Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
+
CUMHURİYET 11 ARALIK 2002 ÇARŞAMBA
14 KULTUR kuttur@ cumhuriyet.com.tr
2002 Nobel Yazın Ödülü'nü alan Macar yazar Imre Kertesz'in 'Kadersizlik'i tartışılıyor
Batı'yı korumakta kararlıBEATRK CANER (*)
Nobel Edebiyat Ödülü'nün Ma-
car yazar Imre Kertesz'e (9 Kasım
1929, Budapeşte) verümesı, bir yan-
dan sürpriz oldu, bir yandan da il-
ginç çelışkilere ışık tuttu. Kertesz'in
yapıtlannda ortaya koyduğu tezler
ve alışılmış çizgilerin dışında geliş-
miş yazarlıgı, kendi ülkesinde ve
bugünlerde yaşadığı Almanya'da
birbirine oldukça karşıt biçimlerde
yorumlanıyor.
Imre Kertesz, Macar yazınında,
hiç değilse şimdiye dek, önemh bir
yeri olmayan çağdaş yazarlardandı.
Gerçekten de Kertesz'in yazarlığı
Macanstan'da çok geç kabul edil-
di. Bunun başlıca nedenleri, dünya-
ca ünlü romanı 'Sorstalansag'ın
(1975, Kadersizlik) hem beklen-
medik' bir dönemde ve biraz geç yaş-
ta yayımlanmış olması, hem de Na-
zi rejımine karşı tepkisiz görünme-
sidir. Aynı roman bugün Alman-
ya'da "en niteKkM Nazi dönemi ro-
manı" olarak nıtelenıyor. (Dıe Ze-
it, 17Ekim2002, S. 45)
tlk karşı çıkan Musevfler
Romanın yayımlanışı Macaris-
tan'ın 'Yeni Sistem' olarak adlandı-
nlan, komünizmden gittikçe uzak-
laştığı, liberal dönemine rastlamış-
tı. Her alandaki reformlar sayesin-
de ülkede 1969'dan sonra daha yu-
muşak bir kültürel hava egemen ol-
maya başlamıştı Düşünce özgür-
lüğü artık ulaşılamaz bir düş değil-
di; yayın yaşamtnda olduğu gibi,
tiyatro ve sinemada da sosyalist
geçmiş eleştiriliyordu.
Nazi rejimi ıse zaten hep hak et-
tiği yoğun eleştinye hedefti ve bu
eleştirilere her zaman geniş yer ve-
rilmişti.
Bu ortamda yayımlanan Sorsta-
lansag (Kadersizlik), yoğun tepki-
lere yol açtı. Romana ilk karşı çı-
kan da Museviler oldu. Macaris-
tan'daki Musevi azınlık, romanda-
ki tutumu -haklı olarak- anlamakta
güçlük çekti, çünkü toplama kamp-
ları yargılanmıyor, 'naiPbirbiçim-
de, bir çocuğun yargısız gözüyle
gösteriliyordu.
Entelektüellere karşı bir tutum da
seziliyordu. Romanda savunulan
• Imre Kertesz, Macar yazınında, hiç değilse şimdiye dek,
önemli bir yeri olmayan çağdaş yazarlardandı. Yazarlığı
Macanstan'da çok geç kabul edildi. Bunun başlıca nedenleri,
dünyaca ünlü romanı 'Sorstalansag'ın (1975, Kadersizlik) hem
'beklenmedik' bir dönemde ve biraz geç yaşta yayımlanmış
olması, hem de Nazi rejimine karşı tepkisiz görünmesidir.
tez şöyle algılanmıştr. "Uvum sağ-
layarak hayatta kalmak toplama
kamplannda bik mümkûndür. Na-
ziler de herkes gibi, normal insan-
lardır."
Romanda Kövesadh bir genç, 14
yaşında Auschwitz toplama kampı-
na götüriilür, ancak o, kampa uyum
sağlamayı ve savaşın sonunda da
kurtulmayı başanr. Kamptaki bas-
kı düzenini 'doğaT kabul eden genç,
tekdüze geçen günlerin içinde 'mut-
hı' zamanlar bile yakalar. Kampta-
ki tutuklularla görevliler aynı düz-
lemde işlenmiş, 'insan' yüzleriyle
okurun karşısına çıkıyor. Macar
eleştirmenlere göre romanda etik
bir başkaldın, bir yargı, bir suçla-
ma sezilmiyor veya algılanamıyor-
du.
On yıl aradan sonra, 1985'te, ro-
man Macanstan'da 'en iyi postmo-
dern yapıt' olarak yeni bir tartış-
manın konusu oldu. Tabii ki roma-
nın kenduıe özgü bir 'gerçeğT var-
dı, ancak -Almanya'nın 'yıkbz' eleş-
rjrmeni MarcdReicb-Ranicki'nin de
her zaman vurguladığı gibi- 'doğ-
nı' okunması ve anlaşılması gere-
kiyordu. Bu ısrarlı vurgulamanın
arkasında, birçok olası anlamın -ilk
başta Macanstan'da da olduğu gi-
bi- yattığını kabul etmek yanüş de-
ğıldir.
'Uyum sağlama" şanslan obnadı
Aynı toplama kamplanndaki *ya-
şamı' çok değişik yaşamış olanlar,
ailelerini ve yakınlannı yitirenler ta-
bii ki başka duygularla, başka açı-
lardan algılamıştı romanı; hatta,
böylesi bir ele alışı bile bile yanlış
anlamak da mümkün. Yani roma-
nı şöyle de anlamak olası: "Balon,
Nazi dönemi hiç de o kadar kötü bir
şeydeğfldi, uyum sağlayanlar pek de
gûzdgecinmiş,çahşmış,neşeBgûn-
ler bik yaşamış Ausctmitz'der
Umalım ki bu yorum, bu tür an-
lamlandırma geçmişte kalsuı.
Kertezs hemen hemen tüm ya-
pıtlannda düşüncenin -aslında en-
telektüelliğin- yaşam karşısındaki
zayıflığını gösterir, uyum sağlaya-
rak ölümden kurtulmayı önemser.
Kanımca yazann bu düşüncele-
n -hele Almanya'da yaşayalı- yete-
n kadar açıklığa kavuşamıyor, ta-
nh içinde benzen olmayan suçlar
işlemiş bır sistemin ve bu sistem
içindeki bireylerin etik verileri ye-
terince gösterilmiyor.
Kertesz'in romamnda tutuklular-
la kamp görevlileri arasında insan
olarak pek fark yok gibi. îşte yaza-
nn yapıtında en düşündürücü, en çe-
lişkili nokta, bence bu.
Doğrusu bu turumdan bir 'kişmin
bir baskı dönemine karşı koyması'
sonucunu çıkarmak -Nobel Edebi-
yat Komitesi'nin yaptığı gibi- ba-
na yeterince anlaşılır gözükmüyor.
Sankı bir şey unutulmuş: Trenden
indikleri an (ama nasıl bir 'yofcu-
luktan sonra!), hayvan sürüsü gi-
bi 'banyo' yapmaya -yani aslında gaz
odalanna- götürülen insanlann as-
la 'uyum sağlama' şansı olmadı,
karşı koyma şansı hele hiç. Aynca
uyum sağlayarak karşı koymak -
böyle bir durumda hele- herhangi
bir insani niteliği içermez de, gös-
termez de.
Suçlu da insan, kurbanı da
Bu tür uyum sağlama, acaba bır
tür 'Sosyal Darvvinizm' göstergesi
olabilir mı? Bir 'evrim', ama kimin
yaranna? Kertesz ile yapılan ve Al-
manya'da geçenlerde yayımlanan
bir söyleşide, yıne bu her şeyi bir-
birine kanştıran, sözde bağışlayıcı,
sonsuz bilgisizliğe, düşüncesizliğe
ve etik yoksunluğuna dayanan 'hoş-
görü' vurgulanıyordu: Suçlu da in-
san, kurbanı da.
Imre Kertesz'in gerçek dünya gö-
rüşü ise Dıe Zeit'takı şu sözlerin-
den anlaşılıyor: "Batı rahat bir
kampür. Bu kampı kanımca tero-
rizme ve Üçûncü Dünya'ya karşı
korumamızgerekirf Bunu 'doğru'
yorumlamak gerekir mi?
(*) Beatrvc Caner, Macar asıllı
bir Türkolog. Frankfurt 'ta yaşıyor
ve Türkyazınının Almanya'da ta-
nınması için çaba gösteriyor. Der-
gilerdekiyazılarınyanı sıra, 1998'de
'Türfüsche Literatur - Klassikerder
Moderne' adh kitabıyayımlandı. Eşi
Mesut Caner ile birîikte 2001 'de
kurduğu Liîeraturca Yayınevi 'nde
Türk yazınından seçilmiş kitaplar
yayımlamayı ve 'www. literatur-
ca.de' adresinde Türkyazını ağır-
lıklı bir üretimi sürdürüyor.
Heykel oburıı
bir heykelüraş
Kfiltür Servisi - Mehmet Aksoy: Heykel-
tıraş. Türkiye'de her helkeytıraşa nasip ol-
mayan retrospektif sergisi hâlâ sürüyor Iş
Sanat Kibele Galerisi'nde. Sergiyle birlik-
te iki de kitap yayımlandı Mehmet Aksoy
için. Iş Kültür Yayınlan'ndan çıkan kitap-
lardan biri, gazeteci - yazar Aydın Engüfin
'Heykel Oburu' adını taşıyan söyleşi kita-
bı, bir sanatçının portresini çiziyor.
Altı hafta boyunca tam 43 saat Mehmet
Aksoy'la konuşan Engin. Aksoy'un ve ken-
dısinin zengin çağnşımlanyla çoğalan söy-
leşıyi bir düzen içinde yap-
madığını itiraf ediyor en baş-
ta. "Çocuklnğundadağlann
ortasında. doğanuı göbegin-
de, çayniann üstüne sırtüstü
uzannuş güneşe bakan 'kü-
çük' Mehmet Aksoy'dan,
198Tde İtalya'da mermerin ve
heykelin başkenti Carrara'da
güneşi bedeninin her zerresi-
ne emen ve tutkuyla Akde-
niz'idüşieyen 'yetişkin' Meh-
met Aksoy'a bir anda geçiverdik. Carra-
ra'da Toscana'nın başdöndürücfi ikümini
konuşurkensözyinekanaÜandıveBerlm'de
bir türlü gehneyen yazın haberrisi beyaz bu-
hıtlara kondu ve hemen ardından Buluttan
Sev güiler heykennin doğuş öyküsü gibi, bir
sanatçının -safkan bir sanatçının- iç dünya-
smda uzun bir gezintiye çıkıklı'' diyor En-
gın.
Yayladağı'nın tek ilkokuluna kaydolur
Mehmet Aksoy; elinde tahtadan yapılma
çantası, çantasının içinde ömründe ilk kez
gordüğü ve kokusunu hâlâ hatırladığı kur-
şunkalem ve çizgili defteriyle okula gider.
• Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un
retrospektif sergisi Iş Sanat Kibele
Galerisi'nde sürüyor. Sergiyle
birîikte heykeltraş için iki de kitap
yayımlandı. tşKültür
Yayınlan'ndan çıkan kitaplardan
biri, gazeteci - yazar Aydîn Engin'in
'Heykel Oburu' adını taşıyan
söyleşi kitabı, bir sanatçının
portresini çiziyor. Kitabın son
bölümünde ise Ayla Ödekan'ın
ykel sanalı üzeıüıe Aksoy'la
yaptığı bir başka söyleşi bulunuyor.
Nazmiye öğretmen bahçeye çıkanr onlan
ve "Haydi çizin'' der, "ne isterseniz, neyiis-
tersenizçizuı". Birkuşyaparkâğıdaküçük
Mehmet, ama öyle bir kuş ki, tıpkı elinde
sapan kovaladıklan gibi; tüyleri, gagası,
kanatlan, sanki kâğıttan firlayıp uçup gi-
decek. "Ya Nazmiye öğretmen ohnasaydr"
diye soruyor Aydın Engin, "Ya Mehmet
Aksoy onun smmna düşmeseydi?-"
Îşte bir heykel ustasının içindeki sanatçı
böyle uyanıyor, gösteriyor yüzünü. Soğuk
taşlardan sıcacık heykeller yontuyor o gün
bugündür Mehmet Aksoy; yaşayan,
ışık taşıyan, konuşan, anlatan, acı-
tan, kanatan heykeller.
Yayladağı'nda yazın çoban, kı-
şın öğrenci, Köy Enstitüsü mezu-
nu Nazmiye öğretmenin çizdiği ilk
resimle keşfediliş, ilk aşk, ilk hey-
kel, üç kez başlanıp sonunda bitiri-
len lise, Akademi'nin zorlu koşul-
lan. Şadi Çahk'la tanışma, heykel-
lebuluşma...
Kitap boyunca Aksoy'un anlattık-
lan, Engin'in sorduklan bir sanatçının port-
resini çiziyor okuyucuya; 'nehir söyleşi'
Aksoy'un yaşadığı zorluklara, acılara da yer
veriyor.
Almanya'daki gönüllü sürgün yıllanna,
Türkiye'de heykelin konumuna, Aksoy'un
dağıtılan, tükürülen anıt-heykellerine, bir
ideolojiye bağlanışına ve bunu heykelinin
ana eksenine oturtuşuna yönelirken 'poB-
tik bilinci'ni de vurguluyor Engin, bir hey-
keltıraşın.
Kitabın son bölümünde ıse Ayla Öde-
kan'ın heykel sanatı üzerine Aksoy'la yap-
tığı bir başka söyleşi bulunuyor.
DEFNE GÖLGESİ
TURGAY FtŞEKÇt
Uygarlık Yolunda
Kimi zaman insanoğlunun başanlanna bakıp ne den-
li uygarlaştığından söz ederiz, kimi zaman da yıne onun
yaptıklarına bakıp ilkellikten kurtulamadığından.
Bilinen homo sapiens denilen akıllı insanın yerkü-
re uzennde yaklaşık beş yüz bin yıldır var olduğu. Bu-
na karşın insanın ateş yakmayı öğrenmesi bile daha
on bin yıl önce gerçekleşti.
John Berger, Türkçe Le Monde Diplomatique
ve Adam Sanat'ın aralık sayılanndayayımlanan "Dûn
Bugün" başlıklı yazısında, Fransa'nın güneydoğusun-
da 1994 yılında bulunan Cro-Magnon insana ait ka-
lıntılann yer aldığı Chauvet Mağarası'na yaptığı ge-
ziye ilişkin gözlemlerini aktanyor. Cro-Magnon insa-
nı günümüzden yaklaşık 10 bin ile 35 bin yıl önce ya-
şamış. Buzul çağının sonlannda, ıklimin bugünkün-
den üç beş derece daha soğuk olduğu, tanmın ve
maden işlemenin bilinmediği, insanlann 20-25 kişi-
lik göcebe avcı topluluklan olarak yaşadıklan bir dö-
nem. İnsan nüfusuna karşı hayvan nüfusunun ezıci
çoğunluğu oluşturduğu bir dünya. Bugün soylan tü-
kenmiş birçok hayvan türü: Mamutlar, üç metre bo-
yunda ayılar, yelesiz mağara aslanlan...
Bu insanlann yaptığı mağara resımlerine baktığı-
nızda, bugünün resımleri kadar yetenek, gözlem ve
incelik taşıdıklan görülüyor. John Berger bu olguyu,
"Sanathemen yürüyebilen bir tay gibi doğmuş " söz-
leriyleaçıklıyor. Şunu söyleyebiliriz: İnsan doğası gü-
zel yanını da, vahşi yanının yanında daha o zaman-
larda içinde taşıyormuş.
Buradan yola çıkıp insanın uygarlaşma sürecinı de
belkı, içindeki vahşi yanının gıderek törpulenip azal-
dığı, güzel yanının çoğaldığı bir süreç olarak tanım-
layabıliriz.
Pedro Almodovar'ın Konuş Onunla adlı filmı, iz-
leyenlen anlattığı sarsıcı aşk öyküsüyle derinden et-
kiledi. Fılmın bir sahnesincte boga güreşi gösteriliyor-
du. Caresiz bir hayvanın ense köküne mızraklar ba-
tınlarak yavaş yavaş, işkenceyle öldürülmesi... Bu
göstenyı ızlemekten zevk duyan ınsanlar...
Günümüzün uygar insani bu olabilir mi?
Yukanda da gördüğümüz gibi insanoğlunun ardın-
da binlerceyıllık yabanıl bır yaşam biçimi var. Varola-
bilmek için ölme-öldürme ekseninde gezınilen bin-
lerceyıl. Binlerceyıl boyunca hücrelerine ışleyen alış-
kanlıklanndan ne kadar sürede tümüyle kurtulabilir
insan?
Günümüz uygariığının baş langıcını Eski Yunan'a
dek taşısak iki bin yılı biraz aşkın, Rönesans'a taşı-
sak beş yüz yıllık bir geçmişı var. Son beş yüz yıldır
insan, insan olmaya, uygarlaşmaya çalışıyor, içinde
yabanıl atalannın varlığını taşıyarak da olsa.
Bir yanda binlerce yıldır sürüp gelen yabanlığımız,
ötede en yaban döneminde bile insanın uygar yanı-
nı sanatla gösterebilmesi... Bu süreç elbette uygar-
lığın baskın çıkmasıyla sonuçlanacak.
İnsan on bin yıl önce azınlık olduğu yerkurede bu-
gün el atmadık köşe bucak bırakmadı. Gazetemızin
geçen Cumartesı günkü Bilim Teknik ekinde yer alan
bir haberde, insanoğlunun yeryüzünün yüzde 83'unü
değiştirdiği yazılıyordu. Bu değişiklikler büyük ölçü-
de yerkürenın ddgal yapısını bozan, yok edici deği-
şiklikter. Ama öte yanda, insanoğlunun gücünü de gös-
teriyor. Insanoğlu bu gücünü uygar gelişmeden ya-
na kullanabılirse, kendi cennetini yeryüzünde yara-
tabilir.
Ama uygarlık çabası, insanoğlunun yaban geçmi-
şinin yanında çok yeni. Bu yüzden hiç de insani ol-
mayan boğa güreşini ızlemekten bugün de zevk ala-
biliyor. Dahası insanın yaban yanının en belirgin özel-
liği olan savaşlardan türlü çıkaıiar nedeniyle vazge-
çemıyor.
İnsanoğlunun gerçek uygarlık çağı savaşlann, acı-
masızlığın, vahşetin sona ermesiyle başlayacak, ama
o aşamaya ulaşabilmek için ınsanlığın önünde daha
epey yol görünüyor.
fisekci(« superonline.com
Dizayn semineri yarın başlıyor
I Kültür Servisi - ltalian World Commission
(Italyan Dış Ticaret Enstitüsü) tarafından
düzenlenen 'ttalyan Dizayn Semineri', yann ve
perşembe gün Tophane-i Amire Binasf nda
yapılacak. 14 - 15 Arahk'ta ise'ttalyan Tasanmmda
Son Elli Yıl' konulu bir sergi de düzenlenecek.
Ağırlıklı olarak 'tasanm tarihi, tasanm ve endüstri
arasındaki ilişki ve endüstriyel tasanm' konulannın
ele almacağı seminere. Denıs Santachiara, Prof.
Dr. Marco Bonetto, Alberto M. Pnna, Doç. Dr.
Cinzıa Pagni. Dr. Vitaliano de Filippi, Prof. Anty
Pansera, Prof. Önder Küçükerman, Defhe Koz,
Derin Sanyer, Dr. Oya Şenocak Akman, Gamze
Türkoğlu Güven, Prof. Dr. Nigan Beyazıt, Yrd.
Dr. Hakan Ertem, Zeynep Bodur Okyay, Doç.
Dr. Gülay Hasdoğan ve Renin Gökyay gibi tasanm
alanından önemli isımler katılacak.
K Ü L T Ü R » Ç t Z t K
K Â M t L M A S A R A C I
Dörtbiryandan
National Geographic
Kültür Servisi - Aylık olarak
yayımlanan National
Geographic Türkiye
dergisinin aralık sayısında
okurlan, Dünyanın
doğusundan batısından
kuzey ve güneyinden
geçmişine, günümüze ve
geleceğine dair birbirinden
ilginç konular bekliyor. Şu
günlerde ülkemizde de
gösterimde olan, film
kahramanı Harr\
T
Potter'ın
can yoldaşı ve habercisı
olan 'Karbaykuşu', bu ayki
National Geographic'in
konuğu. Gerçek yaşamında
da film yıldızlannm
karizmasına ve gücüne
sahip bu kuşlar, yetişkin bir
insani yere serecek kadar da
hızlı ve vahşiler.
'Karbaykuşu' adlı makale,
Kuzey Kutbu'nun bu en
çetin kuşlannm nasıl
yaşadıklanna ve
yavruladıklarma dair ilginç
bilgilerle dolu. Dergide yer
alan, 'Hicaz Demiryolu'
başlıklı bir başka ilgi çekici
makalede de Osmanlı
Devleti'nin son
dönemlerinde, hac
yolculuğu için inşa edilen
özel bir demiryolu olan
Hicaz Demiryolu konu
ediliyor. 'Tarihten
Sayfalar'da yer alan bu
1909 tarihli makalede,
Hicaz Demiryolu
üzerinde Şam'dan
Medine'ye yapılan ilk
yolculuktan ızlenimler yer
alıyor. 'Sahra'yı Aşmak'
başlıklı bir diğer
makalenin konusu da Sahra
Çölü'nün dondurucu
rüzgârlanyla tezat kavurucu
sıcaklan ve yaşanan açhk...
Makaleyi, 1906 yılında
Sahra Çölü'nün kalbine
cesur bir yolculuk yapan
Britanyalı kâşif Hanns
Mschw'ın ardından
neredeyse yüz yıl sonra
aynı güzergâhı deve
sırtrnda, fotoğrafçı Carsten
Peter ile kat eden yazar
John Hare kaleme ahnış.
National Geographic
Türkiye, aralık sayısında
okurlanna bir de "Dünya
Haritası" hediye ediyor.