25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2001 PERŞEMBE 14 KULTUR kultur(« cumhuriyet.com.tr 40. sanat yılını dolduran Savaş Dinçel ilk kez kendi yazdığı bir oyunu sahneliyor yuncuhık suya atdmış bir imza MELTEM KERRAR Usta oyuncu Savaş Dinçel bu yıl 40. sanat yı- lını dolduruyor. Nice oyun, film, dizi, hocahk deneyimiyie dolu geride kalan 40 yıl, müteva- zılığından hiçbir şey götürmemiş, sanki biraz daha anlatmış sevgili mesleğinin asıl anlamı- nı. Belki de bu yüzden. öyle kutlanacak bir şey olarak görmüyor bunu. Sanatçı. Şehir Tiyatrolan "nda sahneye koya- cağı 'Uçurtmanın Kuyruğu' adlı oyunuyla gi- riyor yeni sezona. 'Kendi yazdığım bir oyunu ilkdefa sahneliyorum' derken heyecanı gözie- rinden okunuyor. Oyunda çok değerli iki arka- daşım dediğı NaşitOzcan ve Avni YaJçın'la bir- likte çahşıyor. Bir diğer buluşmayı da oyunun dekorlannı yapan oğlu Banş Dinçel'le yaşıyor. 3 Ekim'de Üsküdar Müsahipzade Celal Sah- nesi 'nde prömiyer yapılacak, 'Uçurtmanın Kuy- ruğu', Dinçel'in deyişiyle eski tarz düşüncele- rin insanlann yerinde saydırmasını anlatan, ha- yal güçlerini genişletmesini durduran bir öy- kü."Erkekleri çok Ugiiendiriyor gibi gözüken, fakat kadınlann kendiaçısından bakogı zaman aynı şeyin onun da başına geiebileceği bir hafîf aile terörü." AK Pbyrazoğlu, Müjdat Gezen, Münir ÖzkuL Miyatro - Vatandaş Tiyatrosu... Geride kalan yıllarda pek çok tiyatroda emeği var Dinçel'in, ama dönüp dolaştığı yer, ilk göz ağnsı 'asıl ocak* dediği Şehir Tiyatrosu. "Ben burada öğ- rendinı tiyatroyu. Konservatuvarda okuyor- dum ama istediğiniz kadar teorikafllamda okui- iarda okuyun, her şeyi sahnede öğrenirsiniz." s Max Meinike, Yıküz Kenter, Mefih Cevdet An- day, Sabahattin Kudret Aksal, Ahmet Kutsi Te- cer, Seyyid Mısırh Di nçel'in konservatu var ho- calan arasında yer alıyor. Onlardan iyi bir altya- pı edindiklerini söylüyor ama Şehir Tiyatrosu da ikınci bir okul olmuş onun içın. Buranın en büyük özelliği ise usta-çırak ilişkısınin yasan- dığı bir tiyatro olması. "Burada kaç üniversi- te bitirir oyuncular yaşlandıkça." Savaş Dinçel, 1980 döneminde 1402 yasa- sına dayanarak tiyatrodan uzaklaştınlan isim- lerden. 'OntkiOlkeH Adam' oyununda başrol oynarken gerekçe gösterilmeksizin aldjğı uzak- laştırma birara küstürmemiş değil sanatçıyı ama geri dönüşü uzun sürmüyor. O sıralar Müjdat Gezen'le birlikte Güldürü Üretim Merkezi'nde karikatür çiziyor. Bir süre sonra Geneay Gü- rün'ün çağnsıyla Şehir Tiyatrosu'na geri dö- avaş Dinçel, Şehir Tiyatrolan'nda sahneleyeceği 'Uçurtmanın Kuyruğu' adlı oyununda Naşit Ozcan ve Avni Yalçın'la birlikte çahşıyor. Dekorlannı oğlu Banş Dinçel'in yaptığı oyunun prömiyeri 3 Ekim'de Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi'nde gerçekleşecek. nüyor, ardından yasağı da kalkıyor. Oyuncu-yönetmen-yazar üçgeninde, bir 'ti- yatro adamı' Dinçel. Oyun yazıyor, yönetiyor ama kendini kimseye 'yazar' olarak tanıtmıyor. 'Ben oyun da yazıyorum diyorum. Eğer başka- sı bana yazar derse ses çıkartmayabiliriın.' İlk bakışta alçakgönüllü bir mütevazılık gibi gö- rünse de bu, onun işine saygısınm bir göster- gesi aslında. "Sanatçı bilc dendiginde estağfu- nülah diyorum, çünkü ben oyuncuyum her şeyden önce. Sanatçı, başkalan tarafindan de- ğeıiendirilmesi gereken bir sıfat, kendi kendi- ne sanatçı demeye kimsenin hakkı yok. İnsan- lar, kişinin ürettiklerini seyrederek, okuyarak, duyarak,sanatçıtağmakarar veririer. Y ıllar ver- dirir bu karan. Oyunculuk, suya aülrruş bir im- lerinûı az olması nedeniyle oyun yazmava kim- se heves etmiyorve bu alan dar kalıyor ama eğer bir Türk tiyatrosundan söz crnıek istiyorsak öncelikie Türk oyunlan yaalmalı. Bunu milli- yetçi bir anlamda söylemi)orum, bu memle- kette yaşıyorsak, bu memleketin hikayesini ya- zacağH." Dinçel. yerel bir öyküyle de evrenselin ya- kalanabıleceğine inanıyor. "Öylebirhikâyeya- zacaksuı ki, insanlar arası ilişkıleri anlattığı için dünyanuı her tarafında geçerli olacak. Bunca yıldır nasıl ki çe\iri oyunlan bizimmiş gibi o>- nuyoruz, bizimkiler de yurtdışuıda oynanma- 'Kadmlar için yazüan roller az' zadır derler... Burada oynadıklanmı size anlat- mak istesem, nasıl ispat edeceğim? Şimdi vide- olar var ama, onlar da sonuçta canh bir kanıt değil kL" 'Oyuniaruruz yurtdışında oynamnah' Dinçel'e göre Türk tiyatrosunun en büyük so- runlanndan biri özgün oyun çıkmaması. Oyun yazmak da bir şekilde öğretilebilir. Çünkü ın- sanlar bir kalem ve bir kâğıtla her şey yapabi- lirler. Yaşam o kadar çok olayla dolu ki. ger- çeğin aynını alıp yazmak iyi bir oyun çıkarmı- yor ortaya. lşin içine biraz palavra. biraz ma- sal eklenmeli ona göre. Az sayıda oyun çıkmasında ekonomik neden- lerin de etkin olduğunu söylüyor. "Telif ücret- Oyun yazmanın tiyatrolarca teşvik edilmesi gerektiğine inanan Dinçel, özellikle oyuncula- nn işin tekniğini bildikleri için çok daha iyi oyun yazabileceklerini düşünüyor. Shakespeare,Mo- liere, Brecht, Sam Sheppard gıbı en büyük ya- zarlann da, aynı zamanda oyuncu olduklannı hatırlatıyor. "Lorca bile kukla oynaürmış"di- yor ama bu arada hiç oyunculuk yapmamış ya- zarlara da şükranlannı eksik etmiyor. "Yıllar- ca onlann oyunlanyla yaşadık, Haldun Taner, Necati Cumalı, Reflk Erduran. Recep Bilginer. bunlann hiçbiri oyunculuk yapmadılar." Kadınlar için yazılan rollenn az olmasını ka- dın yazar azlığına bağlıyor. Erkeklerin yaşamın içinde kadınlan çok fazla tanımamalan, dün- yanın 'erkeklerdünyası'gıbi var olması, kadın- lar için çok fazla bir şey yazılmaması sonucu- nu getirmiş. Bu yüzden özellikle kadınların yazmalannı tavsiye ediyor Dinçel. Son zamanlarda televizyonda yasanan dizi enf- lasyonuyla birlikte tiyatro oyuncularuıın da da- ha çok televızyona yöneldiğini kabul ediyor ama bu. ona göre ülkede tıyatronun yeterli alan bu- lamamasından kaynaklanan zorunlu bir sonuç aslında. Oyunculuğun dizi, tiyatro, sinema gi- bi branşlara aynlan bir kavram olmadığını dü- şünüyor. "Dizi oyunculuğu diye bir okul yok- tur, oyunculuk eğjtimi \ ardır. Bunlann hepsi de bu eğitimin içinde var zaten." Dinçel, oyunculann ekonomik sıkıntılann- dan söz ederken henüz kendi haklarının farkın- da olmamalanna dikkat çekiyor. Bazı şeylerin yavaş yavaş değişeceğine inanıyor. "Sait Faik'in müze evüıe gidip bakın, pasaportunda "mesle- ği yok' diye yazar! Eskiden ortaovunculann şa- hitlikleri bile kabul edilmezmiş. Şimdi bile bir filminiz oynuyor sonra bir defa daha gösterifi- yor ama hiçbir telif ücreti almıyorsunuz." Buyıl ilkigerçekleşen ve öncekigün sona eren 'Kitap Şenliği'Adalar'ıyeniden keşfetme olanağı sağladı Büyükada'da sahici bir buluşmaZEVTSEPORAL Orada, Marmara'nın ortasında Adalar var... İki bin yılhk birikimiy- le, insana yaşama sevinci \ eren do- ğasıyla. oksijen deposu çamlan, çı- narlanyla, asırlık konaklanyla, çok renkli bir mozaiği andıran (son yıl- larda mozaiğin kimi parçalan terk etse de) farkh toplumsal yapısıyla Adalar... Kınalı, Burgaz. Heybeli, Büyükada ve Sedef... Bizans Impa- ratoru 2. Jüstinyen'den bu yana ikti- dardan uzaklaştınlmak istenen prens- lerin sürgüne yollandığı yer olduğu için "Prens Adalan T> adını alan, dün- yada bu adla tanınan bir dizi mücev- her... Adalar'da yaşayanlann nere- deyse fanatikçesine sahip çıkmaya çalıştığı, oradakı yaşamı görmeyen. tanımayan, bilmeyenlerin ise tüm- den yok saydığı Adalar... Afustos ayında Büyükada 'da ger- çekleştirilen \ e önceki gün sona eren "Adalar 2001 Kitap Şenliğr birçok- ları gibi bana da Adalar'ı yeniden keşfetme olanağı verdi. Sokakla içli dışlı Büyükada'da önce tarihi iskele kar- şılıyor insanı.1915 'ten kalma iki kat- lı yapı, tapedeki kubbesi, kemerli gi- riş çıkışlanyla, mozaik, çini kapla- malanyla Osmanh mimarisinin bir şa- haseri. Restorasyonun tamamlanma- sı. Turing Kurumu tarafindan kahve, lokanta da olarak hizmete açılma- sıyla yeniden yaşama kazandınlmış. (Teşekkürler Denizcilik lşletmesi. teşekkürler ÇeKk Gülersoy.) Ancak iskelenin hem ön hem arka cephesin- deki "Turing" tabelası öylesine bü- yük ve ezici ki hani ilk gelen, ada- nın adını "Büyükada" değil, "Tu- ring" sanabilir! Iskeleden çıkar çıkmaz tam karşı- nıza gelen yine tarihi bir yapı. tepe- den tırnağa elden geçip yenilenmiş Saydam Planet Otel'in saçaklı, te- raslı kahvesi. "KitapŞenliği'ne ev sa- hipliği yapıyordu. Bir yanda kitap- lar sergilenirken, bir yanda yazarla- rın yerleştiği küçük masalar. iskem- leler, yalnız meraklılara, kitap kurt- lanna değil, sokaktan gelip geçene de sanki kahve-çay sohbetine davet çı- kanyordu. Öylesine alçakgönüllü, sokakla iç içe geçmiş bir yapılan- ma... Iskeleden bü>ük meydana uza- nan sokak, kitaplara, yazarlara, okur- lara kucak açan afişlerle donatılmış- tı. Soluk alıp veren, hiçbir yapaylı- ğı, zorlaması olmayan. sahici birbu- luşmaydı bu... Üç hafta boyunca Mıgırdiç Mar- gosyan'dan Ataol Berhamoğlu na. Toktamış Ateş'ten Gündüz Vassaf a, YüdızSertel'den MarioLevi'ye, bir- çok yazar ve şair imza günleri ve söyleşilerle şenliğe katıldı, okurla bir araya geldi. • Iskeleden büyük meydana uzanan sokak, kitaplara, yazarlara, okurlara kucak açan afişlerle donatılmıştı. Soluk alıp veren, hiçbir yapayhğı, zorlaması olmayan, sahici bir buluşmaydı bu... Adalar'da ilk kez düzenlenen Ki- tap Şenlıği'nın miman. kırk yılhk kitapçı Ahmet Polat ya da gençlerin deyişiyle "Kitapçı Amca"ydı. Ga- zeteler bayıi Ercan \kpolat, "İksida Kitabevi" sahibi, yöneticisi Ferruh Ertürk'le girişmişlerdi bu işe. Düş- ledikJerinin çok ötesinde ilgiyle kar- şılanmıştı girişimleri. Tutarsızlık Elbet Adalar'ın sayısız sorunu var. Çöp sorunu (Şimdi Büyükada pilot bölge seçildi, adanın dışında topla- nıyor. Başanlı olursa tüm adalarda uy- gulanacak)... Su sorunu (Eskidentan- kerlerle gelirdi, şimdi karşıdan boru- larla geliyor)... Motorlu araçlann ço- ğalması... Fa>tonlann denetimsizli- ği... Kış aylannda başıboş bırakılan atlann doğaya zarar vermesi.. vb... Birçok sorunun kaynağında, ben- ce şu yatıyor: Son sayıma göre diye- lim Büyükada'nın nüfusu 19 bin ola- rak saptanmış. Oysa yaz aylannda bu- ranın nüfusu yüzbinleri buluyor. Ama Büyükada'nın IllerBankasf ndanal- dığı pay. 19 bınlik nüfusa göre hesap- lanıyor. Burada ciddi bir tutarsızlık var. Içimi acıtan olaylardan biri, 1996'dan beri buraya yerleşen Yedi- tepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fa- kültesi'nin burayı terk etmesi... Beni en mutlu eden olaylardan bi- ri. kışın Adalar'da okula giden tüm çocuklann ve gençlerin, Adalar Spor Kulubü'nden ve tüm olanakJanndan. hiçbir karşılık ödemeden yararlana- bilmesi... Burgaz Sait Faik'le. Heybeli Hü- seyin Rahmi Gürpuıar'la. Büyüka- da Reşat Nuri Günteldnle anılır... Belki ileride Sedef Adası da Orhan Pamuk'la anılacak. Doğanın. yapılanmanın. insanın, yaşamın, tüm birikimlerin kültürle yoğrulabileceğinın bilincinde. dile- ğim. bu birinci "Adalar Kitap Şenli- ğj"nin yaz kış sürmesi.. Orada, Marmara'nın ortasında Adalar var. Farkında mısmız? En son ne zaman gidip gördünüz?.. Mimarlar Odası Antalya Şubesi önlem alınmadan yapılan her gösterlye karşı çıkıyor Aspendos'un uygunsuz kullanılmasma tepki Kültür Servisi - Aspendos'ta son dönem- de yapılan konser ve dans gösterilerine kar- şı bir tepki de Mimariar Odası Antalya Şu- besi'nden geldı. Yapılan basın açıklamasın- da "Ağustos a>i içinde Aspendos Antik Ti- yatro'sunda Kültür Bakanhğı ve Mydonose Productions"uı işbirüğhie düzenlenenTarkan konseri ve Sultan's of The Dance gösterimi önce tiyatronunpopülerisimlere açılması ve bunun devamının geleceği endişcsi yarat- makta ve çok önemü tarihi bir değer buna alet edihnektedir" denildi. 1994 yılından beri her yıl yapılan Aspen- dos liluslararasıOpera ve BakFestivali'nın tiyatronun kullarumına yönelik doğru bir halka oluşturduğu için uygun olduğu, ancak festival kapsamındaki opera ve bale göste- rilerinin, binlerce yıldır olduğu gibi çıplak sesle yapılmasma ve seyirci kitlesinin de öteki gösterilere göre aşınlığa kaçmaması- na karşın hâlâ tartışmah olduğu belirtildi. Basın açıklamasında şu görüşlere de yer verildi: "1990 yıtanda Kültür BakanlığVna verilmiş rapora ve bir süredir konuyla ilgili devam eden polemiklere rağmen bugüne ka- dar ne Kültür Bakanhğı, ne organizasyon şir- keti, ne de söz konusu konser ve gösteride yer alan sanatçılardan. eğer yapıldıysa ses ölçü- mü ve oluşrunacağı hasarlan içeren araştır- malaria Ugüi herhangi bir büimsel açıklama gefanediği gibi,günlük cirosu en azikiyüzmil- yar olan ve Özel bir şirket tarafindan yapüan bu etkinlik için Kültür Bakanlığf na ne ka- dar ödeme yapılacağı da belirsizdir. Ama büinmelidir ki, ortaya çıkabilecek büyük fîziksel hasarlan bir yana bırakın. meydana gelebilecek en küçük bir taş par- çasuun kaybı bile geri dönüşü olmayan bü* kültür erozyonunu başlatmış olacaktır. Antarvalı mimariar olarak bu tür organi- zasyonlan kentimizde ağırlamaktan her za- man mutluluk duyanz, fakat gerekli önlem- leralınmadan Aspendos Anrik Thatrosu 'nda yapılacak olan her riirlü gösteriye karşı ol- duğumuzu açıkça söyleyebUiriz." Aspendos Tiyatrosu ile ilgili tarüsmalar süriiyor. ISILDAK VE YELPAZE ATtLLA BİRKÎYE İmroz, Ada, İdenimlep Imroz neden Gökçeada olarak değiştirilmiş? Bu ad değiştirme, hiç kuşkusuz ki yalnızca bizim ül- kemizde yok! Ama bizim gibi sık değiştiren de yoktur, herhalde. Modemizmin bir "armağanı" ol- sa gerek. Şu veya bu şekilde "geçmiş" ile bağı ko- parmak! Oysa Imroz -ki aslı imbros-, yazılış ve söyleyiş biçimiyle hiç de Türkçeden uzak değil. Yabancı dil- lerden giren sözcükleri, dil kendi mantığı ve ses- letimi içinde düzenleyebiliyor pekâlâ. Günümüz Av- rupa dillerinde de Latinceden, öteki dillerden gir- miş "yaşayan sözcükler" yok mu? ya da az mı? Imroz'un adının değiştirilmesinin yılı 1970. Kıb- ns sorununun sertleştiği yıllar. Zaten -gerçi ada- da kimse doğru dürüst anlatmıyor ama- Kıbns çı- kartmasından sonra, 1975'lerden sonra adanın Rum nüfusuna ciddi/trajik baskılar olmuş. Adaya yarı açık cezaevinin getirilmesi, en azılı mahkûm- lann serbest dolaşması ve Rum kadınlarına teca- vüzü, ilkokullann kapanması vb. nedenlerie Rum halkın çoğunluöu göç etmiş. Dereköy'de (Tskinit) şimdi, elli bir kişi oturuyor. Oysa ki bir zamanlar Türkiye'nin en kalabalık kö- yüymüş! 1960 hanelik bir köymüş ve -üstelik- dört tane yazlık sineması varmış! Şu an köy harabe ha- linde. Azra Erhat, Mavi Yolculuk adlı ünlü gezi kita- bında (inkılap Yay.. birinci cilt, 1997), Imroz'u an- lata anlata bitiremiyor. Adayı "MutlularAdası" ola- rak tanımlıyor. Dereköy'deki, Tepeköy'deki (Ağri- dia) şenliklerden, insanından, yaşamından övgüy- le söz ediyor. Ne var ki Azra Erhat, otuz yıl önce- sinden söz ediyor. Adada yaşayanlar, yapılan yanlışlıkların farkın- da; özellikle genç kuşaklar. Şimdi banş içinde ol- mak istiyorlar, birlikte dostça yaşamak istiyortar ama, öte yandan da örneğin kimileri, Meryem Ana Şen- likleri'nin keyfini kaçırmaktan da geri kalmıyor! Bu tür "milliyetçilik" yalnızca bizde mi var! Ta- bii ki değil. Sanınm yirminci yüzyıl beklenenin ter- sine ya da umulanın tersine diyelim, milliyetçiliğin yükseldiği bir yüzyıl oldu. Umudumuz yirmi birin- ci yüzyılda! • • • ImrozAdası'nın "yerteşimi" oldukçaeski. 1995te başlatılan kazılarla beş bin yıllık, MÖ 3000'li yılla- ra ait bir yerleşim yeri bulunmuş. 1. Troya uygar- lığına/dönemine denk düşen bu yerleşim yerini Hacettepe Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Halime Hüryılmaz bilimsel bir makalenin izi- ni surerek bulmuş. Kazı yerinde, Hüryılmaz beş bin yıl önceki bu yer- leşim yeri hakkında bizi ayrıntılı bir biçimde bilgj- lendirdi. Bu insan topluluğu, bu basit uygarlık MÖ 2600-2500 yıllarında ortadan silinmiş. Kazıyı Ame- rikalılar ve Kültür Bakanlığı destekliyormuş. Ancak, ödeneğin işleriik kazanması güç oluyormuş; an- laşılan, bürokratik sorunlar var! Imroz, son otuz yıllık adıyla Gökçeada ile ilgili fazla kaynak yok. Erol Saygı'nın Gökçeada kita- bı, amatörce hazırlanmış da olsa, ada hakkında derti toplu bilgi veriyor. Metinler, üç dilde, Türkçe, Ingilizce ve Yunanca yer alıyor. Yine de siyasi olay- lardan söz etmiyor; geçmişteki olaylarda 6-7 Ey- \ül olaylarında ne olmuş, Kıbns Savaşı sonrası ne olmuş, hiçbir bilgi yok! Zaten ada halkının genel tavrı, geçmişin üstü- ne sünger çekmek. Sanki, "biz şimdiye, gelece- ğe bakalım" diyorlar. Belli ki bir kısmı "başıma bir şey gelmesin" diye ağzını açmıyor. Bir kısmı da acılannı içine gömüyor: Ta Güney Afrika'dan her yıl gelip evini ziyaret ediyor, gözyaşlarını tutamı- yor. Bir de Gökçeada ile ilgili ODTÜ'lü Öğrencilerin yaptığı kapsamlı bir çalışma var. Ancak birkaç sayfasının fotokopisini gördüğümüz bu çalışma- nın kendisine ulaşamadık! Adada on üç bin kitaplık bir kütüphane var ama, görevliler, son yıllarda özellikle de internet kafele- rin açılmasından sonra kimsenin uğramadığından yakınıyor. Öğrenciler yalnızca ödevleri için gelir olmuş. Kitaptan söz açmışken eklemeliyim -ki be- lediye yetkililerine de söyledim- adada korsan ki- tap satılıyor. Zaten iki tane kitap sergisi var; satı- lan kitaplann çoğunluğu korsan. Bir adada korsan kitabın satışını önlemek çök kolay. Adaya sok- mazsınız, yer vermezsiniz. • • • Ada doğal güzelliğini koruyor; ideal bir tatil ye- ri, denize girmek, kafanızı dinlemek, kentin gürül- tüsünden kurtulmak istiyorsanız. Bence en güze- li de adada, basit ve alçakgönüllü bir yaşam dü- zeyinın oluşu. Kim bilir kimileri için bu hiç de ca- zip değildir! Imroz, eski Yunancada rüzgâriı ada anlamına da geliyormuş; evet ada gerçekten çok rüzgâriı, böy- lece sıcağı pek duyumsamıyor, sivrisinekleri hiç gör- müyorsunuz. Umanm birçok güzel kıyımızın başına gelen im- roz/Gökçeada'nın başına gelmez. Anlamsız beton yapılan, yoğun, düzensiz ve çirkin yapılaşmayı, garip müzikler çalan eğlence yerlerini, barlan vb. bu adada görmeyiz! MenulHn Vakfı'na Türk üye • ANKARA (AA) - Ünlü keman virtüözü ve orkestra şefı Yehudı Menuhin'in anısına kurulan vakfın ilk Türk üyesi tiyatro eleştirmeni, dramaturg Emre Erdem oldu. Yehudi Menuhin V'akfı 'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre vakfın tek yabancı ve Türk sanatçısı olan Erdem, geçen yıl Almanya'nın dünyaca ünlü çocuk \ e gençlik tiyatrosu Grips ve Dresden Yeni Kuşak Tiyatrolan ile deprem bölgesinde "Bir Umut Işığı' adlı bir proje gerçekleştirdi. Menuhin anısına 'yoksul çocuklann sanatla yeşermesi' amacıyla kurulan dernek. 1000 sanatçı arasından Emre Erdem'i üyeliğe seçtı. Japonya'nın asi şairi öldii • TOKYO (AFP) - Japonya'daki ilk rock bannı açan ve organik sebze dükkânını kuran, ünlü karşı-kültür şairi Sansei Yamao öldü. 62 yaşında ölen Yamao. 196O'lı yıllarda gençlik hareketlerinden etkilenerek şair arkadaşlanyla 'Buzoku' (Kabile) adlı bir grup kurmuştu. Pulitzer ödüllü Amerikalı şair Gary Snyder ile dostluk kuran Yamao, Zen ve Budist felsefesinden etkilenerek bir yılını Hindistan ve Nepal'de geçirmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle