17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5KASIM 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR kulturfg cumhuriyet.com.tr 15 İstanbul festivalinde en çok seyirci toplamış, çok ödüllü 'Dogma' filmi gösterimde aybedenlere dilterapisiICuzey soğuğunun kıyısına lcunılmuş Kopenhag kentinin, hayatta çoğu kez beklentilerini gerçekleştirememiş, hayal kınklıklannı sineye gömmüş, umarsız, yitik, yalnız kenar mahalle sakinlerinden, üçü erkek üçü kadın, yolun yansına yaklaşmış 6 hassas karakteri ve raslantılar sonucu kesişen, sıradan yaşamlarını, olduğu gibı perdeye getirme iddıasındaki "Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca" bugün gösterime giriyor. Bir kadın yöneönenin çektiği iîk Dogma' filmi sloganıyla etiketlenen film, genelde stüdyoda özel efekt, filtre, ışık. dekor kullanmayı reddedip omuz kamerasıyla, gerçeği bütün çıplakhğıyla olduğu gibi aktarmayı, kanlı canlı insanlan hikâyelemeyi ilke edinen, tür filmlerine de karşı çıkan, ünlü Lars Von Trier'nin başını çektiği "Dogma 95" hareketinden çıkagelen, mizahi yaklaşımı belirgin, farklı bir romantik komedi. Flört, dnsel Ima. arkadaşlık Hoşgörüsüz, yaşlı selefinin yerini alan, dul rahibin (A.Berthelsen), zorba, aksi babasına katlanan, hiçbir işte dikiş tutturamamış, sakar tezgâhtar kıza (A. Stovelbaek), iktidarsızlık vehmine kapılmış resepsiyoncunun (P. Gantzler), Danca konuşamayan, çıtı pıtı Italyan garsona (S. LJensen), müşteri azarlayan, futbol tutkunu, hırpani işietmecinin (L.Kaalund) de alkolik, düşkün annesine sabırla bakan kadın berbere (A. E. SUNGU ÇAPAN Italiensk for Begyndere/ Yönetmen, senaryo: Lone Scherfig / Kamera: Jorgen Johanson/ Oyuncular: Anders W. Berthelsen, Peter Gantzler, Lars Kaalund, Ann Eleonora Jorgensen, Anette Stovebaek, Sara Indrio Jensen, Rikke Wölck / Danimarka 2000 (Bir Film) Anette Stovebaek, Anders W. Berthelsen, Ann Eleonora Jorgensen fîlmin yalnız ruhlanndan üçü... Jorgensen) abayı yaktığı, hüzünlüden keyifliye yol alan bir ruh halinde seyred(il)en film, aşkın-cinselliğın insan doğasındaki önemi çewesinde ilişkılendirdiği sıradan kahramanlanyla seyirciyi kolayca özdeşleştirirken hüzne karşı sevgiyi de yeşertmekten geri durmuyor. Adeta bir yalnız kalpler kulübünün üyelerini buluşturan bir aşk terapisine dönüşen Italyanca kursunu eksen alan filmin, doğaçlamalarla geliştinlmiş karakterlerini, seçtiği oyunculara göre şekillendirmiş yönetmen-senarist Scherfig. Gerçekten insana kendinı iyi hissettiren bu neşeli, gönül çelici, gamsız, şirin filmin sonunda Venedik gezisinde, artık birbirlerinı anlayan, her biri yaşamında yeni bir adım atmış, umut dolu bir grup oluşruruyor, son jenerikten sonraki hayatlannı da merak ettiren kahramanlanmız. Romantik komedi tarzındaki yürek çarptıran en sevünli ve samimi "Dogma" filmi denebilecek bu "Yeni Başlayanlar" kuşkusuz kusursuz bir başyapıt değil, ama alışılmışın dışında, 2 saatlik, mutluluk hapı gibi bir film. Uluslararası festivallerde kazandığı ödülleri boşuna toplamamış. Anlatımı, oyunculan, görüntüleri, aksiyon sahneleriyle Oscar'lara göz kırpan bir film: Azap Yolu Mafya usulü Baba güzellemesi...Mario Puzo'nun 1970'li yıllarda çok sa- tan ünlü romanıyla, Coppola'nm üç görkem- li devam filmine yayarak bu romandan beyaz perdeye aktardığı destansı The Godfather üçlemesi ve kuşkusuz gangster filmi türün- de ilk elde hemen sayılabilecek Sergio Le- one'nin Bir Zamanlar Amerika'da, Scor- sese'nin Sıkı Dostlar, De Palma'nın Doku- nulmazlar. Abel Ferrera'mn Cenaze gibi kimi modern klasiklerin öne çıktığı, şimdiye dek seyrettiğimiz nice Godfather çeşitleme- si ve benzeri filmle iyice popülerleşerek mi- toslaşan (mafya) baba(sı) prototipi, irili ufak- lı Don Corleone'ler, Brando ya da De Ni- ro-Pacino"lar halinde, aileden, sevimli, bil- ge birer figür olarak perdeden taşıp zamanla hayatımıza kanştı. Hollywood'un sınırsız gü- cünü örnekleyen bu tezahür, en son 77 yaşın- daki aksaçlı Paul Newman suretinde karşı- mıza çıktı bu hafta, seyretmekte geç kaldığı- mız Azap Yolu'nda. Paul 'Don' Newman hatırına... Babasma kazık atan, katil ve muhteris öz oğlu Connor'la (Daniel Craig), ömrü boyun- ca babalık ettiği, tek elle, birlikte piyano çal- dığı, hem sadık hem de en iyi adamı (Hanks) arasında bir tercih yapmak dunımunda kalan, keskin dilli, bedbin, bezgin, yaşlı mafya baba- sı John Rooney rolünü, beylik deyişle. üstüne eldiven gibi geçirmiş, (gerçek hayatında yetiş- kin bir oğulu yitirmenin acısını da içıne göm- müş) yıllann Paul Newman'ı. Yeraltmdan kente hakim, Irlanda asıllı ama Capone'ye bağlı, güçlü bir baba o filmde an- cak veliahtı olan rezil öz oğlundan utanç du- yuyor. 1931'in, büyük ekonomik bunalımın hüküm sürdüğü, gangster çağı Amerikasın- da. mutlu aile yuvasını bırakıp sık sık iş ge- zisine çıkan babasmın ne yaptığmı fena hal- de merak eden, 12 yaşrndaki bir çocuğun ağ- zından anlatılan filmde bu mafya babasıyla oğlunun çatışmasının yamsıra bir başka yoz- laşmamış baba-oğul ilişkisi daha var asıl vur- gulanan:Rooney'nin hem tetikçisi, hem sağ kolu olan, mutlu aile reisi, iki çocuk babası Michael Sullivan'la (Tom Hanks, iyice şab- lonlaştırdığı oyunculuğunu yineliyor), onu silahıyla kurşun yağdınrken işbaşuıda gören oğlu genç Michael'ınki (Tyler Hoechlin). 2005 Oscar plyangosu çıkablllr Cormor'un, kansıyla küçük oğlunu öldür- mesinden sonra büyük oğlunu kapıp arabay- la, güvenli bir teyze evine ulaşmak için Per- dition kasabasına dogru yollara düşüyor Mic- hael. Connor'un görevlendirdiği, amansız bir kiralık katil (Jude Law) de peşinde. Kaçış sü- resınce, hem intikam almaya, hem de masum oğlunu kesinlikle suç dünyasına bulaştırma- maya takıyor kafasını.Tek derdi- korkusu, oğ- lunun da kötü yola düşmesi. Kutsal kitaba göndermeler de içeren film bir çizgiromandan uyarlanmış. Türün bildik kli- şelerinin santim dışına taşmayan bir hikaye ve iki boyutlu karakterler bekliyor meraklısı- nı.Yine de çerçevesinden rengine, ışığından dekoruna sağlam, tam da Oscar verenlerin zevkine yönelik kotanlmış yapısı, tablodan farksız görüntüleri, özenilmiş bezenilmiş, sti- lize anlatımı ve parlak kadrosuyla ilgisiz ka- lınamayan Azap Yolu, tiyatro yönetmenliğin- de epey sahne tozu yuttuktan sonra, çağdaş çe- kirdek ailenin sorunlanna yüreklice kamera tutan, Oscar'lar almış ilk fil- mi Ame- rican Be- auty'nin (1999) başansıy- la Holly- wood semalannda yıldız gibi yükselen îngiliz Sam Mendes'in yeni filmi. Bu kez vazgeçemedi- ği o 'çıkmazdaki aile' sorunsalıyla kanşık bir Mafya serüveni-aksi- yonu fonunda geçen, usta işi görselliğiyle seçkinleşen, kara film türünde, göza- lıcı, temiz bir iş çı- karmış Mendes. A- ma oldukça ruhsuz ve donuk bir dönem fıhninden de çok öte- ye gidemiyor bu seyri zevkli ancak meramı yavan, büyük ölçüde 'de- ja vu' ızlenimi veren Azap Yolu. Yine de 2003 Oscar piyangosunun çarpma- sı olası, büyük favorilerden biri olarak şim- diden (en azından birkaç ödüle) hedeflenmiş görünen Mendes'in parlak HolKvood kariye- rini perçinleyebilecek nitelikteki bu ikinci filmini asıl çekici kılan ve akılda kalansa, kuşkusuz American Beauty'ningüzelliğin- de de pay sahibi, usta kameraman Conrad Hall imzalı, sepya renginin ağır bastığı, oy- nak, hüzünlü Irlanda havalannın eşlik ettiği, tablo gibi görüntüler. Seçtikleri bu hayatta kesinlikle cennetlik kullar olmadıklannı di- le getiren bu iki babanın çatışması, Nevvman- Hanks'inzorakikapışması şeklinde, modern bir vvestem havasında seyreden film, özetle şimdiyedek bir çok kez seyredilmişlik duy- gusundan pek sıynlamıyor baştan sona. Road To Perditlon / Yönetmen: Sam Mendes / Senaryo: David Self / Kamera: Conrad L. Hall / Müzik: Thomas Nevvman / Oyuncular: Tom Hanks, Paul Nevvman, Jude Law, Stanley Tucci, Tyler Hoechlin, Daniel Craig, Jennifer Jason Leigh, Ciaran Hinds / ABD 2002 (Özen Film) İZLEYİCİ GÖZÜYLE ERDAL ATABEK Oğullar babalarına hayran ımdır? 'Azap Yolu' filmi, bir oğulun gözünden babasını ve yaşadıkla- nnı anlatıyor. Babası Michael Sul- livan, bir mafya babasmın güven- diği gözü kara bir tetikçi. İki oğ- lundan büyüğü olan Jr. babasmın ne iş yaptığını merak ediyor ve doyurucu bir yanıt alamıyor. Ba- basınm bir işe çıkışında gizlice saklandığı arabayla gidilen yerde babasmın yaptığı işi, korkunç bir öldürme sahnesine tanık olarak öğreniyor. Ancak bu gizli tanıklık artık bütün yaşamlannı değiştire- cektir. Mafya babası olan John Rooney, sağ kolu olan Sullivan'ı bu dikkatsizliğinden dolayı bağış- lamayacak, onun artık 'zararlı ol- duğu 'na karar verecektir ki bu da mafya listesinde üzerine çarpı işa- retinin çizilmesi demektir. Bun- dan sonra baba oğula kaçmak ve canlannı kurtarmak kalacaktır. Sullivan, aynca ailesine verilen zarann öcünü almanm da peşinde- dır. Küçük Mike babasma hayrandır ve bu hayranlığı sonuna kadar sü- recektir. Ama erkek çocuklan için 'baba imgesi' yalnızca hayranlı- ğı sımgelemez. Erkek çocuk, ba- basına hem hayrandır hem de onu aşıp kendi kunliğini bulmak zo- rundadır. Bunun için de babasına başkaldırmak, onu eleştirmek, hatta onu 'yanlış biri' bulmak zo- rundadır. Hele de küçük Mike için babası hem hayran olunacak hem de nefret edilecek birisi olmalıdır, çünkü babasmın işi 'birilerini öl- dürmektir'. Aynca, küçük Mike için ailesine vermiş olduğu zara- nn boyutu çok büyüktür ve bun- dan dolayı suçluluk duyması ka- çmılmaz olmalıdır. Oysa Mike. babasma sadece 'kardeşini ken- disinden daha çok sevip sevme- diğini' sorar. Oğullarm babalan- na ha>Tanlığı yanmda onlan eleş- tirmeleri 'ikili bir duygu' yaratır ki bu da erkek çocuklann gelişi- minde önemlı bir noktadır. 'Azap Yolu', mafya filmleri arasında özel bir yer bulacaktır. Tom Hanks, Michael Sullivan ro- lünde, Paul Newman mafya ba- bası Rooney rolünde çok başanlı- lar. Görüntüler, kostümler, dekor ve görüntüler olağandışı güzel. Gene de bu filmlerde böyle usta kişilerin yapmaması gereken ha- talar göze batıyor ve filmin geri- limini azaltıyor. Sullivan'ın kendi katilini yaraladığı anda garanti kurşunu sıkmaması, ızlendiğini bile bile girdıği evde önlem alma- ması bu hatalardan. Pek övüldüğü kadar değilse de seyri bu tarzdan hoşlananlar için zevkli bir film. Baba-oğul ikili- sinde çektiği dikkat de üzerinde durulmaya değer. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Yeniden Yapılanma "Yeniden yapılanma", içinde yaşadığımız dö- nemin moda kavramlarından biri. Önümüzdeki günlerde, ülkemizde de gündemin birinci sırası- na oturacakmış gibi görünüyor. Hani, meşhur "Glastnost"un ikiz kardeşi "Perestroyka" varya, ışte ondan söz ediyorum. Şu günlerde herkes "yeniden yapılanma" teia- şında! Ne de olsa, yeni bir iktidar gelmiş başa. Yeniden yapılanmasınlar da ne yapsınlar... Onla- ra karışmak haddimiz değil. Zaten, konumuz da bu değil. Biz, devletin yeniden yapılanması pro- jesine bakmak istiyoruz. Elbette, kültür-sanat alanının ihtiyaçlarını göz önüne alarak. ••• Nicedir gündemde olan değişim ihtiyacına ya- nıt verme sorumluluğunu -seçmenin kararıyla- üstlenen AK Parti'nin dilinden düşürmediği bir kavram "yeniden yapılanma"; ama bundan ne kastettikleri konusunda bir açıklık yok. Dilerseniz, bakanlıkların birleştirilmesinden başlayalım. Henüz kesinlik kazanmamakla birlik- te, bakanlık sayısının azaltılması operasyonu çer- çevesinde, Kültür, Turizm ve Çevre bakanlıklan- nın birteştirileceği anlaşılıyor. Kimilerinin "Işte ola- cağı buydu! Kültür Bakanlığı 'nı kaldırmakla -ya da en azından önemini azaltmakla- işe başladılan"1 diyeceğinı adım gibi biliyorum. Oysa, böyle bir birleşme, sağlıklı bir yeniden yapılanmanın önü- nü açabilir. Nasıl mı? Gelin birlikte düşünelim. Üç bakanlığın birleştirilmesi, siyasetın bualan- lar üzerindekı baskısının kalkmasına -en azından azalmasına- yol açabilir. Eğer, bu bakanlıkların çatısı altındaki pek çok genel müdürlük kaldınlır, yerine sektörlerin yönetiminde özerk "kurum"\ar oluşturulabilirse (Sanat, Telif Hakları, Sinema, Tu- rizm, Çevre kurumları ile RTÜK'ün yerini alacak -hatta Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nü de içe- recek- bir Kitle lletişim Kurumu, vb.)... Bu özerk kurumlar için "yerli model" arayan- lar, Futbol Federasyonu'nun yapısına bir göz ata- bilirler. Bu üç bakanlığın birleşmesi, bürokraside cid- di bir tasarruf sağlayacağı gibi, benzer işlevlerin farklı birimlere dağıtılmasının yarattığı sakıncala- nn da önüne geçilebilir. örneğin yurtdışı temsil- ciliklerimizde, Kültür Müşavirliği, Turizm Müşavir- liği ve Tanıtma (Basın Yayın) Müşavirlıği'ne dü- şen işlerin tek birimde toplanmasının, verimliliği arttıracağından hiç kuşkum yok. Tabii, bu iş bir bürokrata değil, bu alanların içınden gelen bir uzmana bırakıldığı takdirde. Yeniden yapılanma, sanat alanının "sıvilleşme- si" ilkesine dayandırılırsa, gerısinı çözmek ko- laydır. Nasıl bir kurumlaşma, nasıl bir işlev ayrı- mı gerekir; kültür alanına "turizm"\n arka bahçe- si olarak bakma sakıncası nasıl engellenır, bun- ları aynca tartışırız. Önemli olan ilkede anlaşmak: Kamu kültür kurumlarını, "resmi ideoloji"n\n ta- şıyıcısı olarak görme alışkanlığından vazgeçebi- lecek miyiz? Siyasetçilerin gönüllerince at oyna- tamadığı "özerk" bir "Sanat Kurumu"oluşturma cesaretini gösterebilecek miyiz? Tabiii, bu alanı destekleyecek yeni kaynaklar yaratmak, mevcut kaynakların daha verimli kul- lanımını sağlamak, kısacası kültür-sanat alanını "pazar"\n acımasız ellerine teslim etmemek ko- şuluyla. Evet, kamu sektörünün kültür-sanatadesteği- nin sürmesini, ama bu desteğin yönlendirilmesi- nin sivil alana bırakılmasını talep ediyoruz. {'Dev- letin ideolojik aygıtları' kapsamında sivil sektö- rün de sütten çıkma ak kaşık olmadığını biliyo- ruz elbette. Ama, en azından kendi sorunlarımız- la kendimiz baş etmeyi öğrenmeye başlayabili- riz; siyasetçi ve bürokrat cinsinden aracıları or- tadan kaldırabilirız, değil mi?) Yok eğer, "Böyle şey olmaz, parayı veren nasılsa düdüğü çalar" di- yenlerdenseniz, uygar dünyadaki kültür - sanat kurumlarının yapısını incelemenizde yarar var... İktidar partısinin gerçek niyetini, uygulamaya girıştiklerinde göreceğiz. Umalım ki, "Kırk yılda bir iktıdara geldik, bizim de iktidann nimetlerin- den yarahanma hakkımız var" görüşü azınlıkta kalır, halkavaatedilen "özgüıiükçü" ve "s/V//"an- layışın somut ürünleri çıkar ortaya. Beni hayalcilikle suçlayabilirsiniz. Belki de, siz haklısınız. Ama, bu söylediklerim bana o kadar da uzak bir hayal gibi gelmiyor. Bu gün değilse, yann... BUGUN • CEMAL REŞİT REY de 20 OO'de Antonio Carlos Jobim Project'in caz konseri. (0 212 232 98 30) • AKM'de 19 30da tstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin 'Viyana Esintileri' adlı konseri. <0 212 251 56 00) • İTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde 19.00'da Aydın Karlıbel'ın piyano konseri. (0 212 293 98 48) • İŞ SANAT'ta 19.30'da Arif Sağ&Gerardo Nunez konseri. (Biletix: 0 216 454 15 55) • BABYLONda 23.00'te Ühan Erşahin's Love Trio konseri. (0 212 292 73 68) • NARDtS'te 21.30'da Emin FındıkoğJu&Feyza nın 'Fragile Funk' konseri. (0 212 244 63 27) • ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.00'de Mehmet Güntekin ın solıst olarak katılacağı 'Musiki Meşld'nin konseri. (0 216 341 05 00/209) • ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 19.00'da Ingmar Bergman ın 'Yaban Çilekleri' fihninin gösterimi. (0 212 293 12 70) • GOETHE ENSTİTÜSÜ'nde 18 OO'de Önay Sözer, Deniz Vardar'ın katılacağı 'Love you (a)live Demokrasi, Globalizasyon ve Kitle-tletişim' konulu konferans. (0 212 249 20 09) • YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ'nde 20.30'da 'tkinci Caddenin Mahkûmu' adlı oyun. (0 212 661 19 41) • BİLGİ ÜNİVERSİTESİ KUŞTEPE KAMPUSU'nda 19.30'da Michael Haneke'nin 'Ölümcül Oyunlar' filminin gösterimi. (0 212 293 50 10)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle