22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 29 EYLÜL 2001 CUMARTES DtZİ \fganîstan: 3özlemier, zlenimler K • âbil'in her an, her köşe- de suratınıza şamar gibi çarpan yoksulluğuyla tam bir çelişki yaratan "Iabul-tnterkontinental OteK"nde sa>ahın köründe uzun uzun çalan teefonla uyandınldım. Günde 110 ddarlık otel ücretinin yüksek mali- yeini düşürmek amacıyla tıka basa kaıvaltı yapma ve tek öğünle gün gçirme hesabım ilk günden suya düjtü. Benden önce gelip Afganis- taı'a, Kâbil'e iyi kötü alışmış ya- baıcı gazeteciler için Afgan hüİcü- mrti bir gezi düzenlemiş. Geziye be- , ni Je katıyorlar. Daha gidip resmi makamlarabaş- v\rup "akreditation" işlemi bile yaştırmamışım. Deneyım kazanmış ve daha sonra iyi ahbap olacağım birBelçikalı gazeteci, "Boşver" de- di, "Bunlann bu ülkede hiçbir anla- mıyok." Bu öğüdün son derece doğ- ru olduğunu daha sonraki günler da- ha iyi öğrenecektim. Bir grup gazeteci sabahın körün- de yola düzüldük. Hindukuş dağla- nna gidıyoruz. Kar her yanı örtmüş. Ama -rehberlik eden Afganlı deli- kanlının da kabul ettıği gibi- askeri ikmal yollannı açık tutmak isteyen Kızılordu birlikleri yollan ıyı kötü ama sürekli açık tutmaya çabalıyor- lar. Saatler sonra, berbat bir yolda, gıt- gide yükselerek Hindukuş dağlan- na vurduk. Rehbenmız Maksut, 30 yaşlannda yakışıkh bir delikanlı. Afganistan Halk Partisi'nin inanmış birmilitanı. Cümlelerınin arasında- ki kopuk kopuk imalardan, öldürü- lerek yönetimden uzakJaştınlan Af- ganistan Halk Partisi lıderi Tarra- Id'nin ateşli bir yandaşı. "Tarraki sağola idü, bu herüflerin esamisi voğ idû" cümlesıni birkaç kez yineledi. a Bu herüfleri" önce mücahMer san- dık. Sonra ise Tarraki sonrasında ik- tidan ele geçırenlen. Hafizullah Amin'LBabrakKarmal ı kastettıği anlaşıldı. Maksut,Baştu bir baba ile Özbek bir annenin oğlu. Kâbil Yüksek Tek- nik Okulu'nu yeni bitirmiş ve aske- re gitmiş. Askerliğini, Iran sınınna yakın Azeri köylerinde yapmış. Rusça ve Fransızca biliyor(muş). Rusçası iyi bıle olsa bizım işimize yaramaz, çünkü bilen yok. Fransız- casının da işe yaramadığı az sonra anlaşıldı. Hızlandınlmış bir kursta öğrendiği Fransızca ıle olsa olsa, su isteyip saatın kaç olduğunu sorabi- liyor. Küçük grubumuzda ben kıymete bindim. Maksut'un Azeri-Ozbek Türkçesinden oluşan kırma dilini, kınk dökük Ingilizcemle ben çevi- riyorum. İlk durağımız bir Özbek köyü ola- cak. Ama daha saatler var oraya var- mamıza. Maksut da bu birkaç saati kullanarak "devrim hükümetPnin gerçekleştirdiği atıhmlan anlatıyor. Buyrun sizler için, Maksut'un an- lattıklannı Türkıye Türkçesine çevi- rerek gezi boyunca derlediğim not- lardaki bilgileri de ekleyerek Afga- nistan yakın tarihinin bir özeti: Bir umut ışıflı Ai fganistan'da kral Muham- med Zahir Şah 1973 te bir darbe ile devrildi ve Afga- nistan Cumhuriyeti ilan edildi. A- ma cumhuriyet ilanı Afganistan'ın yoksulluk ve gerilikle örühnüş ka- derinde herhangi bir değişiklik yap- madı. Afgan aydınlan arasuıda hoş- nutsuzluk tohumlan yeşerdi ve boy attı. Büyük bir bölümü Türkiye'de Harbokulu'nda eğitim görmüş as- kerlerle, Avrupa'da tıp, hukuk ve si- yasal bilimler eğitimi gören aydın- lar, önceleri gizli örgütlenen Afga- nistan Halk Partisi saflarmda birleş- tiler ve 1978 'de yeni bir darbe ile ik- tidan ele geçirdiler. Bu bir tek parti iktidan idi ve liderliğıni Muham- med Tarraki yapıyordu. Tarraki önderliğindeki Afganis- tan Halk Partisi hızlı bir reform ha- reketine gırişti. Reformlar üç alan- da yoğunlaştı: Sağlık reformu, eği- tim reformu ve su reformu. Özellikle sağlık ve eğitim reformu Afganistan'da binlerce yıllık gele- nekleri kınyor, Afgan kadınlan, da- ha önce tanımadıkları ve tatmadık- lan bir özgürlükle tanışıyorlardı. Kuzey komşu Sovyetler Birliği'nde, özellikle o dönemde bir Sovyet cumhuriyeti olan SUUT komşusu Oz- bekistan'da sağlık reformu için açı- lan kurslara Baştun, Özbek, Beluci, Hazar, Tacik, Azeri etnik kökenler- den gelen Afganistan kadınlan yı- Çayımi demlirem, heyvanımı otariremğınsal olarak gönderildiler ve dön- düklerinde hemşire, ebe, köy sağlı- ğı memuru olarak toplum yaşamına, hem de kilit görevlerle katıldılar. Keza yetişkinler için açılan oku- ma yazma kurslannın Kâbil 'deki merkezi sayılan "Kadın Mualfim Mektebi" dershanelerini kadınlar doldurmuştu ve ilkokullarda şimdi oğlanlann yam sıra kız çocukları- nın da kahkahalan duyuluyordu. O günlerde resmi propaganda ay- gıtının da sık sık aktardığı bir "anek- dof epey anlamlıdır: Başbakan Tarraki bİT okuma yaz- ma kursu ziyaretı sırasında, bir genç kadın öğrenciye kurstan yararlanıp yararlanamadığını sormuş. Genç Afgan kadını yanıtlamış: - Ölümü düşündüğüm çok olur- du. Şimdi yaşamı dûşünüyorum. İçimde bir umut ışığı yandı_. Tarraki de genç kadını yanıtlamış: -Oışıksenin değiLOnu köylereka- dar raşıyacaksın... Afganistan'ı ay- dınlatacaksın._ Anekdot ne kadar gerçek bıle- Kâbfl'de hûkümetin vereceği resmi rehbere ran ohnayınca kendi rehberimi kendim bulmak zonında kaldım. Buldunı da. Triportörüyle KâbiTde motorize hamallık yapan Azeri kökenli Afgan yurttaşL, Afganistan Halk Partisi üyesL ateşli Tarraki yandaşı, yani Kâbil'deki Babrak Karmal yönetimine "ilerici" konumlardan muhalefct eden Gulam Hazret (sağdaki fotoğraf), Kâbil'de olduğum günlerde hep benimkydL Bu benim için bir şanstı. Çünkü Gulam Hazret sayesinde salt resmi görevlilerle değü, KâbiTin yoksul semtlerindeki Afganlarla da tanışmak, konuşmak olanağı buldum_. Şu benim KGB ajanhğun... (1) AYDINENGtN Önce konuyu bilmeyenler, gözden kaçıranlar. daha önce ilgi duymayanlar için kısa bir özet: Afganistan'a 1980'de gittim. Döndüm. îzlenimleribir dizı halinde günlük Politika gazetesinde yayımlamaya başladım. Bitiremedim. Sudan bir gerekçeyle tutuklan- dım. Davutpaşa Kışlası'nın hapishaneye çevrilen bölü- münde bir gece salt benimle sohbet etmek için geldiği- ni söyleyen ve "S-3 subayı" olduğunu belirten ve şaşır- tıcı bir bilgiye ve kültüre sahip olduğu hemen anlaşılan bir yüzbaşı, tutuklanmamın gerçek nedeninin. "Afganis- tan konusunda resmi görüşle a\ görüşier ikri sürmem ve yerinde yapdmış gözlemler aktardığım için yazdıkla- nmın 'yanhş olmalanna rağmen' etld yaratması''ndan ibaret olduğunu söyledi. S-3 subayının ne anlama gel- diğini bugün de bilmiyorum. Ama söyledikleri benim için şaşırncı değildi. Yanm kalan Afganistan dizisi hiçbir zaman tamam- lanamadı. Çünkü yanlışlıkla tahliye edildiğim Davutpa- şa Askeri Hapıshanesi'nden çıkar çıkmaz yurtdışma çıktım. Ardmdan 12 Eylül darbesi geldi ve tam 12 yıl siyasal göçmen olarak Almanya'da yaşadım. 1992 Eylülü'nde Türkiye'ye, kasım ayı sonunda da Cumhuriyet'te yeniden mesleğime dönebildim. Çok geçmedi, ya Aralık 1992'de ya 1993 Ocak'rn ilk günlerinde Milliyet gazetesinde "KGB'den Para Alan Tûrk Komünistieri'* başlıklı bir yazı dizisi başladı. Milliyet'in Moskova muhabiri Cenk Başlamış, Sov- yetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Merkez Komi- tesi arşivine girmiş ve birtakım belgeler ele geçirmişti. Dızıde Ismafl Böen'den Behice Boran'a, Zeki Başü- mar'dan Nihat Sargm'a uzanan çok sayıda Türk Mark- sist ve komünistlerine gezi, tedavi gibi nedenlerle Sov- yetler Birliği'ne yaptıklan ziyaretler sırasmda bazı pa- ralar ödendiği anlatıhyordu. Bir de bana. Üstelik belgeli. Milliyet belgenin fotokopisini bastı ve çevirisini de yayımîadı. Şöyle deniyordu: "Çok gizli 25.Dönem Tarih: 31 Ocak 1980, No: 562C 30.1.1980 Sovyefler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi DairekTİ'nin durumu incelemek ve röportajlar haarla- mak üzere Afganistan'a gkkn 'Politika' gazetesi (Tür- kiye) Yazrişleri Müdürü A. Engin'in İstanbul-Moskova- Kâbil ve dönüş masraflannın karşılanmasL_ Sektörün numarası 03020,4S" Benim ve Afganistan'a yaptığım gezinin öyküsünü iyi bilen gazetedekı yönetici konumdaki arkadaşlar için olup bitenin açıklanması pek zor değıl. Bu dizide anla- tılacak da. Dahası, Moskova'da uzun yıüar gazetecilik yapan Cenk Başlamış' ın deneyimi de Sovyetler Birliği Komü- nist Partisi Merkez Komitesi belgeleri ile Sovyet Gizli Servisi KGB'nin belgeleri arasında dolaysız bağ kuru- lamayacağını bilmeye yeter. Ama Milliyet yine de kaba bir antikomünizm yapma- yı yeğledi ve aralarrnda adımın da yer almasmdan an- cak onur duyacağrm saygın Türk Marksist ve komünist- lerini, birer "Rus ajanı" gibi göstermekten kaçınmadı. Milliyet bununla da yetinmedi. mesleğin en temel ku- ralını göz göre göre çiğnedi. Yayın sırasında Aydın En- gin tstanbul'da Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordu. Milliyet'in habercilerine, yazıişleri yöneticilerine bir telefon boyu uzaktaydı. Haberin dolaysız tarafi olarak, olaym aslı bir de ona sorulabilir ve okuyucu eksiksizbil- gilendirilebilirdi. Bu yapılmadı. Biz de Cumhuriyet'te bir durum de- ğerlendirmesi yapnk ve "yanrt vermeyedeğmeyecegi''ne karar verdik. Ancak Milliyet'in bu yayını daha sonra başkalan tarafindan da ısıtıhp ısıtılıp karşıma çıkanldı. Örneğin Fehmi Koru birkaç televizyon programmda bunu dihne doladı ve Cumhuriyet'ı yaralamak amacıy- la "Sizönceçalış^ınfağınızKGBajanımnhesabnıı vîrin'' demeye getirdi. Ardmdan Kuvayı Medya adlı bir dergi, bir sayısının neredeyse tümünü benim "KGB ajanhğun" konusuna ayırdı. Üsteük Milliyet'in yayınında yer almayan özel yorumlar(!) da ekledi. Mahkemeye başMirdum. tstan- bul 9. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 200 milyon lira manevi tazminat ödemeye mahkûm oldular. Ardmdan kimlerin çıkardığını bihnediğim "Espiyo- naj* adh bir derginin de iddialan yinelediğini duydum. Ama dergiyi bulup okumak mümkün ohnadı. "KGB ajanhğun'' son günlerde bir kez daha pazara sürüldü. 23 Eylül Pazar günü, Hürriyet gazetesinin be- nimle yaptığı Afganistan konulu bir söyleşiyi yayımla- dığının ertesinde "Haber MerkeH" kaynaklı bir elekt- ronik mektup hemen bütün medya kuruluşlanna gön- derildi. Nerenin, hangi kurumun "Haber Merkezi'' ol- duğunu bilmiyorum. Ama "ajanhk belgemi" şu notu ekleyerek dağıttı: "Cumhuriyet gazetesi yazan Aydın Engm, 23 Eylül 2001 taribJiHürriyetgazetesinde Afganistan anılannı an- laüyor. Aydın Engin nedense kendisini Afganistan'a gö- türenin Rus gizK servisi KGB olduğunu söylememiş.Jş- te Aydm Engin'in KGB tarafindan Afganistan'a götü- rüldüğünün belgesL." ••• Bugüne dek bu deli saçması iddialan ve bu çok bil- dik antikomûnist saldınyı yanıtlamaya değer buhna- dım. Ama belli kaynaklann da bu zırvayı ısıtıp ısıtıp önüme çıkaracaklan artık belli. Madem Afganistan üs- tüne bir yazı dizisi yayımhyorum, bu vesile ile bu ko- nuya da bir açıklık getireyım. Usteük bu bence pek de keyifli bir öykü ve okurlar- la bölüşülmeye değer. Yarın: Bedava uçak blletl nasıl bulunur? mem. Ama Afgan halkı için bir u- mut ışığı yandığı gerçek. Ulke kay- nıyor, değişiyor. kabuğunu kırma- mn keyifli kargaşasım yaşıyordu. Macaristan'da, (o zamanki adıyla) Çekoslavakya'da, Doğu Ahnanya'da ve Sovyetler Birliği'nde kadınlı er- kekli binlerce Afgan genci tıp, teks- til, tanm ve sulama mühendisliği eğitimi görüyordu. Bu reformlar bin yıllık feodal ya- pıyı sarsıyor, özellikle siyasal erkte büyük ağırlıklan olan "moDalar" sı- mfınm homurtulanyla karşılanıyor- du. Ama henüz iktıdar sağlamdı, halk desteği vardı ve sırtını Afganis- tan'ı da etki alamna çekme hesapla- n yapan Sovyetler Birliği'ne daya- mıştı. Toprak değll su reformu A fganistan Halk Partisi 1978 sonuna doğru daha köklü, daha can alıcı ve Afganis- tan'daki feodal üretim ilişkilerim kö- künden kıracak bir reforma girişti: Su reformu. Rehberimiz Maksut, bizim "top- rak refonnu" terimıne alışmış ku- laklanmızın yadırgadığı bu "su re- formu"nu pek kestirmeden anlattı: - Torpak yoh ki reforması ola. Su dediğm gâni, lakin sahaph (sahipli) idL. Ülkenin su kaynaklan ve akarsu- lan aşiretler arasında bölüşülmüştü ve aşiret reislerinin yerel iktıdarlan "akarsulann ve kaynaklann özel müDdyeti''ne dayamyordu. Su reformu bu mülkiyete inen bü- yük bir darbeydı ve tepkisi aynı öl- çüde sert oldu. Aşiret reisleri başkal- dırdılar. Kısa sürede mollalarla (Af- ganistan'da onlara "ulema" deniyor) aşıret reisleri arasmdaki ittifakm ku- rulması da gecikmedi. Daha 1978 sonunda ülkenin güneyınde, Pakis- tan sınınna yakın bölgelerde kendi- lerini "mücahjdin" olarak adlandı- ran güçlerin ilk silahlı direnişleri başlamıştı ve derme çatma Afgan ordusu bu hünez küçük çaplı dire- nişleri bile bastıracak güçten yok- sundu. Büyük aşiretlerin eli silah tu- tan erkekleri ve ülke ekonomisi için kilit önem taşıyan hayvan sürüleri Güney'deki dağlık bölgeye çekili- yor ve doğal korunaklannda daha büyük çatışmalara hazırlanıyorlardı. Ama henüz dağımktılar, aşiretler arası bir eşgüdüm, hatta işbirliği bi- le sağlanamamıştı. Belucl Kdyünde... H indukuş dağlanndaki gezi- mizin son durağı bir Beluci köyü oldu. Toprak damlı evlerinin damlan, tıpkı bizim Doğu Anadolu'da olduğu gibi neredeyse evrn yüksekliğine eşit ot yığınlan ve karlan eşeleyerek otlamaya çabala- yan binlerce koyunu ile bız "Batı- h"lılar için şaşırtıcı, etkileyici bir Beluci köyü. Maksut'un deyimi ile "köyüneke- si" bızleri konuk etti. Biz çukur ta- baklarda içilen sapsan bır çayı içer ve bol etli ve safranh pilava kaşık sallarken "Köyün ekesi" su refor- munu özetledi: - Çaynnı demfirem, heyvanımı ota- rirem. Heç kimseve de boyun bük- mürem, dua etmirem... Küçük gazeteci grubunda kendi- ni bencileyin "Marksisf olarak ni- teleyen başka kimse yok. Ama ka- pitalizmden şikâyetleri ohnayan Ba- tı Avrupalı gazeteciler bile Beluci köylülerinin belirgin mutluluğun- dan etkilendiler. Maksut hariç. Çevirmememi isteyerekkulağıma fisıldar gibi anlattı: - Bu ekeemmi, hâlâTarrakizema- mnda galmışdır. Bilmir ki Kabul hö- kümeti sulan, bıldır (bu yü) halkm mülgryetinden ahnışdır ve devletin mölkiyetine kaydetmişdir. Sular sa- hap (sahip) değiştirmişdir™ Bu sözlerde Afgamstan'm bugü- nünün yattığım o zaman anlamam mümkün değildi. Bu sözlerin Tana- ki'yi sevindiren "umutışığı''mn sö- neceği bir firtınanın habercisi oldu- ğunu anlamam mümkün değildi. Afgan halkına kurtuluş umutlan aşılayan Afganistan Halk Partisi, "devrimini'' kendi elleriyle boğacak adımlar atmıştı ve biz Batılılar ve destekçisi Sovyetler, hatta dağınık düzen direnişe geçmiş gerici, kök- ten dinci aşiretlerin reisleri bile bunun henüz farkmda değillerdi. Yarın: Afgan usulü sosyallzm CUMARTESİ \AZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Tehlikeyi Görmek Amerıka'dakı saldınyı kimler örgütledi? Suudi te- röristin bu şeytanca bır ustalık ve beceriyle tasarla nıp uygulanmış yığınsal katliam ve gözdağı vermt eylemindeki rolü nedir? Bin Ladin neden eylemi üst lenmiyor? Elde kesin kanıt olmamasına karşın Ame rika neden Bin Ladin'i ve Afganistan'ı hedef göste- rerek bu ülkeyle savaşa hazırianıyor? Terörist saldı- n ve sonucundaki kitlesel katliamın sorumlusu Su udi terörist degilse -ya da onunla birlikte- başka han- gi örgütler olabılir? ABD içindeki fanatik, anarşist ki- şiler ve gruplar bu eylemde şu y a da bu biçimde kı* lanılmış olamaz mı? Eylem onlar tarafindan planla- nıp uygulanmış olamaz mı? Eylemın Suudi teröris tarafindan gerçekleştirildiği kesinleşse bile, savaş dışında bir çözüm yolu yok mudur? Olası bir sava şın sonuçlan neler olabilir? Aklını ve vicdanını yitir- merrıiş herkes, bu ve benzer sorulan birbirine ya df kendisine soruyor, yanrt bulmaya çalışıyor. ••• La Fontaine'in masalını bilirsiniz. Kurt, suyu bu- landırdığını iddia ettiği kuzuyu ille de yiyecektir. Ku- zunun, derenin aktığı yönde kurda göre daha aşağı- da bulunması, bu nedenle suyu bulandınmasının ola- naksızlığı önemlı değildir. önemli olan kurdun niye- tidir. Sonunda baklayı ağzından çıkanr: "Sen ya dt bir başkası, fark etmez. Senin bütün akrabalann kö- tü ve bana düşman. Onun için senıyiyeceğim." Tıp- kı ABD Başkanı'nın baklayı ağzından çıkararak "Haç- lı seferi" sözcüklerini telaffuz etmesi gibi... ••• Dünyada bir terorizm fobisi yaşanıyor. ABD'de bı fobi toplumsal bir isteriye dönüşme eğiliminde. Te- rör fobisine şoven duygular ve yabancı düşmanlığ eşlik ediyor. ABD içindeki ve dışındaki esmer tenli ya- bancılara karşı yükselen düşmanlık, Nazilerin Yahu- di düşmanlığını anımsatıyor. ABD dışında, Batı Av- rupa ülkelennde de terör fobisi toplumsal isteriyt dönüşme eğilimı gösteriyor. Yabancı düşmanlığı bı ülkelerde de yükseliyor. Almanya'nın bir bölgesindt kısa süre önce kurulan ırkçı bir partnin kazandığı se- çim zaferi bunun en yakın bir örneği. Terör fobisi vt yabancı düşmanlığının yükselişe geçmesinin başlı- ca nedeni, ABD'deki insanlık dışı saldın ve katliarr mı, yoksa daha başka nedenler de var mı? ABD'de- ki saldın zaten birikmiş duygulann ortaya dökülme- sindetetikleyıcı mi oldu? Bırilerinin bundan, böyle biı kutuplaşma ve sonuçlanndan çıkan mı var? Bu so- rulann yanrtlannı aramak, bence, ABD'deki saldın- nın aydınlatılmasına da ipucu sağlayabilir. Çünkü biı eylemi gerçekleştırenlerin hainliği kadar bu eylemir kimlerin işine yarayacağı sorusunun yanıtı da önem- li. Böyle bir yanıt, insanlığı bekleyen asıl tehlikenin asıl tehdidin, bilimkurgu kahramanına dönüştürüler Bin Ladin ve Bin Ladin'ler mi, yoksa daha başka biı şeyler mi olduğunu da gösterebilir. ••• Ne ABD'deki insanlık dışı katliam ne de terorizmir (ülkemizde de iyi bilinen) cınayet ve eylemleri küçüm- senebiltr. Bana yanlış* görünen, bugün insanlığır önündekı en büyük tehlike ve tendidin, Bin Ladin ki- şiliğinde simgeleşen bir terör tehdidi olarak göste- rilmeye çalışılması, bunda bir ölçüde başanya d£ ulaşılmış olmasıdır... Dünyanın her yerinde (ve bt arada bütün bu olaylann en sıcak biçimde yaşandı- ğı ülkemizde) insanlar, tüm ekonomik sorunlan, in- sanlığın önündeki asıl tehdit olan toplumsal ve ülke- sel eşitsizlikleri sanki unutmuş olarak, bir bilimkur- gu, bir Rambo filmi izler gibi, Suudi teröristle ABC arasmdaki köşe kapmacaya kiütlendiler. Söz konu- su filmde sadece rollerin yeri değişti. Bu kez Ram- bo Amenkalı değil, sakallı ve sanklı bir Arap ve köti bin... Çatışma nasıl sonuçlanacak? Bin Ladin şu ys da bu biçimde cezalandınhp etkisizleştirildiğinde in- sanlığın önündeki sorunlar çözümlenmiş olacak mı7 Yoksa bizi, gelecek kuşaklan daha da içinden çıkıl- maz sorunlar, daha yaşanılmaz bir dünya mı bekli- yor? ••• Bugün insanlığın önündeki en büyük sorunu, er büyük tehlike ve tehdidi terorizm-uygartık çatışma- sı olarak koymak, tümüyle yanhş, aldatıcı ve kasıtlı- dır. Asıl sorun (tehlike ve tehdit) insanlık tarihinkı akıldan ve hümanizmden yana tüm birikimleriy- le, dizginsiz bir teknolojik gelişmenin olanakla- nna sahip ve kâr hırsından başka değer tanıma- yan uluslararası-uluslarüstü dev şirketier ara- smdaki çatışmadır. Bu çatışmanın kazananı kirr olacak? Aklın ve hümanizmin değerieri mi, günümü- zün "d;nozor"ları olan dev şirketlerin sınırsız kazan- ma hırsı mı? Akılcılığın ve hümanizmin beşıği Batı Av- rupa ülkelerinde, onlann yanı sıra ABD'de, ülkemiz- de ve tüm dünyada, banştan, emekten, toplumsa adalet ve eşitlikten yana tüm kişiler, partiler, örgüt- ler, bu bilimkurgu kâbusuna, bu demektir ki ulusla- rarası-uluslarüstü dev şirketlerin sınırsız kazanms hırsına karşı güçlerini birleştirebilirlerse "asıltehdit"k birlikte onun bir sonucu olan terorizm de durduru- lup geriletilebilir... Akıl ve hümanizm değerlerinin kay- betmesi durumunda insanlığı bekleyen yıkımlanr boyutlan ise, kori<arım bugüne kadar yaşananlaris da ölçülemeyecek kadar büyük ve onanlmaz olabi- lir... e-mail: ataolb(<ı cumhuriyet.com.tr KANKEV KANDtLLİ KIZ LİSESİKÜLTÜR VE EĞÎTİM VAKFI Vaknmızın kuruluşundan itibaren çok değerli ve özverûi çahşmalanyla hepimize ışık tutan, sevecenliğı ve ınceliğıyle gönüllerimizde büyûk yer alan çok sevgıli dostumuz, kardeşimiz KANKEV KURUCU ÜYESt \T BAŞKAN YARDIMCISI Avukat GİMDÜZ AYBAY'ı kaybetmiş olmanın çok denn üzüntüsü içindeyiz. Kandilli Kız Lisesı mezunlanndan ve gene kunıcu üyelerimizden eşi Sevgıli Meral Aybay'ın, tüm ailesinin ve Vakfunız üyelerinin acılanıu paylaşınz. Işıklar içinde yatsın. KANKEV Kandilli Kız Osesi Kühür ve Egtim Vakfi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle