Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 1 NİSAN 2001 PAZAR
OLAYLAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr
Atatürk Yargılandı
Mahmut YAGMUR Egitimci
T
arih, ulu bır yargıçtır.
Acunu derinden sar-
san, nice egemenliği
yıkan, beklenmedık
olgulara analık yapan
yengilerin, yenilgile-
rin, devrimlerin.. nedenkrini titizce
irdeler. Her önderi, inceden inceye
sorguya çeker. Görüşünü, silinmez
ve kazınmaz bir mürekkeple yazar.
Ulu ve haktanıryaıgıç, önderier ön-
deri Mustafa Kemal Atatûrk'ü de
yargıladı. Yargı bildirgesine (ilamı-
na), aşağıya özet olarak aktardığım
gerçekleri yazdı:
Atatürk, karanhğı aydınlatan bir
ışıktı. Aymazlık uykusunda uyuyan-
lan uyandıran bir çığlıktı. Dirençli,
özgüvenli, özverili, insancıl (hüma-
nist) bir komutandı. Ören yerine dön-
müş Anadolu'da, birbiri ardından
tansıklar(mucizeler) yarattı. Bitkin,
bezgin, yazgıcı halkı örgütledi. Ku-
rumak üzere olan yurt ve yaşam sev-
gilerini yeşertti. Cılız olanaklannı
birleştirdi. Tükenmiş olduğu sanılan
gizilgüçlerini devinime geçırdi. "Ya
ölüm ya bağunsızhk!" diyerek Türk
Ulusal Kurtuluş Savaşı'ra başlatü. Ta-
rihte bir benzeri olmayan bu savaşı,
göz kamaştıran görkemlı bir utkuy-
la sonuçlandırdı. OsmanJı llhanlı-
ğı'nın (imparatorluğunun) yıkıntı-
lan üzerinde, çağcıl ve kalımlı (ba-
kî) Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu.
Laiklik ilkesiyle, budunsal (etnik)
kökenleri, anadilleri, dinsel inançla-
n, ağıtlan, türkülen, oyunlan.. ayn
olan topluluklan bırbirlerine kay-
naştırdı. Kulu yurttaş, uyruğu ulus
yaptı. Halkına acıyı, mutluluğu, öz-
gürlüğü hakça paylaştırdı. Halife ya
da buyurgan (dıktatör) olmasını öne-
ren dalkavuklan, "EgemenBkkayrt-
szvekoşulsuz ulusundur!" dıye pay-
ladı. Kışıhğıne duyulan sevgiye ve
güvene hıç toz kondurmadı.
Atatürk, üstün yeti ve yetenekler-
le donanmış bir insandı. Beyni ve yü-
reği olağanüstü üretkendi. Anlağı
işlek, ırası (karakteri) sağlam, isten-
ci keskın, bilinci saydam, duyuncu
(vicdanı) lekesizdi. Düşünceleri,
olumlu bilimin sık gözenekli süz-
gecinden geçmiştı. Eşsiz biranlatım
ve betımleme ustasıydı. Dıli akıcı,
kıvrak, ezgiliydi. Her tümcesi, dü-
şündüren, esinlendiren, yönlendi-
ren, yol gösteren bir özdeyiştı. Bı-
kıp usanmadan, ülkesini çağdaş uy-
garlık düzeyıne çıkarmak ıçin çalış-
tı. Ulusuna acı çektiren kötülükleri
önlemek, haksızlıklan gidermek,
kördüğüm olmuş sorunlan çözmek
için kafa yordu. Ağzından gereksiz
ve gerekçesiz tek sözcük çıkmadı.
Konuştuğu gün, tüm gözler ve ku-
laklar Türkiye'ye çevrildi. Ankara,
uluslann ilgi odağı oldu.
Atatürk, usçu ve köktenci bir dev-
rimciydi. Halkını, usdışı masallar
anlatarak avutmadı. Söylence ninni-
leri söyleyerek uyutmadı. Katı ku-
rallann ve öğretilenn albenisine ka-
pılmadı. Köklü ve özgün devrimler
yaptı. Örneğin, cumhuriyet yöneti-
minin Tann'nın ve son yalvacının
(peygamberinin) buyruklanna ay-
kın olduğunu savlayan "haüfeöği''
kaldırdı. Inanç özgürlüğünü ve ulu-
sal istenci tutu (ipotek) altından kur-
tardı (3.3.1924)... Çocuklann ve
gençlerin beyinlerini kısırlaştıran
çağdışı eğitim kurumlarmı kapattı.
Ozekinli, özverili, özgür düşünceli,
tutarh, toplumcu insanlar yetiştir-
mek için eğitim kurumlan arasında
uyum ve birlik sağladı (3.3.1924)...
Sank, fes, takke, kabalak gibi baş-
lıklan; cüppe, şalvar, çarşaf, çakşır
gibi giysileri yasakladı. Yurttaşlan-
nı, uygar biçimde giydınp kuşattı
(25.11.1925)... Asalaklan banndı-
ran, buram buram afyon kokan, sü-
rekli "hu!." çekilen izbelere kilit vur-
du (30.11.1925)... Körpe Türkiye
Cumhuriyeti 'nin bilimsel ve eşithk-
çi bir tüze (hukuk) dizgesine gerek-
sinimi vardı. Çünkü onurlu Türk uhı-
su, OsmanJı 'dan kalma dinsel içerik-
li ve topluluklar arasında ayncabk ya-
pan bir tüze dizgesiyle yönetüemez-
dı. Bu yalın gerçeği göz önünde tu-
tarak, topluluklar ve bireyler arasın-
da eşitlik sağlayan "Yurttaşlar Ya-
saa"nı (Medeni Kanun'u) yürürlü-
ğe koydu (17.2.1926)... Yurdunun
gerçek iyesi (sahibi), ulusunun ger-
çek bayı (efendisi) saydığı Türk köy-
lüsünün yüzde 85'i bilisızdi. Köy-
ler okulsuzdu. Köylerde okul olsa bi-
le durum değişmezdi. Çünkü, oku-
tulan Arap abecesi (alfabesi) çok
çetrefildı. Öğrenilmesi, okunması,
yazılması alabıldiğine çetındi. Işte bu
yüzden, abece devrimini yıldınm hı-
zıyla gerçekleştirdi. Yiğit ve özve-
rili Kuvayı Mılliyecilen, açtırdığı
"halk okullarTnda görevlendirdi.
Sol elinde Latin abecesi, sağ elinde
tebeşir, Anadolu'yu adım adım do-
laştı. Candan sevdiği halkına okuma
yazma öğrettı (3.11.1928)... Köklü
ve varsıl bir dıl olan Türkçe, yüzyıl-
larca dışlanmıştı. Kaba saba bir dil
sayılmıştı. Türkçenin yerini, uydur-
ma bir dil olan Osmanlıca almıştı.
Osmanlıca, Arapca, Farsça ve Türk-
çe sözcüklerden oluştunılmuş tat-
sız tutsuz bir bulamaçtı. Bu bula-
maçtan yapılan tümceleri ve tamla-
malan (terkipleri) anlamak, bulma-
ca çözmek denlı zordu. Daha kötü-
sü, halkın dilini aydınlar, aydınlann
dilinı de halk anlamıyordu. Devle-
tin yazılı buyruklannı okutmak ve
açıklatmak için, fellık fellik dılmaç
(tercüman) aranıyordu. Ulusunu bu
utanılacak durumdan kurtarmak için,
Türk Dil Kurumu'nu kurdu. Ülke-
sinin en seçkin yazarlannı, ozanla-
nnı, sanatçılannı, tarihçilerini, eği-
timcilenni, toplumbilimcilerini Dil
Kurumu'nun doğal üyeleri yaptı.
Yitmek üzere olan Türkçe sözcük-
leri, deyimleri, atasözlerinı derletti.
Türkçenin ses, biçim, tümce yapısı-
nı bilimsel ve kalıcı kurallara bağ-
lattı. Ad, yüklem türünden olan söz-
cüklerin kök ve gövdelerine yapım
ekleri ekleterek yeni sözcükler ve
terimler türettirdi. Kendisi de, düz-
lem (geometri) terimleri türetti. Ulu-
sunun kimlık belgesı ve ses bayrağı
olan Türkçeyi, yabancı dillerin bo-
yunduruğundan kurtaracak ulusal
imeceyi başlattı (26.9.1932).
Mustafa Kemal Atatürk, duyarh ve
erdemlı bır ökeydi. Yaşamı boyun-
ca bilimin gösterdiği doğru yoldan
sapmadı. Yüzünü, ayçiçeği gibi gü-
neşten hiç ayırmadı. Insan emeğini
en yüce bir değer saydı. Halkından
toplanan vergıleri kaşarlanmış hır-
sızlara yağmalatmadı. Yerli ve yaban-
cı tefecilere avuç açmadan Anado-
lu'yu baştan başa bayındırlaştırdı.
Askersel utkulannı, tutumsal (eko-
nomik) utkularla taçlandırdı. Ulu-
sunu, birlik ve erinç içinde yaşattı.
Ardında, süremin (zamanın) aşın-
dıramayacağı, sıyasal depremlerin
yıkamayacağı yapıtlar bırakarak
acundan aynldı (10.11.1938).
Bir sonraki yazımda Atatürkçü-
lüğe ihanete gelecek sıra...
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Tencereyi Kirletenler!
Evren Paşa'nın
birsözünübugün-
lerde sık sık yine-
liyorum: "Tence-
reyi pislettiler".:.
Kimdi onlar?
1980öncesinde
Türkpolitıkayaşa-
mında egemen olan partıler, daha da
çok liderter; özellikle ikisı, Süleyman De-
mire» ile Biilent EcevitL
Diyeceksiniz kı, Evren Paşa dönemin-
de de nice tencere, çanak kirletildi! Ni-
ceyaniışlaryapıldı, nice acılar çekildi! öy-
le okJu ki, 80 öncesini arar durumlara düş-
tük...
Ama o "tencereyi pislettiler" sözü,
davranışı, gide gide tencereyi de aştı,
kazanlan doldurdu. Bugün yabancılara
"para para " diye dilenir hale gelmışsek,
bunun sorumlulan, hatta suçiulan yok
mu? Niye Türkiye bu kadar kötü, bu ka-
darbeceriksizceyönetildi? En hafrf söz-
ler bunlan haince, düşmanca mı deme-
li, başka bir tanım mı bulmalı?
Dûyûn-ii Umumi'yi, Türkçesi Dış Borç-
lar Kurumu'nu oluşturmak en lyısı olacak
diye düşünmek mi gerekıyor. Hıç değil-
se sorumlu kimdir, biliriz? Yabancı usta-
lara, uzmanlara yazgımızı teslim ettiği-
mizin bilincine vanr, ilk fırsatta kendimi-
zi toplamaya, aklımızı başımıza almaya
çalışınz. Şu hale bakın, Oünya Bankası
uzmanı bir Türk gidip kapı kapı dolaşı-
yor, ama "önce siz şu on beş yirmi ya-
sayı çıkartm, sonra gelin" diye tersleni-
yori On beş günde on beş yasa! Bir gün-
de yasa nasıl çıkar? Hem daha çoğu ha-
zırlanmamış, encümenlerde görüşülme-
miş, tartışılmamışsa...
Bir keşmekeş, bir karmaşa!.. Iktidar
partileri saç saça baş başa! Iktidan da
muhalefetı de şaşkın, ne yapacağını bil-
mezbırşaşkınlıkta... Ülkeuçurumun ke-
nanna getirilmış, adamlar kısır kavgalar
peşinde!.. Üsteîık de, uçurumun kenan-
na getiren de kendileri... Son yirmi yılda
soygun, hortumlama, hırsızlık, elde avuç-
ta ne varsa tüketmiş. Daha doğrusu hor-
tumculara sunulmuş... ABD'den bekJe-
nen on iki milyar dolar kadar bir para
hortumculara
gitmiş... Yaban-
cı para kaynak-
tan bunlan biz-
den iyi biliyor
"Vereceğimiz
para yine çar-
çur mu edile-
cek?"
Bir sözü, bir isteği daha vardı 12 Ey-
lül liderinin: "Bizeyeni insanlargeretdi"...
Demirel'lerden, Erbakan'lardan, Tür-
keş'lerden, Ecevit'lerden kurtulmak, po-
litika sahnesine yeni yüzler çıkarmak...
Tencereyi pisletenleri bir daha yurt işle-
rine kanştırmamak, gençleri, denenme-
mişleri lideryapabilmek...
Istediğı de az çok oldu, 12 Eylül son-
rasında yeni Ikterier çıkü ortaya. Kimi par-
layıp söndü, içlerinden birkaçı sürdürdü
etkisini... Turgut Özal, Mesut Yılmaz,
Tansu Çiller, hepsi yeniydi, kendi alan-
lannda ün yapmış kişilerdi. Sırasıyla ik-
tidar okjular. Ama bizler ne kazandık? Bir
o geldi işbaşına, bir öbürü; kendi arala-
nnda o gün bugün çekışıp duruyorlar!
Ama hepsı ülkeyı bugünkü acınası hale
getirdiler! El kapılannda on beş milyar do-
lar arayacak kadar onursuzJuk durumu-
na düşürdüler tencereyi pistetenler!..
Bir güç otea, bir mucize otea, Türkiye'yi
tepeden tmağa değiştirecek bir güç!.. Ön-
ce Meclis'tekı üye sayısını yan yanya
azaltsa; milletvekillerine sağlanan özel ça-
lışma odalannı, sekreterieri, türlü ola-
naklan kaldırsa; aylıklannı dörtte bire in-
dirse; araba saltanatına, lojman lüksü-
ne son verse!.. "Kemerieri sıkma" işini
önce yönetici kadrolardan başlatsa!..
"Para dileniyoruz" diye söylüyorlar,
Î
'azıyorlar, utanıyorum. özellikle Atatürk,
nönü dönemlerini yaşamış bızim gibi-
ler, herkesten çok duyuyor bu utancı!..
Ama doğrusu ya, beylerin beyefendile-
rin hiç utandığı yok, koltuklanndan kıpır-
dadıklan yok. Ülkeyi batırmaktalar, ama
bu batışın sorumlulan kendileri degilmiş
gibi hâlâ tepeden tepeden konuşmak-
talar. Kendilerine baglı takımlar kurarak
sattanatlannı daha yıllarca sürdürmek
hevesindeler...
Gözyaşının Yaran Yok
Zehra UNUVAR Öğretmen
S
ezerile Ecevit arasında olan
gerginliğin yarattığı buna-
hmı ve piyasalann allak
bullak oluşunu şaşkınlık ve
üzüntü ile izloken haberlerde birgö-
rüntü dikkatimi çekti. Ecevit'in yap-
üğı konuşmayı dınleyen bir parla-
menter gözyaşlannı tutamamış ve
haber programlannın yakın plan
çekimleri ile ekranlan kaplamıştı.
Gözlüklerinin ardından görünen
gözleri, yavaş yavaş yaşanrken yü-
züne bir üzüntü yerleşıyor ve biri-
ken yaşlan akmaya başhyordu.
Ashnda o, orada ağlarken sanı-
nm lideri için üzülüyordu ama..
yurdun dört bucağında ağlayanla-
nn çok daha önemli nedenleri var-
dı. Zaten sıkıntılar içinde olan he-
pınuz zarâra uğramış, şöyle ya da
böyle bu bunalımın yükünü yükle-
nerek kamburlaşmaya başlamıştık.
Insan için gülmek ne kadar do-
ğal ise ağlamak da o kadar doğal-
dır. Ancak, bazı ağlamalar neden-
se yadırganıyor. Işte ben de bu ağ-
lamayı yadırgadığımı söylemek ıs-
tiyorum. Ağlayan bir erkek olduğu
için değil, kocaman bir adam, bır
siyasi olduğu için değil; neden böy-
le içi burkulup da ağladığını tam
kavrayamadığım için. Oysa, daha
önce de ağlayan erkekler gördüm
ve onlann gözyaşlan ıçimi yüce
duygularla doldurdu. Anlatayım:
1970 yılında, Aksu Ilköğretmen
Okulu'nda öğretmendim, müdürü-
müz Ramazan Oraldı. 10 Kasun,
Atatûrk'ü anma programı çerçe-
vesinde, öğrencilerin sınıflannda
hazırladıklan tablolan ve kısa prog-
ramlan izleyip değerlendirecektik.
Her yıl yapüan bu yanşma için her
sınıf, kendi yaratıcı gücünü göste-
rerek ve öbür sınıflardan gizleye-
rek tablolar ve programlar hazır-
lardı. O gün sabahın ilk ışıklan ile
kaikan öğrenciler, büyük birheves-
le ve yaratıcı güçlerini birleştirerek
içlerindeki Atatürk sevgısıni anla-
tan çalışmalar yaparlardı.
Salonda yapılan toplanödan son-
ra sınıfları gezmeye gittik. Her sı-
nıfta öyle güzel tablolar hazırlan-
mıştı ki.. şaşırmışnk. Sınıf tahtala-
n tebeşirle yapılan en güzel renkli
Atatürk resimleriyle, güzel yazı-
larla, özdeyişlerle doluydu. Sıralar
çekilerek sınıfin ortası açılmış, Tür-
kiye haritası çizilerek Kurtuluş Sa-
vaşı ses ve hareketle, şiir ve müzik-
le canlandınlmıştı. Güzel şiir oku-
yan çocuklar, saz çalanlar, türkü
söyleyenler, halkoyunlan, zeybek
oynayanlar, tüm becerilerini orta-
ya dökerek Atatürk sevgilerini dil-
lendirmışlerdi. Hangi sınıfa gırsek
aynı coşkuyu görüyorduk. Çok duy-
gulandık.
Değerlendirme kurulunun başın-
da bujunan müdürümüz Ramazan
Oral gözyaşlannı tutamayarak ağ-
lamaya başladı. Babacan birmüdür-
dû; hepimiz çok sever ve sayardık.
Biz de duygulanmızı saklamadık,
çocuklan hem övdük hem de böy-
le duyarlı ve akıllı olduklan için
sevinç ve övünç gözyaşlan akıtük.
Atatürk gençliğini, Atatürk Türki-
yesi'nin teşekkürü ve güveni adı-
na, tek tek kutladık.
Öcinci örneği de Balıkesir Gö-
nen'de yaşadığım bir günden vere-
ceğim. Yıl 1994. Ömer Seyfettin
Kültür Etkinlikleri nedeniyle ora-
dayız. Yıldız Otel'in söyleşi salo-
nunda sanata ilgi gösteren Gönen-
lilerle söyleşeceğiz. Söyleşiyi de-
ğerli gazetecı Sami Karaören yö-
netiyor. Muzafifer tzgü ve eşı, Ta-
nk Dursun K. ve eşi, Mehmet Ba-
şaran ve eşi, Bahri Sava ve eşi ve
öyküleri ile ödül kazananlar ora-
da. Asun BezLrd'nin eşi duygulu
biryazı okudu. Sıvas katliamını bir
kez daha lanetledık. Dınleyenlerden
biri, Sami Karaören'e: "Sizdeora-
daydınız efendim. Nder yaşadığı-
nızı ve gördûklerinizi anlaür mıst-
nız" dedı. Sami Karaören, sesı tit-
reyerek yaşadıklanndan bir bölüm
anlattı. Hepimiz ağlamaya başla-
dık. Salonda duyulan ağlama ses-
lerine içli bir hıçkınk katıldı. Bak-
tım, tam karşımda, dınleyenlerin
önünde oturan Bahri Savcı hocamız,
hıçkırarak, sarsılarak ağlıyordu.
Orada hepimiz, Sıvas'ta kaybetti-
ğimiz değerli insanlanmız için ağ-
hyorduk. Atatürk'ün mırasına can-
dan bağlı kışıler olarak, yurdumu-
za yakışmayan bu olayın acısını ta
içimizde duyuyorduk. Ağlamak he-
pimize yakışıyordu; çünkü göster-
mehk değıldı. Gerçekten içimiz ya-
nıyordu.
"Ağlayabikn insan iyi insandır"
derler. Ağladığı yere ve duruma
bağlı, elbette bazılan, istedikleri
her yerde ağlayabıliyor. Gözleri em-
re uyarak yaş akıtmaya alışmış. Öz
ağlamalı İci gözyaşının anlamı ol-
sun. *
Türkiye'nin yaşadığı şu anki du-
rum için ise gözyaşının bir yaran
yok. Bir an önce gereken ne ise ya-
pılmalı, kişisel alınganlıklar bırakı-
larak çalışılmalı. Yoksa, gözyaşla-
nmızı sel etsek kimseye yaran ol-
mayacak. Çabuk toparlanacağımızı
ummak istiyoruz.
PENCERE
Yağmur
Bir müzisyen sıradan insanın duymadığı sesleri
duyan bir parça çalınırken, yalnız yanlışlann ayır-
dına varmakia kalmaz, yaniış olmayanlann değer-(
terini görünmeyen bir terazide tartabilir. ı
Hastanın nabzını tutarken ya da sırtını dinlerken
hastalığı tanıyan hekim duyarlıdır.
Bir yetkin ressamın gözleri, bizim aynmsamak-
tan yoksun kaldığımız renklenn tonlannı seçebilir
Arabanın motoru çalışırken çıkan sesi dinleye-
rek "anza"yı yakalayan usta duyarlıdır. ,
Bir yazann ya da şairin, sözcükleri yan yana di-j
zerek yarattığı yapıtın enlemleri ve boylamlan her'
insanın dünyasına sığmayabilir; ancak derinliğinej
bir kültürün örgüsüyle dokunmuş bir kişiliğin yapı-,
sında oluşabilecek duyariıkla duyumsanabilir. i
Duyariığın türlen var. !
Bir radann duyarlığıyla insan duyarlığı arasında-'
ki aynmı farketmek de bir duyarfık...
Içtiği şarabın lezzetini damağıyla dili arasında
duyumsadığı an markasını bilecek düzeyde uz-
manlaşan kişinin dünya çoğunluğunun yoksulluk
çukurundayaşaması karşısındaduvarlaşması, bir
eksikliği vurgulamıyor mu?..
Insan duyarlığı nedir?..
•
2001 yılındayız..
Isa'dan önce 50'nci yılı yaşasaydık, kimin yanın-
da olmak isterdik...
Efendilerin mi?..
Kölelerin mi?..
Varsayalım ki Milattan önce Birinci Yüzyılda Ro-
ma'da yaşıyorsun...
Spartaküs'ü mü desteklersin?..
Serar*ı mı?..
Şimdi çoğumuz büyük bir rahatlıkla bu soruya
doğru yanıtı verebilir
- Elbette Sezar'a karşı çıkardım; çünkü köMğe
karşıyım.
2000 yıl önce yaşanmış bir otayda bugün yan tut-
manın hiçbir rizikosu yoktur; kölelığe ilişkin tarih-
sel yargı çoktan verildi; ama, hiç unutmayalım ki
Roma çağında uygarlık efendilerden yanaydı; yal-
nız köleleri değil, Roma dışındakı bütün halklar
"barbar" sayılıyordu.
Bugün de 'Zenginler Kulübû'nijn dışındaki ço-
ğunluğa tepeden bakılmıyor mu?..
Peki, biz şimdi kimden yanayız?..
Yoksullan 'barbar' diye niteleyip uygar zengin-
leri tutuyorsak, insan duyartığımızda bir eksiklik
olduğu aşikâr değil mi?..
•
Bir radann duyarlığı başka şey..
Insan duyarlığı başka...
Pablo Neruda'nın şiiri:
Neden diyorsunuz şiiherin
Söz açmaz düşen yapraktan,
Doğduğun yerin
Yüce volkanlanndan?
Gel de gör
Caddeler kan revan
Gel de gör
Caddeler kan revan
Duyarlıktan yoksun kalan bir duygululuk ilkelle-
şebilir; belkı de kabalaşır.
Insan olmanın koşulu acıyı paylaşmaktan ge-
çer; acı paylaşıldıkça küçülür, sevinç paylaşıldık-
ça büyür. Evrende her şey küçük doğar, zamanla
büyür, aa büyük doğar, zamanla küçülür. Doğa, ke-
deriyle mutluluğuyla bir bütündür. Toprakla suyun
birliğini vurgulayan da yağmurdur, yerden yükse-
lir, gökten yağar.
Bunun için rahmet demişier adına...
ÇERMtK ASLtYE HUKUK
MAHKEMESt
2000/96 E. / 2001/5 K.
Davacı Hûseyın Çetınkaya tarafuıdan Çermik Nüftıs
Müdürlügû aleyhıne açılan soyadı tashıhı davasının ya-
pılan yargılaması sonunda. Karar gereğı Çermik ıJçesi
Petekkaya köyü cilt: 62, kütûk sıra no: 104'te nûfiısa
kayıth Zülfükâr ve Raife oğlu, Hûseyın Çetinkaya'nın
Çetınkaya olan soyadının Odabaşı olarak düzeltılmesi-
ne karar verilmiştir. Zarar görenlerin öğrendıklen tarih-
ten itibaren 1 yıl içinde ıtiraz davalan açmalan ilan olu-
nur. 13.02.2001. Basın: 16609
camlarbir
26 Mart 2001den itibaren
yeni adresimizdeyiz.
• Türkiye Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş.
• Camiş Madencilik A.Ş.
• Madencilik Sanayii ve Ticaret A.Ş.
• Camiş Elektrik Üretimi
Otoprodüktör Grubu A.Ş.
• Camiş Sigorta Hizmetleri A.Ş.
• Camiş Menkul Değerler A.Ş.
(Kule 2 Tel: 0.212.350 50 50)
v
2 Nisan 2001'den itibaren
yeni adresimizdeyiz.
• Camtaş Düzcam Pazarlama A.Ş.
• Anadolu Cam Sanayii A.Ş.
• Soda Sanayii A.Ş.
ŞİŞECAM Bır TÜRKİYE İŞ BANKASI Kuruluşudur
Iş Kuleleri, Kule 3 4.Levent 80620 Istanbul
Tel: 0.212.350 50 50, www.sisecam.com.tr ŞİŞECAM