23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18MAYIS2001CUMA. 14 KULTUR kurtur(a cumhuriyet.com.tr Ünlü yönetmen, büyük stüdyolann sanatsal potansiyelin üstünü örttüğünü savundu Godard., HoflywoocPu eleştirdi Kültür Servisi - Fransız 'yeni dalga'sınm öncülennden 70 yaşındaki usta yönetmen Je- an-Luc Godard, salı günü 'Eloge de l'Amo- ur' (Aşka Övgü) adlı fılminin prömiyerini Can- nes Film Festivali'nde gerçekleştirdi. Godard, Cannes Film Festivali'nde yaptığı basın toplantısında Hollywood sinemasını eleştirdi. Kendi kuşağının en etkili yönet- menlerinden bin olan Godard, ABD'dekı bü- yük stüdyolann, sınemanın sanatsal potansi- yelınin üstünü örttüğünü savundu. Godard aynı zamanda Cannes'da yanşan son filmı "Eloge de L'Amour'da da genel olarak ABD'run diğer halklan ezen kültür politikasma ağır bir eleştiri getiriyor: "Sinemanın bazı şeyleri daha geniş ve özgün bir biçimde göstermek için yapüdıgııu düşü- nürdüm, ama sinema çok kısa sürede Califor- nia'nın etldsi altma girdi ve çok çabuk meta- laşu." 1960'larda 'yeni dalga' sinemasının kuru- cusu olan Godard'ın filmleri, tek bir çizgiyi izlemeyen öyküsü, ses ve görüntünün ser- semletıci bir etki yaratacak bir biçimde kur- gulanmasıyla tanınıyor. 'Eloge del'Amour'da iki eski Fransız dire- nişçisinin öykülerini satın almaya çalışan Hollyvvood yapımcılannı görüyoruz. "Bura- da asıl sorulması gereken soru, bugün bir Amerikan süper prodüksiyonunun İkinci Dün- ya Savaşı sonunda ortaya çıkan tüm o büyük umutlan dramatize etmeye hakkı olup olma- dığıdır" dıyor Godard. Film, buna hakkı ol- madığı önermesınde bulunuyor. Bir sahnede, Fransız karakterlerden biri yapımcılara döne- rek "Elbette başka insanlann öykülerine ge- reksinim duvarsııuz. kendinize ait bir öykü- nüz yok çünkü" diyor. 'Yönetnıenin kamerası bağımsız olmalT ABD'deki sinema seyircısinın fılmi hakkın- da ne düşüneceği sorulduğunda Godard şöy- le yanıt veriyor: "Sanırun filmi görmek için pek de şanslan olmayacak. belki birkaç kü- çük sinema salonunda izleyebilirler." 'Eloge del'Amour' seyirciden entelektüel- lik talep eden bir film. Filmde Godard, aşkın A ' -'•'-- 1M. ltın Palmiye için yanşan filminde, ABD'nin diğer halklan ezen kültür politikasma ağır eleştiri getiren Godard, Hollywood sinemasını eleştirdi. Nick Nolte da kalitede düşüş yaşandığını vurguladı. dört aşamasını -karşılaşma, fizıksel tutku, aynlık ve uzlaşma- kapsayan sanatsal bir pro- je hazırlayan bir adamı anlatıyor. Şiırsel im- geleri ve aralara serpiştirilmiş yazınsal alın- tılarla dolu olan öyküyü gen plandan anlatı- yor. Günümüzü anlatan sekanslar siyah-be- yaz çekilmiş, ama geçmişte geçenler ise renk- li. 'Qui des Bnımes'deki ressam gibi Godard da olaylara şeylerin ardındaki şeyleri anlata- rak yaklaşıyor. Filmin odak noktasında, aşk ashnda tüm direnişlere karşı bir sorgulama. İkinci Dünya Savaşı'ndaki gibi ya da bugün- kü Amerika'ya karşı olduğu gibi. Godard'a göre yaratma eylemi çoğu zaman bir şeye di- reniştır: "Ama btınun bir özgüıiük eylemi ol- duğu söylenemez. Bir yönetmenin kamerası- nın kendine özgü bir bağımsızlığı olmahdır." • Her fırsatta Hollywood'u eleştıren Ame- rikalı sinema oyuncusu Nick Nolte, son dö- nemlerde eleştirilerinin dozunu arttırdı. Ak- tör, Hollywood stüdyolarmı gişe diliyle ko- nuşmakla ve bu yüzden yapımlann kalitesin- de sürekli bir düşüş yaşanmasına neden ol- maklasuçladı: tt Onlar5miryondolardeğill00 nrilyon dolarkazanmak istiyorlar ve bunım için yapmav acaklan saçmalık yok." 'ABD'deiyi film bulmak çok zor' Holrywood'da yaşanan edebiyat uyarlama- lan furyasına da değinen aktör, yapımcılann bunu ellerine yüzlerine bulaştırdıklannı, ne- redeyse her romanı fılme çektiklerini ekledi. Uyarlamalann doğru yapılmadığı gibi ya- pımcılann senaryolan da kafalanna göre de- ğiştirdiklerini, son yıllarda birkaç istisna dı- şında neredeyse tüm yapımlann çizgi film- lerin canlı versiyonlan gibi olduğunu da söy- leyen aktör, katıldığı Cannes Film Festivali'nde de bu düşüncelerini ısrarla savundu. "ABD'de iyi film bulmak çok zor. Modası geçmiş, zamana yenilmiş fümlerin versiyon- lannı çekip duruyorlar. 35 tane büyük stüd- yo var ve inanır mısmız, hiçbirisi edebiyat hak- kında bir şey bttmiyor. Bir film izlediğimde dü- şünmek de istiyorum. Nitelik istiyorum." 60 yaşındaki Nolte, Irlandalı yönetmen Ne- ilJordan'ın yönettiği 'DouMeDown' adlı do- landıncılık ile ilgili bir filmi yeni bitirdi. Ak- tör filmde, Güney Fransa'da yaşayan uyuştu- rucu müptelası, serseri bir Amerikalı kumar- bazı canlandınyor. Filmin Nutsa Kukhianid- ze. Tcheky Karyo, Said Taghmaoui ıle Emir Kusturica'dan oluşan uluslararası ve alışılma- dık bir kadrosu var. Ken Loach, Amerikan bakış açısıyla kıstınlan yapımlann felaket olduğunu söyledi tmeııleriıı ıiılıu satılık Kültür Servisi - Bu yıl 54'üncüsü düzenlenen Cannes Film Festivali'nde merakla beklenen filmlerden biri de aykın yönetmen Sean Penn'in filmi 'The Pledge'di. Pervasız. serseri ta- vırlarının yanı sıra entelektüel kapa- sitesiyle de tanınan Amerikalı ünlü ak- tör/yönetmen Sean Penn. Cannes'a. salı günü gösterimi gerçekleştirilen ve Isveçli yazar Friedrich Durren- matt'ın kitabından sinemaya uyarla- dığı son filmı 'ThePledge' ile bekle- nildiği gibi hızlı girdi. Cannes'a. fil- minde de rol alan aktrist eşi Robin VVright Penn ile gelen ve düzenle- nen basın toplantısında basın mensup- lanyla şakalaşan Penn. "Filmimizin burada izleyicilerce kucaklanacağı- na inanıyoruz. Bu benim için çok önemli" diyerek festivalde bulun- maktan duyduğu heyecanı dile getir- di. Penn'in üçüncü yönetmenlik de- nemesi olan 'The Pledge' trajik bir ola- yı beyazperdeye getiriyor. Yalnız ve hayattan bıkmış bir polis olan Jerry'nin (Jack Nicholson) son ilgi- lendiği dava. küçük bir kızın tacizi ve öldürülmesi olayıdır. Katili bu- lacağına dair küçük kızın annesine yemin eden ve olaya tepki veren bir baba tavnyla yaklaşan Jerry, bu olayı üstlenmekle kendi amaçsız hayatına da bir anlam katacaktır. Bilindik kalıplann dışında filme oldukça farklı ve inandıncı bir ba- kış getiren Penn, fılmini şu cüm- leyle özetliyor. "Birinsanınka- deriyle karşılaşması ve bundan kaçmaması. sonuna kadar git- mesiyle ilgili bir film." Büyük bir bölümü Neva- da'da kurulan sette çekilen filmdeki performansıyla 'en iyi aktör' dalında güçlü aday- lar arasında gösterilen başrol- deki Jack Nicholson'ın yanı sıra film- de Vanessa Redgrave. Helen Mirren. Mickej Rourke \ e Sam Shepard'dan oluşan seçkin bir kadro da rol alıyor. 4 Jack Nicholson çok verici' Düzenlenen basm toplantısında Penn, Amerika'da. filminin Amerika box-office'inde düş kınklığına uğ- ramasını içine sindirememiş olacak ki Cannes'da aradığı ikinci şansı bu kadar önemsıyor diyen ve kendisini her fırsatta çılgın ve sapkın fikirlere sahip olmaİda itham eden eleştir- menlere de cevap vermeyı ihmal et- medi: "Amerika*da filmleri seçer gi- bi insanlan da seçiyorlar. Tecrübele- rime dayanarak söylüyorum ki iighni çeken. beni heyecanlandıran birçokşey ülkemin uzağında." Jack Nicholson ile çahşmaktan çok mutlu olduğunu da kaydeden Penn. "Jack Nicholson'ı seviyorum. Onun Filmin afişinde "Senl öyle çok se- viyorum kiyiyebilirim" sözlenyle yer alan ve Fransa'daki lakabı 'büyük ağn' olan Dalle, filmde insan lıbido- su üzerinde tehlikeli deneyler ger- çekleştiren bir bilim adamının kan- sı rolünde oynuyor. Toplumun kıyısındaki bıreyler ve özellikle duygusal kadın portreleriy- le ünlü yönetmen Oaire Denis, ger- gin geçen basın toplantısında filmin müstehcen ve şiddet içeren bir film olmadığı konusunda ısrar ederek "Bu ashnda bir aşk öyküsüdür. Müsteh- cenUkbenim ilgi duyduğum bir şey de- ğil ve filmin deyamyamhk üzerine ol- duğunu düşünmüyorum" dedi. "Film, tutku hakkuıda \% bir öpü- cüğün bir ısınğa ne kadar da yakın olduğuyla ilgili. Her annenin bebeği- ni sevgiyle 'yemek' istediğini düşü- nürüm. Bunu yeni bir sınıra taşıdık." Filmin senaryo yazan Jean-Paul Fargeau ise tutku hakkında, beynin bilinmeyen bölgeleri hakkında bir şeyler yazmak istediğini belirtiyor. Premier dergisınden eleştirmen Jean-Paul Marceau fılmi hiç be- ğenmedi: "FümberbatHiçbir tutar yanı yok. Oldukça keyfi bir şiddet var» Buna hayran- lık duyamam." Buna karşın basın toplantı- sında Denis'in yanmda bulu- nan Fransız sinema yorum- cusu Henri Behar ise film- deki şiddetin ilk bakışta bel- ı ki nedensiz ve keyfi görüle- t bileceğini, ama ikinci kez l seyredildiğinde bunun yan- lış olduğunun ve filmin çok dikkatli yapılmış olduğunun görüleceğini söyledi. YAZIODASI SELİM ÎLERİ 'Bir Aynılık Şarkısı' Biliyorum, bu ad benim değil: "BirAynlıkŞar- \ kısı". Pınar Kür'ün unutulmaz kitabı Bir Del'r Ağaç'ın son öyküsü o. 1981 /2001; yirmi yıl geç- miş. Nasıl yürek yakıyor, nasıl içimi acrtıyor, ki- tap, yıllar, üşüyen, yağmurda ıslanmış bir şey gi- bi. Ne?! Sıracevizler'de bir apartmanın giriş katıydı. Bombeli demir parmaklıkla korunmuş pence-' renin, o içerlek pencerenin dışındaki menner- de oturur, hep evin içine bakardı, uzun tüylü, so- kulgan, gözleri yemyeşil, badana fırçası kuy- ruklu, simsiyah sokak kedisi. Gelir geçerken, "Pisi pisi" derdim. Bana ba- kar, yeşil gözlerini kısıp miyavlardı. Hem sokak kedisiydi, hem de o evdekilerin kedisi. Her gün değişik saatlerde apartmanın önünden geçtiğim için bilirdim: Siyah kediye üç öğün yemek çıkardı, sabah, öğle ve akşam. Yağmurda ıslanmış bir şey gibi dedim ya; yağ- muriu günlerde üstü eski bir halı parçasıyla ör- tülü kutusu çıkartılırdı pencereye. O da girer, orada uslu uslu oturur; ben şemsiyemi rüzgâr- dan koruya koruya geçerken, "Pisipisi" dersem yine miyavlardı. Bazan yolda dolaşır dururdu. Siz çağırdınız mı gelir, bacaklannıza sürtünür. Çağırmadınız mı, kendi dünyasında oyalanıp durur. Hep çağınr- dım. Günlerce ve günlerce bölerek yürüdüğüm ay- nı yollardı. Bir uçtan bir uca Sıracevizler. Sabah yürüyüşüyse, Kurtuluş'a kadar, sonra kilisenin ordan dönüş. Alışverişse, Migros'a kadar. Ec- zaneye uğramışsam; iki satır daha yazabilmek için sokaklara fırlamışsam, bir romanın yorgun- luğu; daha neler... Boyuna karşılaşırdık. Gizli arkadaşlığımız var- dı. Tuhaf bir aşk. Hem o evin kedisi, hem değil. Hem benim sokak arkadaşım, hem de kendisi- ni seven herkesin kedisi. İçerlek pencereden içeriye bakmadım hiç. Zaten perdeler çoğu kez kapalı dururdu. Gece hayli geç saat dönüyorsam, bir ışık sızardı ka- palı perdelerden, tetevizyon ışığı, abajur ışığı. Ke- dicik otururdu. Geceyi bekliyor derdim kendi kendime, geceyi tek başına bekliyor. Ben de ken- di kendime geceye nöbet tuttuğumu duyumsar- dım. Bir sabah, geçenlerde, hızlı hızlı geçerken fark etmemişim; dönüşte mıhlanıp kaldım: Boşaltil- mıştı giriş katı. Perde falan kalmamış. içersi bomboş. Pencereye koskocaman KİRALJKTIR duyurusu asılmış. Ya kedi?! Evde duramıyordum artık. Telâşla gidip geli- yordum, oraya, ordan eve; asansörde, sokak ka- pısında, beş on adım yürürken: Nerde siyah ke- di, bir adı var mıydı, onu da alıp götürdüler mi, sorular, kaygılar, anlamak... Dün gördüm, boşaltılmış giriş katının pence- resinde, hemen tozlanmış beyaz mermerdetek başına... bu kezsahidentek baştna duruyor, per-» desiz, eşyasız eve bakıyordu. Bırakılmıştı. Kaçtım. Ayrılıklar geçıyordu kalbimden, bütün aynlıklar, bırakılmışlıklar. Bir geceyi hatırlıyor- dum, Eksercioğlu Sokağı'ndaki evde, terasta, Cahit Külebi'nin "Farenin ölümü" şiirini oku- yorum; gece, yaz gecesi: "Umutsuzdu, yalnızdı, hali yoktu, I Canı çok yanıyordu günlerden beri. I Ne alnında dola- şan bir dost eli I Ne yardım isteyecek kimsesi vardı"... Kediyle fare dost olur mu; ayrılıkta, bırakılış- ta, olmuşlardı işte! Bugün bütün gün yeşil gözlü siyah kediyi ara- dım. Takvimde h Bırakan: * "Her gece gökte bir küçük yıldız I Seninle- * yim diye el eder I Ne onun uzaklığı azalır, I Net benim içimdeki kederler." Cahit Külebi, "Di- I ken" (Bütün Şiirieri), Adam Yayınevi, 1985. * Poynazoğlu'ndan atölye çabşması • İZMİR (AA) - Tiyatro sanatçısı Ali Poyrazoğlu'nun hazırladığı ve tiyatroya gönül vermiş amatör gençlerin katılacağı 'Ödünç . Yaşamlar' adlı oyunun atölye çalışmalan, 25-28 Mayıs arasında gerçekleşecek. Geçen yıl yayımladığı aynı adlı kitabından yola çıkarak sahneye uyarladığı 'Ödünç Yaşamlar'ın atölye çalışmalan lzmir Sanatevi'nde gerçekleştirilecek. Oyuna katılmak isteyen 16 yaş üzerindeki herkesin bir adet fotoğraf ve özgeçmiş bilgisiyle Kültürpark'taki lzmir Sanatevi'ne başvurabileceği duyuruldu. Poyrazoğlu'nun geçen ekim ayuıda tiyatro tutkunu amatör gençlerle gerçekleştirdiği ilk atölye çalışmasının ardından sahneye koyduğu 'Merhaba Dünya' adlı oyun, halen lzmir Sanatevi'nde sahneleniyor. Cannes Film Festivaline katüanlar arasında Alan Cummings ve Jennifer Jason Leigh, Beatrice DaDe, Sean Penn ve Robin VVright Penn, Naoml Watts, David Lynch ve Laura Elena Harring de vardı. hayaoma, sanata dair dünyadaki en önemli değerlerden biri olduğunu dü- şünüyorum. Çok verici ve destekleyi- ci bir oyunu var" dedi. Cannes'da bu yıl dikkat çeken ya- pımlardan biri de kuşkusuz ünlü Iran- 11 yönetmen Mohsen Makhmalbaf ın yönettiği 'Kandahar' adlı filmdi. Ün- lü Iranlı yönetmen Mohsen Makh- malbaf 'm kendisı gibi v önetmen olan kızı Samira Makhmalbaf da akrns Niloufar Pazira ile Michael Hane- ke'nin yönettiği 'La Pianiste'ın (The Piano Teacher) gösterimıne katıldı. Sa- mira Makhmalbaf, 2000 yılında Can- nes'da 'LeTabieau Noir' (Blackboard) ile 'Jüri Özel Ödülü'nü kazanmıştı. Filmin basın toplantısına katılan Afganistan doğumlu olan ve Kana- da'da yaşayan aktrist Niloufar Pazi- ra Afganistan'da Taleban baskısı al- tında ezilen insanlann ve özellikle de kadınlann durumuna çok üzüldü- ğünü vurguladı ve "Bu filmde kendi yaşanumla örtüşen yönleri >üzünden rol alma>ı çok istedim. Bu, ağır bas- kı alünda ezilen, haklan hiçe sayılan bir Afgan kadmının öyküsüdür" de- di. Once seks yapryor, sonra yiyor Cannes'da filmleri gösterilen isim- ler arasında David Lynch ve Alan Cummings de vardı. Yanşma dışı 'Be- lirti Bir Bakış' bölümünde göstenlen 'The Anıüversary Party'nın gösteri- mine filmin yönetmeni Alan Cum- mings aktrist Jennifer Jason Leigh ile katılırken 'Mulholland Dıtve'ın gösterimıne filmin yönetmeni David Lynch, oyuncular Naomi >\att5, La- ura Elena Harring ve Julien Thero- ux ile katıldı. • Cannes Film Festıvali'nin ilk skandalı 13 Mayıs'ta Fransız filmi 'Trouble Every Day'in gösteriminde koptu. Fransız seks sembolü Beatri- ceDalle' in dört adamla önce seks ya- pıp sonra onlan öldürüp yediği film, Fransız eleştirmenler tarafından olum- suz not aldı. Pek çok eleştirmen, filmle nere- deyse alay ederek sinema salonunu terk ettı. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K e n L o a c h ' t a n s u ç t o n ^ " K Â M İ L M A S A R A C I lngiliz yönetmen Ken Loach, ln- giliz yönetmenlerin ruhlannı Holly- wood'a sattıklannı söyledi. "Atian- tiğin ötesinde yapüan İngiliz filmle- rine bakıyorum da hepsi bir felaket Amerikan fîkirleri ve bakış açısıyla ktsnnlan İngilizfilm yönetmenlerinm ABD'nin kölesi olmaya bir son ver- mesinin arük zamanı geldi". 'Ulke ve Özgürlük' ve 'Raining Stones'ın yanı sıra bu yıl Cannes'da özel bir gösterimi gerçekleştirilen 1969 tarihli fılmi 'Ken'le de tanınan Loach'ın, Amerika karşıtı bu sözle- rine rağmen geçen yıl Cannes'da ya- nşan 'EkmekveGüDer' adlı filmini Los Angeles'ta çekmiş olması da ironik bir tesadüf olarak değerlendi- rildı. Loach, bu imalı eleştinye "Ofüm hak ettiği maaşı alamayan ve zor şart- larda yaşamaya mahkûm edilen ofis personehyle ilgili bir anti-HoIlvwood fihniydi" sözlenyle cevap verdi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle