23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 0 AĞUSTOS 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZI ROBOTEK TURHAN SELÇUK DURUS? TABİA1L1 EPEtfDÎSİ ABDÜLCANBAZ HARİKULÂDE KISIM tEKKİLİ VAR ^<^PoME.L- Tasavvuf ve tarikatsal hareket, Osmanlı Batılılaşması ve hümanizminin ana kaynağı olmuştur Yönetimde din etkeni İttîhat - Terakkî ve Bektaşiler • XIX. yüzyılın ikinci yarısı ile XX. yüzyılın ilk çeyreğinde devlet-siyaset adamlan, bilim adamlan ve düşünürler arasında herhangi bir tasavvufi tarika- tın bağlısı olmak, bir dergâha/tekkeye devam etmek, bir mürşide bağlanmak 1 geçerli bir moda olmuştu. Bu yüzyılda aydınlar arasında bu durum oldukça yaygındı. Aynca toplumun üst kat- manlan salon toplantılanyla bu tür ge- lişmelere öncülük etmekteydiler. 2) Devlet yönetlminde tasavvuf ve tarikatların etklnllğl Osmanlı'mn başından beri yönetimde din et- keni belirleyici rol oynamıştır. Din; giderek ge- nellik özelliğini koruyamamış, mezhep ve ta- rikatsal aynmlar din öğesınin yerine belirleyi- ci olmuşlardır. Tasawufi tarikatların gerek halk üzerinde, gerekse asker-sivil yönetici bürokra- si üzerindeki belirleyici ve yönlendirici etkin- liğini incelediğimiz dönemde, yani XIX. yüz- yılın ikinci yansı ile XX. yüzyılın ilk çeyreğin- de daha öne çıkmıştır. Devlet-siyaset adamla- n, bilim adamlan ve düşünürler arasında her- hangi bir tasavvufi tarikatın bağlısı olmak, bir dergâha/tekkeye devam etmek, bir mürşide bağlanmak geçerli bir moda olmuştur. Bu yüz- yılda aydınlar arasında bu durum oldukça yay- gındır. Aynca toplumun üst katmanlan salon toplantılanyla bu tür gelişmelere öncülük et- mektedirler. Tanzimat öncesi ve sonrasj dönemlerde bu tür toplantılara ortam hazırlayan, konağını açan ttalya'nın Medicini türü aüeleri vardır. İsmail Femı Efendi'nin Ortaköy'deki yalısı bunlar- dan biridir. Buradaki toplantılara katılan ünlü simalardan biri, ulemadan Kethüzade Arif Efendi'dir(1777-1849). Bu gelenek, Tanzimat sonrasında da sürer. Batı'daki Aydınlanma dö- nemi aydınlannm toplandıklan salonlan andı- ran kümeleşmeler görülür. Bu tür toplantılara Hamdullah Suphi'nin (Tanrıöver) paşa olan de- desi ve babası da konaklannı açmışlardır. Bu paşalann konaklannda Doğu-Batı üişkilerini tartışan meclislerin toplandığı bilinmektedir. Suphi Paşa'nın oğlu AyetuHah Bey ise yeni ge- lişmekte olan anayasa-meşrutiyetçi eğilimlerin fılizlendiklen bu ortamda yetişmiş. NamıkKe- mal de bu konaklann önemli konuklanndan bi- ri olmuştur. Sonradan Ayetullah Bey ile N. Ke- maL, Yeni Osmanlılar'm arasında yer alırlar. Prof. Şerif Mardin şu saptamasıyla toplumun üst düzey kesiminde tarikat bağlıhğını güzel bir biçimde dile getirir: "Osmanlı XVIII. yüzyıl üst tabaka kültürü- ne baktığıınız zaman bunlann içinde İslami inançlan -muhtemelen tasavvuf yoluyla- bir çe- şit hümanizmaya çevirdiklerine işaret eden ka- nıtlar buluyoruz. Ancak bu eğflimler hakkında bugün çok az bilgiye sahibiz. Muhtemelen, Os- manlı Imparatorluğu'nun 'Batılılaşması'nda bu eğüimler etkili olmuştur. Gene bir ihtimal, Tanzimat düşünürlerinin bir losmında gördü- ğümüz 'Masonluğun' bu akımlardan kaynak- landığKur." Tanzimat sonrası Tasavvuf ve tarikatsal hareket, Tanzimat son- rası Osmanlı Batılılaşması, çağdaşlaşması ve hümanizminin ana kaynağı olmuştur. Bu dö- nem tasavvufi tarikatlar içerisinde en önde ge- len ve aydın çevreyi kendisine bağlayam, din- Tasavvuf ve tarikatsal hareket Tanzimat sonrası Osmanlı Batılılaşması. çağdaşlaşması ve hümaniz- minin ana kaynağı olmuşfur. Bu dönem tasavvufi tarikatlar içerisinde en önde gelen ve aydın çevre- yi kendisine bağlayanı, dinsel yapı>a din ve mezhepler üstü yaklaşan Bektaşiliktir. Dolayısryla XIX. yüzyılda Bektaşilik; Osmanlı hümanizmi, aydınlanması ve çağdaşlaşmasının motonıdur. sel yapıya din ve mezhepler üstü yaklaşan Bek- taşiliktir. Dolayısıyla XIX. yüzyılda Bektaşilik; Osmanlı hümanizmi, aydmlanması ve çağdaş- laşmasının motonıdur. XIX. yüzyılın başlannda laık bürokrasi top- lumsal ve kurumsal değişikliği yapabilecek bir güce ulaşmıştır. Avrupa aydmlanması bu kad- rolar yoluyla Türkiye'ye girmeyi amaçlayan programıru başlatır. Bu oluşum sonucunda ule- yansır. Yerel Müslüman tüccar kesimler. belir- gin islami dünya görüşlerini korurlar. Yalnız, la- ik ve çağdaşlaşmacı zemine oturan yeni dünya görüşü eski yapıdan gelen değerlerle iç içe gi- rer. Bu durum iş ve üretim dünyasında bir dep- rem etkisi yaratır. Bu yeni durum, o zamanki Türkiye'de asker ve sivil bürokraside 'giderek durgunlaşan" Sünni Islamlık dışmda ortaya çı- kan değerlerin tek çerçevesidir. Merkezi yöne- 19.yüzyılın başlannda laik bûrokrasi toplumsal ve kurumsal değişik- liği yapabilecek bir güce ulaşmıştır. Avrupa aydınlanması bu kadrolar yoluyla Türkiye'ye girmeyi amaçlayan programını başlatır. Bu oluşum sonucunda ulemanın gücü zayıflar, toplumdaki saygınlığım yitirir, mevkiini kaybeder. manın gücü zayıflar, toplumdaki saygınlıguu yitirir, mevkiini kaybeder. XIX. yüzyılın orta- İanndan iübaren merkezi karar gücünün dışın- da tutulurlar. Yönetim, adalet ve eğitim siste- mi içindekı marjmal rollerinin dışmda, her şey- den yoksun bırakıhrlar. Alana ilişkin biricik'tek güç olmaktan çıkarlar. Yerlerini; laıkleşme ve çağdaşlaşmaya güç veren, katkı sunan, aydın- lanma ve laikliğe yatkm tasavvufi-tarikatsal çevTeler alır. Bunlar içerisinde de bu çağdaş ge- lişmeye en ayak uyduranı Bektaşi Tarikatı'dvr. Bektaşiliğin asker-sivil bürokrasi ve aydınlar arasında bu ölçüde tutunmasınm nedeni budur. Bu gelişme iş, ticaret ve üretim kesimine de timce ileri sürülen ve desteklenen Sünni Islam- lığa ve "kimi Sünni gruplarin sert köktendin- ciliğine (fundemantalizmine)" karşın, "Şii-Ale- vi topluluklaruun hoşgörücü rurunuT zanaat- kârlar ve küçük esnaf üzerinde etkin olur. Iş çevrelen, Aleviliğin esnaf ve meslek kesimini içine alan bir kolu olan ve geleneğinde kimi özelliklerini günümüze taşıyan Ahiliği yeniden ammsamaya çahşır. Bütün bu gelişmelerde Bektaşiliğin öne çıkışının rolü vardır Mevlevi- lerle Bektaşiler arasında öteden beri gelen, bir devlet içinde egemenlik kurma, yönetim kad- rolannı oluşturma yanşı vardır. Bu durum, her ıkı tarikatın da çok erken dönemlerden beri ege- menlik kurmak için örgütlendiklerini, birçok devlet adamını yanlanna çektiklerini, bunlar yoluyla devleti yürütmede söz sahibi oldukla- nnı ve söz sahibi olmak için çabaladıklannı gösterir. Padişah îbrahim döneminden (1640- 1648) beri sarayda Mevleviler egemendirler. IV.Meb- metdöneminde (1648-1687) kendılerini açık- ça sahnede gösterecek kadar güçlüdürler. Bu dönemler üst düzeyli görevlerin hepsi Mevle- vılerin elindedir. DervişMehmetPaşa,IV. Meh- met'e Eyüp Camii'nde kılıç kuşandırmış (1648) ve 'Kılıç Kuşanma Töreni'ni böylece Mevlevilere kazandırmıştır. Mevlevilerin siyasal başanlanna karşın, an- cak yanm yüzyıl sonra Bektaşiler siyasal ata- ğa geçerler. Bu, bir "haT arkasmda yapılan cü- lüs töreniyle başlar. ÜL Ahmet, 1703'te bir Ye- niçeri ayaklanmasi sonucu yönetime getirilir. Padişahın Kılıç Kuşanma Töreni'nde Silahtar Ağa ile Nakibüleşraf bulunmasma karşın, asıl rolü Yeniçeri Ağası oynar. Bu tarih ve olay, si- yasal bakımdan Yeniçerilerin resmen Bektaşi- lerle birleştiği ve kendilerini " Bektaşi köçekle- ri" olarak niteledikleri tarihe rastlar. Bektaşile- rin, Mevlevilerin elindeki ayncalık ve yetkile- ri ele geçirdikleri biçiminde ilk görünüş, Has- hıck'a göre bu olaydır. Padişaha yasallık sağ- layan güç böylece Yeniçeri-Bektaşi bütünlü- ğüyle simgeleşmiş olur. Böyle olmasına karşın sadrazamhk şeyhülislamlık gibi en üst görev- ler hâlâ Mevlevilerin elindedir. XVIII. yüzyılda siyasal alanda Bektaşilerle Aleviler arasında bir uzlaşma, bir alan ve gö- rev paylaşunı, bir dengeleşme kurulur. Böyle olmasına karşm, yine de bu yüzyıl boyunca pa- dışahlık makamımn yasallaştırması (meşrulaş- tırması) konusunda Alevi-Bektaşi yanşı sürer. Rumell de Belctaşllik XVIII. yüzyıl sonlanyla XIX. yüzyıl başla- ruıda, özellikle Rumeli'de bir "Bektaşilik can- lanmasT vardır. Bu durum, Osmanlı yönetımi- ne karşı Bektaşilik ve Melamilik düşünceleriy- le yürütülen " geniş ve gizli bir kompto" olduğu kanısuıı vermektedir. Bu kesim. EQ. Seüm dö- neminde "Mevlevüik perdesi altında" saraya sızmıştır. Tarihçi Asım Efendi ile "Üss-û Za- fer"in yazan EsatEfendi, Mevlevi olan III. Se- lim'in düşürülmesini "Bektaşi komplosu"na bağlarlar. Onun yerine FV.Mustafa'yı Bektaşi- Yeniçeriler tahta geçirmişlerdir. Ne var ki IL Mahmut'un tahta geçmesinden sonra, kılıç ku- şanma töreni Mevlevi şeyhlerinin ayncalığı ha- line gelir. II. Mahmut'un kılıç kuşanma töreni, Konya'dan getirilen Mevlevi şeyhince yapılır. Bundan sonra yönetime gelen padişahlardan Abdülmecit'in, Abdülaziz'in, II. Abdüüia- mit' ın, bir Mevlevi olan V Mehmet'in kılıç ku- şanma törenlerini Mevlevi çelebileri ya da ve- killeri yürütmüşlerdir. II. Mahmut Bektaşilere, tarihleri boyu en bü- yük darbeyi vurmuştur. Onun yeniçeri ve Bek- taşilere uyguladığı 1826 kırımı ve yasaklama- sı üzerine geri kalan Bektaşi ve yeniçeriler, özellikle Balkanlar'daki derebeylerle birleşe- rek son savaşlannı verirler. Yeniçeriler küçük esnaf ve halk kesiminin bir bölümünde Bekta- şilik güçlenmesine karşm, II. Mahmut ulema- yı ve öteki Sünni tarikatlan yanına alabilmiş- tir. Öyle ki ulema arasmda da Mevlevüik tutul- maktadır. Örneğin, padişah üzerinde oldukça etkin olan Halet Efendi Mevlevidir. Bektaşilerin Rumeli'de en büyük dayanakla- n olan Tepedelenli Ali Paşa gibi derebeylerin amansız düşmanıdu-. Bektaşi şeyhleri Yeniçeri Ocağı'nm 94. ortasmda "albay" rütbesiyle otur- masına karşın, II. Mahmut Mevlevi çelebiliği- ni Yeniçeriliğin yerine kurduğu "Asakir-ilVIan- sure-i Munammediye'' ordusunda "müşirBk" rütbesine yükseltmiştir. Yeniçerilik-Bektaşili- ğin kaldınlışında da tüm Sünni tarikat şeyhle- riyle asker-sivil Sünni bürokrasi ve Sünni ule- ma padişahın destekçisi olmuş, Bektaşiliğin gü- cünü kırmada, dahası ortadan kaldırmada ortak hareket etmişlerdir. SÜRECEK GEÇMÎŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Demokratikleşelim Ama Her Yöniıyle... Ulusal Güvenlik kavramı konusunda ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'ın başlattığı tartışma sürüyor. Ancak Yılmaz'ın, partisinin genel kurulunda gün- deme getirdiği konunun tartışılması gerektiği görüşünün nedeni belli değil. Konunun kapsamına askerler de girdiği için ki- mi çevreler demokrasi.adına Yılmaz'a arka çıkıy- orlar. Devletin saydamlaşmasının ve demokratik- leşmesinin önündeki en önemli engel olarak ntte- lendirilen kavramın tartışılmasıyla demokratik- leşeceğimizi sananların akıllanna şaşmak gerek. önce bir bilgiyi aktanp nedenine sonra geçelim. Ulusal Siyaset Belgesi, ANAP kongresinden yaklaşık bir hafta önce Bakanlar Kurulu'nda sonuçlandırılıp imzalanmış. Imzalardan biri de (Bugüne kadar görülmemiş uyum hükümetinin) Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz'a ait. Bakan- lar Kurulu toplantısında Belge'nin kimi maddeler- ine karşı çıktığı yolunda bir söylenti bile yok. Ak- sine, sayın Cumhurbaşkanı'nın açıklamasından büyük bir uyum içinde imzalanmış olduğu anlaşılıyor. Kapatılan ve ardından bölünen Fazilet Partisi'nin tereddütlü seçmenlerine göz kırpmak niyetiyle yapılmamışsa bu zamansız çıkışın aslını astarını el- bet bir gün öğreneceğiz. • • • Ulusal Siyaset Belgesi'nin tartışmaya açıl- masıyla demokratıkleşeceğimiz ıddiasına gelince. Türkiye'de kimi devlet belgelerine ve anayasadan başlayarakyasalaraaktanlan ılkelerin pek de değeri yoktur. Bir başka deyışle yazılı olup olmaması önemli değildır. önemli olan, yöneticilerimizin yorumlama mantıklandır. Yöneticilerimiz, çağın gereklerine ve uluslararası kuruluşlann beliriediği kurallara göre uygulama y a- parlarsa dünya âleme rezil olmaktan kurtulabiliriz. 27 Mayıs 1960'tatepkileri önlemek için "NATO ve CENTO'ya bağlıyız" denilmesi yeterli görülmüştü. Köprünün altından akan sularla karşımıza bir sürü uluslararası örgüt çıktı. Hemen hepsine de üyeyiz ve ilkelerine uymaya söz ver- miş durumdayız. Yani bu kez papuç pahalı. Demokratikleşmek ve saydamlaşmak istiyorsak yalnızca Belge'yi değil pek çok şeyi öğrenmeli ve tartışmalıyız. Ama hem karar haline dönüşmeden hem de gizlenmeden. Bakanlar Kurulu'nda alınan ama Resmi Gazete'de yayımlanmayan kararnameler ve iki bakanın bir araya gelmesiyle kotarılan ikili an- laşmalarla neler yapıldığını ya da ne ödünler ver- ildiğini biliyor muyuz? •'••"' i • : *-' I *Ü Negezeıi.. ' ' " ' ; I ü ( Uluslararası Para Fonu'na verilen niyet mektu- plannda ülkenin altına sokulduğu sorumluluklar- dan mektup hazırlanırken haberimiz oluyor mu? Hak getire!.. Demokratikleşeceksek bunlan da bilelım. Bunu gerçekleştirmek için ilk adımı atmak da sanınm, i- nandıncı olması açısından Yılmaz'a düşüyor. ••• önümüzde, demokratikleşmenin önemli bir atılımı olarak değerlendirilen anayasa değişikliği var. Partilerarası Uzlaşma Komisyonu'nda sonuç- landınlan yasa önerisi henüz imzaya açılmadı, a- ma eylülün ortalarında Türkiye Büyuk Millet Meclisi'nin olağanüstü toplanarak öneriyi ele ala- cağı açıklandı. Maddelerden biri de yasama dokunulmazlığı konusunu düzenlemeyi amaçlıyor. Öneri ile "Dokunulmazlıkla ilgili işler, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne ulaşma tahhinden itibaren en geç üç ay içinde sonuçlandınlır" hükmü getir- iliyor. Peki ya sonuçlandırılmazsa? Yanıt yok. Anayasanın yapıcısı tarafından bir kez daha ih- lal edilmesine yol açacak bir madde önerisi. Ben- zeri 91 'inci maddede şöyle yer alıyor "(Kanun Hük- münde) Kararnameler Resmi Gazete'de yayım- landıklan gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulur. Yetki kanunlan ve bunlara dayanan kanun hük- münde kararnameler, Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonlan ve Genel Kurulu'nda öncelikle ve ivedilikle görüşülür." Bu kuralın uygulandığını söylemek mümkün değil. Hükümetler canları isterse gündeme aldıny- or, istemezse aldırmıyor. Yayımlandıklan günden bu yana yıllar geçmiş nice kanun hükmünde karar- name var. Hiç olmazsa anayasaya delineceği şimdiden bi- linen ilkeler koymayahm. Koyarsak da ekleyelim ki "Üç ay içinde sonuçlandınlmayan dokunulmazlık kaldırma istemleri kabul edilmiş sayılır." Böylece haksızlıklan önleme niyetleri öne çıkar da kararlar, süresinde alınabilir. Yoksa attığımız taş, ürküttüğümüz kurbağaya bile değmez. oerinc(g cumhuriyet.com.tr. Sendikal mücadelenin öncü ismi Zehra Kosova yaşamım yitirdi tstanbul Haber Ser- visi-Türkiye 'deki tütün işçilerinin sendikal mücadelesine yön ve- ren öncü isimlerden Zehra Kosova, 91 ya- şında yaşamını yitirdi. Kosova için yann tören düzenlenecek, Kosova, 1934 yılın- da Doğu Halklan Ko- münist Üniversite- si'nde öğrenim gördü, 1937 yıhnda Türki- ye'ye dönerek Samsun ve Bafra'da tütün işçi- leri arasında Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) örgütlenme ça- hşmalannı yürüttü. Kuruculuğunu yaptığı Tütüncüler Sendika- sı'nın yönetiminde gö- rev alan Kosova, teks- til işçilerinin örgütlen- mesinde de yer aldı. Kosova, DİSK'in "Kadm Emek Ödü- lü"ne değer görülen ilk ve tek işçi oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle