Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2001 PERŞEME
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
30 Ağustos: Ulusal Bilincin Utkusu...
Bahir M. ERÜRETEN Hukukçu
K
emalizm, en kısa ta-
nımı ile ulusal kur-
tuluş, ulusal bağım-
sızhk ve çagdaşlaş-
ma ideolojisidir.
Ulusal birlik ve tam
bağımsızhk, çağdaş Cumhuriyetin
vazgeçilmez yaşamsal temelleridir.
Yurdumuzu, saldırgan emperyalız-
min pençesinden kurtarmak için ilk sa-
vaşım savaş meydanlannda verilme-
li, yurtta birlik ve birlikteliği sağlaya-
rakdüşmandan temızlenmeli, tam ba-
gımsız, onurlu ve öbür çağdaş ülke-
lerle eşit düzeyde, uluslar ailesi için-
deki yerimizi almalıydık.
Koşullann tüm olumsuzluğuna kar-
şın. iç ve dış düşmanlara karşı. Gazi
Mustafa KemaJ Atatürk'ün önderli-
ğinde, bu zor savaş kazanıldı. Kuşku-
suz, UlusalKurtuluş Savaşı'mıza son
nokîayı koyan 30 Ağustos utkusu (za-
feri) gerçekleşmeseydi. çağdaş Tür-
kiye Cumhuriyeti'nin kurulup geliş-
mesine, devrimlerimizin böylesi birba-
nşçıl güven ortarrunda uygulanması-
na asla olanak bulunamayacaktı.
Bu mutlu sonucu, Türk ulusunun
bagnndan çıkan yurtsever (vatansever)
TürkOrdusu'na borçlu olduğumuzu
asla unutmamah, her geçen yildönü-
mü günJerinde. özellikle orduya kar-
şı olmayı marifet sayıp berfirsattabu-
nu yineleyen kimi siyasetçi ve yazar-
cıklara, anlayabilecekteri düden an-
latmahyız.
Türk Ordusu, Ulusal Kurtuluş Sa-
vaşı 'nda. yalnızca emperyalist gücle-
rin ordulan ile değil, ne yazık ki ay-
nı süreç içinde, türlü iç düşmanlarla
da savaşmak zorunda kalmıştı.
Yalan yanlış söylentilerle yurdun
pek çok yöresinde çıkanlan silahlı is-
yanlar, İstanburdan Anadolu'yayol-
İanan Hilafet ordusunun acımasız sal-
dınlan ve bütün bunlar yetmiyormuş
gibi, Istanbul basının paralı askerle-
ri, onlara öncülük eden hükümet ve
saltanat sahipleri, düşmanlarla işbir-
liğı halinde Anadolu Kutsal Savaşı'na
karşı elbirliği halinde, amansız bir sa-
vaş sürdürmekte idiler.
Bütün bu hayınlıkJarbaşanlı olama-
ladı. Kazandığımız başanlann her ev-
resinde, Yüce Önder'in komutasın-
da, kahramanca savaşan Türk Ordu-
su'nun kanı ve alın teri vardır.
Bütün. bu gerçekleri görmezden
gelen aymazlar, ister siyasetçi, ister ga-
zeteci, ister şeriatçı ya da numaracı
Cumhuriyetçi olsunlar, oturup bir kez
daha düşünmeli, yakın tarihimizi iyi
bellemelidirler.
İyi öğrenmelidirler ki, "Ulusal gü-
venKk sendromu" söylemi ile orduya,
"Statûkocular" söylemi ile Atatürk'e
ve Atatürkçü sisteme karşı çıkmak,
Türkiye Cumhuriyeti 'nin bir tek (üni-
ter) yapısına, bağımsızlığına ve tüm
uygar kazanımlanna tümden karşı
çıkmak anlamını taşır. Ve yine şunu
iyi öğrenmelidirler ki, dünya yüzün-
de hiçbirbağunsız deviet ulusal güven-
liğini gözardıederekayakta kalamaz.
Genelkurmayımızın, gerçeklen yan-
sıtan son bildirisinde denildıği gibi, ül-
keyi Cumhuriyet tarihinin en daya-
nılmaz bunalımı içine sokanlar, insa-
nımızı geçim sıkıntısı içine koyanlar.
yabancı boyunduruğunu kabullenme
bahasına borç batağınasokanlar, gün-
demi değiştirmek, yolsuzluklan ört-
mek için, bunların üstüne gidenleri
sindirme çabası içinde olanlann, bu
eylemlerde hiçbirkatkısı olmayan or-
duyu hedefalmalannın anlaşıhrbirya-
nı yoktur. Hele hele, orduyu bir "ayak
bağı" imiş gibi göstermenin, insafla
ve mantüda bağdaşır biryonü yoktur.
Atatürkçü düşün sistemi ve bunun
somut uygulaması olan devrimleri,
Cumhuriyet'in kuruluşundan beri en
büyük titizlüde destekJeyen tek res-
mi kuruluş, ordudur. Ulusumuzun,
ordusuna tam güveni de buradan kay-
naklanmaktadır. Cumhuriyetimizin
her evresinde, Atatürkçü çağdaş. ya-
şam biçiminin özümsenmesinde, or-
du, kimi aymazlann söyledikleri gi-
bi köstekleyici değil, tam tersine des-
tekleyici olmuştur. Dünyanınhiçbir ül-
kesinde, demokrasi için, çağdaşlık
için, toplumun kültür düzeyüıin yük-
seltilmesi için halkın yanında ve des-
teğinde olan bir ordu göstermek ola-
naklı değildir. Türk Silahlı Kuvvetle-
ri 'nin, devletimizi ayakta tutan bu öz-
gün niteliklerine karşı çıkmak, halka
karşı çıkmakla eşanlamlıdır. Bu tür bir
siyaset anlayışı ile popülizm yapma-
ya kalkışanlar, halktan gereken yanı-
tı alacaklannı iyi bilmelidirler.
Bu anJamlı bayram günlerinde, Ulu
Önderimiz Atatürk'ün Türk Ordusu
hakkındasöylediklerini hep birlikte bir
kezdaha anımsayalım. Ulu Önder, ta-
rihsel Onuncu Yıl Söylevi'nde, ulu-
sumuza şöyle sesleniyordu: "Az za-
manda çok ve büyük işler yapük. Bu
işlerin en büyüğü, temeli, Türk kah-
ramanhğıveyüksekTürkkültürüolan
Türkiye Cıunhuriyeti'dir. Buradaki
başanyı, Türk Ulusu'nunveonun de-
ğerli ordusunun bir ve beraber ola-
rak, özverili yürümesine borçluyuz."
Ulu Önder, Türk Ulusu'na son ile-
tisini (mesajını) verdiği, 29 Ekim 1938
günü Millet Meclisi'nde okutulan söy-
levinde şöyle diyordu:
"Bugün, Cumhuriyetinüzin on be-
şinci yıhnı, durmadan artan büyük
bir gönenç ve kudretie karşdayan bü-
yük Türk Ulusu'nun önünde:
Kahraman Ordu!
Sanayürekten şükranlanmı sunar-
ken büyük ulusumuzun duygulannı
yansıtıyorum. Türkvatanının ve Türk
toplumunıın şanına ve onuruna, iç ve
dış türlü tehlikelere karşı konunaktan
ibaret olan görevini her an yerine ge-
tirmeye hazır olduğuna eminim."
Ulu Önder'imiz, bu iletisiyle, has-
ta yatağında bile. bir an olsun aklın-
dan çıkarmadığı, ulusunun bağnndan
çıkmış ordusunun. iç ve dış tehlike-
lere karşı. birlikte hazır olması gere-
ğini açıkça belirtmekte. ulusal güven-
liğın, ancak ordunun korumasında de-
vam edebileceğini dosta düşmana ilan
etmekte ıdi.
Yurt düzeyınde yapılan çeşitli so-
ruşturma (anket) sonuçlan da göste-
riyorki, Türk Ulusu 'nun büyük çoğun-
luğu, orduya tam güvenini belirtirken
buna karşılık, siyasal partilerin çoğu-
na, Meclis'e girecek barajı aşma ola-
nağı bile tanımıyor. Işte. gerçek Ulu-
sal Güvenlik budur. Ulusun. ordusu-
na güven duygusudur. Ulusal güven-
liğe gölge düşüren, ulusal onuru hiçe
sayan düşüncenin sahiplerini Türk
Ulusu asla kabullenmez. Unutulma-
malıdır ki, tarihsel gerçekJer, işleyen
hersüreçte. böylesi ters davranışlann
önce notunu alır, günü geldiğinde hük-
münü vermek için...
Türlü olumsuzluklar ve yolsuziuk-
lar ortamında olsa da eriştiğimiz bu
30 Ağustos Bayramı, onun görkemli
anlamını yürekten özümseyen ve be-
nimseyen ulusumuza kutlu olsun.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Bir 30 Ağustos Daha...
Bugün 30 Ağustos. Bir dönüm yeri...
Türk ulusunun yazgıanın değiştiği an... 30
Ağustos 1922 günü Mustafa Kemal Pa-
şa komutasındaki Türk ordusu emper-
yalist güçlerin aracı, saldırgan Yunan or-
dusunu Anadolu'nun bağnnda bozguna
uğrattı. Ege'nin, Izmir'in yolu açılmıştı.
Birkaç gün sürdü bu korkunç akış. Ana-
dolu düşmandan temizleniverdi birkaç
günde... Emperyalist güçterezememişter-
di, yok edememişlerdi, tarihten silememiş-
lerdi Türk devletini...
Mustafa Kemal'in Izmir'e girdikten son-
ra söyledikleri çok anlamlıydı:
"Gerçek savaş bundan sonra başlı-
yor."
Gerçek savaş, ulusun kişiliğini bulma,
uygarlaşma, çağına yakışma, yetişip onu
aşma savaşıydı. Kendi içindeki düşmanı
yenme, ortadan kaldırma savaşıydı. Dış
düşmanlar belliydi, silahlıydılar, acımasız-
dılar, onlarla savaşmak kolaydı bir bakı-
ma... Ama iç düşmanlar, sinsi, hain, her
kalıba, her renge bürünen niteliklere sa-
hiptiler. Üstelik savaş alanında yenilen
emperyalist güçler, bu kez iç düşmanla-
nn kılığına, kişiliğine girerek yeniden çıkı-
yorlardı ortaya...
Atatürk 1922'de şöyle diyordu: "Türki-
ye'nin hâlâ açık ve de kapalı olarak çıl-
gınca saldınlara hedef olmasının nede-
ni, bütün mazlum milletlere kurtuluş yo-
lunu göstermiş olmasıdır."
Kendini, kendini kurtarmantn, emper-
yalist, saldırgan güçler ne denli üstün, ezi-
ci olurlarsa olsunlar, onları yenmenin, on-
lan kovmanın, onlann etkisinden kurtul-
manın mümkün olduğunu ispat etmişti
Türkiye!.. Birbiri ardına başlayacaktı halk
ayaklanmalan, baskıcı yönetimlerden kur-
tulma başkaldırılan!..
30 Ağustos bir askedik zaferiydi. Ama
yalnızca bu değildi. Bir ulusun kalkınma.
kendini topaıiama, gericilik, ilkellikzincir-
lerini kırma eylemiydi de... Mustafa Kemal
1920'de şöyle demişti:
TBMMhükümet', milletinyaşam ve ba-
ğımsızlığına suikasteden emperyalist ve
kapitalist düşmanlanna karşı savunma
ve dış düşmanlarla işbirtiği yapıp milleti
aldatmaya ve bozmaya çalışan iç hain-
lerin ceza/andınlması için orduyu güç-
lendinmeyi ve onu milli bağımsızlığın da-
yanağı bilmeyi ödev sayar."
30 Ağustos 1922'ye dek Mustafa Ke-
mal ve bir avuç inançlı devrimci arkada-
şı bir bayrak açtılar Ankara'da... Emper-
yalizm, kapitalizm ve iç düşmanlar, bilgi-
sizlikten, akılsızlıktan düşmanlara araç
olan gafiller, hainler biryandaydı; halkımı-
za, halkın gücüne inananlar bir yanda!..
Ulusal bağımsızlığın tek dayanağı Türk
askerleri, Türk ordusuydu. Daha doğru-
su Mustafa Kemal yeni bir ordu kurmuş,
örgütlemişti, ulusal bağımsızlığın bekçisi,
koruyucusu, dayanağı büyük bir güçtü
bu... önce dış düşmanlan yurttan söküp
atacak, sonra da Türkiye'yi yeni bir anla-
yışla kurup yüceltecek tek güçtü...
Uzun yıllar geçti aradan... Bugün de iç
ve dış düşmanlar, emperyalist ve kapita-
list güçlerle, onlarla işbirliği yapan hain-
lerle uğraşıyoruz. Ulusal bağımsızlığımı-
zın simgesi, dayanağı ordu o gün bugün
karşılaştığı tüm güçlükleri yenmesini bil-
miştir. Atatürk'ün ordusudur bu! Atatürk
devriminin, ilkelerinin sürdürücüsü, koru-
yucusu... Zaman zaman milleti aldatma-
ya, bozmaya çalışan birtakım gafillergöz-
lerimizi boyuyor, yalan yanlış düşlerle he-
pimizi aldatmaya, yönümüzü, yolumuzu
değiştirmeye çalışıyorlar.
Bir ağustos günü daha yaşıyoruz. Tür-
lü umutsuzluklar, acılar içindeyiz yeniden.
Emperyalizm, kapitalizm milleti hep al-
datagelmiş, iç ve dış hainler bir kez daha
karşımıza dikilmiştir. 30 Ağustos Bayra-
mı'nı işte böyle bir ruh hali içinde kutlu-
yoruz. Atatürk'ün 1922'de büyükzaferi ka-
zandıktan sonraki sözlerinin anlamını da-
ha derinden duyuyoruz!
"Gerçeksavaşımızbundan sonra baş-
lıyor."
• • •
Bu yazı, 30 Ağustos 1977'de "Cumhu-
riyet"\e çıktı. "Atatürk Bir Gün Gelecek"
adlı kitabımda yer aldı.
Yirmi beş yıl sonra yeni biryazı yazma-
ya gerek görmedim! Nedeni, öytesine açık
ki!..
Teknoloji ve Bilgi Teknolojileri
AytekÛl ZTYLAN Emekli General
SAGUĞmiZY
• • lkemiz halen büyük bir
U
ekonomik bunalım için-
de. Bu bunalımdan kur-
tulmak için hazırlanarak
yayımlanan ekonomik
program şu anda sadece birtakım fi-
nansal önlemler içermekte ve hu-
kuksal altyapıda bazı kökten deği-
şiklikler yapılmasını öngörmekte-
dir. Ancak bütün iktisatçılaruı üze-
rinde birleştiği nokta bu önlemlerin
birüretim programıyla sürdürüüne-
sinin gerekli olduğudur. Aksi halde
3-5 yıl sonra yeni bir bunahmın ge-
lebileceği ikn'satçılar tarafindan ge-
nelde kabul ediimektedir.
Doğaldır ki Türk Lirası'nın he-
men yan yanya değer kaybettiği bir
ortamda oluşan üstün rekabet gücü;
ancak sizin tanm, endüstriyel ya da
hizmetolarak satabileceğiniz bir ürü-
nünüz varsa yarar sağlayacaktır. Üre-
tim olmadan sadece para alım satı-
rruyla ekonomik gelişme, işsizlere iş
ve bunun sonucu olarak sosyal hu-
zur sağlanabilmesi olanaklı değil-
dir. Günümüzde para borsalanndan
da oldukça büyük paralar kazanıl-
maktadır. Ancak bupara herhangi bir
üretim için yatınlmıyorsa sadece tü-
ketime yönelir ve artan tüketim is-
teği dışalımı arttınr. Dışalundaki ar-
tış ekonomik dengeleri bozar, dış ti-
caret açıklan büyür ve deviet borç-
lanmaya yönelir. Borçlanma da üre-
tim için değil, artan tüketim talebi-
ni karşılamak için yapıldığından ye-
ni borçlanmalarkaçınılmaz olur, bu-
nun da sonu ekonomik bunalımdır.
Herhangi bir sınai ürün geliştirme
ve ticaretini, genel olarak teknoloji
geliştirme, üretim ve satış sonrası
hizmetler olarak üç aşamaya ayıra-
biliriz. Küreselleşen dünyada çok
açık ve belirli olarak görülen, bü-
yük şirketlerin genellikle teknoloji
geliştirilmesine önem verdikleri ve
üretim ile satış sonrası hizmetleriçin
bu işlerin en ucuz yapılabileceğı ül-
keleri tercih etmeleridir. Büyük şır-
ketler üretim ve satış sonrası hiz-
metler için emeğin ucuz olduğu ve
gizil (potansiyel) pazarlara yakın
olan ülkeleri seçmektedirler. Bu yön-
temde teknolojiyi üretmiş olan ana
şirket, yine en büyük geliri elde et-
mektedir. Örneğin; merkezi Isviç-
re'de olan Nestle şirketi toplam üre-
timinın yüzde 98'ini, Japon Sony
firması yüzde 70'ten fazlasını ya-
bancı ülİcelerde gerçekleştirmekte-
dir. Yılda iki milyar dolarlık spor
ayakkabı satan Nike'ın, ABD'degör-
kemli idare binasından başka hiçbir
üretim binası yoktur. LJIkemizde ku-
rulu Toyota, Fiat, Ford, Retıaült vb.
otomobil fabrikalannda sadece üre-
tim yapılmaktadır. Hatta savunma
sanayii alanında da kurulmuş bulu-
nan birçok yabancı ortaklı şirket,
teknoloji üretmeden sadece üretim
yapmaktadır. Doğal olarak üretim
için elverişli olan koşullar değiştiğin-
de mevcut üretim tesisleri kapatılıp
başka ve daha avantajlı bir ülkede-
ki üretim tesisleri kullanılmaktadır.
Bu konuda son örnek Opel'in Izmir
Torbah'daki tesislerini kapatma ka-
randır.
Tofaş Genel Müdürii Sayın Jan
Nahum da otomotiv sanayiinde asıl
gelirin 'teknoloji üretiminde" oldu-
ğu ve dünyadaki hiçbirotomotiv üre-
ticisinin artık üretimden daha fazla
gelireldeedemeyeceğini söylemek-
te ve teknoloji üretimine yönelme-
miz gerektiğini vurgulamaktadır.
Teknoloji üretimine yönelmeme-
si, biranlamda Türkiye'nin sömürü-
len ülkeler arasında kalması demek
oluyor. Çünkü 21. yüzyılda tekno-
loji daha da önemli olacak. Türkiye
bilgi çağında, çağı yakalama şansı-
nı kaybedecek. Henüz sanayileşme-
sini tamamlayamamış Türkiye'nin
bilgi çağında bir sıçrama yaparak
çağı yakalaması mümkün mü? Bu-
nun mümkün olabileceğıni söyle-
yen uzmanlar var.
Şunu da biliyoruz ki bilgi tekno-
lojilerini geliştirme bir 'genç nüfus'
işi ve Türkiye, nüfusu genç olan bir
ülkcNitekim oransal olarak yaşlı Av-
rupa ülkeleri ve ABD, genç ve yete-
nekli işgücüne kucak açıyorlar. Da-
ha geçenlerde Almanya'nın genç ve
bilgi teknolojileri alanında çahşabi-
lecek yetenekli işçi almak istediği ba-
sınımızda yer aldı. Türkiye bilgi tek-
nolojileri alanında çalışan ya da ça-
lışmaya aday olan bugenç nüfiısu ya-
bancüara kaptırmalı mı yoksa ken-
disi mi kullanmalı? Özellikle şu an-
da içinde bulunduğumuz ekonomik
bunalım ortamında hepimizin yanıt-
laması gerekeh soru bu.
Sonuç: Türkiye'nin ekonomik ola-
rak kalkınması, ekonomik bunalım-
lardan kurtulması ve ulusal güven-
liğini koruyabilmesi, ancak ve ancak
teknoloji yeteneğinin yükseltilme-
sine bağlıdır.
Ülkemizde birtakım araç, gereç
ve sistem üretimlerinin yapılıyor ol-
ması elbette iyi birşeydir ama, istik-
rarh bir ekonomi için özgün tekno-
lojiye dayanmak çok önemlidir. O
halde ulus olarak amacımız tekno-
loji yeteneğimizi yükseltmek, öz-
gün teknoloji üretimini desteklemek
olmalıdır. Bu da Türkiyenin Ar-Ge
harcamalannı arttırması. ulusal Ar-
Ge'ye talep olabihnesi için de piya-
sada yönelimin yerli mala doğru ol-
masını sağlayacakpolitikalann üre-
tilmesi, uygulanması ve her şeyden
önce devletin kamu alımlannda Ar-
Ge'ye dayalı olarak üretilen yerli
malı tercih etmesi ile mümkündür.
Unutulmamalıdır kı yabancılardan
alınan mallann fiyaüan içinde bu-
lunan Ar-Ge payını Türkiye zaten
ödemektedir. Bütün sanayileşmiş ül-
keler. ulusal sanayilerini destekle-
mek için bu politikalan uygulamış-
lardır ve halen uygulamaktâdırlar.
Akurgal'dan Cumhuriyetçilere Selam...
Musa SEYİRCİ Izmir ll Kültür Müdürii
A
nadolu uygarlığını dün-
yaya tanıtan iki önemli
ad vardır: Halikarnas
Balıkçısı ve dünyanın
birçok üniversitesinde kürsüsü olan
Türk Arkeolojisi'nin en büyük adı
Ekrem AkurgaL Her ikisi de ya-
şamlannın bir bölümünü ünlü coğ-
rafyacı Slrabon'un "Kenderinengü-
zefidir" dediği Izmir'de geçirmişler-
dır.
Geçen mart ayında doksanıncı
yaş gününü kutladığımız, Anado-
lu uygarlığını konu alan birçok ya-
pıta imzasını atan, yaşamı boyun-
ca Anadolu kazıbilimini (arkeolo-
jisini) dünyaya tanıtmak için sava-
şım veren Ord. Prof. Dr. Ekrem
Akurgal 'ı arkeolojik kazılarını baş-
lattığı, tzmir'in beş bin yıllık tari-
hini sergileyen Bayraklı - Tepeku-
le'de 06 Ağustos 2001 tarihinde zi-
yaret ettim. Bugün kazılan sürdü-
ren; Hoca'nın eşi, meslektaşı Prof.
Dr. Meral Akurgal'la birlikte oda-
sına gırdiğımızde. hocalann hoca-
sı Akurgal her zamankı gibi tıraşlı,
mevsime uygun ve şık giyimli.. kol-
tuğunda oturuyordu.
Hal hatır sorduktan sonra Hoca,
"İzmir Müzesi, Kültürpark alanın-
dald yeni yerine taşuunea, eski mü-
ze binasuu nasü değerlendireeeğimi-
zi, proje çalışmalan süren yeni mü-
zenin kapısının oe tarafa baktığııu,
hangi örenyeıierindekazılann baş-
ladığuu" sorduktan sonra "Adana
Müzesi müdürünü tanı>ip tanıma-
dığunı" sordu. Kendı kendime ni-
ye Adana Müzesi müdürünü sordu-
ğunu düşünürken "Hatti ve Hitit
Uygarhklan" kitabını istedi, bizim
yardımımızla sayfalan çevırdi, Ada-
na Müzesi'nde heykeli yer alan Hi-
titli bir kadmın kulağındaki takıla-
n bizegösterdi, bugünün takılany-
la bağ kurdu. "Bu kadının sana ya-
kışan biçimde, çok iyi çekümiş re-
simJcriniisthorutn. Hatti ve Hitit Uy-
garlıklan kitabının gözden geçiril-
miş yeni baskısına koyacağun" de-
di. "
Yanındaki genç arkeoloji öğren-
cilerine "Ben Musa Be> 'i Cumhu-
riyet gazetesindeki yazüanııdan ta-
nıyorum. O da, ben deCumhuriyet
yazanyız" dedi. Gazeteyi istedi,
genç öğrencilere özellikle ikinci
sayfayı, kültür sayfasını okumala-
nnı önerdi, "Cumhuriyetçilere se-
lamımı ilet" dedı
Odasından aynldığımızda o, ka-
zıevinin penceresinden diktiği lon
sütunlarına bakıyordu. Belki
Smyma'yı kuran. yayı daha iyi gö-
ğüsleyebilmek için. göğüslerini ke-
sen Smyrna'nın (Izmir) kurucusu
Amazon Kızlan'nı düşünüyordu.
Bense. "Ekrem Akurgal olmak.
bilgin olmak bu olsa gerek, her yaş-
ta istenirse ürermenin >olu buluna-
biliyor" diye düşündüm. Ve yıllar
önce Cumhuriyetgazetesınde sütun-
la ilgili altını çızerek okuduğum bir
yazısı aklıma geldi. Kültürün evTen-
selleşmesinde sütunu örnek göste-
rerek şöyle diyordu; "E>
ı
rensel uy-
garlığın oluşmasında katkısı olan
her toplumun birde kendi ulusal uy-
gariığı vardır. Örneğin mimaride
sütun Mısırlılardan Fenikelilere,
oradan Hititlcre ve bu üç merkez-
den a> n ayn HeUcnlcre, İslam dün-
yasına ve Rönesans çağı eserlerine
geçerek bugüne değin 5 bin >iüık
evrensel kültürün ve u>garhğuı oğe-
si olmuştur. Ancak sütun, adı geçen
kültür merkezlerinden her hirinde
başka biçün, başka güzellik ve an-
lamdadır. Bu sözler kubbe ve shıi
kemer için olduğu gibi daha başka
öğeler için de gecerlidir. Bunun gi-
bi müzik, yazuı, tiyatro alanlannda
da durum bo> ledir. Çünkü her top-
lumun külrürü kendineöz bir karak-
ter taşır. Bu nedenleher ülkenin ula-
sal bir külrürü vardu-." (Cumhuri-
yet gazetesi, 21.11.1976).
PENCERE
Ne Oldu Bize?..
Zalimler Mahkemesi üyeleri:
- Ey Sokrates, demişler, seni ölüme mahkûm et
tikl..
Sokrates yanrtlamış:
- Tann da sizi!..
Ölümlü dünyada insan yaşamına kıymanın su-
çu o denli büyük ki uygarlığın bu aşamasında ce-
za yasalanndan idam cezası kaldırılıyor.
Ya cinayet?..
Cinayetin ne demek olduğunu Üzeyir Garih'in
öldürülmesiyle bir kez daha anladık. insanın yok
edilişini toplum bu kez çok yakından duyumsadı,
çünkü medya olayın üstüne atladı.
Peki, bu toplum ve medya şu sırada cezaevle-
rinde kendi kendilerini ölüme mahkûm etmiş genç-
lerle yeterince neden ilgilenmiyor?..
•
Üzeyir Garih'in ölüm haberi gelince, biz gazete-
de serinkanlı yöntemle olasılıkları bir bir hesap et-
meye çalıştık:
• Musevi düşmanlığından kaynaklanan bir irti-
ca ya da intikam olayı mı?..
• iş dünyasındaki çatışrnalardan doğan parasal
kökenli birolgu mu?..
• Türkiye'deki dengeleri büsbütün yıkmak için
tezgâhlanmış bir 'infaz' mı?..
• Özel nedenlerden doğan kişisel bir hesaplaş-
manın sonucu mu?..
• Yoksul mahallesinde korumasız dolaşan bir
zenginin başına gelen yazgı mı?..
Değeri üzerinde herkesin birleştiği işadamının
katledilmesi üzerine yapılacak yayında, dengeli ve
ihtiyatlı yaklaşım öngörüldü.
Ama medyamız takar mı?..
Gazeteler aldı verdi...
•
Üzeyir Garih üzerine yazılanlar öylesine şiraze-
den çıktı ki şeyhlerüzerinden dünyaya bakan, giz-
li din tutan, kadınlann karakterlerine olumsuzluk-
la bakan bir kimse her gazetenin kendi siyasal
amaçlanna alet edilmek istendi.
Yere göğe koyamadığımız ÜzeyirGarih niçin Ma-
reşal Fevzi Çakmak'ın kabrini gizli olarak sık sık
ziyaret ediyordu?.. Çünkü Ismet Paşa Türkiye'de-
ki Musevileri öldürmek isterken Mareşal, Yahudi-
len askere alarak bu girişimin önüne geçmişti...
ÜzeyirGarih, Osmaniryısimgeliyordu; 1923 Dev-
rimi bu kimliğe son vermişti...
Bağlandığı bir Şeyh Efendisi vardı, yoksa Garih
Müslüman mıydı?..
Öldükten sonra 'eşi genç bir erkeğe kapılıp da
işleri berbat eder' diye Alarko'nun yönetimini or-
tağı Ishak Alaton'a bırakmıştı...
Bizim dinciler Garih'in üzerine atılıp kendi poli-
tikalan için kullanmak yolunda sınır tanımadılar,
çok satışlı medyada yazılanların çogu akıl alır gibi
değildi.
ÜzeyirGarih'in okuduğum yazılanndaki kişiliği ölü-
münden sonra medyanın tanıttığı kişilikle özdeş-
leşmiyor.
Çağdaş insanlann bilinmeyen iç dünyalanna pu-
sulasız girerek onlara değer biçmek yanlış bir yön-
temdir; ölmüş bir insanı kendi istediğimiz biçimde
siyasete alet etmeye çalışmak ayıptır; överken yer-
mek buna denir... Garih'in en yakını Ishak Alaton,
klasik müziği derinden duyumsayabilen bir biriki-
me sahip insandır; kimbilir neler düşünüyor?..
Ne oldu bize?.. Ölüme bile saygımız neden kal-
madı?..
ACIKAYBIMIZ
Oda çahşmalarına, mesleğin
gelişimine ve ülkemizin
sanayiJeşmesine önemli
katkılarda bulunmuş,
489 sicil no'Iu üyemiz;
Dr. ÜZEYİR GARİH,
hain bir saldırı sonucu
kaybettik. Ailesine,
meslektaşlarına ve sevenlerine
başsağlığı dileriz.
TMMOB
Makina Mühendisieri Odası
İstanbul Şubesi Y önetim Kurulu
ACI KAYIPLARIMIZ
15 ile 20 Ağustos 2001 tarihlerinde kaybettiğimiz
Akademik Konsey ve
Şeref Üyemiz
Em. Org.
HÜSEYİN DOĞAN ÖZCÖÇMEN
ile Derneğimizin Koordinatörü
Dr. YAVUZ AKTOCU'yu
rahmetle anıyoruz.
Atatürkçü mücadelernizde yerleri kolay
doldurulamayacak gerçek Atatürkçü bu iki
müstesna insanın yokluğunun acısını daima
içimizde taşıyacağız. Kederli ailelerine,
demeğimizin üyelerine ve tüm Atatürkçülere
sabır ve başsağlığı dileriz.
MUSTAFA KEMAL DERNECİ
GERİKALMIŞLIĞIN PANZEHİRİ KÜLTÜR,
KÜLTÜRÜN ZEHİRİKORSAN KİTAPTIR!
Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği
(BESAM)