16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 MAYIS 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 Zulawski'nin, gözdesi Sophie Marceau için yazıp yönettiği zorlu ve yıpratıcı bir film SUNGU ÇAPAN La Fidelite / Yönetmen, Senaryo: Andrzej Zulawski / Kamera: Patrick Blossier / Müzik: Andrzej Korzynski / Oyuncular: Sophie Marceau, Pascal Greggory, Guillaume Canet, Michel Subor, Magali Noel, Guy Trejean, Edith Scob, Julie Brochen / Fransa1999. Aşk,Üç yıl önce, 1996 yapımı "Szamanka-Şa- roan"ını, kesik, çizık ve atlayan bır kopyasın- dan seyrettiğimiz yönetmen Zulawski'nin son filmi "La Fidelite" bugün "Özgür Duygular" adıyla göstenme ginyor. Zulawski, 1975te Fransa'da Romy Schne- kkr'la çevirdiği "ÖnemliOlanSevmek''le adı- nı bellediğimiz, 1940 Ukrayna doğumlu, şair bir babanın oğlu, sıradışı bir Polonyalı yazar ve sinemacı. VVajda ustaya çıraklık ettıkten son- ra 1960'h yıllarda kapağı attığı Paris'teki ID- HEC'de sinema okuyup ülkesine dönüşünde televizyona çalışan, ancak ilk filmleri demir- perde Polonyasf nın sansürüne takılınca genel- likle Fransa'da film yapmayı yeğleyen Zulavvs- ki, yönetmenliğinin yanı sıra 4'ü Fransızcaya çevrilmiş, 10 kadar romanın da yazan aynı za- manda. Isabelle Adjani'ye 1981 'in Cannes'ında en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandıran "Poses- sion", Vakrie Kaprisky'yi açıp saçtığı "Orta Mah" gibi erotizm ağırlıklı filmleri, videonun yaygın olduğu 1980'li yıllarda bızde de en çok ilgi gören kasetlerdendı. Yıllardır beraber olduğu Sophie Marce- ao'yla, taraşmasına vesile olan 1985 yapınîJ "L'Amour Braque"dan sonra da birlikte çalış- tı yönetmen. "Gecelerim Gündüzierinizden Daha Güzeldir"i, Mussorgski'den uyarlanan opera filmi "Boris Godunov" izlemişti 1989'da. O dönemde çağnlı olduklan Istanbul Film Festivali'ne, evlerine bir hırsızın girme- ve sadakat üstüne 'Prenses de Cleves'den esinlenerek gûnümüze uyarlanan filmde başanh fotoğrafçı Leüa (Sophie Marceau) ve platonik âşığı Nemo (Guillaume Canet) yanda, sayguı bir editör olan kocası (Pascal Greggory) ve Oelia üstte. si(!) nedeniyle katılamamıştı Zulawski-Mar- ceau çifti. 1991 'deki "Mavi Nota"nın ardından kameranın arkasma geçmeyen Zulawski, 15 yıl aradan sonra Polonya'ya dönerek kadın ro- mancı Manuela Gretkowska'nın senaryosun- dan "Şaman»i çekti 19%"da, ülkesınde. Uzun tutulmuş, tumturaklı, zorlu bir aşk fil- mi niteliğındeki, 1999 yapımı "La Fîdelite-Öz- gûr Duygular". Zulawski'yle Marceau'nun birlikte yaptıklan dördüncü film şimdilık. Fransız edebiyatı klasiklerinden "Prenses de Cleves"den esinlenerek bu klasiği serbestçe gûnümüze uyarlamış Zulawskı. Madam de La Fayette'in 1678'de imzasız olarak yayımladığı "Prenses de Qeves"de roman kahramanı Mat- mazel de Chartres, sevmediği ama saydığı Cle- ves Prensi'yle evlenir. Ne var ki kral 2. Hen- ti*rffn*sarayında rastladığt yakışıklt Nemours Dükü'ne de dayanılmaz bir istek duyar. Dürüst kocasına açıhr, kendini kendınden koruması- nı ister kocasından. Kıskançhğın yüreğine çö- reklendiği koca. kansını bağışlarsa da bir süre sonra ölür kahnndan. Özgür kalan kadınsa dükle evlenmeyip manastıra kapanmayı yeğ- ler. Bu zorunlu özeti vermek, hayli karmaşık, uzun, aynntılı ve kafa kanştıncı kıhnmış bu Zulawski filmini çözmek için kaçmılmazdı as- lında. Sophie Marceau'nun oynadığı başanlı fo- toğrafçı Clelia, prenses değıl ama skandal ba- sınının kralı olan, ahlak yoksunu bır para ba- basmca (Godard'm Küçük Asker'i Michel Su- bor), 'La Verite' adlı düzeysiz yaym organının tirajını yükseltmek için tutulur. Kocasıysa yak- laşılmaz bir prens değil de varlıklı bir aileden gelen, sayguı bir editördür (Pascal Greggory). Platonik âşığı Nemo'ysa (Guillaume Canet) şok röportajlarda uzmanlaşmış, kavgadan hoş- lanan, sıkı bir fotoğrafçıdır. îktidannı kabullen- dikleri fotoğrafla kendilerini ıfade edebilen Clelia-Nemo'nun 'yakıcı' ilişkisi, bir türlü ke- sin aynlamadıklan için sûrer gider biteviye. Koca, üzüntüsünden knz geçınr. Vs. vs... Daha önce Jean Delannoy'un 1961 'de Mari- na Vlady'yle, Manoel De Oliveira'nın da 1999'da Chiara Mastroianni'yle yaptığı Pren- ses de Cleves uyarlamalanndan çok farklı "La FideKte", zorlu, yorucu, yıpratıcı bir aşk filmi; tam 2.5 saatlik. Genellikle orta karar seyirciye ağtr gelebilecek bir sanat fibni atmosferfnde* gelişen film, aşkın anlaşılmazlığından sadaka- te, evlenmekten fotoğrafın gücüne kadar nere- den nerelere savurmuyor ki meraklısını. Zu- lawski'nin gözdesi için yazıp yönettiği bu film- de Marceau'nun performansının yanı sıra ko- cayı canlandıran Pascal Greggory'ye de dikkat. Ustasından yeniden rağbet gören fantastik korku örneği Dehşetin binbir yüzüÇahşıp didinen, kurallardan şaşmayan ama kansının sinir bozucu kaniş köpeğine bile yaranamayan, cûzdanı hep boş, bir evi bile olmayan, sürekli kaybetmeye mahkûm Henry (Jason Flemyng) kımse tarafından önemsenmez. Başta 6 yıllık, tatminsiz, aksi kansı Janine (Nina Garbiras) olmak üzere tüm çevresince itilip kakılır Henry. Bir Bruiser / Yönetmen, Senaryo: George A. Romero / Kamera: Adam Svica / Müzik: Donald Rubinstein / Oyuncular Jason Flemyng, Peter Stormare, Leslie Hope, Nina Garbiras, Tom -Atkins/ABD2000 (Özen Film) gün aynada yüzünün beyaz bir maskeyle kaplanmış gibi olduğunu görür ve ihanetler, İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Evli evine... Köylü köyüne...Semih Kaplanoğlu'nun ilk uzun metrajlı filmi, "Herkes Kendi Evin- de". Ûç ana karakterin üzerine kuru- lu "yerini arayan insan" temasının iş- lendiği bir film. Nasuhi (Erol Keskin), siyasal ideolojisiyle kaçarak Sovyet- ler Birliği'ne gıtmiş, orada uzun yıl- lar kalmış, şımdi yurduna dönüyor, memleketi olan Alaçatı'da yaşamak ve öhnek istiyor. Yeğeni Selim, kura yoluyla Amerika'da "yeşil kart" ka- zanmış, ideali Amerika'ya gitmek ve New York'ta yaşamak. Hobisi New York, harita üzerinde bu kenti orada yaşayan birisi kadar biliyor. Üçüncü karakter bir Rus kızı, Olga. O da Tür- kiye'ye uzun yol kaptanı olan babası- nı aramak için gelmiş. Nasuhi, geçmi- şi simgeliyor, Selim geleceği, Olga da şimdiyi. Bu üç kişinin de arasında hiç- bir ilişki kurulamıyor, birbirlerini an- lamıyorlar, birbirleri ile ilgili değil- ler, birbirlerinin hayallerini paylaşmı- yorlar. Alaçatı'daki eve geldikleri za- man, Nasuhi hemen buradaki hayatı- nı planlıyor, evi onarmaya başhyor, zeytinliği canlandırmayı düşünüyor. Selim'in tek amacı ise burasını satıp parasıyla Amerika'ya yerleşmek. 01- ga'nın ne yapmak istediği filmin so- nuna kadar belli olmuyor. Film ağır temposu içinde ne söyle- mek istediğını anlatıyor ama herkesin hayata geçirmek istediği hayaliyle ki- şilikleri, geçmişleri, neden öyle yaşa- mak istedikleri arasında bağ kurulma- dığı için karakterler yerli yerine otur- muyor. Inanarak Sovyetler Birliği'ne kaçan Nasuhi'nin son anda korkup onunla gelmekten vazgeçen arkadaşı Kemal'in (Şükran Güngör) lokantada buluştuklan sahne, olaylann geçmişi- ne değinen tek kare. Iki ustanm karşı- lıklı rolleri büyük performansların na- sıl olduğuna bir örnek oluşturuyor. A- ma Nasuhi, bunca özveriyle gittiği yer- den nasıl duygularla dönüyor, bu be- lirsiz. Anayurdunu mu özlemiş, gitti- ğine pişman mı olmuş, orada kalışı- nı yeterli mi bulmuş, bunlar bilinmi- yor. Selim neden New York'u böy- le bir hedef yapmış. o da belli de- ğil. Tek somut nedeni olan Olga, babasını anyor. O da babasının Sid- : ney'de olduğunu öğrenince geriye dönmeye çalışıyor. Babasını neden bunca çabayla aradığına ilişkin hıç- bir bilgi verilmiyor. Bunlar elbette bütünüyle bilinmesı gereken olgular olmayabilir ama öykünün ayaklan- nın yere basması da gerekmiyor mu? Hayatın neşeli, keyifli, bunca ağırlığı hafifieten çocuksu bir yanını ise film boyunca göremiyoruz. * Filmi Haylazz Film yap- mış ama filme hiç haylazlık koyma- mış. Yoksa ha- yat hep ağır trajediler- den mi olu- şuyor? , ,- Erei Keskin yalanlar, horlanmalardan ibaret sefil hayatı değişir. Önce hırsızlık yapan, küstah temizlikçi kadını yakalar, sonra sen bir hiçsin diyerek patronuyla oynaşmaya giden kansını cezalandınr, kullanmasını bılmediği(!) uzatma kablosuyla. Her fırsatta parasını iç eden en eski arkadaşı da intikammdan nasibini ahr. 'Bruiser' adlı baldırbacak dergisinin, Hugh Hefher'i andıran, ağzı bozuk. kaba saba, sefil patronunu (Peter Stormare) da en hassas organından vurur, patronun finaldeki çılgın partisinde. Sırayla onu aldatanlardan öcünü ahr bir bir, ama patronun dergide fotoğrafçılık yapan. hoşlandığı eski kansuıa ılişmez... Kafka'mn 'Değişim' hikâyesinden esinlenmişe benzeyen, fantastik-korku sinemasının (ya da gore-kanlı sinemanm) son çeyrek yüzyılda etkili olmuş, öncü, bağımsız ustalanndan, Pittsburgh'lu George A. Romero'nun adı, özellikle "Yaşayan Ölûler Gece«"nin (1968) başını çektiği, "Dead" üçlemesıyle ("Night of theLmngDead" 1968, "Zombi- Davvn of the Dead" (1979), "Day of the Dead" (1985) sinema tarihıne geçmiştir. Mezarlanndan çıkarak evlere, insanlara saldıran. ete- kana susamış ölülerin perdeye doluştuğu ilk filmin ürkünçlüğünü bir daha ortaya koyamayan Romero, son çeyrek yüzyıldaki korku dalgasının ustalanndan biridir, Tobe Hooper ve Wes Craven'le birlikte. Yîne birbirinden dehşet ölüm tarzlannı sergilediği son fihni "Bruiser-Ölûmün Maskesi", kuşkusuz son dönemde yeniden rağbet bulan bu türün meraklılannı bir ölçüde tatmin edebilir sanınz. KEDÎ GOZU VECDt SAYAR Sanat, Devlet ve İnsatı Iki haftadır, yerel yönetimlerin kültür ve sanat ala- nında neler yapabileceklerini, daha doğrusu neler yapmalan gerektiğini anlatıyoruz dilimiz döndüğün- ce. Hazırlanan yerel yönetimler yasa tasansının, ye- rel yönetimlerin bu alandaki işlevini güçlendirmesi gerektiğini, oysaki tasannın yerel yönetimlerin yet- kilerini arttırmak yerine kısıtladığını, merkezi otori- teyi temsil eden 'atanmışlar'm -vali ve kaymakam- lann- 'seç/7m/ş/er1n elini kolunu bağlayacak yetki- lerie donatıldığını görüyoruz. Kültür ve sanatın ye- rel kaynaklardan beslenmedikçe serpilip gelişeme- yeceğine, toplumda kök salamayacagına inanan kediler yerel yönetimlerin -uygar ülkelerde olduğu gibi- kültür ve sanat alanında öncü bir rol oynama- sını, yerel kültür kurumlannın güçlenmesini arzulu- yor. Avrupa Birliği'nin ekonomik hedeflerine kilttlenen siyasetçilerimiz ve teknokratlanmızın bu alana du- yarsız kalmalan anlaşılır gibi değil. Hele, dünyada olup bitenlerden haberdar olan kesimin... Ama, ge- ne de umutsuz falan değilim. Dünyadan kopuk bir düzende yaşayamayacağımız ortada. Verimlilik ve dürüstlük ilkelerine dayalı bir ekonomik düzenin, ancak tutarlı bir kültür politikası ile ayakta durabile- ceği, her şeyden önce insan unsuruna yatınm ya- pılması gerekliliği er geç anlaşılacak. Üstelik şu karmakanşık ortamda bile doğru yolu bulanlar var. Kültür ve sanata sahip çıkan, şu için- de bulunduğumuz zor koşullarda bile bir seyler yap- maya çalışan pek çok yerel yönetici var. ıki haftadır nice olumlu örnek sayıp döktük. Ve kim bilir sözü- nü etmediğimiz daha niceleri var. Şişli, Beyoğlu, Bursa, Denizli belediyelerinin tarihsel çevreyi koru- mak adına giriştikleri çabalann diğer yerel yönetim- lere ömek olacağını umuyorum. Çeşitli kentlerimi- zin belediye başkanlannın geleneksel 'panay/rian- nı, çağdaş kültür ve sanat şenliklerine dönüştürme yolundaki girişimleri desteklemeye değer. Elbette, eksiklerini vurgulayarak, daha iyisini gerçekleştire- bilmelen için somut önerilerde bulunarak. Bu nok- tada, yerel yönetimlerie merkezi hükümet, sivıl top- lum kuruluşlan ve özel sektörün işbirliği çok önem- li. Kültür Bakanlığımız nihayet temel görevinin kül- tür-sanat üretmek değil, üretime destek olmak ol- duğunu anlamışa benziyor. Yerel yönetimlerin ve si- vil toplum kuruluşlannın düzenlediği etkinliklere mü- tevazı da olsa katkı verme çabasında. Vali ve kaymakamlanmız arasında da, kültür ve sanata değer veren, sebze-meyve 'festivallerinin' sanat şenliklerine dönüştürülmesi için çaba göste- renler, bu yolda yerel yönetimlerle verimli bir işbirli- ğine gidenler var. Büyük ölçüde kişilerin bireysel değerierine, düşünce yapılanna bağımlı olduğu gö- rülen bu anlayışın yaygınlaşacağı günlerin çok uzak olmadığını düşünüyorum. fdarenin yapabileceği ilk ve belki de en önemli şey, kültürel etkinliklerin önün- dekı engellerin kaldınlması, bir de lojistik destek sağlanması olabilir. Engel deyince, açıklamakta yarar var. Bu gün Anadolu'ya giden sanatçılar, harta söyleşi ve panel- lere katılan yazariar, bilim adamlanndan bir sürü bel- ge isteniyor Nüfus kâğıdı ömeği, ikametgâh itmü- haberi, savcılıktan alınacak temiz kâğıdı... Bu, dev- letin sanatçısını, bilim adamını potansiyel suçlu ola- rak görmesi değil de nedir? Neden, bir kültürel et- kinliğe katılacak herkes 'suçlu' olmadığını kanıtla- mak durumunda kalıyor? Elbette, bu konuda farklı davranan dirayetli yöne- ticiler de var. Iş geliyor 'insan' unsuruna dayanıyor. Türker Alkan, geçenlerde Radikal'deki yazısında şöyle diyordu: "Son zamanlarda özel sektör mû, kamu sektörü mü tartışmasına öyle daldık ki, bir başka boyutu tümüyle unuttuk. Hangi sektörde olursa olsun, insan unsuru önemlidır. İyi girişimci- lehniz varsa, başan şansınız da yüksek demektir." Bu nedenle, şu zor günlerde sanatsal ginşimlerin gerçekleşmesine olanak sağlayan, destek veren, kültür alanına yatınm yapan herkese teşekkür bor- cumuz var. NUcltael Jackson heykeü satıldı • NEW YORK (AFP) - Postmodernist sanatçı Jeff Koons'un yaptığı gerçek boyutlardaki porselen Mıchael Jackson heykeli Sotheby's müzayede evinde yapılan bir açık arttırmada 5.6 milyon dolara satıldı. 'Michael Jackson and Bubbles' adlı heykel, Jackson'ı kucağında taşıdığı şempanzesiyle birlikte gösteriyor. Öte yandan açık arttırmada en yüksek fiyatla satılan yapıt, 1956'da ölen Amerikalı sanatçı Jason Pollock'un 'Black and VVhite / No. 6 1951" adlı resmi oldu. Tpflyonkık keman takside unutuldu • NEW YORK (AA) - Amerikalı kemancı Lynn Harrel, 4 milyon dolar (yaklaşık 4.5 tnlyon lira) değerindekı Stradıvarius kemanını takside unuttu. New York'ta, Taxı and Limousine Commıssion şirketinın yetkilileri, ünlü kemancının, caddenin köşesinden çevirdiği şirketlerine ait takside değerli kemanını unuttuğunu fark ederek kendilerine başvurduğunu belirttiler. Harrel kemanını bulmaya çalıştığı sırada da taksi şoforü Muhammed Ibrahim'in, ünlü kemancının apartmanına giderek kapıcısına telefon numarasını bıraktığı ve kemanı yann sabah evine getireceği kaydedildi. ODTİTden Bahar Konseri • ANKARA (ANKA) - Ortadoğu Teknik Üniversitesi(ODTÜ) ile Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü'nün ortaklaşa düzenlediği 'Bahar Konseri', ODTÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde 18 Mayıs'ta gerçekleşecek. Şef Bujor Hoinic'in yönetimindekı konsere soprano Şuye Duman, tenor Hakan Aysev solist olarak katılırken Aslı Özsoy Körner baş kemancı olarak görev alacak. BUGÜN • BAKIRKÖYLÜ SANATÇILAR DERNEĞl'nde saat 18.30'da Sım Gültckin ve Bülent Oran'ın katılacaklan 'Sinema' başhklı söyleşi gerçekleşecek. (570 45 95) • tSTANBUL KÜLTÜR ÜNtV'ERSİTESt'nde saat 18.00'de tstanbul Kültür Ünhersitesi Devlet Konservatuvan'nın 'Müzikaller 2001' başlıklı konseri gerçekleşecek. (639 20 24)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle