19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 11 ARALIK 2002 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kuttur@ cumhuriyet.com.tr 2002 Nobel Yazın Ödülü'nü alan Macar yazar Imre Kertesz'in 'Kadersizlik'i tartışılıyor Batı'yı korumakta kararlıBEATRK CANER (*) Nobel Edebiyat Ödülü'nün Ma- car yazar Imre Kertesz'e (9 Kasım 1929, Budapeşte) verümesı, bir yan- dan sürpriz oldu, bir yandan da il- ginç çelışkilere ışık tuttu. Kertesz'in yapıtlannda ortaya koyduğu tezler ve alışılmış çizgilerin dışında geliş- miş yazarlıgı, kendi ülkesinde ve bugünlerde yaşadığı Almanya'da birbirine oldukça karşıt biçimlerde yorumlanıyor. Imre Kertesz, Macar yazınında, hiç değilse şimdiye dek, önemh bir yeri olmayan çağdaş yazarlardandı. Gerçekten de Kertesz'in yazarlığı Macanstan'da çok geç kabul edil- di. Bunun başlıca nedenleri, dünya- ca ünlü romanı 'Sorstalansag'ın (1975, Kadersizlik) hem beklen- medik' bir dönemde ve biraz geç yaş- ta yayımlanmış olması, hem de Na- zi rejımine karşı tepkisiz görünme- sidir. Aynı roman bugün Alman- ya'da "en niteKkM Nazi dönemi ro- manı" olarak nıtelenıyor. (Dıe Ze- it, 17Ekim2002, S. 45) tlk karşı çıkan Musevfler Romanın yayımlanışı Macaris- tan'ın 'Yeni Sistem' olarak adlandı- nlan, komünizmden gittikçe uzak- laştığı, liberal dönemine rastlamış- tı. Her alandaki reformlar sayesin- de ülkede 1969'dan sonra daha yu- muşak bir kültürel hava egemen ol- maya başlamıştı Düşünce özgür- lüğü artık ulaşılamaz bir düş değil- di; yayın yaşamtnda olduğu gibi, tiyatro ve sinemada da sosyalist geçmiş eleştiriliyordu. Nazi rejimi ıse zaten hep hak et- tiği yoğun eleştinye hedefti ve bu eleştirilere her zaman geniş yer ve- rilmişti. Bu ortamda yayımlanan Sorsta- lansag (Kadersizlik), yoğun tepki- lere yol açtı. Romana ilk karşı çı- kan da Museviler oldu. Macaris- tan'daki Musevi azınlık, romanda- ki tutumu -haklı olarak- anlamakta güçlük çekti, çünkü toplama kamp- ları yargılanmıyor, 'naiPbirbiçim- de, bir çocuğun yargısız gözüyle gösteriliyordu. Entelektüellere karşı bir tutum da seziliyordu. Romanda savunulan • Imre Kertesz, Macar yazınında, hiç değilse şimdiye dek, önemli bir yeri olmayan çağdaş yazarlardandı. Yazarlığı Macanstan'da çok geç kabul edildi. Bunun başlıca nedenleri, dünyaca ünlü romanı 'Sorstalansag'ın (1975, Kadersizlik) hem 'beklenmedik' bir dönemde ve biraz geç yaşta yayımlanmış olması, hem de Nazi rejimine karşı tepkisiz görünmesidir. tez şöyle algılanmıştr. "Uvum sağ- layarak hayatta kalmak toplama kamplannda bik mümkûndür. Na- ziler de herkes gibi, normal insan- lardır." Romanda Kövesadh bir genç, 14 yaşında Auschwitz toplama kampı- na götüriilür, ancak o, kampa uyum sağlamayı ve savaşın sonunda da kurtulmayı başanr. Kamptaki bas- kı düzenini 'doğaT kabul eden genç, tekdüze geçen günlerin içinde 'mut- hı' zamanlar bile yakalar. Kampta- ki tutuklularla görevliler aynı düz- lemde işlenmiş, 'insan' yüzleriyle okurun karşısına çıkıyor. Macar eleştirmenlere göre romanda etik bir başkaldın, bir yargı, bir suçla- ma sezilmiyor veya algılanamıyor- du. On yıl aradan sonra, 1985'te, ro- man Macanstan'da 'en iyi postmo- dern yapıt' olarak yeni bir tartış- manın konusu oldu. Tabii ki roma- nın kenduıe özgü bir 'gerçeğT var- dı, ancak -Almanya'nın 'yıkbz' eleş- rjrmeni MarcdReicb-Ranicki'nin de her zaman vurguladığı gibi- 'doğ- nı' okunması ve anlaşılması gere- kiyordu. Bu ısrarlı vurgulamanın arkasında, birçok olası anlamın -ilk başta Macanstan'da da olduğu gi- bi- yattığını kabul etmek yanüş de- ğıldir. 'Uyum sağlama" şanslan obnadı Aynı toplama kamplanndaki *ya- şamı' çok değişik yaşamış olanlar, ailelerini ve yakınlannı yitirenler ta- bii ki başka duygularla, başka açı- lardan algılamıştı romanı; hatta, böylesi bir ele alışı bile bile yanlış anlamak da mümkün. Yani roma- nı şöyle de anlamak olası: "Balon, Nazi dönemi hiç de o kadar kötü bir şeydeğfldi, uyum sağlayanlar pek de gûzdgecinmiş,çahşmış,neşeBgûn- ler bik yaşamış Ausctmitz'der Umalım ki bu yorum, bu tür an- lamlandırma geçmişte kalsuı. Kertezs hemen hemen tüm ya- pıtlannda düşüncenin -aslında en- telektüelliğin- yaşam karşısındaki zayıflığını gösterir, uyum sağlaya- rak ölümden kurtulmayı önemser. Kanımca yazann bu düşüncele- n -hele Almanya'da yaşayalı- yete- n kadar açıklığa kavuşamıyor, ta- nh içinde benzen olmayan suçlar işlemiş bır sistemin ve bu sistem içindeki bireylerin etik verileri ye- terince gösterilmiyor. Kertesz'in romamnda tutuklular- la kamp görevlileri arasında insan olarak pek fark yok gibi. îşte yaza- nn yapıtında en düşündürücü, en çe- lişkili nokta, bence bu. Doğrusu bu turumdan bir 'kişmin bir baskı dönemine karşı koyması' sonucunu çıkarmak -Nobel Edebi- yat Komitesi'nin yaptığı gibi- ba- na yeterince anlaşılır gözükmüyor. Sankı bir şey unutulmuş: Trenden indikleri an (ama nasıl bir 'yofcu- luktan sonra!), hayvan sürüsü gi- bi 'banyo' yapmaya -yani aslında gaz odalanna- götürülen insanlann as- la 'uyum sağlama' şansı olmadı, karşı koyma şansı hele hiç. Aynca uyum sağlayarak karşı koymak - böyle bir durumda hele- herhangi bir insani niteliği içermez de, gös- termez de. Suçlu da insan, kurbanı da Bu tür uyum sağlama, acaba bır tür 'Sosyal Darvvinizm' göstergesi olabilir mı? Bir 'evrim', ama kimin yaranna? Kertesz ile yapılan ve Al- manya'da geçenlerde yayımlanan bir söyleşide, yıne bu her şeyi bir- birine kanştıran, sözde bağışlayıcı, sonsuz bilgisizliğe, düşüncesizliğe ve etik yoksunluğuna dayanan 'hoş- görü' vurgulanıyordu: Suçlu da in- san, kurbanı da. Imre Kertesz'in gerçek dünya gö- rüşü ise Dıe Zeit'takı şu sözlerin- den anlaşılıyor: "Batı rahat bir kampür. Bu kampı kanımca tero- rizme ve Üçûncü Dünya'ya karşı korumamızgerekirf Bunu 'doğru' yorumlamak gerekir mi? (*) Beatrvc Caner, Macar asıllı bir Türkolog. Frankfurt 'ta yaşıyor ve Türkyazınının Almanya'da ta- nınması için çaba gösteriyor. Der- gilerdekiyazılarınyanı sıra, 1998'de 'Türfüsche Literatur - Klassikerder Moderne' adh kitabıyayımlandı. Eşi Mesut Caner ile birîikte 2001 'de kurduğu Liîeraturca Yayınevi 'nde Türk yazınından seçilmiş kitaplar yayımlamayı ve 'www. literatur- ca.de' adresinde Türkyazını ağır- lıklı bir üretimi sürdürüyor. Heykel oburıı bir heykelüraş Kfiltür Servisi - Mehmet Aksoy: Heykel- tıraş. Türkiye'de her helkeytıraşa nasip ol- mayan retrospektif sergisi hâlâ sürüyor Iş Sanat Kibele Galerisi'nde. Sergiyle birlik- te iki de kitap yayımlandı Mehmet Aksoy için. Iş Kültür Yayınlan'ndan çıkan kitap- lardan biri, gazeteci - yazar Aydın Engüfin 'Heykel Oburu' adını taşıyan söyleşi kita- bı, bir sanatçının portresini çiziyor. Altı hafta boyunca tam 43 saat Mehmet Aksoy'la konuşan Engin. Aksoy'un ve ken- dısinin zengin çağnşımlanyla çoğalan söy- leşıyi bir düzen içinde yap- madığını itiraf ediyor en baş- ta. "Çocuklnğundadağlann ortasında. doğanuı göbegin- de, çayniann üstüne sırtüstü uzannuş güneşe bakan 'kü- çük' Mehmet Aksoy'dan, 198Tde İtalya'da mermerin ve heykelin başkenti Carrara'da güneşi bedeninin her zerresi- ne emen ve tutkuyla Akde- niz'idüşieyen 'yetişkin' Meh- met Aksoy'a bir anda geçiverdik. Carra- ra'da Toscana'nın başdöndürücfi ikümini konuşurkensözyinekanaÜandıveBerlm'de bir türlü gehneyen yazın haberrisi beyaz bu- hıtlara kondu ve hemen ardından Buluttan Sev güiler heykennin doğuş öyküsü gibi, bir sanatçının -safkan bir sanatçının- iç dünya- smda uzun bir gezintiye çıkıklı'' diyor En- gın. Yayladağı'nın tek ilkokuluna kaydolur Mehmet Aksoy; elinde tahtadan yapılma çantası, çantasının içinde ömründe ilk kez gordüğü ve kokusunu hâlâ hatırladığı kur- şunkalem ve çizgili defteriyle okula gider. • Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un retrospektif sergisi Iş Sanat Kibele Galerisi'nde sürüyor. Sergiyle birîikte heykeltraş için iki de kitap yayımlandı. tşKültür Yayınlan'ndan çıkan kitaplardan biri, gazeteci - yazar Aydîn Engin'in 'Heykel Oburu' adını taşıyan söyleşi kitabı, bir sanatçının portresini çiziyor. Kitabın son bölümünde ise Ayla Ödekan'ın ykel sanalı üzeıüıe Aksoy'la yaptığı bir başka söyleşi bulunuyor. Nazmiye öğretmen bahçeye çıkanr onlan ve "Haydi çizin'' der, "ne isterseniz, neyiis- tersenizçizuı". Birkuşyaparkâğıdaküçük Mehmet, ama öyle bir kuş ki, tıpkı elinde sapan kovaladıklan gibi; tüyleri, gagası, kanatlan, sanki kâğıttan firlayıp uçup gi- decek. "Ya Nazmiye öğretmen ohnasaydr" diye soruyor Aydın Engin, "Ya Mehmet Aksoy onun smmna düşmeseydi?-" Îşte bir heykel ustasının içindeki sanatçı böyle uyanıyor, gösteriyor yüzünü. Soğuk taşlardan sıcacık heykeller yontuyor o gün bugündür Mehmet Aksoy; yaşayan, ışık taşıyan, konuşan, anlatan, acı- tan, kanatan heykeller. Yayladağı'nda yazın çoban, kı- şın öğrenci, Köy Enstitüsü mezu- nu Nazmiye öğretmenin çizdiği ilk resimle keşfediliş, ilk aşk, ilk hey- kel, üç kez başlanıp sonunda bitiri- len lise, Akademi'nin zorlu koşul- lan. Şadi Çahk'la tanışma, heykel- lebuluşma... Kitap boyunca Aksoy'un anlattık- lan, Engin'in sorduklan bir sanatçının port- resini çiziyor okuyucuya; 'nehir söyleşi' Aksoy'un yaşadığı zorluklara, acılara da yer veriyor. Almanya'daki gönüllü sürgün yıllanna, Türkiye'de heykelin konumuna, Aksoy'un dağıtılan, tükürülen anıt-heykellerine, bir ideolojiye bağlanışına ve bunu heykelinin ana eksenine oturtuşuna yönelirken 'poB- tik bilinci'ni de vurguluyor Engin, bir hey- keltıraşın. Kitabın son bölümünde ıse Ayla Öde- kan'ın heykel sanatı üzerine Aksoy'la yap- tığı bir başka söyleşi bulunuyor. DEFNE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇt Uygarlık Yolunda Kimi zaman insanoğlunun başanlanna bakıp ne den- li uygarlaştığından söz ederiz, kimi zaman da yıne onun yaptıklarına bakıp ilkellikten kurtulamadığından. Bilinen homo sapiens denilen akıllı insanın yerkü- re uzennde yaklaşık beş yüz bin yıldır var olduğu. Bu- na karşın insanın ateş yakmayı öğrenmesi bile daha on bin yıl önce gerçekleşti. John Berger, Türkçe Le Monde Diplomatique ve Adam Sanat'ın aralık sayılanndayayımlanan "Dûn Bugün" başlıklı yazısında, Fransa'nın güneydoğusun- da 1994 yılında bulunan Cro-Magnon insana ait ka- lıntılann yer aldığı Chauvet Mağarası'na yaptığı ge- ziye ilişkin gözlemlerini aktanyor. Cro-Magnon insa- nı günümüzden yaklaşık 10 bin ile 35 bin yıl önce ya- şamış. Buzul çağının sonlannda, ıklimin bugünkün- den üç beş derece daha soğuk olduğu, tanmın ve maden işlemenin bilinmediği, insanlann 20-25 kişi- lik göcebe avcı topluluklan olarak yaşadıklan bir dö- nem. İnsan nüfusuna karşı hayvan nüfusunun ezıci çoğunluğu oluşturduğu bir dünya. Bugün soylan tü- kenmiş birçok hayvan türü: Mamutlar, üç metre bo- yunda ayılar, yelesiz mağara aslanlan... Bu insanlann yaptığı mağara resımlerine baktığı- nızda, bugünün resımleri kadar yetenek, gözlem ve incelik taşıdıklan görülüyor. John Berger bu olguyu, "Sanathemen yürüyebilen bir tay gibi doğmuş " söz- leriyleaçıklıyor. Şunu söyleyebiliriz: İnsan doğası gü- zel yanını da, vahşi yanının yanında daha o zaman- larda içinde taşıyormuş. Buradan yola çıkıp insanın uygarlaşma sürecinı de belkı, içindeki vahşi yanının gıderek törpulenip azal- dığı, güzel yanının çoğaldığı bir süreç olarak tanım- layabıliriz. Pedro Almodovar'ın Konuş Onunla adlı filmı, iz- leyenlen anlattığı sarsıcı aşk öyküsüyle derinden et- kiledi. Fılmın bir sahnesincte boga güreşi gösteriliyor- du. Caresiz bir hayvanın ense köküne mızraklar ba- tınlarak yavaş yavaş, işkenceyle öldürülmesi... Bu göstenyı ızlemekten zevk duyan ınsanlar... Günümüzün uygar insani bu olabilir mi? Yukanda da gördüğümüz gibi insanoğlunun ardın- da binlerceyıllık yabanıl bır yaşam biçimi var. Varola- bilmek için ölme-öldürme ekseninde gezınilen bin- lerceyıl. Binlerceyıl boyunca hücrelerine ışleyen alış- kanlıklanndan ne kadar sürede tümüyle kurtulabilir insan? Günümüz uygariığının baş langıcını Eski Yunan'a dek taşısak iki bin yılı biraz aşkın, Rönesans'a taşı- sak beş yüz yıllık bir geçmişı var. Son beş yüz yıldır insan, insan olmaya, uygarlaşmaya çalışıyor, içinde yabanıl atalannın varlığını taşıyarak da olsa. Bir yanda binlerce yıldır sürüp gelen yabanlığımız, ötede en yaban döneminde bile insanın uygar yanı- nı sanatla gösterebilmesi... Bu süreç elbette uygar- lığın baskın çıkmasıyla sonuçlanacak. İnsan on bin yıl önce azınlık olduğu yerkurede bu- gün el atmadık köşe bucak bırakmadı. Gazetemızin geçen Cumartesı günkü Bilim Teknik ekinde yer alan bir haberde, insanoğlunun yeryüzünün yüzde 83'unü değiştirdiği yazılıyordu. Bu değişiklikler büyük ölçü- de yerkürenın ddgal yapısını bozan, yok edici deği- şiklikter. Ama öte yanda, insanoğlunun gücünü de gös- teriyor. Insanoğlu bu gücünü uygar gelişmeden ya- na kullanabılirse, kendi cennetini yeryüzünde yara- tabilir. Ama uygarlık çabası, insanoğlunun yaban geçmi- şinin yanında çok yeni. Bu yüzden hiç de insani ol- mayan boğa güreşini ızlemekten bugün de zevk ala- biliyor. Dahası insanın yaban yanının en belirgin özel- liği olan savaşlardan türlü çıkaıiar nedeniyle vazge- çemıyor. İnsanoğlunun gerçek uygarlık çağı savaşlann, acı- masızlığın, vahşetin sona ermesiyle başlayacak, ama o aşamaya ulaşabilmek için ınsanlığın önünde daha epey yol görünüyor. fisekci(« superonline.com Dizayn semineri yarın başlıyor I Kültür Servisi - ltalian World Commission (Italyan Dış Ticaret Enstitüsü) tarafından düzenlenen 'ttalyan Dizayn Semineri', yann ve perşembe gün Tophane-i Amire Binasf nda yapılacak. 14 - 15 Arahk'ta ise'ttalyan Tasanmmda Son Elli Yıl' konulu bir sergi de düzenlenecek. Ağırlıklı olarak 'tasanm tarihi, tasanm ve endüstri arasındaki ilişki ve endüstriyel tasanm' konulannın ele almacağı seminere. Denıs Santachiara, Prof. Dr. Marco Bonetto, Alberto M. Pnna, Doç. Dr. Cinzıa Pagni. Dr. Vitaliano de Filippi, Prof. Anty Pansera, Prof. Önder Küçükerman, Defhe Koz, Derin Sanyer, Dr. Oya Şenocak Akman, Gamze Türkoğlu Güven, Prof. Dr. Nigan Beyazıt, Yrd. Dr. Hakan Ertem, Zeynep Bodur Okyay, Doç. Dr. Gülay Hasdoğan ve Renin Gökyay gibi tasanm alanından önemli isımler katılacak. K Ü L T Ü R » Ç t Z t K K Â M t L M A S A R A C I Dörtbiryandan National Geographic Kültür Servisi - Aylık olarak yayımlanan National Geographic Türkiye dergisinin aralık sayısında okurlan, Dünyanın doğusundan batısından kuzey ve güneyinden geçmişine, günümüze ve geleceğine dair birbirinden ilginç konular bekliyor. Şu günlerde ülkemizde de gösterimde olan, film kahramanı Harr\ T Potter'ın can yoldaşı ve habercisı olan 'Karbaykuşu', bu ayki National Geographic'in konuğu. Gerçek yaşamında da film yıldızlannm karizmasına ve gücüne sahip bu kuşlar, yetişkin bir insani yere serecek kadar da hızlı ve vahşiler. 'Karbaykuşu' adlı makale, Kuzey Kutbu'nun bu en çetin kuşlannm nasıl yaşadıklanna ve yavruladıklarma dair ilginç bilgilerle dolu. Dergide yer alan, 'Hicaz Demiryolu' başlıklı bir başka ilgi çekici makalede de Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde, hac yolculuğu için inşa edilen özel bir demiryolu olan Hicaz Demiryolu konu ediliyor. 'Tarihten Sayfalar'da yer alan bu 1909 tarihli makalede, Hicaz Demiryolu üzerinde Şam'dan Medine'ye yapılan ilk yolculuktan ızlenimler yer alıyor. 'Sahra'yı Aşmak' başlıklı bir diğer makalenin konusu da Sahra Çölü'nün dondurucu rüzgârlanyla tezat kavurucu sıcaklan ve yaşanan açhk... Makaleyi, 1906 yılında Sahra Çölü'nün kalbine cesur bir yolculuk yapan Britanyalı kâşif Hanns Mschw'ın ardından neredeyse yüz yıl sonra aynı güzergâhı deve sırtrnda, fotoğrafçı Carsten Peter ile kat eden yazar John Hare kaleme ahnış. National Geographic Türkiye, aralık sayısında okurlanna bir de "Dünya Haritası" hediye ediyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle