23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2001 ÇARŞAMBA 14 i l LJJtl. kultur@cumhuriyet.com.tr Yo-Yo Ma resitallerinde Amerika'dan başlayıp Çin'e uzanan bir müzikal yolculuk sunacak Ipek Yohı Istanbıd a vardı Saraybosnalı çelliste özel beste Saraybosna'da bir yayhçalgılar döttlüsünün üyesiyken tûm arkadaşlan öldürülen çellist \fedran İsmafloviç'in öyküsü tüm dünya basıniûda yer almıştı. Bombalanarak yıkılan konser salonuna her giin en temiz giysıleriyle giden, öldürülen arkadaşlan aıusına bir süre çello çalan Ismailoviç, 1992 Mayısı'nda Vase Miskina'daki pazar yerinde ekmek kuyruğunda beklerken öldürülen 22 masum sivil için de göz yaşartan bir eylem gerçekleştirdi. 22 gün boyunca pazar yerinde havan topunun düştüğü noktaya gidip saat tam 16.00'da bir kurban için çello çaldı. Ismailoviç'in öyküsünü gazeteden öğrenen îngiliz besteci David YVTlde, geçen yüzyılın belki son insani efsanesini yaratan bu yürekli çellist için solo bir eser besteledi. 'The Ceifist of Sarajevo'yu seslendirecek olan Yo-Yo Ma, "Saraybosna'daki probtemler sooa ereoe kadar, bu eseri her gjttiğim yerde çalacağun, her yorumu, şiddet kurbanlaruun anısına aiüyorum" diyor. • Yo-Yo Ma yann ve perşembe günü Iş Sanat Kültür Merkezi'nde iki solo resital vermek için îstanbul'a geliyor. Ünlü çellist ilk CD'siyle Grammy kazandığı Ipek Yolu projesinin ikinci CD'si için genç Türk bestecisi Hasan Uçansu'ya eser sipariş etti. SERHANYEDtG Telefonun öbür ucundaki ses, soru biter bitmez söze giriyor. O ana kadar ölçülü, soğuk bir ton- da konuşurken birden canlanı- veriyor: "Bir süredir Osmanh müziğini, Anadolu halk müziği- ni öğrenmeye çahşryorum. Ad- nan Saygun'un ÇeDo Partita'sı- nı, baa oda müziği eseıierini in- ceüyorunı.Tamburi Cemü'ines- ki kayıtlannı, bu kayıtlardaki taksimlcri dinledim. Daha fazla bilgi sahibi olmak için climden geieni yapryorum. Anadolu mü- zikçileri gerçekten çokflginç. Sa- dece enstrümanlann tarihte yol- culuğunu izlemek bOe üguıç~." Röportajın ilerleyen dakikala- nnda ortaya bir ortak tanıdık çı- kıyor: Harold Agopyan. Türkiye'den göçmüş bir aile- nin Julliard mezunu kemancı oğlu ortak tanıdığımız. RCA Victor Stüdyolan'nda ses tek- Yo-Yo Ma, Osmanh müziği ve Anadolu halk müziğiyle ilgüeniyor. nisyeni olarak çalışıyor. Eski taş plak kalıplannı koleksiyoncu- îardan toplayıp özel cihazlar yardnmyla CD'ye dönüştürü- yor. Tamburi Cemirin,Udi Hrant'ın ve daha nice Türk mü- ziği ustasının bilinmeyen kayıt- lannı kendi biriktirdiği parayla Amerika'dayayımhyor. Traditi- onal Crossroads adlı küçük fir- ması Amerika'nın en saygın plak şirketleri arasında yer alı- yor. New York'ta bir konser sıra- sında Yo-Yo Ma'yla tanışan Agopyan'ın ünlü çelliste Türk müziği kayıtlannı verdiğini, uf- kunu açacak şekilde gönüllü danışmanlık yaptığını ögreni- yoruz. 15 dakika diye başladı- ğnnız, laf lafi açınca bir saati bulan söyleşi sırasında Yo-Yo Ma, müziğin zaman ve mekân- da yolculuğunu incelediğini an- latıyor. Adnan Saygun'un Bar- tok'la yaptığı derlemelerin Z. Kodah/'nin ülkesinde yaptığı çalışmalarla ortak yönleri bu- lunduğunu, udun lutla, lutun Çin'deki pipayla benzeştiğini hatırlatıyor. 1998'de Bach'ın çello süitle- rine bir bahçıvan, kabuki oyun- cusu, yönetmen (Atom Ego- yan), buz dansçısıyla (Torvü- Dean) altı film çeken Yo-Yo Ma, geniş yankı uyandıran 'Ins- pired by Bach' projesinden he- Ettore Scola'nın Loren ve Mastroianni'li başyapıtı son kez Emek Sineması'nda Festivalde6 Ozel Bir Gün' ISTAIMBUL KÜLTÜR WESANAT UAKFI 20.ULUSLARARASI İŞTANBUL FİLM FESTİUALİ CUMHUR CANBAZOĞLU Festivalde program genelde 'yeni film- fcr'le şekilleniyor bu- gün. Emek'in ilk fil- mi, Haneke üçlemesi- nin ikinci ayağı 'Ben- ny'nin Videosu'. Ha- neke, orta smıf bir ai- lede klasik kurallar ve ahlak öğretisiyle yeti- şen bir çocuğun, vide- onun sunduğu sanal dünyada karşılaştıkla- nnı, aruden dışa vuran şiddeti anlatıyor. De- neysel işleri sevenle- re. Programnı başyapı- tı olarak Scola'nın 'Özel Bir Gûn'ünü gösterebiliriz: Ro- ma'da bir bayram gü- nü; tarih 6 Mayıs 1938. Halkın büyük bölümü, dostu Musso- fini'yi ziyarete gelmiş Hiüer'i selamlamak için sokaklarda, mey- danlarda. Kocası fa- natik bir faşist olan Antonietta ise (Loren) günlük işlerini yap- mak için evden çık- mamış. Kuşunun kafesini havalandmrken hay- van uçup komşunmı dairesine konuyor. Es- ki bir radyo spikeri olan komşu Gabriele de (Mastroianni) tam o anda faşistlere yaka- lanmadan evden uzaklaşmak için son hazırlıklannı yap- makta. Iki komşu birlikte kahve içerken Gabri- ele, Antonietta'nm koyu bir Mussolini hayram olduğunu öğ- reniyor. Gün akarken Gabriele, kadına eş- cinsel olduğu için fa- şistlerin onu yok et- mek istediklerini an- latıyor. Günün ilerle- yen saatlerinde iki komşunun yaknılığı hoş bir dostluğa dönü- şüyor. Loren'le Mast- roianni'nin 12. kez bir araya geldikleri Özel Bir Gün, feminist ha- reketle eşcinsellerin birbirlerine yakınlaş- tığı 70'lerin sonunda, Scola'nın konuyu hoşgörüsüzlüğün olanca ağırlığıyla ya- şandığı faşist döneme taşıyarak kuvvetlen- dirdiği bir başyapıt. Militan bir söyleme itibar etmeden Mus- solini dönemini eleşti- ren, Pasqualino de Santis' in mat görüntü- leri, radyo sesleriyle dönemin kasvetli, baskıcı ortannnı veren bu psikolojik dram, günün en iyisi... Atlas'ta ise Cor- man'ın korku-gerilim yapıtlannın en iyisi diye nitelenebilecek 'Dehşet Saati' (Poe'- nun bir yapıtmdan esinlenerek yazılmış) ön planda. Vmcent Steele'in arkadaşlann- dan sürekli sahne çal- dığı film, Corman'ın diğer yapıtı 'Usher- kr'in Evi'yle birlikte 1960'lardaEdgarAl- lan Poe modası başlat- mıştı. Sinepop'un ilk fil- mi 'Örümceğin Stra- tejisi'nde Bertolucci bu kez Borges'nin öy- küsünden yola çıkıp politik ve psikoanali- tik kulvarlarda ilerli- yor. Kendi dünya gö- rüşü, orta sınıfın ente- lektüel yapısı ve Marksist ideolojisiyle ilgili bol soru üretiyor. Simge filmlerinden biri olmasmda bizce en büyük pay, görün- tü yönetmeni VHtorio Storaro'da. Sophia LorenfleMarceDo Mastroianni'nin 12. kez bir araya geldikleri 'Özel bir Gün' günün en iyisi OSMAN SEDEN'DEN AŞK, CASUSLUK VE SERÜVEN ÖYKÜSÜ Düşmanyoücmkesmce...KüMr Servisi- Osman F. Se- den'in 1959'da Tank Dursun IC'nın senaryosundan yönetip Kriton Üyatis'm görüntülediğı 'Düşman YoUan Kesti' filmi, Kurtuluş Savaşı yıllannda Is- tanbul'dan Ankara'ya çok önemli gizli belgeler götüren ve içlerinden biri padişah yanlısı hain olan, biri kadın üç kişilik kuryenin gerilimli yolculuğunu anlatıyor. Işgal altındaki Istanbul'dan Kuvayı Milliyeciler Anado- lu'ya silah kaçırarak Kurtuluş Savaşı'na destek vermektedir. Anadolu ile haberleşme zor ko- şullarda yapıldığından çok önemli bir gizli belgeyi elden Ankara'ya ulaştırmak için Naz- mi Bey (Eşref KoJçak) ve Idris Bey (Sadri Ahşık) görevlendiri- lir. Kuşku uyandmnaması için de yanlanna aydın bir Türk ka- dını Makbule Hanım (Nurhan Nur) katılır. Yol tehlikelerle do- ludur ve üstelik ekiptekı iki er- kekten biri casustur. Film, sayılan çok az olan Kurtuluş Savaşı filmlennin en iyilennden bin sayılmasına kar- şın Milli Mücadele'nin kıyısın- dan dolaşarak tempolu bir aşk, casusluk ve serüven öyküsüne dönüşüyor. Seden'in biçim denemeleri yaptığı sağlam konusu, işlek anlatımı, etkili görüntüleri, ne- fis planlan ve başanlı oyuncu- lanyla dönemin olgun, düzeyli yapıtlan arasında yer almıştı. Filmde Eşref Kolçak, Sadri Ah- şık, Nurhan Nur, Huhısi Kent- men, Kadir Savun, Esen Gök- men, Yıhnaz Gruda, Nubar Tendyan gibi dönemin gözde oyunculan var. men sonra 'tpek Yohı' başlıklı uzun soluklu birprojeye başla- dı. Ipek Yolu'nun geçtiği ülke- lerin bestecilerini bir araya ge- tirecek bu proje, müzikal biri- kimlerin coğrafyadan coğrarya- ya nasıl taşındığını göstermeyi, ülkeler arasındaki diyaloğu ge- liştirmeyi amaçlıyor. Projenin 1999'da yayımlanan^lk albümü 'Solo'nun repertuvan, Istanbul konserinin ikinci akşamında ça- lınacak eserleri içeriyor. Yo-Yo Ma, Istanbul resitalin- den bahsederken bu projenin çı- kış noktasına da ışık tutuyor: "Müziğin kuşaktan kuşağa, ül- keden ûlkeye taşmması ve çok uzak noktalara bozuhnadan ulaşabihnesi bana çok ilginç ge- Kyor" diyor. Avrupa halk müziğindeki ke- man çalma geleneğinin Ingilte- re'ye, oradan okyanusu aşıp Kanada'ya, Appalachian Dağ- lan'ndan geçip kıtanın en güne- yine inmesinin onu büyülediği- ni anlatıyor 'Solo'nun ve cuma gecesi ve- receği resitalin repertuvan Amerika'dan başlayıp Çin'e uzanan bir müzikal yolculuk gi- bi. Türkiye'ye daha önce üç kez geldiğini, bu yaz Antalya'da uzun süre kaldığını anlatan, özellikle oğlunun Türkiye'yi ne kadar sevdiğini söylemeyi bile unutmayan Yo-Yo Ma, röporta- jımızda îpek Yolu projesiyle il- gili en önemli aynntıdan söz et- miyor. Bu aynntıyı, haftalar sonra, Yo-Yo Ma üzerine konuş- mak amacıyla ziyaret ettiğimiz Mimar Sinan Üniversıtesi Kon- servatuvan Müzık Bölümü Baş- kanı Prof. Dr. Reşit Erzin'den rastlantı sonucu öğreniyoruz. Ağustosta Fransa'da seslendirilecek Azerbaycan, Ermenıstan ve Iran'daki genç bestecılerin eser- lerini inceleyen, her ülkeden bir besteciye eser siparişi veren Yo- Yo Ma, bu yıl başında Türki- ye'de de aynı ön çalışmaya giriş- ti. Adnan Saygun üzerine dok- tora yapan yarduncısı piyanist Catherine Woodward kanahyla yaklaşık 15 besteciden eser is- tedi. Eserleri besteci Brite Sheng, etno müzikolog Theodo- re Levin'le inceledikten sonra şubat ayının ortalannda Hasan Uçansu'ya Silk Road projesi için bir beste siparişi verdi. MSÜ Konservatuvan Kom- pozisyon Bölümü doçentlerin- den Hasan Uçansu, müziksever- lerin tanıdığı bir isim. 1996'da Dr.Nejat Eczacıbaşı Beste Ya- nşması'nda hocalan Saygun, Rey ve Tarcan için yazdığı or- kestra eseri 'Çığhklar, Anılar ve Küçük Bir Düş'le bırinci oknuş- tu. iki yıl sonra 'Komet' adlı ese- riyle ikinci kez birincihği kazan- dı. Eserleri son yıllarda birçok kez yurtdışnıda seslendirildi. Uçansu iki aydır istenen ko- şullara uygun bir eser üzerinde çalışıyor. Eserin 12 dakikayı geçmemesi, coğrafı bir referans taşıması, 2-9 kişilik bir oda mü- ziği topluluğu için yazılması ve en geç 25 Haziran'da teslim edibnesi gerekiyor. Eğer her şey yolunda giderse ağustosta Fran- sa'da Yo-Yo Ma tarafından dün- ya prömiyeri yapılacak. Dede Efendi'den ahntı yapacak Müziğinde yerel öğeleri mümkün olduğunca örtülü ve incelikli kullandığmı belirten Uçansu, ilk kez bir eserinde otantik çalgıya yer vereceğini söyleyerek "Üç vüdır, kanunu kuflanacağun bir eser yazmak istiyordum, şimdi bu firsan de- ğeriendireceğhn'' diyor. Üzerinde çalıştığı eser çello, klarnet, kanun, arp ve perkus- yon için tasarlandı. Solist rolü, çellonun yanı sıra kanuna veri- liyor. Arp kanunu destekleyici unsur olarak kullanıhyor. "Eser- de bir de ahnb yapacağun.. De- de Efendi'nin Hüzzam Mevlevi Ayini'nden ilk bölümün en te- matikyeri bestemde duyulacak" diyor Uçansu. Eserin adı henüz kesinleşmedi. Fakat büyük bir olasılıkla 'Istanbul'unArkaSo- kaklan' adını taşıyacak. (Yo-Yo Ma'yla yapılan röportajlan oku- mak, sanatçıya soru sormak için internetten www.is-muzik.net sitesini ziyaret edebilirsiniz.) DEFNE GÖLGESİ TURGAY FtŞEKÇİ Doktopun Hayaü Nereden nereye demeyin, sanatın evrenselliği. Yırminci Uluslararası Istanbul Film Festivali'nin ilk günü gördüğüm Sachs'ın Hastajığı, doktorluk mesleği üzerine, izleyenleri derinden düşündüren birfilmdi. Anlatılan öykü Fransa'da, fazla özelliği olmayan bir taşra çevresinde geçiyor. Doktor Sachs, kü- çük kasabadakı her hasta ile ilgilenmek zorunda olan tek pratisyen hekimdir. Kürtaj yapmaktan çocuklann hastalıklarına, evlerinde ölümü bekle- yen yatalak hastalardan kasabalılann günlük dertlerine dek bütün sağlık sorunlan ile uğraş- maktadır. Bu idealist çaba içinde, kendi hayatı neredey- se yok olmuştur. Yalnızca hasta bakan bir maki- neye dönüşmüştür. Bir doktorun takma adla yazdığı özyaşamöy- küsel romanından uyarianan film, incelikli ayrın- tılarla dolu olmasının yanında yogun bir gerçek- çiliği de içeriyor. Hep yardıma gereksinim duyan insanlar olarak çıkanz doktorlann karşısına. Ya onlar? Onlann hayatlan nasıldır? Her gün bin bir sorunlu insa- nın dertlerini dinlerken, onlara çözüm ararken iyi bir hayatlan olabileceği düşünülebilir mi? Filmin önemi bu noktada kendini göstenyor: Doktor-hasta ilişkilerine doktorun tarafından ba- karak ortaya güçlüklerle dolu bir hayat tablosu çı- kanyor. Ülkemizde 1980'lerin başında çıkanlan zorun- lu hizmet yasası ile tıp fakültelerini bitirenler, iki yıllık zorunlu hizmete gönderildiler. Yirmi üç, yir- mi dört yaşındaki gençler, büyük kentlerdeki öğ- renimden sonra kimi yerde suyu, kimi yerde ta- vandaki ampulden başka bir donanımı olmayan, boş dört duvardan oluşan sağlık ocaklanna gi- dip iki yıllannı buralarda geçirdiler. Kimi köylüler- le birlikte derede çamaşır yıkamayı öğrendi, kimi o boş dört duvarın içinde canına kıydı. Emirle ve sürgünle sağlık sorunlarının çözümlenebileceği sanıldı, olmadı. Bugün de ülkemizin en sorunlu meslek toplu- luklanndan biridir doktorlar. Sağlık hizmetlerinin toplumsallaşması gerçekleşemediğinden binler- ce pratisyen hekim işlevsiz bir topluluk olarak ya- şamaktadıriar. Oysa hastalann ilk başvuracaklan kimselerdir pratisyen hekimler. Mahalle doktorluğu gibi bir uygulama olmadığından hastalar, nereye başvur- malan gerektiğini bilmemekte, kendilen karar ver- mektedir hangi doktora ya da hastaneye gıdece- ğine. Böylelıkle de büyük kentlerdeki hastaneler- de inanılmaz hasta kuyrukları oluşmaktadır. Hasta, kendi hastalığına tanı koyamayacağın- dan nereye başvuracağına da doğru karar vere- memektedir. Altmış beş milyon insanın yaşadığı ülkemizde sağlık hizmetleri inanılmaz bir başıbozukluk ıçe- risindedir. Bu alanın düzenleyicisi olması gereken Sağlık Bakanlığı, yıllardır yalnızca siyasal örgüt- lenmelerle uğraşmaktadır. Hastalar da, doktorlar da kendi yazgılan ile baş başadır. Her mahallede mantar gibi biten özel hastane- ler, denetim altında değildir. Ne fıyatlarda ne de hizmetlerde bireşdüzeylilik bulabilmek olanaksız- dır. Hasta-hastane-doktor ılişkileri çarşı-pazar alışverişlerinden farksızlaşmıştır. Bunun acısını hem yeterli hizmeti alamayan ya da çok pahalı- ya alan hastalar hem de kişilikleri ticari ilişkilerte örselenen doktorlar çekmektedir. Ülkemiz denli doğrulan bilip de uygulamakta ayak sürüyen bir başka ülke var mıdır, bilmiyo- rum. Ama burnumuz sürtüle sürtüle biz de uygar dünyada yerimizi alacağız bir gün. Ne hasta dok- tor karşısında ezilecek, ne doktor kendini mes- leğine yabancılaşmış hissedecek. Herkes insan olmanın onuru ile yaşayacak toplum içerisinde. Myra restore ediüyor • KALE (AA) - Kültür Bakanlığı, Antalya'nnı Kale ilçesinde bulunan Myra Antık Tiyatrosu'nu restore ettirecek. Kültür Bakanlığı müsteşar yarduncısı Kemal Fahir Genç, ilk aşamada antik tiyatronun girişinde bulunan ve tehlike arz eden bölümün onanlacağını bildirdi. Onannun kısa sürede gerçekleştirileceğini beürten Genç, daha sonra da antik tiyatronun tamamının onanlıp ışıklandmlacağını kaydetti. K Ü L T Ü R t Ç İ Z t K K Â M Î L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle