19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 NİSAN 2001 PERŞEMBE OLAYLAR VE G O R U Ş L E R [email protected] S ayın Rektör KemalAJem- daroğlu. Sayın Toktaıruş Ateş'e yönelik eleştirile- ri içeren yazısında (Cum- huriyet, 12-13 Nisan 2001) çeşitli konulara de- ğinıyor. Sayın Ateş'in bu eleştinlere karşı gerekli gördüğü açıklamalan yapacağını sanıyorum. Benim bu tar- tışmaya katılmaya hakkım olmadığı- ru biiiyorum. Ama Sayın Alemdaroğ- lu'nun yaasında değindiği bir-iki nok- ta var ki, bunlar sadece tartışmanın ta- raflannı değil ünıversite sorunlan ıle ilgilı herkesi ilgilendiriyor. Bu ilgi öl- çütüne göre, Istanbul Üniversitesi'nin emekli bir öğretim üyesi olarak bu sorunlarla ilgili düşüncelerinü açüc- lama hakkına sahip olduğuma inanı- yorum. 1 - Aynı ûniversiteye bağlı iki ya da daha çok sayıda faküitenin bünyesın- de, birbiriyle özdeş ya da benzer bi- rimlerin bulunmasına ne bilimsel yön- den ne de pratık bakımdan hiçbir en- gel yoktur. Bu konuda, mekândan ta- sarruf, öğretim üyesi gereksiniminin karşılanması ve buna benzer gerekçe- lerle bu birimlerin bir fakûltede bir- leştırilmesi yolunda verilen karar, ta- mamen yanlış ve keyfî bir karardır. Ka- rann senatodan belli bir sayıda oy- çokluğu ile çıkmış olması, yanhşlığı- nı ortadan kaldıracak bir neden degil- dir. Zaten bu tür kararlan -hele YOK Yasası'ndan sonra ciddi bir işlevi de kalmamış olan- senatolann gündemi- ne taşımak da yanlıştır. Üniversıteler, tanımı gereği, fakülteler federasyo- Universitede Yapılanma Sorunu Prof. Dr. Aydın AYBAY nudur. YÖK düzeni ile tahrip edilmiş olmasına karşın -eğer bu yapıyı hiye- rarşik düzene bağlamak suretiyle sı- radan bir yûksekokul yapısına çevir- mek amaçlanmıyorsa- ûniversite kav- ramının temel öğesi budur. Bu ba- kımdan, bölüm açmak, kapamak ya da birleştirmek şeklindeki kararlan senato değil, fakülte kurullan verme- lidir. Fakültelerin kurullanna danışıl- maya bile gerek görülmemişse böyle bir karar, zaten temelden sakat bir ka- rardır. Öte yandan, bu konunun sena- to gündemine girişi ve uygulanan oy- lama yöntemi ile ilgili olarak cevap- landınlması gereken iddialar vardır. Sa- yın Rektör bunlara değinmeyi gerek- li görmemiştir. 2- Şunu da eklemek gerekir: YÖK düzeni ile getirilen "böüun" sistemi, bütün fakültelerin bünyesine uyan bir sistem değıldir. En eskı üniversiteler- den biri olan lstanbul Üniversitesi'nde, kuruluştan 1981 yılına kadar "kürsü" sistemi uygulanmıştır. fstanbul Üni- versitesi Hukuk Fakültesi'ndebu sis- tem nedenıyle en az 50-60 yıl hiçbir sıkıntı olmamıştır. YÖK Yasası ile ge- tirilen, Amerikan üniversıtelerinden kopya edilmiş bölüm sisteminın bir- çok derdin kaynağı olacağını, yasa daha tasan halindeyken yazıp söyle- yenler olmuştur. (Benim 1981 yıhn- da Cumhuriyet gazetesindeki bir ya- zmıda yaptığım uyanlara karşı çıka- rak bölüm sistemini savunan bir mes- lektaşunın başına gelenler ıbret ven- cidir: Yasa yürürlüğe girip fakülte ör- gütü bölüme çevrilince, başkanının buyruğunda toplanan bölüm yöneti- minin ilk karan, bu meslektaşın ders- lere girmesinı yasaklamak olmuştur!) 3- lstanbul Universitesi'ne bağlı ıki hp fakültesi var iken sayın senato üye- lerinin, yerve eleman tasarrufu düşün- cesi ile bazı fakültelerin bölümlerini birleştirirken iki np fakültesini aynı ge- rekçelerie niçin birleştirmeyi düşün- medikleri sorulmaya değmez mi? Bu konuda kimse kimseyi aldatmaya kalk- mamahdır: Cerrahpaşa Tıp Fakülte- si'nin Çapa'dan aynlarak kuruluşu olayını ve bunun gerekçelerini bilen- lerhâlâ hayattadır. Ayri fakültelerde- ki benzer bölümlerin bırleştirilmesi zorunlu bir ameliye ise iki tıp fakül- tesi için bu ameliye öncelikle zorun- lu sayjlırdı. 4- Ûniversite bütçesinin çok büyük bir bölümünün tıp fakültelerine akta- nlmasının gerekçeleri de yanlıştır. Bu konuda önce deşilmesi gereken bazı noktalar vardır: Dünyanın hiçbir üni- versıtesinde bine yakın profesörü olan tıp fakültesi yoktur. Bir sosyal bilim- ler fakültesinde 25 öğretim üyesi var- ken tıp fakültesinin sadece bir anabi- lim dalında otuz profesörbulunamaz. Bu çokluğun, özellikle lstanbul Üni- versitesi 'nin yönetimini yıllardan be- ri nasıl olumsuz yönde etkiledigi ise bilinen bir şeydir. Rektör seçimi için 4936 sayılı yasada öngörülen fakül- teler arası rotasyon düzeni kaldınla- rak rektörlük (kalabalık üp fakültesi seçmeni dolayısıyla) hep tıp fakülte- lerinin tekeline kalmıştır. Bu yanhş- lık ne yazık ki bugünkü kınk dökük seçim sisteminde de devam etmekte- dir. tkinci nokta, np fakültelerinintt has- tane-sağhk" hizmeti veren kurumlar mı, yoksa "öğretim kurumlan" mı olduğudur. Hiç kuşkusuz doğru olan ikincisidir. Sağlık-hastane hizmeti, öğretimi tamamlayacak pratik çalış- malar için yapılacak bir "yan etidn- Kk"tir. Bugün, lstanbul'un bu iki tıp fakültesine gidip şöyle yüzeyden bir gözlemde bulunulursa saptanacak olan şudur: Burası bir öğretim kurumu de- ğil, kannca yuvasını andıran hasta ın- san kalabalığı ile devasa bir hastane- dir. Bu hastane geleneğinin ülkedeki tıp öğretiminin başlaması ıle oluştu- ğûnu biliyoruz. Bu nedenle ikisi ara- sında zamanla aynlması güç bir bağ kuruhnuştur. Ama hiç de sağlıklı ol- mayan bu olguya göz yumup üniver- sitenin yeniden yapılanması ya^da çağdaşlaşması adı altında, işe böliîm birleştirmeleri ile başlamanın da inan- dıncı yanı yoktur. Bu karma (hasta- ne/öğretim) sistemin, bütçeye önem- li ölçüde gelir sağladığı şeklindeki açıklamanın ne kadar yanlış bir beyan olduğu ise izahtan varestedir. Böyle bir sav, kamu kurumlanndaki döner sermaye düzeninin kuruluş ve kabul amacının hiç anlaşılmadığını gösterir. Oniversitede yeniden yapılanma işi- ne kalkışılacaksa izlenecek yol şu- dur: Her şeyden önce, fakültelerin özerk yapıya kavuşmalan için gerek- Ii hazırlıklar yapılmahdır. Her bir fa- küitenin ayn bir tüzelkişiliğe sahip olduğu model, ideal modeldir. Ûniver- site üst yönetimi, belli konular dışm- da, esas itibanyla eşgüdüm organı sa- yılmalıdır. özellikle bütçe düzenleme- sinde, merkezin (rektörlük ve bağlı birimleri) bütçesi dışında, fakültele- re de tahsisat aynlmah ve bunlann sarfı fakülte organlanna bırakılmalı- dır (1946'dan 1982'ye kadar uygula- nan sistem budur). Bu suretle, örne- ğin, fakülteler kendi yayın etkinlikle- rini kendileri belirleyebihrler (YÖK'ten sonra bütçe tahsisi sadece rektörlük- lere yapıldığı için fakülteler kendi ya- yın politikalannı bile uygulayama- mışlardır. Örneğin, daha önce yılda en az sekiz-on bilimsel kitap yayımla- yan lstanbul Hukuk Fakültesi, YÖK'ten sonra -rektörlükçe tahsisat verilmediği için- on yıla yakın kitap yayımlayamamıştır). EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Dibe Vurmak! Ne demiş La Fontaine: "Felaket dünyada birbu- dalanın I Aklını başına getirecekse I En büyük bir lûtufsayılır/Kimse o felaketi horgörmesin sakın." Hep "dibe vurmak"tan söz ediliyor şu günlerde... Her şey dibe vurunca, yeni bir atılımla başanya ulaşılırmış! Frenkler, buna "Tabula Rasa" derler. Masanın üstünü temizlemek, her şeyi yeniden dü- zene sokmak... Ama bu bizim kaçıncı "Al baştan, sil baştan" yap- mamız? Kaçıncı "Bu bir Milat'tır" deyişimiz!.. Biri gelir, önce yapılanlan begenmez. Bir başkasj ge- lir, o da daha önce yapılanlan değiştirir. Böyle sü- rüp gider! Hep yannlardadtrgüzellikler, iyilikler! Ya- nn nezamandır, hangi tarihtir? Bilinmez. Demirel, "Bana ûç ay verin, her şeyi çözümleyeyim " demiş- ti. Tansu Hanım, "Birayyeter" diyor! 14 Mayıs'lar, 27 Mayıs'lar, 12 Mart'lar, 12 EylüTler, 28 Şubat'lar, şimdi de 19 Şubat döne- meci... "Nuriu ufuklar" dediler. "Kemerieribirazsıkjn, sab- redin" dediler. Seçimlerde oy topladılar, hükümetler kurdular. Olmadı, olmadı! Beslenen umutlar her ye- ni atılımda, her yeni lider- le eridi gitti. Kemerleri sı- kasıkayıllargeçti! "Umut fakirin ekmeği" diye di- ye!.. Annemin sık sık yinele- diği bir sözü vardı: "Yaşa yaşa gör temaşa"... Sek- sen yıllık yaşamında ne çok şey görmüş, ne çok şey yaşamıştı! Fransızca ögretilmiş, piyano çalmak vb... Hürriyet ilan edildi- ğinde on dört yaşınday- mış... Manastır'da imişler 0 günlerde... Sokaklarda "Hürriyet, hürriyet" bağ- nşmaları, "Yaşasın En- ver'ler, Niyazi'/er'çığlık- ları!.. Küçük kız sormuş babasına: "Baba, Hürri- yet geldi ne demek?" 1908 yılında, koskoca bir vali kızı, ilk kez duydu- ğu "HümyeHn neolduğu- nu, ne getirip ne götürdü- ğünü öğrenmek istemiş! Tıpkı bizlerin yıllardır sor- duğugibi: "Nedir demok- rasi? Bize ne getirirne gö- türür?". Oktay Rrfat'ın bir şiiri vardır, Nurullah Ataç sık sık yinelerdı kekeleye ke- keleye: "Haydi ordan I Hain-i vatan I Sümüklü cenabet 1 Hürriyet var bu memle- kette hürriyet". Derviş Bey değişik bir kişilik... Hep güleryüzlü, hep insana yakın, dost ha- valı. On yıl sonrasının müj- desini veriyor. On yıl son- rası!.. Kim göre, kim kala? Böyle müjdeleri yanm yüz- yıldır sık sık duymadık mı? Hep uzak günlerin, yıllann özgürlük, mutiuluközlem- leri ile uyutularak!.. Boyuna umutla sanldık kimi kişilere; Menderes'e, Demirel'e, Özal'a, Tan- su'ya, Ecevit'eL Şimdi de Kemal Derviş mi sıra- da?.. Orhan Veli'nin La Fon- taine'den çevirdiği şu di- zeleri bir daha okusak mı? "Felaket birbudalanın I Aklını başına getirecekse I En büyük lütuf sayılır I Kimse o felaketi horgör- mesin sakın." Bir Türk Tragedyası... İbrahİm TURKEŞ Felsefe Öğretmeni - Avukat nümde duran der- Igı, u Köy Enstitü- leri Dergisi"nin 1945 yıh Ekim 4. sayısı. "tçindekiler'' kısmında ilk göze çarpan yazılar, Yüksek Köy Enstitüsü öğrencilerinden Süley- man Adıyaman'ın "Abir Gübresi" üzerine yazdı- ğı bilimsel yazısı, yine Yüksek Köy Enstitüsü öğrencilerinden Afi Dûn- dar'ın "tbi Köyünde Ödünçteme". Turhan Yi- gie'İP "Saray Köy ü a * Çerçjfik". Ebnas Yazar'm "Çavuş Köyünde GeHn Düğünü", tsaOztürk'ün "Kan Gütme" başlıklı, değişik yörelerdeki top- lumsal davranışlar üze- rine yaptıklan tekyazısal (monografik) çahşma- lardan örnekler. Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisı Şevld Aydın'm, üç halk türküsünü (Mavilim, Ha- lay Başı, Delilo) "kanşık koro" için armonize eden müzik çalışmalan ve söz- lerini Yüksek Köy Ens- titüsü öğrencisi Metıraet Başaran'uı aynı adlı şi- irinden aldığı "Pmar" adlı "Lied''i (şiirden ya- pılmış beste), Mehmet Başaran 'dan, Talip Apay- dın'dan, Ummü Ai- tan'dan, Mnstafa Ünlü- tûrk'ten şiirler. Derginin " KitapTanrt- ma, Ozet ve Tenkitier'' kısmında, Yüksek Köy Enstitüsü öğrencisi Mu*- tafa Şûkrü Koç'un Prof. Harold Lasld'den tanıt- tığı "Demokrasi ve Sos- yalizm" adlı yapıt, lsa Oztürk'ün "HöniyetNe- dSr" başhğı ile Fahri Top- hı'nun "DmdeTokrans" adı altında Montesqu- ieu'dan yaptığı çevıriler. Daha iç sayfalarda, "Enstitülerden Haber- ler" bölümünde, Cum- huriyet Devrimi'nin bu eğitim binalan ile ilgili olarak Yüksek Mimar Yıldız Keskin'ın yaptığı "doktora" çahşmasını Kültür Bakanlığı'na ile- ten "MknarlarOdaa''nın girişimi ile bugün büyük bölürnü 2863 sayıh "Kö- tûr ve Tabiat Varbklan- nı Koruma Yasası" kap- samında, birer "kültûr kabb(mirası) n olarak k o rumaya alınan "Köy Ens- titüleri Binalan"nın ya- pılış öykülen. Işte, Kepir- tepe'den yükselen ve 19 Haziran 1945'te temel- lerinm atıldığı haberi ve- rilen "yemekhane'' bina- sımn, Isparta-Gönen'den yükselen ve 1959 yılının bir güz ayında bu okula kaydımı yaptırırken "1944 yıh 4/A smıfi öğ- rendleri tarafindan ya- pıldığı''nı alnındaki ya- zıdan okuduğum "Idare Binası' 1 nın yapımı ile il- gili haberler. Çifteler Köy Enstitüsü'nde çöken ahı- nn yerine öğrencılerce yenisinin yapıldığına iliş- kin bir başka haber. Bütün bunlar, toprağı işleyen ellerle, onlan yö- neten "beyin" arasmda- ki "diyalektik" alışve- rişin en somut örnekleri. Ahnan fılozofu Kant'ın, "dışan uzannuş beyin"e benzettiği "eJ*leriıı, taşı yontarken tarihe "öze- kin'' (kültür) olarak ka- zıdığı mührün silinmez damgalan. Dergideki ya- zılan okudukça, dersli- ğiyle, işliğiyle okul bi- nalarını kendi yapan, taş taşıyan, harç karan bu in- sanlann çelikten istenç- lerinde (irade) somutla- şan hayal güçlerinin, ye- teneklerinin, tutkulan- nın, onurlannın sınırsız- lığını görmemek olanak- sız. Gerçekleşen olay, sanki bir "Tûrkiyagedr yasL" Ancak, konusunu bin yıllık söylencelerden (efsanelerden) değil, in- san aklrndan, bilgisinden, bılmcinden, istencınden ahnış, yurtseverlik, ba- ğımsızlık ve özgürlük bi- lincini Mustafa Kemal'in "aydınlık" çizgısinde "destan''a dönüştürmüş, kahramanlan yenilme- miş bir tragedya, bir şiir ve şarkı şöleni... Bu yüz- den onlar, bozkmn ba- hannda ^tohum", yazm- da "başak"ülar. Bu basa- nyı çekemeyip önleyen- lerutansm!.. jPENCERE ile Derviş... Çeşitli gazetelerde Kemal Derviş üzerine çeşit- lemeler yapılıyon - Derviş siyasete ısınıyor.. - Tıpkı özal gibi.. - Şortunu çekti, halk arasına girdL - Derviş politikaya göz ktrpt.. - Derviş politikaya girecek.. . - Girmesişart.. ~"A '' Son zamanlarda içimizde kafayı yemeyen kal- madı; 57'nci hükümetin bakanını siyasetin dışın- da saymak mantığı fıs fıs değil mi?.. Derviş gırtia- ğına dek politikaya batmış durumdadır. Yine gazetelerin yazdığına göre Derviş sabah yüruyüşüne Özal gibi şortla çıkmış.. Elteri cebinde yürümüş.. . ;. • Şort önemli.. Ulkede şort modası alıp yürürse pantolonluk ku- maştan tasarruf olur.. Ama, el cepte yürümek daha önemli.. Çünkü "Kimin e//kimin cebindedir" sorusuna ya- nrt bulunamayan bu ülkede, bir bakanın ellennin kendi cebinde bulunması bir taze başlangıçtır. • Ayağında şortia elteri cebinde yürüyen Bakan Der- viş, şoförlerie de söyleşmiş... Şoförün biri demiş ki: •'• - LPG zammı bizi mahvetti.. Derviş: - Ümidim, demiş, dolar biraz inerse... "Biraz"\n ölçüsü nedir?.. Gerçekte olan oldu, biten bitti, canına okundu insanımızın, artık iğneden ipliğe zamla piyasa "ye- ni dengeterini" bulacaktır. Yaşadığımız tiyatro oyu- nunu kaçıncı kez seyrediyoruz?.. Içinizde bilen var mı?.. • Işte ilaç sorunu!.. Geçmişte de oyun böyle oynanırdı; her devalü- asyondan sonra piyasada ilaç bulunmaz olurdu; açın eski tarihli gazetelere bakın!.. llaçsız kalan hastalar agiaşmaya başlarlardı; Sağlık Bakanlığı açtk- lama yapardı: - İlaç krtlığı yoktur, piyasada her ilaç vardır... Hastalar çığnşırdı: - ölûyoruz!.. ., ~ Tarnşma başlardı: - Piyasada ilaç yoksunluğu var mı?.. - Vardır.. - Yoktur.. Tartışma, Sağlık Bakanlığı ilaç fiyatlanna zammı öngördü mü, biterdi. Bu kez de öyle oldu. • Bugün yaşadıklanmız daha önceki devalüas- yonlarda yaşadıklanmızın tekrarıdır. Ama bu kez daha beter.. Çünkü bu kez tüm sınıf ve katmanlar biıiikte ba- ğırmaya başladılar... Paradan para kazanandan vergi almayıp, üretim yapandan vergi alan bir ekonomi düzeni içinde ya- şamaktan canına okunmuş insanımız için bıçak kemigedayandı... Kim icat etmişti bu sanal düzeni?.. , - ' Devridaim makinesimicateden ConAhmetm?.. Hayır!.. Halkın arasına şortla girip askeri krtayı tişörtte de- netleyen özal... Allah Kemal Derviş'i özal'a benzetmesin; yok- sa bir kez daha yandıgımızın resmidir. Baromuzun 4253 sicil sayısında kayıth AVUKAT KAYIHAN URAZ vefat etmiştir. Aziz meslektaşımızın cenazesı 19.04.2001 Perşembe günü (bugün) Fenerbabçe Camıi'nde kıltnacak öğle namazmı müteakip ebedi istirahatgâhına defnedilecektir. Merhuma Tann'dan rahmet kederli ailesJne ve mestektaşlanmıza başsağlığı dileriz. İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI ZEYTİNBURNU SULH HUKUK MAHKEMESİ^NDEN HÜKÜM ÖZETt Esas No-2001 113 Karar No 2001/257 Hâkun: Kemal Güzel 20998 Kiüp Nuran Ta^kıran Mahkememıze ait 2001/113 esas, 2001/257 karar sayılı 20.3.2001 tanhlı ilam ıle 1339 d.lu Ayşegül Yalçın vesayet altma alınarak lcendısine yeğenı 1941 d.lu Ali Eren vası tayin edilmiştır 20 3.2001 Basın: 21376 KADKÖY AHKÂMIŞAHSİYE DAV^LARINA BAKMAKLA GÖREVLt 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 2001 }7Def. tutma Kadıköy, Feneryolu, Bağdat Cad. Selçuk Sındal Sok. No: 2 Çım Apt B-Blok Da. 11 adresınde ikamet etmekte ıken ve- tat eden muns Mehmet Abbas Vlora mırasçılannın deftennın tutulması talep edilmıs olmakla, mahkememızce verilen ten- sıp karan uyannca, ölenın alacaklılanyla borçlulannın, ala- cak ve borçlannı belgelenyle bırlikte ışbu ılan tarüunden iti- baren 1 ay ıçınde deftere kayıt ettınnelen, aksı halde yazıl- mayan alacaklardan mırasçılann sonımlu olmayacaklan, bu ılanın kefalet sebebi ile alacaklı olanlan da kapsadığı bususu M.K.nun 56. ve müteakıp maddeleri geTeğince ılanen teblığ olunur. 13.4.2001 Basın: 21374 ZEYltNBURNU SULH HUKUK MAHKEMESİ'NDEN HÜKÜM ÖZElt ' Esas No: 2000/1330 Karar No: 2001/305 :*•*' Hâkim: Kemal Güzel 20998 Kâtip: Zarif Nalbantoglu Mahkememize aif 2000/1330 esas, 2001/305 karar sayılı 28.3.2001 tarihli ilam ile Fatma Çakar vesayet altma alınarak kendisine Şevket Çakar vasi tayin edılmiştir. 28.3.2001 Basm: 21395 KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ DosyaNo. 1999/983 Vasi Tay. Mahkememtzce daha önce verilen 02.05.2000 tarih ve 1999/983 Esas ve 2200/333 Ka- rar sayılı karan ıle M.K. 355. maddesi geregınce vesayet altma alınarak kendisine vasi ta- yin edılen Refet Ural'm 30.10.2000 tanhinde vefatı ile mahcur Tufan Ural'ın boş kalan va- sılık görevıne üvey annesi Emine Ural 02.04.2001 tanhinde yeni vasi tayinine karar veril- miştır. Keyfıyet ilan olunur. 13.04.2001. Basın: 21394 BEYOĞLU 2. SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN 2000/800 Mahkememizin 10.4.2001 tarih ve 2000/800 sayılı esasıyla Kayseri, Develi, Abdul- baki Mah. cilt 1, hane 66'da Tank kızı, Nurhayat'tan olma 1982 d.lu olarak kayıth Nur Sevinç Topuz'un hastalıfı nedeniyle hacir aJtına alınmasma ve annesi Nurhayat To- puz'un vasi olarak atanmasına karar verilmıştir. İlan olunur. 16.4.2001 Basın: 21318
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle