22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 OCAK 2002 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA | \ | JI j I kultur(5 cumhuriyet.com.tr 13 ALLEGRO EVtNILYASOĞLU 2002 kimierinyılı olmalı?Müzik çevrelerinde her yılın bir bestecının adıyla anılması artık ge- lenek halini aldı. En son 'Verdi Yı- h' kutlamalannda biitün dünya sah- nelen bestecinin operalanyla çınla- dı. Mozart'ın 2006'daki 250. doğum günü için şimdiden yoğun bir şekil- de hazırlıklar yapılıyor. Bu yıl, Sir VVTIMam Vvalton'un 100. doğum yıl- dönümü olarak kutlanacak. Herhal- de tngiliz müzik çevreleri türlü programlarda onun yapıtlannı, kişi- liğini, etkilerini gündeme getirecek- ler, önceden adına düzenlenmiş ya- nşmalar sonuçlanacak; konserler, paneller ve konferanslar yapılacak. Acaba Türkiye'deki müzik emek- çilerimizi anmaya kalksak, 2002 kimierin yılı olmalıdır? Her şeyden önce biz de Cemal Reşit Rey'in 2004'teki 100. yılı içın şimdiden ha- zırlık yapmaya başjayabilıriz. Tür- kiye'de çoksesli müziği kurumJaştı- ran, ilk besteleri yazan. ilk orkest- rayı kuran ve sonradan en sahipsiz kalan bu öncümüzün adına bir kom- pozisyon yanşması düzenJenebüir. Dağılıp kaybolan notalan bir araya getirilip el yazmalan. özel eşyalan koruma altına alınabılir. Adına bir müze demiyorum, ama belki de Ce- mal Reşit Rey Konser Salonu'nun bir bölümünde özel eşyalannın ve notalannın toplandığı bir merkez kurulabilir. Kültür Bakanımız mı, belediye ba^kanımız mı, birisi ya da her ikisi de bu konuda proje iiretip şimdiden hazırlık yapabilirler. Üste- lik Cemal Reşit'in uluslararası kim- liği de kullanılarak bu kutlamalar sınır dışına taşınabilir. Onun Paris'te yaşadığı ve Saint Saens'in komşu- su olduğu eve bir plaket bile çakıla- bilir. Ama son dakikada değil, şim- diden yola çıkılarak. 2002, ülkemiz- de ilk koroyu kuran, ilk oda müzi- ğini başlatan. eğitmen, viyolonsel- ci Muhiddin Sadak'ın (1900-1982) ve Ankara'daki piyano ekolünün ön- cüsü Mithat Fenmen'in (1916- 1982) yirminci ölüm yıldönümleri. tlk kuşak bestecilerimizden LTvi Ce- mal Erkin'in otuzuncu, Ekrem Ze- Id Ün'ün de on beşinci ölüm yıldö- nümleri. Güzel sanatlar müdürlüğu yapmış, festivallerin, orkestralann kunıluşuna hizmet etmiş, degerli müzikolog Cevad Memduh Altar'ın (1902-1996) ise 100. doğum yılı. Bırak ölenler için anma yıllan dü- zenlemeyi. biz yaşayan müzik emekçilerimizin ne kadar değerini biliyoruz ki diyeceksiniz. Örneğin bugün ileri yaşlarda olup kimi hâiâ besteleri, öğretmenliği ya da yazıla- nyla müzik dünyamıza emek veren- ler var. Onlan konser salonlanmız- da onurlandırma şansımızı daha yi- tirmedik: Ferhunde Erkin (1909), Samim Bilgen (1910). Faik Canse- len (1911), Sabahattin Kaknder (1919), tlhan Usmanbaş (1921), Er- tuğnıl Oğuz Fırat (1923), Necdet Levent (1923), Nevit Kodalh (1924), llhan Mimaroğlu (1926) aklıma he- men geliveren isimler. Eski yıh Fazü Say ile uğuriadık Eski yılı Fazü Say'ın tuşlannda- ki coşkuyla uğuriadık. Yılın son haftasında Istanbul'da verdiği üst üste beş konserde onun inanılmaz dinamizmine, her seferindeki taze buluşlanna tanık oldum. Boğaziçi Üniversitesi'nde öğren- cilere verdiği ilk resitalinde onlar- la söyleşti. Barok çağdaki Italyan müziği etkisini bugün Sting'in Arap müziği etkisinde kalmasına benzetti. Onlara Liszt'in sonatında- ki imge gücünü anlattı. Bestecinin dinleyiciye ya da yorumcuya sun- duğu o geniş imge alanından ör- nekler verdi. Salondaki birçok öğ- renci belki de ilk kez bir klasik mü- zik konserine gitmişti. Fazıl Say adına gitmişti. O upuzun Liszt so- natını yanm saat boyunca göz kırp- madan dinleyebildiler. Akşamki konserde Liszt'in dev sonatında Fa- zıl, kocaman bir orkestra olmuştu. Scariatti'nin sonatlanndaki ince klavsen işlemeciliği; Anton We- bera'in u Çeşfflemeleri''nde 'Puan- tilKst" bir ressamın fırça darbeleri- ni kullanışı, artık ustalaşmış bir pi- yanistin yeni boyutlanydı. Yapı Kredi Sigorta için çaldığı sonraki Boğaziçi resitalinde ise program çok daha uçan yapıtlardan seçil- mişti. Yeni yıl neşesini duyuruyor- du. Haydn'uı iki sonatıyla başladı, Gershwin ve daha caz içerikli ya- pıtlarla sona erdi. Haydn sonatla- nndaki sağlam bir ritmik dokusu ve bestecideki romantik tohumlan ortaya çıkanşı; Gershvvin'de piya- nonun tüm olanaklannı kullanışı övgüye değerdi. tDSO'nun bu cumartesi konse- ri tıka basa gençlerle doluydu. On- lar da belki ilk kez gitmişlerdi bir konsere. Umanm her birisi prog- ram notlannın arkasını, gelecek konserleri de okumuşlardır da 15 gün sonra yine Fazıl gibi değerli ve kendileri gibi genç bir başka solis- ti, Toros Can'ı da dinlemeye gele- ceklerdir. Şef Nad Ozgüç yöneti- mindeki tDSO'nun Şostakoviç-caz süitlerinde coşkuya karşm yer yer daha temiz sololar aradı kulağımız. Ayşegül Gövenç'in ksilofondaki güzel sololan ise programa renk kattı. Yeni yıl ile birlikte AKM sahne- sine, Istanbul'un kültür merkezine yakışan yeni bir piyano da satın alınsa ne iyi olur! Artık hiçbir pi- yanist bu emektar piyanodan dile- diği rengı çıkartamıyor. Bırakın iç mekanizmasınm eprimişliğini, çal- gının dışı da çizilmiş, cilası uçmuş, içler acısı bir görünümde. Istanbul adına utandırıcı. Steinway firması adına utandıncı. Oytun Turfanda'yı yitirdik Bale dünyamız önceki hafta de- ğerli koreograf Oytun Turfanda'yı 54 yaşmda yitirdi. Türk bale tanhi- ne büyük emek vermiş olan sanat- çı, çağdaş kültür birikimine sahip- ti. Ilerici atıhmlanyla ünlenmiş, za- man zaman da yadırganmıştı. Ör- neğüı "Hayal Yokulan"nda dansa müzikal havası vermiş, dansçılara bir yandan da şarkı söyletmişti. Ka- rayef'in müziği ile hazırladığı "Ni- çin" başlıklı bir temsilinde maki- neli tüfeklerle, terör çağnştınhyor diye tepki görmüştü. Türk besteci- lerinin müziğini kullanarak bizlere kazandırdığı nice koreografi ara- sında 'Yoz Döngü\ 'GüzeOeme', 'Tefli Turna', Hürrem Sultan' gibi yapıtlar bulunmakta. Aynca 'Ka- melyah Kadın', 'GiseDV ve 'Kuğu GöhV de hemen aklımıza gelen başlıca koreograf ileri. Oytun Tur- fanda sınır dışında da kendini tanıt- mış, Isveç, Bulgaristan, Ingiltere, Japonya, Norveç, Danimarka gibi ülkelerde yapıtlan sahnelenmişti. evini@ boun.edu.tr BONN'DA DÜZENLENECEK FESTtVALİN BU YILKİKONUĞU TÜRKİYE Umudu yok eden bir yılın son haftasında umut ÖNDERKtriAHYALI 2001 yılı içimizi karartan, umut- lanmızı körelten olaylarla geçti. Yeryüzünü saran şiddet ve para sı- hntısı, daha çok kazanma tutku- suyla insanın en soylu özelliklerin- den acıma duygusunun bir yana bırakılışı son aylara damgasını vurdu. Evrensel uygarlığın gelişi- minde büyük atılımlar beklediği- miz 21'inci yüzyıl açısından bu kötü bir başlangıçtır. Beethoven'in, "Erofca" başlıklı 3. Senfonisi'ni ve "Fjdefio* ope- rasını yazdığı 19'uncu yüzyıl baş- larında da dünyakaranhktı; ama o, insanhğa utkuyu muştulamıştı. îz- mir'de 2001 yüının sonunda, bü- yük besteciyi haklı çıkaran mutlu olaylar yaşadık ve sıkıntının geçi- ci olduğuna bir kez daha inandık. Opera kurumumuz ile senfoni orkestramız, birerdinleriyle sanat- severlerin yeni yılını kutladı. Mü- ziğin güzelliği, yorgun insana din- ginlık getirdi. ÎZDOB aynca 2001-2002 mevsiminin yeni ya- pımlanndan "ŞnnankKE" (Ia Fil- le Malgardee) adlı baleyi gösteri- me sundu. Bale tarihinin kilomet- re taşlanndan biri sayılan ve 1789'da Paris'te oynanan yapıhn yarahcısı, ünlü usta Dauberval'dir ve müziğini Fransız halk şarkıla- nyla yapılmış bir potpori oluştur- maktadır. Herkesi sevindiren başka bir o- lay da tzmir'in sevgili çocuğu Em- recan Yavuz'un piyano resitaliy- di. Yeteneği küçük yaşta ortaya çı- kan Yavuz'un. piyano ve besteci- lik dallannda güvenli bir başlangıç yapabilmesi için DEÜ Devlet Konsenatuvan'ndan Prof. A\kut Yafe, öğretim görevlileri Mehmet Aktuğve Aysinı Dolgun büyük ça- ba harcadı. Titiz bir hazırlıktan sonra Yavuz, bize Fazıl Say' ı arma- ğan etmiş olan değerli hocamız Prof. Kamuran Gündemir e din- letildi ve beğendirildi. Şu sırada Ankara'da, HÜ De\^let Konserva- tuvan'nda Kamuran Hoca ile ça- lışmaktadır. Genç yetenek, resita- linde Bach'tan, Beetboven'den, Chopin'den ve kendi yapıtlanndan • Beethoven'in, "Eroica" başlıklı 3. Senfonisi'ni ve "Fidelio" operasını yazdığı 19'uncu yüzyıl başlannda da dünya karanlıktı; ama o, insanlığa utkuyu muştulamıştı. örnekler sundu. Beethoven'in doğduğu kent olan Bonn'da her yılın eylül ayın- da onun adını taşıyan bir festival düzenlenir. Son yenilik olarak bu- rada bir Avrupa ülkesinin gençlik orkestrasına ve genç bestecisine yer verilmektedir. Onümüzdeki festivalde sıra Türkiye'nindir. Dü- zenleme kurulu başkan yardımcı- sı ile bir temsilci geçen hafta Iz- mir'e geldi ve Prof. Kazım Ağala- roğta yönetimindeki DEÜ Devlet Konservatuvan öğrenci Orkestra- sı'nı dinledi. Eğer seçilirlerse gençlerimiz, Bonn'a gidecekler, Beethoven'in 6. Senfonisi'yle (Pastoral) kurulun uygun görece- ği genç bestecimizin yapıhnı da içeren bir dinlefi sunacaklar. Kon- serv^tuvar orkestralanmızın tümü dinlendikten sonra son karar veri- lecek. Sonuç ne yönde olursa ol- sun gençlerimizden oluşan bir or- kestranın Bonn'da çalacak olması büyük mutluluktur. Gençlerimizle ilgili bir umut ışı- ğı da DEÜ Devlet Konservatuva- n piyano öğrencilerinin Orhan Barlas Salonu'nda izlediğimiz karma dinletisi oldu. Prof. Aykut Yafe, Doç. NilgünAlkan, Yar. Doç. Demet Eytemiz, öğretim görevli- leri Seçfl Akdil, Aydan Galip, Se- nizDuruKenÜi, AzizDağdelen ve araştırma görevlisi Ash Tunc^ 1 , öğrencilerini tek tek sahneye çı- kardı. Bachın küçük prelüdünden Liszt'in "Erofca" başlıklı etüdüne uzanan kocaman bir yelpazede ya- nnın piyano sanatçılannı gördük. Sibel Efendiev'in öğrencilerinden oluşan arp ikilisi de Izmir'de ilk kez izlendi. Bence biricik eksiklik, çağdaş müziğe ve bu anlayışla ya- zan bestecilerimize fazla yer veril- memiş olmasıydı. Hiç kuşkusuz söz konusu etmenler, çağdaş ka- fayla düşünen konservatuvar öğ- rencilerinin yetişmesi bakımından son derece önemlidir. Evet, gençler ve umut; geleceği- miz onlara emanettir. Değerli okurlann yeni yılını candan kut- larken, genç kuşağa aydınlık bir gelecek dilerim. Toros Can 'a Altın Plak ödülü Kültür Servisi - Piyanist Toros Can, "Alün PJak' olarak adlandmlan Ehapa- son d'Or ödülüne layık görüldü. Dün- yanın önde gelen müzik dergilerinden Diapason tarafmdan verilen ödül, To- ros Can'ın son çıkan Hindemith CD'sinde gösterdiği üstün başan nede- nıyle verildi. Aynı ödülü geçen yıl Faal Say almıştı. Diapason dergisinin Ocak 2002 sayı- sında Can hakkında, Toros Can nota- lan ruval iistüne renkleri yerieştirir gibi ince ince işiiyor, tuşlara gereken giyj'mli gücü, pınloyı yansıtrvor. Toros Can 'ı ün- lü piyanist Gleen Gould ile karşılasür- mak gerekiyor. Türk piyanist düş dohı, içe dönük, şakacı ya da isyancı anlatunı derinleştirerek bestecinin yarattığı at- mosferin izini süriiyor. renkleri ortaya çıkarmaya,tabtoya canhlık kazandırma- ya özen gösteriyor" değerlendırmeleri yer alıyor. Toros Can, 9 Ocak Carşarn- ba günü Boğaziçi Üniversitesi Kültür Merkezi'nde ve 11 -12 Ocak tarihlerin- de de tDSO'nun solisti olarak tstanbul- lu sanatseverlerle buluşacak. GüZELtN ARDEVDA BERTAN ONARAN Su Resimleri Yapı-Kredi, yine ününe, gücüne yakışan bir sergi düzenledi: "Süleyman Seyyid'den Günümüze Türk Resminde Suluboya." Nedense çağrısını alamadığım sergiyi daha sonra gezebildim; önce yalnız, sonra Sevil'le; ve büyük sevinçler tadarak. Sergiyi Sevil'le, ikide bir birbirimizi uyara- rak, oradan oraya çekiştirerek gezdik; bak şu neler yapmış, şunun inceliklerini görüyor mu- sun? Doyamadım, Nuri lyem'in TÜYAP'taki top- lu sergisinin açılacağı akşam, arayıp birlikte gitmeyi önerdiğim sevgili dostum Latif Kara- dağ'ın koluna yapıştığım gibi, daha önce gez- miş olmasına aldırmadan, yine galeriye koş- tum; yetinmeyip serginin kitabından da aldır- dım Latif'e. O arada, Hâle'yle Arzu el ele verip bana ki- taptan armağan ertiler; eve gelip uzun uzun in- celemeye giriştim. Doğrusu, öteden beri adlarını bildiğim, ya- pıtlannı bilmem kaç kez gördüğüm ustalann yapıtlannın önünden ayrılamadık Sevil'le: Ho- ca Ali Rıza ve çağdaşlarının, üstelik küçücük alanlarda, suluboya ya da zamklı suluboya gi- bi göz açıp kapayıncaya dek uygulanması ge- reken birgereçle ne büyük inceliklere ulaştık- larını görmek bizi tam anlamıyla göklere uçur- du; bu sevinci Latif'le de paylaştık her buluş- mamızda. Yağlıboyadan tanıdığım kimi ustalann sulu- boyalarına hayran kaldım; Bedri Rahmi, Av- ni Arbaş, Turan Erol, Abidin Dino, Fikret Muâllâ, say say bitmez. Mübin Orhon'un, Adnan Turani'nin, Zeki Faik Izer'in, Eren Eyüboğlu'nun yapıtlan ger- çek birer şaşırtmacaydı. Sabri Berkel'in korkarım Avrupa resminin baskısıyla çok yakın duramadığım soyut res- me geçmezden önce yaptığı suluboyalar kar- şısında ağzım açık kaldı. Böyle okul gibi sergiler için Yapı-Kredi'ye yürekten alkış; gerek sergiye, gerek kitaba emeği geçen herkesi kutluyorum. Herzamanki gibi, sergideki yapıtların arala- rına kitaptaki metinden alıntılar asmışlar; hem sergide hem evde bu metinleri okurken Ok- taySinanoğlu'nun "Türk Aynştaynı" ve "Bye Bye Türkçe" adlı yapıtlannı edineli beri yeni- den sızlamaya başlayan Türkçe yaram düpe- düz açıldı, şakır şakır kanamaya başladı. Kendi dilinde düpedüz "hacim", "bez" de- mek olan sözcükler, kimi zaman aslındaki gi- bi "volume", kimi zaman da "fua/"yazılarak gözümün önüne dikilmişti. Oysa Sinanoğlu, gerçek bir Atatürk ve Ataç torunu olarak, örneğin "atom"a "ögecik", "e- lectron "a "eksicik" demekten çekinmiyor, da- hası Batı dillerinde bile daha önce var olma- yan kimi kavramlara güzelim Türkçemizin son- suz olanaklarından doya doya yararlanarak "çözgen-iter" (solvofobik) gibi yeni karşılıklar öneriyor; bilgisi sağlam temele dayandığın- dan, uluslararası bilim dilinde kullandınyordu. Peki, Sinanoğlu gibi, hepimiz gibi halkımı- zın vergileriyle okutulmuş yazarlar, yorumcu- lar, özellikle sanat dallannda çahşanlar neden böyle karman çorman bir dili sürdürüyor der- siniz? Batı dilieri karşısında kapıldıkları aşağılık duygusundan mı? Yoksa kimi uzmanlık dalla- rında, tıpta, hukukta yapılageldiği üzere, bü- yük çoğunluğun bilmediğini varsaydıkları te- rimlerle hepimizi ürkütmek, ne benzersiz var- lıklar olduklarını kafamıza çakmak için mi? Bakın ne diyor güzelim halk türküsü: Karanfil oylum oylum... Tamam, halkın düzeyine düşmek istemedik- lerine göre, "oylum" diyemesinler; ama "ha- cim", "bez" demenin kime zararı var? Neyin değerini düşürür! Üstelik züppelik başladı mı, durmuyor: be- nim bildiğim "gouache", "guaş" okunuyor; hani şu kıldan ince kılıçtan keskin olmak üze- re dudaklarını büze büze konuşan çıtkırıldım hanımlargibi "ş"y\ kalın bulup "j"ye çevirmek neyin nesi? Aynı inceltme, "tırıs gidenlere aynlmış yol" demek olan "trottoir"da da karşımıza çıkar: "tretuar". TanrıTürk'üveTürkçemizibu "/nce"hanım- larla beylerden korusun desem işe yarar mı? Muzaffer bgü'yle mizah üzerîne • Kültür Servisi - MuzafiFer Izgü, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmah Edebiyat Bölümü tarafindan düzenlenen Anadolu Güüneceleri' konulu konferansa katıldı. 'Türk Toplumunun încili Çavuş'u, Bektaşi'yi yetiştiren bir toplum olduğunu hanrlatan Izgü, 'Son yıllarda gülmeyi, güldürmeyi unuttuk. Nerede, nasıl ve niçin güleceğimizi bilemiyoruz' yorumunu yaptı. Güldürü üzerine 110 kitap yazmış olan îzgü, Türk toplumunun mizaha büyük ilgi gösterdiğini hatırlattı. Çocuk yaşta anne- babalann gülmenin ayıp olduğu yolunda telkin yaptığını, bu baskının ilerki yıllarda farklı kesimlerce tekrar edildiğini ve buna rağmen mizahın gördüğü ilginin dikkat çekici olduğunu da vurguladı. Izgü'nün kahldığı konferans, Osmangazi Üniversitesi'nin öğretim üyeleri, tartışmalı edebiyat bölümü öğrencileri ve farklı bölümlerde öğrenim görmekte olan öğrenciler tarafmdan izlendi. BUGÜN • ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ SİDVEMA SALONU'nda Alan Parker'ın yönetmenliğini yaptığı 'Angela'nm KüOeri' adlı film gösteriliyor. (0 212 251 56 00) • BEYOĞLUSİNEMASI'nda Yeniyıl Şenliği' kapsamında Q. Tarantino'nun yönetmenliğini yaptığı 'Rezervııar Köpekleri' adlı film gösteriliyor. (0 212 251 32 40)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle