15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 TEMMUZ 2001 PAZARTES TURKIYE NEREYE GIDIYOR? Tf araosmanoğlu: wC Program. hükümet A. J L tarafından kabul edilmediği sürece program değildir. Dolayısıyla "'Bu IMF programı" diyerek işin içinden sıynlmanın fazla aklatıcı tarafı yok. ÖZLEMYÜZAK Frenipat....îamış bir ekonomi, almış başmı gidiyor. Hedeflerşaşmış. Hükümet enflasyonla mücadele programına çoktan son vermiş, program borç ödeme programına dönüşmüş. Borç isegırtlağa kadar 1999'da 1.4 milyar dolar oîan cari işlemler açığı biryıl sonra 2000 de 12.5 milyar dolara yükselmiş. Reel sektör kan ağhyor. Peş peşe kapanan işyerleri, vergi hedeflnin de tutturulamayacağım gösteriyor. Umutlar turizm gelirlerine bağlanmış. Ancak burada da duvara toslanmış. Turist sayısı 'Kaos' ekonomisitartışıldı yüzde 20 artarken turizm gelirleri yalntz yüzde 3 artış göstermiş. IMF ise 'yapısal reformlar' diyor, başka bir şey söylemiyor. Buyûzden koalisyon ortakları birbirine giriyor. Krizler yaşamyor. Her yaşanan krizde dolar biraz daha yükseliyor, borsa geriliyor. Faizler ise sürekli yükseliyor. Deyim yerindeyse bir kaos ekonomisi yaşamyor lçinde bulunduğumuz bu tabloda "Türkiye nereye gidiyor " sorusunu sorduk. Istanbul Sanayi Odası (İSO) BaşkanıHüsamettin Kavi, eski Dünya Bankası Başkanvekili Attila Karaosmanoğlu, Türkiye Seyahat Acentalan Birliği (TURSAB) Başkam Başaran Ulusoy, Cumhuriyet gazetesinin köse yazarlan Prof. Dr. Türkel Minibaş, Prof. Dr. tzzettin Onder, Dr. Öztin Akgüç, Şükran Soner ve Necati Doğru ile, önce uygulanmakta olan programı ve IMF'nin politikalarını değerlendirdik. Ardından "Peki Türkiye bundan sonra neyapmalı" sorusunu yönelttik. Her iki sorunun da yanıtı aramrken karşımıza şu ilginç saptamalar çıktı; - Programdaki yanlışları hepimizfark edebilirdik. Bunu yapmadık. Onunyerine inanmayı tercih ettik. - Hükümet bir noktada IMF'yi karşısına alabilir vepekâlâ köşeye sıkıştırıcı sorular sorabilirdi. Bu yapılmadı, yapılmak istenmedi. - IMF programına tam olarak şablon program denmez ama, bir bakıma da şablon program. Eski Dünya Bankası Başkanvekili Attila Karaosmanoğlu'na göre sorunlan anlamış bir hükümetin yapacaklan farklı olmalıydı Hükümet EVIPyi sorgulamahydı- 2000 programı, IMF'nin şablon programlanndan biri miydi? Bunu iki >önlü ıncelemek lazım. Programlardan hiçbin aşağı yukan şab- lon program değildir. Birincisi. fonun ülkelere gönderdiği heyetlerdeki yetki- lilerin meselelere bakış açılan arasında farkhhklar \ ardır. Ikincisi. geldikleri ül- kelen hıç bir zaman orada yaşayanlar kadar bilmelerine olanak yoktur. Onlar ancak verilerı ortaya koyarak programı hazırlarlar. Program hükümet tarafından kabul edilmediği sürece program değildir. Dolayısıyla bu IMF programı diyerek işin içinden sıyrılma- nın fazla bir aklatıcı tarafı yoktur. Buna karşın programın şablon gibi görünen bir tarafı da var. Bunu da orta- ya koymak lazım. IMF ve Dünya Ban- kası arasında geçen yıl yaşanan tartış- mayı hatırlarsmız. Dünya Bankası'nın eski başekonomisti Joseph Stigütz. "VVashington konsensusunun uygulan- masında problemler var, çünkü piyasa ekonomisinin çalışmadığı durumlar ve \erler\ ar. Orada gözü kapalı olarak ser- best piyasa, serbest sermave hareketleri ve serbest ticaret dediğiniz zaman eko- nomini toplumun bazı konulardaki çı- karlannı \e sorunlan göz önünde tuta- cak temel uygulamalar yapümadığı za- man başanlı olunmasına imkân yoktur" demiştı. - Programın hatalan ve ne yapılsaydı • Rakamlarla ekonomide son durum ^ H • iç borç 84.5 katrilyon lira • Dış borç 112 milyar dolar • Cari işlemleraçığı 12.5 milyardolar • 2001 yılı vergi hedefi 31.8 milyar dolar • Sanayi üretimindeki düşüş yüzde 9.7 (mayıs ayı) • Işsizlik oranı (eksik istihdamla bir- likte) yüzde 13.6 (kayıt dışı hariç) • Yaz durgunluğu ve talepteki düşüşe karşın yıllık enflasyon TÜFE'de 45.5, TEFE'de 43.3. Türk bankacılık sistemi (TBB 2001 verileri) • Banka sayısı: 70 • TSMF'deki banka sayısı 10 • Aktif büyüklük: 123.3 milyar dolar (Deutchebank'ın büyüklüğü kadar) • Toplam özkaynak: 2.8 milyar dolar • Toplam mevduat: 82 milyar dolar • Batık kredi riski: Yüzde 12.1 (Takipteki kredi/toplam kredi) • Kamu ve fon bankalanndan kay- naklanan borç stoku: 35 milyar dolar. kriz önlenebilirdi? Programın hedefleri ile verileri ara- sında bazı çelişkiler var. Buna karşın program uygulanamaz mıydı? Uygula- nabilırdi, Program başladığı zaman TL değer kazanmaya başlamıştı. Başlan- gıçta yüzde 8-10'luk bir devalüasyon yapılmış olsaydı belki başan şansı bi- raz daha fazla olurdu. Kur bantının baş- lama tanhi ve genişliği biraz daha fark- lı tutulmuş olsaydı belki enflasyon ba- kımından biraz daha gercekçi hedeftut- turulmuş olacaktı. Tabii burada cari işlemler açığının artması da önemli bir faktör. Küresel ekonominin getirdiği bazı yararlar ya- mnda bazı riskler de var. Bu riskJerden biri de borç/sermaye hareketleri ile aşı- n borçlanmanın mümkün olması, ser- best ticaret dolayısıyla ithalatın artma- sı. Cari kalemler açığı büyüdükçe sir- külasyon yapacak bir kişinin yapacağı en iyi şey, o ülkenin parası ile borçlanıp o ülkeye yabancı para ile borç vermek olacaktır. Çünkü belli bir noktada deva- lüasyon olduğu takdirde büyük kazanç- lar sağlar. IMF'nin de meseleye bakış açısında problemler var. Sayın Oktay Yenal'ın dedıği gibi, "cskiden Fon çok daha dik- katii bir şekikle prograndan izlerlerdi, şimdi bu işi çok daha rahat yapıyortar ve NV'ashington konsensusu buna imkân veriyor, bu yüzden de programlar ülke- lerin gerçeklerini tam olarak göz önüne alamıyor". - Sorunu anlamış hükümet hesap so- rardı~ Eğer kasım sonu ve aralığın başmda Türk hükümeti programı aynen devam ettireceği hususunda ısrar etmeseydi (para fonu dalgalanmaya daha önce gi- dilmesini istiyordu) böyle bir durumda meseleyi iyi anlamış bir hükümetin ya- pacağı şey şuydu: "Pekâlâ, madem sen kuru dalgalanmaya bırakalım diyorsun, bu dalgalanma sonucu TL'nin kalacağı değerin ne olacağını hesapladın mı? Nasıl hesapladın. TL daha aşağı düşer- se ya da belirsizlik ne zaman sona erer, bunu hesapladın mı? Bunu hesaplama- dıysan yeni bir durum ortaya çıkarsa bu durumda bana yapacağın yardımın şek- li, zamanı, maliyeti, içeriği nedir konu- sunda soru sorması gerekirdi. hükümet bunayanaşmadı. Hükümetin teknisyen- leri ya da yabancılar dışında destek ve- renler de yanaşmadılar. kendilerine, bu şekilde yürütün diyenlere, biz bu işi bi- liyoruz yanıtı verildi ve mesele ciddı olarak ele alınmadı. - Finans kcsinıi neden sessiz kakh? Fınans kesimı sessiz kaldı. Zira o sı- ralar bankacılık sektöründe çok büyük bir zafiyet vardı. O zafiyet bugünden daha az değildi, hatta çok daha fazlay- dı. Bankacılık sektörü bir defa banka- cılık yapmayı bırakmıştı. Hazine kâğıt- lan ticareti en büyük gelir kaynağıydı. Aynca en ufak bir risk yönetimi kavra- mı olan bir kurumun kabul edemeyece- ği kadar açık bir durumdaydı. Çünkü o açığı verdikleri sürece büyük kârlarla dönüyorlardı. Bunu yapmadıklan tak- dirde bunu yapanlara kıyasla bilançola- n iyi görünmeyeceği için rekabette kay- bederiz kaygısıyla en dikkatli olmayı tercih edebılecek bankalar bile bunu tercih edemiyor durumundaydılar, bu- nun için yeni programa gidilmedi. - Bağunsız denetim kurumlan olayı görmedi mi? Vbksa örtbas mı ediidi? Örtbas edilmedi. Fark edenler ban- kalardan uzaklaştılar, bankalar mevcut kanunlara göre bilançolannı hazırlar- ken çeşitli tercihleri yapmak imkânına sahiptirler ve bunun içinde bilançola- n istedikleri şekilde yaparak kendile- rini kârlı göstermekte ve kârlı göstere- rek de sistemi devam ettirmekte çıkar- lan var. Yani sektör olarak bankacılık sektörünün Türkiye'deki gelişmeler üzerindeki katkısı maalesef çok olum- lu değıl. "Bizlerbu konunun sahipleriyiz ama hepimizin atladığı en önemli nokta şu: 30 senede yarattığımız çarpıklığın. kur çapası sistemi Oe 1-2 senede düzehileeeğine hepimiz inandık." HÜSAMETTİNKAVİ (İSO BAŞKANI): Önce göremedik, sonra ise anlatamadık 2000 yılında program herkesin hoşuna gitmışti. Öyle ya, kur riskıni orta- dan kaldınyorsunuz. Bu- nunla beraber bir belirsiz- lik daha ortadan kalkıyor: Muhtemel kurun getirdiği reel faiz üzerindeki risk de yok oluyor. Bu ortamda faizler düş- tü. aynı oranda kamunun borçlanma maliyeti de düş- müş oldu. Ortaya çıkan pa- rayı, bankalar ferdi krediye dönüştürdüler. Talep büyü- dükçe bÜNİidü. 3 ay boyun- ca herkes hoşnuttu. tki yerde önemli hata yaptığımızı düşünüyorum: 1 -Kur artışını tarif etmiş- siniz ama enflasyonun kur artışlannı yakalayacağına daır elinizde bir şey yok. Paranızı değerli tutacağı- nız noktada siz ıthalata ka- pıyı açıyorsunuz, ihracatın ise rekabet gücünü düşürü- yorsunuz. Euro"nun dolar karşısında sürekli bir düşüş gösterdiğı dönem siz euro- nun değer kaybına karşı bir sigorta sistemi de koymu- yorsunuz. dolayısıyla den- ge ortadan kalkıyor. Bizler bu konunun sa- hipleriyiz ama hepimizin atladığı en önemli nokta şu: 30 senede yarattığımız çarpıklığın kur çapası sis- temi ile 1-2 senede düzel- tileceğine hepimiz inandık. Demek insanlar hoşlarına giden bir şeye öyle ellerini uzatıp inanabiliyorlar. 2-tkinci hata borç ödeme politikasında. Borçla bir gelir elde edeceksiniz. bu gelirin bir kısmını yaşamı- nızı sürdürmek için harca- yacaksınız geriye de bir şeylerkalacak. Ki bu kalan miktarla sizın borcunuzun katlılığı arasında bir uyum olduğu takdirde bu borç ödenir. Bunu da ilk 3 ay boyun- ca görememiş olmak beni çok kızdırdı. Ancak mart ayından itibaren durumu kavradık. Göz göre göre kriz geliyor. Tasarruflan- nız ortada, ithalat-ihracat dengesi süratle bozuluyor, kur çarpıklığına karşı si- gorta koymamışsı- nız....Hükümet yetkilileri- ne durumu anlatmaya ça- lıştık. "Program gereği şu aralar kurlan bozamazsı- nız ama gelin, hiç olmazsa ihracata, 'istıhdama yöne- lik bir teşvık' getirin" de- dik. Ama kimseye dinlete- medik. Prof. Dr. Türkel Minibaş: Uluslararası kriz boyutunda incelenmeli Fotoğrafa, son günlerin moda deyişi "Türkiye gerçeği''nden baktığurtızda, IMF ile yapılan programın kur- faiz ve yapısai reformlar olmak ûzere iki ayak ûzerine oturduğu ve programın, Türkiye'deki ekonomik krizin sorunlannı çöz- mekten ziyade beslediği görül- mektedir. Kaldı ki programın başladığı 2000 itibanyla ortaya çıkan makro büyüklüklerin bu- gûnkü karşılıklan da bu- nu doğrulamaktadır. "Türldye gerçeğj"nin ekonomik öncelikli so- runlan arasında yer alan cari işlemler açığı 1999'da 1.4 milyar dolarken 2000'de net hata- noksan kalemiyle birlikte 12.5 milyar dolara yûkselmiş- tir. Bu sürpriz bir sonuç değildir. Cari işlemler açı- ğının kısa vadeli borçla fonlandığıbilindiğine gö- re! Devleteborç vennenin cazibesi Yine aynı şekilde bütçe açığı, devlete borç verme- nin cazibesiyle daha da artmıştır. Vahameti anla- mak için vergi gelirleriy- le faiz giderlerini karşılaş- tırmak yeterlidir. Örneğin 1999'da 100 TL'likvergi- nin 72.4 lirası faiz gideri- ne aktanlırken 2000'de 77.1 lirası aktanlmış; 2001'de ise 111.1 lirası aktanlacaktır. Tabii ki bu- nu salt siyasilerin kötü yö- netmesine bağlamak söz konusu değildir. 2000 iti- banyla yükselen işsizlik rakamlarına tanm, mali sistemle ilgili yapısal re- formlar sonucu işsiz ka- lan kitleler de eklendiğin- de krizin sonuçlanndan biri olan işsizlik, yeni krizlerin nedeni haline dönüşecektir. Dahası. bu kez karşıla- şılan işsizlik geçmiş dö- nemdekilerden farklı; ya- ni nitelikii işgücünün iş- sizliğini de kapsamakta- dır ki en tehlikeli boyut- lardan biri de budur. Özet- le.. Türkiye'deki krizin nedenlerini tartışırken uluslararası krizle yaşa- nan örtüşme ve bunun et- kileri dikkate alınmalıdır. IMF'nin "Türki>«'ye haksızlık ettiği'' gibi ko- mik iddialan bir yana bı- rakıp Türkiye'nin kapita- list sistem içinde yer aldı- ğmı, dolayısıyla IMF ve ABD ile bağlantılannı da bu doğrultuda değerlen- dirmek gerek. 2!aten Ece- vit-Bahçeli-Yılmaz hükü- meti de Türkiye'yi kapita- list sistemin globaiizas- yon sürecine sorun çıkar- madan eklemlemeyi ka- bul ettiği için uluslararası finans kuruluşlannca des- teklenmiştir. "Geçen seneki programlabu seneki program arasında çok fark var" dryen Akgüç, bugüıîküen önemli sıkmtrvı iç \e dış borcun nasıl çevrileceği konusu olarak tanımladL Dr. Öztin Akgüç: Halk programa baştan güvenmemişti Geçen seneki programla bu seneki program arasın- da çok fark var. Geçen se- ne uygulanan program enf- lasyonla mücadele progra- mıydı ve döviz ve faiz çıpa- sma dayanıyordu. Bunun getireceği fayda ise bütçe üzerine etkisiyle ölçülebi- lecekti. Ikinci faktörde ise kur riski kalktığı için yatı- nmcuıın dövize kayışı en- gellenecekti. Kurriskiol- madığı için yabancı girişi sağlanabilecekti. Dövizde spekülatif talep olmaya- caktı. Böylece cari işlemier açığı 40 milyar dolan geç- meyecekti. Arz ve talep dengesi korunacak ve mali sistem ihtiyacı doğrultu- sunda döviz talebinde bu- lunulacaktı. Reel sektöre etkisi ise faizler düştüğü için üretim canlanacaktı ve yabancı girişiyle bu destek- lenecekti. Programa göre giderler arttınlacaktı, vergi gelirle- ri arttınlacaktı ve böylece faiz dışı fazlanın GSMH oranı yükselecekti. Yani geçen seneki programın özü bütçe açığını daralt- maktan geçiyordu. Ancak sistem geçen yıl ilk üç ay içinde pes etti. Çünkü vatandaş dövizde kaldı. hükümetin progra- mına güven sağlanamadı. Halk programa baştan beri itimat etmemişti. Makro hedeflerden sapılmıştı. Bankacılık sisteminin ise inanıldığı gibi güçlü bir ya- pıya sahıp olmadığı ortaya çıktı. Batakbiryapı Sistemin batak bir yapı- da olduğu TL döviz denge- sini kuramamasıyla görül- dü. Program batık bankala- n fon bünyesine alarak sis- teme kazandırmayı hedefli- yordu. Bugünkü sıkıntımız ise iç ve dış borcun nasıl çe\ - rileceği, bu sorunun gideri- lememesi halinde ise neyle karşı karşıya kalacağımıza baktığımızda, bu morator- yum mu olur, hiper enflas- yon mu, yoksa konsolidas- yon mu, bu birinden biriy- le karşılaşabileceğimizi an- lanz. Bugünkü programın amacı ne reel sektörü kur- tarmaktı ne başka bir şey. Bugün yapılan, mali siste- min çözüm yollanyla so- runlann üzerine girmek o- larak karşımıza çıkıyor. Prof. Dr. İzzettin önder: Şablon bir IMF programı mıydı? Bu hakikaten şablon bir IMF programı mı, Türkiye'nin yaralanna merhem olacak bir program mı? Bu soru benim kafamı çok kurcaladı. Türkiye'nin program başına yani 2000 yıhna geldiğimiz zaman bizimcari açığırmz o kadar da kötü değildi. Ekonominin kaldırabileceği boyoıttaydı. Burada ciddi bir hata yapıldı. 15-20 yıl dizel motor gibi gümbür gümbür giden bir enflasyonu 1-2 sene içinde ciddi bir şekilde azaltacağım diyen bir programa geçildi. Dövizi bir anlamda ona bağlıyorsunuz (Ki bugün Güney Asya krizlerini oluşturan etkenlerin başlıcalan), daha da önemlisi ithalat-ihracat dengesi kurulamadı. Kur belirleme yetkisi ahnarak Merkez Bankasfmn eli kolu bağlandı ve para kurulu olarak çalıştınldı. Bu hatalar nasıl yapıldı. ben bunu anlamıyorum. Hastalıktedavi edilmedi Kasımda bir şok yaşadık. Hastalık az çok bir semptom verdi. Bu program semptomlann tedavi programı. Hasta gelmiş karnı ağnyor, ilaç veriyorsunuz, ama ardındaki nedenlere bakmıyorsunuz. Kanser mi yoksa ne? 4.5 milyar dolarlık lüks araba ithal etmişiz. İhracat düşmüş ithalat artmış. Ben IMF'yi özellilde bu son noktada kesinlıkle suçlu görmüyorum. Gelelim reel sektöre. Sorum şu: Sizin reel sektör olarak finans ayağınız var mı yok mu? Yani faiz dışı kârlar denilen olay size bir katkı yapıyor mu yapmıyor mu? Sermaye / hasıla katsayısı giderek yükselmektedir, (sermaye sabit kahyor üretimden gelen gelir düşüyor) bu önemli bir verimsizlik göstergesidir. Burada monopolistik yapılardan yararlanıldı. Son 10 yıldır sanayide her türlü kârhhk düştü. Reel sektör bugün emek beslenemiyor ise bu demektir ki ekonomi bu yükü çekemiyor. Bu yükü çekemeyen ekonomi, açıİdan devlete deplase ediyor. Kamu açıklan dedığimiz şey belki bir yönüyle kamunun borcu ama bir yönüyle de üretim sektörünün (reel ve hizmetler sektörü ) açıklan. SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle