25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURtYET 10ŞUBAT 2001 CUMARTESİ O L i A l L i A R V E iyOKLJÎŞLJjjR [email protected] Y ıllar önce bu top- lumda görmediği- miz kirliliklere bu- gûn sıkça şahit olu- yoruz. Gençliğim- de hiç duymadığım kötü kokular yükseliyortoplumdan. Geçen yıllar bir büyük yozlaşmayı, bir düşüşü getirdi. Her devirde bü- yükler "Çocıüdanmız, gençferimizge- leceğimizdir. Ümidimizdir" dediler. Bugünün acı veren kirli manzarası- nı başkalan değil, işte bu çocukla- nn, gençlerin arasından çıkanlar ger- çekleştirdi. Gençleştirme sözünü hep söyledik ve duyduk. Özlenen; yenilenme, ge- lişme ve başanmn simgesi oldu. Bi- zim kuşağa kızdık, "ancak bu kada- nnı yapabildik'' diye. lyi her şeyi gençlerimizden bekledik. Ne yazık ki bu arada bir kötülüğe alet olmuş ve yarınlanmızın ümidi gençlerin başan yollannı da tıkamışız. Devlet dairelerinden üniversitelere kadar yöneticiler tt gençleştinne"nin öne- mini vurgular, ışlerin gençlere bıra- kılması ile övünürler. Hertopluluk- ta her türlü insan vardır. Dolayısı ile gençler arasında da iyi ve kötü kişi- likler boy gösterir. Şimdi adını ha- tırlayamadığım bir yazar; bir top- lumda düzen bozulunca, etik eroz- yonu başlayınca, en yeteneksizleri en üst makamlara fırlatan bir merkez- kaç kuvvetin oluştuğunu söyler. Çok doğru söylemiş. Gençlikle ilgili iyi i Hangi Gençler? Prof. Dr. Şarman GENÇAY İTÜNükleer Enerji Enstitüsü niyetli çabalara büyûk gereksinim deki şikâyetlerimiz 100 yıl önce par görünürüz. Yasalarveyönetme- meydana gelen ile aynı türden olmaz- likler çıkartır, fakat uygulamaz amavardır. Bunlartakdir ve saygı ile kar- şılanır fakat büyük bir yaygınlığı olan kötüye kullanma gerçeğine kar- şı dikkatli olmak gerekir. "Bengenç- leştirmeden vanayım" veya "Genç- lerle çahşmm" ya da "Gençkştir- meye önem veriyor, işlerimde hep gençlerden yararlanıyonım" sözle- rinin ardında pek çok zaman, "kad- rolaşma derdindevinı'' veya "bana, sıütamı sürdürmeme yardımcı ola- cakyalakalarbtam7 * ya da "banaka- yıtazşartsızitaat edecek gençleri ya- nıma atap yetiştirrnerjyim'' düşünce- lerini gerçekleştirme planlan yatar. Demokrasi kültüründen yeterince nasibini alamamış, onu özümseye- memiş bu toplumda; kişiyı adam ye- rine koymamanın geçerliliği, kötü niyetli yöneticilerin kadrolaşma der- dine çare olmakta ve birileri önün- de el pençe divan duranlan roket hı- zıyla yukanlara firlatıp toplumun geri saymasına neden olan insan kı- lığındaki 'makromikroplan' yarat- maktadır. Geleceğimizin garantisi olan genç- lere bırakacağımız emanetleri, özel seçümış yalakalara bıraka bıraka bu- günlere geldik. Yoksa son deprem- dı. Toplumumuza şöyle bir yukan- dan baküğımızda bugün gördüğümüz acı manzara oluşmazdı. Toplumun içine girdiğimizde burnumuza gelen pis koku böylesine buram buram tütmezdi. Kişilik sahibi, iyi yetişti- rebildiğimiz gençleri kenara iterek veya yurtdışına kaçırarak ince poli- tika öğrettiğimiz değersizleri önem- li kıldıkça, toplumda yozlaşma sü- reci, geri sayma süreci son bulma- yacaktır. 'önemli Değersizkr', şunu yapar- lar, göz boyar, yağcılık yapar, ezile büzüle önemli makamlar elde eder (zaten bu yolla önem kazanırlar) ve bu önemli görevleri başaramaz, ge- rekenı yapamazlar. Ancak, yapar görünürler ve çeşit- li kamu ve özel kuruluşlardan yal- var yakar teşekkür plaketleri ister, yo- lunu bulup alırlar. Bu nedenle ülkemizde pek çok önemli işin yapılması değil, yapılı- yor görünmesi yaygındır. Bu neden- le toplumumuzda yasamsal önemde- ki görevler hakkıyla yerine getirile- mez, iyi ve standartlara uygun sonuç- lar alınamaz fakat biz bu işleri ya- uygular görünürüz. Biz sorunlan çözmez,cözüyor görünürüz. Önem- li değersizler ellerinde yaldızlı bo- ya; her çirkinliğin, olumsuzluğun, ye- tersizliğin üzerine sürer ve "bakın çok iş yaptan, her yer parhyor'' der. Universitelerimizde kadrolaşma uğ- runa süreklı özd jünlerkıırularakun- vanveriknkr,biBırıselçalısrnayapı- yor görûnûr ama yapamaz, yapnk- lan da evrensel biJime katkı olamaz. Bugünlerde geçerli olan;a aüf (gön- derme=aüfta bulunma) indeksine gi- ren yayın yap da ne yaparsanyap, hiç atif ahnasan da olur" kampanyası ile zaten bilimsel gelişme olmaz. Eşim dostum, bizim partinin ada- mı, kadrolaşma derdim denilerek görev verilen, önemli makamlara oturtulanlar başansızlıklannı göz boyayıcılıkla gizlerler. Bu başansız- lıklar, toplumu yaralar. Sivil toplum örgütleri yetersiz, genelde örgütsüz toplumumuzda şikâyetler dinlen- mez. Sırtını sağlam yere dayadığı- na inanan "önemlideğersiz", kimse- yiumursamaz. önemli değersiz, kendi gibilerini ve genellikle kendinden daha aşağı- da olanı, yerini vermek için yetişti- rir. Böylece yaşlıdan gence aynı an- layışı sürdürür. Işbaşında olduğu sü- rece emrinde adam ve böylece uzun bir iktidar, emeklilikte güvence sağ- lar. Uygun ve tutarlı kişiler ise işle- re uygun adam arayadursun, haklı olarak ince eleyip sık dokusun, ana hedefı işlere el koymak olan kötü ni- yetli gruplann insan malzemesi ve işleri kitaba uydurma yöntemleri ha- zırdır. Böylece sayılan hızla artar. İş- te toplum, bu ters eleme mekaniz- ması sayesinde geri saya saya bugün- lere geldi. Şimdi yapılması gereken; bu gi- dişe dur demek için çok ciddi adım- lar atmak üzere düşünce üretmek ve gecikmemektir. Bunu başaracak en önemli güç, sivil toplum örgütleri- dir. Halk bu işe el atmadan toplum ne çağdaş ne de temiz olabilir. Sivil toplum örgütleri toplumun derdine çare olmak üzere örgütlenmelidir. Cumhurbaşkanımızla birlikte, dü- rüst ve cesur politikacı ve bürokrat- lanmız bu toplumun nasırlaşmış dertlerine el atmaya başladılar. Hal- kımız bu kişilere güvenini belirt- mektedir. Yülardır olmayan bir şey olmuş ve insanımız ülke sorunlan ile ilgili olarak kendi içinden çıkan sivillere güven duymaya başlamıştır. Aman dikkat... Bu işleri de aramıza iyice kanşmış "öaemti değersizlere" bırak- mayalım. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Uydurma TDK'deM 'Akrep'ler! 12 Eylül günlerini anımsadım birden.... Türk Dil ve Tarih kurumianna karşı bir saldınnın başlatılıp işba- şındakilerce desteklenerek hızlandırıldığı günlefi Atatürk düşmanı birtakım geri kafalılann yıllardır bes- ledikleri umudun, beş generalin oluşturduğu Kon- sey'ce gerçekleştirilmek istendiği günler... Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun Paşa'nın emriyie Türk Dil Kurumu'nun hesaplan in- celetiliyordu... "Atatürk'ün parası ne olmuş, kime gitmiş, nasıl harcanmış•?" TDK Genel Yazmanı ün- lü Şair Cahit Külebi, büyük bir sabıria inceden in- ceye hesap vermekteydi. Sonunda anlaşıldı ki, TDK'de oyle vurgun, soygun gibi şeyler yoktur. Atatürk'ün dil devrimi yolunda içtenlikle çaba har- cayan insanlar vardır: öğretmenler, profesörler, yazartar, şairler... Ama, Osmanlıa, Atatürk devrimi karşıtlan sonun- da başardılar: Atatürk'ün kurumlan kapatıldı. Ye- rine aynı adı taşıyan, ama bir devlet dairesi olmak- tan öteye gitmeyen bir kurum oluşturuldu! Üyete- ri olmayan, yöneticilerinin ve başkanının "kayd-ı hayat" koşuluyla devletçe atandığı bir "daire!" Aradan nerdeyse yirmi yıl geçti. Geçen perşem- be günkü gazetelerde başlıklar, haberler Türk Dil Kurumu'nda thlyonlukyolsuzluk." Haber şöyle: "Emniyet Genel Müdühüğü Kaçakçıltk ve Or- ganize Suçlar Daire Başkanlığı ile Ankara Emni- yet Müdürtüğü Organize Suçlar Müdüriüğü ekip- leh dün yeni bir operasyon başlattı.' Akrep' adı ve- rilen operasyon kapsamında Türk Dil Kurumu 'nda (TDK) üç trilyon liralık yolsuzluk yapıldığı belirlen- di. Olaylaria ilgili olarak altı kişi gözaltına alındı." "TDK" adlı devlet dairesinin saymanı ile altı ar- kadaşı gözaltına alınmışlar, "Zimmetlerine para geçirmek, sahte evrak düzenlemek ve suç işlemek amâcıyla teşekkül oluşturmak" suçlanyla... Tam elli yıl Atatürk'ün Türk Dil Kurumu altı yüzü aşkın üyesiyle, her kurultayda yenilenen yönetim kurullanyla, Macit Gökberk, Agah Sım Levent, Şerafettin Turan gibi başkanlanyla Türk dilini ya- bancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak sava- şımı vermiştir... fam ellinci yılında kötü niyetli, ge- ri kafalı bir takımın yıllar süren kötülemeleri, yalan- lan, iftiralan sonunda yıkılmıştır. Hem de Atatürk- çü geçinen beş generalin eliyle!.. Yıllardır yazanm, Atatürk'e saygı ve sevginiz var- sa, Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş uygariık ve kültür alanında ileriemesini istiyorsanız, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nu (AKDTYK) anayasadan çıkartın! Atatürk'ün kurumlannı eski kimliklerine kavuşturun! Hem "Atatürkçüyüz" de- necek hem de Atatürk'ün mirası, vasiyeti çiğne- necek! Bu çelişkiyi, bu ihaneti önlemek gerekmez mi? Hele şu uydurma devlet dairesi TDK'nin içine itildiği yolsuzluk, soygunculuk gerçeğini de gördük- ten sonra!.. Sevgili Cahit Külebi'nin o 12 Eylül günlerindeki canla başla uğraşması, sıkıyönetimin gönderdtği müfettişlere direnişini anımsıyorum. Uydurma TDK'nin er geç başına gelecek buydu! Bilmem, söz- de Atatürkçü, sözde devrimci geçinen "büyük- lerimiz" artık bu gerçeği görecekler mi? ÇAIALPINAR ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000 01 / Karar No: 2000/70 Davacı Veysel Keser tarafindan davalı Gûlay Keser aleyhıne mahkememizde açılan boşanma davasının yapı- lan yargılaması sonunda, mahkeınemızce 05.12 2000 gün, 2000/01 esas, 2000/70 karar sayıh ilamı ile Çatalpınar 11- çesi, Çatalpınar Mahallesi, Cilt No: 0097, Kütük Sıra No: 0070, BSN: 0043 "te kayıtlı bulunan Saıt ve Zanfe oğlu 1965 d.lu Veysel Keser ile yine aynı yer nürusuna kayıtlı, 0079 BSN'de kayıtlı Mevlüt- Emıne Seher kızı, 1971 d.lu Gülay Keser'ın M.K_'nin 134. maddesıne göre şıddetli ge- çimsızlik nedeniyle boşanmalanna, taraflann müşterek çocuklan olan Ercan ve Yeşım Keser'ın velayetlerının da- vacı babaya bırakılmasma. tazminat talebi olmadığından bu hususta karar venlmesine yeT olmadığına, yargılama gi- derlerının davacı üzerinde bırakılmasma, davalının adresi meçhule kaldığından ve tûm aramalara rağmen tespit edi- lemedığınden dava dılekçesı de ilan yolu ile bildınldığın- den karardan bir suretın de da\'alıya tebüğ yenne geçmek üzere ılan yolu ile Türkiye çapuıda yayın yapan gazetele- nn binnde yayınlanmasına, masrann davacıdan alınması- na karar venlmiştır. Davalı Gülay Keser'ın ilan tarihınden itıbaren 15 gün ıçerisinde temyız yoluna ba$vurmadığı takdırde mahkememizce venlen ilamın kesinleşeceği hu- susu ılanen teblığ olunur. 07.12.2000 Basın: 76171 • • teden beri ülkemiz- O deyargnunbağımsız olmadığına ilişkin çok yazılıp çızildi. Ne yazık ki hiçbir yetkili bu yakınmalan ciddi gö- rerek yargının bağımsız konuma getirilmesi için olumlu bir adım atmadı ve yasal bir düzenleme getirmedi. Bugüne kadar yapılan eleşti- rilerin çoğu, 1982 Anayasası ge- reği oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun oluşturulma biçimi ile ilgilıydi. Bugünlerde yapılan eleştirile- rin odak noktasını ise yürütme- nin "knvveöer aynhğı'' ilkesini hiçe sayarak yargıya yapüğı yo- ğun baskı oluşturuyor. Yargıda 32 yıl emek vermiş bi- ri olarak gelişmeleri izledikçe içim sızlıyor. Ulu önderin kur- duğu Türkiye Cumhuriyeti üçün- cü bınyıhn başında bu duruma mı gelecekti? Çağdaş uygarlığa, tam bağımsızlık ilkesini çığne- yerek mi ulaşacaktık? Bu yazrmda öncelikle, yıllar- dır tartışma konusu yapılan yar- gı bağımsızlığı üzerinde düşün- celerimi belirttikten sonra, şu günlerde tartışma konusu yapı- lan olaylara dönmek istiyorum. 1982 Anayasası'nın 159. mad- desi ile oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminah esaslanna gö- re görev yapacağı yazılı olma- sına karşın kurulun yürütmeden gelen adalet bakamnın başkan- lığında oluşması, adalet bakan- lığı müsteşannın kurula üye ol- ması, kurulun ayn bir bütçesi ve sekretaryasının bulunmayışı, bu ilkeyi zedelemekte ve yargı- nın bağımsızlığına gölge düşür- Yargıya Siyasal Baskı... GündÜZ AK.GUL Emekli Cumhuriyet Savcısı mektedir. Denılebilir ki bu ku- rulda Yargıtay'dan üç, Danış- tay'dan iki, toplam beş yüksek yargıç bulunduğuna göre, iki oya sahip bakan nasıl olur da kurul kararlanna etki yapabilir? Bir sistemin iyi çalışabilmesi, öncelikle sistemin sağlam kurul- masına bağlıdır. Kişilerden kah- ramanlık bekleyerek sistemi iyi çalıştıramazsınız. Üzülerek be- lirtmeliyim ki kurulun tartışma konusu yapılan ve çoğu 3 'e 4 çı- kan kararlannın altında bu yük- sek yargıçlardan ikisinin imza- sı bulunmaktadır. Daha uzun yıllar yapılacak bu tartışmalann önlenmesi için zaman yitirme- den anayasanın ilgili maddesı- nin degiştirilerek kurula 1961 Anayasası ile getirilen statü ge- çerli kılınmalı, kurulun ayn bir bütçesi ve sekretaryası olmalı- dır. Öteden beri yazılıp çizilen bu aksakhklan tekrar kısaca dile getırdıkten sonra bugüne dön- mek istiyorum. Son günlerde birçok konuda başlatılan temiz eller operasyonlan, kamuoyun- da bir umut ışığı yakmışken bu operasyonlan başlatması ile övü- nen hükümetin başbakanı ve başbakan yardımcısı ile adalet bakamnın takmdıklan tavır şa- şırtıcı olmaktadır. Di Pietro adında bir savcı ttal- ya'da temiz eller operasyonlan başlatıp devletin içine kadar sız- mış yolsuzluklann, çeteleşme- lerin ve mafyanın üzerine gitti- ğinde, arkasına büyük bir ka- muoyu destegi almış ve görevi- ni başan ile tamamlamıştı. Br2- deki kamuoyunda da aym he- yecan ve istek olmasına karşın ne yazık ki Italyan kamuoyu ka- dar etkili olamamakta ve bu yo- la baş koymuş Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhu- riyet Savcısı Sayın Talat Şalk yalnız bırakılmaktadır. Birkaç aydının destekler yönde yazı yazmasını, demeç vermesini ye- terli görmediğimi belirtmek is- tiyorum. Yasalan zorlamadan, hukuk kurallanrun dışına çık- madan kamuoyunun, engelle- menin geldiği yerlere karşı ge- rekli tavırlan ahnası kaçınılmaz hale gelmiştir. tt M«vi AJam" projesi ile içli dışlı olan "Beyaz Enaji" ope- rasyonu soruşttırması doğrultu- sunda IMF, Dünya Bankası ve AB'nin Ankara'daki temsilci- liklerinden Sayın Talat Şalk ta- rafindan istenen bilginin, Türki- ye'nin saygınlığına nasıl gölge düşürdüğünü anlamış değilım. Sayın Ecevitten başka anlayan varsa lütfen anlatsın da cehale- timizi giderelim. Türkiye'jıin saygınlığına Bay Cottarefli'den ekonomik karar- lar konusunda ahnan dırektıfle- rin, kamuoyunun karşı çıkışla- n göz ardı edilerek harfiyen uy- gulanması ile, görevini yapan Sayın Talat Şalk'a rest çekerek Adalet Bakam'na soruşturma açma emri vermekle, "Adalet Bakanı oisam, atia uçağa git, ne- rede istiyorsan orada inceleme yap derim" diyen eski Adalet Bakanı Sayın Hasan Denizkur- du kadar yargıya sahip çıkma- yan Adalet Bakanı Sayın Hik- metSamiTürk'ün, Başbakan'ca verilen soruşturma emrine di- renip istifa etmemekle, Adalet Bakanlığı makamında olan bi- rinin bu soruşturma için "Özd- leştirmeve enerjipotirikalannın gözden geçirilmesi gereksizdir. Bunun aründan ne savcılar ne de biürkişiler kalkabilir" diye demeç vermekle, başlamış olan temiz eller operasyonlannrn gün- demıni değıştirmek için her gün yapay gündem yaratan siyasi- lerin tutumlan ile gölge düş- mektedir. 15 Ocak 2001 tarihli Cumhu- riyetgazetesinde yayımlanan bir yazrmda Sayın Başbakan'a, baş- lamış olan operasyonlan kimse- yi korumadan destekleyin, diye istekte bulunmuştum. Görünen o ki hiçbir şey değişmemekte, yi- ne ısrarla birileri korunmaktadır. Sayın Savcı'nın yaptıgı görev, usul açısından eksik ya da yan- lış olabilir. Bunun her zaman düzeltılmesi olanaklı iken, bu şiddet, bu hiddet niye?.. Bu onurlu görevde Sayın Ta- lat Şalk'a başanlar diliyor ve yanında olduğumu belirtmek is- tiyorum. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun sayın yar- gıç üyeleri, Sayın Talat Şalk'a bir haksızlık yapıhnasına geçit ver- meyiniz. Gelecekte tarihte yeri- ni alacak olan bu temiz eller operasyonlanndan ötürü çocuk- lannıza övünecek miraslar bıra- kınız. Vatanıma ve milletime en yararlı olacağım bir sırada, uğ- radığım haksızlık sonucu göre- vinden aynlmak zorunda bıra- kılmış bir meslektaşmız olarak sizden bunu bekliyor ve di- liyorum. u DevJetmahdeniz,ye- meyen domuz" anlayışı- nın egemen olduğu ül- kemizde, liderler sulta- sındaki devlet, toplumu bir kanser gibi saran hır- sızlık ve yolsuzluğa ara- cılık ediyor. Siyasal des- teği olmayanlann toplu- mu soyup soğana çevir- mesi düşünülemiyor. Jan- darmamn onurlu operas- yonlan, bazı siyasal par- tilerin demokrasi hava- risi kesilmesine neden oluyor! Ortaya çıkanlan çar- pık ilişki ve yolsuzluİda- nn boyutu, aysbergin gö- rünen yüzü olmasına kar- şın, ekonomimizin ne denli tehdit altında oldu- ğunu gözler önüne seri- yor. Türkiye'nin yolsuz- lukta dünya dördüncüsü olduğu söyleniyor. Bu yolsuzluklardan ötürü halkın yüzde 36 oranında daha fazla ver- gi ödediği ortaya çıkmış bulunuyor. Ziraat Ban- kası ile Halkbank'ın gö- rev zaran 14.2 katrilyo- nu aşıyor. Bu bankalann kimlere kredi verdiği ise toplum- dan "devlet sırn" diye sak^anıyor. Manisa'dael kadir çocuklara yapılan insaşhk dışı işkenceler karAıida Ve nice yazar- lara*duşün adamlarına kılı kıpınİM^an sayın Yetti Artık! TÜSİAD yöneticileri, işadamlanna kelepçe ta- kılmasını içine sindire- miyor. Bankacılık sistemi çökmüş, devlete borç pa- ra vermeyi temel ilke du- rumuna getiren ve yatı- nm yapmayan özel ban- kalar, ünlü Galata tüc- carlanna taş çıkanyor. Devlet, bütçe açıklannı kapatmak için kamu ban- kalannı önce özelleştiri- yor, sonra içi boşaltılmış olarak geri alıyor. Banka hortumlamak ülkede geçerli bir meslek konumuna gelmiş bulu- nuyor. Yoksulluk, işsiz- lik ve yolsuzluk toplu- mun belinı bükmüş, halk, çaresizlik içinde olup bi- tenleri televizyon ekran- lanndan sinema fılmi gi- bi seyrediyor. Örgütsüz toplumun se- si soluğu çıkmıyor (12 Mart ve 12 Eylülcülerin zulmü ile). Hak arayan bir avuç memur ise sokak ortasında saçlanndan tu- tularak sürüklerup copla- nıyor. Tarundan hayvancılı- ğa, ticaretten memur ma- aşlanna, özelleştırmeden bütçemize kadar, her ko- nuda kesin söz ve karar n O R H A N Eğitimci - İşadamı sahibi konumunagetiril- lanıyor. miş olan IMF ve Dünya Bankası, ulusal bağım- sızlığımız üzerinde De- mokles'in kılıcı gibi sal- Türkiye, ne yazık ki 80 yıl aradan sonra tekrar parçalanma tehdidi ile karşı karşıya bulunuyor. Tek kutuplu dünyada Ba- tılı dostlanmız(!) artık bölgede Türkiye'nin jan- darmalığına gereksinim duymuyor. Batı başkent- lerinde, ardı ardına uygu- lamaya sokulan sözde Er- meni soykınmı da bun- dan kaynaklanıyor. PENCERE Müpltçiiik Ortaçağ Maritetjdlr... Din bir ağaçtır, gövdesi zamanla dallara aynlr, mezhep ve tarikatlar oluşur; Islamda Hazreti Mu- hammet döneminde ne mezhep vardı, ne tari- kat... Her şey ondan sonra oldu. Neden?.. iktidar kavgasından... Din devleti çağında mezhep ve tarikatlar bir tür siyasal parti işlevini mi görüyoriardı?.. Eski zamanda ne matbaa vardı, ne kitap, ne ga- zete, ne okuma, ne yazma!.. Tekkeler birer şeyhin önderiiğinde sanki okul gibiydiler. Yaşamın her bo- yutunda toplumun dine aşılandığı dönemlerde, ki- mi tarikat, merkezi iktidara karşı halkın soluklan- masına da yanyordu; Mevlana ya da Haci Bek- taş'ın görüşleri, bugün bile insan sevgisi açısından değerierini yitinniş değiller... Zamanına göre bile gerici tarikatlar ise dipsiz ki- le, boş ambar sayılıriar. Ancak dünya durdukyerde durmuyor, dönüyor; din devleti yıkılınca tarikatlann da konumu değiş- ti. • Demokrasi 18'inci yüzyılda dinci devlete karşı sa- vaşımla kuruldu; 1789 Fransız Devrimi kilisenin ik- tidannı yıkmıştın çünkü demokrasi, kullann değii, özgür yurttaşlann rejimkJir. '1923 Demokratik Devrimi' de din devletini yı- kıp yerine 'laik Cumhuriyetr \ kurdu. Mustafa Kemal hilafeti kaldırmak, Şeriye Vekâ- leti'ni defterden silmek, şeyhülislamlıgı bitirmek, ta- rikatlan kapatmak, milli eğitimi özgür yurttaş ye- tiştirecek düzene sokarak 'öğretim Biriiği'n\ ger- çekleştinmek, 'Diyanet /ş/eri'ni zapturapta almak zorundaydı; demokrasinin temeli başka türiü atı- lamazdı. Demokrasi ne kul işidir.. Ne mürit... Yurttaş kimliğine kavuşmuş bireyterin rejimidir de- mokrasi.. Geçen gün bu köşede yazdığım gibi tarikat 'şeyh- mürit' hiyerarşisine dayanır. "Şeyhi olmayanın şey- hi şeytandır" diye kafası yıkananlar, benliklerini "bir ölü yıkayıcısının eline teslim eder gibi şeyhe emanet ederier". Bu ilişki, demokrasiyi oluştura- cak toplumu dışlayan bir içerik taşır. Nakşibendi- lik ve bir kolu olan Nurculuktaki "müritçilik" öğre- tisi, emir-kumanda mekanizmasına bağlıdır Şeyh ne derse o oluri.. Devletin memuru, öğretmeni, ko- miseri, yüzbaşısı tarikata girdiği andan başlayarak amirinin, üstünün, müdürünün değil, şeyhinin ağ- zından çıkacak buyrukian yerine getirir. Said-i Nur- si'nin yolunda yürüyen Fethullah müritçilik kura- mını iyi bildiği için, devlet örgütünü ele geçirmeye çalışryordu. TUrgut özal Nakşibendi idi. Erbakan Nakşi- bendidir. Korkut Özal, Yusuf Özal da Nakşiben- didir; ama bunlann tümü politikacıdır; dinciliği si- yasetin omurgasına dönüştürmüşler, irticayı dev- let örgütüne aşılamışlardır. , -• Tarikatlar, şeyhler, müritterie demokrasiye ulaş- mak olanaksız. Batı, dincilerie savaşımı iki yüzyıl önce vererek demokrasiye ulaştı. Biz bu savaşımın içindeyiz.. Batı'dan iki yüzyıl gerideyiz. tLAN T.C. KUKIALAN ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/41 Davacılar Menice Deryalar vekilleri avukat Tahir Yılmaz ve avukat Nızam Dilek tarafindan davalılar He- dıye Ta$kesen, Nasrettin Taşkesen, Medıne Taşkesen, Meki Taşkesen, Şükriye Taşkesen, Azıze Taşkesen, Be- hiye Taşkesen, Nesibe Taşkesen ve Halime Taşkesen aleyhıne mahkememizde açmış olduğu ıştirak halınde- ki mülkjyetın müşterek mülkıyete çevrilmesı davası ne- deni ile mahkememizce yapılan ara karan uyannca, Oavalılardan Şükriye Taşkesen'in adresi tespit edilip tebligat yapılamadığından, duruşma gününün ve dava dilekçesinin ılanen teblığıne karar vehlmiş olmakta, ka- rar uyannca belirtilen davalının duruşma günü olan 26.3.2001 günü saat 9.45'te mahkememizde hazır bu- lunması ve kendisini bir vekille temsil ettırmesi, aksi takdırde HUMK'nin 213. madde uyannca yargılamaya yoklugunda devam edileceği ve karar verileceği daveti- ye yerine kaim olmak üzere 7201 sayılı yasanın 28 ve 29'uncu maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur. Basın: 6991 koudetnumara
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle