25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 28 EKİM 2002 PAZARTESİ 8 SOYLEŞI Çukurova Grubu Başkanı, Akşam ve Show TV'nin Sahibi Mehmet Emin Karamehmet bankacıhk sektörünü anlattı Devletnefes alışınızıbile izlerLEYTA TAVŞANOĞLU •2- - Bankaalıkta oytınun kurallannı devletin koyduğunu ve bu kurallar ne- deniyle büyümek isteyen gruplann o yıllarda mutiaka banka sahibi olması gerektiğini söylüyorsunuz. Bu, nede- niniz. PekU bankacüığa ne zaman vena- sıl girdiniz? - Bankacıkkla, hissedar olarak, ailemin ve ortaklanmızın tanışması epey eskile- re, 1924 yılında kurulan Türkiye tş Ban- kası'nın kurucu ortağı olmalanna kadar gider. 1946 yılında çok ortaklı kurulan T. Garanti Bankası'nda da kurucu ortak- lar arasında idik. Yine çok ortaklı olarak 1955 yılında kurulan Pamukbank'ın da kurucu ortaklan arasında yer aldık. Bu- rada iki noktanın alünı çizmeliyim. Bi- rincisi biz sadece bankalarda hissedar olarak yer aldık ve yönetimlerine girme- dik. îkincisi de bu bankalann kuruluşun- da sermaye yapılannın ilginç bir özelli- ği var. Bu bankalar hem çok ortaklı ku- ruluyorlar hem de bu ortaklann o günler Türkiyesinın önde gelen varhklı ailele- ri ve işadamlan olmalan. Banka yönetmek ile tanışmamız ise biraz daha yeni. Kurucu hissedarlan ara- sında yer aldığımız Pamukbank'tan ye- ni hisseler aldığımız için ilk kez Mart 1973'te grubumuzun temsilcisi olarak Pamukbank Yönetim Kurulu'na girdim. Bu arada grup olarak bankanın hissele- rini toplama faaliyetlerimizi hızlandır- dık. Hissesini satmakistemeyen ortakla- nn da genel kurulda kullanılmak üzere vekâletlerini almaya çahşıyorduk. 1974 Mart ayında yapılan genel kurulda, ya- pılan seçimlerde Pamukbank'ın yöne- tim kurulunun tümü artık grubumuzun temsilcilerinden oluşuyordu. Çok ortaklı biryapıya kuruluşundan be- ri sahip olan Yapı Kredi Bankası ile his- sedarlîk ilişkimiz ise 1979 yılında, rah- metlı Ayhan Şahenk'ten bankanın yüz- de 13 'ünü almamız ile başlar. Gerek Ay- han Bey'den ilave hisse alarak gerekse i - ğer ortaklardan hisse toplayarak 1980 Martı nda bankanın yönetiminde hâkim konuma geldik. Yapı Kredi ile birlikte onun iştirakleri arasında yer alan Inter- bank da grubumuza katılmış oldu. Yapı Kredi iştiraklerinden olan T. Imar Ban- kası, Doğuş Grubu'na devredildi. Yapı Kredi ile birlikte çok sayıdaki sanayi ve ticari iştiraki de grubumuza katılmış ol- du. Böylece 1980 yılı başlannda üç ban- kası olan bir grup olmuştuk. Çofc ortaklı bankalar - Çukurova yönetiminde bu banka- lar nasıi birgelişim gösterdiler.. Nere- deydüer, nereye geldüer? - Burada her iki bankanın da yöneti- mini devraldığımızda ortak özellikleri olan bir durumu belirtmem gerekiyor. Her Ud banka da çok ortaklı idiler ve hâ- kim ortak olmaması nedeniyle ortaklar arasındaki çatışma ve mücadeleler nede- niyle güç kaybetmişler, sektörde geriye düşmüşlerdi. Bir şirket çok ortakh ola- bilir, halka açık olabilir, ancak her şirke- tin mutiaka karar verecek, risk alacak ve öncülük yapacak bir büyük ortağımn, yönetimde yer alacak hâkim bir ortağı- mn olması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa şirket güç merkezi olmayan bir organizasyona dönüşür. Grubumuzla bir- likte bu iki bankadaki bu sorun, karar verici ortak olmaması ortadan kalktı. Pamukbank, yönetimini aldığımızda küçük bir banka idi ve ciddi mali sorun- lan vardı. Biz bu bankayı etkin, rekabet- çı yapıya kavuşturarak yaygın müşteri tabanı ile 2 milyon aktif müşterisi olan Türkiye'nin 5'inci büyük özel bankası ha- line getirdik. Yapı Kredi köklü bir geçmişi olması- na karşın biz aldığımızda gerek hâkim or- tak olmaması nedeniyle gerekse arasın- da sendikal nedenler de dahü olmaküze- re ciddi yönetimsel sorunlarla boğuşuyor- du ve bu bilançosuna da olumsuz yansı- yordu. O günlerde Yapı Kredi'nin geliş- me çizgısi tersine dönmüş ve sürekli ge- riliyordu. Bizimle birlikte bu çizgi yeni- den yukanya döndü ve rekabetçi bir ku- rum olarak sektöre geri döndü. Yapı Kre- di'nin özündeki yenilikçilik ve öncülük kültürünü tekrardan canlandırdık. Yapı Kredi bilgi işlem, kredi kartlan, bireysel bankacılık başta olmaküzere hemen her konuda bankacılık sektöründe öncülük yapn, Bugün Yapı Kredi 4-5 milyon ak- tif müşteriye hizmet veriyor ve banka kredi kartı pazanrun yaklaşık dörtte bi- rini elinde tutuyor. Bu arada özellikle belirtmek istediğim bir konu var. Biz bu ıla bankayla birlik- te çok önemli bir mali büyüklüğü kont- rol ederken bu gücü dışımızdakilere kar- şı hiçbir zaman kötüye ve özel amaçla- nmıza hizmet etmede kullanmadık. Ya- ni bankalanmız, grubumuzun ve banka- iann iştirakleri lehine rakipleriyle reka- betlerinde birhaksız rekabet aracı olarak cV^ ok ortaklı bir yapıya kuruluşundan beri sahip olan Yapı Kredi Bankası ile hissedarlık ilişkimiz ise 1979 yılında, rahmetli Ayhan Şahenk'ten bankanın yüzde 13 'ünü almamız ile başlar. amukbank, yönetimini aldığımızda küçük bir banka idi ve ciddi mali sorunları vardı. Biz bu bankayı etkin, rekabetçi yapıya kavuşturarak yaygın müşteri tabanı ile 2 milyon aktif müşterisi olan Türkiye 'nin 5 'inci büyük özel bankası haline getirdik. asla kullanılmadılar. Aynca başkalanna ait şirketleri köşeye sıkıştırmak ve ele geçirmek amacıyla bankalanmız araç ve silah haline hiç dönüşmediler. Pamukbank'ın TMSF'ye devrinden önce iki bankanıntoplam özel kesim ban- kacıhğmda çok önemli paylan vardı. îki- si birlikte bankacılık sisteminde toplam varhklann yüzde 26'sını, kredilerde yüz- de 35'ini, mevduatta yüzde 26'sını, kre- di kartlarında yüzde 33 'ünü oluşturuyor- du. Eğer bu iki bankayı birleştirebilsey- dik sadece Türkiye'nin en büyük özel bankasını değil, aynı zamanda lig ve kul- var değiştirmıs. öncü birbanka yaratacak- hk. Böyle bir bankanın yaratacağı ivme- den Türk ekonomisinin mahrum kaldı- ğı kanısındayım. Pamukbank -Sahibiolduğunuz bankanın başma gelenleri ve en son Pamukbank olayı- nı anlatır mısınız? - Öncelikle bankacüıkla ilgili bazı ko- zı da ohımsuz etkiler. Yani yasal yüküm- ler aslında yasal yüklerdir. Üçüncü ve çok önemli olanı da, ban- kacılık hem ekonominin genelindeki ge- lişmelerden ve makroekonomik politi- kalardan hem de zaman zaman bazı sek- törlerde meydana gelen gelişmelerden etkilenir. Risklerinızi ne kadar iyi yöne- tirseniz yönetin bu konudakı olumsuz gelişmelerden etkilenmekten kaçınamaz- sunz. Bazı bankalar az, bazılan çok et- kilenir. Makroekonomik politikalan be- lirlemek ve yönetmek bankalann sorum- lu olduğu bir iş değil, ama bu politikala- nn başansız olmasının kurbanı bankalar olmaktadır. Banka batmalanna bakarsa- nız banka batışlan hep bu politikalarda başansızlığa uğranıldığı dönemlerin ar- dından ortaya çıkmışlardır. Son 22 yıl süresince çok sayıda ya genel kriz ya da sektörel krizler ortaya çıktı ve bunlar hep bankalann bilançosuna yansıdı. Bir bankanın sorunlu hale gelmesin- de sadece hâkim ortak ve yönetimleri değil bu saydığım etkenler de rol oy- zı bankalar bu olumsuz etkiyi riskli açık pozisyon olarakyada faiz nski alarakkar- şılamaya çahştılar. Bankacüıktaki bir başka genel etkiye dikkari çekmek istiyorum. 1980'li yüla- nn sonlanndan başlayarak gelişigüzel banka lisansı dağıtılmaya, kriterler ve standartlaryükseltilmeden banka izni ve- rilmeye başlandı. Aynca Hazine, banka devirleri sırasında gerekli özeni göster- medi. Türkiye, seçimlere bir hafta kala aynı anda 6 banka izni birden verildiği- ni gördü. Bu izin furyasının sektörde ya- rattığı bozucu etki ve haksız rekabet tüm bankacılık sektörünün olumsuz etkilen- mesine, bankacıhk ilke ve kurallannın aşınmasına, banka bilançolannın bozul- masına neden oldu. Ankara'nın banka izin ve devirlerindeki özensizliğinin fa- turası tüm sektöre çıktı. 1980'lerin son- lanndan başlayarak yenı verilen izinle kurulan bankalann hemen tümü önce 1994knzınde,ardından 1998-2001 ara- sındabattılarve onlarla birlikte sektörün tümü olumsuz etkilendi. eğerleri yıkmak, tahrip etmek belki kolay ama, yaratmak zordur, zaman alır, emek ister; değerleri yaratmak da sadece para işi değildir. Paranızı ve servetinizi bir günde kaybedebilirsiniz, kaybettiklerinizi de tehrar kazanabilirsiniz. Ama insanın gerek ticari gerek kişisel itibarı ve şerefıni kazanması daha zordur ve bu, paradan da servetten de daha önemlidir. nulan hanrlatmam sanınm yararlı olacak. Bankacılık cam fanus içindeki bir sek- tördeğildir. Ekonominin merkezinde yer alır ve bir bankanın yönetiminde ortak- lar ve yöneticiler tek başlanna tam yet- kili değildirler; kendilerinin dışındaki çok sayıda kısıtlamaya tabidirler. Bu bsıtlamalardan birisi oyunun ku- rallannın, Bankalar Kanunu ile Hazine, Merkez Bankası. BDDK gibi kuruluşlar tarafından aynntıh bir biçimde konul- masıdır. Sermaye, mevduat, kredi ve iş- tirak gibi hemen her konuda düzenleme- ler size ne yapılacağını, hangi oran ve sı- nırlamalar içinde iş yapacağınızı söylü- yor. Bunlara uyup uymadığınız ise sürek- li denetim altındadır. Devlethem nasıl ha- reket edeceğinizin temel belirleyicisidir hem de nefes alışınızı bile takip eder. tkincisi, bankacılık sektörü kaynakla- nnın kullanımında serbest değildir. Mun- zam karşılık, disponibilite gibi yasal yü- kümler paranızın belirli ve önemlice bir tasmının nereye yatınlacağını size söy- ler. Bunlar ya devlet tahviline ya da Mer- kez Bankası'na yatınlırlar. Demek ki ka- musal yükümler sizin banka olarak hem bilançonuzun kompozisyonunu belirler hem de bu yükümler ya gelir getirmedi- ği ya da düşük gelir getirdiği için kânnı- namaktadır. Hatta bazen bu etkenler yönetimlerin ve hâkim ortaklann kusur- lanndan ve etkisinden daha önemli ve belirleyici ohnaktadır. Buna karşıhk Bankalar Kanunlan, özellikle de bir tepki yasası olan son kanun bir banka- nın sorunlu hale gelmesinin nedenleriy- le ilgilenmemekte ve tüm sorumlulu- ğu hâkim ortak ve yöneticilere smırsız olarak yüklemektedir. Sorumluluktaki bu dengesizlik bankacılık sektörü ve bu sektörün sonınlannın nedenlerini anlamamızda çok ciddi bir handikap ve risk oluşturmaktadır. Bu, hem kamu- oyunun yanlış yönlendirihnesine ne- den oluyor, hem de gelecekte bankala- nn yönetilmesinde ve sorunlara çözüm bulunmasında ciddi bir sorun nedeni ve engel. Bu yaklaşım nedeniyle bankala- nn ekonomıdeki işlevlerini yerine ge- tirmeleri önümüzdeki dönemde çok zorlaşacak. Dördüncü bir neden, makroekonomik politikalann ve kamu borçlanmasının ne- den olduğu çok uzun bir süredir aşın öl- çüde yüksek olan reel faizlerdir. Bu reel yüksek faiz kamuya bütçe açıklan ve ka- mu bankalannın görev zararlan şeklin- de yansıdı. Bu, özel bankacılıkta ise fa- aliyet kârlıhğına olumsuz etki yaptı. Ba- Pamukbank olayını da saydığım bu beş etkenin belirledigi çerçevede değer- lendirmek gerektiğini düşünüyorum. An- cak Pamukbank, TMSF'ye alınan ban- kalardan temelde üç önemli noktada fark- lılık gösteriyor. Birincisi, Çukurova Grubu, bankalan TMSF'ye alınan diğer gruplardan fark- h olarak oldukça uzun süreden beri ban- kacüıktadır. Biz bankacıhğı gelip geçici değil, uzun sürelibiriş olarak görüyoruz. Grubumuzun bankalan, gruptan çok pi- yasa lideri olarak bankacıhktan sigorta- cılığa, faktoring ve fînansal kiralamadan sermaye piyasalanna mali hizmetlerin her alanında yaygın halk kitlelerine hiz- met vermektedir. Ikincisi, Pamukbank'ın TMSF'ye de- vir tarihindebankanın herhangi bir taah- hüt sorunu olmamasıdır. 2000/2001 kri- zindenPamukbankbaşanyla çıkmıştır. Bu kriz Pamukbank için gerçek birbaşan tes- ti olmuştur. Üçüncüsü de, Pamukbank'ın TMSF'ye alınması sırasında kullanılan kriterin ön- celik ve zamanlaması konusundadır. 31 Ocak 2002 'de çıkanlan 4743 sayılı yasa- nın gerekçesini okursak bu yasanın kri- zin reel sektör üzerindeki istihdam, üre- tim ve katma değer açısından olumsuz et- kilerini gidermeyi ve kredilenn makul sü- re, süreç ve koşullarla yeniden yapılan- dınlmasını hedeflediğini görürüz. Yasa- ya komısyonda bankalann sermaye ye- terlüiğinin üçlü denetimle belırlenece- ğine ilişkın hükümler eklendi. Yasanın ge- rekçesi dikkate ahndığında önce Istanbul yaklaşımının uygulanarak kredilennye- niden yapüandınlması ve ardından ban- kalann sermaye yeterlik rasyolannın be- lırlenmesi gerekirdi. Düzenleyici otori- te yasa gerekçesini dikkate almadan ve Istanbul yaklaşımı üe kredileri yapılan- dırmadan sermaye yeterlik rasyolanm belırlemiştır. Yasa gerekçesine. uygun olarak tersi uygulanmış olsa idi farklı bir resim ortaya çıkacaktı. Bu yapılsa idi TMSF'ye alınmagerekçesı olan Pamuk- bank'ın sermaye yeterlik rasyosu pozitif olacakü. Böylece yasayla \ erilen bir hak ve olanaktan hem grubumuzun reel sek- tör şirketleri hem de Pamukbank yarar- landınlmamışhr. Değerleri yıkmak kolaydır - Siz böyle diyorsunuz ama ortada da bir durum var. Pamukbank Bankalar Kanunu m. 14/3 ve 4 hükümlerine gö- re TMSF'ye almdı ve "banka hortum- culan" arasınagirdiniz. Sankanrj hor- tumladınız mı? - Bu. hortumlamadan ne anladığınıza bağlı. Benım Mehmet Emin Karameh- metolarak bankalardan doğrudan ve do- laylı tek kuruş kıülandığım bir kredi yok. Grup şirketlerine açılan kredileri kas- tediyorsanız, bu şirketlerin bir kısmı ay- nı zamanda bankalann da iştiraklen ara- sında yer alıyor. Aynca grup şirketleri- nin aldığı kredinin heT kuruşunun nere- ye harcandığı şirket kayıtlanndadır. Bu paralar yatınm oldu, istihdam oldu, üre- tim oldu ve vergisi ödendi. Bir ulusal de- ğer haline gelen bu şirketler kredilerin te- minan olarak orada duruyorlar. Aynca bü- tün gelişmiş dünyada şirketler kesimi borç alma ve kredi almaya dayanarak fa- aliyerini sürdürüyor. Borç almak, kredi kullanmak ne yasalara, ne de ahlaka ay- kın. Değerleri yıkmak, tahrip etmek belki kolay ama, yaratmak zordur, zaman alır, emek ister; değerleri yaratmak da sade- ce para işi değildir. Paranızı ve serveti- nızi bir günde kaybedebilirsiniz, kaybet- tiklerinizi de tekrarkazanabilirsiniz. Ama insanın gerek ticari gerek kişisel itiban ve şerefıni kazanması daha zordur ve bu, paradan da servetten de daha önemlidir. lnsanlara yeni işyeri açan, aş ve ekmek kazanmalannı sağlayan ve çaba gösteren birisi olmanıza rağmen insanlara ve top- luma sanki onlann ekmeklerini, aşlannı, işlenni elinden alan birisi gibi, bir hor- tumcu gibi takdim edılmek bir insana yapılacak en büyük haksızlık, onun ha- yatta karşılaşacağı en acı trajedidir. Ben böyle bir nitelemeyı hak etmiyorum. Öncehlde belirtmem gereken konu: Bu değerlendirme yapüırken göz ardı edilen bir olgu var. 1993'ten bu yana Pamuk- bank'tan grubumuza fon aktanmı niteli- ğinde ve bo>-utunda bır kredi olmamıştır. 1993 sonunda yaklaşık 570 milyon dolar- la aktifin yüzde 19'u düzeylennde olan grup şirketlerinin kullandığı krediler ye- ni kredi kullandınmı olmadıgı halde Kör- fez Savaşı ve 1994 krizinin de etldsiyle faiz reeskontlanyla 1996 yılında aktifin yüzde 44'üne çıkmışhr. TMSF'ye de\dr sırasında ise bu oran yüzde 38"dû". Son 3 yılda knzlere rağmen dolar bazında kre- diler ve faiz reeskontlan toplamı 2.5 mil- yar dolar düzeylerinde kalmıştır. Diğer bir deyişle art arda gelen knzlerin banka üzerindeki etkisı tam tersine grup şirket- leri tarafindan üstlenilmiştir. Buna karşıhk Çukurova Grubu 2000 ve 2001 yıllannda sermaye piyasalann- daki değen 2.5 milyar dolar üzerindeki Turkcell hissesini Yapı Kredi Bankası'na; yine piyasa değen 2.2 milyar dolar de- ğerindeki Yapı Kredi hissesini de Pa- mukbank'a rehnetmiştir. Buna ek olarak portföyünde değerli hisselere sahip olan Çukurova Holding Sınai ve Mali Yatırımlar Holding ile kefaletleri verilmiştir. Ve nihayet Mart 2002 'de bütünkişisel malvarhğıma baş- vurmak imkâm sağlayan şahsi kefale- timi verdim. Bankasını hortumlamak isteyen kişi bunlan yapar mıydı? Bunu yapan kişiyi hortumcu olarak nitele- mek hangi vicdana sığar? Sonra Bankalar Kanunu da dahü hu- kukun ve kurallann özel bankalara ayn, kamu bankalanna a>n uygulandığını dü- şünüyorum. Bu hem anayasamıza hem de hukukun e\Tensel ilkelerine aykın. Kamu bankalanna de\r let 25 milyar do- lar görev zaran verdi. Görev zaran dedi- ğiniz şey nedir? Ben de, görev zaran, po- litikacının ve bürokratın hortumladığı paradırdiye tarifedersem ne dersinız? Ay- nca Emlak Bankası banka değil miydi? Neden TMSF'ye ahnarak tasfiye edilme- di? Neden Ziraat Bankası ile birleştinyo- ruz maskesi altında aslında gizlı bir tas- fıyeye tabi tutuluyor? Anayasa ihlal edüiyor - Insanlar yurtdışında paranız olduğunu ve sonunda bunu getirerek durumu düzelteceğinizi bekliyorlar. Yurtdışında paranız var mı? - Grubun bütün riskleri için kefalet vermiş olmam buna verilecek en güzel cevap değil mi? Bunlar maksatlı dedikodulardan ibarettir. - Bir de bankalannızın | Fiskobirlik 'ten olan alacaklan söz \ konusu. Bu konuda da çok şey I söylendl - Fiskobirlik konusunu sırf bankalann parasal bir alacağı olarak mali ve ekonomik bir boyuta indirgememek gerektiğini düşünüyorum. Konunun bence daha önemli yönü ülkemizdeki hukukun üsrünlüğü ile ilgili. Hukukun üstünlügünün temel koşulu devletin verdiği sözleri tutması, yaptığı sözleşmelere uyması, huîcuk kurallan ve yargı kararlanyla kendini bağlı görmesidir. Fiskobirlik olayı bence mali boyurundan çok bu boyutu ile önemli. Devlet sözleşme ile yüklendiği bir borcu ödemiyor; Pamukbank'ta adli yargı karan, Yapı Kredi'de Danıştay karan yok kabul edilerek açıkça anayasanın 138'inci maddesi ihlal ediliyor; bu da yetmiyor 2000 yılında çıkan tanm kooperatiflerinin borçlaruun ödenmesı ile ilgili yasaya uyulmuyor. Tabii bizler de özel kişiler olarak devleti icra yoluyla 1 takip etme yollanmız tıkalr. : Hazine'den sorumlu bakanlar ile Hazine Müsteşarlığındaki bürokratlar bu hukuksuzluğun baş aktörleri. Ben sizin aracüığınızla buradan Sayın Gumhurbaşkanımıza konuyu inceletmeye ve gereğini yapmaya davet ediyorum. Tabii konunun bir de ekonomik tarafı var. 1989 yılında yine IMF programlannın uygulaması sırasındaki kısıtlamalar nedeniyle Ziraat Bankası, tanm kooperatiflerine kredi veremiyordu. Bunun üzerine 4 özel banka zamanın Ticaret Bakanı'nın gerekli yazılı görev vermesi ile Fiskobirlik'e kredi verdiler. Bu kredi politik talepli bir kredi idi. Ancak daha sonra çeşitli nedenlerle bu kredilerin geri ödenmesinde sıkıntı ortaya çıktı. Hatta bu konuda 1994 yılında çıkanlan bir kararname Danıştay Karan ile iptal edildi. Danıştay, söz konusu karannda yasal temelden yoksun ve hukuk güvenliğini zedelediği ve sözleşme özgürlüğüne aykın olduğu gerekçeleriyle bu düzenlemeyi iptal etti. Danıştay. söz konusu kredide ticari sözleşme esaslanmn uygulanması gerektiğine karar verdi. Ancak bu karar yok varsayıldı. Tartışma bu kredinin güncel olarak hangi miktara ulaşmış olması gerektiğinde düğümleniyor. Bu da uygulanacak faiz oranının ne olması gerektiğinden kaynaklanıyor. Nitekim Hazine'nin IMF'ye yazdığı 22 Haziran 2002 tarihli mektubun 27. maddesinde Hazine'nin kamu bankalanna olan yükûmlülüklerini, yani görev zararlannı faizlendirme prensipleri belirlenmiştir. Yapı Kredi ve Pamukbank'ın görev açısından kamu ile ilişkisi kredinin kullanıldığı tarihte kamu bankalanndan farklı değildir. Hazine'nin bu mektubundaki ilkeleri kullanarak hesap yaparsanız Pamukbank kayıtlanndâ 31 Aralık 2001 tarihi itibanyla bankanın ticari faiz uygulayarak ulaştığı 597 trilyon, 611 trilyona yükselmektedir. Ancak Hazine, ne yargının karar verdiği ticari faizi öderim, ne de görev zaran kadar faiz öderim diyor. Ben devletim, sana borcumun canımın istediği kadannı öderim; kalanmı da bankada zarar yaz diyor. I Sürecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle