25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 OCAK 2002 CUMA CUMHURİYET SAYFA IV 1 JI j I U J t ı . kultur@cumhuriyet.com.tr 13 Nanni Morettfmn 2001 Cannes'da Altın Palmiye kazanan son filmi gösterimde En büyük acıevlatacısıstanbul Film Festivali'nin Sine- tnı Günleri adını taşıdığı ilk yılla- nıda (1980'lerin başlan) gösterdi- ği "Ecce Bombo", «Sogni D'Oro- Alın Düşler", "Bianca", "La Mes- sai Finita-Ayin Bitö" gibi ilk dönem fitnleriyle tanıdığunız Nanni Mo- reti'yi ne kadar da sevmiştık. Yö- nemenliğinin yanı sıra, büyük ölçü- de otobiyografik özellikler içeren fibılerinin senaryolannı yazıp esas og.an rollerini de üstlenen 1953 do- ğımlu Moretti, güldürüyle cıddiye- ti, :oplumsallıkla kişiselliği kaynaş- tıran, kendine özgü, hafif, uçan tar- zı ve muhalif tavnyla çağdaş Ital- yadan kesitler verdiği, her Akde- nizlinin özdeşleşeceği bir duyarlılı- ğa sahip bu filmlerindeki hıımoru, samimiyeti, cesareti ve yaşama bağ- lılığıyla aklımıza-gönlümüze yer- leşmişti. Moretti'ye duyduğumuz sevgi, Itaiyan soluna dokundurmalarla ko- münizm idealinin başansızlığı üstü- ne atılmış bir çığlık niteligindeki "PalombeOa Rossa-Kızıl Güveran" ve kanser labırentlerine daldıgımız, günümüzde tıbbın sağaltıcılığıyla çoğu kez fos çıkan hekim teşhisle- rine ilişkin, yönetmenin uzun süren kanser tedavisinden sonra çektiği, esprili, dokunaklı, sevimli bir taşla- ma olan "Caro Diario-Sevgüi Gün- hık" gibi sonraki filmleriyle de pe- kişerek sürdü. "Bizim kuşaktan" Moretti, kalıp- lara sığmayan, özgiir ve özgün bir yaratıcı yönetmen olma yolunda bü- yük mesafeler aldı 15 yılda. Bugün gösterime giren, 2001 Cannes Fes- tivali'nde büyük ödülle taçlandın- lan "Oğul OdasTysa, çeyrek yüzyıl- lık meslek yaşamında hep serbest- çe düşüncelerini, takıntılannı, kay- gılannı aktanp iç dünyasını bize aç- tığı o eski, acı-tath, otobiyograf im- si-kurmaca parodilerinden farklı. Parodi ustası meto'ya geçerse.^ Güldürmekten ağlatmaya dümen kınnış bu kez üstat, artık yaşlamp olgunlaşarak 50'sine geldiğinden midir nedir. "Oğul Odası''nda ölüm olgusuna kamera tutuyor, eski "ben- merkezti", alaycı, gülünçlü, kışkır- tıcı, muzip havasından sıynlarak. Hem bu kez konu otobiyografik de değil, ama yine de çok kişisel. (Duy- gulann yoğunlaşıp gözyaşı olarak akıtıldığı bu "Oğul Odaa" herkese hitap etmiyor.) Hem de Roma yeri- ne bu kez Adriyatik kıyısındaki An- cona'da geçiyor fılm. Ustelik bu kez hastalık hastası, nanemolla biri de- ğil Moretti; tiklerini, takıntılanru bı- rakmış. Mutlu aile babası, kendin- den emin, sakin, soğukkanlı, hatta sırlannı, sonınlannı dinlediği hasta- lanna, aydın bilgiçliğiyle biraz tepe- den bakan bir ruh hekimi (Giovan- ni) olmuş. Klinik vakalara bakan bir psika- nalistin gereksindiği huzuru, sessiz- liği jogging yapmakta buluyor (yö- netmen de koşu ayakkabılanna olan tutkusunu yine göstermek firsatını kaçırmıyor). Ancak oynadığı tenis maçuu kazanmak istemeyişini anla- yamadığı, biraz tutuk oğluyla ilişki- si pürüzlü. lşte, psikanalist baba Giovanni (N. Moretti), yayıncı an- ne Paola'yla (Laura Morante) er- genlik çağındaki çocuklan Irene'yle (Jasmine Trinca) Andrea'dan (Gi- La Stanza Del Figlio / Yönetmen: Nanni Moretti/ Senaryo: Linda Ferri, N. Moretti, Heidrun Schleef / Kamera: Giuseppe Lanci / Müzik: Nicola Piovani / Oyuncular: Nanni Moretti, Laura Morante, Giuseppe Sanfelice, Jasmine Trinca, Silvio Oıiando, Stefano Accorsi, Claudia Della Seta / Italya 2000 (Denk Ajans - Alkazar) KEŞKE HASTASINA GİTMEK YERİNE OĞLUYLA KOŞSAYDI - Oğlunun ölümünden kendini sorumlu tutan psikanalist Giovanni'nin hayaündeki sahnede, baba-oğul birtikte sağhkh yaşam koşusunda görülüyoıiar. useppe Sanfehce) oluşan, mutlu bir Italyan ailesindeki beklenmedik ölümün ardmdan yaşanan yoğun acıyı anlatıyor Moretti son filmin- de, aile bireylerinin tepkilerine odaklanarak... "SevgüiGünlük''teki gibi açık se- çik olmasa da kabaca 3 bölümde ge- lişen filmin ilk bölümünde mutlu ai- leyi tanıyoruz. Aile bireylerinin gün- lük yaşamlannı ağır aksak bir tem- poda aktaran sahnelerle küçük kıyı kentinde dingin düzenini kurmuş ai- lenin mutluluğu vurgulanırken Gi- ovanni-Paola çiftinin uyumunu ör- nekleyen, Moretti'nin filmlerinde rastlanmayan cinsten, ateşli bir se- vişme sahnesi de izlıyoruz. Fırtına öncesi sessizliğini yansıtan ilk ya- nra saatin arduıdan, kapıyı çalan Az- rail'in, dalıştaki oğulu götürmesiyle trajedi bekliyor aileyi ikinei bölüm- de. Kaderin sillesini kaldıramayan ruh hekimi baba ruhsal çöküntüye uğrarken ton değiştiren film, acının rengine bürünüyor; iç parçalayan çığlıklar, gözyaşlan ve ağlamalarla kanşık ölüm ritüelinin bütün aşama- lan ve kilıse sekansı son derece ger- çekçi çekihniş. Asla eskisi gibi olamayacakar Bir pazar günü, son anda bir has- tasından gelen acil çağnya uyup bir- likte jogging yapacağı oğlunu eken, bu arada arkadaşlanyla dalmaya gi- den amatör balıkadam Andrea kaza sonucu ölünce de bundan kendini so- rumlu tutan Giovanni, acı ve pişman- lıga boğuluyor. hastalarıyla ılişkisı bozuluyor. Kansı evlat acısını dışa- vuruyor canhıraş ulumalarla. Kızla- nysa, basket maçuıdaki gibi ansızın saldırganlaşıyor. Bir ölçüde yarasını saran ailenin normale döndüğü üçüncü bölümde Paola, Andrea'nın yaz aşkı yaşadığı bir genç kızdan (Sofîa VigHar) gelmiş bir mektup bu- luyor oğul odasında ve "aile bireyle- ri için panzehir işlevini görüyor" bu kez. Yeni arkadaşıyla otostop yapa- rak Fransa'yı gezmeye niyetlenen genç kızı arabalanyla sınıra götürüp uğurlayan aile, yeniden birleşerek birbirlerine bağlanıyor (mu?) deniz kıyısındaki finalde. Hayatlan asla eskisi gibi olamayacaktır artık... Morettı'nın narsizmini, alaycılığı- nı, toplumsal-siyasal kaygılannı bı- rakıp yenı, olgun bir döneme gırdi- ğini örnekleyen bu son filmi, çok ya- kın birinin ölümünden sonra yaşa- mm nasıl sürdüğüne, ölenin yakın- lanna yoğunlaşan. acı, endişe, pa- nıklemeyle yüklü, iç kararhcı atmos- feri ve ağlatan dramatık yapısıyla sı- radışı bir eser sonuçta. Ağır ağır koyarak evlat acısımn dalağını yaran, seyirciyi allak bul- lak eden "Oğul Odaa", beylık deyiş- le yoğun bir duygular seli. "Alün Düşler" ve "Bianca"dan yıllar son- ra yeniden birlikte oynayan Moret- ti-Morante çiftinin öne çıktığı bu melodram, alışılmıştan farklı, ger- çekçi bir seyir deneyimine çağınyor meraklısını. Moretti, ince ince işlen- mış, ağlama terapisı gıbı bir film im- zalamış "Oğul Odası"yla. Mendil- lerinızi de unutmayuı! 'Kim var orada?9 KIZIL AFET KIDMAN - 'MouKn Rouge'un ardm- dan yeni filmi 'Diğerleri'nde de başansmı sürdürüyor. "Tez" (1994) ve "Aç Gozünü" (1997) adlı filmleriyle ilgisini çektiği Hollywood'da, Nicole Kidmanla fılm yapmak firsatını bulan, Ispanyol sinemasuıın yeni umudu Akjandro Amenebar'ın görmekte geç kaldığımız, gösterimi süren "Diğerieri", seyirciyi kan, şiddet gibi aşırı özel efekt bombardımaruna tutmaksızın da türün iyi bir örneğinin çekılebileceğini gösteren, sıkı bir korku filmi. 1972 Şili doğumlu Ispanyol yönetmen Amenebar, senaryosunu yazıp müziklerini de hazırladığı bu gotik korku-gerilim denemesinde, bildik perili ev motifinden yola çıkarak tedirgin edici, karanlık, klostrofobik bir atmosfer yaratmamn üstesinden geliyor. 1945'te, Manş Denizi'ndeki ıssız Jersey Adası'nda, Viktoryen tarzı, hiç de tekin görünmeyen, kocaman bir evde, savaştan dönecek olan kocanın (Christopher Ecdeston) yolunu bekleyen, dindar, titiz, kontrolü hiç elden bırakmayan, yalnız bir kadınla (Nicole Kıdman) iki küçük çocuğunu anlatıyor filmde. Evin perdeleri hep kapalı, çünkü çocuklann ışığa alerjisi var; zaten karanlıkta, mum ışığında soluk almak onların yaşam tarzı. Filmde tek belirgin olan, yoğun tedirginlik ve belirsizlik zaten. Derken büyük çocuk evdeki hayaletlerden, seslerden söz etmeye başlar ve... Bu yılın gözde oyuncusu Kidman'ın nerdeyse her karesinde göründüğü ve sürüklediği "Diğerleri", rolünün hakkını veren Kidman'ın oyunu, farklı işlenmiş karakterleri ve doğaüstü hareketliliğiyle ilgi çeken ve çarpıcı bir finale bağlanan, düzeyli bir gerilim-heyecan çeşitlemesi. Türün meraklısına salık verilir. İZLEYİCİ ERDAL ATABEK 'Hükmeden yüzüğün' peşindeîyilerin beyaz aydınlığına karşı kötülerin simsiyah karanlığı bir kez daha karşı karşı- ya geliyor. Bütün masallann iyı kalpli pren- seslerine karşı kapkara giysili cadıları. Ef- sanelerin iyi yürekli kahramanlanna karşı kötülük saçan ejderhalan bir kez daha kar- şı karşıya. JRR ToDden de bütün eski ma- sallann, insanlann yaratmak zorunda ol- duklan efsanelerin tematik özelliklerini ün- lü yapıtı "Yüzüklerin Efendisi"nde topla- mış. Sancı mı sancı, çekici mi çekici. Oku- yanı hayal dünyalanna götüren uçsuz bu- caksız mekânlar, çok iyi çizilmiş karakter- ler, birbirini izleyen olaylar. Peter Jackson da yönettiği filmde kitabuı yarattığı dünyaya çok saygılı da\Tanmış. Gerek mekân seçimleri gerekse karakterler ciddi bir bağlılıkla filmde yerlerini almış- lar. Filmi anlatma gereğini duymuyorum, çünkü okur çok çeşitlı kaynaklardan okudu, en iyi hükmü de gördüğü zaman kendisi ve- recektir. Romanda da, filmde de "yüzük simgesi", bilinen büyük efsanelere karşıt olarak iyiyi değil de "hükmeden kötülüğü" temsil ediyor. Genel olarak tarihte de, ma- sallarda da, efsanelerde de "yüzük", bir ik- tidarın, bir soyun, bir vasiyetin temsilcisi- dir, bu göreviyle de "ivinin" yardımcısıdu". Oysa Tolkien, "hükmeden yüzüğü". eline geçirenin başkalan üzennde egemenlik kur- duğu bir kötüye çevirme gücüyle donatmış. Öyle ki, yüzüğü bulan Hobbit Bilbo bile yüzükle birlikte şiddet eğilimi duymaya başlıyor. 0nun için de "hükmeden yüzük'', onun yapıldığı yer olan Mordor'da, o ce- hennem ateşinde yok edilmelidir. Ancak o zaman Orta Dünya halklan banşa ve huzu- ra ka\Tişacaklardır. Mordor'un efendisi "Kötülüklerin Hükümdan Sauron" ise bu yüzüğü aramaktadır. Bulunca, bütün öteki yüzükleri de harekete geçirerek bütün dün- yaya egemen olacaktır. Onun için de Orta Dünya halklan olan Hobbit'lerin, Elf'lerin, Cücelerin ve ötekilerin temsilcileri, arala- rında bir "Yüzük KardeşBği'' kurar ve uzun bir yolculuğa başlarlar. Oykü bu yolculuğu anlatır. Başlannda da Büyücü Gandalf var- dır. Ancak Gandalf, büyücüden çok, dene- yimli bir bilgeye benzemektedir. Büyü yap- maktan çok düşünmekte, akıl yürütmekte ve yol göstermektedir. Roman da, film de büyülerin etkıleriyle birlikte "i\ilerin birbirini desteklemesi", "birlikte oluşan güçn , "birbirini tamamla- yan farkhhklar'' gibi oldukça modern öğe- ler taşımaktadır. Film, romandan daha ge- rilimli olduğu için konunun önemli bir ek- seni olan "bOgefik, irfan sahibi otanak gibi temalar siSk kalmıs. Ancak şunu teslim et- mek gerekir ki, Peter Jackson tarafindan yö- netilen film, romanm bütün ruhunu bevaz- perdeye yansıtabümiş ki böyk bir romanm filmi için büyük bir başandir. Tolkien, "ADegoriden hiç hoşlanmam" di- yorsa da romaru -elbette film de- bu sözü doğrulamıyor. Bunca iyiliğin içinde bunca kötülük, birbirinden böylesine farklı toplu- luklar, bu denli anlaşmazlık, bu derece şid- det. böylesine güzelliklerin yaratıldığı, böy- lesine düşmanlıklann yaşandığı, bu denli karşıtlıklann bulunduğu bir yer, içinde ya- şadığımız dünya değil mi? Tolkien, hayal dünyasının sınırlannı ne derece zorlamış olursa olsun, cehennemle- rin en korkuncu da, cennetlerin en güzeli de insanlann hayatmda, yaşadığımız bu dün- yada değil mi? Gene de filmi izlerken o dünyalan yaşa- yalım, o serüvene ortak olalım. \er yer uza- mış gelse de "Yüzüklerin Efendisi"nı ilgiy- le, merakla, heyecanla izleyelim. KEDİGOZU VECDİ SAYAR Onların Arasındayız "Su adamlar, Dino, Ellehnde ışık parçalan, Bu karanlıkta, Dino, Bu adamlar nereye gider? Sen de, ben de Dino, Onlann arasındayız, Biz de, biz de, Dino, Gördük açık maviyi" Nâzım Hikmet, 1958 yılında, Paris'te, Abidin Di- no'nun "Yürüyüş" adlı tablosu üstüne yazmtş bu şi- iri... O günden bugüne çok şey değişti. Değişmeyen bir şey var: karanlığın içinde, ellerinde ışık parçalan geçen adamlar... 15 Ocak'ta gene birlikte olacağız. "Biz de, biz de gördük açık maviyi" diye haykıraca- ğız, Nâzım ustanın 100. doğum yıldönümünde. On- larla... ışık adamlarla birlikte... Ocak ayı, onlardan pek çoğunu aramızdan alıp gö- türen bir ay. Cumhuriyet'in ilk dönemine damgasını vuran Adnan Saygun, Baha Gelenbevi gıbı ustalar, Eflatun Cem, Ramiz Gökçe, Şadi Dinççağ gibi ka- rikatüristler, ressam Nurullah Berk, mocîern dansın ülkemızdeki öncüsü Duygu Aykal, şair Cemal Sü- reyya. öykücü-tiyatro yazan-şair Necati Cumalı, ay- dınlanmanın öncülerinden, küftür adamı Sabahattin Eyüboğlu, öykücü-sinema yazan-şair ve hepsinden önemlisi 'kültür misyoneri' Onat Kutlar. Ocak ayı- nın ikinei yansında da pek çok ustayı anacağız: Ad- nan Benk'ten Bedia Muvahhife. Ahmet Hamdi Tanpınar dan Tarık Zafer Tunaya'ya, Uğur Mum- cu'dan Neyzen Tevfik'e nice ışık insanını... Kediler onlan unutmayacak. • • • Onat'ı bir 11 Ocak günü yıtirdik. Yedi yıl önceydi. Bir bomba, kültürumüzun atardamarlanndan birini daha kopardı. Hiç kuşkusuz, Onat'ın bu bombaya he- def olmasının nedeni, ellenndeki ışık parçalanydı. O, yaşamı boyunca, insanlığı aydınlatmak için çırpındı. Sinemanın bir sanat dalı olarak gelişmesi ve ülke ça- pında yaygınlaşması için uğraş verdi. Belki de, bu misyoner yanı, onu öykücü ve şair olarak daha ve- rimli olmaktan alıkoydu. Ama, ne gam. Sinemamız bugün nıcelik olarak çok daha gerilere düşmesine karşın, nitelik olarak yüz ağartıcı bir noktaya ulaştıy- sa, Onat'ın emeklerı boşa gıtmemiş demektir. Bu ayın 21 'inde Istanbul'da Sinema Yazariarı Der- neğı'nin geleneksel ödülleri sahiplerinı bulacak. Tam 34 yıldır süren bu geleneğı yaşatan Atilla Dorsay'a da çok şey borçlu sinemamız. Bugüne dek 29 kita- bı yayımlanan Dorsay'ın son ürunü "Düşen Yaprak- lar Geçen Yıllar"\ okuyorum şu sıralar. Sinemamızın farklı dönemlerine ilişkin yazılannı topladığı kitaplar kadar, dünya sinemasının ustalarını, klasikleşmiş ya- pıtlan tanıttığı"100 Film "ve"100 Yönetmen "gibi ya- rariı başvuru kitaplan ile de sinema kültürünün yay- gınlaşmasına büyük hizmetı geçen Atilla'ya da bir şapka çıkartmak isterim bu köşeden. SlYAD'ın ödül gecesinde, derneğin 33 üyesinin oy- lan ile beliıienen adaylar arasından ödülleri kazanan- lar açıklanacak. Bence, önemli olan ödülleri kimlerin kazandığı değil, adayların niteliği. Tüm kategorilerde- ki adaylann büyük kısmını genç yaratıcılann oluştur- ması. Elbette, Onat da o gece bizimle birlikte olacak ve sinemamtzdaki yenilenmenin, gençleşmenin key- fini çıkartacak. Ve ellerinde ışık parçaları, karanlığın içinde koşturan bu gençlere alkış tutacak. • • • Bu yılın "hasaf'mm en güzel tarafı içerdiği çeşitli- lik. "Yazgı" gibi zor bir 'sanat sineması' örneğinin ya- nında, "Vızontele" gibi başanlı bir popülersinemaör- neği yer alıyor. "Büyük Adam Küçük Aşk", "Filler ve Çimen", "Herkes Kendi Evınde", "Şellale", "O da Beni Seviyor" gibi hepsi de farklı tatlar, farklı üslup- lar içeren filmler, sinemamızın geleceği adına umut- lanmızı arttırıyor. 2002 yılının ilk yerli ürünü, tıpkı Yılmaz Erdoğan gibi, ilkfilmini gerçekleştiren başarılı birtiyatrocu, us- ta bir komedyenin imzasını taşıyor. Levent Kırca, sahne sempatisini ekrana olduğu gibi, beyazperde- ye de taşıyabılen bir oyuncu. "Son" adını verdiği fil- minde, Yeşilçam'ın emektar dublörlerine hayranlığı- nı dile getıriyor, Kırca. Olanaksızlıklar içinde, çok kı- sa sürelerde gerçekleştırılmiş filmlerie dalgasını ge- çerken, o filmlerde görev alan emekçileri küçümse- miyor, onları sevgi ile anıyor. Yılmaz Erdoğan, Levent Kırca gibi geniş seyirci yığınlannı sinemaya çekebi- lecek isimlerin sinema endüstnmizin ayakta kalma- sını sağlayarak başka filmlerin, başka yönetmenlerin de önünü açacağına inanıyorum. vecdisayar <; yahoo.com BUGUN TOLHEN'tV DÜNYASI - 'Yüzüklerin Efendisi: Yüzük KardeşIiğJ'nde ldtabm yarattığı dünyaya sadık kahnnuş. • CEMAL REŞİT REY KON SER SALONU'nda saat 19.30'da CoDegium Cithara Konseri. (0 212 232 98 80) M AVUSTURİA KÜLTÜR OFİSİ nde saat 20.00'de TrioForte konseri. (0 212 223 78 43) M AKM SİNEMA SALONU'nda saat 15.30, 19.00'da Claude Sautet'in yönetmenliğini yaphğı 'Ayazda Bir Yürek' adlı fıhn. (0 212 251 56 00) • AKM BÜYÜK SALON'da saat 19.30'da îstanbul Devlet Senfoni Orkestrası'mn konseri. Şef: Jung-Ho Pak Solist: Toros Can (piyano). (0 212 243 10 68) • ORTAKÖY AFtFE JALE SAHNESI'nde saat 20.30'da Stüdyo Drama Tophıluğu'ndan 'Kaos' adh oyun. (0 212 260 09 35) M ATATÜRKKİTAPUĞrnda saat 18.00'de Gamze Deniz' in konuşmacı olarak katılacağı •Metamüzik Tartışmalan'nın konusu 'Lou Reed'. (0 212 249 09 45) • BARO STAJYEREĞLTÎM MERKEZİ'nde saat 20.00'de Kısa Film Günleri kapsammda Özcan Arca'nın 'Üç Kısa Film' ve 'Ruhi Su', Oguzhan Tercanın 'Bahkçılar' ve 'MarjinaT, Mustafa Alüoklar'ın 'Sniper', AM Ozgentürk'ün 'Yasak', Çetin Tunca'mn 'Müthis Bir Tren Belgeseh 1 ve Yeşim Ustaoğhı'nun 'Otel' adlı filmleri gösterimde. (0 212 245 40 22) ÇUKUROVA DEVlfT SBFONİ ORKESTRASI • Bugün saat 20.00'de ve yann saat 11.00'de Çukurova Deviet Senfoni Orkestrasf nın konseri. Şef: Emin Güven Yaşnçam. Solist: Tayfun Bozok (keman). (0 322 454 50 18)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle