22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA + CUMHURİYET 22 EKİM 2002 SALI O L A Y L A R V E ( J O R L J Ş L J L . K olay.gorus@cumhuriyet.com.tr EYETYHAYIR OKTAYAKBAL 4 Kasrnı Sabahı! Siz 3 Kasım sonrasını merak edenlerden misi- niz? Karanlık bir dönem mi başlayacak? Kaç yıl sü- receği beJli olmayan bir dönem!.. Bir yıl sürmüştü geçen defa! Erbakan-Çilter hü- kümeti, halkımızın teneke, tencere, zil, çan sesle- riyle, ışıklan saatler boyu yakıp söndürerek yıkıl- mıştı. Şimdi görünen, bir ay sonrasının, bir karmaşa, bir altüst olma dönemini başlatacağıdır. Bir kuş- ku, ama sağlam verilere dayanan bir kuşku!.. Ata- türk ve cumhuriyet devrimini, yolu kapatan inek- lerebenzeten; camileri, minareleri gericiliğin silah- lan yapan, demokrasiyi karanlığa götüren birara- ca benzeten kişi ve çevresir>dekiler, bir de bakmış- sınız TBMM'de çoğunluğu elde etmiş, tek başla- nna yönetim koltuklarına kurulmuşlar!.. Haydi, yeni baştan savaşıma, demokratik yollar- dan direnişe!.. Türkiye'nin temel ilkelerini yeniden korumak, sürdürmek, ülkeyi bir kez daha çıkmaz- dan kurtarmak... Hem de sınırlanmızda tehlikeli gelişmeler olurken. 4 Kasım sabahi on yıldır politika sahnesinde gör- düklerimizin hemen hiçbiri milletvekili seçilememiş! Mesut'larTansu'lar, Devtet'lerCem'ler, hatta Bay- kal'lar Ecevit'ler!.. Yüzde onluk barajı aşabilenler ise Tayyip'in partisi, bir de yakışıklı Cem'in!.. Ne diye barajı yüzde beşlere indirmedik, niye ba- raj diye bir çizgiyi ortadan kaldırmadık diye en baş- ta dövünecek kişiler bugünkü ünlüler olmayacak mı? Hep soruyorlar, kime oy vermeli? Şimdiye dek birçok seçim yaşadık. Ama böylesini ilk kez görü- yoruz. Eskiden geleceği önceden görebilmek az çok olasıydı. Partiler azdı. Liderter belliydi. Şimdi liderler, daha doğrusu kendilerini lider sayanlar, li- dercikler, sayıaz!.. Kimse kimseyle anlaşamıyor! Kim- senin belli bir amacı yok! Tek özlem, seçilmek, ik- tidar koltuğuna oturmakl.. Ama yetkisi var mı, be- cerisi var mı, yeterince bilgisi var mı, deneyimi, görgüsü var mı? Hepsi IMF partisi! Hepsi ABD yanlısı! Tek yolu ya AB'de, ya ABD'de görüyor... Kuvvayı Milliye" ruhu, tam bağımsız Türkiye inancı yitip gitmiş... Ba- kın ortadaki partilerin program diye sunduklanna, liderlerin mitinglerde söylediklerine. Hep, cak'lı cek'li sözler. Tutulmayacak vaatler!. Ama bir parti var, kaç yıldır ulusal çıkarlanmızın, Atatürk devrimciliğinin öncülüğünü üstlenmiş... Boş vaatler değil, akılcı yöntemler önermekte... Emeğin gücüne inanmış, IMF'den kopmanın yol- lannı açıklıkla gösteren... Doğrusunu isterseniz "Kime oy vermeli" sorusunun yanıtı, Işçi Partisi ol- malıdır... Bu parti seçmenden ne kadar çok oy alır- sa, geleceğin Türkiye'si o kadar aydınlık olacaktır. Ama, sizler, gidin bildiğiniz partilereoy verin... Ya- nıltıcı sözlere inanın... 4 Kasım sabahı karşılaşa- cağınız gerçekler çok şaşırtıcı olacak. Bunu şim- diden bilin! • • _ 'Universitelerin de Oyu Var Ama...' Prof. Dr. Suat GEZGİN ht. Üni. tletişim Fakültesi Dekam • • lke gündeminin 3 Ka- U sım'akilitlendiği biror- tamda, herkes elindeki "oy* kozunu en iyi bi- çimde kullanmaya çalı- şıyor. Sorunlar tek tek gûndeme getiriliyor ve açıkça pazarlık yapı- lıyor: "Sonmuınu çözene ay vere- ceğhn." Kimi bizi il yapın diyor,ki- mi ücretlerimizi son kez gözden geçirin, kimi ya dinsel ya etnik kimliğinin sayısal gücünü ortaya koymaya çalışıyor. Bu süreçte en sessiz ve sakinleri de sanınm üni- versiteler, Türk yükseköğrenirni- dir. Seçimler arifesindeki sessiz- liğe karşın, üniversitelerin kan kay- bettiği, güçsüzleştiği bilinmektedir. Üniversiteler kanı, artık salt öğre- tim üyelerini vakıf üniversiteleri- ne vererek değil, aynı zamanda içinde bulunduğu flziksel koşullar ve başka yetersizlikleriyle de kay- bediyor... Beyin gûcü Türkiye 'nin önündekı çok önemli bir sorundur. Üniversite mezunlannın önemli bir bölümü ûlke sınırian dışında çö- züm arayışı içerisindedir. Üniver- siteye hazırlanan gençlerin umut- suzluğu ve karamsarlığı da bu tab- lonun önemli başka kara noktala- ndır. Bunlar bir geleceğin, bir uyumsuzluğun, sıkıntının haber- cisidir. Kuşkusuz felaket tellalhğı doğru değildir, ancak görünen o ki genç kuşak, gelecegine, uhısuna, ûl- kesine karşı güven yitimi yaşıyor. Bu güvenin bir an önce saglanma- sı ve Türkiye'nin mutlu, tıpkı sa- yın cvjmhurbaşkanırnızın vurgula- dığı gibi "gönençfi" bir toplum ol- ma adına adımlar atması kaçınıl- mazdır. Bu süreçten herkes sorum- ludur, hiç kimse bu sorumluluğun getireceği yükümlülükten sakın- ma lüksüne sahip değildir. Olumsuz sürecin aşılması konu- sunda artık gerçekçi bir üniversi- te yapısının yaratılması zorunluluk- tur. Çözüm çok açık biçimde üni- versitelerin parasal desteginin ger- çek kaynağmm öğrencfler okhığu- nu göstermektedir. Bu öneri, dö- şünce cesurca ortaya konmuş ve popüüzmin pis kokulanndan ann- mış bir düşüncedir. Bu kaynak ve güçle kamunun, üniversitelerin güç kazanmasuıa katkıda bulunacağı- nı beklemek artık ham hayaldir. Dolayısıyla bu arayışm somut ve gerçekçi kaynağı öğrencilerdir. Bu beklenti içerisine girmenin de "sos- yal devfet" anlayışıyla "eğitimde firsat eşftfiği ve e^tim hakkTyla çeliştiğİni düşünmüyorum. Öneri kaba benzetmeyle "üniversitderin parah" olması önerisi değildir. Üs- telik toplumsal ve ekonomik yapı- mızla çelişen bir öneri de değildir. Dört ÖBenüi açmaz Önerinin aynntılannı biraz da- ha açmaya çalışalım. Üniversitele- rin önemli dört mali açmazı var. Bu mali açmazlardan ilk ıkisi akade- mik ve idari personelin ücretlerin- deki yetersizliktir. Üçûncü önem- li sorun üniversitelerin sağlıkh bir akademik ortamın yaranlması adı- na fıziksel koşullanm düzeltmede yaşadığı sıkmtılardır. Dördüncü önemli sorun da, teknolojik geli- şimi izlemek için gerekli teknik donanım ve malzemelerdir. Bu so- runu fıziksel koşullara eklemek de mümkündür. Üniversiteler, bugü- ne kadar bu sorunlannı, ellerinde- ki bütçeye ek olarak başka destek kaynak arayışlanyla çözmeye ça- hşmışlardrr. Zaman zaman önem- li sayüabilecek destekler de almış- lardır. Ancak bu durum uzunca bir süredir "bunahm" söylemiyle iyi- ce zora girmiştir. Başka bir deyiş- le kimse "sKakparayı" geri dönü- şümü uzun vadeli süreçlerde riske etmeyi göze alamamaktadrr. Doğal bir direnç göstergesidir de yapı- lan. Ancak, üniversitelerin bu sü- reçte nereden ve ne zaman gelece- ği belli olmayan parasal çözümle- re dayalı bir bekleyişe dayanabil- me gücü kahnamıştrr. Artık sorun- lanm kendi başına çözen ve bu so- runlann üstesinden gelen kurum- larolmak zorundadır, üniversiteler! Saygınlığı "piyasa'' çarklannda burkulan üniversiteler hak ettiği saygınlığı yeniden kazanmalıdır. Üstelik bu saygınlık kimsenin üni- versitelere verdiği bir paye ya da ödül degildir. Üniversiteleri -acziçe- risiııde" göstermeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Üstelik bu koşullar- da kendini kahraman ilan eden kur- tancılara hiç gereksinimi yoktur. Üniversitelerin ögrenci karJa pay- lannın gerçekçi koşullara taşrnma- sı kaçınılmazdır. Kontenjanlann başanh jiizde 3O'luk diliminin kat- kı oranı simgesel (sembolik) ya da düşük bir oranda tutulabilir. Ancak bu ekonomik koşullar içerisinde yüzde 70'lik düimin yükseköğre- nim maüyetini paylaşması kaçınıl- mazdır. Vakıf üniversiteleri 6-10 bin dolar arasmdabir harç istemin- de (talebinde) bulunmaktadır. Dev- letüniversitelerinin de bu orarun hiç değilse yüzde 50'sini, yüzde 70'lik dilimden istemesi kabul edilebilir bir istemdir. Dolayısıyla devlet üni- versitelerinde belü bir yüzdeye gi- remeyen öğrencilerin 3-5 bin do- lar arasmda bir katkıyı sağlamala- n, üniversitelerin mali sorunlanna ciddi bir çözüm getirecektir. Örne- ğin gazetecilik bölümündeki 114 öğrencinin tavanpuandan geriye sa- yarak 34. sıradaki öğrencisine ka- dar olan bölümüne ücretsiz öğre- nim hakkı tanınması, öbür dilim- de kalan öğrencilerin de belirle- nen makul ve gerçekçi düzeyde katkıda bulunmalan anlamlı bir mali tablo ortaya çıkaracaktır. Bu mali tablonun açılımı nedir? Öğ- rencilere yurtiçi ve yurtdışında 2- 3 ay lık staj olanaklan sağlamak. Araştrrma görevlilerine yurtiçi ve yurtdışında 3-6 aylık araştırma programlan düzenlemek. Araç ve donammı açısından daha güçlü bir üniversite demek... Önerinin teknik aynntılan ve olanaklan daha reel düzeyde irde- lenmeküzere sakhdır. Ancak temel düşünce ve ilke olarak böylesi bir mali modelin gerekliliği ortadadır. 3 Kasrm'a kadar daha zaman var. Bu zaman içerisinde il olma ara- yışına, daha mutlu, daha özgür bir üniversite aravTşı da eklemek müm- künmüdür?.. 2 1 Ekim 1999... Üç yıl olmuş, Ahmet Taner Kı^akyaşamından ko- panlalı. Uzun bir zamanın geçmiş olduğunu yüreğim- deİci sızının, Kemalizm tutkusuyla birleştiği an- larda anlıyorum. Sevdiğimiz bir insan bizim dünyamızdan aynlınca, hele alçakça kurşunla- nınca gönlümüze bir yılgınlıktır, bir dağınıklık- tır çöküverir: "Bir daha görme\«ceğim o insa- m, bir daha Cumhuriyetteyazıtennı okuyama- yacağnn" deyip, ıçlenerek söylenirim. Ne var ki ölüm de insanı yok edemiyor. Bir daha göreme- yeceğim dediğim o yüz, yine gözlerimin önün- de... Sanki yazılan Cumhuriyet'in sayfalannda. Kızılay'da yüzbinlerin önünde Ahmet Taner Kışlah'nın kırmızı bayraklı tabutuyla karşılaş- tığım gün, onu ilk tanıdığım günü, ilk yazılan- Ahmet Taner Kışlah'nın Anısına... KEMALOCAK nı okuduğum anı silip atabilir miyim? Anılar için zaman geçmez. Hem bir insan, sevenleri öldü- ğü zaman ölür. Ahmet Taner Kışlalı, şimdi, ken- disini sevenlerde, tanıyanlarda yaşıyor. Ondan kalan yapıtı, Kemalist çevreler daha iyı anlıyor. Ulusalbağnnsalıkdûşüncesmien inatçısavunan adamdı, deniyor. Yazılan içeriğini, adını. Kur- tuluş Savaşı'ndan. onun destamndan. Kuvayı Milliye 'den ahyor. Tarihin defterine yazıhyor, ni- ce ölümsüzler gibi... O bizim için, kendi duy- gulanmızın, kendi düşüncelerimizin bir aşama- sı, belki de en güçlü yönü. Onu bilenler ve ta- nıyanlar için o, bağunsızlığımızın, Kemalizmin bir mihenk taşı ohnuştu. Di- li, değerleri, yapıştırma de- ğildi. Yürekten doğma idi. Universite ögrencilerine hep iyi örnek ohnuştu. Gerçekle- ri vermişti. Bizim toplumsal ve sosyal yapımız içinde herkesle kaynaşmış ve banşık kahnışh. Usta bir yorumcu ve dilci idi. Arapça, Farsça ve öbür yabancı kökenli sözcükleri kovmuştu ya- zılanndan, konuşmalanndan. Hani Eylül 1999'da Art\'in"in Kafkasör Or- manı'nda birlikte yürürken bu ülkede aydınla- ra büyük sorumluluklar düşüyor demiştin... Işte sen bu görevlerin hepsini yaparak sonsuz yaşama göçüp gittin, ulusumuza ve ülkemize kar- şı tüm borçlannı fazlasıyla ödeyerek... Bugün bunun için seni anıyor, yüce anın önünde eğiliyorum.. PENCERE Uç Devip... Ibrahim Tatlıses'in eski eşi Derya Tuna sah- neye "transparan " (bu sözün Türkçe karşılığı 'şef- faf'\ artık unuttuk) bir giysiyle çıkmaya hazırlanır- ken bacağından vuruldu... O gün bu gün, olay, boyalı basınımızın baş ta- cıdır; didik didik ediliyor, tartışma, söylenti, atış- ma ve dedikodunun sonu gelmiyor. Bir vodvil öyküsü.. Birdram.. Öy'e bir tiyatronun oyunculanyız ki herkes her şeyi biliyor; ama, hiç kimse bir şey bilmiyor... • Derya'yı kim, niçin vurdurttu?.. Tatlıses mi?.. Çok satışlı gazetelerden kimisi de yazryor: "MİT gizli toplantılarla ileri gelen gazeteleri uyarmıştı; 'televole, maganda, fintoş kültürü ül- kenin başına iş açabilir' demişti." "At binenin, kılıç kuşananın".. hem her gün te- levole, maganda, fintoş yayını yapmak hem bu- nun sakıncalanndan söz açmak ancak bize yakı- şır. • Peki, "durum vaziyeti" nedir?.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde "esas" bakımından "Üç Devir" var Münir Nurettin Devri.. Zeki Müren Devri.. Tatlıses Devri.. Tarihsel süreç ve toplum gidişatı açısından bu üç dönemin bilim adamlannca yakından izlenme- sinde saymakla bitmez yarar var. 'Münir Nurettin Devri' tek partili döneme rast- lar... Frak giyerdi Münir Nurettin Bey, konserlerinde gülmezdi, "ciddi" idi... Sahnede oynamazdı... Müziğe karşı sonsuz saygısını dinleyicileriyle paylaşırdı... • 'Zeki Müren Devri' çok partili dönemin ürünü- dür; şanjan, pınltılı, allı pullu giysilerle sahnede şov yapardı, 'hünsa gösterisi'nden hoşlanırdı Zeki Müren, içkili gazinoda yahey edebiyatıyla al tak- ke ver külahtı; sonuna dek makyajlı, puoralı ve de fıkırfıkırdı... • Ibrahim Tatlıses çok partili dönemin sonuna dek yozlaştığı aşamada ortaya çıktı; kent değil aşiret kültürünün adamıdır; ama, şehiıieri sözümona en seçkin ve de 'yeni zengin' kesimiyle teslim ala- rak medyanın televole kültürüne damgasını vur- du... • Münir Nurettin'den sonra Zeki Müren'e bağla- nan Türkiye, kendisini Tatlıses'te buldu mu?.. Bir alaturka şarkı gibiyiz: "Kimseye etmem şikâyet, ağlanm ben halime.. Titrerim mücrim gibi, baktıkça ıstikbalıme." BP'de Axess'le fazla chip-para! Anmda kazan anında harca! Siz de Axess'inizi alın, BP*ye gelin. Hem BP'nin üstün yakıt performansının ve hizmet kalitesinin keyfini çıkarın, hem de her zamankinden %50 daha fazla chip-para kazanın. Axess sahibi olmanın mutluluğu ile BP müşterisi olmanın memnuniyetini birarada yaşayın. Bu kampanya 15 Ekim-30 Kasım tarihleri arasmda, üye BP istasyonlarında geçerlidir. AKBAIMK ançh yaşam kartınız
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle