Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9ŞUBAT2001CUMA
14 KULTUR kuitur@cumhuriyet.com.tr
Rotterdam Uluslararası Film Festivali'nde Kazım Öz ve Fatih Akın'ın filmleri de gösterildi
Asyafibnleriyiııe ön plaııdaGÖNÜL DÖNMEZ-COLİN
3 Şubat Cumartesi akşamı son bu-
lan Rotterdam Uluslararası Film Fes-
tivali'nde yine Asya filmleri önplan-
daydı. Bunlann arasında daha önce
öneınli festıvallerde ödül almış film-
ler en çok izleyici toplayanlardı.
Örneğin Cannes'da Grand Prix
alan Jiang Wen imzalı Çin filmi
"Eşikteki Şe>tanlar" (Devils at the
Doorsteps), yine Cannes'da en iyi
erkek oyuncu ödülünü kapan Wong
Kar-wai imzah Hong Kong filmi
"In the Mood For Love". en iyi yö-
netmen ödülü alan Edvvard Yang'ın
"Bir ve tkT (Yi Yi) filmi, aynı fes-
tivalin jüri ödülünü paylaşan Iran
fihni, Samira Makhmalbaf ın "Ka-
ratahta" yapıtı. Altm Kamera'yı
paylaşan Bahman Ghobadı imzah
"Sarhoş AtlarZamanı". uluslarara-
sı film eleştirmenleri ödülü alan
Shinji Aoyama imzah Japon fihni
"Eureka" bunlann bazılan.
ÇinMn anlatım özgûnlûğû
Kuşkusuz Takashi Kitano'nun
Amerikan yapunı "Birader" (Brot-
her) fihni, Tayvanlı AngLee'nin alt-
yazılı fihne gitmeyen Amerikalıla-
n bile müthiş etkileyen "Çömelmiş
Kaplan, Gizli Ejderha" (Crouching
Tiger, Hıdden Dragon) yapıtı ve Is-
tanbul'da "Ayna" filmi ile 1998'de
Altın Lale almış olan Iranlı Jafar
Panahi'nin bu yıl Venedik'te Altın
Aslan alan "Daire" filmi en gözde-
leriydi.
Asyalı genç yetenekler de ulusla-
rarası ünlü ustalardan aşağı kalma-
mıştı. Örneğin Çin Halk Cumhuri-
yeti'nden birkaç film aynı konuyu iş-
leseler de anlatım özgünlüğü açısın-
dan dikkate değerdi. Söz edilen ko-
nu, yeni ekonominin Çin toplumsal
yaşamı ve de kişilerin özel yaşamı-
na getirdikleri ve bu yaşamlardan
götürdükleri. "GoForBroke" Şang-
hay'da devlet fabrikalanndaki işleri-
ne son verilen insanlann ekmek pa-
rası çıkarabihnek için atıldıklan se-
rüvenleri anlatıyordu. Umudunu yi-
tirmeyen bu insanlarbir yandan mü-
teahhıtlikten striptizciliğe kadarak-
2»
C/düllü filmlere ve genç yeteneklere ilgi gösterildi. On
beş ilk ya da ikinci yapıtın Kaplan Ödülleri için yanştığı
festivalde, bu ödülü yine üç film paylaştı: Japonya'dan
Furumaya Tomoyuki'nin "Kötü Dost" (Mabudachi-Bad
Company), Almanya'dan Maria Speth'in "Aradaİci Günler"
(In Den Tag Hincin) ve Uruguay'dan Juan Pablo Rebella ve
Pablo Stoll'un "25 Watts"adlı filmleri.
la gelen rüm işleri denerken öbür
yandan yeni bir çabuk para kazanma
yöntemi olarak ortaya çıkan piyan-
go biletini de kulak ardı etmiyorlar.
Wang Guangh'nın Yeni Çin'e ışık
tutan bu fihninin çekimi on iki gün
sürmüşse de gösterme izni aylar
ahnış. Yönetmenin dediğine göre ör-
neğin temiz ve derli toplu obnayan
mekânlarda vatansever şarkılar söy-
lendığini göstermek yasakmış Çin
sansürüne göre. Hele striptiz asla!
Yine genç bir Çinli Shi Runjiu
"AlltheWay" ile tam bir gangster fil-
mi kotarmış. Ama bu yeni düzen
gangsterlerinin bildiğimiz profes-
yonel gangsterlerle pek ilgisi yok
yönetmene göre.
Daha önce Çin polisini anlatan bir
fihn ile dikkati çeken Ning Ying, "I
Love Beijing" filminde aşkta kaybe-
den bir taksi şoförünün açısmdan
yine yeni düzeni sergiliyor tarafsız
olarak. Senaryosunu onaylatabihnek
için sansüre yalnızca aşk öyküsünü
sunan kadın yönetmenin sonradan
işin içüıe toplumsal sorunlan katma-
smı film açısmdan bir kayıp gibi
görmûş yetkili makamlar.
'Rıhtımda' bölûmû
Türkiye'den Kâzun Öz'ün "Top-
rak" ve "FotoğraF' filmleri de peş
peşe gösterildi. Daha önce Istanbul
Uluslararası Film Festivali'nde gös-
terilen kısa film "Toprak", yönetme-
nin dediğine göre şu anda yasaklan-
mış. "Fotoğraf" filmine gelince şo-
ven milliyetçiliğe, ordu idaresine,
yukandan gelen baskıya karşı hüma-
nistbirbakış açısını savunan, özen-
li kamera çalışmalannın bu mesajı
başarıyla ılettiği yürekli bir çalış-
ma. Fihnin olumsuz yanı, daha ön-
ce Kürt sorununu irdeleyen "Işıklar
Sönmesin" ya da "Güneşe YoJcu-
luk" gıbi fılmlerde de olduğu gibi
konunun yine bir Kürt ile bir Türk'ün
dostluğu gibi şematik bir çerçevede
ele ahnması.
Almanya'da yaşayan Fatih Akm,
ikinci uzun konulu filmi olan "Tem-
muz'da* (hn Juli) kesin olarak tecün-
sel bir yol seçmiş sanatına. Moritz
Bleibtreu ve Christiane Paul gibi
tanınmış Alman oyunculann başro-
lü üstlendiği, Türk kökenli Mehmet
Knrtuhış ile idüÜner'in de yardım-
cı rolleri başanyla kotardığı bu de-
li dolu film, Hamburg'da başlayıp Is-
tanbul 'da son buluyor ama bu arada
arabalar el, eller araba değiştiriyor,
pasaportlar paralar ve sevgililer kay-
bedilip bulunuyor ve sonunda her
şey tathya bağlanıyor.
Bu yıl Avrupa Kühür Merkezi olan
Rotterdam'ın nhtım kenri niteliğini
vurgulamak amacıyla bir 'Rıhmnda'
bölümü vardı festivalin. Bu bölüm-
de Buenos Aires'ten Şanghay 'a tür-
lü kentlerin liman özelliğini yansı-
tan filmler izledik. Yepyeni filmle-
rin arasında EKa Kazan'ın Maıion
Brando'yu belleğımıze yerleştiren
1954 yapımı, "Rıhümda", (On the
VVaterfront) filmi ile Josef von Stern-
berg'ın 1928 yapımı "New \brk Ter-
sanderi" yapıtı nostaljik bir yel gi-
bi geçti. Ama Julian Schnabel'in
"Hava Kararmadan" (Before the
Night Falls) filmi Havana'nın daha
önce sinemaya yansımayan bir ya-
nını sergihyordu. Devrim coşkusu ile
dolu zinde yıllarda gelişen ama za-
manla artan baskılar sonucu bir ölüm
kalım savaşı vermeye zorlanan eş-
cinsel yazar ReinaldoArenas' ın ya-
şammı veren bu yapıt daha önce
"Basquiat" filmi ile başanya ulaş-
mış Schanabel'in yönetici ustalığı ka-
dar Javier Bardem'in çıkardığı oyun
açısmdan da mutlaka görülmesi ge-
reken filmler arasında bu yıl. Lou Re-
ed ve Laura Anderson'un müzıği
ise müthiş.
'Kötü Dost'a iki ödûl
On beş ilk ya da ikinci yapıtin
Kaplan Ödülleri için yanştığı festi-
val, her yıl olduğu gibi bu ödülü üç
fihn arasında paylaştırdı kapanış ge-
cesi. Japonya Furumaya Tomoyu-
ki'nin "Kötü Dost" (Mabudachı-
Bad Company) fihni, Alman Maria
Speth'in "AradakiGünler" (In Den
Tag Hincin) filmi ve Uruguay'h Ju-
an Pabio Rebella ve Pabio Stoll'un
"25 YVatts" filmi.
"KötüDost" Uluslararası Eleştir-
menler Ödülü'nü de aldı.
İskandinavya turnesinde söyledikleri veyaptıklarıyoğun ilgigördü
Eminem hep şaşırtıyor• "Çocukken yoldan geçenlere 'paintball' tüfeğiyle
ateş ediyordum. Bu yüzden hapse atıldım. Sonra 12
yaşındaki bir grup çocuğu kaçırdım, yeniden hapse
atıldım. Şarkı sözlerimi dinledikten sonra sokağa çıkıp
şarkıda denilen şeyi yapan kafadan çatlaktır."
GÜRHANUÇKAN
STOCKHOLM- Marshall
Mathers III, Slim Shady veya
Eminem! Şu anda müzik dün-
yasmda en çok tartışılan, nefret
edilen, sevilen 'hiphop'çusu ve-
ya 'rapçi'si çarşamba akşamı
Oslo'da, cuma da Stockholm'de
kendıni kanıtladı. Ondan bekle-
nilen neyse yaptı. Ama bir faz-
lasıyla: Spectrum adlı konser
salonundaki gösterisi sırasında
şarkılara ara vererek, bir hafta ön-
ce, ten renginden dolayı ırkçılar
tarafından öldürülen 15 yaşın-
daki Benjamin için bir dakika-
lık saygı duruşunda bulunulma-
sını istedi. Dizüstü çöken Emi-
nem, yeni Nazilere ve diğer ırk-
çılara olan nefretini de dile ge-
tirdi: "Geçen haftaki olaydan
söz etmek istryonım. Kahrolası
birkaç dazlak tarafindan öldü-
rülen Benjamin'den. O katiller
ABD'de karşmııza çıkarsa der-
'OkudukçaJ
yaneyapıhyor:
TURGAYFİŞEKÇİ
TRT2'de yayımlanmakta olan "Oku-
dukça". televizyonlanmızdaki en es-
ki kitap programı.
Ülkemizin önde gelen yazarianndan
Fethi Naci, Cevat Çapan ve Semih Gü-
müşdüzenli olarak kitap eleştirileri ya
da kitaplar üzerine düsünceler, yakla-
şunlar sunarak programa katkıda bu-
lunuyorlar.
Her hafta bir yazar, geniş olarak bü-
tün yapıtlan ve yazar kişiliğiyle tanı-
tıhyor. Bu bölûm için yalnızca Istan-
bul ya da Ankara'da kolay ulaşılabilir
yazarlar değil, Trabzon'dan Ayvalık'a,
Adana'dan Denizli'ye pekçok kente
gidilerek oralardayaşayan yazarlanmız
tanınlıyor. Yazarlar, stûdyolar yerine ya-
şadıklan çevrelerde görüntüleniyor,
belgeselleri yapıhyor.
Yine ülkemizdeki kitapla ilgili tür-
lü etkinlikler; fuarlar, sergiler, ödül tö-
renleri. okuma günleri, şiir geceleri,
tartışmalar, paneller, kitabevleri, yayı-
nevleri. edebiyat dergileri yakından iz-
lenerek izleyicilere tanınlıyor.
Okudukça'mn kitapla ilgili ilgisiz
çok geniş bir izleyici kitlesine seslen-
diği de, her hafta yapımcısına ulaşan
çuvallar dolusu mektuptan anlaşıhyor.
Bu mektuplarda, sırarbiriiklerindeki as-
kerlerden, sağlık ocaklannda çalışan
sağlık görevlilerinden, cezaevlerinden
adı duyuhnamış köylerde yaşayan in-
sanlara dek çok farklı kesimlerden iz-
lenimler yansıyor.
Ne ki, TRT yönetkilerinin, *Okuduk-
ça"nın aydınlar ve izleyiciler katında-
ki öneminin ayırdında olmadıklan an-
laşıhyor.
Her yeni yayın döneminde saati de-
ğiştirilen program, giderek daha izlen-
mesi güç, erken saatlere çekiliyor.
TRT'nin 1 Şubat günü başlayan ye-
ni yayın döneminde de, "Okuduk-
ça"nın yayın saati 18.30'dan 17.10'açe-
kilmiş. 4 Şubat günü 18.30'da televiz-
yonlannın başına geçip "Okuduk-
ça"nın yayımını bekleyenler, bekle-
dikleriyîe kaldılar.
Bir başka değişim de programın sü-
resinin 30 dakikadan 25 dakikaya in-
dirilmesi olmuş. Haftada birkez yaynn-
lanan bir kitap programına çok görü-
len bu beş dakikayı, TRT yöneticileri-
nin nerede kullanacaklannı çok me-
rak ediyorum.
TRT'nin yenileşme programı içinde
TRT2'nüı kültür ve sanat kanah oldu-
ğu sürekli vurgulanıyor.
Ama uygulamaya bakıldığında biri-
cik kitap programlannın hiç de hak et-
mediğı bir ilgisizlüde karşı karşıya ol-
duğunu görüyoruz.
TRT2'nin bu alandaki rakip kanal-
lan sayılabilecek NTV'de kitap prog-
ramı "Karalama Defteri" çarşamba
akşamlan 22'00'de, yani en çok izle-
nen saatlerde yayımlanıyor. Bir başka
kitap programı CNN Türk'teki "M-
tapça"ise hafta içi birkaç kez yinele-
niyor, son kez de pazar akşamlan
19.15 'te yayımlanıyor.
Yeni yayın anlayışını, Televîzyofl''
adlı dergisinin şubat sayısında "Ulusal
Kimliğe Yeni Yüz" olarak tanıtan TRT,
yine aynı dergide TRT2'nin, "haber-
ler, belgeseUer, külrürel programlar,
açıkoturumlar,forumiar,spm karşdaş-
maian, spor programlan, eğitki prog-
ramlar vesanatprogramlanile'derin-
lemesine bilgi arayanlann kanah' kim-
Kğme" bürüneceği söyleniyor.
Iş uygulamaya geldiğinde aynı an-
layış, haftada bir kez otuz dakika ola-
rak yayımlanan kitap programını yir-
mi beş dakikaya indirip yayın saatini
de izlenmesi daha güç bir noktaya çe-
kiyor.
Oysa kültürkanah olma savmdaki bir
yayın kuruluşundan daha uzun süreh
birjkitap programı beklenir.
Ostehk elinde böylesi zengin içerik-
li, başanh bir kitap programını hazır-
layan kadro varken.
hal öldürürüz. Şu anda aranız-
da olamayan \e benim gösteri-
mi izteyemeyen arkadaşnn Ben-
jamin için sizi sessiz bir dakika-
ya davet ediyorum."
Ardından salondaki 9 bin 500
kişi çıt çıkarmadan durdu. Bir-
çoğu yanında getirdiği mumla-
n ateşledi. Stockholm'deki kon-
serin biletleri daha kasım ayın-
da saühp bitmişti. Izleyicilerin
çoğunluğunu pantolonlannın
ağı dizlerinin arasında olan, kep-
li ve yaşlan 15-16 civarında
gençler oluşturuyordu ama,
azımsanmayacak sayıda olgun
yaşta insanlar da vardı. Kim bi-
lir onlar için Eminem, gerçek-
Ieştiremedikleri hangi kaçışı
temsil ediyordu...
Isveç gazeteleri, konserden
önce ve sonra kültür sayfalann-
da sanatçıya geniş yer verdi. Ön-
ce çıkan yazılarda genellikle
Eminem'in söylediği ve yankı
yapan sözler yer alıyordu. Ba-
zılan şöyle: Britney Spears üze-
rine: "Beş para etmez" ve "Ge-
rizekâh"
"Her yıl, nefret ettiğinı kişi-
lerJe ayiu çan alüna girdiğim tek
gece." (MTV Galası'na gider-
ken.)
"Christina Aguilera, Britney
Spears ve Backstreet Boys~ Bü-
tün bu boktan insanlardan iğre-
nryorum. Aynca bu tür oğlan
bandlanndakilerin hepsi ho-
mo—"
Eminem oldukça hareketh ge-
çen çocukluğundan söz etmeyi
de seviyor. "Çocukken yoldan
geçenlere 'paintball' tüfeğiyle
ateş ediyordum. Bu yüzden hap-
se aüknm. Sonra 12 yaşındaki
bir grup çocuğu kaçırdım, yeni-
den hapse aakhm."
Globen'deki gece, iki ayn ön
bandla başladı: 'XzflHt' (en beğe-
nilen parçası 'X'di) ve 'Outkast'
Outkast için Dagens Nyheter ga-
zetesinin eleştirmeni, "Jhnnastik
ayakkabüı 3 oğlan" diyor. "Bu
gençierin en tanınmış parçalan-
nın 'Ms Jackson!' ve 'B.O.B'
(BombsoverBağdat)olduğunuya-
zıyoriar.Bendebeşpara eönedik-
lerini yazabilirim ama, ben ki-
mim ki böyle bir konuda?"
Stockholm konserinde Emi-
nem'in çocukluğunun geçtiği
evin maketi sahnedeydi. Göste-
ri başlayınca içinden 'arkadaş-
larun' olarak tanıttığı ve adı D-
12 olan dört kişilik rapçı/voka-
list genç çıktı.
'Mnyiğinin temeli sağlam'
Enıinem, kendisinden bekle-
nilenleri yaptı ve söyledi. Genç
hayranlanna defalarca uyuşturu-
cu almalannı telkin etti. Neyi şa-
ka, neyi ciddi dediği belli değil-
di. Sahneye getirttiğı 'çöp torba-
smdan' çıkardığı bereleri halka
firlattı. iki metre uzunluğundaki
simgesel birpenisle sahnede koş-
turdu. "Bu konserden sonra ge-
berene kadar kafa çekeceğim"
dedi ve ekledi "Siz de aynısını ya-
pabinrsiııiz." 'Role ModeP adlı
parçasında kendisiyle alay etti.
Her üç adını da ammsattı ve sor-
du: "Benim yerimdeolmak ister-
diniz, değil mi?"
iki yıl önceki albümünden ve
uluslararsı başannın yolunu açan
parçası '97' 'Bonnie & Clyde'
ile havayı iyice kızıştırdıktan
sonra halen en önemlı şarkısı
durumundaki 'Stan' ile konse-
rin doruk noktasına ulaştı. Emi-
nem, şarkı sözlerinden dolayı
eleştirilmesine kesinlikle karşı
çıkıyor: "Benim şarkı sözterimi
dinledikten sonra sokağa çıkıp
şarkıda denilen şeyiyapan kafa-
dan çatiakbr. Ben ne khnsenuı
ırzına gectim. ne de kimseyi öl-
dürdüm. Benden şikâyetçi olan-
lann canı cehenneme!"
Isveçli müzık yorumcusu Nils
Hansson'un, Globen'deki kon-
seri izledikten sonra vardığı so-
nucu ekleyerek yazıyı tamamlı-
yalım: "Eğeryapüğı müzik sağ-
lam bir temeJeoturuyorotmasay-
dı, sözleri ve aşınhklan onu bu
noktaya getirmeye yetmezdi.
Çünkü Eminem her şeyden ön-
ce bir konuşmacı ve 'stand up'
komedyeni degiL Liste başı olan
parçalara sahip bir rockçL Şu
anda bir fenomense bu yüzden,
şarkı sözleri çarpıcı oba da ohna-
sa da bu böyle."
YAZI ODASI
SELtM İLERİ
Bir Romancıyı
Besleyen Sanat
On dokuzuncu yüzyılın sonunda sahne sanat-
lan payitaht Istanbul'da derin etki bırakmıştır.
Çocuk Halid Ziya tiyatroya tutkundur. Hepsi
de aşk facialarını dile getiren, eser adlannda aşk
sözcüğü mutlaka geçen, koskocaman bir tiyat-
ro kitaplığı gönlünü allak bullak eder.
Kırk Yıl sahne sanatlan anılanyla yüklüdür.
Romancımız, Namık Kemal'in Akif Sey'ini,
Zavallı Çocuk'unu, Recaizade'den Vus/ar'ıoku-
muştur. Bunlar hep faciadır.
Gedikpaşa Tıyatrosu'na götürülür. Gedikpa-
şa'ya gidiş o zamanlar başlı başına bir yolculuk-
tur. Sokaklar, tıpkı Mai ve Siyah'iaki gibi, ıssız ve
karanlık, kaldınmlar egri büğrü, yollar yokuşlu-
dur. Aç sokak köpekleri, "biçare hoşhoşlar" sa-
baha kadar ulur. Önde "muşamba çeken bir
uşakJa" yol alınır.
Bir an önce dramlara, operetlere, komedilere
kavuşmak ister Halid Ziya. Temaşa 1870'lerin
erişilmez sanatıdır. Güzel Helen, Cehennemle-
rin Orfe'si operetleri şimdi evde yeniden-yeniden
canlandınlır.
Ömrünün sonuna kadar unutamayacağı ope-
ret şarkısından o dizefer:
Angot Kadın'ın benim kızı, benim kızı;
Soyuna çeker Angot'un kızı, Angot'un tea...
Madam Angot'un kızını Vlrjini Karakaş can-
landırmaktadır. Sanatkâr, Halid Ziya'nın deyişiy-
le, kjrkına yaklaşmış, serbest hayattan paylar,
neşeler toplamıştır.
Artık yıpranmanın eşiğine gelmiş bu güzel ka-
dın hoppalıklan, şakraklığı, kıpırdaklığıyia sahne-
yi hülyalara boğar ve on sekiz yaşındaki genç se-
yircisine bütün bir sahneyi ışıklar, pınltılar, büyü-
leyişlerle gösterir.
Ne var ki araya yıllar ve Izmir girip, tekrar Is-
tanbul'a gelindiğinde, Halid Ziya derin bir hayal
kınklığına uğrayacaktır. Istanbul'daki tiyatrolann
tümünü defalarca izlemek ihtirastyla yıllar yılı ya-
şamışken, Şehzadebaşı'nda Direklerarası'nda
hayaller balyozu salaşlarıyla yüz yüze gelir.
Aşk-ı Memnu romancısı halkın rağbet göster-
diği sahne sanatlarına karşı hayli acımasızdır.
Geleneksel ortaoyununu tiyatro sahnesine yük-
seltmek iddiasındaki Apti'ler, Hasan'lar kulis-
lerde paldır küldür yuvarianan gaz tenekeleriyle
seyirciyi güldürmektedir. Talep bu yöndedir. Hep-
si de cinaslı, cinsel çağnşımlı sözler, kaba cinsel
sezdiriler teneke gürültüsüne eşlik edince halk
kendini kaybeder.
Kalın bacaklı, şişkin kaJçalı "dudular"çobandan-
sı yapmaktadır. Dudulann yanaklan terli, boya-
lan akmıştır. Bu çökkün sanatkâr kırmalan bir
yandan da çok bayağı nüktelerle mektep çocuk-
lanna göz süzerler, çapkın tebessümler uçurur-
lar; ekmek parası uğaına ışveli işveli kıntırlar.
Genç Halid Ziya tek avunuşu Mınakyan'da
bulur, Kumpanya Fazilet Mağlup Olur mu'yu,
Vazife Aşka Gelip Gelir m/'yi, La Dam O Kamel-
ya'yı eski kadrosunun kılıç artıklanyla oynama-
ya çabalamaktadır...
Dram kumpanyalannı, büyük ve trajik duygu-
lardan söz açmaya çalışan tiyatro sanatını kim-
se istememektedir.
Oysa tulûat varlığını dirençle koruyacaktır.
Sahne sanatlannda geçmiş günlerin coşkula-
nnı bulamayan yazar "garp musukisi'ne gönül ve-
rir. Mozart, Beethoven nice zamanlar romancı-
yı kalp ağnsından sevinç duymaya alıp götürür.
Böyle uzun zaman, adeta doyamayarak, mü-
zik dinlediğini söyler. Acılaria boğulup kaldığı son
yıllannda bile, Halid Ziya, sözgelimi bir valsin dal-
galanışları içinde gençliğini arayacaktır...
Abdülhamid sansüründen çok yakınmış Ha-
lid Ziya, tulûat tiyatrosunun o sansür sebebiyle
ortaya çıkışı üzerinde yazık ki hiç durmamıştır.
Takvimde tz Bırakan:
"sinemadan çıkmışız I yağmur başlamış I ne
vahim I birkorkunun birden anlaşılması I beyoğ-
lu'nda karartma I eMtun tramvaylar/o gizli hü-
zûnler ki I hiç anlaşılmamış" Attilâ llhan, Kimi
Sevsem, Sensin... ("bu nasıl sonbahar?..", Bil-
gi Yayınevi, 2001.
üşima'rnn filmi 'Duyular Alemi'
Norveç'te de sansüpden geçti
• OSLO (AFP) - Japon yönetmen Nagısa
Uşima'nın 1976 yapımlı 'Duyular Alemi'
adlı filmi, Norveç'te de sansür kurulundan
geçti. Sansür kurulu filmin pornografık değil,
bir kültür ürünü olduğuna karar verdi.
1936'da Tokyo'da küçük bir restoranda çalışan
kadmla restoran sahibinin tutkulu aşk
ilişkisini anlatan film, Japonya'da ancak â
'
geçen aralık ayında sansürden geçmeyi '-
başarmıştı.
K U L T U R ÇÎZÎK
K A M İ L M A S A R A C I