Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 2001 SALI
14 KULTUR kulturı« cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Gençler zorlu oyunlarpeşindeAylardırbiriktiriyorum Ankara'da-
kı gençlenn tiyatro dönemi içinde
ürettiklerinı. Birbölümünügöreme-
dimse de en önemlilerini izlemiş ol-
mak kıvanç veriyor. Tiyatroculukta
profesyonellık aşamasına henüz gel-
memış gençlenn bedensel enerjile-
rini kafa ve yürek gücüne katarak
oluşturduklan yapımlann, sahnele-
rimizin gereksındiği taze soluğu ko-
tarmada gitgide etkinleştiğini düşü-
nüyorum. Belki de sahneye getir-
dikleri metinlere. yıllanmış tiyatro-
culuğun gözlüklenyle değil, tapta-
ze bir algılama gücüyle, ""ilk kez gö-
rü>ormuşçasına" bakabıldikleh için
başanlılar.
Bu yılki oyunlann çoğu, daha ön-
ce profesyonellerce başanh yapım-
larla sunulmuş olan zor yapıtlar. îç-
lerinde en "zor" olanı ise -yanıl-
mıyorsam- Türkiye prömiyeri ol-
ma özelliğini taşıyan Jean Genet'nin
"ParavanJar"ı.
ÖDTUOyunculan'ndan
Genet Şöİeni
ODTÜ Makine Mühendisliği Bö-
lümü mezunu Abdullah Cabaluz, bir
yandan mesleğınden ekmek para-
sı kazanırken, bir yandan da OD-
TÜ Oyuncularf nda yönetmen ve
oyuncu olarak edındiği deneyimi
otuz dolayında ODTU öğrencisi
arkadaşının hizmetine vererek Je-
an Genet'nin en zor oyunu olarak
nitelendirilebilecek "Paravanlar"
oyununu çıkarıyor sahneye. Gazi
Üniversitesi Müzik Bölümü mezu-
nu, yüksek lisans ve doktora eğiti-
mını ODTÜ 'de görmüş Miraç Ozar,
daha önce pek çok ODTÜ Oyun-
cuları çalışmasında yaptığı gibi,
oyuna özgün müzik besteliyor. Oyun
üflemelı, vurmalı ve tuşlu çalgılar-
dan oluşan canlı orkestra eşliğinde
sunuluyor. Üç saatlik bir renk, ses
ve hareket cümbüşünün içindesiniz.
"Paravanlar" Genet'nin Brecht-
çe bir episodik yaklaşımla oluştur-
duğu, içerik ve biçim açısından
"grotesk"in uç boyutlarında dola-
şan bir oyun. Uygarlığı, düzeni.
"güzel"i kaba gücün kalkanı ya-
pan "beyaz" Fransız sömürgeciye
iyatroculukta
profesyonellik aşamasına
henüz gelmemiş
gençlenn bedensel enerji-
lerini kafa ve yürek
gücüne katarak
oluşturduklan yapımlann
sahnelerimizin
gereksindiği taze soluğu
kotarmada gitgide
etkinleştiğini
düşünüyorum.
karşı ilkelliği, düzensizliğı, çirkin-
liği silah olarak kullanan "esmer"
sömürge Arap'mın Genet gözlük-
lerinden varoluş savaşımı. Düzene
karşı anarşi; teze karşı antitez. Ba-
ğımsızlık nasıl kazanılır? Avrupa-
lı efendilerin "doğru" sayılan dü-
zenini benimseyip, bu düzenden
pay çalarak mı? "Doğru" olarak
gösterileni olumsuzlayarak mı? Hiç-
liği kucaklayan yolculuk, iç içe geç-
miş ironilerden, masklarla, yüze
boyanmış maskelerle, sembolik
renklerle bezelı gıysılerle, çuk kat-
manlı oyun alanlanyla, her anı an-
lamlandırılmış baş döndürücü ha-
reket düzeniyle, olağanüstü bir mü-
zikle bütünlenmiş, karmaşık, ala-
bildiğine estetik, yaman bir Genet
şiiri oluşuyor. Oyunculuğun ama-
törlüğünü göz ardı ettirecek düzey-
de etkıleyicı.
Ağırlıklı olarak mühendislik ve
fenbilimleri alanında eğitim veren
ODTÜ, öğrencılere sağlanan kül-
tür-sanat dersleri ve bu alandakı
etkinlik olanaklanyla, gençleri çok
yönlü yetiştirmeye özen gösteren
bırkurum. ODTU yönetimi, "tek-
ran olmayan bir ilk"ın, "Paravan-
lar" yapımımn profesyonel video
çekıminı sağlama ve Dr. Miraç
Ozar' ın Avrupa ve Afrika müzik ge-
leneklerinı buluşturan tiyatro mü-
ziğıni kompakt disk ya da kasete
dönüştürme yolunda katkıda bu-
lunsa ne iyi ohıf!'
Bılkent Üniversitesi Tiyatro Bö-
lümü'nün ülkemizde ilk kez baş-
Operanın diti ItalyancaSEVİLAYKPÇOĞLU
Santa Cecüia Orkestrası ve Ko-
rosu,kökeni 1500'lüyıllardakuru-
lan ve köklü geleneğe sahip olan
Santa Cecilia Akademisi"ne daya-
nıyor. Bûnyesinde ağırlıklı genç mû-
zısyen ve şarkıcılan bulunduran bu
topiuluk, 29. Uluslararası Istanbul
Müzik Festivali'nin konuğuydu ve
şef Paolo Oüni yönetiminde iki
konser verdı. Geçen yıl Avrupa'nın
en iyı on orkestrası arasında sayı-
lan bu önemli topluluğun konuk şe-
fi Paolo Olmi ile bir söyleşi yaptık.
- Sizce İtah a'nın operaya ilgisi ve
yatkınlığı nereden kaynaklanıyor?
Günümüzde de bu ilginin devam et-
riğiui düşünüyor musunuz?
PAOLO OLMt Rönesans'la bir-
likte İtalya'da bütün sanatlar büyük
gelişme gösterdi. Bu dengeli yük-
selme, onlan içinde banndıran ope-
ranın da gehşmesine yol açü. Ope-
ra. îtalyanın güçlü tarihiyle ve di-
liyle ilişkili bir sanat. Bugün Ame-
rikahlar, Japonlar gibi çok farklı
kültürden insanlar, operayı daha iyi
anlayabılmek için ttalyanca öğreni-
yorlar. Tiyatromuz da çok hoş ama,
opera kadar ilen değil. haryancanın
operada, özeüikle dramatik yapı ba-
kımından çok büyük önemi var. Ör-
neğin Ingilizcede veya Fransızcada
"Amtemi oidûrdûm" demekle aynı
cümleyi İtalyancada kurmak ara-
sında çok fark var. İtalya'da opera-
ya ilgi hâlâ sürüyor ve insanlar bu
sanattan büyük zevk ahyorlar.
-Bir orkestra şefıolarak operayö-
netmckle senfoni orkestrası yönet-
mek arasında ne gibi farkiar var. Siz
hangisini tercih edersiniz?
OLMİ- Aslında benim açımdan
ikisi arasındaçokbüyük farkiar yok.
Opera yönettiğiniz zaman eski mü-
raiar arasında şeflik açısından ne
gibi farkiar var?
OLMİ- Düzenli yönettiğim or-
kestralarla çahşmalanm daha hız-
h, çünkü müzisyen arkadaşlanm
beni tanıyorlar ve birbirimize ne is-
tediğimizi daha iyi anlaîabiliyoruz.
Ancak burada oluşabilecek olan
önemü birtehlike var. Orkestra şef-
leri ve müzisyenler her zaman ya-
ratıcı olmalıdırlar. Işte düzenli ça-
lıştığım arkadaşlarımla aramızdakı
bu birbirimizı iyi tanımaktan gelen
* talyancanmritmi,hüznü, acıyı veya sevinci
vermeye digerlerine oranla daha müsait. Eğer
Italyanca bilmiyorsamz bizim operalanmızı
yönetmek ve buralarda şarkı söylemek zordur.
ziğin yanında dramatik yapı gibi,
oyunculuk gibi riyatroya bağh olan
unsurlan ve şarlacryı yönetmeniz ge-
rekiyor. Senfonı orkestrasmda ıse
tüm bunlann yerini müzik alıyor.
Çünkü karşınızda sadece müzisyen-
ler ohıyor ve onlarla baş başa kalı-
yorsunuz. Benim için ikisi de eşde-
ğerde.
- Sizin Santa Cecilia Orkestra-
sı'nın konuk şefi olduğunuzu biHyo-
ruz. Sürekli yönettiğiniz orkestra-
lariakonukolarak katridığııuzorkest-
ilişki, rutinleşmeye ve yaratıcüığı öl-
dürmeye yol açabilir. Bunedenle ko-
nuk olduğum orkestralarda tekdü-
zelik sorunu olmuyor.
-100. ölüm yıldönümü dolayısıy-
la Verdi'nin ve İtahan müziğinin te-
ma olarak seçildiği İstanbul Müzik
FesoSaliiçinhazuiad^mziki akşam-
ük programda Verdi ve BeUini gibi
İtaryanbestecüerininvanısırabirAl-
rnanbesteciolanBrahms'ıtercihet-
menizin sebebi nedir?
OLMİ-Öncelikle şunu söyleme-
liyim ki Verdi, yıldönümleri dünya-
da en çok kutianan bestecilerdendir.
Üzerinde pek durulmayan nokta ise
bu yıl Beümfnin de doğumunun
200. yıldönümü olması. Italyan or-
kestra ve korolan kendi bestecile-
rinin eserlerini seslendirmeyi se-
verler ama. bununla da sırurlı kal-
mak istemezler.
Brahms'ı seçmemin nedeni, ül-
kemizde dinlenen ve müzisyenler ta-
rafindan çahşılan Alman müziğiy-
le aramızda bir yakınhk kurmamız-
dandır. Programımızda yer alan
Brahms'ın bestelerinde de,
Bellini'nin"Norma'' adh eserinin
fmalinde de dini temalara yer veril-
miş. Brahms'ı seçmemin bir diğer
nedeni ise onun duyarhhğını sev-
mem ve müziğin filozofu olarak
görmemdir.
-Geçmişte La Scala'nm solismği-
ni de yapmış olanfinlfiopera sanat-
çunızLeyla Gencerhakkında ne dü-
şünüyorsunuz?
OLIVÜ- Leyla Gencer 1970'ü yıl-
lann en önemli şan şarkıcılanndan
biridir ve dünyadaki operaseverle-
rin büyük çoğunluğu onu tanır. O,
şarbcılık kariyerine Donizetti'nin
çok bilinmeyen eserlerini söyleye-
rek başladı. Ben de en çok onun
Donizetti yorumlanm severim.
lattığı "tiyatro yönetmenüği" lisans
programı bu yıl ilk mezunlarını ver-
di. Akif Yeşilkaya, Güneş Alünbaş
ve Oykun Asyalıoğlu artık diplo-
malı yönetmerderimız arasında. Yal-
nızca Akif Yeşilkaya'nın sahnele-
diği Dürrenmatt'ın "Uyarca"sını
izleyebildim.
Bilkent'ten yönetmenlik
diploması
Kapitalist bir toplumun "para"
ve "güç" tutkusuyla belirlediği iliş-
kiler düzenini, toplumdaki kurum-
laşmış güçlerin yeraltı dünyası ile
olan bağlantısı yoluyla eleştiren
"Uyarca", gerçek bir yeraltmdakı
suç uzamında geçen bir ölüm oyu-
nudur. Ironik bir öyküyü grotesk
bir anlatunla buluşturan yapıh, çıp-
lak sahneyi özellikle giysiyi ve ses
efektlerini öne çıkaran akıllıca bu-
luşlarla doldurarak yaşama geçiren
Yeşilkaya, oyunu düzenli bir tartı-
ma yerleştirmiş. Oyuncu ekıbiyle
de sağlıklı bir ilişki kurarak başa-
nya ulaşıyor. Bir yönetmen adayı-
nın mezuniyet oyununda "reji nu-
maralan" yapma tuzağına düşme-
sı beklenebilir. Yeşilkaya ise oyu-
nun anlamını görsel ve işitsel bo-
yutta işlemeye odaklamış çalışma-
smı. Doğru yapmış, solukJu bir ça-
lışmaya imza atmış. Yolu açık ol-
sun.
Bilkent'te bir de Gürcü öğretim
görevlisi TsotneNakaşktze'nın sah-
neledıği Eduardo De Fılippo'nun
"IVliryonerler Şehri Napoli" oyu-
nunu izledim. Commedia dell'Ar-
te biçeminin modern tıyarroya uy-
gulandığı bu oyunda da hareketi ve
dansı rahat bir giysi gibi taşıyabi-
len oyuncularla tanıştım. Kirnini at-
lanm kaygısıyla her iki oyundan da
oyuncu adı belirtmiyorum.
HÜ De\1et
Konservatuvan'nda 'İhanet'
Harold Pinter'ın "lhanet"i, "Al-
datma" başlığı altında Tiyatro Stüd-
yosu'nun ilk oyunu olarak Zuhal Ol-
cay, Haluk BUginer ve Ahmet Le-
vendoğlutarafindan sahnelendiğin-
de, "Bu oyıın böyle oynanabilir an-
cak", demiştim. Başka türlü de oy-
nanabileceğini HÜ Devlet Konser-
vatuvan öğrencileri gösterdiler. Bu
kez oyunculann adını (Ipek Ata-
gün'ü Ahmet BurakBacınoğlu'nu,
Erruğrul Şakar'ı) belirtmeliyim
çünkü "thanet" katıksız bir "oyun-
cu oyunu". Kadın- Koca-Koca'nın
Arkadaşı'nın oluşturduğu görünüş-
te "aşk", gerçekte "ihanet" üçge-
ninin her bir çizgisinde oluşan kar-
şılıklı sorgulamalarla biçimlenen
oyunda bakış. mimik ve sesteki her
bir dalgalanma tüm anlama katkı
oluşturuyor. Oyunu sahneleyen Ha-
kanÇimenserHoca'yı, oyunculuk-
taki ince aynntılan gözetmekteki
özeni ve yer/zaman atlamalan ne-
deniyle durmadan değişen tablola-
n sahneye yerleştirmedeki beceri-
sinden dolayı, üç genç oyuncuyu,
rollerini doğal kişilikleriyle uzlaş-
tınrken kurduklan duyarlı denge
ve bu doğallık içinde, oyunun ge-
rektirdiği düzeyde etkileyici yo-
rumlar sunabildikleri için kutlamak
gerek.
DTCF Tryatro Bölünıünde
Oktay Arayıcı
Oktay Arayıa'nın "epik" anlatı-
mı ile seyirlik geleneğimizı buluş-
turduğu "Bir Olünıün Toplumsal
Anatomisi" ilk kez 1970'lerde sah-
nelendiğinde, toplumumuz "top-
rakreförmu" olgusuna yabancı de-
ğildi. Oyun bu olgunun toplum bi-
lincinden silinmesi için yapılage-
lenleri dile getiriyor. Prof.Dr. Nur-
han Karadağ'ın yönettiği, drama-
turgisini Doç.Dr. Selda Ondül ve
Öğr.Gör. BeHz Güçbilmez'in yap-
tığı, Dr. NedimYüdız'm özgün mü-
ziğiyle sunulan bu çok eklemli, çok
kişili, "açık biçim" ve "gösterme-
cibiçem"dekj oyunu otuz yıl önce-
kinden farklı bir gözle izlediğimin
bilincine vardım. Tablolarda yer
alan "tlişkiler"in hemen hepsi gü-
nümüz toplumunda da değişme-
den kalmıştı. Oysa aradan geçen
otuz yıl içinde "tanm toplumu"
olmaktan çıkmıştık. Kırsal kesi-
min yok edilip de, kırsal kesim iliş-
kilerinin olduğu gibi kalması bi-
zim topluma özgü bir tuhaflık ol-
malıydı. Oktay Arayıcı bu oyunla,
gün gelip de kendini doyuramayan
bir topluma dönüşeceğimizi haber
vermiyor muydu? Genç sanatçı
adaylarının enerj.ik ve renkli
yorumunu tuhaf bir "yitirmişlik"
duygusuyla izledim.
Sağ olun gençler!
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Reşad Ekrem Koçu
Büyük tat alarak Patrona "Halil'l okuyorum.
Reşad Ekrem Koçu'nun eserlerini Doğan Ki-
tap yenıden yayımlıyor. Patrona Halil o diziden. Ka-
bakçı Mustafa da. Sırada Kösem Sultan varmış.
Reşad Ekrem'ın dergılerde, gazetelerde kalmış
birçok yazısını, bazı eserlerini okumama karşın
Patrona Halil'i okumamıştım. Galiba hiç edine-
memiştim bu tarihi romanı.
Çeviri ve yerti tarihî romanlar furyasında Patro-
na Halil göz kamaştırıcı bir eser. Lale Devri'nin so-
nuna doğru bizi sürüklerken, ırdelediği zaman di-
limine karanlıklarda yıtip gıtmış yaşantılar açısın-
dan bakmış yazar. Bu nasıl bir araştırmacılık, bu
ne müthiş tanh bilgisi! demekten kendinızi alamı-
yorsunuz.
Reşad Ekrem Koçu'yu 1970'li yıllarda tanıdım.
Tanımak yenne 'gördüm' desem daha doğru ola-
cak. Ya Günahsızlar'ın çekımindeydi, ya da Yara-
lı Kurt'un; o filmlerin başoyuncusu Cüneyt Ar-
kın'la birlikte, Tarabya Oteü'ne gitmiştik. Otelin
taraçasında, adını şimdi çıkaramayacağım birsağ-
lık derneği çay veriyordu. Reşad Ekrem'i birçok
süslü püslü hanım arasında tek başına otururken
gördüm.
Tek başına diyorum, çünkü çevresiyle, taraça-
da olup bitenlerle hiç ilgilenmıyordu. Ceketli, kra-
vatlı, fakat alabildiğine kalender. Dünyaya mete-
lik vermiyor...
Üç beş satır bir şeyler de konuşuldu. O kısa
söyleşıden ne yazık kı tek sozcuk hatırlamıyorum.
Gençliğimin en guzel okumalanndan biri, İstan-
bul Ansiklopedisi ciltlerine dalıp gidişlerimdir. Dün-
den Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'ne "Koçu,
Reşad Ekrem" maddesini yazan Semavi Eyice
şöyle saptamış:
"Bu şehre (İstanbul'a) olan sevgisini, onu her
şeyi ile ölümsüzlüğe kavuşturmak isteği, 1944 'te
istanbul Ansiklopedisi 'ni fasiküller halinde yayım-
lamak ile gösterdi. Reşad Ekrem, dünya yayın
hayatında ilk olarak denenen bu girişimde, bir
şehn her şeyi ile ansiklopedi sahifelerine sığdır-
mayı tasarlamıştır."
Evet, ne bitmez tükenmez hazinedir!
İstanbul birdenbıre yüzyıllar içinde canlanır, on
binlerce gününü yeniden yasamaya koyulur. Kişi-
ler, mekânlar, töreler, yangınlar, cınayetler... Aklı-
nıza ne gelirse! Bir şehri gunu günune yeniden ya-
şarsınız, hem de tarihın kuru dünyasından çok
uzak bıçimde.
Reşad Ekrem'ın yazarlığında tarih daıma bugün
gibidir. Yaşanmış, göçup gitmış değil; tam tersi-
ne, yaşanan, şimdi var olan, gözümüzün önünde,
tanıklık ediyoruz!
Patrona Hali! de öyle. Tarih kitaplarının, özellik-
le ders krtaplarının o kadar yaşamasız anlattığı
Patrona Halil isyanı, Koçu'nun kaleminden ruh
kazanıyor. Biryanda imparatorlukbaşkenti istan-
bul, bir yanda o gorkemli Istanbul'da bin bir ent-
rika, hesap kitap, karanlık.
Tarihî romanlara merak öğesinin ve gerilimin tu-
zunu biberini elbette bolca ekmek gerekir. Gelge-
lelim tarihin sınırları içinde kalarak. Reşad Ekrem
0 sınırlara bütün eserterınde saygı göstermiş en-
der yazarlardandır.
Onu okurken hem tarih dekorunu hayranlıkla
seyredersiniz, hem de gerçekliğın zorlanmadığı-
nı hissedersiniz.
Böylesine ilginç bir yazar, böylesine büyük bir
çaba ne acı ki gerçek değerine hâlâ kavuşama-
mıştır. Koçu'nun dergilerde, gazetelerde kalmış
yazılannın, öykülerinin günün birinde derlenebile-
ceğini ummak isterim.
1950'lerde Cumhunyet'in eki olarak sunulmuş
Türk İstanbul, yazarın bir başka eseri, uzun yıllar
evimizdeydi. Pek severdim. Cihangir'den taşınır-
ken Türk İstanbul sırra kadem bastı. Bir daha ete
geçiremedim...
Takvimde /; Bırakan:
"geçen yaz gibi bu yaz da I her şey eskisi gibi
1 hiçbir şey değişmemiş " Attilâ llhan, Aynlık Sev-
daya Dahil, Bilgi Yayınevi, 1993.
ABD ordusu ScotTın emrinde
WASHINGTON (AA) - ABD Sa\ıınma Bakanı
Donald Rumsfeld'in. Fas"ta çekilen bir savaş
filminde kullanılmak üzere ABD silahlı
kuvvetlerine ait 12 adet Black Hawk (Kara
Şahin) helikopterinm bu ülkeye
gönderilmesine izin vermesi. Savunma
Bakanlığı Pentagon'da bazı yetkililerin
tepkisine yol açtı. ABD medyasına yansıyan
haberlere göre, Rumsfeld, bazı Pentagon
yetkililerinin irirazına karşın, ünlü yönetmen
Ridley Scott'ın çektığı 'Black Hawk Down"
(Kara Sahin Düştü) filminde ordu
helikopterlerinin kullanılmasına izin verdi.
Çekim için 12 helikopterin yanı sıra yaklaşık
40 personelin de Fas'a gönderileceği belirtildi.
Bu yılın Oscar ödüllerinı sılıp süpüren
Gladyatör filminin yönetmenı Scott'ın Fas'ta
çektiği yeni film, ABD ordusunun Somali'deki
başansız barışgücü operasyonunu konu alıyor.
Pentagon. geçtiğimiz haftalarda da Pearl
Harbor filminin galasına katılmak üzere bir
uçak gemisini Hawai'ye gönderdiği için
eleştirilmişti.