23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1NİSAN2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA K X J I J T T J R kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Yönetmenlik yapmayı düşleyen Müjde Ar, kitabını bu ortamda yayımlamıyor En yozLaşan siyaset ve medya B en 'Arkadaşlar, hanımlar, beyler benim bir dünyam var ve bu dünyayı sizlerle paylaşmak istiyorum, ne dersiniz?' aşamasına gerçek anlamda geldiğimde bir film yapanm ancak. Bu da çok güçlü bir senaryoya bağlı. AGAMZEAKDEMtR Peşpeşe üç fılmde rol alan Müjde Ar için önemli olan çok filmde oynamak değil, doğru projelerde yer almak. Rol önerilen bir çok filmi se- naryosunu beğenmediğinden geri çeviren ünlü oyuncu, çe- kilen az fılmlenn arasında iyi olanlann içinde bulunduğu içinkendini 'şansbvegüveni- Br' hissediyor. Yeni projeleri ise işle ılgili değil. Bir süre hiç çabşmayı düşûnmüyor. önûmüzdeki yıl uzun süreliğine Ameri- ka'ya gidecek. Bir sinema ûniversitesi projesi var. TRT'de yayımlanan dizisi 7 bölüm sonra bitecek. Başka- nı olduğu ve çok çaba gerek- tiren TÜRSAK'tan çok yo- rulduğunu belirtıyor. Türk sinemasının, "çokda- ha fazla düşünen, entelektüel birikimi olan, daha fazia işi se- ven, kaüfiye kadrolara ihtiya- a ' olduğunu düşünüyor. Ye- şilçam'ın kavgacısından set işçisine, çaycısına kadar bir kadrosu olduğunu, ama şım- di dizilerde artık bu insanla- rın kalmadığını anlatırken, "Bugün arük eski Yeşilçam fîlmlerini çekelim derseniz çokzorlanırsınız" diyor. Tûrk sinemasına büyük sermaye gtrerse iyişeylerola- cağT umudunda. "Fakatsine- mamızıdünvayasatarhakge- lemezsek -ki satmamız çok zor gözükûyor- hiçbir şey ola- maz. Amerikan sineması dün- yanın tepesine bindL Avrupa sinemasını perişan erti. Ne Fransız ne Italyan sineması kakh. Bir Luc Besson'm bu kadar Amerikanlaşması da- yanıbr gibi değiL Yine de rüm olumsuzhıklara karşın son yülarda Türk sinemasının ka- tettiği yollan değerli ve dikka- te ahnır buluyorum." Gönlünde yönetmenlik ya- tıyor, ama çok zor olduğunun farkında. "Eğer ben günün bi- rinde bir film yönetirsem her- hakle birkaç kişinin başma bir iş geür. Çünkü çok titiz ve sa- bırsızun. Yönetmenlik daha sakin bir yapı gerektiriyor. Ba- zen içimden şu yönetmeni ke- nara çekeyim de bu sahneleri ben yöneteyim duygusu geç- miyor değil ama. bunu yönet- mene asla hissettirmem." Teknik olarak bır filmı çek- mek için hiçbir yardıma ge- reksinımi yok. "Arkadaşlar, hanımlar, beyler benim bir dünyam var ve bu dünyayı siz- lerle paylaşmak istiyorum, ne dersiniz?" aşamasına gerçek anlamda geldiğınde bir film yapacak. Bu da çok güçlü bir senaryoya bağlı. 2002'de Sezen Aksu'yla birlikte bir fılmde oynayacak. Henüz ismi kesinleşmeyen bu güzel projeden ötürü çok he- yecanlı. ilemin kökleriyle ilgili, göçün yüzlerce yıl birey üzerindeki etkisinin silinemeyeceğini anlattığım kitabımdan medya yüzünden tamamen vazgeçmiştim. Artık her şeyin rezalet olduğu bir ortamda yayırnlamam, bu yüzden filmini yapmak istiyorum. Ailemin öykusü inamlmaz Çok zor bir işe kalkıştrm 2002'de Sezen Aksu fle bir filmde oynayacak. (KAAN SAĞANAK) - Ailenizin kökleriyle il- gili filme çekmeyi planla- dığuıız bir kitap yazryor- dunuz. AR - Evet. Ama kitap- tan medya yüzünden ta- mamen vazgeçmiştim. Medya günün birinde başka bir şıklığa bürü- nürse, belki o zaman dü- şünürüm. Ama asla artık her şeyin rezalet olduğu bir ortamda yayımla- mam. Onun için fîlmini yapmayı düşünüyorum. Çünkü sinemalaştığı va- kit artık o karakterlerin gerçek olup olmadığı, ne derecede gerçek olduğu ya da filme uydurmak için ne hale getirildiği başka bir alana doğru gi- diyor. Kitap için tam isim düşünüyorken, Alman- ya'da benim düşündü- ğüm isimle bir Türk ka- dın yönetmenin yaptığı bir filmle karşılaştım. Demek ki aynı şeyleri düşünmüşüz. Çok güzel- dı ismı.. ama yazıldığı için koyamayacağım: 'Ben Annemin Krayım'. Çünkü herkes annesinin kızı. Annem de, annean- nem de. Bu kitapta gö- çün, yüzlerce yıl birey üzerindeki etkisinin sili- nemeyeceğinin alnnı çiz- mek istedim. Çünkü biz hem anne tarafindan hem de baba tarafindan çok göç etmiş biraileyiz. tna- nılmaz bir hikâye. O bir türlü bu- toprağa yerleşe- meme ya da bir yere ait olamama duygusunun kuşaktan kuşağa kadın- lann seçtıklerı hayatlar üzerindeki etkisini anlat- maya çalışıyordum ve çok zor bir işe kalkıştım. Bunun için senelerce ta- nh okudum. Bulgar tan- hi üzerinde neredeyse ki- tap yazacak hale geldim. Ama bütün bu birikim bir anda berbat edildi. Zaten Türkiye'de en yoz- laşmış iki kurum var; bi- ri siyaset, diğeri de med- ya. Senaryonun ticarikokusu ondan sondııv Ertem Eğilmez ile başlayan merakı, 25 yıl sonra film çekenlerin danıştığı uzmanlığa dönüştü -'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar', ödüDer almasma karşın gişede başa- rdı olamadL Bunu nasıl değerlendi- riyorsunuz? AR - Senaryoyu ilk okuduğumda bununticari bir film olmadığmı söy- ledim. Onlar öyle görtnüyorlardı. Çok büyük para ve emek harcandı filme. Bence gişesi daha iyi olmalı, en azandan 400-500 bin seyirciye u- laşmalıydı. Doğrusu filmin senaryo- sunu okuduğumda 'Komser Şeks- pir'deki ticari kokuyu alamadım. Aynı şekilde de Sinan Çetin'e, Me- sut Ceylan'ın senaryosunu çok hoş bir yerden yakaladığını ve bunun ti- cari bir şey olduğunu söyledim. îki filmde de yanılmadım, ama keşke yanılsaydım... -SenaryodasevircininUgisiniçeke- bOecek değişiklikler yapılabüir miy- di? AR - Bence yapılabilirdi. Fılmde fazlaca hikâyeler vardı. Bana 'Bu, senaryonun son şeklidir ve arük hiç- bir $ey değişmeyecek' denildi. Eğer fikrirn sorulsaydı, oturur yanm say- fa eleştiri yazardım, o zaman da film sanınm 5-6 ay gecikmeli çekilirdi. Çûnkü kavga ederdim birçok şey için. Genel kriterlerime göre filmin iş yapması için, senaryoda bazı şey- lerin daha altının çizilmesi, daha gûçlendirilmesi, özünün daha farklı olınası gerekirdi. Nesela 'Komser Şekspir'in kome- di dozu daha fazla olmalıydı ve se- narvo aşamasında da bütün çabam o yönde oldu. Fihnin öyle daha da gûçleneceğine inanıyordum. Ama tabiı ki o da artık yönetmenin dün- yasL Yafan haber için iki dava açti -FUmin galasında çıkan olaylann seyrciyi ohımsuz etkilediğini düşü- nöjor musunuz? Aynca 'Komser Şekspir' de olduğu gibi, bundan böy- le hç bir fılminizin galasına katüma- yaağuuzı açıkladınız. AR-Evet. Filmin önüne öyle bü- yül bir set getirip koydular ki, bir filn elbirliğiyle nasıl mahvedilir di- ye cturup bir senaryo yazılsabundan iyi Jİamazdı. Artık herkes bir iş ya- p*pr ve o işi duyurmak için rezalet çıkınyor. Ben fıhne böyle kötü bir etksinin olduğunu düşünüyorum. Ayıca Hürriyet ve Sabah gazetele- rLre, 'Dar Alanda Kısa Paslaşma- taunn galasına o tinerci çocukları be- oin getirdiğime dair yalan haber yadıklan için 20'şer milyarhk da- v a içtım. Hem filmi yap, hem de fmln kadar peşinde koştur. Bu bir A ynı rolü tekrar etme kaygısına asla düşmedim; on tane fahişe rolü oynanm, onu da birbirinden farklı olur. Oyunculuğun marifetinin de bu olduğunu düşünüyorum. Senaryoyla ilişkiyi ise oyunculuktan daha fazla önemsiyorum, çünkü diğeri ondan sonra geliyor. moda. Aslmda fılmlerin bütçesine yakın reklam giderinin olması lazım. Ama filmi yapacak para yok. - Bir oyuncu olarak senaryoyu çok önemsiyorsunuz. AR - Bir oyuncu senaryodan anla- mıyorsa, özellikle ülkemizdekı gibi senaryonun bolca rastlanmadığı bir yerde hiçbir şeydir. Senaryo mera- kım Ertem Eğilmez ile Arzu Fılm'de başladı. Senaryo çalışmalanna fılm- de A'dan Z'ye rol alan tüm oyuncu- lar, fikirleri olsun ya da olmasın ka- tılmak zorundaydı. Ertem Eğilmez, ev ödevi gibi görev verir, 'git düşün, yaruı geJL, anlat' derdi. Biz öyle bır çalışma içüıden geliyoruz. Yavuz Turgul'dan Şener Şen'e Kemal Su- nal'dan Tarık Akan'a, Zeki Alas- ya'dan Metin Akpmar'a İlyas Sal- man'a herkes zorunlu olarak senar- yoya katılırdı. Kendimi hep senar- yonun içinde buldum ve bu 25 yılhk sürede senaryodan anlar hale gel- dim. Ciddi biçimde ilgileniyorum, araştınyorum, üniversitelerin kitap- lıklanna gidiyorum, vvorkshop'lar- dan çıkmıyorum. Bu arada oynaya- yım ya da oynamayayım, bir sürü fil- min senaryosu bana geliyor. Senar- yoyla ilişkiyi oyunculuktan daha faz- la önemsiyorum, çünkü diğeri on- dan sonra geliyor. - Size göre Türk seyirasi nasıl film- lerden boşlanır? AR - Her şeyi dozunda seviyor Türk seyircisi. Gülmeyi de, ağlama- yı da. Türk seyırcisinın hangı tür fıbnlerden hoşlandığına en anahtar film bence 'Eşkıya'dır. Çünkü Ya- vuz Turgul bu işi biliyor. Türk seyir- cisini iyi tanıyor, dram dozunu iyi ayarhyor. Ertem Eğilmez de müthiş bir örnektir. - İyi bir fılm, ancak iyi bir senar- yov la yapıur görüşündesiniz. AR-Kesinlikle. Kötü bir senaryo- yu iyi bir yönetmen ıstediğı kadar uğraşsın, doğru bir şekilde kotara- maz, oyuncu da ne yaparsa yapsın doğru yerini bulamaz oyun içinde. Mesela 'Kahpe Bizans'm senaryosu geldi, 'Oynarmısın?' dediler. Senar- yoya baktım, 'Bu filmde oynamam' dedim. iyi ki oynamamışım. -Neden? AR- Senaryoda aceleye getirilmiş gibi bir hava vardı. 'Senaryoyu değiş- tirmeyi düşünmüyoruz, bu son haü- dir' dediler. Projenin yola çıkışı doğ- ruydu, kötü bir çalışma değildi. Ne- ticede bir özen var, büyük bir para harcanmış, o kadar emek verilmiş. Ama ben o tür filmi seyretmekten haz etmiyorum. Onun karşısına ko- yabileceğim fılm 'Arabesk'tir. 'Kah- pe Bizans', 'Arabesk'inolmamış ha- lidir. Yapan insan arkadaşım, Gani Müjde çok daha iyisini yapabilirdi. 80 filmle bir Volkswagen - Yönetmenler genellikle kendileri- ne müdahale ettirmezler. Bu konuda Sinan Çetin ile aranızda nasıl bir oyuncu-yönetmen ilişkisi hâldmdi? AR- Hiç müdahale etmem yönet- mene, sette bir kuzuyumdur. Ağzı- mı bıçak açmaz. Ne denilirse onu yapanm. Onu iyi yapmaya çalışınm ve tamamen yönetmenin iç dünyası- nı, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çahşınm. Fihnin ritmini anlamaya, tamamen yönetmene uymaya çalışı- nm. Asla aykın bir tablo yaratmam. Bu anlamda da tam bir profesyonel oyuncu-yönetmen ilişkisi hâkimdi Sinan'la aramızda. - 'Komser Şekspir'de en çok han- gi sahneden etkilendiniz? AR- Seyirci gözüyle filmi sinema- da izlediğimde en çok Kadir ile tiyat- ro sahnesinde olduklan ve aşklannı birbirlerine itiraf ettikleri saSıneden etkilendim ve ağladım. Birbirlerine sevdiklerini hiç söylememişlerdi. Kendi köşelerinde konuşuyor bizde insanlar çünkü. Başka bir boyut bu. -'Ağır Roman'. 'Dar Alanda Kısa Paslaşmalar' ve 'Komser Şekspir'de hep fahişe rollerini canlandırdınız. Aynı rolü tekrar ettiğiniz ka\gısına düştünüzmü? AR - Hayır. Çünkü hepsi de birbi- rinden farklı karakterlerdi. Aynı ro- lü tekrar etme kaygısına asla düşme- dim. On tane fahişeyi oynanm, onu da birbirinden farklı olur. Oyunculu- ğun marifeti de bu. - 'Ağır Roman'da oyunculuğunu- zun yanı sıra yapuncı olarak da yer aldınız. Filmden maddi-manevi bek- lediğiniz karşdığı aldınız mı? AR - Maddi olarak tabii ki değil, çünkü sinemadan para kazanıhnıyor, ama manevi olarak hayatımın 5 yılı çok heyecan duydum bu proje için. 80 tane filmde oynadım, bir tane Volkswagen araba aldım, onu da sa- tıp şarkı söylemek için ders parası yaptun. Sinema, başka alanlardan para kazamlıp devamlı beslenecek bir olay. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR Baudrillard Bir Kelebektir Postmodernizm denilen nanenin nasıl birtavşan olduğunu, hangi şapkalarda ikamet ettiğini ve han- gi kulağından tutulunca hangi şarkıyı okumaya başladığını oldum bittim merak ederdim. Kimi ay- dınlar, postmodern söylemin kendi içinde belirsiz- likler, hatta karşıtlıklar banndırmasına rağmen bu akımın asıl belirgin ve açık öğesınin radikal eleşti- rel bir tutum olduğunu söylüyorlar. "Kendi içinde belirsizlikler, hatta karşıtlıklar -çelişkiler- banndır- masına rağmen" postmodernler yerleşik ve ege- men bilim anlayışını sorguluyormuş ve daha ıleri giderek bir bilim anlayışının 'doğnıluk temsili id- diasında' bulunmasının imkânsız olduğunu öne sürüyorlarmış. Hayda bre pehlivan! Bir kere, 'kendi içinde belırsızlikler ve hatta çe- lişkiler banndıran' bir hokkabaz tavşanının her- hangi bir bilim anlayışını nasıl sorgulayacağını me- rak ediyorum doğrusu. Benim bıldiğim kadarıyla 'egemen' dedikleri bilim anlayışı taa Keppler'e, Galileo'ya. Newton'a, Einsteina, Planck'a, Feynman'a kadar gidip gelen bir bilim anlayışıdır ve bunun 'egemeni' olmaz. Bilim kendi üzerinde bile egemen değildir, çünkü sürekli değişir. Bilim- de 'bu budur' diyenler toydurlar ya da konuyu he- nüz anlamamışlardır. Bilim uzun vadede bunlan ve geriye kalan her şeyi halleder. Her şeyi mi? Bilimsel olan her şeyi. Geriye aşk, sevda, serserilık, kibarlık budalalığı, postmodern- lerin çoğunda görülen sanat budalalığı, bilimsel açıdan incelenmesi olanaksız şapka-tavşanı vızıl- tılan kalıyor ki, bunlar iyi ya da kötü taraflarıyla bi- limin 'inceleme' alanına girmezler. Oysa postmodern birtavşan için, boyu ne olur- sa olsun, kemiremeyeceği bır havuç yoktur. Fel- sefe mi dediniz? Efendilerin hepsı -nazardeğme- sin- birerdüşünce üstadıdır. Kuantum fiziği mı de- diniz? En iyi onu bilirler. Fraktal geometri?.. Höh, bundan kolay ve anlaşılır bir şey yoktur. Aynca bu derin disiplinlerin sosyolojiyle olan bağını da bir güzel kurarlar ki öğrencinin ya da okurun dudağı uçuklar. Postmodern görüş, Galileo'nun küresel dünyasında dört köşe olmuş insanlann görüşünü yansıtır. Bu insanlar da birer bilim budalasıdırlar. Kimi postmodern aydınlarda görülen güçlü kuv- vetli bir inanç var Kapitalizm, günümüzde yeni- den alternatıfsizdir inancı. Her kuvvetli inanç gibi, inandığı şeyi yargılamayan, incelemeyen, didikle- meyen bir inanç bu. "Yirmincı yuzyılın ılen ve ge- lişmiş toplum modelinin" kapitalizm tarafindan çı- kanldığına iman ediyor bu insanlar. Yeni üretim tarzlarına geçiliyormuş örneğin. Bilgisel üretim modu. Bunu en iyi anlayanlar da renkli basınımı- zın patronlan ile onlann genel yayın yonetmenle- ri. Otuz yıl emek verdikleri kurumlarda bır gun ıçın- de kapı önüne konulan kimi basın emekçılerinin pek anlamadıklan bır yöntem bu. Artık Anadolu'nun bağnndan kopup iktidarayer- leşebilir ve bilimi, sanatı, duşünceyi, tarihi, mate- matiği, fiziği sorgulayabilirsiniz. Yaşama kültürü üstüne atıp tutabilirsiniz. Modernizmi ve onun te- mel kavramlanndan biri olan rasyonelliğı ve bilim- sel temsil felsefesinı -epistemolojiyi- canınızın çek- tiği kadar yadsıyabilirsiniz. Mürekkep yalamış postmodern tavşanlara da bu görüşleri savundu- rabilirsiniz. Artık çarpıtılmayacak hiçbir bilimsel kavram yoktur nasıl olsa. Postmodern sözcüğünün yapısında belirleyici olan POST sözcüğüdür. Post, uzmanların belirtti- ği gibi Ingılızce-Fransızca gibi dillerde 'sonrası' anlamına geliyormuş. Türkçe gibi dillerde ise yal- nızca 'post' anlamıyla gelir. Öncesi, sonrası yok- tur. Yalnızca bugünü vardır. Bilimi, bilimsel kuramlan birer fetiş gibi görme eğilimi; pozitivizmi korkutucu bır olgu olarak an- lama ve anlatma eğilimi Amerika ve Türkiye gibi azgelişmiş ülkelerde korkutucu boyutlara ulaş- mıştır. Cahil ve sevimli tavşanlann kendi kişisel havuç- lannı korumak adına giriştikleri bu bilgi duşmanı akım üstüne yazıp düşünmeye devam edeceğiz Kuşbakışı'nda... SADRİ ALIŞIK ÖDÜLLERÎ TTyatro jürisi Olcay ve Bilginer çiftini seçti. En iyiler açıklandı KüralrServisi- Sad- n Alışık Oyuncu ve E- mek ödülleri açıklandı. Atilla Dorsay, Ali Ha- kan, Orhan Oğuz, Işıl Ozgentürk ve Biket 0- han'dan oluşan sinema jürisi, ödül alan sanatçı- lan açıkladı. En iyi kadın kompo- zisyon oyuncusu Demet Akbağ seçilırken en iyi erkek kompozısyon oyuncusu ödülü Aytaç Arman'a venldi. En iyi kadın o>ııncu olarak Ni- lüfer Açıkalın ve Evin Beşikçioğlu, en iyi er- kek oyuncu olarak da Yılmaz Erdoğan ödül- lendirildi. Umut veren oyuncu Ozan Gü\en se- çilirken bu yılın emek ödülü yıllann ustası Auf Yılmaz'a venldı. Seçkin Selvi, Tijen Par, Melisa Gürpınar, Yaşar tlksa\aş, Hami Çağdaş. Hakan Altıner ve Setim İleri'den olu- şan tiyatro jünsı Zuhal Olcay'ı en iyi kadm oyuncu. Haluk Bilgi- ner'i ise en iyi erkek oyuncu olarak seçti. E- mek ödülünü ise Sevgi Sanlı kazandı. 3 Nisan'da yapılacak ödül töreninı Halit Kı- vanç sunacak. Müjdat Gezen ve Yılmaz Erdo- ğan da törende Sadri Alışık' ın komedyen ve sanatçı kimliğini dıle getirecek. 3 Nisan ak- şamı saat 19.00'da Akatlar Kültür Merke- zı'nde gerçekleştirıle- cek törenin müzik ala- nındakı onur konuklan Kayahan. Aytenise Alpman, Melike Demi- rağ ve Rıza Silahhpoda olacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle