23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 AĞUSTOS 2001 SALI 14 KULTUR kultur(« cumhuriyet.com.tr S5AHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL pBodrum üstüne çeşiüemelerCevat Şaldr'in sürgün yeri güzel- ier güzeli Bodrum'la 1967 yazında ftanıştım. Günübirlik rastlantısal bir gidiş... Kendi halinde bir balıkçı kasaba- sını olağanüstü yapan Kale'nin gör- kemi! Halikarnas'a giden yolun he- men oracığındaki (şimdiki Barlar Sokağı mı?) Şehir Kulübü'nde içi- len yorgunluk çayı; az ilerdeki Ne- reidler Pansiyonu'nun önünden gün batmadan denize dalış; o zamanlar "çılguı discoT1 suyla ünlenmemiş, der- li topluHalikarnasOteli'ndeödene- bîlir bir ücret karşılığı yenen karides- ler; karanlığa durmuş Kale'nin, bir- kaç velkenlinin ("yafdeyince bir tek ıpar'lann yatıyla Onassis'inki gelirdı akla; gerisi "yelkenli"!), ba- lıkçı motorlannın, sessizlik içinde bü- yüleyen görüntüsü. Bir lstanbullu- nun. dünyanın neresinde olursa ol- sun, başka bir kente âşık olması zor- dur. Yine de bir yaz akşamüstü, bir- kaç saat içinde yüreğimi çalmıştır, "turizme davranmak" konusunda- ki tembel. kalender Bodrum... 1971 'de bu kez sevgiliye duyulan özlemle, bilinçli birgeliş. Sevda do- lu günler. Antik tiyatronun yalnız- ca yeri belli; bir iz bulmak umuduy- la tepelere tırmanışım. Tiyatro ile "centrum" arasındaki büyük turis- tik anayol yok o zamanlar. Kıyıdan yukan tutturmuşum. Kim bilir ne- relere tırmandıkça tırmanıyorum... tnanılmaz koylara ilk yolculuğum. Birdüşyolculuğu... Lacivertin, ma- vinin ve yeşilin onlarca tonunda on- larca kez suya dalış, tatile gelenle- rin yainızca denızden ulaşabildiği, bir iki salaş balıkçı kahvesı dışında hiçbir barınağın bulunmadığı bu ıs- sız koylardan binnde gece karanlı- Jhnda ilk kez "Çökertme" türküsü- öü dinliyoruz bir denizciden. Kos jj\dası 'na Türkiye'den tütün götürüp İcarşılığında içki, kahve getiren ka- çakçı Halil ile can yoldaşı İbrahim Çavuş'un türküsü. Tüm Bodrumlu gençler gıbi Çerkez kaymakamın da abayı yaktığı. sarışın güzel Gül- Süm'ün tek sevdiği Halil ile Ibram £avuş -kolculan yarultmak için- tek- £eyle yola çıkmadan, dönüşte Bitez yalısına geleceklerini yayarlar. Oy- 70 / \J 'lerde ve 80'li yıllann başında Genco Erkal, Tarık Akan, Gülriz Sururi, Engin Cezzar gibi 'sadelik' nedir büen sanatçılar Bodrum sokaklannda herhangi biri gibi dolaşırken, 90'lı yıllarda Istanbul'un hızlı yaşamının, televizyon marifetiyle ünlenmiş şıkır şıkır kişileri, Bodrum'a çıkartma yaptılar. sa Aspat yalısına çıkacaklar. Ne ki gecenin göz gözü görmez karanlığın- da Aspat'a vardık diye yanlışlıkla Bi- tez yalısına yanaşırlar. Heyhat ki heyhat! Türkü, beklenmedik anda gelen baskınla, geleceğin önünün kesilişini canlandınr. Halil yediği kurşunlarla ölecek, Gülsüm, Çerkez kaymakamın olacak: "Burası da Aspat dcğil Halilim aman Bitez yahsı Ciğerime ateş saldı aman kurşun yarası H Güvertede gezer iken aman kun- duramkaydı Çakır da gözlü Gûlsûmümü Çer- kez kaymakam aldı" O ıssız karanlık koyda (Bitez miy- di, Aspat mı?) motor, kaptanı, bir iki denizciyle yapayalnız kalmışız. Ge- ce inince öteki yolcular bir başka motorla kente dönmüş, motorcu gün boyu ahbaplığın yarattığı kafadarlık keyfi içinde balıklı bir akşam ye- meği sunmak istemiş olmalı. Para ödediğimizi sanmıyorum. Dostluk, dönüşte meydandaki Denizciler Kah- vesi'nde ikram edilen çaylarla per- çinleniyor. Turizmin palazlanmaya başladığı, ama henüz tokgözlü, dört yıl önce olduğu gibi kalender, yai- nızca kedilerinin çirkin olduğu Bod- rum... Vurgun yemiş denizcılerin kı- yı boyunca nıce umuda, nice gele- ceğe mal olmuş süngerleri sessizce pazarladığı... 70'li yıllann ikinci yansından son- ra iyice turizme açılacaktı. Yine de sevimli bir doğallığı vardı. Marina- nın yanı başındaki caminin bitişiği bir kahvede bol zeytinli kahvaltılar edilirdi. Bugün binlerce subay aile- sine hesaph birtatil hızmeti veren dev tesisin yerinde askerlik yapan erle- rin gözlem noktalan vardı. Babam- dan miras giriş kartıyla nöbetçiyi aşıp çocuklan ağaçlı kıyıdan deni- ze sokardık. Gümbet'teki çadır kampında, ar- dından -çadırcılık yaşamı geçtıkten sonra- süslü "yanmpansiyon" otel- lerde sürdü gitti Bodrum'la kucak- laşmalar. Tadına bakılmamış koy kalmadı. Bodrum'un kıraç tepeleri bile artık bir örnek kooperatif evle- riyle dolmuş. kıyılar otelden geçil- mez olmuştu. Ülkenin hertarafından akm etmiş "personel"in paralı müş- tenye dalkavukluk ettiği, açık büfe- lerde sergilenen arsızlık sonucu, ki- mi müşterilerin oturacak yer, yiye- cek yemek bulamadığı; bir şemsiye altmda iki şezlong edinmenin, saba- hın köründe her yere havlu seren açıkgözler nedeniyle olanaksızlaş- tığı. bütün tesisi kendisinin sanan görgüsüzlerin şamatasının, animas- yon destekli müzıkle buluşup kako- foni oluşturduğu, kent içinde, Hali- karnas'a ulaşan daracık yolda kala- balıktan ve barlardan fışkıran gü- rülrüden soluk ahnamadığı günler başlamıştı. "Yelkenli" yerine artık "yat" denilen tekneler arasında sı- kışıp kalmıştı küçük balıkçı motor- lan. Türkiye Bodrum 'u keşfetmış- ti. 70'lerde ve 80'h yıllann başında Genco Erkal, Tank Akan, Gülriz Su- ruri, Engin Cezzar gıbi "sadelik" nedir bilen sanatçılar Bodrum so- kaklannda herhangi biri gıbi dola- şırken 9O'lı yıllarda Istanbul'un hız- lı yaşamının, televizyon marifetiy- le ünlenmiş şıkır şıkır kişileri, Bod- rum'a "çıkartma" yaptılar. Onlarla bırlikte yaz televizyonla- n da "Bodrumlu" kesildi. Bu yaz, yaşadığı tüm değışime karşın sevmekten vazgeçemediğim beldeye elden geldiğı kadar kalen- derce bir on gün geçırmek ıçin ulaş- tığımda, gözlerim kalenin tadına do- yum olmaz görünrüsüne değıl de te- levizyondan ezberledığimız barlar- da "sahne alan sanatçılar"ın sokak reklamlanna kilıtlendi bir an. Son- ra Bardakçı Koyu'ndaki. Bodrum'un eski sessiz güzeli iğinin tam karşınız- da olduğu, Kale manzaralı alçakgö- nüllü otele yerleşince Bodrum'a hem çok yakın hem de bunaltıcı kalaba- lığa uzak olmanın ayncalığını du- yumsadık. Otelin önünden kalkan dolmuş motoruyla beş dakikada Bod- rum'da, kalabalıktan ve sıcaktan bu- naldığınız anda yine kendi koyunuz- dasınız. (Kaptanlar artık tekneye adım atar atmaz "Moneys pkase" diyorlarsa da!) Açık büfelerden ba- ğımsız olmak güzel. Istediğinizı yi- yip içip (sokak "fc)kma"sı, artık yai- nızca turistlerin oturduğu kalabalık Denizciler Kahvesi'nde "çay", iş- letmecisi Metin Akpuıar'a benze- yen Sakallı Köfteci'de "pilavüstü kuru" ve köfte), çepeçevre oteller- le sanlmış olmasına karşın koyun istediğiniz yennden denize girebili- yor. Taban'dan birlikteyaşlandığımız Bodrumlu ustalann el yapımı ayak- kabılanndan alabiliyorsunuz. Ve bunca yılhk deneyimden sonra, "ka- zık" yemeden, kimsenın şımanklık gösterilerine katlanmadan, eski ka- lender Bodrum'un tadına bir nebze olsun yaklaşabılıyorsunuz. "Pop"tan "türkû Tl ye ne kadar yak- laşılabilirse o kadar... Sanat Dünyamız'ın yeni sayısı müze kavramını tartışmaya açıyor ArkeolojjiPipten Gelen Sanat Kültür Servisi-Uç ayda bir yayımlanan kültür ve sanat dergisi Sanat Dünyamız'ın yeni sa- yısı çıktı. Dergi. bu sayısında 'Ar- keoloji: Dipten Gelen Sanat 1 başlı- ğı altında dünya ve Anadolu arke- olojisine ait önemli başlıklardan ve merkezlerden bir derleme hazırladı. "Arkeoloji; dünyaya kendini fark ettirme, yeni bir şey söyleme ve pa- ra kazanma çabası içindeki Türki- ye'ninetindekien büyük kozu,en bü- yük ayncakğı belki d c " diyor edi- tör GüIPulhan. Dergi, özel sayısın- da. farkh bakış açılanndan arkelo- ji ve sanat ilişİdsini ve buna bağlı olarak geçmişin sanatını içinde ba- nndıran müze olgusunu konunun uzmanlanylatartışıyor. Bike Yaacı- oğlu'nun derlediği yazılar, profesör Henry VVright'ın yardunıyla oluş- turulmuş. Derginin her sayısında yer alan 'Çerçeve' bölümündeki ya- zılar ise 'Anadolu Arkeolojisi' ile sı- nırlandınlmış. Bu bölümde Anne- liese Peschlovv-Bindokat. 'Latmos Prehistorik Kaya Resimleri' yazı- sında Bafa Gölü kıyısında, bir za- manlar Ege Denizi'nin kara içleri- ne son uzantısı olan Latmos Körfe- zi'nde yükselen Latmos Dağlan ka- ya resimlerini değerlendiriyor. Tuğ- rul Tanyol. 'Mağara Resimlerini Okuraak' adlı makalesinde binler- ce yıl öncesıne ait mağara resimle- rini, insan psikolojisinin çağlar bo- yu evrimi çerçevesinde anlamlandır- maya çahşıyor. NaomlHamilton'ın 'Çatalhöyük FıgürinJeri' makalesi ise arkeolojinin en tanıdık figürlerinden Ana tannca kültünün sem- bolü doğuran tannça figürinle- rini, Mellaart kazılannda bulu- nan figürler eşliğinde ele alı- yor. Anadolu kültürünü anla- tan en belirgin işaretlerden Ana Tannça kültü ile ilgıli bir yazı da yazar EMfŞafak'tan geliyor. Şa- fak, James Mellaart ın 1958 yılın- da bulduğu tannça heykelinden yo- la çıkarak Çatalhöyük'te egemen inanç sistemlerini tartışıyor. Çerçeve sayfalannda ayrıca Behin Aksov'un 'Haaiar-KaDsDJitikÇağ Boyah Çanak Çömle- ği', Orhan Duru'nun TarihinTaklkli'. HayatEr- kanal'ın 'Mısır Sfenksinin Anado- lu'dald IzJeri'. Serhan Ada'nın 'Ka- pı Aslanlanıun Gizçrni:Ya Bilgi }-a da Kefleh!'. Nimet pinçer'ın 'Ana- dolu Güptiğinin MÖ1200 V ıllanna KadarTekamülü'. HuDdAktunç'un 'Mühürbaz ya da Mühür Üzerine OzdBirDeneme', TahsinÖzgüç'un 'Anitta Hançerf, Ahmet Oktay'ın Turistik BeUek'. Ali Dinçol ve Bel- kıs Dinçol un 'Anadolu 1 da Bulunan ÜkÇiviYaah lunçTabletv«YeniBir Hitit Krahnın Ortava Çıkışının Öy- küsü'. Enis Batur'un 'Yazı, Yazgı1 , Cemal Pulak'ın 'Uhıbunın Baöğı: Genel Bir Bakış', Ayfer lunç'un 'Gemi Batü'. Gül Pulhan'ın 'Tann Kamıs'uı Fırat'taki LJmanı: Kar- kamış'. GüvenTuran'ın 'Ka- zı Alanlarmda Yalnız Tarih Bulunmaz', Tuğba Tanye- ri'nin 'Urartu Krallı- ğı'nda İktidar ve Sa- nat Jliskileri\ Su- ha Ann'm 'Kral Menua Diyor ki', David Ken- nedy'nin 'YWtan Fırat'mSuAlünda Kalan Şehirleri', Uğur Kökden'in 'Zamanuı ve Suyun Zaferi' adlı makale- leri yer ahyor. Sanat Dünyamız, tartışma bölümünde 'MüzeterinGeçmi^Bu- günü ve Geleceğj' başlığında, müze kavramını tartışıyor. Doğan Kuban, Tomur Atagök, Nuşin Asgari, Gül Pulhan'ın gerçekleştirdığı tartışma- da yapıtlann hangi amaçla toplanıp tasnif edildiği, arkeolojik eserin mü- zede sergilenmesi ile sanat eseri sı- fatı yüklenmesi ilişkisi, müzelerin gerçek işlevi, geleneksel müze ya- pısı, açıkhava müzesi, çağdaş mü- ze yapısı gibi genel sorunsallar üze- rinde tartışılıyor. 'Düşünceler' bölümü. tanınmış sanat târihçılen Erwin Panofsky'nin 'AsüSoru' ve E-H.Gomrieh'in 'D^ Mekânlarda Hevkel' yazılannın ya- nı sıra, Güven Turan, Andre Du- pont-Sonımer, Jean Bottero ve Ek- rem Işuı'ın arkeoloji yazılanndan oluşuyor. 'Okuma' bölümünde Sa- mih Rjfat 'Bir Eskiçağ Tapınağıİçin Deneme-Yazrt' adlı yazısında Didy- ma Apollon Tapınağı'nı anlatırken Buket Coşkuner 'Eİeni'vi Kurtar- mak' yazısında Niğde, Andaval 'da- ki Konstantin ve Helena Kilisesi'nı geniş bir biçimde inceliyor. Dergide aynca yüzyıhn en tartı- şılan arkeologlanndan biri olan Ja- mes Mellaart ile yapılmış bir söy- leşi de var. Gül Pulhan'ın yaptığı söyleşi, uygarhk tarihinin yeniden yazılmasına neden olan üç büyük ka- zıyı (Beycesultan, Hacılar ve Çatalhö- v* yük) yapan, îngilte- ^, re'nin tek Anadolu arkeolojisi profesörü Mellaart'la geniş bir konuş- mayı kapsı- yor. '«& afkjtrlni > • Buayın sonunda Kuzey Fransa'da gerçekleşecek 27. Deauville Amerikan Film Festivali, Amerikan filmlerinin Avrupa'daki gösterim merkezi olmayı hedefliyor. LizHurley, Julîanne Moore ve JohnnyDepp Deauville'de PARİS (AFP) - Hollywood yıldızla- nndan Elizabeth Hurley, Julianne Mo- ore ve Johnny Depp, oynadıklan fılm- lerle bu ayın sonunda başlayacak olan 27. Deauvîk Amerikan FBm Festivali ne katılıyorlar. Kuzey Fransa'da gerçekle- şecek festival. Tom DiCiIlo'nun yönet- tiği ve Hurley'nin oynadığı 'Double Whammy' adlı film ile başlayacak, AmosKoIleck'in yönettiği 'Quenniein Love' adlı film ile sona erecek. Julian- ne Moore (Bart Freundlinch in yönet- tiği en son filmi 'VVorld Traveler'uı ga- lası yapılacak), BurtReynolds v e Holly- vvood yapımcısı Joel Silver filmleriyle şimdiden övgüler alıyorlar. Göstenle- cek filmler arasında DominicSena'nın yönettiği, Halle Berry ve Hugh Jack- man'ın oynadığı, Silver'ın son filmi 'Swordfish' ve Johnny Depp'in Pene- lope Cruz'la beraber kamera karşısına geçtiği son filmi 'Blow' bulunuyor. Fes- tivalde Robert de Niro ile 'The Deer Hunter'ı. aynca 'Heaven's Gate'e im- zasını atan Michael Cimino. ilk roma- nı 'Big Jane' için bir edebıyat ödülü alırken Oliver Stone da onurlandınla- cak. 'Amncı His'teki performansıyla ünlenen 13 yaşındaki oyuncu Haky Jo- el Osment ise Steven Spielberg'ün yö- nettiği ve başrollenni Jude Law ile pay- laştığı 'Yapay Zekâ (AI)' adlı son fil- minin tanıtımını yalnız başına yapa- cak. Sahilde düzenlenen etkinlikte değı- şık yeteneklerini gösterecek olanlar arasında 'American Pie 2'de oynayan gençlerin yanı sıra Andv Garcia, Bilh Cruddy ve 'LegallyBlonde'un oyuncu- su Reese V\îtherspoon da bulunuyor. Jü- ri başkanlığını 'The Fabulous Destim of Amelie Poulain' adlı Fransız kome- di filmini yöneten Jean-Claude Anna- ud'un üstlendiği yanşmada 'Deauville Ödülü'ne aday olan filmler: Jonathan Parker'dan 'Bartieby'. MarcLevin'den 'BmokhnBabvion 1 . PatrickStennerdan 'TheBusinessof Strangers'. ScoöMcGe- hee'nin yönettiği 'TheDoeBoy', Tem ZwigofTun 'Ghost VV'orkl'ü, John Ca^ meron Mitchell'in 'Hedwig and the Angrv Inchi. ToddFıekl'dan 'IntheBed- room', Joel Hopkins'ten'Jump Tomor- row' v e Daniel Minahan'dan 'Series T. Deauville Festivali, çoğu Amerika dı- şında ilk defa gösterime girecek film- leri sunarak ve bazılannın da dünya galasını gerçekleştirerek Amerikan ya- punlannın Avrupa'daki gösterı merke- zi olma yolunda ilerliyor. YAZIODASI SELİM İLERİ Vapurdaki Şiir O zamanlar bir adam Karaköy-Kadıköyü vapur- lannda şiir güldestelerı satardı, ince ince kitaplar. Bağıra çağıra da, ya Asaf Halet Çelebi'nin "Ma- riyya"sını okurdu, ya da, Bedri Rahmi'nin "Kara- duf'unu. "Karadut" bellegime öyle yerleşmiş olmalı, ço- cukluğumun ilk şiirierinden: "Karadutum, çatal karam, çingenem"... Bedri Rahmi'nin çok sevdiğim şiirierinden biri de- ğildir "Karadut". Bununla birlikte ikide birde aklı- ma gelir. Dahası, 1940'lardan 1960'lara çok po- püler olmuş bir şiirdir. "Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak -. "Petek isem balımsın ağulum "Günahımsın, vebalimsin." Şiirgüldesteleri satıcısı hem "Mariyya"y\ hem bu şiiri adamakıllı kötu okurdu. Ben pek anlamazdım ama, bizimkiler, kötü okuduğunu söylerierdi. Ol- sun, adamcağız şiir okuyordu ve şiir 'satmaya' çalışıyordu... Ben de alev alev karadutların tadını düşleye düşleye Kadıköyü'ne gelmemizi beklerdim. Mevsimi gelince karadut, beyazdut Kadıköyü Is- kelesi'nin hemen bitışiğınde, gezgin satıcıların bü- yük tablalarında boy gösterırdi. Yol boyu Bedri Rahmi'nin şiirini dinleyenler, artık dut almadan ev- lerine dönemezlerdi. Dutçulann Bedri Rahmi'ye gö- nül borcu olmalı. Yalnız o zamanlar dut öyle çok buyümsenen bir meyva değildi. Tam tersine, Istanbul'un dörtbir yanında dutluklara rastlanıldığından, aynca satın alınması Bedri Rahmi'nin şiirini gereksinen bir meyvaydı. Ali Püsküllüoğlu, sözluğünde, 'dutluk'u "Dut ağaçlannın çok olduğu yer, dut bahçesi," diye tanımlıyor. Dutluk sözcüğünun gündelik dilden, en azın- dan büyük kentlerimizde, usul usul silinip gittiği- ni söyleyebiliriz. Apartman cengelinde dutluk mut- luk kalmadı. Ama 1960'lann sonunda Mecidiyeköyü'nde git gidebildiğine dutluklara hâlâ rastlanılırdı; anımsı- yorum. Gülgillerden böğürtlene dilimizde yabani dut da denir. Ne var ki dut ısırgangillerdenmış. Meyvala- nn benzeşmesi ola kı yabani dut denmesine yol açmış. Dut aslında Asya ağacı. Gerçi Avrupa'da, Ame- rika'da, ılıman yerlerde de yetişiyor. Gelgelelim beyazdut Çin'den gelmiş. Karaduttan, beyazdut- tan başka bir de pembe renkli dut var. Hem kara hem pembe kendi içlerinde ikiye aynlıyor: ekşi, tat- lı. Bedri Rahmi ünlü şiirinde tatlı karaduttan söz açı- yordu herhalde. Yoksa ekşi bir sevda şu dizeleri yazdırmaz: "Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum • _. Gökte ararken yerde bulduğum ' L A Karadutum, çatal karam, çingenem"... Itiraf edeyim ki, yıllar yılı, "çatal karam" deyişiy- le boğuşup durdum. Şairin ozel bir deyişi miydi, herkesçe bilinen bir anlamı var mıydı, sözlükten sözlüğe dolaştım. Şimdi de bilmiyorum. Beyazı, karası, pembesi, beş çeşit dut ağacının yapraklan ayrı aynymış. Karadutun ekşisini, tatlı- sını, bitkibilimciler yapraklarından hemen ayırt ederlermiş. Yine bitkibilim saptıyor: Dut ağacının bahar çi- çekleri erkek ve dişi olarak başak halinde grupla- nıyor. Sonra etine saplanmış ufacık çekirdekleriy- le meyva çıkageliyor... Takvimde İz Bırakan: "Hüzün geldi baş köşeye kuruldu/Yoruldu yü- reğimyoruldu." Bedri Rahmi Eyuboğlu, "Hüzün Geldi". Dreamvvorks-Paramount çekişmesi • Kültür Servisi - 'Soğuk savaş'a karşıt dönemde geçen. ihanet ve ıntikam içeren dramatik bir hikâyeyi anlatan 'The Death bf Conrad - Shepperd' adlı projeyi Paramount Pictures'ın elinden bir anlaşmayla alan Dreamvvorks. filmın başına başkan yardımcısı Robin Lister ve yapımcı Marc Gordon'ı getirdi. Agatha Dominik ve Robin Lister, 'Death' için yazdıklan senaryoyu tekrar gözden geçirecekler. R Ü L T Ü R I Ç İ Z İ K K  M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle