Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2001 PERŞEMBE
14 KULTUR kultur(« cumhuriyet.com.tr
40. sanat yılını dolduran Savaş Dinçel ilk kez kendi yazdığı bir oyunu sahneliyor
yuncuhık suya atdmış bir imza
MELTEM KERRAR
Usta oyuncu Savaş Dinçel bu yıl 40. sanat yı-
lını dolduruyor. Nice oyun, film, dizi, hocahk
deneyimiyie dolu geride kalan 40 yıl, müteva-
zılığından hiçbir şey götürmemiş, sanki biraz
daha anlatmış sevgili mesleğinin asıl anlamı-
nı. Belki de bu yüzden. öyle kutlanacak bir şey
olarak görmüyor bunu.
Sanatçı. Şehir Tiyatrolan "nda sahneye koya-
cağı 'Uçurtmanın Kuyruğu' adlı oyunuyla gi-
riyor yeni sezona. 'Kendi yazdığım bir oyunu
ilkdefa sahneliyorum' derken heyecanı gözie-
rinden okunuyor. Oyunda çok değerli iki arka-
daşım dediğı NaşitOzcan ve Avni YaJçın'la bir-
likte çahşıyor. Bir diğer buluşmayı da oyunun
dekorlannı yapan oğlu Banş Dinçel'le yaşıyor.
3 Ekim'de Üsküdar Müsahipzade Celal Sah-
nesi 'nde prömiyer yapılacak, 'Uçurtmanın Kuy-
ruğu', Dinçel'in deyişiyle eski tarz düşüncele-
rin insanlann yerinde saydırmasını anlatan, ha-
yal güçlerini genişletmesini durduran bir öy-
kü."Erkekleri çok Ugiiendiriyor gibi gözüken,
fakat kadınlann kendiaçısından bakogı zaman
aynı şeyin onun da başına geiebileceği bir hafîf
aile terörü."
AK Pbyrazoğlu, Müjdat Gezen, Münir ÖzkuL
Miyatro - Vatandaş Tiyatrosu... Geride kalan
yıllarda pek çok tiyatroda emeği var Dinçel'in,
ama dönüp dolaştığı yer, ilk göz ağnsı 'asıl
ocak* dediği Şehir Tiyatrosu. "Ben burada öğ-
rendinı tiyatroyu. Konservatuvarda okuyor-
dum ama istediğiniz kadar teorikafllamda okui-
iarda okuyun, her şeyi sahnede öğrenirsiniz."
s
Max Meinike, Yıküz Kenter, Mefih Cevdet An-
day, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Te-
cer, Seyyid Mısırh Di nçel'in konservatu var ho-
calan arasında yer alıyor. Onlardan iyi bir altya-
pı edindiklerini söylüyor ama Şehir Tiyatrosu
da ikınci bir okul olmuş onun içın. Buranın en
büyük özelliği ise usta-çırak ilişkısınin yasan-
dığı bir tiyatro olması. "Burada kaç üniversi-
te bitirir oyuncular yaşlandıkça."
Savaş Dinçel, 1980 döneminde 1402 yasa-
sına dayanarak tiyatrodan uzaklaştınlan isim-
lerden. 'OntkiOlkeH Adam' oyununda başrol
oynarken gerekçe gösterilmeksizin aldjğı uzak-
laştırma birara küstürmemiş değil sanatçıyı ama
geri dönüşü uzun sürmüyor. O sıralar Müjdat
Gezen'le birlikte Güldürü Üretim Merkezi'nde
karikatür çiziyor. Bir süre sonra Geneay Gü-
rün'ün çağnsıyla Şehir Tiyatrosu'na geri dö-
avaş Dinçel,
Şehir
Tiyatrolan'nda
sahneleyeceği
'Uçurtmanın
Kuyruğu'
adlı oyununda
Naşit Ozcan ve
Avni Yalçın'la
birlikte
çahşıyor.
Dekorlannı
oğlu Banş
Dinçel'in
yaptığı oyunun
prömiyeri
3 Ekim'de
Üsküdar
Müsahipzade
Celal
Sahnesi'nde
gerçekleşecek.
nüyor, ardından yasağı da kalkıyor.
Oyuncu-yönetmen-yazar üçgeninde, bir 'ti-
yatro adamı' Dinçel. Oyun yazıyor, yönetiyor
ama kendini kimseye 'yazar' olarak tanıtmıyor.
'Ben oyun da yazıyorum diyorum. Eğer başka-
sı bana yazar derse ses çıkartmayabiliriın.' İlk
bakışta alçakgönüllü bir mütevazılık gibi gö-
rünse de bu, onun işine saygısınm bir göster-
gesi aslında. "Sanatçı bilc dendiginde estağfu-
nülah diyorum, çünkü ben oyuncuyum her
şeyden önce. Sanatçı, başkalan tarafindan de-
ğeıiendirilmesi gereken bir sıfat, kendi kendi-
ne sanatçı demeye kimsenin hakkı yok. İnsan-
lar, kişinin ürettiklerini seyrederek, okuyarak,
duyarak,sanatçıtağmakarar veririer. Y ıllar ver-
dirir bu karan. Oyunculuk, suya aülrruş bir im-
lerinûı az olması nedeniyle oyun yazmava kim-
se heves etmiyorve bu alan dar kalıyor ama eğer
bir Türk tiyatrosundan söz crnıek istiyorsak
öncelikie Türk oyunlan yaalmalı. Bunu milli-
yetçi bir anlamda söylemi)orum, bu memle-
kette yaşıyorsak, bu memleketin hikayesini ya-
zacağH."
Dinçel. yerel bir öyküyle de evrenselin ya-
kalanabıleceğine inanıyor. "Öylebirhikâyeya-
zacaksuı ki, insanlar arası ilişkıleri anlattığı için
dünyanuı her tarafında geçerli olacak. Bunca
yıldır nasıl ki çe\iri oyunlan bizimmiş gibi o>-
nuyoruz, bizimkiler de yurtdışuıda oynanma-
'Kadmlar için yazüan roller az'
zadır derler... Burada oynadıklanmı size anlat-
mak istesem, nasıl ispat edeceğim? Şimdi vide-
olar var ama, onlar da sonuçta canh bir kanıt
değil kL"
'Oyuniaruruz yurtdışında oynamnah'
Dinçel'e göre Türk tiyatrosunun en büyük so-
runlanndan biri özgün oyun çıkmaması. Oyun
yazmak da bir şekilde öğretilebilir. Çünkü ın-
sanlar bir kalem ve bir kâğıtla her şey yapabi-
lirler. Yaşam o kadar çok olayla dolu ki. ger-
çeğin aynını alıp yazmak iyi bir oyun çıkarmı-
yor ortaya. lşin içine biraz palavra. biraz ma-
sal eklenmeli ona göre.
Az sayıda oyun çıkmasında ekonomik neden-
lerin de etkin olduğunu söylüyor. "Telif ücret-
Oyun yazmanın tiyatrolarca teşvik edilmesi
gerektiğine inanan Dinçel, özellikle oyuncula-
nn işin tekniğini bildikleri için çok daha iyi oyun
yazabileceklerini düşünüyor. Shakespeare,Mo-
liere, Brecht, Sam Sheppard gıbı en büyük ya-
zarlann da, aynı zamanda oyuncu olduklannı
hatırlatıyor. "Lorca bile kukla oynaürmış"di-
yor ama bu arada hiç oyunculuk yapmamış ya-
zarlara da şükranlannı eksik etmiyor. "Yıllar-
ca onlann oyunlanyla yaşadık, Haldun Taner,
Necati Cumalı, Reflk Erduran. Recep Bilginer.
bunlann hiçbiri oyunculuk yapmadılar."
Kadınlar için yazılan rollenn az olmasını ka-
dın yazar azlığına bağlıyor. Erkeklerin yaşamın
içinde kadınlan çok fazla tanımamalan, dün-
yanın 'erkeklerdünyası'gıbi var olması, kadın-
lar için çok fazla bir şey yazılmaması sonucu-
nu getirmiş. Bu yüzden özellikle kadınların
yazmalannı tavsiye ediyor Dinçel.
Son zamanlarda televizyonda yasanan dizi enf-
lasyonuyla birlikte tiyatro oyuncularuıın da da-
ha çok televızyona yöneldiğini kabul ediyor ama
bu. ona göre ülkede tıyatronun yeterli alan bu-
lamamasından kaynaklanan zorunlu bir sonuç
aslında. Oyunculuğun dizi, tiyatro, sinema gi-
bi branşlara aynlan bir kavram olmadığını dü-
şünüyor. "Dizi oyunculuğu diye bir okul yok-
tur, oyunculuk eğjtimi \ ardır. Bunlann hepsi de
bu eğitimin içinde var zaten."
Dinçel, oyunculann ekonomik sıkıntılann-
dan söz ederken henüz kendi haklarının farkın-
da olmamalanna dikkat çekiyor. Bazı şeylerin
yavaş yavaş değişeceğine inanıyor. "Sait Faik'in
müze evüıe gidip bakın, pasaportunda "mesle-
ği yok' diye yazar! Eskiden ortaovunculann şa-
hitlikleri bile kabul edilmezmiş. Şimdi bile bir
filminiz oynuyor sonra bir defa daha gösterifi-
yor ama hiçbir telif ücreti almıyorsunuz."
Buyıl ilkigerçekleşen ve öncekigün sona eren 'Kitap Şenliği'Adalar'ıyeniden keşfetme olanağı sağladı
Büyükada'da sahici bir buluşmaZEVTSEPORAL
Orada, Marmara'nın ortasında
Adalar var... İki bin yılhk birikimiy-
le, insana yaşama sevinci \ eren do-
ğasıyla. oksijen deposu çamlan, çı-
narlanyla, asırlık konaklanyla, çok
renkli bir mozaiği andıran (son yıl-
larda mozaiğin kimi parçalan terk
etse de) farkh toplumsal yapısıyla
Adalar... Kınalı, Burgaz. Heybeli,
Büyükada ve Sedef... Bizans Impa-
ratoru 2. Jüstinyen'den bu yana ikti-
dardan uzaklaştınlmak istenen prens-
lerin sürgüne yollandığı yer olduğu
için "Prens Adalan
T>
adını alan, dün-
yada bu adla tanınan bir dizi mücev-
her... Adalar'da yaşayanlann nere-
deyse fanatikçesine sahip çıkmaya
çalıştığı, oradakı yaşamı görmeyen.
tanımayan, bilmeyenlerin ise tüm-
den yok saydığı Adalar...
Afustos ayında Büyükada 'da ger-
çekleştirilen \ e önceki gün sona eren
"Adalar 2001 Kitap Şenliğr birçok-
ları gibi bana da Adalar'ı yeniden
keşfetme olanağı verdi.
Sokakla içli dışlı
Büyükada'da önce tarihi iskele kar-
şılıyor insanı.1915 'ten kalma iki kat-
lı yapı, tapedeki kubbesi, kemerli gi-
riş çıkışlanyla, mozaik, çini kapla-
malanyla Osmanh mimarisinin bir şa-
haseri. Restorasyonun tamamlanma-
sı. Turing Kurumu tarafindan kahve,
lokanta da olarak hizmete açılma-
sıyla yeniden yaşama kazandınlmış.
(Teşekkürler Denizcilik lşletmesi.
teşekkürler ÇeKk Gülersoy.) Ancak
iskelenin hem ön hem arka cephesin-
deki "Turing" tabelası öylesine bü-
yük ve ezici ki hani ilk gelen, ada-
nın adını "Büyükada" değil, "Tu-
ring" sanabilir!
Iskeleden çıkar çıkmaz tam karşı-
nıza gelen yine tarihi bir yapı. tepe-
den tırnağa elden geçip yenilenmiş
Saydam Planet Otel'in saçaklı, te-
raslı kahvesi. "KitapŞenliği'ne ev sa-
hipliği yapıyordu. Bir yanda kitap-
lar sergilenirken, bir yanda yazarla-
rın yerleştiği küçük masalar. iskem-
leler, yalnız meraklılara, kitap kurt-
lanna değil, sokaktan gelip geçene de
sanki kahve-çay sohbetine davet çı-
kanyordu. Öylesine alçakgönüllü,
sokakla iç içe geçmiş bir yapılan-
ma... Iskeleden bü>ük meydana uza-
nan sokak, kitaplara, yazarlara, okur-
lara kucak açan afişlerle donatılmış-
tı. Soluk alıp veren, hiçbir yapaylı-
ğı, zorlaması olmayan. sahici birbu-
luşmaydı bu...
Üç hafta boyunca Mıgırdiç Mar-
gosyan'dan Ataol Berhamoğlu na.
Toktamış Ateş'ten Gündüz Vassaf a,
YüdızSertel'den MarioLevi'ye, bir-
çok yazar ve şair imza günleri ve
söyleşilerle şenliğe katıldı, okurla
bir araya geldi.
• Iskeleden büyük
meydana uzanan
sokak, kitaplara,
yazarlara, okurlara
kucak açan
afişlerle
donatılmıştı. Soluk
alıp veren, hiçbir
yapayhğı,
zorlaması olmayan,
sahici bir
buluşmaydı bu...
Adalar'da ilk kez düzenlenen Ki-
tap Şenlıği'nın miman. kırk yılhk
kitapçı Ahmet Polat ya da gençlerin
deyişiyle "Kitapçı Amca"ydı. Ga-
zeteler bayıi Ercan \kpolat, "İksida
Kitabevi" sahibi, yöneticisi Ferruh
Ertürk'le girişmişlerdi bu işe. Düş-
ledikJerinin çok ötesinde ilgiyle kar-
şılanmıştı girişimleri.
Tutarsızlık
Elbet Adalar'ın sayısız sorunu var.
Çöp sorunu (Şimdi Büyükada pilot
bölge seçildi, adanın dışında topla-
nıyor. Başanlı olursa tüm adalarda uy-
gulanacak)... Su sorunu (Eskidentan-
kerlerle gelirdi, şimdi karşıdan boru-
larla geliyor)... Motorlu araçlann ço-
ğalması... Fa>tonlann denetimsizli-
ği... Kış aylannda başıboş bırakılan
atlann doğaya zarar vermesi.. vb...
Birçok sorunun kaynağında, ben-
ce şu yatıyor: Son sayıma göre diye-
lim Büyükada'nın nüfusu 19 bin ola-
rak saptanmış. Oysa yaz aylannda bu-
ranın nüfusu yüzbinleri buluyor. Ama
Büyükada'nın IllerBankasf ndanal-
dığı pay. 19 bınlik nüfusa göre hesap-
lanıyor. Burada ciddi bir tutarsızlık
var.
Içimi acıtan olaylardan biri,
1996'dan beri buraya yerleşen Yedi-
tepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fa-
kültesi'nin burayı terk etmesi...
Beni en mutlu eden olaylardan bi-
ri. kışın Adalar'da okula giden tüm
çocuklann ve gençlerin, Adalar Spor
Kulubü'nden ve tüm olanakJanndan.
hiçbir karşılık ödemeden yararlana-
bilmesi...
Burgaz Sait Faik'le. Heybeli Hü-
seyin Rahmi Gürpuıar'la. Büyüka-
da Reşat Nuri Günteldnle anılır...
Belki ileride Sedef Adası da Orhan
Pamuk'la anılacak.
Doğanın. yapılanmanın. insanın,
yaşamın, tüm birikimlerin kültürle
yoğrulabileceğinın bilincinde. dile-
ğim. bu birinci "Adalar Kitap Şenli-
ğj"nin yaz kış sürmesi..
Orada, Marmara'nın ortasında
Adalar var. Farkında mısmız? En son
ne zaman gidip gördünüz?..
Mimarlar Odası Antalya Şubesi önlem alınmadan yapılan her gösterlye karşı çıkıyor
Aspendos'un uygunsuz kullanılmasma tepki
Kültür Servisi - Aspendos'ta son dönem-
de yapılan konser ve dans gösterilerine kar-
şı bir tepki de Mimariar Odası Antalya Şu-
besi'nden geldı. Yapılan basın açıklamasın-
da "Ağustos a>i içinde Aspendos Antik Ti-
yatro'sunda Kültür Bakanhğı ve Mydonose
Productions"uı işbirüğhie düzenlenenTarkan
konseri ve Sultan's of The Dance gösterimi
önce tiyatronunpopülerisimlere açılması ve
bunun devamının geleceği endişcsi yarat-
makta ve çok önemü tarihi bir değer buna
alet edihnektedir" denildi.
1994 yılından beri her yıl yapılan Aspen-
dos liluslararasıOpera ve BakFestivali'nın
tiyatronun kullarumına yönelik doğru bir
halka oluşturduğu için uygun olduğu, ancak
festival kapsamındaki opera ve bale göste-
rilerinin, binlerce yıldır olduğu gibi çıplak
sesle yapılmasma ve seyirci kitlesinin de
öteki gösterilere göre aşınlığa kaçmaması-
na karşın hâlâ tartışmah olduğu belirtildi.
Basın açıklamasında şu görüşlere de yer
verildi: "1990 yıtanda Kültür BakanlığVna
verilmiş rapora ve bir süredir konuyla ilgili
devam eden polemiklere rağmen bugüne ka-
dar ne Kültür Bakanhğı, ne organizasyon şir-
keti, ne de söz konusu konser ve gösteride yer
alan sanatçılardan. eğer yapıldıysa ses ölçü-
mü ve oluşrunacağı hasarlan içeren araştır-
malaria Ugüi herhangi bir büimsel açıklama
gefanediği gibi,günlük cirosu en azikiyüzmil-
yar olan ve Özel bir şirket tarafindan yapüan
bu etkinlik için Kültür Bakanlığf na ne ka-
dar ödeme yapılacağı da belirsizdir.
Ama büinmelidir ki, ortaya çıkabilecek
büyük fîziksel hasarlan bir yana bırakın.
meydana gelebilecek en küçük bir taş par-
çasuun kaybı bile geri dönüşü olmayan bü*
kültür erozyonunu başlatmış olacaktır.
Antarvalı mimariar olarak bu tür organi-
zasyonlan kentimizde ağırlamaktan her za-
man mutluluk duyanz, fakat gerekli önlem-
leralınmadan Aspendos Anrik Thatrosu 'nda
yapılacak olan her riirlü gösteriye karşı ol-
duğumuzu açıkça söyleyebUiriz." Aspendos Tiyatrosu ile ilgili tarüsmalar süriiyor.
ISILDAK VE YELPAZE
ATtLLA BİRKÎYE
İmroz, Ada, İdenimlep
Imroz neden Gökçeada olarak değiştirilmiş? Bu
ad değiştirme, hiç kuşkusuz ki yalnızca bizim ül-
kemizde yok! Ama bizim gibi sık değiştiren de
yoktur, herhalde. Modemizmin bir "armağanı" ol-
sa gerek. Şu veya bu şekilde "geçmiş" ile bağı ko-
parmak!
Oysa Imroz -ki aslı imbros-, yazılış ve söyleyiş
biçimiyle hiç de Türkçeden uzak değil. Yabancı dil-
lerden giren sözcükleri, dil kendi mantığı ve ses-
letimi içinde düzenleyebiliyor pekâlâ. Günümüz Av-
rupa dillerinde de Latinceden, öteki dillerden gir-
miş "yaşayan sözcükler" yok mu? ya da az mı?
Imroz'un adının değiştirilmesinin yılı 1970. Kıb-
ns sorununun sertleştiği yıllar. Zaten -gerçi ada-
da kimse doğru dürüst anlatmıyor ama- Kıbns çı-
kartmasından sonra, 1975'lerden sonra adanın
Rum nüfusuna ciddi/trajik baskılar olmuş. Adaya
yarı açık cezaevinin getirilmesi, en azılı mahkûm-
lann serbest dolaşması ve Rum kadınlarına teca-
vüzü, ilkokullann kapanması vb. nedenlerie Rum
halkın çoğunluöu göç etmiş.
Dereköy'de (Tskinit) şimdi, elli bir kişi oturuyor.
Oysa ki bir zamanlar Türkiye'nin en kalabalık kö-
yüymüş! 1960 hanelik bir köymüş ve -üstelik- dört
tane yazlık sineması varmış! Şu an köy harabe ha-
linde.
Azra Erhat, Mavi Yolculuk adlı ünlü gezi kita-
bında (inkılap Yay.. birinci cilt, 1997), Imroz'u an-
lata anlata bitiremiyor. Adayı "MutlularAdası" ola-
rak tanımlıyor. Dereköy'deki, Tepeköy'deki (Ağri-
dia) şenliklerden, insanından, yaşamından övgüy-
le söz ediyor. Ne var ki Azra Erhat, otuz yıl önce-
sinden söz ediyor.
Adada yaşayanlar, yapılan yanlışlıkların farkın-
da; özellikle genç kuşaklar. Şimdi banş içinde ol-
mak istiyorlar, birlikte dostça yaşamak istiyortar ama,
öte yandan da örneğin kimileri, Meryem Ana Şen-
likleri'nin keyfini kaçırmaktan da geri kalmıyor!
Bu tür "milliyetçilik" yalnızca bizde mi var! Ta-
bii ki değil. Sanınm yirminci yüzyıl beklenenin ter-
sine ya da umulanın tersine diyelim, milliyetçiliğin
yükseldiği bir yüzyıl oldu. Umudumuz yirmi birin-
ci yüzyılda!
• • •
ImrozAdası'nın "yerteşimi" oldukçaeski. 1995te
başlatılan kazılarla beş bin yıllık, MÖ 3000'li yılla-
ra ait bir yerleşim yeri bulunmuş. 1. Troya uygar-
lığına/dönemine denk düşen bu yerleşim yerini
Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç.
Dr. Halime Hüryılmaz bilimsel bir makalenin izi-
ni surerek bulmuş.
Kazı yerinde, Hüryılmaz beş bin yıl önceki bu yer-
leşim yeri hakkında bizi ayrıntılı bir biçimde bilgj-
lendirdi. Bu insan topluluğu, bu basit uygarlık MÖ
2600-2500 yıllarında ortadan silinmiş. Kazıyı Ame-
rikalılar ve Kültür Bakanlığı destekliyormuş. Ancak,
ödeneğin işleriik kazanması güç oluyormuş; an-
laşılan, bürokratik sorunlar var!
Imroz, son otuz yıllık adıyla Gökçeada ile ilgili
fazla kaynak yok. Erol Saygı'nın Gökçeada kita-
bı, amatörce hazırlanmış da olsa, ada hakkında
derti toplu bilgi veriyor. Metinler, üç dilde, Türkçe,
Ingilizce ve Yunanca yer alıyor. Yine de siyasi olay-
lardan söz etmiyor; geçmişteki olaylarda 6-7 Ey-
\ül olaylarında ne olmuş, Kıbns Savaşı sonrası ne
olmuş, hiçbir bilgi yok!
Zaten ada halkının genel tavrı, geçmişin üstü-
ne sünger çekmek. Sanki, "biz şimdiye, gelece-
ğe bakalım" diyorlar. Belli ki bir kısmı "başıma bir
şey gelmesin" diye ağzını açmıyor. Bir kısmı da
acılannı içine gömüyor: Ta Güney Afrika'dan her
yıl gelip evini ziyaret ediyor, gözyaşlarını tutamı-
yor.
Bir de Gökçeada ile ilgili ODTÜ'lü Öğrencilerin
yaptığı kapsamlı bir çalışma var. Ancak birkaç
sayfasının fotokopisini gördüğümüz bu çalışma-
nın kendisine ulaşamadık!
Adada on üç bin kitaplık bir kütüphane var ama,
görevliler, son yıllarda özellikle de internet kafele-
rin açılmasından sonra kimsenin uğramadığından
yakınıyor. Öğrenciler yalnızca ödevleri için gelir
olmuş. Kitaptan söz açmışken eklemeliyim -ki be-
lediye yetkililerine de söyledim- adada korsan ki-
tap satılıyor. Zaten iki tane kitap sergisi var; satı-
lan kitaplann çoğunluğu korsan. Bir adada korsan
kitabın satışını önlemek çök kolay. Adaya sok-
mazsınız, yer vermezsiniz.
• • •
Ada doğal güzelliğini koruyor; ideal bir tatil ye-
ri, denize girmek, kafanızı dinlemek, kentin gürül-
tüsünden kurtulmak istiyorsanız. Bence en güze-
li de adada, basit ve alçakgönüllü bir yaşam dü-
zeyinın oluşu. Kim bilir kimileri için bu hiç de ca-
zip değildir!
Imroz, eski Yunancada rüzgâriı ada anlamına da
geliyormuş; evet ada gerçekten çok rüzgâriı, böy-
lece sıcağı pek duyumsamıyor, sivrisinekleri hiç gör-
müyorsunuz.
Umanm birçok güzel kıyımızın başına gelen im-
roz/Gökçeada'nın başına gelmez. Anlamsız beton
yapılan, yoğun, düzensiz ve çirkin yapılaşmayı,
garip müzikler çalan eğlence yerlerini, barlan vb.
bu adada görmeyiz!
MenulHn Vakfı'na Türk üye
• ANKARA (AA) - Ünlü keman virtüözü ve
orkestra şefı Yehudı Menuhin'in anısına
kurulan vakfın ilk Türk üyesi tiyatro
eleştirmeni, dramaturg Emre Erdem oldu.
Yehudi Menuhin V'akfı 'ndan yapılan yazılı
açıklamaya göre vakfın tek yabancı ve Türk
sanatçısı olan Erdem, geçen yıl Almanya'nın
dünyaca ünlü çocuk \ e gençlik tiyatrosu Grips
ve Dresden Yeni Kuşak Tiyatrolan ile deprem
bölgesinde "Bir Umut Işığı' adlı bir proje
gerçekleştirdi. Menuhin anısına 'yoksul
çocuklann sanatla yeşermesi' amacıyla
kurulan dernek. 1000 sanatçı arasından Emre
Erdem'i üyeliğe seçtı.
Japonya'nın asi şairi öldii
• TOKYO (AFP) - Japonya'daki ilk rock
bannı açan ve organik sebze dükkânını kuran,
ünlü karşı-kültür şairi Sansei Yamao öldü. 62
yaşında ölen Yamao. 196O'lı yıllarda gençlik
hareketlerinden etkilenerek şair arkadaşlanyla
'Buzoku' (Kabile) adlı bir grup kurmuştu.
Pulitzer ödüllü Amerikalı şair Gary Snyder ile
dostluk kuran Yamao, Zen ve Budist
felsefesinden etkilenerek bir yılını Hindistan ve
Nepal'de geçirmişti.