Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 10ŞUBAT 2001 CUMARTESİ
O L i A l L i A R V E iyOKLJÎŞLJjjR [email protected]
Y
ıllar önce bu top-
lumda görmediği-
miz kirliliklere bu-
gûn sıkça şahit olu-
yoruz. Gençliğim-
de hiç duymadığım
kötü kokular yükseliyortoplumdan.
Geçen yıllar bir büyük yozlaşmayı,
bir düşüşü getirdi. Her devirde bü-
yükler "Çocıüdanmız, gençferimizge-
leceğimizdir. Ümidimizdir" dediler.
Bugünün acı veren kirli manzarası-
nı başkalan değil, işte bu çocukla-
nn, gençlerin arasından çıkanlar ger-
çekleştirdi.
Gençleştirme sözünü hep söyledik
ve duyduk. Özlenen; yenilenme, ge-
lişme ve başanmn simgesi oldu. Bi-
zim kuşağa kızdık, "ancak bu kada-
nnı yapabildik'' diye. lyi her şeyi
gençlerimizden bekledik. Ne yazık
ki bu arada bir kötülüğe alet olmuş
ve yarınlanmızın ümidi gençlerin
başan yollannı da tıkamışız. Devlet
dairelerinden üniversitelere kadar
yöneticiler tt
gençleştinne"nin öne-
mini vurgular, ışlerin gençlere bıra-
kılması ile övünürler. Hertopluluk-
ta her türlü insan vardır. Dolayısı ile
gençler arasında da iyi ve kötü kişi-
likler boy gösterir. Şimdi adını ha-
tırlayamadığım bir yazar; bir top-
lumda düzen bozulunca, etik eroz-
yonu başlayınca, en yeteneksizleri en
üst makamlara fırlatan bir merkez-
kaç kuvvetin oluştuğunu söyler. Çok
doğru söylemiş. Gençlikle ilgili iyi
i Hangi Gençler?
Prof. Dr. Şarman GENÇAY İTÜNükleer Enerji Enstitüsü
niyetli çabalara büyûk gereksinim deki şikâyetlerimiz 100 yıl önce par görünürüz. Yasalarveyönetme-
meydana gelen ile aynı türden olmaz- likler çıkartır, fakat uygulamaz amavardır. Bunlartakdir ve saygı ile kar-
şılanır fakat büyük bir yaygınlığı
olan kötüye kullanma gerçeğine kar-
şı dikkatli olmak gerekir. "Bengenç-
leştirmeden vanayım" veya "Genç-
lerle çahşmm" ya da "Gençkştir-
meye önem veriyor, işlerimde hep
gençlerden yararlanıyonım" sözle-
rinin ardında pek çok zaman, "kad-
rolaşma derdindevinı'' veya "bana,
sıütamı sürdürmeme yardımcı ola-
cakyalakalarbtam7
* ya da "banaka-
yıtazşartsızitaat edecek gençleri ya-
nıma atap yetiştirrnerjyim'' düşünce-
lerini gerçekleştirme planlan yatar.
Demokrasi kültüründen yeterince
nasibini alamamış, onu özümseye-
memiş bu toplumda; kişiyı adam ye-
rine koymamanın geçerliliği, kötü
niyetli yöneticilerin kadrolaşma der-
dine çare olmakta ve birileri önün-
de el pençe divan duranlan roket hı-
zıyla yukanlara firlatıp toplumun
geri saymasına neden olan insan kı-
lığındaki 'makromikroplan' yarat-
maktadır.
Geleceğimizin garantisi olan genç-
lere bırakacağımız emanetleri, özel
seçümış yalakalara bıraka bıraka bu-
günlere geldik. Yoksa son deprem-
dı. Toplumumuza şöyle bir yukan-
dan baküğımızda bugün gördüğümüz
acı manzara oluşmazdı. Toplumun
içine girdiğimizde burnumuza gelen
pis koku böylesine buram buram
tütmezdi. Kişilik sahibi, iyi yetişti-
rebildiğimiz gençleri kenara iterek
veya yurtdışına kaçırarak ince poli-
tika öğrettiğimiz değersizleri önem-
li kıldıkça, toplumda yozlaşma sü-
reci, geri sayma süreci son bulma-
yacaktır.
'önemli Değersizkr', şunu yapar-
lar, göz boyar, yağcılık yapar, ezile
büzüle önemli makamlar elde eder
(zaten bu yolla önem kazanırlar) ve
bu önemli görevleri başaramaz, ge-
rekenı yapamazlar.
Ancak, yapar görünürler ve çeşit-
li kamu ve özel kuruluşlardan yal-
var yakar teşekkür plaketleri ister, yo-
lunu bulup alırlar.
Bu nedenle ülkemizde pek çok
önemli işin yapılması değil, yapılı-
yor görünmesi yaygındır. Bu neden-
le toplumumuzda yasamsal önemde-
ki görevler hakkıyla yerine getirile-
mez, iyi ve standartlara uygun sonuç-
lar alınamaz fakat biz bu işleri ya-
uygular görünürüz. Biz sorunlan
çözmez,cözüyor görünürüz. Önem-
li değersizler ellerinde yaldızlı bo-
ya; her çirkinliğin, olumsuzluğun, ye-
tersizliğin üzerine sürer ve "bakın
çok iş yaptan, her yer parhyor'' der.
Universitelerimizde kadrolaşma uğ-
runa süreklı özd jünlerkıırularakun-
vanveriknkr,biBırıselçalısrnayapı-
yor görûnûr ama yapamaz, yapnk-
lan da evrensel biJime katkı olamaz.
Bugünlerde geçerli olan;a
aüf (gön-
derme=aüfta bulunma) indeksine gi-
ren yayın yap da ne yaparsanyap, hiç
atif ahnasan da olur" kampanyası
ile zaten bilimsel gelişme olmaz.
Eşim dostum, bizim partinin ada-
mı, kadrolaşma derdim denilerek
görev verilen, önemli makamlara
oturtulanlar başansızlıklannı göz
boyayıcılıkla gizlerler. Bu başansız-
lıklar, toplumu yaralar. Sivil toplum
örgütleri yetersiz, genelde örgütsüz
toplumumuzda şikâyetler dinlen-
mez. Sırtını sağlam yere dayadığı-
na inanan "önemlideğersiz", kimse-
yiumursamaz.
önemli değersiz, kendi gibilerini
ve genellikle kendinden daha aşağı-
da olanı, yerini vermek için yetişti-
rir. Böylece yaşlıdan gence aynı an-
layışı sürdürür. Işbaşında olduğu sü-
rece emrinde adam ve böylece uzun
bir iktidar, emeklilikte güvence sağ-
lar. Uygun ve tutarlı kişiler ise işle-
re uygun adam arayadursun, haklı
olarak ince eleyip sık dokusun, ana
hedefı işlere el koymak olan kötü ni-
yetli gruplann insan malzemesi ve
işleri kitaba uydurma yöntemleri ha-
zırdır. Böylece sayılan hızla artar. İş-
te toplum, bu ters eleme mekaniz-
ması sayesinde geri saya saya bugün-
lere geldi.
Şimdi yapılması gereken; bu gi-
dişe dur demek için çok ciddi adım-
lar atmak üzere düşünce üretmek ve
gecikmemektir. Bunu başaracak en
önemli güç, sivil toplum örgütleri-
dir. Halk bu işe el atmadan toplum
ne çağdaş ne de temiz olabilir. Sivil
toplum örgütleri toplumun derdine
çare olmak üzere örgütlenmelidir.
Cumhurbaşkanımızla birlikte, dü-
rüst ve cesur politikacı ve bürokrat-
lanmız bu toplumun nasırlaşmış
dertlerine el atmaya başladılar. Hal-
kımız bu kişilere güvenini belirt-
mektedir.
Yülardır olmayan bir şey olmuş ve
insanımız ülke sorunlan ile ilgili
olarak kendi içinden çıkan sivillere
güven duymaya başlamıştır. Aman
dikkat... Bu işleri de aramıza iyice
kanşmış "öaemti değersizlere" bırak-
mayalım.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Uydurma TDK'deM
'Akrep'ler!
12 Eylül günlerini anımsadım birden.... Türk Dil ve
Tarih kurumianna karşı bir saldınnın başlatılıp işba-
şındakilerce desteklenerek hızlandırıldığı günlefi
Atatürk düşmanı birtakım geri kafalılann yıllardır bes-
ledikleri umudun, beş generalin oluşturduğu Kon-
sey'ce gerçekleştirilmek istendiği günler...
Ankara Sıkıyönetim Komutanı Recep Ergun
Paşa'nın emriyie Türk Dil Kurumu'nun hesaplan in-
celetiliyordu... "Atatürk'ün parası ne olmuş, kime
gitmiş, nasıl harcanmış•?" TDK Genel Yazmanı ün-
lü Şair Cahit Külebi, büyük bir sabıria inceden in-
ceye hesap vermekteydi. Sonunda anlaşıldı ki,
TDK'de oyle vurgun, soygun gibi şeyler yoktur.
Atatürk'ün dil devrimi yolunda içtenlikle çaba har-
cayan insanlar vardır: öğretmenler, profesörler,
yazartar, şairler...
Ama, Osmanlıa, Atatürk devrimi karşıtlan sonun-
da başardılar: Atatürk'ün kurumlan kapatıldı. Ye-
rine aynı adı taşıyan, ama bir devlet dairesi olmak-
tan öteye gitmeyen bir kurum oluşturuldu! Üyete-
ri olmayan, yöneticilerinin ve başkanının "kayd-ı
hayat" koşuluyla devletçe atandığı bir "daire!"
Aradan nerdeyse yirmi yıl geçti. Geçen perşem-
be günkü gazetelerde başlıklar, haberler Türk Dil
Kurumu'nda thlyonlukyolsuzluk."
Haber şöyle:
"Emniyet Genel Müdühüğü Kaçakçıltk ve Or-
ganize Suçlar Daire Başkanlığı ile Ankara Emni-
yet Müdürtüğü Organize Suçlar Müdüriüğü ekip-
leh dün yeni bir operasyon başlattı.' Akrep' adı ve-
rilen operasyon kapsamında Türk Dil Kurumu 'nda
(TDK) üç trilyon liralık yolsuzluk yapıldığı belirlen-
di. Olaylaria ilgili olarak altı kişi gözaltına alındı."
"TDK" adlı devlet dairesinin saymanı ile altı ar-
kadaşı gözaltına alınmışlar, "Zimmetlerine para
geçirmek, sahte evrak düzenlemek ve suç işlemek
amâcıyla teşekkül oluşturmak" suçlanyla...
Tam elli yıl Atatürk'ün Türk Dil Kurumu altı yüzü
aşkın üyesiyle, her kurultayda yenilenen yönetim
kurullanyla, Macit Gökberk, Agah Sım Levent,
Şerafettin Turan gibi başkanlanyla Türk dilini ya-
bancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak sava-
şımı vermiştir... fam ellinci yılında kötü niyetli, ge-
ri kafalı bir takımın yıllar süren kötülemeleri, yalan-
lan, iftiralan sonunda yıkılmıştır. Hem de Atatürk-
çü geçinen beş generalin eliyle!..
Yıllardır yazanm, Atatürk'e saygı ve sevginiz var-
sa, Türkiye Cumhuriyeti'nin çağdaş uygariık ve
kültür alanında ileriemesini istiyorsanız, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu'nu (AKDTYK)
anayasadan çıkartın! Atatürk'ün kurumlannı eski
kimliklerine kavuşturun! Hem "Atatürkçüyüz" de-
necek hem de Atatürk'ün mirası, vasiyeti çiğne-
necek! Bu çelişkiyi, bu ihaneti önlemek gerekmez
mi? Hele şu uydurma devlet dairesi TDK'nin içine
itildiği yolsuzluk, soygunculuk gerçeğini de gördük-
ten sonra!..
Sevgili Cahit Külebi'nin o 12 Eylül günlerindeki
canla başla uğraşması, sıkıyönetimin gönderdtği
müfettişlere direnişini anımsıyorum. Uydurma
TDK'nin er geç başına gelecek buydu! Bilmem, söz-
de Atatürkçü, sözde devrimci geçinen "büyük-
lerimiz" artık bu gerçeği görecekler mi?
ÇAIALPINAR ASIİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 2000 01 / Karar No: 2000/70
Davacı Veysel Keser tarafindan davalı Gûlay Keser
aleyhıne mahkememizde açılan boşanma davasının yapı-
lan yargılaması sonunda, mahkeınemızce 05.12 2000 gün,
2000/01 esas, 2000/70 karar sayıh ilamı ile Çatalpınar 11-
çesi, Çatalpınar Mahallesi, Cilt No: 0097, Kütük Sıra No:
0070, BSN: 0043 "te kayıtlı bulunan Saıt ve Zanfe oğlu
1965 d.lu Veysel Keser ile yine aynı yer nürusuna kayıtlı,
0079 BSN'de kayıtlı Mevlüt- Emıne Seher kızı, 1971 d.lu
Gülay Keser'ın M.K_'nin 134. maddesıne göre şıddetli ge-
çimsızlik nedeniyle boşanmalanna, taraflann müşterek
çocuklan olan Ercan ve Yeşım Keser'ın velayetlerının da-
vacı babaya bırakılmasma. tazminat talebi olmadığından
bu hususta karar venlmesine yeT olmadığına, yargılama gi-
derlerının davacı üzerinde bırakılmasma, davalının adresi
meçhule kaldığından ve tûm aramalara rağmen tespit edi-
lemedığınden dava dılekçesı de ilan yolu ile bildınldığın-
den karardan bir suretın de da\'alıya tebüğ yenne geçmek
üzere ılan yolu ile Türkiye çapuıda yayın yapan gazetele-
nn binnde yayınlanmasına, masrann davacıdan alınması-
na karar venlmiştır. Davalı Gülay Keser'ın ilan tarihınden
itıbaren 15 gün ıçerisinde temyız yoluna ba$vurmadığı
takdırde mahkememizce venlen ilamın kesinleşeceği hu-
susu ılanen teblığ olunur. 07.12.2000 Basın: 76171
• • teden beri ülkemiz-
O
deyargnunbağımsız
olmadığına ilişkin
çok yazılıp çızildi.
Ne yazık ki hiçbir
yetkili bu yakınmalan ciddi gö-
rerek yargının bağımsız konuma
getirilmesi için olumlu bir adım
atmadı ve yasal bir düzenleme
getirmedi.
Bugüne kadar yapılan eleşti-
rilerin çoğu, 1982 Anayasası ge-
reği oluşturulan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nun
oluşturulma biçimi ile ilgilıydi.
Bugünlerde yapılan eleştirile-
rin odak noktasını ise yürütme-
nin "knvveöer aynhğı'' ilkesini
hiçe sayarak yargıya yapüğı yo-
ğun baskı oluşturuyor.
Yargıda 32 yıl emek vermiş bi-
ri olarak gelişmeleri izledikçe
içim sızlıyor. Ulu önderin kur-
duğu Türkiye Cumhuriyeti üçün-
cü bınyıhn başında bu duruma
mı gelecekti? Çağdaş uygarlığa,
tam bağımsızlık ilkesini çığne-
yerek mi ulaşacaktık?
Bu yazrmda öncelikle, yıllar-
dır tartışma konusu yapılan yar-
gı bağımsızlığı üzerinde düşün-
celerimi belirttikten sonra, şu
günlerde tartışma konusu yapı-
lan olaylara dönmek istiyorum.
1982 Anayasası'nın 159. mad-
desi ile oluşturulan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu'nun,
mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminah esaslanna gö-
re görev yapacağı yazılı olma-
sına karşın kurulun yürütmeden
gelen adalet bakamnın başkan-
lığında oluşması, adalet bakan-
lığı müsteşannın kurula üye ol-
ması, kurulun ayn bir bütçesi
ve sekretaryasının bulunmayışı,
bu ilkeyi zedelemekte ve yargı-
nın bağımsızlığına gölge düşür-
Yargıya Siyasal Baskı...
GündÜZ AK.GUL Emekli Cumhuriyet Savcısı
mektedir. Denılebilir ki bu ku-
rulda Yargıtay'dan üç, Danış-
tay'dan iki, toplam beş yüksek
yargıç bulunduğuna göre, iki
oya sahip bakan nasıl olur da
kurul kararlanna etki yapabilir?
Bir sistemin iyi çalışabilmesi,
öncelikle sistemin sağlam kurul-
masına bağlıdır. Kişilerden kah-
ramanlık bekleyerek sistemi iyi
çalıştıramazsınız. Üzülerek be-
lirtmeliyim ki kurulun tartışma
konusu yapılan ve çoğu 3 'e 4 çı-
kan kararlannın altında bu yük-
sek yargıçlardan ikisinin imza-
sı bulunmaktadır. Daha uzun
yıllar yapılacak bu tartışmalann
önlenmesi için zaman yitirme-
den anayasanın ilgili maddesı-
nin degiştirilerek kurula 1961
Anayasası ile getirilen statü ge-
çerli kılınmalı, kurulun ayn bir
bütçesi ve sekretaryası olmalı-
dır.
Öteden beri yazılıp çizilen bu
aksakhklan tekrar kısaca dile
getırdıkten sonra bugüne dön-
mek istiyorum. Son günlerde
birçok konuda başlatılan temiz
eller operasyonlan, kamuoyun-
da bir umut ışığı yakmışken bu
operasyonlan başlatması ile övü-
nen hükümetin başbakanı ve
başbakan yardımcısı ile adalet
bakamnın takmdıklan tavır şa-
şırtıcı olmaktadır.
Di Pietro adında bir savcı ttal-
ya'da temiz eller operasyonlan
başlatıp devletin içine kadar sız-
mış yolsuzluklann, çeteleşme-
lerin ve mafyanın üzerine gitti-
ğinde, arkasına büyük bir ka-
muoyu destegi almış ve görevi-
ni başan ile tamamlamıştı. Br2-
deki kamuoyunda da aym he-
yecan ve istek olmasına karşın
ne yazık ki Italyan kamuoyu ka-
dar etkili olamamakta ve bu yo-
la baş koymuş Ankara Devlet
Güvenlik Mahkemesi Cumhu-
riyet Savcısı Sayın Talat Şalk
yalnız bırakılmaktadır. Birkaç
aydının destekler yönde yazı
yazmasını, demeç vermesini ye-
terli görmediğimi belirtmek is-
tiyorum. Yasalan zorlamadan,
hukuk kurallanrun dışına çık-
madan kamuoyunun, engelle-
menin geldiği yerlere karşı ge-
rekli tavırlan ahnası kaçınılmaz
hale gelmiştir.
tt
M«vi AJam" projesi ile içli
dışlı olan "Beyaz Enaji" ope-
rasyonu soruşttırması doğrultu-
sunda IMF, Dünya Bankası ve
AB'nin Ankara'daki temsilci-
liklerinden Sayın Talat Şalk ta-
rafindan istenen bilginin, Türki-
ye'nin saygınlığına nasıl gölge
düşürdüğünü anlamış değilım.
Sayın Ecevitten başka anlayan
varsa lütfen anlatsın da cehale-
timizi giderelim.
Türkiye'jıin saygınlığına Bay
Cottarefli'den ekonomik karar-
lar konusunda ahnan dırektıfle-
rin, kamuoyunun karşı çıkışla-
n göz ardı edilerek harfiyen uy-
gulanması ile, görevini yapan
Sayın Talat Şalk'a rest çekerek
Adalet Bakam'na soruşturma
açma emri vermekle, "Adalet
Bakanı oisam, atia uçağa git, ne-
rede istiyorsan orada inceleme
yap derim" diyen eski Adalet
Bakanı Sayın Hasan Denizkur-
du kadar yargıya sahip çıkma-
yan Adalet Bakanı Sayın Hik-
metSamiTürk'ün, Başbakan'ca
verilen soruşturma emrine di-
renip istifa etmemekle, Adalet
Bakanlığı makamında olan bi-
rinin bu soruşturma için "Özd-
leştirmeve enerjipotirikalannın
gözden geçirilmesi gereksizdir.
Bunun aründan ne savcılar ne
de biürkişiler kalkabilir" diye
demeç vermekle, başlamış olan
temiz eller operasyonlannrn gün-
demıni değıştirmek için her gün
yapay gündem yaratan siyasi-
lerin tutumlan ile gölge düş-
mektedir.
15 Ocak 2001 tarihli Cumhu-
riyetgazetesinde yayımlanan bir
yazrmda Sayın Başbakan'a, baş-
lamış olan operasyonlan kimse-
yi korumadan destekleyin, diye
istekte bulunmuştum. Görünen
o ki hiçbir şey değişmemekte, yi-
ne ısrarla birileri korunmaktadır.
Sayın Savcı'nın yaptıgı görev,
usul açısından eksik ya da yan-
lış olabilir. Bunun her zaman
düzeltılmesi olanaklı iken, bu
şiddet, bu hiddet niye?..
Bu onurlu görevde Sayın Ta-
lat Şalk'a başanlar diliyor ve
yanında olduğumu belirtmek is-
tiyorum. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu'nun sayın yar-
gıç üyeleri, Sayın Talat Şalk'a bir
haksızlık yapıhnasına geçit ver-
meyiniz. Gelecekte tarihte yeri-
ni alacak olan bu temiz eller
operasyonlanndan ötürü çocuk-
lannıza övünecek miraslar bıra-
kınız. Vatanıma ve milletime en
yararlı olacağım bir sırada, uğ-
radığım haksızlık sonucu göre-
vinden aynlmak zorunda bıra-
kılmış bir meslektaşmız olarak
sizden bunu bekliyor ve di-
liyorum.
u
DevJetmahdeniz,ye-
meyen domuz" anlayışı-
nın egemen olduğu ül-
kemizde, liderler sulta-
sındaki devlet, toplumu
bir kanser gibi saran hır-
sızlık ve yolsuzluğa ara-
cılık ediyor. Siyasal des-
teği olmayanlann toplu-
mu soyup soğana çevir-
mesi düşünülemiyor. Jan-
darmamn onurlu operas-
yonlan, bazı siyasal par-
tilerin demokrasi hava-
risi kesilmesine neden
oluyor!
Ortaya çıkanlan çar-
pık ilişki ve yolsuzluİda-
nn boyutu, aysbergin gö-
rünen yüzü olmasına kar-
şın, ekonomimizin ne
denli tehdit altında oldu-
ğunu gözler önüne seri-
yor. Türkiye'nin yolsuz-
lukta dünya dördüncüsü
olduğu söyleniyor.
Bu yolsuzluklardan
ötürü halkın yüzde 36
oranında daha fazla ver-
gi ödediği ortaya çıkmış
bulunuyor. Ziraat Ban-
kası ile Halkbank'ın gö-
rev zaran 14.2 katrilyo-
nu aşıyor.
Bu bankalann kimlere
kredi verdiği ise toplum-
dan "devlet sırn" diye
sak^anıyor. Manisa'dael
kadir çocuklara yapılan
insaşhk dışı işkenceler
karAıida Ve nice yazar-
lara*duşün adamlarına
kılı kıpınİM^an sayın
Yetti Artık!
TÜSİAD yöneticileri,
işadamlanna kelepçe ta-
kılmasını içine sindire-
miyor.
Bankacılık sistemi
çökmüş, devlete borç pa-
ra vermeyi temel ilke du-
rumuna getiren ve yatı-
nm yapmayan özel ban-
kalar, ünlü Galata tüc-
carlanna taş çıkanyor.
Devlet, bütçe açıklannı
kapatmak için kamu ban-
kalannı önce özelleştiri-
yor, sonra içi boşaltılmış
olarak geri alıyor.
Banka hortumlamak
ülkede geçerli bir meslek
konumuna gelmiş bulu-
nuyor. Yoksulluk, işsiz-
lik ve yolsuzluk toplu-
mun belinı bükmüş, halk,
çaresizlik içinde olup bi-
tenleri televizyon ekran-
lanndan sinema fılmi gi-
bi seyrediyor.
Örgütsüz toplumun se-
si soluğu çıkmıyor (12
Mart ve 12 Eylülcülerin
zulmü ile). Hak arayan
bir avuç memur ise sokak
ortasında saçlanndan tu-
tularak sürüklerup copla-
nıyor.
Tarundan hayvancılı-
ğa, ticaretten memur ma-
aşlanna, özelleştırmeden
bütçemize kadar, her ko-
nuda kesin söz ve karar
n O R H A N Eğitimci - İşadamı
sahibi konumunagetiril- lanıyor.
miş olan IMF ve Dünya
Bankası, ulusal bağım-
sızlığımız üzerinde De-
mokles'in kılıcı gibi sal-
Türkiye, ne yazık ki 80
yıl aradan sonra tekrar
parçalanma tehdidi ile
karşı karşıya bulunuyor.
Tek kutuplu dünyada Ba-
tılı dostlanmız(!) artık
bölgede Türkiye'nin jan-
darmalığına gereksinim
duymuyor. Batı başkent-
lerinde, ardı ardına uygu-
lamaya sokulan sözde Er-
meni soykınmı da bun-
dan kaynaklanıyor.
PENCERE
Müpltçiiik Ortaçağ
Maritetjdlr...
Din bir ağaçtır, gövdesi zamanla dallara aynlr,
mezhep ve tarikatlar oluşur; Islamda Hazreti Mu-
hammet döneminde ne mezhep vardı, ne tari-
kat...
Her şey ondan sonra oldu.
Neden?..
iktidar kavgasından...
Din devleti çağında mezhep ve tarikatlar bir tür
siyasal parti işlevini mi görüyoriardı?..
Eski zamanda ne matbaa vardı, ne kitap, ne ga-
zete, ne okuma, ne yazma!.. Tekkeler birer şeyhin
önderiiğinde sanki okul gibiydiler. Yaşamın her bo-
yutunda toplumun dine aşılandığı dönemlerde, ki-
mi tarikat, merkezi iktidara karşı halkın soluklan-
masına da yanyordu; Mevlana ya da Haci Bek-
taş'ın görüşleri, bugün bile insan sevgisi açısından
değerierini yitinniş değiller...
Zamanına göre bile gerici tarikatlar ise dipsiz ki-
le, boş ambar sayılıriar.
Ancak dünya durdukyerde durmuyor, dönüyor;
din devleti yıkılınca tarikatlann da konumu değiş-
ti.
•
Demokrasi 18'inci yüzyılda dinci devlete karşı sa-
vaşımla kuruldu; 1789 Fransız Devrimi kilisenin ik-
tidannı yıkmıştın çünkü demokrasi, kullann değii,
özgür yurttaşlann rejimkJir.
'1923 Demokratik Devrimi' de din devletini yı-
kıp yerine 'laik Cumhuriyetr
\ kurdu.
Mustafa Kemal hilafeti kaldırmak, Şeriye Vekâ-
leti'ni defterden silmek, şeyhülislamlıgı bitirmek, ta-
rikatlan kapatmak, milli eğitimi özgür yurttaş ye-
tiştirecek düzene sokarak 'öğretim Biriiği'n\ ger-
çekleştinmek, 'Diyanet /ş/eri'ni zapturapta almak
zorundaydı; demokrasinin temeli başka türiü atı-
lamazdı.
Demokrasi ne kul işidir..
Ne mürit...
Yurttaş kimliğine kavuşmuş bireyterin rejimidir de-
mokrasi..
Geçen gün bu köşede yazdığım gibi tarikat 'şeyh-
mürit' hiyerarşisine dayanır. "Şeyhi olmayanın şey-
hi şeytandır" diye kafası yıkananlar, benliklerini
"bir ölü yıkayıcısının eline teslim eder gibi şeyhe
emanet ederier". Bu ilişki, demokrasiyi oluştura-
cak toplumu dışlayan bir içerik taşır. Nakşibendi-
lik ve bir kolu olan Nurculuktaki "müritçilik" öğre-
tisi, emir-kumanda mekanizmasına bağlıdır Şeyh
ne derse o oluri.. Devletin memuru, öğretmeni, ko-
miseri, yüzbaşısı tarikata girdiği andan başlayarak
amirinin, üstünün, müdürünün değil, şeyhinin ağ-
zından çıkacak buyrukian yerine getirir. Said-i Nur-
si'nin yolunda yürüyen Fethullah müritçilik kura-
mını iyi bildiği için, devlet örgütünü ele geçirmeye
çalışryordu.
TUrgut özal Nakşibendi idi. Erbakan Nakşi-
bendidir. Korkut Özal, Yusuf Özal da Nakşiben-
didir; ama bunlann tümü politikacıdır; dinciliği si-
yasetin omurgasına dönüştürmüşler, irticayı dev-
let örgütüne aşılamışlardır. , -•
Tarikatlar, şeyhler, müritterie demokrasiye ulaş-
mak olanaksız. Batı, dincilerie savaşımı iki yüzyıl
önce vererek demokrasiye ulaştı.
Biz bu savaşımın içindeyiz..
Batı'dan iki yüzyıl gerideyiz.
tLAN
T.C.
KUKIALAN ASIİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 2000/41
Davacılar Menice Deryalar vekilleri avukat Tahir
Yılmaz ve avukat Nızam Dilek tarafindan davalılar He-
dıye Ta$kesen, Nasrettin Taşkesen, Medıne Taşkesen,
Meki Taşkesen, Şükriye Taşkesen, Azıze Taşkesen, Be-
hiye Taşkesen, Nesibe Taşkesen ve Halime Taşkesen
aleyhıne mahkememizde açmış olduğu ıştirak halınde-
ki mülkjyetın müşterek mülkıyete çevrilmesı davası ne-
deni ile mahkememizce yapılan ara karan uyannca,
Oavalılardan Şükriye Taşkesen'in adresi tespit edilip
tebligat yapılamadığından, duruşma gününün ve dava
dilekçesinin ılanen teblığıne karar vehlmiş olmakta, ka-
rar uyannca belirtilen davalının duruşma günü olan
26.3.2001 günü saat 9.45'te mahkememizde hazır bu-
lunması ve kendisini bir vekille temsil ettırmesi, aksi
takdırde HUMK'nin 213. madde uyannca yargılamaya
yoklugunda devam edileceği ve karar verileceği daveti-
ye yerine kaim olmak üzere 7201 sayılı yasanın 28 ve
29'uncu maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur.
Basın: 6991
koudetnumara