda bile çözemediğimize göre Anadolu'nun ortalanna ya da kentlerin varoşla- nna nasıl ulaşacaklardı... Bilmem yanılıyor muyum ama, sahilde yer kapma çabalanyla; buna "pek ni- j«tieri de\x»k" izlenimine kaptın- yordu insan kendini. Ben doğru düşünmüyorurn sanınm, onlar ye- şil pancurlu, pembe boyalı evlerin küçük mutlu insanlan mı yoksa? Yok hayır, orada da olsalar, kavga- lannı bile bahçeye taşıyorlar diye geçirdim içimden. Yoksa hep bir uyum çabasının so- nunda mı, sosyal demokratlar bu duruma gelmişlerdi. Kapitalizmi ehlileştiren onlar, sosyalizmi evcil- leştiren onlar. Aslında ne kadar zor ve farklı görevleri vardı. Hangi sağlıklı akıl buna dayanırdı. Onun için mi solda dans edip, sağ masa- ya atr>ordu çoğu insan kendini. Sol masalara baktnn, sağda yorulup gelen var mı, dije. Yazık! Masala- n bile ortaya çekmişlerdi, geriye bir iki boş tabure kalmıştı. Birden sosyal demokrat ktmB- ğin yûz hatlanna takıidı gözfim, onlar karakter ovTincusuvdular. Ba- kışlannda bir farklılık aradım.. gü- nün değişik saatlerinde bile o>na- dıklan farklı kimlik rolleri ne ka- dar yıprattnıştı gözlerini. Hiç olmaz- sa tek role soyunsalar diye geçir- dim içimden, belkı daha sağlıklı ola- bilırlerdi. Artık kıyıya bakmaktan yorul- muştum. Yaşadığımız kentlere dön- düm yeniden. Ne kadar çok oyun- cu vardı, çoğu da iyi yerlere gel- mişlerdi. Asbndabirçok sahne per- delerini indirmişti. Ama onlar oy- nuyorlardı binalarda ve sokaklar- da. Koltuklannda demokrasi sev- dalısıydılar, kanşmayı ve kanştır- mayı çok seviyorlardı, ne yazık ki gözlerindeki hırs asla değişmiyor- du. Bu ülkede liberal ve muhafa- zakârların kendi salonlan varken, onlann boş sandaryelere oynayıp kulisten alkış almalarına hiç şaşır- madım doğrusu... PENCERE Olmaz Oyle Şey... Başbakan ne demek?.. Bu sorunun yanıtını ilk kez 1957 seçimlerinin sonunda öğrenmiştim. Sandıktan Demokrat Parti çıkmıştı; biz o sıra- da Osman Kermen'le 'Dolmuş' mizah dergisi- ni yayımlıyorduk; ama, Istanbul Basın Savcısı Hi- cabi Dinç her çıkan sayıyı toplatıyordu. Savcılık Sirkeci'de 'Yeni Postane' binasının üst katındaydı; "bari gidip görüşeyim" dedim. Hicabi Bey nazik bir adamdı; buyur etti, ben he- men lafa girdim: - Gelecek sayıyı da toplatacaksanız, şimdiden haber verin, dergiyi boşuna basmayalım... Hicabi Bey gözüme baktı: - Sen akıllı bir çocuksun, dedi, artık seçim so- nuçlandı, Beyefendi'nin karikatürünü kapağa koy- masanız iyi olur. 'Beyefendi' Başbakandı... Yani Adnan Menderes. • Huyumuz kurusun, biz bu tür numaralan ayar- layacak doğaya öteden beri sahip değiliz. İyi mi, kötü mü?.. Şimdi çevreme bakıyorum, medyada Cumhu- riyet'ten başka gerçekleri yazan gazete yok... Türkiye'de 3 Kasım seçiminden sonra yağ tü- ketimi doruğa tırmandı; hemen söyleyeyim ki bu tür yalakalık ne Abdullah Gül'e bir şey kazandı- nr; ne Tayyip Erdoğan'ın başı göğe erer; ilk sürç- tükleri an kuyularını kazacak olanlar, bugünkü yağcılarıdır. • Çok yanlış işler yapılıyor; Tayyip Erdogan'a özel ve özgü anayasa değiştiriliyor... Olmaz öyle şey!.. Kişiye özgü anayasa değiştirilemez; bir hukuk devletine temelde aykırıdır; yakışmaz... AKP Hükümeti'nde yolsuzluk davalannda sa- nık üç adet Bakan var... Olmaz öyle şey!.. Tayyip Erdoğan, Istanbul'da Belediye Başkanıy- ken birlikte çalıştığı arkadaşlannı Meclis'e taşıdı; bunların çoğu yolsuzluk davalannda sanık... Olmaz öyle şey!.. • AKP ateşten bir gömlek giydi; IMF'ye bağlıdır; Kıbrıs'ta zordadır; Irak savaşına itiliyor; içerde Meclis'teki çoğunluğuna karşın, iktidara yerieşmek için dış destek anyor; çünkü 3 Kasım seçimleri sa- kattır; halkın yaklaşık yüzde altmışı sandık dışına itilmiştir; AKP, seçmen sayısının dörtte biri ve se- çime katılan seçmenlerin üçte birinin oyuyla par- lamentonun üçte iki çoğunluğunu ele geçirmiştir. Peki, neolacak?.. Medyanın böyle zamanlarda yalakalık yapmak yerine gerçekleri yazması önemli... Oysa medya konuşamıyor.. Dilitutuldu. • Birsiyasal iktidara en büyük iyilik, yanlışlannı di- le getirmektir. Tarihte akıllı sultan ya da kıral, dalkavuğuna gü- lerdi; doğruyu söyleyene kulak verirdi... öteden beri yalakadan hayır gelmez. Yunus Nadi Armağanı Yanşması, 1946'da kuruldu; hem geçmişe hem gele- ceğe dönük olan anlamı, gazetemizin ku- rucusu Yunus Nadi'ye saygı ve sevgiden kaynaklanıyor. Yalnızca Cumhuriyet ga- zetesinin değil, Türkiye Cumhuriyeîi'nin kuruluşunda da büyük emeği bulunan Yu- nus Nadi 'nin anısım her yıl îazelemek bi- zim için bir görev. Devrimci ve demokrat Cumhuriyet'in Ulusal Bağımsızlık Sava- şımızla ve Türkiye Cumhuriyeti 'yle za- mandaş ve eşanlamlı bir kuruluş tarihi var. Yunus Nadi, gazetemizin temel taşla- rını bu doğrultuda koydu. Yunus Nadi 'nin ölüm yıldönümünü geçmişe dönük bir acı olarak değil, geleceğe yönelik bir kültür olayına dönüştürmek amacıyla bu yarış- ma düzenlendi. Yansmanın ilk düzenlendiği yıllarda Türkiye'de sanat alamnda hiçbir özel ödül yoktu; tek parti dönemiydi veyalnız CHP 'nin koyduğu bir şiir ödülü vardı. Aynı dönemde bütün dünyada sanat, bi- lim ve edebiyat ödülleri ün yapmışlardı. îsveç 'te Nobel, ABD de Pıılitzer, Sovyet- ler'de Lenin, Fransa'da Goncourt ödül- lerinin sonuçlan Türkiye'de de izleniyor- du; ama ülkemiz bu alanda da geç kal- mıştı. Cumhuriyet gazetesi bu öncülüğü üstlendi, 57 yıl önce düzenlenen Yunus Nadi Armağanı 'yla sanat ve kültür yaşa- mımızda biryanşma coşkusu oluşturdu. Daha sonraki yıllarda Türkiye 'de de yarışmalann ve ödüllerin sayısı çoğaldı, yirmiyi aştı. Bugün belki ödül enflasyo- nundan söz açılabilir; eleştirel bir yakla- şımla sakıncaları gündeme getirilebilir, amayine de kültür, bilim ve sanat konula- rında yapılan yatınmların çok yararlı ol- duğu rahatlıkla söylenebilir. Zamanla 57. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2003 ödüller arasında aynmlar ortaya çıkar; biryanşma kurumsallaştıkça amacı, nite- likleri, karakteri belirginleşir. Bu arada kimi holdinglerin kendi amaçlanna yönelik yanşmalar düzenle- meleri ve ödüller dağıtmalan da bu alan- da kaçımlmaz çoğulculuğu yansıtıyor. Ki- mi bankalann, şirketlerin, ticari tekelle- rin reklam amacıyla düzenledikleri yarış- malann ödülleri, parasal açıdan ne ka- dar büyük olursa olsun; özü, maddi çer- çevenin dışındaki anlamda odaklaşıyor. Ödüller, Yunus Nadi Armağanı Yanş- ması adıyla aralıksız olarak kırk yılı aş- kın bir süre düzenli olarak gerçekleştiril- di, kültür ve sanat hayatımıza amaçlanan katkılarda bulundu ve etkilerini duyurdu. Daha önce bir dalda yapılan ödüllendir- menin kapsamı 1990 yıhndan itibaren genişletildi ve Yunus Nadi Ödülleri adıyla sürmeye başladı. Ülkemizin kültür ve sanat yaşamı bütün baltalanmalara ve olumsuz yatırımlara karşın sürekli gelişiyor ve yaygınlaşıyor. Fikir ve sanat özgürlükleri Türkiye 'de tam değil; siyasal iktidarlann baskıları hâlâ sürüyor ve çağdaş demokratik ortamdan henüz yoksun sayılıyoruz. Buna karşın fi- kir, sanat, bilim, kültürde çabalar yoğunla- şıyor. Tarihsel gelişim sürecinde elbette 'aydınlanma 'nin önüne hiçbir güç geçe- mez. Cumhuriyet, çağdaş uygarlığa giden yolun fikir, sanat, kültür, bilim yolu oldu- ğunu kuruluşundan beri savunan bir gaze- te. Bu yoldaki çabalan desteklemek ve özendirmekte Yunus Nadi Ödülleri 'nin iş- levi sürecek. 1999 yılında başlanılan iki anabaşlık altında dört ödül verilmesi yöntemi, bu yıl da uygulanmakta. 2003 Yunus Nadi Ödülleri Edebiyat Ana Dalı'nda; öykü, roman, şiir, Görsel Sanatlar Ana Da- lı 'nda karikatür olarak belirlendi. Önümüzdeki yıllarda ödül ana başhğın- da ve dallannda gereksinimlere göre de- ğişiklik yapılabilecek. Adaylara başanlar diliyoruz. ÖYKÜ Ödüle 1 Nisan 2002 ile 31 Mart 2003 tarih- leri arasında yayımlanmış bir kitap ya da ya- yına hazır bir 'kitap dosyası'yla aday olu- nabilir. Yayımlanmamış yapıtlarm, beyaz dosya kâ- ğıdına makine yazısı ile çift aralıklı yazıl- mış olması gereklidir. Adaylar yapıtlannı al- tı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü kitap ve kitap dosyası arasında paylaştıra- bilir. Seçici Kurul: Mehmet Başaran, Vedat Gün- yol, Selim 1leri, TarıkDursunK., SamiKa- raören. R O M A N Ödüle 1 Nisan 2002 ile 31 Mart 2003 tarih- leri arasında yayımlanmış bir kitap ya da ya- yına hazır bir 'kitap dosyası'yla aday olu- nabilir. Yayımlanmamış yapıtlarm, beyaz dosya kâğıdma makine yazısıyla çift aralık- lı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıt- lannı altı adet olarak göndereceklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü kitap ve İcitap dosyası arasında paylaştıra- bilir. Seçici Kurul: Adnan Binyazar, Ahmet Ce- mal, Konur Ertop, Fethi Naci, Prof. Dr. Ja- le Parla. Ş İ İ R Ödüle 1 Nisan 2002 ile 31 Mart 2003 tarih- leri arasında yayımlanmış bir kitap ya da ya- yına hazır bir 'kitap dosyası' ile aday olu- nabilir. Yayımlanmamış yapıtlarm beyaz dosya kâğıdına makine yazısı ile çift aralık- lı yazılmış olması gereklidir. Adaylar yapıtlannı altı adet olarak gönde- receklerdir. Ödül bir yapıta verilir. Seçici Kurul, ödülü, kitap ve kitap dosyası arasında paylaştıra- bilir. Seçici Kurul: Ataol Behramoğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Muzaffer îlhan Erdost, Do- ğan Hızlan, Kemal Ozer. K A R İ K A T Ü R Karikatürlerin boyutu 30x40 cm.'yi geçme- melidir. Her türlü teknik serbesttir. Yanşma- ya en fazla 5 karikatürle katılınabilir. Seçici Kurul: Semih Balcıoğlu, Kânıil Ma- saracı, Tan Oral, Ferit Öngören, Turhan Sel- çuk. H E R D A L İ Ç İ N C E Ç E R L İ C E N E L K O Ş U L L A R Ödüller, her dalda amatör-profesyonel her- kese açıktır. (Cumhuriyet mensupları hiçbir dalda ödüle aday olamazlar.) Adaylar ger- çek ad soyad ve adresleri ile telefon numa- ralannı belirtmek zorundadırlar. Ancak aday- lar ad ve adreslerinin saklı turulmasını iste- yebilirler. Ödül koşullanna uymayan yapıtlan yanşma dışında tutmak zorundayız. Adayların ya- pıtlanyla birlikte ad soyadlannı arkasına ya- zacaklan iki fotoğraflannı, açık adreslerinin de yer aldığı katılma belgesini ve yaşamöy- külerini 15 Nisan 2003 Salı günü saat 17.00'ye kadar 'Cumhuriyet Gazetesi Yu- nus Nadi Ödülleri Cağaloğlu 34334 İs- tanbul' adresine iadeli taahhütlü olarak pos- tayla ulaştırmaları ya da elden teslim etme- leri gerekmektedir. Yayımlanmış yapıtlann daha önce herhangi bir ödül almamış olması şartı geçerlidir. Zar- fın ya da paketin üzerine hangi dal ile ilgili olduğunun (şiir, roman, öykü vb.) yazılma- sı zorunludur. Ödül dallannda konu smırlaması yoktur. Ya- pıtlar hiçbir şekilde iade edilmez. Ödül alan ya da herhangi bir şekilde ön elemeden ge- çirilen yapıtlar, genel yayın ilkelerimiz doğ- rultusunda gazetemizde yayımlanabilir. Ödül sonuçlan 28 Haziran 2003 günü açık- lanacaktır. Ö D Ü L Her dal için: 5.000.000.000 TL. K A T I L M A B E L G E S İ ADIM, SOYADIM: ADRESÎM: TELEFONUM: KATILDIĞIM DAL:
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle