19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 ŞUBAT2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA [email protected] 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDTJN ANDAC Sayılamı düinden anLamak Bizim için onlarla buluşmak eşsiz bir se- vinçti. Evlerimizin arastnda kaç mahalle, kaç sokak vardı bilemezdim. Ama o taşra kentinde, san- ki dünyanın öte ucuna yolculuğa gidecekmi- şiz gibi bir duyguya kapıhrdım; "Bünyamin Am- canlara gjdryoruz" sözünü duyunca. Gözümde Samime, Semile, Semiha ablala- nn yüzü belirir; Sariye Yenge'nın Meryem Ana'nın solgun yüzüne benzeyen hali canla- nır, Bünyamın Amcamın bilgece sözleriyle îs- tanbul Tüıkçesini özenlice konuşması gelirdi usuma. Bir sevinç, bir sevinç sormayın! Yeni giysiler giyinilir, saçlar taranır; eğer mevsim kış ise atkılar, eldivenler korunmacı kesilir. Binilecek kızaklı fay- tona sevinçle hazırdır yüreğim. Yok eğer havalar soğuk değil, yağışsızsa yürüye- rek giderdik. Bazen babarmn cömertliği tu- tar, faytonla gitmemizi yeğlerdi. Her ikisi de şenlikti benim için. O ev, o bahçe, bir gece bo)iınca yaşadı- ğımız sevinç an'lan unutulur gibi değildı. Kış gecelerimiz daha şenlikli olurdu. Bir kez, mutlaka tel helvası çevirme faslı ya- pılır, ardına oyunlar kunıîur; biz çocuklar, eğlenmenin bütün kapılanna girer çıkardık. Babam, bir meddah ustası gibiydi. Bin bir kılığa girer, bizleri gülmekten kınp geçi- rirdi. Her şey dinip de çay ve kuruyemiş faslı başlayınca; beni bir sıkıntı basardı. Yüzüm al al olurdu. Bünyamin Amcam, kâğıdını kalemim alıp, radyonun yanı başındaki yerini kızla- ra bırakıp onlann en küçüğü, yaşıtım olan, evin oğlu Hayri ile beni karşısına oturrur; "HadibakahmkerratcetveBniçahşalını''di- yerek başka bir oyuna gitmemizi engeller- di! Gerçekten de bize sunduğu bir engel miydi, yoksa bir başka oyun muydu? Bu- nu yıllar yıllar sonra kavrayacaknm. Sınav korkumun buradan başladı- ğını hissederim hep. Benim için bir oyun cenneti, bambaşka bir dünya olan o evin içi birden karanr, koşa koşa geldiğim bu mekâna bir daha gelmek istemediğimi dûşünûr, sorulan sorulara kısa yoldan cevaplar venp kur- tulmak ısterdim. Ama bu kez de bilmediğim ybicuşlann engefleriyle karşılaşırdmt: Bazen bir problem, bazen bunun sağlamaSfTbazen de "Seksen ser at, doksan dor at, yüz dc Jar at; na- h nuhı (çKisO ne yapar?" gibısmden o uçuk so- rular yok muydu?.. Beni kaç kez ağlamaklı kıl- mıştır, anlatamam size. O yanş uzunca bir süre devam etti. "Kemrt cetveH w ni bilmek başanlı, zeki olmanın ölçü- süydü belki de; onun için ya da öylesine dü- şûnenler için... Okulda da öyleydi herhalde! Ezberleyeme- diğimiz haneler sayfalarca yazılu-, tekrar so- rulur; gene doğru yanıt yoksa, çöp sepetinin Oscar Wüdehn sesi sahte çıktı Kültür Servisi - Oscar Wilde'ın konuşmasının olduğu tek ses kaydının sahte olduğu ortaya çıktı. Uzmanlar kayıtta 'The Bailad of Reading Gaui'un son üç kıtasını okuyan erkek sesinin Wilde'a ait olmadığuu ortaya çıkardı. Yazann öldüğü yıl olan 1900'de yapıldığı varsayılan ve İngiliz Kütüphanesi'nin ses arşivinde bulunan kaydm, 1960'larda yapılmış olduğu keşfedildi. İngiliz Kütüphanesi ses kaydının sahte oldugunu açıkladı. Yüzeydeki sesi ve arka plandaki kayıt hilelerini inceleyen uzmanlar Peter Copebnd ve Jonathan Vıckers, kayıdın zamanın cihazlanyla uymayan bir hızda gerçekleştirildiğini belirtti. Kaydın Wilde'a ait olmadığının ortaya çıkması Wilde hayranlannı ve arşivcileri üzdü.Bu ses kaydının, yazann eşcinsellik suçlamasıyla iki yıl hapis yattıktan sonra yaşadığı Fransa'da gerçekleştirildiği düşünülüyordu. VVilde'ın biyografısini yazan Montgomery Hyde ise bu kaydın gerçek olduğundan emindi, çünkü VVilde'uı oğlu Vyvyan HoOand sesin babasma ait oldugunu belirtmişti. Ama Holland bu kaydı babasını son gördüğü tarihten altmış yıl sonra dinlemiş ve sonra da bu kayda sahip çıkmamıştı. önünde veya içinde "ceza duruşu"na geçiri- lirdi. ••• Uzunca bir süre matematikten soğumuştum. Ortaokula başladığımız günlerde resim öğ- retmenimiz Fuat İğdebeB'nin gelip dünyamı- za girmesi, bize sayılann dilinden söz etmesi, bir sanatçının, ressam olsun edebiyatçı olsun, mutlaka matematik öğrenmesi gerektiğini an- latması şaşırtıcı gelmişti ilkten. Leonardo da Vuıci'den, Mikelanj'dan, Rodin'den, Remb- randt'tan, UtriDo'dan, Gcya'dan, Tolstoy'dan, Balzac'tan, Mozart'tan söz etmesi; yontudan resme, edebiyattan müziğe bütün sanatlann özünde matematiğin temel unsur oldugunu an- latması, tutkulu yaşamı gibi ilgi çekici gel- mişti bize... Iğdebeli Hoca; yazmm, resmin, dahası tüm sanatlann bir kompozisyon oldugunu, yaratı- cı/sezgısel gücün kaynağuıda ise matematiğin bulunduğunu, sanatçmın böylesi bir kavrayı- şa sahip olması gerektiğini anlatarak; işe, asıl matematikten başlamamızı öngörmüş olacak ki okuldaki iş salonumuzda, resim dersleri- miz dışında bize matematik dersleri vermeye başlamıştı. ••• Tanınmış İngiliz matematikçisi G. H. Hardy'nin Bir Matematikçinin Savunması* adlı kitabını okurken hem o günlere hem de yarattcılığın kaynağına dönüp baktım. Mate- matiğin işlevi ile onun ilişkilendirdiği şu söz- lerinin anlamını düşündüm: "Bir matematik- çi şunu akhndan çıkarmamahdu* ki matema- tik, herhangi bir sanatveya bilinı dalmda oldtı- ğundan daha çok, bir gençtik oyunudur." Fuat Bey, benzer şeyleri sezmişçesi- ne, bize matematiği sevdirmeye ça- lışmıştı ilkten. Onunla, asıl, sayılarm dilini anlama- ya başladığımızı söylemeliyim. Matematik dersinin bir sınav, sına- va çekilme oldugunu hissettiren bu "kerrat cetven"'' kâbusum rçsim öğret- menimizin dünyamıza girmesiyle si- linmişti. Onunla hayatın öte yakasına nasıl farklı bakmaya başladıysak, ma- tematığe de öyle bakmaya başlamıştık. Kendi adıma yenmek, yenilmek duy- gusundan kurtuhnuş; bir tür özgürlü- ğüme kavuşmuştum. Iç dünyamızı tanımada, sanatla ara- mızda kurulan "güzel içtenlik' 1 ın gizle- rini görmede matematik önemli bir yol olmuştur bizler için. Hardy'nin şu sözleriyle, "seçkin bir hayata giden yohın matematikten geç- tiği** yüzleşince; Bünyamin Amcamın yanhşını görüp Iğdebeli Hoca'mn o günlerde bizlere anlatnklaraun yerinde- liğini daha iyi kavnyordum. Fuat Bey'in, resimde ve edebiyatta matematiğin, matematiksel düşüncenin esas oldugunu anlatması; belirli bir kom- pozisyon yaratabilmede bu düşüncenin o çocukluk yaşlannda edinilmesi ge- rektiğini bize benimsetmesi ve sa- yılann dilinden anlamak gerektiği- ni sık sık yinelemesi matematiğe yakınlaşmamızı sağlamıştı diyebili- nm. Matematikle, sanatm bin bir yü- züyle buluştuğumuz o sıcak evre- ni, o ış salonumuzu andıkça; Ba- bil'deki sayılann gûzini, Mısır'da matematiğin neden o denli önemli oldugunu, Thales'in teoremlerini, Phytago- ras'ın "Evrensei düzenin özü saytsakfar" düşün- cesinin anlamını düşünür; Bünyamin Amca- mın yan otoriter, o sevecen halini gene de gö- zümün önüne getirmeden edemem. * Bir Matematikçinin Savunması, G. H. Hardy, Çev: Nermin Ank, 1999, TÛBİTAK Yay, 117 s. ** Efdal biziyanıltmamış, iyi bir matema- tik öğretmeni olmuştu. OKUMAÖNERİLERİ * G. H. Hardy, Bir Matematikçinin Savunması, Çev.: N. Arık, 1999. * Aifred Renyi, Matematik Ozerine Diyaloglar, Çev.: îskender Taşdelen, 1999, Dost Kîtabevi, 96 s. * Cemal Yıldırım, Matematiksel Düşûnme, 1996, Remzi Kitabevi, 264 s. * NazifTepedelenlioğlu, Kim Korkar Matematikten, 1995, Sarmaî Yay., 109 s. * DırkJ. Struik, Kısa Matematik Tarihi, Çev.: YıldaSüier, 2000, MaviAda Yay., 274 s. * Davit Welh, Matematiğin Gidi Dûnyası, Çev.: Dr. SelçukAlsan, 1997, Sarmal Yay., 470s. * Arno Borst, Computus Avrupa Tarihinde Zaman ve Sayı, Çev.: Zehra Aksu Yılmazer, 1997, Dost Kitabevi, 158 s. OKURKEN ALTIÇtZİLENLER "...Matematikçinin bütün malzemesi fiürlerden ibarettir, bu nedente de kaltplan daha kahcıdır; çünküfikirler zaman içinde kelimeierden dahayavaş esfdr." G. H. Hardy "Matematikte realizmi payîaşanlar arasında G. H. Hardy ve Kurt Gödel gibi seçkin matematikçiler de vardtr. Bunlara göre matematik gerçek dünyadan uzak, soyut görünümüne karşın lemelde doğa biîimlerinden farksızdır; onun da algıladığımız nesneleri, nesnel gerçekliği vardır." Cemal Yddınm "Ancak şimdi anlıyorvz ki matematiğin dünyası, gerçek dünyanın zihnimizdeki yansısından başka bir şey değildir. Bu da matematiğin dünyası hakhndaki her keşfîn bize gerçek dünya hakkında bilgi \erdiğini açıkça ortaya koymaktadır." Alfred Renyi BELLEK KUTUSU "Dünya tümden çıldırdığı zaman, matematikçi için matematiği, eşsiz bir sakinleştirici olabilir. O bütün bilim ve sanatlar arasında en yahn ve ırak olanıdır. Bütün insanîar içinde de yalnızca matematikçinin sığınabileceği, Bertrand Russel 'ın sözleriyle 'daha yüce dürtûlerimizden hiç olmazsa birisinin, gerçek dünyanın kasvetli sürgününden kolayca kaçabileceği' biryer sağlar." G.H. Hardy Muzaffer Tiryaki'nin resimleri mechul bir adrese postalanacak mektuplar gibi' Labirentlerin içindeki sessizlik İBRAHİM KARAOĞLU "Yaşantmuzı sımriayan tekdü- ze&ğinegemenüğine,günûmüz in- sanının sıgmdıgı, kapaöldığı hüc- retere ulaşmak, bu hücrelere res- mimdeki karelerie farkh bir pen- cere açmak istiyorum. Resünierimdeki geometri kare örgüsüyle, hem bu kûçük dünya- lan hem de plastiğm sanatsal ola- naklanyla dûşlerimi yansıtmak istiyorum. Dünden bugüne, bu- günden geçmişe, geleceğe yöneük göndermeler benim resimlerim.'' Yıllar önce Essen, Hattingen ve Herme'deki sergilere hazırla- mrken bir söyleşimizde o günkü resimlerini böyle betimliyordu ressam Muzaffer Tiryald Alman- ya sergisinin ardından Ankara Vakko Sanat Galerisi'ndeki ser- gisinde de aynı biçemle oluşrur- duğu resimleri sergilemişti. Uzun bir aradan sonra en son resimle- rini Artı Sanat Galeri'nde sergi- liyor. Yine kareler var resimlerinde. Hertuvalinden belleğin dehlizle- rine açılıyor kare pencereler. Bu pencerelerden bakıyor kendi düş bahçesine. Kendinden annama- yan bir ressamın aynası bu tuval- ler. Sın dökühnüş bir aynanın için- den ne kadar görebiliyorsa ken- dini. o kadar içinde resminin. Bir camcı elmasmın camı sızlatması gibi sızlaüyor tuval yüzeyini. Ka- relerie bölünmüş yüzeyler. Kare- ler iç içe. Her bin bir diğerini çev- reliyor. Her kare izomerili. Hüz- zam şarkılan geçiyor karelerin içinden. Hep aynı imgelerin peşinde Mu- zaffer Tiryaki. Paleti aym imge- lerle ıslak. Yüzeyden derine, de- .ertuvalinden belleğin dehlizlerine açılıyor kare pencereler. Bu pencerelerden bakıyor düş bahçesine. Kendinden annamayan bir ressamın aynası bu tuvaller. rinden yüzeye gidip gelen dalga, yitirip bulduğu düşlerini aynı la- birente taşıyor. Belîeğm dehlizle- rindeki pusuda bir mumun eriyi- şini, ışığın unutuşunu, gölgesini yitirmesini bekler gibi sezgileri- ni, düşlerini bekliyor tuvalleri. Düş zembereğüıi boşaltan her şey firçasının ucunda, kendi gös- tergeleriyle bulaşıyor tuvallere... Ucu ve sonu kapalı labirentle- rin içine saklıyor kendini. Düşle- rinin anaforu orada tutuklu, kare- lerin dibinde. Yaşamla arasmda- ki uçurum karelerin dibi... Biçem ve izlek sırdaş onun resimlerinde. Sın dökühnüş aynalann içinde yiten yüzleri, sesleri, anılan birik- tiriyor. Meçhul bir adrese posta- lanacak, menzıli uzak sessiz mek- tuplar gibi son resimleri. O mek- tuplan okutuyor Artı Galeri'de meraklılanna... Kimi ressamlar böyledir. "Ay- nıdır'' hep resimlerdeki izlek. Es- ki tanıdıklarm yüzlerine yeniden bakar gibi olursunuz her bir res- me baktığuuzda. Oysa her buluş- mada yeniden tamşırsınız en es- ki tanıdıkla. Geçmişle şimdi, şimdiyle yann arasında düşssel bir uzaklıİc var Muzaffer Tiryaki'nin resimlerin- de. Geçmiş şimdiyi, şimdi yannı çağmyor. Nostaljinin renkleri yanık, şim- dinin renkleri kontrast, yannın- kiler mat. Zaman, mekân ve duy- gular karelere bölünmüş. Gizlen- diklerini, unuttuklanm birbirin- den ayınyor kareler. Belki de yak- laştınyor birbirine. Her kareden di- ğerine, sert çizgilerden yumuşak açıklığa geçiliyor. Sonra da ses- sizliğin, imgelerin, duyumlann yığıldığı orta yere. "SaIt,doğuştangûzefiiğinsezİD- lenişbae, sevinç fle acıdan sevgive, gizemJi coşkunhığa, dlüme değin temel olan, insanoğhınun ruhunu derinden etldleyen her şey yalnız- ca denenebiHr, anlatüamaz. Ötesi her zaman,beryerde sessizüktir" diyen Aldous Huxley'i duyumsa- tıyor. Izleyicilerinin iç sesleri, tuval- deki labirentlerin sessizligi. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Yaşamı Zamana Yaymak... Birileri, yaşam-zaman ilişkisi bağlamında bizi sanki hep sıkıştınr gibi. Üstelik belki de çok es- ki zamanlardan bu yana. Yaşamımızı ömrümüzün -ne kadar uzunlukta btçildiğini zaten bilmediğimiz- zamanı boyunca yaymamızı, bugün'ü bugüne zoria sıkıştırarak değil, fakat biraz da düşüncede, dünlerimizin ve yannlanmızın ekseninde yaşamımızı sanki hep Once dinler başarmış bu işi. Insanoglunun yeryuzü yaşamı horianıp aşağı- lanarak, yaşamdan olması gereken ne varsa ölümden sonrasına, bir bilinmez'e, bilinemez'e taşınmış. En göz kamaştıncı ödüller ve en kor- kunç cezalar, "öbürdünya" kavramına havale edfl- miş. Böylece de insanoğlunun ahlakını kendi tü- retmesi, kendi kendisiyie ve başkalanyla birtik- te yaşamasından kaynaklanan sorumluluklan kendi bilinciyle ve iradesiyte üstlenmesi engeK tenmtş. Bir kötülükten, insanlığına yakışmadığı için de- ğil, fakat kutsal kitaplarda öngörülmüş cezala- nn saldığı korku yüzünden kaçınmak erdem sa- yılırken, kendi vicdanıru en üst yargı organı sa- yanlaratarih boyunca pek iyi gözle bakıimamış. "Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşan- maya değerbir hayat değildir" diyen Sokrates, ancak baldıran zehri içmeye layık bulunurken, hep kendisinden önce ve kendisinden bağımsız ku- rallar doğruttusundayaşayanlar, başka deyişle, yaşamlannı kendileri kurgulamak gibi bir gözü pek- liği göstermek yerine, seçimlerini hazır yaşam- lar arasından yapanlar, hep toplumun -her top- lumun- en gözde üyeleri sayılmış. Aynı yol, neredeyse eşzamanlı olarak, dünya iktidariannca da benimsenmiş. Insanlık tarihi boyuncayapacağımız biryolcu- lukta- "en iyiyaşam, bu kurallara göre sürdûre- ceğiniz biryaşamdır!" dememiş bir iktidara rast- layabilmemiz olası mı? Bugünün gözde kavramı globalleşme ya da kü- reselleşme -üstündeki pariak örtüleri kaldırdığı- mızda-, insanlara "en iyi" yaşamın yollannı bu kez evrensel geçeriilik tanınması öngörülen ku- rallann yardımıyla göstermek çabasından baş- ka bir şey mi? Tarih boyunca yaptıkları gibi, bugün de bizi - üstelik daha sinsi çevrelere başvurarak-, yaşa- mımızı ömrümüzün zamanına yaymaktan, bugün- lerimizi kendi dünlerimizin ve kendimize kurgu- lamak istediğimiz yannlanmıztn ekseninde yaşa- maktan alıkoymak peşindeler. Bugün bizden hemen her konuda "gûncel" olmamtz istenirken, bunun altında yatan amaç, günü ve yaşadığımız zamanı kaçırmayıp ona ta- nık olmamızı sağlamak değil, fakat bizi aslında ' bir nehir-roman gibi algılanması gereken insan yaşamının "gü/7'diyeadlandfnlan parçacıkfan içe- risine hapsetmek. Istiyortar ki, sınırlılığı içerisin- de sınırsızJığa uzanabilen tek canlı türü olan in- san, böylece hep birbirinden bağımsız gün par- çacıklan boyunca ileriesin ve sonunda "birgün" o yaşamı, neye yaşanmış oldugunu düşünme- ye bile fırsat bulamadan tüketiversin! Günümüzde kitle iletişim araçlannın ağırlıklı hedefl, insana yaşamın bütünselliğini algılatmak değil, fakat parçafanmışlığın, fazla düşünme- den, daldan dala, her anlamda bir tüketimden ötekine konarak yaşamanın yaşamak olduğu yanılsamasını benimsetmek. Böyle yapılıyor, çünkü "t«/t/"toplumlann, an- cak biryanltş seçenekler sağanağı altında ne ya- pacaklannı şaşırmış çaresizlerden ya da aslın- da çare olmayan çarelere sarılanlardan oluşabi- leceği çok iyi biliniyor. Böyte yapılıyor, çünkü ancak aklının gücünün kendini ve dünyayı değiştirme çabalanna ne denli büyük katkılarda buiunabiieceğinin bilincin- de olmayan insana "değişmez yazgı" kavramı- nın benimsetilebileceği iyi biliniyor. Oysa yine tarih boyunca felsefe, sanat ve ede- biyat, sanki hep o kutsal: "Kendini tanıJ" buyru- ğunun savunuculuğunu yaparcasına, bütün bun- lann tam tersini söytemiş. Resmi tarihlerden fark- lı olarak elden düşme, konfeksiyon ürünü yaz- gılan değil, ama kendi kurguladığı yazgılan yeg- leyen, bu uğurda çoğu zaman yıkıma sürüklen- meyi de göze alan bireyleri kahraman diye ad- landırmaya layık görmüş. Bu zorİamaJar dünyasında belki de en güç iş, böyte bir seçeneğimiz de bulunduğunun bilinci- ne varabilmeki e-posta: ahmetcemalCg superonline.com [email protected] Jose Efltto de Oüveira • PARİS(AA)- Portekizli şair Jose Egito de Oüveira Gonçalves, 78 yaşında Porto'da öldü. Ilk şiir kitabını 1950'de yayımlayan Gonçalves'in, Komünist Partisi'yle ilişkisi ve Salazar rejimine muhalefeti şiirlerine yansıdı. Şiirleri birçok yabancı dile çevrilen şair, 'Arvora Kültür Vakfi'nı kurmuştu. üvusturyalı Ressam MaxWeöeröWü • PARİS (AA) - Soyut eserlerinde doğadan esinlenmelerini resimleyen Avusturyalı ünlü ressam Max Weiler, Viyana'daki evinde 90 yaşında öldü. Weiler, 1946'dan beri suluboya, desen çalışması ve gravürlerinin yanı sua duvar resmi ve mozaiklerini sanatseverlerin beğenisine sunuyordu. Weiler, geçen yıl Viyanâ Kenri Vatandaşlık Onuru Ödülü'ne layık görülmüştü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle