10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2001 SALI 14 KULTUR kulturı« cumhuriyet.com.tr SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL Gençler zorlu oyunlarpeşindeAylardırbiriktiriyorum Ankara'da- kı gençlenn tiyatro dönemi içinde ürettiklerinı. Birbölümünügöreme- dimse de en önemlilerini izlemiş ol- mak kıvanç veriyor. Tiyatroculukta profesyonellık aşamasına henüz gel- memış gençlenn bedensel enerjile- rini kafa ve yürek gücüne katarak oluşturduklan yapımlann, sahnele- rimizin gereksındiği taze soluğu ko- tarmada gitgide etkinleştiğini düşü- nüyorum. Belki de sahneye getir- dikleri metinlere. yıllanmış tiyatro- culuğun gözlüklenyle değil, tapta- ze bir algılama gücüyle, ""ilk kez gö- rü>ormuşçasına" bakabıldikleh için başanlılar. Bu yılki oyunlann çoğu, daha ön- ce profesyonellerce başanh yapım- larla sunulmuş olan zor yapıtlar. îç- lerinde en "zor" olanı ise -yanıl- mıyorsam- Türkiye prömiyeri ol- ma özelliğini taşıyan Jean Genet'nin "ParavanJar"ı. ÖDTUOyunculan'ndan Genet Şöİeni ODTÜ Makine Mühendisliği Bö- lümü mezunu Abdullah Cabaluz, bir yandan mesleğınden ekmek para- sı kazanırken, bir yandan da OD- TÜ Oyuncularf nda yönetmen ve oyuncu olarak edındiği deneyimi otuz dolayında ODTU öğrencisi arkadaşının hizmetine vererek Je- an Genet'nin en zor oyunu olarak nitelendirilebilecek "Paravanlar" oyununu çıkarıyor sahneye. Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü mezu- nu, yüksek lisans ve doktora eğiti- mını ODTÜ 'de görmüş Miraç Ozar, daha önce pek çok ODTÜ Oyun- cuları çalışmasında yaptığı gibi, oyuna özgün müzik besteliyor. Oyun üflemelı, vurmalı ve tuşlu çalgılar- dan oluşan canlı orkestra eşliğinde sunuluyor. Üç saatlik bir renk, ses ve hareket cümbüşünün içindesiniz. "Paravanlar" Genet'nin Brecht- çe bir episodik yaklaşımla oluştur- duğu, içerik ve biçim açısından "grotesk"in uç boyutlarında dola- şan bir oyun. Uygarlığı, düzeni. "güzel"i kaba gücün kalkanı ya- pan "beyaz" Fransız sömürgeciye iyatroculukta profesyonellik aşamasına henüz gelmemiş gençlenn bedensel enerji- lerini kafa ve yürek gücüne katarak oluşturduklan yapımlann sahnelerimizin gereksindiği taze soluğu kotarmada gitgide etkinleştiğini düşünüyorum. karşı ilkelliği, düzensizliğı, çirkin- liği silah olarak kullanan "esmer" sömürge Arap'mın Genet gözlük- lerinden varoluş savaşımı. Düzene karşı anarşi; teze karşı antitez. Ba- ğımsızlık nasıl kazanılır? Avrupa- lı efendilerin "doğru" sayılan dü- zenini benimseyip, bu düzenden pay çalarak mı? "Doğru" olarak gösterileni olumsuzlayarak mı? Hiç- liği kucaklayan yolculuk, iç içe geç- miş ironilerden, masklarla, yüze boyanmış maskelerle, sembolik renklerle bezelı gıysılerle, çuk kat- manlı oyun alanlanyla, her anı an- lamlandırılmış baş döndürücü ha- reket düzeniyle, olağanüstü bir mü- zikle bütünlenmiş, karmaşık, ala- bildiğine estetik, yaman bir Genet şiiri oluşuyor. Oyunculuğun ama- törlüğünü göz ardı ettirecek düzey- de etkıleyicı. Ağırlıklı olarak mühendislik ve fenbilimleri alanında eğitim veren ODTÜ, öğrencılere sağlanan kül- tür-sanat dersleri ve bu alandakı etkinlik olanaklanyla, gençleri çok yönlü yetiştirmeye özen gösteren bırkurum. ODTU yönetimi, "tek- ran olmayan bir ilk"ın, "Paravan- lar" yapımımn profesyonel video çekıminı sağlama ve Dr. Miraç Ozar' ın Avrupa ve Afrika müzik ge- leneklerinı buluşturan tiyatro mü- ziğıni kompakt disk ya da kasete dönüştürme yolunda katkıda bu- lunsa ne iyi ohıf!' Bılkent Üniversitesi Tiyatro Bö- lümü'nün ülkemizde ilk kez baş- Operanın diti ItalyancaSEVİLAYKPÇOĞLU Santa Cecüia Orkestrası ve Ko- rosu,kökeni 1500'lüyıllardakuru- lan ve köklü geleneğe sahip olan Santa Cecilia Akademisi"ne daya- nıyor. Bûnyesinde ağırlıklı genç mû- zısyen ve şarkıcılan bulunduran bu topiuluk, 29. Uluslararası Istanbul Müzik Festivali'nin konuğuydu ve şef Paolo Oüni yönetiminde iki konser verdı. Geçen yıl Avrupa'nın en iyı on orkestrası arasında sayı- lan bu önemli topluluğun konuk şe- fi Paolo Olmi ile bir söyleşi yaptık. - Sizce İtah a'nın operaya ilgisi ve yatkınlığı nereden kaynaklanıyor? Günümüzde de bu ilginin devam et- riğiui düşünüyor musunuz? PAOLO OLMt Rönesans'la bir- likte İtalya'da bütün sanatlar büyük gelişme gösterdi. Bu dengeli yük- selme, onlan içinde banndıran ope- ranın da gehşmesine yol açü. Ope- ra. îtalyanın güçlü tarihiyle ve di- liyle ilişkili bir sanat. Bugün Ame- rikahlar, Japonlar gibi çok farklı kültürden insanlar, operayı daha iyi anlayabılmek için ttalyanca öğreni- yorlar. Tiyatromuz da çok hoş ama, opera kadar ilen değil. haryancanın operada, özeüikle dramatik yapı ba- kımından çok büyük önemi var. Ör- neğin Ingilizcede veya Fransızcada "Amtemi oidûrdûm" demekle aynı cümleyi İtalyancada kurmak ara- sında çok fark var. İtalya'da opera- ya ilgi hâlâ sürüyor ve insanlar bu sanattan büyük zevk ahyorlar. -Bir orkestra şefıolarak operayö- netmckle senfoni orkestrası yönet- mek arasında ne gibi farkiar var. Siz hangisini tercih edersiniz? OLMİ- Aslında benim açımdan ikisi arasındaçokbüyük farkiar yok. Opera yönettiğiniz zaman eski mü- raiar arasında şeflik açısından ne gibi farkiar var? OLMİ- Düzenli yönettiğim or- kestralarla çahşmalanm daha hız- h, çünkü müzisyen arkadaşlanm beni tanıyorlar ve birbirimize ne is- tediğimizi daha iyi anlaîabiliyoruz. Ancak burada oluşabilecek olan önemü birtehlike var. Orkestra şef- leri ve müzisyenler her zaman ya- ratıcı olmalıdırlar. Işte düzenli ça- lıştığım arkadaşlarımla aramızdakı bu birbirimizı iyi tanımaktan gelen * talyancanmritmi,hüznü, acıyı veya sevinci vermeye digerlerine oranla daha müsait. Eğer Italyanca bilmiyorsamz bizim operalanmızı yönetmek ve buralarda şarkı söylemek zordur. ziğin yanında dramatik yapı gibi, oyunculuk gibi riyatroya bağh olan unsurlan ve şarlacryı yönetmeniz ge- rekiyor. Senfonı orkestrasmda ıse tüm bunlann yerini müzik alıyor. Çünkü karşınızda sadece müzisyen- ler ohıyor ve onlarla baş başa kalı- yorsunuz. Benim için ikisi de eşde- ğerde. - Sizin Santa Cecilia Orkestra- sı'nın konuk şefi olduğunuzu biHyo- ruz. Sürekli yönettiğiniz orkestra- lariakonukolarak katridığııuzorkest- ilişki, rutinleşmeye ve yaratıcüığı öl- dürmeye yol açabilir. Bunedenle ko- nuk olduğum orkestralarda tekdü- zelik sorunu olmuyor. -100. ölüm yıldönümü dolayısıy- la Verdi'nin ve İtahan müziğinin te- ma olarak seçildiği İstanbul Müzik FesoSaliiçinhazuiad^mziki akşam- ük programda Verdi ve BeUini gibi İtaryanbestecüerininvanısırabirAl- rnanbesteciolanBrahms'ıtercihet- menizin sebebi nedir? OLMİ-Öncelikle şunu söyleme- liyim ki Verdi, yıldönümleri dünya- da en çok kutianan bestecilerdendir. Üzerinde pek durulmayan nokta ise bu yıl Beümfnin de doğumunun 200. yıldönümü olması. Italyan or- kestra ve korolan kendi bestecile- rinin eserlerini seslendirmeyi se- verler ama. bununla da sırurlı kal- mak istemezler. Brahms'ı seçmemin nedeni, ül- kemizde dinlenen ve müzisyenler ta- rafindan çahşılan Alman müziğiy- le aramızda bir yakınhk kurmamız- dandır. Programımızda yer alan Brahms'ın bestelerinde de, Bellini'nin"Norma'' adh eserinin fmalinde de dini temalara yer veril- miş. Brahms'ı seçmemin bir diğer nedeni ise onun duyarhhğını sev- mem ve müziğin filozofu olarak görmemdir. -Geçmişte La Scala'nm solismği- ni de yapmış olanfinlfiopera sanat- çunızLeyla Gencerhakkında ne dü- şünüyorsunuz? OLIVÜ- Leyla Gencer 1970'ü yıl- lann en önemli şan şarkıcılanndan biridir ve dünyadaki operaseverle- rin büyük çoğunluğu onu tanır. O, şarbcılık kariyerine Donizetti'nin çok bilinmeyen eserlerini söyleye- rek başladı. Ben de en çok onun Donizetti yorumlanm severim. lattığı "tiyatro yönetmenüği" lisans programı bu yıl ilk mezunlarını ver- di. Akif Yeşilkaya, Güneş Alünbaş ve Oykun Asyalıoğlu artık diplo- malı yönetmerderimız arasında. Yal- nızca Akif Yeşilkaya'nın sahnele- diği Dürrenmatt'ın "Uyarca"sını izleyebildim. Bilkent'ten yönetmenlik diploması Kapitalist bir toplumun "para" ve "güç" tutkusuyla belirlediği iliş- kiler düzenini, toplumdaki kurum- laşmış güçlerin yeraltı dünyası ile olan bağlantısı yoluyla eleştiren "Uyarca", gerçek bir yeraltmdakı suç uzamında geçen bir ölüm oyu- nudur. Ironik bir öyküyü grotesk bir anlatunla buluşturan yapıh, çıp- lak sahneyi özellikle giysiyi ve ses efektlerini öne çıkaran akıllıca bu- luşlarla doldurarak yaşama geçiren Yeşilkaya, oyunu düzenli bir tartı- ma yerleştirmiş. Oyuncu ekıbiyle de sağlıklı bir ilişki kurarak başa- nya ulaşıyor. Bir yönetmen adayı- nın mezuniyet oyununda "reji nu- maralan" yapma tuzağına düşme- sı beklenebilir. Yeşilkaya ise oyu- nun anlamını görsel ve işitsel bo- yutta işlemeye odaklamış çalışma- smı. Doğru yapmış, solukJu bir ça- lışmaya imza atmış. Yolu açık ol- sun. Bilkent'te bir de Gürcü öğretim görevlisi TsotneNakaşktze'nın sah- neledıği Eduardo De Fılippo'nun "IVliryonerler Şehri Napoli" oyu- nunu izledim. Commedia dell'Ar- te biçeminin modern tıyarroya uy- gulandığı bu oyunda da hareketi ve dansı rahat bir giysi gibi taşıyabi- len oyuncularla tanıştım. Kirnini at- lanm kaygısıyla her iki oyundan da oyuncu adı belirtmiyorum. HÜ De\1et Konservatuvan'nda 'İhanet' Harold Pinter'ın "lhanet"i, "Al- datma" başlığı altında Tiyatro Stüd- yosu'nun ilk oyunu olarak Zuhal Ol- cay, Haluk BUginer ve Ahmet Le- vendoğlutarafindan sahnelendiğin- de, "Bu oyıın böyle oynanabilir an- cak", demiştim. Başka türlü de oy- nanabileceğini HÜ Devlet Konser- vatuvan öğrencileri gösterdiler. Bu kez oyunculann adını (Ipek Ata- gün'ü Ahmet BurakBacınoğlu'nu, Erruğrul Şakar'ı) belirtmeliyim çünkü "thanet" katıksız bir "oyun- cu oyunu". Kadın- Koca-Koca'nın Arkadaşı'nın oluşturduğu görünüş- te "aşk", gerçekte "ihanet" üçge- ninin her bir çizgisinde oluşan kar- şılıklı sorgulamalarla biçimlenen oyunda bakış. mimik ve sesteki her bir dalgalanma tüm anlama katkı oluşturuyor. Oyunu sahneleyen Ha- kanÇimenserHoca'yı, oyunculuk- taki ince aynntılan gözetmekteki özeni ve yer/zaman atlamalan ne- deniyle durmadan değişen tablola- n sahneye yerleştirmedeki beceri- sinden dolayı, üç genç oyuncuyu, rollerini doğal kişilikleriyle uzlaş- tınrken kurduklan duyarlı denge ve bu doğallık içinde, oyunun ge- rektirdiği düzeyde etkileyici yo- rumlar sunabildikleri için kutlamak gerek. DTCF Tryatro Bölünıünde Oktay Arayıcı Oktay Arayıa'nın "epik" anlatı- mı ile seyirlik geleneğimizı buluş- turduğu "Bir Olünıün Toplumsal Anatomisi" ilk kez 1970'lerde sah- nelendiğinde, toplumumuz "top- rakreförmu" olgusuna yabancı de- ğildi. Oyun bu olgunun toplum bi- lincinden silinmesi için yapılage- lenleri dile getiriyor. Prof.Dr. Nur- han Karadağ'ın yönettiği, drama- turgisini Doç.Dr. Selda Ondül ve Öğr.Gör. BeHz Güçbilmez'in yap- tığı, Dr. NedimYüdız'm özgün mü- ziğiyle sunulan bu çok eklemli, çok kişili, "açık biçim" ve "gösterme- cibiçem"dekj oyunu otuz yıl önce- kinden farklı bir gözle izlediğimin bilincine vardım. Tablolarda yer alan "tlişkiler"in hemen hepsi gü- nümüz toplumunda da değişme- den kalmıştı. Oysa aradan geçen otuz yıl içinde "tanm toplumu" olmaktan çıkmıştık. Kırsal kesi- min yok edilip de, kırsal kesim iliş- kilerinin olduğu gibi kalması bi- zim topluma özgü bir tuhaflık ol- malıydı. Oktay Arayıcı bu oyunla, gün gelip de kendini doyuramayan bir topluma dönüşeceğimizi haber vermiyor muydu? Genç sanatçı adaylarının enerj.ik ve renkli yorumunu tuhaf bir "yitirmişlik" duygusuyla izledim. Sağ olun gençler! YAZIODASI SELİM İLERİ Reşad Ekrem Koçu Büyük tat alarak Patrona "Halil'l okuyorum. Reşad Ekrem Koçu'nun eserlerini Doğan Ki- tap yenıden yayımlıyor. Patrona Halil o diziden. Ka- bakçı Mustafa da. Sırada Kösem Sultan varmış. Reşad Ekrem'ın dergılerde, gazetelerde kalmış birçok yazısını, bazı eserlerini okumama karşın Patrona Halil'i okumamıştım. Galiba hiç edine- memiştim bu tarihi romanı. Çeviri ve yerti tarihî romanlar furyasında Patro- na Halil göz kamaştırıcı bir eser. Lale Devri'nin so- nuna doğru bizi sürüklerken, ırdelediği zaman di- limine karanlıklarda yıtip gıtmış yaşantılar açısın- dan bakmış yazar. Bu nasıl bir araştırmacılık, bu ne müthiş tanh bilgisi! demekten kendinızi alamı- yorsunuz. Reşad Ekrem Koçu'yu 1970'li yıllarda tanıdım. Tanımak yenne 'gördüm' desem daha doğru ola- cak. Ya Günahsızlar'ın çekımindeydi, ya da Yara- lı Kurt'un; o filmlerin başoyuncusu Cüneyt Ar- kın'la birlikte, Tarabya Oteü'ne gitmiştik. Otelin taraçasında, adını şimdi çıkaramayacağım birsağ- lık derneği çay veriyordu. Reşad Ekrem'i birçok süslü püslü hanım arasında tek başına otururken gördüm. Tek başına diyorum, çünkü çevresiyle, taraça- da olup bitenlerle hiç ilgilenmıyordu. Ceketli, kra- vatlı, fakat alabildiğine kalender. Dünyaya mete- lik vermiyor... Üç beş satır bir şeyler de konuşuldu. O kısa söyleşıden ne yazık kı tek sozcuk hatırlamıyorum. Gençliğimin en guzel okumalanndan biri, İstan- bul Ansiklopedisi ciltlerine dalıp gidişlerimdir. Dün- den Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'ne "Koçu, Reşad Ekrem" maddesini yazan Semavi Eyice şöyle saptamış: "Bu şehre (İstanbul'a) olan sevgisini, onu her şeyi ile ölümsüzlüğe kavuşturmak isteği, 1944 'te istanbul Ansiklopedisi 'ni fasiküller halinde yayım- lamak ile gösterdi. Reşad Ekrem, dünya yayın hayatında ilk olarak denenen bu girişimde, bir şehn her şeyi ile ansiklopedi sahifelerine sığdır- mayı tasarlamıştır." Evet, ne bitmez tükenmez hazinedir! İstanbul birdenbıre yüzyıllar içinde canlanır, on binlerce gününü yeniden yasamaya koyulur. Kişi- ler, mekânlar, töreler, yangınlar, cınayetler... Aklı- nıza ne gelirse! Bir şehri gunu günune yeniden ya- şarsınız, hem de tarihın kuru dünyasından çok uzak bıçimde. Reşad Ekrem'ın yazarlığında tarih daıma bugün gibidir. Yaşanmış, göçup gitmış değil; tam tersi- ne, yaşanan, şimdi var olan, gözümüzün önünde, tanıklık ediyoruz! Patrona Hali! de öyle. Tarih kitaplarının, özellik- le ders krtaplarının o kadar yaşamasız anlattığı Patrona Halil isyanı, Koçu'nun kaleminden ruh kazanıyor. Biryanda imparatorlukbaşkenti istan- bul, bir yanda o gorkemli Istanbul'da bin bir ent- rika, hesap kitap, karanlık. Tarihî romanlara merak öğesinin ve gerilimin tu- zunu biberini elbette bolca ekmek gerekir. Gelge- lelim tarihin sınırları içinde kalarak. Reşad Ekrem 0 sınırlara bütün eserterınde saygı göstermiş en- der yazarlardandır. Onu okurken hem tarih dekorunu hayranlıkla seyredersiniz, hem de gerçekliğın zorlanmadığı- nı hissedersiniz. Böylesine ilginç bir yazar, böylesine büyük bir çaba ne acı ki gerçek değerine hâlâ kavuşama- mıştır. Koçu'nun dergilerde, gazetelerde kalmış yazılannın, öykülerinin günün birinde derlenebile- ceğini ummak isterim. 1950'lerde Cumhunyet'in eki olarak sunulmuş Türk İstanbul, yazarın bir başka eseri, uzun yıllar evimizdeydi. Pek severdim. Cihangir'den taşınır- ken Türk İstanbul sırra kadem bastı. Bir daha ete geçiremedim... Takvimde /; Bırakan: "geçen yaz gibi bu yaz da I her şey eskisi gibi 1 hiçbir şey değişmemiş " Attilâ llhan, Aynlık Sev- daya Dahil, Bilgi Yayınevi, 1993. ABD ordusu ScotTın emrinde WASHINGTON (AA) - ABD Sa\ıınma Bakanı Donald Rumsfeld'in. Fas"ta çekilen bir savaş filminde kullanılmak üzere ABD silahlı kuvvetlerine ait 12 adet Black Hawk (Kara Şahin) helikopterinm bu ülkeye gönderilmesine izin vermesi. Savunma Bakanlığı Pentagon'da bazı yetkililerin tepkisine yol açtı. ABD medyasına yansıyan haberlere göre, Rumsfeld, bazı Pentagon yetkililerinin irirazına karşın, ünlü yönetmen Ridley Scott'ın çektığı 'Black Hawk Down" (Kara Sahin Düştü) filminde ordu helikopterlerinin kullanılmasına izin verdi. Çekim için 12 helikopterin yanı sıra yaklaşık 40 personelin de Fas'a gönderileceği belirtildi. Bu yılın Oscar ödüllerinı sılıp süpüren Gladyatör filminin yönetmenı Scott'ın Fas'ta çektiği yeni film, ABD ordusunun Somali'deki başansız barışgücü operasyonunu konu alıyor. Pentagon. geçtiğimiz haftalarda da Pearl Harbor filminin galasına katılmak üzere bir uçak gemisini Hawai'ye gönderdiği için eleştirilmişti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle