Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 HAZİRAN 2001 PAZARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorus(a cumhuriyet.com.tr
ARADA BİR
ABDULLAH ŞENTÜRK
Felsefeci-Sosyolog
Var Olabilmek
Insanın aklı, ruhsal yönü ve maddi yapısı vardır.
Doğuştan getirdiği içgüdüleri vardır birde. Varlığı-
nı devam ettirebilme içgüdüsü başta gelir... Varlı-
ğını devam ettirebilmesi için yeme, içme, giyim ve
mesken, ana gereksinmelerdir. Bu gereksinmele-
ri karşılayabilme savaşımıyla birlikte, variığını ölüm-
den sonra da devam ettirmek ister insan. Evlatla-
nyla nesil bırakarak ya da eserler bırakarak kalıcı
olmaya yönelir. Ana gereksinmelerini karşilayama-
dığında, var oluşu tehlikeye girdiğinde riırçınlaşır.
Daha bir sıkıştınlırsa saldırır.
Bir de özgür olma tutkusu vardır insanın. llk çağ-
lardan beri toplumları incelediğimizde; özgür olmak
için, vartığını sürdürebilmek için gereksinmelerini
karşılayamadığındatoplumlar hırçınlaşmış, engel-
leri ortadan kaldırmak istemiş, baskılara ve yoklu-
ğa karşı tepkilerini dışlaştırdıklarını görürüz.
Ihtilal öncesi Fransa'da krallık ve çevresinin sa-
vurganlığı arttıkça halktan alınan vergiler yetmez
olmuş, köylülere yeni vergiler salınmıştı. Eski ver-
gilerini ödernekte zorlanan köylüleryeni vergileri öde-
yemez duruma düştüler. Vergiciler köylünün elin-
de nesi varsa almaya başladılar. Karşı koymaya baş-
ladı köylüler. Krallık direnen köylüye şiddet kullan-
maya başladı. Kaybedecek bir şeyi kalmayan, var-
lığını devam ettirebilmekte zorlanan köylüler ken-
di aralarında dayanıştılar. Vergi tahsiline gelen verr
gicilere ve yanlanndaki askerlere karşı koydular, ça-
tşmalar başladı.. ülkenin her yanını sardı. Krallık
rejimine karşı gelen aydınlarvedirenenlerin elebaş-
lan Bastil Hapishanesi'ne dolduruldu. Giyotinler
çalışmaya başladı. Volter, Aristoteles ın bir kita-
bını Fransızcaya çevirmişti. Kilisenin dedıkleri dı-
şında doğru kabul etmeyen Engizisyon, bu çeviri
için Volter'i suçlu buldu ve hapsedildi. Bu baskılar
ve şiddet, salınan yeni vergilerin yükü, ödeme gü-
cü kalmayan köylüleri daha bir ayaklandırdı. On yı-
la yakın iç savaş devam etti. Krallık yönetimi ve köy-
lüler arasında çok kan akıtıldı, milyonlarca insan kat-
ledildi her iki taraftan. Bastil Hapishanesi'ni bastı
halk. Hapishaneyi ele geçirdi; mahkûmlan serbest
bıraktılar. Ruso da kurtarılanların arasındaydı. Ay-
nı hapishaneye kral veyakınlan, soylulardoldurul-
maya başlandı. Sonuçta savurgan, baskıcı krallık
yıkıldı. Kendi meclisini kurdu halk. Burada görü-
yoruz ki, insandaki varlığını sürdürebilme ve özgür-
lük düşüncesi baskı ve şiddet kullanarak belli bir
süre susturulsa da için için büyüyen bir alev olur.
Belli bir zaman sonra patlar. Halk yoksulluk sının-
nın altınadüşürülmüş, gelir dağılımı da bozulmuş-
sa yöneticilere güvenini yitirir. Haksızlıkların gide-
rilmesini beklerken baskı, yoksulluğun giderilme-
sini beklerken variığını sürdüremez duruma düşü-
rülürse o toplum sağlıklı toplum olmaktan uzakla-
şır. Hırsızlık, cinayet, intihar ve fuhuş artar. Ne ka-
dar polisiye önlemler alınırsa alınsın, cezaevleri ço-
ğaltılsa da suçlarda eksilme olmaz, artma olur.
Toplum'cansız değil, akış halindedir. Yöneticilerin
kötü gidişi önceden görüp iyiye kanalize etmesi ge-
rekir. Hareketlilik baskıyla, şiddetle önüne set çe-
kilerek durdurulamaz. Bir ara durduruldu sanılsa
da geriden gelen sularla bent dolar. Taşmaya baş-
lar ve bent yıkılır. Şiddet ve baskıyla degil, akılla hal-
kın variığını devam ettirebilmesine yardımcı olmak
devletin temel görevidir. Tepkiler baskıyla durdu-
rulamaz; iyiye kanalize etmekle başarıya gidilir.
Eşitlik, özgürlük, hoşgörü ve yardımlaşma içinde
aşılamayacak sorun yoktur. Hırsızlığın, savurgan-
lıgın, baskının yerine hoşgörü, yardımlaşma ve dü-
rüstlük konulduğunda sağlıklı toplumun temelleri
atılır. Kişisel hırslardan uzak, akıl ve sevgiyle yak-
laştığında. Çiçekler ne güzel açıyor gömnüyor mü-
sun? Bulutlar alçaldı, yağmuru düştü kavruk top-
rağa. Bir kuş ağzındaki yiyecekle yuvasına indi. Ben
kuru ekmeğimi bölüştüm, suyumu bölüştüm. Sev-
giyle bakıştık yoksul adamla. Savaş kül oldu, bir
orman büyür oldu küllerden. Gölgelerinde uzan-
mış insanlar gördüm. Bir çiçekten bir çiçeğe uçtu
kelebek. Bir an vızıldadı gitti. Yangın ölümdür, ölüm
yok oluş. Var olabilmektir amaç, var olabilmek için
varedebilmekgerek. Gönençli bir toplum istedı gön-
lüm. Yoksulluğumu, var oluş mücadelesındeki yor-
gunluğumu unuttum.
[
Sevgili
BARIŞ'MIZ
Ölüm sönük bir nakarat
göğü süsleyen geceye
bir renk olur akar zaman
Senden kalan her heceye
SEVGİLİ
BARIŞ
Sensiz koca bir yıl geçti
Ve şairin dediği gibi:
"Nereden baksak bir san yaprak
nereden baksak
ihtiyar ve ebruli bir konak
gibi çöküyor.
kalbim; kalbimiz..."
A.GüldenDİNİZ Nurav Yobal
emokratik Anayasa Ozlemi...
*LŞfy GÖREN Anayasa Hııkuku Profesörii, Yükseköğretim
DeneŞleme Kurulu Üyesi
A
nayasalar üstün yü-
rürlük gücüne sa-
hiptir ve süreklidir-
ler, ancak her ana-
yasa belli tarihsel
koşullar altında ya-
ratıldığından, değiştirilmesini ve
uyumlu duruma getirilmesini gerek-
tiren toplumsal gelişmelerden etki-
lenmek zorundadır. Anayasa değişik-
liği bir yasama tasarrufudur. ancak
yasama organmın nitelikli çoğun-
luklarını gerektirmektedir. Anaya-
salarda bazı önemli temel ilkeler,
anayasa değişikliği dışında tutulabi-
lir. Böylece anayasanın çekirdek var-
lığı (özgün anayasa) anayasa değiş-
tiricilerin müdahalelerine karşı ko-
runmaktadır.
Partilerarası Uzlaşma Komisyo-
nu'nun kabul ettiği T.C. Anayasa-
sı'ndaki değişiklik önerilerinin baş-
lıcalannı aşağıdaki biçimde özetle-
yip değerlendirebiliriz:
1. Anayasanın 13. maddesi Avru-
pa İnsan Hakları Sözleşmesi'ndeki
(AİHS) ilkeler doğrultusunda yeni-
den düzenlenerek 13. madde genel
bir sınuiama kuralı olmaktan çıka-
nlıp genel bir koruma kuralı durıı-
muna getirilmiştir.
2. Anayasanın 14, 19, 20, 21, 31
ve 34. maddeleri de Avrupa İnsan
Hakları (AİHS) ile uyumlu duruma
getinlmiştir.
3. 22. maddede iletişim özgürlü-
ğü yeniden düzenlenmekte, ulusal gü-
venlik, kamu düzeni, suç işlenmesi-
nin önlenmesi, genel sağlık ve ge-
nel ahlakın korunması ya da başka-
lannın hak ve özgürlüklerinin korun-
ması nedenlerinden biri ya da birka-
çına bağlı olarak usulüne göre veril-
miş hâkim karan olmadıkça, yine
bu sebeplere bağlı olarak gecikme-
sinde sakınca bulunan durumlarda
da kanunla yetkili kılınmış mercıın
yazılı emri bulunmadıkça iletişimin
engellenmeyeceği ve gizliligine do-
kunulamayacağı kuralı getirilmek-
tedır.
4.26. maddeye "Düşünceyi açık-
lama ve yayma hürriyeti ana>asanın
1, 2 ve 3. maddeleri hükümkrinin
değiştirilmesini sağlamak amaciyla
kullanılamaz" fıkrası eklenmekle
milli güvenlik, kamu düzeni, kamu
gü\ enliği, bölünmez bütünlüğün ko-
runması doğrultusunda bu özgürlü-
ğün özel smırlama nedenleri olarak
kabul edilmektedir.
Dil farkhlıklan bir sosyolojik ger-
çek olarak kabul edilerek bu duru-
ma anayasada getirilen engel kaldı-
nlmaktadır. Buna paralel olarak 28.
maddede "Kanunla yasaklannuş her-
hangi bir dilde yayun yapılamaz"
hükmünü içeren fıkra metinden çı-
karılmaktadır.
5.36. maddede savunmahakkı ile
birlikte uluslararası sözleşmelerde
güvence altına alınmış olan adil yar-
gılanma hakkı tanınmaktadır.
6.38. maddede 6 no'lu protokol hü-
kümleri doğrultusunda ölüm ceza-
sının sadece savaş, yakın savaş ve te-
rör suçlannda verilebileceği hükmü
yer almaktadır.
7. 48. maddedeki değişiklik ile
devlete, çalışanlann yanmda işsiz-
leri de koruma görevi verilmektedir.
8.67. maddede taksirlı suçlardan
hüküm giyenlerin oy kullanabilece-
ğine ilişkin düzenleme yapılmakta-
dır. Bu maddeye "Seçime biryüdan
daha a/ süre kaldığı zaman içindese-
çim kanunlarında yapılan değişik-
likJer izleyen seçimlerden sonra > ü-
rüriüğegirer'' yolunda bir kural ge-
tirilmiştir.
9.83. maddede yasama dokunul-
mazlıklan ile ilgili işlerin TBMM'de
en geç üç ay içinde sonuçlanacağı,
genel kurulda bu konuyla ilgili oy-
lamaların gizli yapılacağı düzenle-
mesi ile dokunulmazlık dosyalannın
sürüncemede kalması önlenmekte-
dir. Ancak milletvekillen hakkında-
ki ceza davalarının Yargıtay'da gö-
rüleceği değişikliği ile genel eşitlik
ilkesinden uzaklaşılmaktadır.
10.100 maddede soruşturma ile il-
gili işin, komisyonlar ve genel ku-
rulda gizli oyla sonuçlandırılması
öngörülmekte, bu konudaki işlem-
lerin sürüncemede kalmasının önlen-
mesine çalışılmaktadır.
11. Geçici 15. maddenin son fık-
rasının yürürlükten kaldırılması ön-
görülmekte, 12 Eylül 1980. 6 Ara-
lık 1983 döneminde çıkarılan ka-
nunlar. KHK'ler ile 2324 sayılı ka-
nun uyannca alınan karar ve tasar-
ruflann anayasaya aykınlığının id-
dia edilmesinin sağlanması amaç-
lanmaktadır.
12. "Hiçbir düşünce ve mülahaza-
nın Türk milli menfaatlarının, Türk
varlığının, devleti ve ülkesiyle bölün-
mezliği esasının, Türkiye tarihi ve
manevi değeıierinin, Atatürk milli-
yetçiliği, Uke ve inkılaplan ve mede-
niyetçiliği karsısında koruma göre-
meyeceği*' kuralının yer aldığı baş-
langıç 5. fıkradakı "hiçbir düşünce
vemülahazanın" ibareleri yeni ana-
yasa değişikliği teklifinde çıkarıl-
makta, onlann yerine "hiçbir eyle-
minn
ibaresi getirilmektedir. Deği-
şiklik teklifinde bu değişiklik, mev-
cut ibarelerin doğrudan düşünceye
bir sınır teşkil etmesi ile gerekçe-
lendirilmektedir. Oysa, anayasanın
2. maddesine göre T.C. başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan bir
devlettır. Başka bir ifadeyle başlan-
gıçta belirtilen temel ilkelere bağlı
olma niteliği anayasanın değiştirile-
meyecek. hatta değiştirilmesi teklif
dahi edilemeyecek hükümlerınden-
dir. Beşinci paragraf anayasa mad-
de 2"nin amaçladığı temel ilkeleri
içerdiğınden bu paragrafta bir deği-
şiklik yapılmaması gerekmektedir.
13.69. maddede öngörülen deği-
şiklıkle "odak" haline gelme konu-
sunda kriterler getirılmekte, ayrıca
siyasi partiler için kapatmanın yanı
sıra devlet yardımından yoksun bı-
rakılma yaptınmı öngörülmektedir.
Anayasa madde 69,6 fıkrasında ana-
yasa koyucu. odak haline gelmenin
ne olduğu konusunda Anayasa Mah-
kemesı'ne geniş bir yorum alanı bı-
rakmıştır. Nitekim Refah Partisi'nin
kapatılmasına ilişkin da\ a açıldığın-
da Anayasa Mahkemesi, o dönem-
de SPK madde 103' ü ön mesele ni-
teliğinde görüp iptal etmiş ve ana-
yasanın 69. maddesini uygulamıştır.
Anayasa değişikliği teklifi ile ya-
pılmak istenen, Anayasa Mahkeme-
si "nin iptal ettiği SPK madde 103'ün
odak olma konusunda koyduğu kri-
terleri anayasa kuralı haline getire-
rek parti kapatmayı bu açıdan zor-
laştırmaktır. Kuşkusuz siyasi parti-
ler demokratik siyasal yaşamfn \-az-
geçilmez unsurlandu". Siyasi parti-
lerin kapatılmalan demokrasiye ona-
rılmaz zararlar getirebilir. Ancak
1961 ve 1982 Anayasalan,SP"lenn
faaliyetleri konusunda F. Alman Ana-
yasası"nın 21. maddesi hükmünden
esinlenerek siyasal alanı anayasa ile
sınırlandırmış, mücadeleci anayasa
anlayışını benimsemişlerdir. Bu an-
layışm özü, amacı özgürlükçü de-
mokrasi>i ortadan kaldırmak olan
akımlara meşru siyasal faaliyet ala-
nını kapamaktır.
14. 87. maddede TBMM'nın af
yetkısi ile anayasanın 14. maddesi-
ne gönderme yapan sınır kaldınl-
makta, ancak genel ve özel af kara-
nnın TBMM'nin üye tamsayısının
3/5'i ile alınabileceği hükmü getiril-
mektedir. Oysa anayasanın 14. mad-
desinde sözü edilen fiiller özgün
anayasaya dahil olan devletin ülke-
si ve mılletiyle bölünmez bütünlü-
ğünün korunmasını tehdıt eden fiil-
lerdir. Bu nedenle bunlann af kap-
samı dışında tutulmasmın sakınca-
h olacağı açıktır.
15.118. maddede öngörülen deği-
şiklikle başbakan, yardımcılan ve
adalet bakanı, MGK'ye dahıl edil-
mek istenmektedir. Ayrıca bu deği-
şiklikle kurul kararlannın tavsiye ni-
teliğinde olduğu vurgulanmaktadır.
Oysa MGK. milli güvenlik konu-
sunda en uzman kişilerden oluşan.
sivil ve askeri kesim arasında de-
vamlı bir diyalog sağlayıcı işleve sa-
hip bir kuruluştur. "MGK kararia-
n Bakanlar Kurulu'nca öncelikle
dikkate alınır" kuralına rağmen bu
kararlar benimsendiği ölçüde uygu-
lanması zorunlu kararlar olup son sö-
zü Bakanlar Kurulu'nun söyleyece-
ği ve MGK kararlannın dayatmacı
bir nitelik taşımayacağı açıktır.
16. 90. maddede kanunlarla mil-
letlerarası antlaşmalann çatışması
halinde milletlerarası antlaşmalann
esas alınması öngörülmekte. gerek-
çede bu hükmün AB'ye uyum çer-
çevesinde hukuksal altyapının sağ-
lanması için öngörüldüğü belirtil-
mektedir.
17.19.3.1954 tarihinde onaylana-
rak iç hukuka giren AİHS'nin baş-
langıç bölümüne göre sözleşme, ilan
etmiş olduğu haklann üniversel \e
etkili olarak tanınmasmı garantiet-
meyi amaçlamakta \ e bu garanti ile
Avrupa entegrasyonunu destekle-
mek istemektedir. AİHS II-IV kı-
sımlannda sözleşmey ı imza edenle-
rin sözleşmeden doğan yükümlü-
lüklerine saygı göstermesını garan-
ti altına almaya çalışmaktadır. Üye
devletler iç hukuk düzenlerinde söz-
leşmeye aykın kurallar koymama \ e
yürürlükteki kurallannı sözleşme ile
uyumlu kılma yükümlülüğündedir.
Kaldı ki anayasamızın 2. maddesin-
deki insan haklarına saygı ılkesi.
Türkiye'nin taraf olduğu milletle-
rarası insan hakları sözleşmelerine
saygıyı da içermektedir. Ancak öne-
rilen değişiklikte sadece insan hak-
larının korunmasına ilişkin ulusla-
rarası sözleşmelerden değil, genel
olarak uluslararası sözleşmelerden
bahsedildiği için böyle bir hükmün
anayasaya konulması sakıncalı gö-
rülmektedır.
18.76. maddede milleU ekili seçil-
me engeli olarak öngörülmüş olan
"ideolojikveya anarşike>temlere" ka-
tılma ibaresi "terörevlemlerine'"şek-
lınde daraltılmaktadır. Böylece cum-
huriyetin temel niteliklerine karşı
işlenmiş suçlardan hüküm giyen ki-
şilere milletvekili olma olanağı açıl-
maktadır.
12 'den 18" inciye değin maddeler-
le vurgulamaya çalıştığımız eleşti-
riler ve sakıncalar hariç tutulacak
olursa anayasanın değiştirilmesine
ilişkin bu kanun tekiifi. uygar \ e de-
mokratik uluslarailesi içinde amaç-
ladığımız şekilde yerimizi alabilme-
miz için kayda değer ve önemli bir
adım oluşturmaktadır. Genel bir de-
ğerlendirme sonucu denilebilir ki
bu reform projesi ülkemizin içinde
bulunduğu süreçlerin yönelttiği he-
defleri de gözden kaçırmaksızın de-
mokrasi ve insan hakları standardı-
mızı yükseltici niteliğe \e ülkemi-
zin AİHS normlan ışığında anaya-
sasını yeniden sorgulayıp düzenle-
mesini içeren birperspektife sahip-
tir. Söz konusu anayasa değişikliği
önerisi. toplumun daha fazla demok-
rasi isteğini, korunmuş ve gü\ence
altına alınmış bir haklar v e özgürlük-
ler rejimiyle karşılamaya çahşmak
suretiyle Avrupa ile bütünleşmiş bir
Türkiye yaratmanın yolunu yakala-
m ı ş g ö r ü n ü y o f . ' '•"' <<••'.••
Yurttaş Gözüyle Ekonomi...
MeralPAZAR
B
ir soru: Yaşadığımız
ekonomik bunalımın
(krizin) kökü nereye
dayanıyor?.. Bu yazı-
da bunu yanıtlamaya
çalışacağız.
Osmanlı'nın borçlannı ödeyen,
kendi gücüyle sanayisini kuran, do-
lar karşısmda (öteki yabancı para-
lar karşısmda da) daha değerli 'li-
ra'sıyla başı dik Türkiye Cumhu-
riyeti, çok partili yönetime geçme-
mizle, ekonomide de -öteki alanlar-
da olduğu gibi- Atatürk devriminin
karşıtı bir sürecin içine düşürüldü.
Dışanya ilk borçlanma, dolar kar-
şısında liranın değerinin düşürülme-
ye başlanması ve bunu izleyen da-
ha çok iç ve dış borçlanmalar, lira-
nın değer kayipları...
1980'de Türkiye'nin küreselleş-
me sürecine katılması, 12 Eylül'le,
24 Ocak kararlannın uygulanma
olanağı ve ortamı bulması, servet-
sefalet açıklığındaki uçurumun de-
rinleşmesi ve halkımızın iki yaka-
sını bir araya getirme umudunu yi-
tinnesi...
Bugüne uzayıp gelen 55 yıllık
süreçte siyasal erkin başındakiler
sağcj hükümetlerdi!.. Yani, ekono-
mik bunalım, 55 yıllık yabanıl (vah-
şi) kapitalist uygulamalann bir ürü-
nüdür.
Türkiye bugün, Atatürk'ün dev-
letçl, devTİmci, halkçL, ulusçu, laik,
cumhuriyetçi, tam bağınısızlıkçı si-
yasasmdan, Ukelerinden uzaklaşü-
nlmanın bedelini ödüyor!.. Ne de-
mişti koca devrimci Atatürk: "Ya-
bancı sermaye empen alizmin jan-
darmasıdır!"
Ne doğru söylemiş!..
Şimdi emekçilere "dişinizi biraz
dahasıkuı" diyorlar! Yıllardır 'di-
şini sıkan' emekçilerdi! Vergisini
dürüstçe öde>en. aünteriyle yaşa-
maya çalışan bizler!..
Değerli ekonomist İzzertin Önder,
17 Nisan 2001 tarihli Cumhuri-
yet'teki köşesinde ekonomik bu-
nalım ve "Ulusal Program"a iliş-
kin şu değerlendirmeyi yapıyor:
"Açıkür ki, ülke ve ekonomi, salt si-
yasilerin hatalanndan barmadı. İ V
telik, si>asiltri de tetikle>en ne halk,
ne memuriar, ne işçiler, hatta ne de
tanmda ezilen yığuıİardır. Herkes bi-
liyor ki, bu kesimlerin hissesine eko-
nomiden pay değil de giderek derin-
leşen yoksulluk \e şiddet düşmüş-
tür. Ülkenin başına bu çorabı ören-
ler, önceticariempen-alizmden, son-
ra montaj bağımlılığından. daha
sonra da bu aşamalarda biriken
açıklan finans kurumlan ile kapat-
ma>-a çalışırken hem ekonomik(kut-
sal piyasa) hem de siyasal alanı (ün-
lü siyasal iradeyi) kullanarak ser-
vetine servet katanlardır.
Bu çevTeler siyasilerie birleşerek
içeriden ve dışandan sağladıklan
kavTiaklan jnrtiçinde \e >Tu-tdışm-
da biriktirdikleri kişisel (şahsi) nıal-
varhklanna geçirirken oluşturduk-
lan borçlan da böyle bir program-
la, bir yandan milli varlıklan ya-
bancılaşnrarak, öte yandan da tüm
toplumu patlama derecesinde bas-
kılayarak yine halka ödetme\e yel-
tenmekteler.''
Ekonomik bunalımın hesabı, kri-
zin gerçek sorumlulanndan sorul-
malı, onlara ödetilmelidir.
Ekonomide çıkmaz sokaktan
(vahşi kapitalizmin kaçınılmaz çık-
mazı) kurtuluşumuza ilişkin temel
ilkeleri, Ergüı Yıldızoğlu. 9 Nisan
2001 tarihli Cumhuriyet'tekı köşe-
sinde şöyle betimlemiş: "Açık ki
neoliberal ütop> a. küreselleşme pa-
radignıası Türkiyc'de iflas etti. De-
niz bitti! Şimdi, başka şeyler tasar-
lamak. ulusal ekonomi> e, halkuı çı-
karlaruıa, üretime öncelik veren po-
litikalara yönelmek gerekiyor. Yok-
sa bu bunalundan çıkış yok! Ama
egemen paradigma\ı terk etmeden,
ulusal bağunsızlığa sahip çıkmadan
bu yeni politikalan düşlenıek bile
mümkün değil!"
Yazıyı, Abdullah Akay'ın "Sul-
tanlann Ö\küsü ve Batık Gemi"
şiirinin son dizeleri ile bitirelim:
" Yediler/ Düm anın yansını/ Fareler
vedikr"
Ulusal Gelişme - 'SosyaP Küreselleşme
Bülent KIRMACI CHPBilim Y.K. Platformu Koordinatörü
K
üresel bir çatışma var hem de her
alanda. Eşitsizlik ve yıkımla-
nn gerçekliği ile her yüzyıldan
insancıl düşünceler arasındaki
uçurum, coğrafyalarda dimağ-
lan darmadağın ediyor... Uretim ve bölüşüm
ekseninde ortaklaşmacılık duygusunu, sınır ta-
nımaz 'para' gücü öğütüyor; her alana kendi
damgasını vuruyor.
Somutlayalım: Gelir dağılımının en çarpık
olduğu ülkelerden biri olan ülkemizde, 'hak-
ça bir düzeni' aramak, Batı'nm 'emperyalist
rövanşında' gizli özne olarak kullanılan din-
ci ve ırkçı akımlara kalmış görünüyor. Dünya
da, Türkiye de aslında bir aynm noktasında.
Binyıllann toplumlara tutsaklık sunan eko-
nomik ilişkiler ağını sürdürülemez bulmak
ya da 'direnerek' insanlaşmak... Karşımızda
'paranın enternasyonab' var.
Körfez savaşında 'silah tamtıyor', Latin
Amerika'daparamiliterlik yapıyor; Birleşmiş
Milletler'in/dünya kalkınmasının 'etikeroz-
yonunun' ise baş sorumlusu olarak kendini ör-
tü altına alabiliyor. Bu ülkeyi on yıllardır yö-
neten ilkelci ve tekelci 'sağ' politikalann si-
yasetin yolsuzluk havuzundan nemalanmak-
tan öte bu türden uluslararası dayanaklara ek-
lemlenme refleksi bize özgü değil...
Burada da orada da sömüren buyuruyor -
ezenyönetiyor..
Bir eşitlikçi tasanmı olarak Cumhuriyetin
onun 'karşıtı' olan ellerde, 'daha çok işçi ve
memur çocuğunu okutamadığı", çiftçisini bı-
limle buluşturamadığı yetmiyor; kadını er-
kekten, köylüyü kentliden, yoksulu varsıldan
koparan haksızlıklar genelleşiyor. Kuram da
tarih de değil, kara-düzen bizi 'tekzip' ediyor...
Yaşadığımız sanallığın adı 'demokrasT olma-
saydı, hele ki şu son uygulamalann imzası 'sol'
diye atılmasaydı, aldatılmışlıktan düş kınklı-
ğına giden yazımız belki de böyle onanmaz-
dı...
Şiddetle tanışan körpe dimağlann, baskıy-
la hemhal olan deli-kanlılann. körelen vicdan-
larla tamamlanan yaşamlanna şaşırmamak
gerek... Bizim 'paramız' yine yokken Anado-
lu devrimimizin idealleri vardı... Ancak. 'pa-
ra' kadar olamadık; emeği ve bilimi ulusal ge-
lişme-sosyal küreselleşme anlayışına katış-
tırmadık...
Ne oluyor? Teknolojinin, bilimin sanayi-
leşmiş ülkelerde toplanması, uygulamada pa-
ra seımayesinin tiranlığına akan ve sayılan azal-
dıkça servetleri artan zenginlere yanyor.
'Adaletin bu mu dünya!' diye haykırsan ye-
ri tam burasıdır. Bir yanda yoksulluk, açlık;
beri yanda israf ve savurganhk... Silaha. uyuş-
turucuya akıtılan paralann çok azıyla demog-
rafik nüfusa, sürdürülebilir gelişmeye. ekolo-
jik ortama kavuşmak mümkün.. Ama ınuhte-
mel değil: Bizim de dünyanın da 'anası ağu-
yor'... Banşı kâğıtlara yazıyoruz.. Ama o kâ-
ğıtların mürekkebi kurumadan kan öcünün
Balkanlar'dan Afrika'ya taşındığına tanık olu-
yoruz... Çevremize bakarak Türkiyemiz eme-
ğe, bilime, insana değer vererek yürümeli;
ulusal gelişme-sosyal küreselleşme önermeli.
"Sa\ aşlar, silahlar, sömürü dursun; özgürlük,
uretim, hakça paylaşım olsun. dünya yeniden
kurulsun" diyebilmek için çırpınmalıvız.
Cinsel Taciz...
A
slında hep yaşadığımız, kar-
şılaştığımız bir davranış biçi-
mi cinsel taciz. Işyerindeki
amirin, devlet kurumunda yet-
kili bir kişinin silah olarak
kullandığı bir arsızlık, haddini bilmezlik.
Değişen değer yargılanyla birlikte (özellik-
le maganda tiplerin yetkili yerlere gelmesiy-
le) daha çok duyar olduk adını.
Üniversitede tez mi sunacaksın, bir yerde
yükselmek mi istiyorsun, bir işüıi mi yap-
tırmak istiyorsun, cinsel tacize maruz kala-
bilirsin. Dürüst olmak, onurlu davranmak,
donanımh, kültürlü, idealist olmak enayilik
gibi görülüyorartık. kimilerince. "Sendebi-
raz evet deyiverseydin" bile denebiliyor il-
kelerinden ödün vermezsen.
Bir bayan arkadaşımın çocuğu. üniversi-
telerin bir bölümü için yetenek sınav ma gi-
recek. Gireceği bölümün başkanı. eşinde
aradığı nitelikleri bulamadığını, sevgilisi ol-
ma teklifini ediyor uygun bir dille arkada-
şıma. Teklif kabul görmeyince çocuğunka-
zanması için çaba göstermiyor doğal olarak.
Bir başka bayan arkadaşıma bir yapı ko-
opeıatıfi yönetim kuruluna girme teklifi
ediliyor. Arkadaşım da kooperatife üye bu-
lacak, yönetim kurulu işinden alacağı ma-
aşla cebinden para ödemeden ev sahıbi ola-
cak. Bunlar boşuna olmayacak elbette. Yi-
ne sevgilisi olacak teklif getirenin. İşin ga-
rip yanı, adam niyetini tam sözle ifade et-
meden elini arkadaşımın bacağına koyuyor.
Arkadaşım da adamın elini sert bir biçim-
de alıp onun bacağına koyuyor. Ve böyle ev
sahibi olmak istemediğini söylüyor. Bir de
benim hâlâ yanıtını merak ettiğim soruyu so-
ruyor: "Bayanlardan cinsellik beklijorsu-
nuz. Peki erkeklere ne teklif ediyorsunuz"
Adam kızarıyor. bozarıyor. "Hiçbir şe> " di-
yor.
Birisi rol alamayacak. birisi tezıni suna-
mayacak, bir başkası program alamayacak.
ev sahibi olamayacak. çocuğu yetenekli ol-
duğu halde okula giremeyecek...
Bunlar salt Türkiye"de değil. dünyanın her
yerinde bizdeki kadar çok olmasa da yaban-
cı olmadığımız şeyler. Bizim toplumumuz-
da da gün geçtikçe artış göstermesini ben bu-
lunduklan yere, kariyere layık olmadan. hak
etmeden gelişlerine bağlıyorum. Çünkü on-
lar da o mevkilere cinsel taciz olmasa da ah-
bap çavuş, aşiret. parti kayırmalarıyla gel-
diler. Türkçeyı doğru dürüst konuşamayan.
modaya uyma adına san ya da cart yeşil gi-
yebilen. kültür sanat şenliği adma AUşan"ı
davet eden birileri bir yerlerde müdür. ida-
reci olursa bu işler böyle olur sanırım. Do-
ğal olarak şakşakçıları da olur çevresinde.
Kendisini imparator sanır, başlar borusunu
öttürmeye...
Buriuv a kültürü almış, önemli kari>er \ ap-
mış olduklannı sanan kişiler de sanırım uy-
garlık adına yapıyorlar tacizi, motivasyonu.
Kabul etmezsen, çağdışı olabilirsin. Hatta
nesli tükenmekte olan kelaynak kuşu. İnsa-
nın kendisine saygısını yitirmektense "kuş"
olması daha da onurlu bir iş olsa gerek.