Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 » HAZİRAN 2001 PERŞEMBE CUMHUBİYET SAYFA
KULTUR kultur(a cumhuriyet.com.tr 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKÎNCİ
Bayındırlık Bakanı Koray Aydın da 'kültürel mirası koruma ve yaşatma' sözü verdi
Amasya'da 'Seldzinci' 1mıyıl...
Nehrozoğlu'nun
'Urfa' bildirisi"YeıüBinjTMaGefenek-
sel ÇevreJer" sempozyu-
muna "Amasya'nın önce-
ki valisi" olarak katılan
Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri Kemal Nehro-
zoğlu, sürenin kısıth olma-
sı nedeniyle kürsüde anla-
tamadığı bir anısmı daha
sonraki "dostiar söyieşi-
snde" aktardı...
Bır bakıma Türkiye'nin
"son 50 yıhnı" da özetle-
yen bu anı. belki de sem-
pozyumun en "ders alına-
cak" bildirisiydi...
Ilkokulu Şanlıurfa'da
okuyan Nehrozoğlu, tam
50 yülık aradan sonra ge-
çen günlerde bu kenti zi-
yaret eder... Vali'nin ağır-
lama programı dışında
özel olarak istediği de "ço-
cukluğundaki evi ve soka-
ğT bır kez daha gönnek...
"Götüreüm.. neresi-
dir?" sorusu üzerine baş-
layan "zorluklar" ise sa-
dece kentteki değil. "bel-
kklerdeki yabancılaşma-
nffl" da dramatik göster-
geleri gibi...
"Eski Urfa'yı (yanı,
195O'leri!..)bılenbiriçağ-
nlmasına rağmen, Nehro-
zoğlu'nun sözûnü ettiği
"Köprübaşı" diye bir ye-
ri kimse anımsamıyor...
Oysa ki orası, vaktiyle
herkesin kentteki en ünlü
"buhışına''yeri...
Ayru şekilde, 19501er-
de "bayramlann'' kutlan-
dığı "Zeytinlik" denilen
alan da artık yok; adı bile
unurulmuş... T r a y Par-
kTnın yerinde ise şimdi
"Belediye SarayT var, yi-
ne bilinmıyor...
Nehrozoğlu, evin yeri-
ni tarif edebilmek için bu
"ıürengfleri'' sıralayıp so-
nuç alamayınca, "Paşa Yo-
kuşu da mı yok: evimizi
oradan bulabüirim..'* di-
yor... Ancak ne Paşa kal-
mış ne de yokuşu... Daha-
sı, ünlü piknik alanı
"Bamya Suyu" bile orta-
dan kalkmış; "Abamor
BahçesTnden iz bile yok;
"Selvili Sokak" ise çoktan
kent haritasmdan silin-
miş... Kemal Nehrozoğlu.
bütün bu "biünmezlerie"'
mücadele ederek bir
apartmanlar sokağına gir-
dığınde. "güdük minare-
B" bir camiyi görerek 50
yıl öncekı evlerinın yerini
de nihayet bulabiliyot
Ancak, tabii ki yine sade-
ce "yerini''...
"Ürfahlar" ise Kemal
Bey'in arkasında "bilgi-
szee
w
dolaşırken ellerin-
deki "Urfa'datarihiyaşa-
ym*... yaalı broşürü usul-
ca katlayıp ceplerine ko-
yuyorlar...
AMASYA-Bır Bayındırlık
Bakanı, bir Anadolu kentinı
ziyaret ederse, yerel yöneti-
ciler ne yaparlar?.. Kuşkusuz
önce, o kentteki "bayındıruk
faaliyetlerTyle ilgılı bir "bri-
fing" verirler... Sonra da ba-
kanla bırlikte dolaşmaya çı-
kıp "yol, köprü, viyadük, ka-
mu binalannın inşaatlan" vb.
gibi yatınmlan gezerler...
Amasya'da ise durum hıç de
öyle değildi... Bayındırlık ve
İskân Bakanı Koray Aydın,
önce "Yeni Binyılda Gelenek-
sel Çevreler" konulu "ulusla-
rarası sempozyuınun** açılışı-
na katılarak konuşmasmda
şantıyeler ve altyapı yatınmla-
n yerine, "kültürel mirasın ko-
runmasındarTsöz ediverdi...
Ardından kentteki "çalış-
malan" yerinde görmek üze-
• ITÜ Mimarlık Fakültesi'nin bilimsel
koordinatörlüğüyle Amasya Valiliği tarafından
düzenlenen uluslararası sempozyumda, geleneksel
çevrelerin 3. binyılda da yaşatılabümesi için
gerekli yerel-merkezi ve evrensel politikalar
tartışıldı....
re dolaşırlarken de Vali Hüse-
yin Pöroy ile Belediye Başka-
nı Hüseyin Baş, Bayındırlık
Bakanı'na sürekli şu tür "ör-
nekkri" gösteriyorlardı:
"- Sayın Bakan, şu konağı
restore edi>oruz, kültür evi ya-
pacağız.»"
•*- Yeşilırmak layısııu tarih-
le iç içe bir kültür ve dinlence
kuşağı şeklinde düzenliyo-
ruz..."
Vali'nin ve Belediye Başka-
nı'nın bu "coşkuhT açıklama-
lan karşısında Koray Aydın
bir an için kendisini "Kültür
Bakanı" sandı mı bilemiyo-
ruz; ama, Türkiye'de bugüne
dek belki de hiç yaşanmamış
böylesine bir "baymdırhkbri-
fîngi''nden sonra herkes şunu
konuşuyordu: "Bubirdönüm
noktası olmah... Artık Bayın-
dırlık Bakanlığı da ülkenin ta-
rih, kültür ve çevre değerleri-
ni yok sayan değil, onlan koru-
rnaya öncelik veren bir yatı-
nmcı bakanlık olma kimliğini
kazanmah..."
Kırkı yabancı, yüzû aşkm
Koruma bilinci kampanyalanyla restore edilen yaü konaklanndan 'değümeuli e\' de arük 8. bin ulda.
' 17-19.Yüzyıl Orta Anadou Halılan' sergisi Türk îslam Eserleri Müzesi'nde
• "Maalesefhalılar ve
kilimlerin bizde
yapılmasına rağmen
değerini Batı dünyası
biliyor. Bugün dünyadaki
koleksiyonlar ya
Amerika'da ya da
Avrupa'da bulunuyor.
Tabii bunlann değeri
dışanda artınca
içeridekilerin de yeniden
yapılmasına yönelik ticari
gayreti arttınyor." Konya haülannı sergüeyen koleksiyoner Prof. Dr. Ayan Gülgönen'in tutkusu tıp faküJtesinden bugüne dek sürüyor.
Dokumada duyguların gizi
NENA ÇALtDİS
Yazı kültürünün göçebe medenı-
yetlere geç gelmesi nedeniyle bırne-
vi duvar yazısı konumunda olan ha-
lı, Türk kültürü içinde büyük bır
önem taşıyor. Kimi sevgisini. kımı
isyanını. kimi de mutluluğunu doku-
duğu renkli motiflerle yansıtıyor. Bir
halı tutkunu olan koleksiyoner Prof.
Dr. Ayan Gülgönen, açtığı '17.-19.
Yüzyıl Orta Anadolu Halılan' başlık-
lı sergisinde A\-rupa resim sanatına
konu olan Konya halılannı sergili-
yor. Sergi 22 Temmuz tarihine kadar
TürkİslamEserleriMüzesi'nde izle-
nebilır.
- Halı koleksiyonerliği nasıl başla-
dı?
AYAN GÜLGÖNEN -25 yıldır ha-
lı ve kılım koleksiyonerliğiyle uğra-
şıyorum. Çapa Tıp Fakültesi'nde ol-
duğum yıllarda Kapalıçarşı'da me-
zatlar vardı. Bu şehreminlerin dö-
nemlennde halkı korumak için yapı-
lan bır sistemdi. Ellerinde eski halı ve
kilimleri satmak zorunda olan ailele-
re yardım amacıyla, malın gerçek fı-
yatını bulmaya çalışan eksperler var-
dı. Tüccara açık arttırma ile yapılan
bir satıştı. Satışlar Sandal bedeste-
ninde gerçekleşirdi. Maalesef za-
manla bu kültür kayboldu ve o me-
kân değiştirildi.
-Anadolu kültüründeki hatagelenc-
ği hâlâ sürüyor mu ?
GÜLGÖNEN - Anadolu halı ve ki-
limleri. kültür değerlerimiz için
önem taşıyor. Anadolu'da hâlâ otan-
tik olarak küçük kasabalann tezgâh-
lannda dokunan halılann yanı sıra ti-
can amaçla dokunan halılar bulunu-
yor. Ilgi duyduğum grup, otantik
özelliklere sahip ve dokunduğu za-
man ticari amaç güdülmeyen halı ve
kilimler. Ticari ve otantik halılar ara-
sındaki en büyük fark birinin serbest.
diğerinin belli şablonlar içinde do-
kunmuş olması. Bu çalışmalarda
kendi düşüncelerine göre bir nokta-
da geleneksel olan çalışmalar var. Ya-
ni annesinden öğrendiğini kızmm
dokuması veya aşiret motifleri vs.
- Bu sergide dünyada az sergilenen
Konya halılanna yer verdiniz? Kon-
ya halılaruun diğer yörelerden farkı
"nedir?
GÜLGÖNEN - Konya halılan ve-
ya diğer adı ile Selçuklu halılan,
1906 yılında Alaeddin Camii'nde
keşfedılmişti. Koleksiyonumda yer
alan halılar 19. yüzyıhn son yansın-
dan önceki bölüme aıt. Tanhe bir göz
attığımızda görüyoruz kı, dünyada
ilk kimyasal boya 1875'te kullanıl-
maya başlanmıştı. Bu da demek olu-
yor ki. bu tarihten önce yapılan tüm
halılar doğal boyadan yapılmış. Or-
ta Anadolu halılannın kendine özel
renkleri var. Konya cı\ annda sarı ze-
minli halılann yanında kırmızı ze-
minli halılar da kullanılıyor. Kök bo-
ya ile boyanan halılar, üstünden 300
yıl geçse de parlaklığından hiçbir şey
kaybetmiyor.
- Kilim ve halılar genellikk tarihlen-
dirilemiyor. Halılann yapüış yıhnı ve
değerini hangi sistemle değeıiendiri-
yorsunuz?
GÜLGÖNEN - Kihm ve halılann
kati tarihlerini söylemek zor. Kıyas
ve örnek sisteminin yanı sıra Argon
14 adı verilen özel bir araştırma me-
toduyla bulunmaya çalışılıyor. Bu
metot sadece 100-150 senelik bir
geçmişe ışık tutabilıyor, bu bilgiler
de pek bir şey ıfade etmıyor çoğu za-
man. Ona karşın Kanuni Suttan Sü-
leyman'ın Uşak tezgâhlarına ısmar-
ladığı halılara göz attığımızda dokü-
manıolduğuiçinonun 16. yüzyılaait
olduğunu öğrenebiliyoruz. Veya
Holbain ın yaptığı resimlere baktı-
ğımızda orada yer alan halı ve kilim-
leri görünce yapılış tarihlerini sapta-
yabiliyoruz. Zamanla elde edilen de-
neyimin de rolü büyük.
- Günümüzde özeüikle de el hahsı-
na bir dönüş başladı. Siz bunu nasıl
yorumluyorsunuz?
GÜLGÖNEN - Maalesef halılann
ve kilimlenn bizde yapılmasına rağ-
men değenni Batı dünyası biliyor.
Bugün dünyadaki koleksiyonlar, ya
Amerika'da ya da Avrupa'da bulunu-
yor. Tabii bunlann değen dışanda ar-
tınca içeridekiler de yeniden yapıl-
masına yönelik ticari gay retlerini art-
tınyor. Şu an doğal boyamaya karşı
bir yönelme başladı. Marmara Üni-
versitesi de bu projeye büyük bır des-
tek verdi. TOBAV projesı ile unurul-
muş teknıklerköylülere yenide öğre-
tildi, eski motıfler ortaya çıkanlarak
dokunmaya başlandı
- Türk kültürünün bir parçası ol-
masına rağmen halrya gereken öne-
min yerildiğini düşünüyor musunuz?
GÜLGÖNEN - Şımdıye kadar ko-
runma açısından hiçbir şey yapılma-
dı. Hatta Vakıflar Müzesi'nde vaktiy-
le var olan kilım müzesi kapatıldı.
Tüm o mallar çürümeye mahkûm
edildi. Eldeki mevcut tekstil ürünle-
rinden de hakiki enternasyonal dü-
zeyde koruma bakımı şu anda bazı
kişisel gayretleriyle Türk tslam Eser-
leri Müzesi'nde yapılıyor.
sempozyum katılımcısı işte
bu niyetle Koray Aydın'ı An-
kara'ya uğurladıktan sonra,
tam dört gün (20-23 Hazi-
ran/2001) Amasya'da, "Gele-
neksel çevrelerin 3. binyılda
nasıl yaşaülabileceğmi" tartış-
tılar...
Aslında bu deyim, yine
Amasya için, bir anlamda
"seldzinci binyılda" demek-
ti... Çünkü, 10 5000'lere uza-
nan, yani yedi bin yıhnı geri-
de bırakmış bır yerleşme ta-
rihiyle Amasya, sempozyu-
ma özellikle diğer ülkelerden
katılanlar için, eşi bulunmaz
bir "mimarhk ve kent tarihi"
hazinesiydi...
işte bu hazıneyi hem artık
dünyaya da tanıtmak hem de
"değerini daha çok bilerek" ko-
rumak ve yaşatmak bilinciyle
uluslararası sempozyu-
ma ev sahıpliği yapan
Vali Hüseyin Poroy ise
şunlan söylüyordu:
"Belediye Başkaru,
kentin sahibi ise ben de
devletin bu kente sahip-
lenmeye görevlendirdiği
kişiyim... Ikimiz ve iki ye-
rel kurum, en kutsal gö-
revi yapıyoruz; Amas-
ya'yı geleceğe de .Amasya
olarak taşımanın güçbir-
liğj jçindeyiz..."
'Yorgun
kahramanlar'
Bu heyecan verici
güçbırliğine yine "tüm
güçleriyle" katkı koyan
"yorgun ve cesur" kah-
ramanlara gelınce...
Amasya'da yıllardır
kentin tanhsel mimari-
sini koruma çabasını
"yaşamıyla bütünleşti-
ren" Mimarlar Odası
Temsilcısi Ali Kamil
Yalçın. sempozyumun
da "yerel mutfağında"
yine ter döktü...
"Bilimsel mutfağın"
çalışkan ve özverili j'ü-
rütücüsü ise İTÜ Mı-
marlık Fakültesi'nden
Prof. Dr. Hülya Tur-
gut'tu... Aynı zamanda
uluslararası katılımın
altyapısını oluşturan "I-
APS- CSBE Net-
work
w
ün koordınatörü
olan Hülya Turgut. öğ-
renci çalışmalarını da
Amasya'da yoğunlaştır-
mayabaşlamıştı.
Organizasyonu büyük
bır titizlik ve başanyla
kotaran"CMSLtd."fir-
ması ile sempozyuma
sponsorluk yapan ba-
kanlıklar ve yerel yöne-
timlerin yanı sıra Yapı
Endüstn Merkezı
(YEM) de Amasya'yı
sarmalayan coşkunun
diğer kahramanlan ol-
dular...
Bütün bu çabalan ba-
şından beri hem destek-
leyen hem de içinde olan
ÇEKÜL Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Metin Sözen ise
sempozyumun "tarihsel
anlamınr şöyle özetli-
yordu: "Yapnğunız ran-
hşlan sadece biz bize de-
ğU. artık yabancüarla da
tartışrv oruz... Bize bu ce-
sareti veren ise son yıllar-
daki umut verici doğru
tutumlanmızdu*. Amas-
ya, işte bu tutumu kalıcı
bir kent politikasına dö-
nüştürmeye başladığı
için uluslararası sempoz-
yuma göğsünü gererek
ev sahipliği vaptı... Bize
burada başuruz dik dur-
ma olanağı veren herke-
si sevgiyle kudu>orum_."
Evet... Amasya, "ye-
dinci" binyıhm, "son 50
yıklaki" duyarsızlıklann
yarattığı kentsel ve kül-
türel tahnbattan "kur-
tulma" karanyla karşı-
lıyor... 1990'lardaalınan
bu tarihsel karann
"dünyaya da açılarak"
yaşama geçmesı için de
bu sempozyum sanki bir
"e\Tensel sözteşme" bu-
luşması olarak tüm katı-
lımcılan "Amasyah"
yapmış oldu...
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Sanatta Yeri Olmayanı
Aramak...
Schopenhauer'den bir saptama: "Her insan,
gerçekten tanıdığı ve bildiği tek dünyayı kendi ta-
sanmı olarak içinde taşır ve bu nedenle de o dün-
yanın odak noktasıdır. İşte bu yüzdendirki herkes,
kendi için her şeydir..."
Bu saptamaya göre her insan dünya dediğinde,
bununla gözünde ne kadar kapsamlı bır genelleş-
tirmeyi canlandırırsa canlandırsın, düşündüğü ya
da dile getırdiği kendi kafasındaki tasarımın bi-
çimlediği dünya olacaktır. Başka deyişle bu anlam-
da dünya (ya da: Yaşam), o tasanm içersinde top-
lanmış izlenimlerin çizdiği dünyadan başkası de-
ğildir.
Toplumsal yaşamda insanların, özellikle duşun-
me biçimleri açısından, birbirleriyle olan benzer-
liklerinin derecesini belirleyen de bu olgudur. 8/-
rey, yaşadığı surece bılinç yoluyla kendi dünyası-
nı bıçimlemeyi, oluşturmayı hedef edınen kişinin
adı ise eğer (zaten başka kimın adı olabilir?), o za-
man bu, bireyleh çok olan toplumlarda düşünsel
benzerliklerin azalacağı anlamına da gelir.
Evet, aslında herkesin kendine özgü bir dünya-
sının bulunduğu söylenebilir. Ama Schopenha-
uer'in saptaması bağlamında önem taşıyan nok-
ta, kişinin böyle bir dünyayı kendisi için tasarım-
lamayı yaşamının (ya da: Yaşadım, demenin!) te-
mel koşullarından bırine dönuşturmesıdir.
"Sanatçının dünyası nedir?" ya da "Sanatçı ne
yapar?" sorusuyla ortaya çıkıldığında da yanıt, yu-
kandakı saptamalann dışında değıldir. Her birey gı-
bı sanatçı da, gerçekten tanıdığı ve bıldiğı tek dün-
yayı kendi tasanmı olarak içinde taşıyan ve bu ne-
denle de o dünyanın odak noktası olan kişidir.
Yaptığı ise, yalnızca ve yalnızca o dünyaya ilişkın
izlenimlerıne dün-bugün-gelecek ekseninde bı-
çim kazandırmak, düşunce olarak varolan tasan-
mını sanatın düzleminde yeniden uretmektir.
Bu noktayı sanatçı ve onun edimı bağlamında
özellikle vurgulayarak yinelemek, her şeyden on-
ce sanatta ve sanatçının yaptığında neyı arayaca-
ğımızı, neyi aramamamız gerektiğini iyi bilmek açı-
sından önemlidır. Her birey gibi, sanatçı da kafa-
sında dünyaya ılişkin olarak ancak kendi tasanmı-
nı taşıyabileceğinden, herhangi birduruma, olaya
vb. sanatçının neden öyle değıl de böyle bakmış
olduğu, sorgulama dışıdır. Böyle bir sorgulamaya
sanatta yer verilmesı, yaşamın genelınde de kişı-
lenn görüş farklılıklannın sorgulanmasıyla eşan-
lamlıdır.
Bir sanat eserinde somutlaşan ya da soyutlaşan
düşünsel edim, herkes gibi sanatçının da farklılı-
ğının doğal sonucudur. Bu farklılığın nasıl ve ne-
reden kaynaklandığı sorusunun yanıtını birr7esap-
laşma gibi edimde aramak, sanatta yen olmayanı
aramak demektir. Ya da şöyle diyelim: Yaşamın ge-
nelinde bile uygariık geregi sorgulanmaması ge-
rekeni, yani bireylerin yaşama ve insanlara neden
farklı baktıklannı, kalkıp sanatta sorgulamak de-
mektir. Böyle bir tutum, gerçekte sanatı yaşamın
doğallığından koparmaktan, bir tür yapaylığa yar-
gılı kılmaktan başkaca bir sonuç doğuramaz.
Buraya kadarki saptamalar, elbette bugün orne-
ğin bir sanatın toplumbilimınin yaptığını, yani sa-
natsal edimde anlatımını bulan farklılığın tarihsel-
toplumsal nedenlerini ve koşullannı araştırma ça-
basını bır yapılmamasıgereken'e dönüştürmeyi
amaçlamıyor. Bir sanatçının farklılığının oluşum
koşullannı araştırmak, ancak o sanatçının ve dun-
yasının daha iyi anlaşılmasını sağlar. Yeter ki, araş-
tırma ile sorgulama arasındakı ince sınır çizgısi
gözden kaçınlmasın.
e-posta.ahmetcemal ı superonlirte.com
acem20(a hotmail.com
Tvvain'in 126 yıl geciken öyküsü
• Kümır Senisi - Ünlü Amerikalı yazar Mark
Tvsain'in 126 yıl önce yazdığı 'Bir Katil, Bir
Sır ve Bir Evlilik" (A Murder, a Mystery and a
Marriage) adlı öyküsü Amerika'da
aylık edebiyat dergisi Atlantik Monthly'de
yayımlandı. Tvvain 'Huckleberry Finn'i
bıtirmek için hikâyenin sonunu yazmayı sürekli
ertelemiş, ölünce de öykü öylece kalmıştı.
Yazarm ölümünden sonra bır edebiyat
yanşması açıldı v e birçok yazar hikâyeyi kendi
sonlarıyla bıtirdi. Ancak hiçbir son uygun
bulunamayınca öykü yayımlanamadı. Kavgalı
iki kardeş. bir çıft genç âşık ve gızemli bır
yabancı hakkmdaki öyküye bu kez New
York'ta 300 yazar tarafından sıkı bir çalışmayla
son yazıldı.
VVollaston Ödülü Marc Quinn'e
• Kültür Servisi - Daha önce kendi kanını
kullanarak yaptığı
4
Self' adlı portre
çalışmasıyla da tanınan heykeltraş Marc
Quinnlngiltere'nin önemlı sanat ödüllerinden
25 bin poundluk VVollaston Ödülü'ne değer
görüldü.37 yaşmdakı Quinn'in, msan
boyutlanndakı 'Catherine Long' adlı mermer
'nü' çalışması 'en mükemmel çalışma' seçildi.
Quinn'in yapıtı Londra'daki Royal
Akademi'nin yaz sergisinde sergilenen ve
ıçlerinde Bridget Riley, Sir Paul McCarrney, Sır
Anthony Caro, Nıcole Farhi. Tracey Emin ve
Tom Morris gibi isimlerin yapıtlarmın da yer
aldığı 1180 çalışma arasından seçildi. 1978'den
bu yana verilen VVollaston Ödülü'nü daha önce
kazanan isimler arasında David Hockney. John
Hoyland gibi isimler bulunuyor.
BUGUN
• İFSAK'ta saat 19.3p'daTuranKartal'ın
katılacağı 'Vah Güzel İstanbul' adlı saydam
gösterisi izlenebilir. (292 42 01)
• NÂZIMKÜLTÜREVtnde saat 15.00'te
J. L, Godardın 'Haftasonu' adlı filmı
izlenebilir. (245 04 81)
İSTANBUL MÜZİK FESTİVAÜ'NOE BUGÜN
• AYAİRİNİ MÜZESİ'nde saat 19.30'da.
David Geringas (viyolonsel) v e Tatjana
Geringas'ın (pıyano) konsen izlenebilir.
(454 15 55)