Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 ŞUBAT 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA
J. U.K. kultur@cumhuriyet.com.tr 15
'Family Man' kanyerini aşka tercih etmiş bir borsacının öyküsünü anlatıyor
Ailenin sıcaldığı bir başkaCUMHURCANBAZOĞLU
Üç yıl önce oynadığı 'Face/OfiPtan
altı milyon dolar alan, bugûn ise 20
milyon dolardan aşağı sete adım at-
mayan Nicolas Cage, bir sürü vurdu-
lu kırdılı fılmden sonra bu kez bir No-
el komedisiyle karşımızda.
Adından anlaşılacağı üzere 'Afle
Babası". aileyi yücelten, bekârlığın
sultanlık olmadığının altını çizen,
kapitalizmin sunduğu olanaklann
her şey olmadığını anlatmaya çalışan
vasat bir Amerikan komedisi.
Tam Bush'un seçim kampanyası sı-
rasında ABD'de gösterime sokulan
ve Cumhuriyetçı Parti'nin politika-
lannı desteklediği için de Demokrat-
larca taraflı bulunan yapıt, tür olarak
başta 'Şahane Hayat' olmak üzere
Frank Capra komedilerinin bir de-
vamı niteliğinde.
Aynca, aşağı yukan her sahnede
göründûğü için fhe Family Man'e bir
Nicolas Cage fılmi de denilebilir ra-
hathkla...
Jack Campbell (Cage) 13 yıl ön-
ce yükseköğretim için sevgilisi Ka-
te'e (Leoni), en geç bir yıl içinde ge-
ri dönmek üzere veda edip parlak
bir kariyer için Londra'ya uçuyor.
Gidiş o gidiş; ABD'ye dönünce kı-
znı yanına uğramadan, kısa sürede
Wall Street'in en aranan elemanla-
nndan biri haline geliyor ve zengin
oluyor.
Günleri Manhattan'daki lüks eviy-
le Wall Steet arasında geçen Camp-
bell'in hayatı, birçoğumuzun hayal-
lerine sığamayacak kadar lüks; altın-
da Ferrari'si, güzel kadın arkadaşlar,
pahalı giysiler. Ancak yalnız Camp-
bell...
Bir başka Noet fılmi
Noel kutlamalan sırasında, Holly-
wood filmlerinin olmazsa olmaz me-
leklerinden birinin yardımıyla mu-
cize yaşıyor Campbell ve sabah gö-
zünü açuğında kendini New Jersey'de
bir evde buluyor.
Havaalanında bıraktığı sevgilisi
Kate yanında; içeride bir bebek ağ-
lıyor ve 6 yaşında bir kız çocuğu da-
ha dolaşıyor ortalıkta.
Çılguı borsacı artık mütevazı bir
aile babası ve kayınpederinin yanın-
da çalışan bir lastik satıcısı. Ferrari
yerine aile tipi bir otomobili var ve
dolarlar yerine lastiklerle uğraşıyor.
Şok içinde tabii; her şeyi bırakıp
New York'taki evine gidiyor, ama ne
kapıcısı onu tanıyor ne de dostlan...
Anlaşıldığı üzere, fıhn daha önce
Sliding Doors'da da işlenmiş soru
üzerine kunılu: "Farkhseçimleryap-
saydık hayatımız nasıl olurdu?"
Filmde öykü olabildiğince az me-
kânda, basit diyaloglarla, son dere-
ce düz işleniyor; aynca tiplerin ço-
ğu da konuya direkt etki yapmadan
bir görünüp bir kaybolarak, birçok ka-
ranlık nokta bırakarak akıp gidiyor.
Böyle kopuk bir senaryo sonucu
Cage formunda değil; televizyon-
dan gelen 34 yaşındaki partneri Le-
oni ise (Deep Impact) daha başanh.
Bu arada çocuk oyuncu \fega ile Dan-
te Spinotti'nin görüntüleri de unutul-
mamalı.
New Yorklu rapçilere klipler çek-
tikten sonra Jackie Chan'le Rush
Hovvn'u yaparak sinemaya geçen 29
yaşındaki yönetmen Ratner, suya
sabuna dokunmayan romantik bir
komediyle kalplerin köşelerine giz-
lenmiş 'keşke'lerin tozunu aldınyor.
Aile Babasi-The Family Man/ Yönetmen: Brett Ratner/
Senaryo: David Diamond, David Weissman/ Görüntü: Dante
Spinotti/ Oyuncular: Nicolas Cage, Tea Leoni, Don Cheadle,
Jeremy Piven, Makenzie Vega/ 2000, ABD yapımı/125 dakika.
İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK
Salazar'ı devireîı Nîsan Devrimi...25 Nisan 1974te "Yüzbaşılar Hareketi" de-
nilen bir ordu darbesiyle Portekiz'de Salazar re-
jimi devrildi. 40 yıllık faşist diktatörlük yöne-
timinin sırnnı soranlara Salazar şöyle diyordu:
"Ben Porteldz'i üç F ile yönetiyorum; fiesta, fa-
do, furboL" Günümüzde "televole küftürü" de-
nen şeydir bu. "Nisan Devrimi", bu olayı anla-
tan, belgelerden esinlenmiş bir fihn. Bir Avru-
pa filmi, Fransız-Portekiz ortak yapımı.
Ordunun genç subaylan, Portekiz yönetimi-
nin özgürlükleri boğan, her şeyi savaşla ve
kanla çözümlemeyi amaçlayan tutumundan
rahatsızdır. Özgürlük, banş ve demokrasiden
yanadırlar. Ancak, Portekiz'de siyasal iktidar
her yolla özgür basmı ve muhalefeti sustur-
muş, sindirmiştir. Portekiz'in sol güçleri, öz-
gürlük, banş ve demokrasi yandaşlan toplum
işlerliğinin dışına çıkanlmış, en küçük hare-
ketleri izlenerek baskı altına alınmıştır. Top-
lumda bu duruma karşı geniş bir halk hoşnut-
suzluğu oluşmuştur, ancak kimse sesini çıka-
ramamaktadır.
Portekiz sömürgelerinin 1960'tan sonraki ba-
ğunsızlık hareketleri yayılmay a başlayuıca Sa-
lazar yönetimi Afrika'daki sömürgelerinde vah-
şete varan bir şiddet uygulamaya başlamıştır.
Işte, fılmin başlanndaki, Antonia'nın koca-
sı yüzbaşıya "Seninle hiçbir şeyi paylaşmıyo-
ruz, az cinayet emiıierini uygulayan maşalar-
suuz" diye karşı çıktığı olay budur. Antonia,
Salazar'a karşı olan özgürlük ve demokrasi yan-
lılannuı içindedir. Ancak onun da bilmediği
gerçek, kocasmın da içlerinde olduğu yüzba-
şılann Salazar'a karşı bir hareket hazırlamış
olduklandır.
Ordudaki genç subaylar olan "vüzbaşüar",
planladıklan hareketi başlatırken önlerinde pek
çok engel olduğunu bilmektedirler. Aralannda
üst rütbeden subaylar yoktur, ki bu da hareket-
lerinin ciddiye ahnmasının önünde bir engel-
dir. Aynca harekete nerelerde kimlerin katılıp
Yüzbaşılar planladıklan hareketi başlanrken önlerinde pek çok engel olduğunu bilmektedirler.
katılmayacağı çok belirgin değildir. Sonuçta, kel-
le koltuğa alınacaktır. Öyle de olur.
Yüzbaşı Maia, hareketi başlatır. Gamizona
karşı bir konuşma yapan yüzbaşı, tanklan Liz-
bon'a karşı yürüyüşe geçirir. Aynı dakikalar-
da radyoevi ele geçirilmektedir. Öteki garni-
zonlardan katılma haberleri gelmektedir, ama
her şey henüz belirsizlik içindedir. Ama tank-
lann göründûğü caddelerde halk sokaklara
firlamış, subaylara karanfıller vermekte, erle-
ri sevgiyle alkışlamaktadır. Filmin en görkem-
li sahneleridir bunlar.
(Birden kendimi 27 Mayıs 1960 sabahında
buluyorum. Seçimlerle işbaşına gelmiş, ama
bütün demokratik yollan ükamış Demokrat Par-
ti iktidanna karşı yapılan 27 Mayıs hareketi-
nin o gününü yaşıyorum. Beyazıt Meyda-
nı'nda üniversiteli gençlerle polis çatışıyor,
rektör yerlerde sürükleniyor, ülke fıtili çekil-
miş bombaya dönmüş. Biz asistan doktoruz.
Her gün, her gün bir şey bekliyoruz. 27 Ma-
yıs'ta o beklenen an geliyor. Hepimiz sokak-
lardayız. Sokağa çıkma yasağı var, ama sağ-
hk görevlileri işlerinin başuıa çağnlıyor. Üs-
küdar Meydanf nda görevli deniz yüzbaşısıy-
la kucaklaşıyoruz, bırbirimizi kutluyoruz. Son-
raki günlerde "Ordu gençlik el ele" pankart-
lanyla halk tanklann üzerine çıkarak kucak-
laşacaktır. Filmde bunlan yaşıyorum. lnanıl-
maz bir benzerlik var.)
Ama generaller rejimi desteklemektedir. Bir
generalin iki üst rütbeli subayla yönettiği bir-
lik, Yüzbaşı Maia'nın tanklannın karşısına
dikilir. tki tank grubu karşı karşıyadır. Gene-
ral, yüzbaşıyı çağınr. Onun üstüdür ve emri-
ni dinlememekle ceza görecektir. Yüzbaşı,
generali tarafsız bölge dediği araya çağmnca
general makineli tüfek başındakilere "ateş" em-
ri verir. Ama görevliler emre uymaz, dahası
tanklanndan inerek yüzbaşmın yanında yer
alırlar. Hareket başanh olmuş, devrim kaza-
nılmıştır. Başbakan da sığındığı Ulusal Mu-
hafizlar Garnizonu'nda teslim olma karan alır.
40 yıllık Salazar dönemi bitmiştir.
(27 Mayıs devrimi toplumun her kesimin-
deki ilerici güçlerin ortak başansıdır. Ordunun
kurmay subaylan her rütbeden subayın oluş-
turduğu Milli Birlik Komitesi'ni kıîrmuşlar,
başlangıçta verdikleri sözlere sadık kalmışlar-
du". 27 Mayıs devrimi, 12 Mart'la da, 12 Ey-
lül'le de kıyaslanamaz.)
Filmi yöneten ve Antonia'yı oynayan Por-
tekizli Maria de Medeiros, filme sadece eme-
ğini değil yüreğini de koymuş. Yüzbaşı Ma-
ia'da Italyan Stefano Dionisi iyi, ama yeterin-
ce karizmatik değil. O anlann ihtilalci suba-
yı başka türlü bir kararhlık sergilerdi, daha güç-
lü olmalıydı. Bu bakımdan Antonia'nın koca-
sı olan yüzbaşı daha iyi.
Ama filme böyle bakmıyorum. Dünyayı de-
ğiştiren büyük devrimlerin büyüsünü yaşa-
mak isteyenlere bu filmi görmelerini öneririm.
Devrimi sadece para manipülasyonlanyla mo-
danm çizgilerinde duymaya alışık olanlara
sosyal dopamin etkisi yapar mı, bilemem.
YENt BAŞLAYANLAR... YENİBAŞLAYANLAR...
İçlmdekl çocuk / The Kld
Eğer günün birinde 8 yaşındaki ha-
linizle tanışma firsatı bulmuş olsay-
dınız o çocuk sizin bugünkü duru-
munuzdan mutlu olacak mıydı? Russ
Duritz'in yaşadığı deneyimde bu so-
runun yanıtı kocaman bir 'hayır' ol-
du.Waft Disney Pictures'm sunduğu
komedi fılmi 'Içimdeki Çocuk'un yö-
netmenliğını Jon Turteltaub yapıyor.
Başrollerde Bruce VVTllis, Spenscer
Bresfin,EmiryMortimer ve LflyTom-
lin oynuyof.
Irrîaj danışmanlığı yapan Russ Du-
ritz (Bruce Willis) esrarengiz bir olay
sonucunda, 8 yaşındaki haliyle tanı-
şır ve hayatı bir anda altüst olur. Kü-
çük Rusty Russ tath bir çocuktur, ama
becenksızlık ve sakarlıklanyla Russ'a
geçmışiyle ilgüi acı veren ne kadar anı-
sı varsa hepsini hatırlatmıştır. 40"ına
geldiğinde imaj danışmanlığı gibi
saygın bir iş sahibi olan Russ, okul yıl-
lannda yapılan öğrenci şakalannın
kurbanı olmuş ve çok acı çekmiştir.
Ancak aradan yıllar geçtikten sonra
bu anılan unutabibniştir. Küçük ço-
cuk da yıllar sonrasındaki halini gö-
rünce pek hoşnut kalmaz. Büyüdüğün-
de servet sahibi, yakışıklı ve çevre-
sinde saygı gören bir kişi olduğunu
gördüğü halde bundan hiç etkilen-
memiştir. îmaj danışmanlığının nasıl
bir iş olduğunu anlayamaz Gördüğü
tablo açıkhr Büyümüş ve 40 yaşına
gehniştir, ama ne kansı ne de köpe-
ği vardır.
Işten çıkanlan yönetmen Ken Russell, BBC'ye çok kızgın
Garajındafilmyapıyor!Kültür Servia - Ingiltere'nin en
iyi sanat programlannı yapanlardan
biri olan fıhn yönetmeni Ken Rus-
sefl, garajında fıhn yapmaya karar
verdi. Ünlü 'Womenin Love' ve 'The
MusicLovers'adlı filmlerin yönet-
meni Russell, adına çalıştığı BBC ta-
rafindan işten çıkanldı. Birkeresin-
deHollywood'da milyonlarcadolar-
lık bir bütçeyle fıhn çeken 73 yaşın-
daki yönetmen, şimdilerde sadece 20
bin dolarlık fihnler çekiyor ve tüm
parasının bu kadar olduğunu söylü-
yor. Fihnleri Hampshire'daki evinin
garajında, 1500 pounda aldığı bir
video kamerayla çeken Russell 'ın
teknisyenliğini oğlu Alex, kostüm
tasanmcılığını ise kızı Victoria ya-
pıyor. Russell'ın son günlerdeki ça-
hşmalan 'The FaD ofthe Louse ofUs-
her' adlı, Edgar Allan Poe'nun ro-
manını temel aldığı sekiz bölümlük
gorik korku serileri ve 1930'larda
genç kızlara tecavüz ettiği gcrekçe-
siyle papazlıktan atılan ve daha son-
ra da bir sirk aslanı tarafindan öldü-
rülen bir adamın hikâyesi hakkında-
ki 'The Iioo's Mouth' adh fihn.
Russell, yeni çalışmalanyla in-
sanlann ilgisini eskisi kadar çok çek-
meyeceğinin ve insanlann "Russefl
Artık 20 bin dolarlık fîlmler çekiyor.
arnk bftti" diye düşüneceğinin far-
kında olduğunu söylüyor. Fakat kim-
seye küsmedığini, bütün bunlan geç-
mişte bırakmaya çahşacağmı ve ken-
disini her zamankinden çok işine
vereceğini belirtiyor. Russell'ın ken-
dine özgü tarzıyla 60'lar ile 70'le-
rin başında dünyaca ünlü besteciler
Elgar, Debussy, Richard Strauss
hakkında yaptığı ve ödül kazanan
BBC sanat programlan bugün de il-
giyle izleniyor. Kendisini görmez-
likten gelen BBC'ye çok kızgın olan
Russell, çalışmalanna gereken de-
ğeri vermedikleri gibi kendisine ait
fıhn kopyalannı da BBC'den ala-
madığını ve bu konudaki başvuru-
lanna ısrarla cevap verilmediğini
söyledi.
BBC sözcüsü ise Russell'ın it-
hamlanna karşı bir açıklama yapa-
rak onunla başka koşullarda çalış-
maya her zaman hazır olduklannı ve
BBC 'de onun her zaman bir yeri ol-
duğunu söyledi.
Russell, kariyerinde aldığı en yan-
hş karann 197O'te BBC ile çahşır-
ken yaptığı ve Strauss'u Nazisever
seks delisi olarak gösterdiği kısa bir
fihn olduğunu söyledi. Russell, bu
fıhnden sonra ünlü besteciye ve ai-
lesine hakaret ettiği gerekçesiyle bir
süre program yapamadı. Bu olay-
dan sonra yakın arkadaşı Melvyn
Bragg'le birlikte çalışmalar yaptt.
Russell ve Bragg, 1969'da 'Women
in Love"ın yazımını da da birlikte
gerçekleştirmişlerdi. Melvyn Bragg,
Russell'ın, çalıştığı en hanka insan-
lardan biri olduğunu ve BBC'nin
ona karşı davranışını haksız buldu-
ğunu söyleyerek destek oldu. Rus-
sell'ın son projesi 'The South Bank
Show' gelecek pazar ITV'de göste-
rilecek.
KEDÎ GOZU
VECDt SAYAR
Budapeşte'den
Bakınca
Budapeşte'ye ilk gelişim, yanılmıyorsam 1977'dey-
di. Sevgili Onat KırÜar'la yaptığımız en keyifli yol-
culuklardan biriydi. Macar kültürünü, Macar sine-
masını olabildiğince tanımaya çalışmıştık beş-altı
gün içinde. Hungaria Kafe'de Zoltan Huszarik'le
oturmuş, bazı sahnelerini o mekânda çektiği o gü-
zelim "Sinbad"dan söz etmiştik uzun uzun. Elbet-
te, politika da konuştuk saatler boyu. Huszarik ve
öteki sinemacı dostlaria. Hemen hepsinin derdi ay-
nı idi: Sansür... Diledikleri gibi üretememekten bü-
yük sıkıntı duyuyor, sistemin çıkmazını anlatmaya
çalışıyorlardi. Bize, daha çok suskun kalmak düşü-
yordu. Çünkü, sosyalizme inanıyorduk.
Macar kedileriyle bizi buluşturan nice ortak nok-
ta keşfetmiştik, fikir aynlıklanmıza karşın. Yüz kırk
yıl süren Osmanlı egemenliğinin acı- tatlı izleri, ay-
nı aileden gelen dillerimizdeki ortak sözcükter ve bel-
ki de kökenlerimizin ortaklığından kaynaklanan ben-
zer insani özellikler.
Aradan geçen yirmi küsur yıl içinde, pek çok kez
gittim Macaristan'a. Izlediğim her yeni film, bu ül-
kenin tarihini biraz daha iyi anlamama yardımcı ol-
du. O yıllar. Macar sineması doruktaydı. Gündelik
yaşamın aynntılan üzerine kurulu, yapaylıktan ve sah-
teliklerden uzak senaryolan ve mükemmel görün-
tüleri ile bu kediyi en çok etkileyen, sinema bege-
nisinin oluşmasına büyük katkısı olan sinemalardan
biri oldu. Macar tarihinin en dramatik anlannı, Ikin-
ci Dünya Savaşı'nın acılannı, 1956 ayaklanmasını
ve sonuçlannı Macar sinemacılardan daha iyi kim
anlatabilirdi? Fabri, Kovacs, Szabo, Jancso,
Makk, Bacso, Kezdi Kovacs gibi ustalara her yıl
yeni isimler, yeni dostlar ekleniyordu.
80'li yıllar Macartoplumu için ne kadarzorlu geç-
tiyse, Macar sinemacılan için de o denli zorlu geç-
ti. Sonra, olanlaroldu. Belki de hep bekledikleri bir
şey, beklemedikleri bir anda gerçekleşiverdi. Eski
rejim yıkılıvermişti. 9O'lı yıllann başında Budapeş-
te'ye geldiğinde, değişime kapalı olmanın yarattı-
ğı sıkıntılar, bu kez yerini değişimin sancılanna bı-
rakmıştı.
Eski rejimin inançlı kedileri, bu değişimden son-
ra kendilerine gelemediler. Savaştan bu yana sa-
vundukları ortak ideallerin bir anda gündemden
düşmesi, birzamanlann '/y/adam/ar'ınınaniden °kö-
tü adam"olmasını kabullenemedi. Birbölümü, de-
ğişime ayak uydunmaya çalıştı. (Bu işi en iyi eski dö-
nemin yönetici eliti yaptı; bir zamanlann partilileri,
şimdinin işadamlan oluvermiştO. Eski günlerde, san-
sürün tüm baskısına karşın sistem eleştirisi yapmak-
tan geri durmayan ustalar için durum pek parlak sa-
yılmazdı. Şimdi neye karşı çıkacak, hangi özgürlü-
ğü savunacaklardı? Kimileri, kapitalizme teslim olur-
ken kimileri kapitalizmin yarattığı sorunlaria uğraş-
maya başladılar.
"Dûşman"\n birdenbire değişmiş olması kedile-
ri ciddi bir bozguna uğratmıştı. Aralannda en akıl-
lılan, yeni toplumun yeni sorunlan ile ilgilenmeyi se-
çerken önemli bir bölüm, karşılanna çıkan firsatı de-
ğeriendirmeye, "Batılı" hemcinslerinin yaptığı tür-
den filmler yapmaya başladılar. Ortam, onlar için par-
lak bir gelecek vaat ediyordu. Sinema salonlan dev-
letin denetiminden çıkmış, özel sektöre geçmişti.
Tabii, Amerikan sermayesi bu boşluğu değerlendir-
mektegecikmedi. "Century Megaplex"\er, "Cinep-
tex"ler, "ClnemaCityler, "Hollywood Multiplex"\er
birbirini izledi. Macar sineması için karanlık günler
başlamıştı.
İki yıl sonra yeniden Budapeşte... Caddelerde
daha çok otomobil var; hem de en son modellerin-
den. Öükkânlar, alışveriş merkezleri ışıl ışıl. McDo-
nald's'lar köşe başlarını tutmuş, Amerikan filmleri
çok iş yapıyor. Peki, ya insanlar? Daha mı mutlu-
lar? Giyim kuşamlan daha iyi hiç kuşkusuz. Gönül-
lerince Fransız iç çamaşırı giyebiliyor, istedikleri
kozmetik ürünü bulabiliyoriar. Ama, gözler gene kay-
gı dolu. Gene mutsuzlar. Bir zamanlar (o kadar eski
değil, on yıl kadar önce) istedikleri filmi çekemedik-
leri, istedikleri blue-jean'i çarşıda bulamadıkları için
mutsuzdular. Şimdi, o blue-jean'i alacak, o filmi çe-
kecek parayı bulamadıklan için mutsuzlar.
Macar sineması, yeni döneme uyum sağlamaya ça-
lışırken bizim sorunlanmızla benzer sorunlar yaşıyor.
Farklı toplumsal süreçlerden geçmiş olmamıza kar-
şın, ortak biryazgıda buluştuk sanki. Yolsuzluklar, rüş-
vet, üçkâğıtçılık, köşe dönmecilik, sınıflar arası uçu-
rum ve elbette bu gelişme(!)nın yarattığı değer buna-
lımı. Biryanda, eski değerlerin yerine "ikame edilmek"
istenen Amerikan değerleri, öte yanda hızla yitiril-
mekte olan insani değeriere duyulan özlem.
Genç Macar sinemacılann bir bölümü, toplumsal
değişime çoktan ayak uydurmuş görünüyor. (Zaten,
rejim değişikliğinin önemli bir nedeni de bu ideolojik
boşluk, tüketim toplumunun değerlerine duyulan öz-
lem değil miydi?) Bir bölüm sinemacı ise (kedi diye
ben onlara derim), Amerikan tarzı avantürier üret-
mek yerine, Macar sinemasının güzel günlerindeki gi-
bi güncel yaşamın aynntılan üzerine kurulu. (Ne de-
mişti VVagnen "Şeytan aynntıdadırl") küçük filmler
yapmayı seçiyor.
Budapeşte'den bakınca ülkem o kadar uzakta gö-
rünmüyor. Toplumdaki değerier erozyonundan, bu-
na boyun eğen ve eğmeyenlere kadar o kadar çok
benzer öğe var ki. Sinemacılann tavn da birbirine
çok benziyor. Kimileri, tek çıkış yolunun ticari sine-
ma olduğu gerçeğine ulaşmış (yani, hidayete var-
mış), kimileri hâlâ "sanat" yapmaya çalışıyor. Işte bu-
rada, iki toplum arasındaki benzemeyen yanlar dev-
reye giriyor. Çünkü, Macaristan'da hâlâ sinema sa-
natına ciddi bir kamu desteği var. Hâkim çizgiye tes-
lim olmayan kedilerin nefes almasını sağlayacak al-
ternatif mekanizmalar hâlâ mevcut. Oysa, hükümet-
lerimiz de birbirine ne kadar benziyor. iktidardaki
merkez-sağ koalisyonun, özerk sinema vakfını dev-
letin bir birimine dönüştürmeye yönelik çabalan, sek-
törün direnişi ile karşılaşıyor. Alın size bir fark daha:
Bizde parayı alan, susar. Orada, "Elbette devlet pa-
ra verecek ama bize emir veremez; ne yapacağımı-
za biz karar veririz" bilinci hâkim. Kısacası, Macar si-
nemasında hâlâ umut var. Isterseniz, haftaya bizde-
ki duruma bakanz.
BUGUN
• CEMAL REŞtT REY KONSER
SALONUnda saat 19.30'da Chameleon
Ouartet bir konser verecek. (232 98 30)
M BABYLON'da saat 23 OO'te 'AGuy Caüed
Gerald' grubunun konseri izlenebilir.
(292 73 68) • •;
• BEKSAV'da Lars von Trier'nin yönettiği
'Avrupa' saat 14.00'te, 'Suç Unsuru' saat 19.30'da
ve Todd Solondz'un yönettiği 'Mutluluk' adlı
filmler izlenebilir. (349 91 55)