Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 ŞUBAT2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
kultur@cumhuriyetcom.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDTJN ANDAC
Sayılamı düinden anLamak
Bizim için onlarla buluşmak eşsiz bir se-
vinçti.
Evlerimizin arastnda kaç mahalle, kaç sokak
vardı bilemezdim. Ama o taşra kentinde, san-
ki dünyanın öte ucuna yolculuğa gidecekmi-
şiz gibi bir duyguya kapıhrdım; "Bünyamin Am-
canlara gjdryoruz" sözünü duyunca.
Gözümde Samime, Semile, Semiha ablala-
nn yüzü belirir; Sariye Yenge'nın Meryem
Ana'nın solgun yüzüne benzeyen hali canla-
nır, Bünyamın Amcamın bilgece sözleriyle îs-
tanbul Tüıkçesini özenlice konuşması gelirdi
usuma.
Bir sevinç, bir sevinç sormayın!
Yeni giysiler giyinilir, saçlar taranır;
eğer mevsim kış ise atkılar, eldivenler
korunmacı kesilir. Binilecek kızaklı fay-
tona sevinçle hazırdır yüreğim. Yok eğer
havalar soğuk değil, yağışsızsa yürüye-
rek giderdik. Bazen babarmn cömertliği tu-
tar, faytonla gitmemizi yeğlerdi. Her ikisi
de şenlikti benim için.
O ev, o bahçe, bir gece bo)iınca yaşadı-
ğımız sevinç an'lan unutulur gibi değildı.
Kış gecelerimiz daha şenlikli olurdu. Bir
kez, mutlaka tel helvası çevirme faslı ya-
pılır, ardına oyunlar kunıîur; biz çocuklar,
eğlenmenin bütün kapılanna girer çıkardık.
Babam, bir meddah ustası gibiydi. Bin bir
kılığa girer, bizleri gülmekten kınp geçi-
rirdi.
Her şey dinip de çay ve kuruyemiş faslı
başlayınca; beni bir sıkıntı basardı. Yüzüm
al al olurdu.
Bünyamin Amcam, kâğıdını kalemim
alıp, radyonun yanı başındaki yerini kızla-
ra bırakıp onlann en küçüğü, yaşıtım olan,
evin oğlu Hayri ile beni karşısına oturrur;
"HadibakahmkerratcetveBniçahşalını''di-
yerek başka bir oyuna gitmemizi engeller-
di! Gerçekten de bize sunduğu bir engel
miydi, yoksa bir başka oyun muydu? Bu-
nu yıllar yıllar sonra kavrayacaknm.
Sınav korkumun buradan başladı-
ğını hissederim hep. Benim için bir
oyun cenneti, bambaşka bir dünya
olan o evin içi birden karanr, koşa
koşa geldiğim bu mekâna bir daha
gelmek istemediğimi dûşünûr, sorulan
sorulara kısa yoldan cevaplar venp kur-
tulmak ısterdim. Ama bu kez de bilmediğim
ybicuşlann engefleriyle karşılaşırdmt: Bazen
bir problem, bazen bunun sağlamaSfTbazen de
"Seksen ser at, doksan dor at, yüz dc Jar at; na-
h nuhı (çKisO ne yapar?" gibısmden o uçuk so-
rular yok muydu?.. Beni kaç kez ağlamaklı kıl-
mıştır, anlatamam size.
O yanş uzunca bir süre devam etti. "Kemrt
cetveH
w
ni bilmek başanlı, zeki olmanın ölçü-
süydü belki de; onun için ya da öylesine dü-
şûnenler için...
Okulda da öyleydi herhalde! Ezberleyeme-
diğimiz haneler sayfalarca yazılu-, tekrar so-
rulur; gene doğru yanıt yoksa, çöp sepetinin
Oscar Wüdehn
sesi sahte çıktı
Kültür Servisi - Oscar Wilde'ın
konuşmasının olduğu tek ses kaydının
sahte olduğu ortaya çıktı. Uzmanlar
kayıtta 'The Bailad of Reading Gaui'un
son üç kıtasını okuyan erkek sesinin
Wilde'a ait olmadığuu ortaya çıkardı.
Yazann öldüğü yıl olan 1900'de yapıldığı
varsayılan ve İngiliz Kütüphanesi'nin ses
arşivinde bulunan kaydm, 1960'larda
yapılmış olduğu keşfedildi. İngiliz
Kütüphanesi ses kaydının sahte oldugunu
açıkladı. Yüzeydeki sesi ve arka plandaki
kayıt hilelerini inceleyen uzmanlar Peter
Copebnd ve Jonathan Vıckers, kayıdın
zamanın cihazlanyla uymayan bir hızda
gerçekleştirildiğini belirtti. Kaydın
Wilde'a ait olmadığının ortaya çıkması
Wilde hayranlannı ve arşivcileri üzdü.Bu
ses kaydının, yazann eşcinsellik
suçlamasıyla iki yıl hapis yattıktan sonra
yaşadığı Fransa'da gerçekleştirildiği
düşünülüyordu. VVilde'ın biyografısini
yazan Montgomery Hyde ise bu kaydın
gerçek olduğundan emindi, çünkü
VVilde'uı oğlu Vyvyan HoOand sesin
babasma ait oldugunu belirtmişti. Ama
Holland bu kaydı babasını son gördüğü
tarihten altmış yıl sonra dinlemiş ve sonra
da bu kayda sahip çıkmamıştı.
önünde veya içinde "ceza duruşu"na geçiri-
lirdi.
•••
Uzunca bir süre matematikten soğumuştum.
Ortaokula başladığımız günlerde resim öğ-
retmenimiz Fuat İğdebeB'nin gelip dünyamı-
za girmesi, bize sayılann dilinden söz etmesi,
bir sanatçının, ressam olsun edebiyatçı olsun,
mutlaka matematik öğrenmesi gerektiğini an-
latması şaşırtıcı gelmişti ilkten. Leonardo da
Vuıci'den, Mikelanj'dan, Rodin'den, Remb-
randt'tan, UtriDo'dan, Gcya'dan, Tolstoy'dan,
Balzac'tan, Mozart'tan söz etmesi; yontudan
resme, edebiyattan müziğe bütün sanatlann
özünde matematiğin temel unsur oldugunu an-
latması, tutkulu yaşamı gibi ilgi çekici gel-
mişti bize...
Iğdebeli Hoca; yazmm, resmin, dahası tüm
sanatlann bir kompozisyon oldugunu, yaratı-
cı/sezgısel gücün kaynağuıda ise matematiğin
bulunduğunu, sanatçmın böylesi bir kavrayı-
şa sahip olması gerektiğini anlatarak; işe, asıl
matematikten başlamamızı öngörmüş olacak
ki okuldaki iş salonumuzda, resim dersleri-
miz dışında bize matematik dersleri vermeye
başlamıştı.
•••
Tanınmış İngiliz matematikçisi G. H.
Hardy'nin Bir Matematikçinin Savunması*
adlı kitabını okurken hem o günlere hem de
yarattcılığın kaynağına dönüp baktım. Mate-
matiğin işlevi ile onun ilişkilendirdiği şu söz-
lerinin anlamını düşündüm: "Bir matematik-
çi şunu akhndan çıkarmamahdu* ki matema-
tik, herhangi bir sanatveya bilinı dalmda oldtı-
ğundan daha çok, bir gençtik oyunudur."
Fuat Bey, benzer şeyleri sezmişçesi-
ne, bize matematiği sevdirmeye ça-
lışmıştı ilkten.
Onunla, asıl, sayılarm dilini anlama-
ya başladığımızı söylemeliyim.
Matematik dersinin bir sınav, sına-
va çekilme oldugunu hissettiren bu
"kerrat cetven"'' kâbusum rçsim öğret-
menimizin dünyamıza girmesiyle si-
linmişti. Onunla hayatın öte yakasına
nasıl farklı bakmaya başladıysak, ma-
tematığe de öyle bakmaya başlamıştık.
Kendi adıma yenmek, yenilmek duy-
gusundan kurtuhnuş; bir tür özgürlü-
ğüme kavuşmuştum.
Iç dünyamızı tanımada, sanatla ara-
mızda kurulan "güzel içtenlik'
1
ın gizle-
rini görmede matematik önemli bir yol
olmuştur bizler için.
Hardy'nin şu sözleriyle, "seçkin bir
hayata giden yohın matematikten geç-
tiği** yüzleşince; Bünyamin Amcamın
yanhşını görüp Iğdebeli Hoca'mn o
günlerde bizlere anlatnklaraun yerinde-
liğini daha iyi kavnyordum.
Fuat Bey'in, resimde ve edebiyatta
matematiğin, matematiksel düşüncenin
esas oldugunu anlatması; belirli bir kom-
pozisyon yaratabilmede bu düşüncenin
o çocukluk yaşlannda edinilmesi ge-
rektiğini bize benimsetmesi ve sa-
yılann dilinden anlamak gerektiği-
ni sık sık yinelemesi matematiğe
yakınlaşmamızı sağlamıştı diyebili-
nm.
Matematikle, sanatm bin bir yü-
züyle buluştuğumuz o sıcak evre-
ni, o ış salonumuzu andıkça; Ba-
bil'deki sayılann gûzini, Mısır'da
matematiğin neden o denli önemli
oldugunu, Thales'in teoremlerini, Phytago-
ras'ın "Evrensei düzenin özü saytsakfar" düşün-
cesinin anlamını düşünür; Bünyamin Amca-
mın yan otoriter, o sevecen halini gene de gö-
zümün önüne getirmeden edemem.
* Bir Matematikçinin Savunması, G. H.
Hardy, Çev: Nermin Ank, 1999, TÛBİTAK
Yay, 117 s.
** Efdal biziyanıltmamış, iyi bir matema-
tik öğretmeni olmuştu.
OKUMAÖNERİLERİ
* G. H. Hardy, Bir Matematikçinin
Savunması, Çev.: N. Arık, 1999.
* Aifred Renyi, Matematik Ozerine
Diyaloglar, Çev.: îskender Taşdelen,
1999, Dost Kîtabevi, 96 s.
* Cemal Yıldırım, Matematiksel
Düşûnme, 1996, Remzi Kitabevi, 264 s.
* NazifTepedelenlioğlu, Kim Korkar
Matematikten, 1995, Sarmaî Yay., 109 s.
* DırkJ. Struik, Kısa Matematik Tarihi,
Çev.: YıldaSüier, 2000, MaviAda Yay.,
274 s.
* Davit Welh, Matematiğin Gidi
Dûnyası, Çev.: Dr. SelçukAlsan, 1997,
Sarmal Yay., 470s.
* Arno Borst, Computus Avrupa
Tarihinde Zaman ve Sayı, Çev.: Zehra
Aksu Yılmazer, 1997, Dost Kitabevi, 158 s.
OKURKEN ALTIÇtZİLENLER
"...Matematikçinin bütün malzemesi
fiürlerden ibarettir, bu nedente de
kaltplan daha kahcıdır; çünküfikirler
zaman içinde kelimeierden dahayavaş
esfdr."
G. H. Hardy
"Matematikte realizmi payîaşanlar
arasında G. H. Hardy ve Kurt Gödel
gibi seçkin matematikçiler de vardtr.
Bunlara göre matematik gerçek
dünyadan uzak, soyut görünümüne
karşın lemelde doğa biîimlerinden
farksızdır; onun da algıladığımız
nesneleri, nesnel gerçekliği vardır."
Cemal Yddınm
"Ancak şimdi anlıyorvz ki matematiğin
dünyası, gerçek dünyanın zihnimizdeki
yansısından başka bir şey değildir. Bu
da matematiğin dünyası hakhndaki her
keşfîn bize gerçek dünya hakkında bilgi
\erdiğini açıkça ortaya koymaktadır."
Alfred Renyi
BELLEK KUTUSU
"Dünya tümden çıldırdığı zaman,
matematikçi için matematiği, eşsiz bir
sakinleştirici olabilir. O bütün bilim ve
sanatlar arasında en yahn ve ırak
olanıdır. Bütün insanîar içinde de
yalnızca matematikçinin sığınabileceği,
Bertrand Russel 'ın sözleriyle 'daha yüce
dürtûlerimizden hiç olmazsa birisinin,
gerçek dünyanın kasvetli sürgününden
kolayca kaçabileceği' biryer sağlar."
G.H. Hardy
Muzaffer Tiryaki'nin resimleri mechul bir adrese postalanacak mektuplar gibi'
Labirentlerin içindeki sessizlik
İBRAHİM KARAOĞLU
"Yaşantmuzı sımriayan tekdü-
ze&ğinegemenüğine,günûmüz in-
sanının sıgmdıgı, kapaöldığı hüc-
retere ulaşmak, bu hücrelere res-
mimdeki karelerie farkh bir pen-
cere açmak istiyorum.
Resünierimdeki geometri kare
örgüsüyle, hem bu kûçük dünya-
lan hem de plastiğm sanatsal ola-
naklanyla dûşlerimi yansıtmak
istiyorum. Dünden bugüne, bu-
günden geçmişe, geleceğe yöneük
göndermeler benim resimlerim.''
Yıllar önce Essen, Hattingen
ve Herme'deki sergilere hazırla-
mrken bir söyleşimizde o günkü
resimlerini böyle betimliyordu
ressam Muzaffer Tiryald Alman-
ya sergisinin ardından Ankara
Vakko Sanat Galerisi'ndeki ser-
gisinde de aynı biçemle oluşrur-
duğu resimleri sergilemişti. Uzun
bir aradan sonra en son resimle-
rini Artı Sanat Galeri'nde sergi-
liyor.
Yine kareler var resimlerinde.
Hertuvalinden belleğin dehlizle-
rine açılıyor kare pencereler. Bu
pencerelerden bakıyor kendi düş
bahçesine. Kendinden annama-
yan bir ressamın aynası bu tuval-
ler. Sın dökühnüş bir aynanın için-
den ne kadar görebiliyorsa ken-
dini. o kadar içinde resminin. Bir
camcı elmasmın camı sızlatması
gibi sızlaüyor tuval yüzeyini. Ka-
relerie bölünmüş yüzeyler. Kare-
ler iç içe. Her bin bir diğerini çev-
reliyor. Her kare izomerili. Hüz-
zam şarkılan geçiyor karelerin
içinden.
Hep aynı imgelerin peşinde Mu-
zaffer Tiryaki. Paleti aym imge-
lerle ıslak. Yüzeyden derine, de-
.ertuvalinden
belleğin dehlizlerine
açılıyor kare pencereler.
Bu pencerelerden
bakıyor düş bahçesine.
Kendinden annamayan
bir ressamın aynası
bu tuvaller.
rinden yüzeye gidip gelen dalga,
yitirip bulduğu düşlerini aynı la-
birente taşıyor. Belîeğm dehlizle-
rindeki pusuda bir mumun eriyi-
şini, ışığın unutuşunu, gölgesini
yitirmesini bekler gibi sezgileri-
ni, düşlerini bekliyor tuvalleri.
Düş zembereğüıi boşaltan her
şey firçasının ucunda, kendi gös-
tergeleriyle bulaşıyor tuvallere...
Ucu ve sonu kapalı labirentle-
rin içine saklıyor kendini. Düşle-
rinin anaforu orada tutuklu, kare-
lerin dibinde. Yaşamla arasmda-
ki uçurum karelerin dibi... Biçem
ve izlek sırdaş onun resimlerinde.
Sın dökühnüş aynalann içinde
yiten yüzleri, sesleri, anılan birik-
tiriyor. Meçhul bir adrese posta-
lanacak, menzıli uzak sessiz mek-
tuplar gibi son resimleri. O mek-
tuplan okutuyor Artı Galeri'de
meraklılanna...
Kimi ressamlar böyledir. "Ay-
nıdır'' hep resimlerdeki izlek. Es-
ki tanıdıklarm yüzlerine yeniden
bakar gibi olursunuz her bir res-
me baktığuuzda. Oysa her buluş-
mada yeniden tamşırsınız en es-
ki tanıdıkla.
Geçmişle şimdi, şimdiyle yann
arasında düşssel bir uzaklıİc var
Muzaffer Tiryaki'nin resimlerin-
de. Geçmiş şimdiyi, şimdi yannı
çağmyor.
Nostaljinin renkleri yanık, şim-
dinin renkleri kontrast, yannın-
kiler mat. Zaman, mekân ve duy-
gular karelere bölünmüş. Gizlen-
diklerini, unuttuklanm birbirin-
den ayınyor kareler. Belki de yak-
laştınyor birbirine. Her kareden di-
ğerine, sert çizgilerden yumuşak
açıklığa geçiliyor. Sonra da ses-
sizliğin, imgelerin, duyumlann
yığıldığı orta yere.
"SaIt,doğuştangûzefiiğinsezİD-
lenişbae, sevinç fle acıdan sevgive,
gizemJi coşkunhığa, dlüme değin
temel olan, insanoğhınun ruhunu
derinden etldleyen her şey yalnız-
ca denenebiHr, anlatüamaz. Ötesi
her zaman,beryerde sessizüktir"
diyen Aldous Huxley'i duyumsa-
tıyor.
Izleyicilerinin iç sesleri, tuval-
deki labirentlerin sessizligi.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Yaşamı Zamana
Yaymak...
Birileri, yaşam-zaman ilişkisi bağlamında bizi
sanki hep sıkıştınr gibi. Üstelik belki de çok es-
ki zamanlardan bu yana.
Yaşamımızı ömrümüzün -ne kadar uzunlukta
btçildiğini zaten bilmediğimiz- zamanı boyunca
yaymamızı, bugün'ü bugüne zoria sıkıştırarak
değil, fakat biraz da düşüncede, dünlerimizin ve
yannlanmızın ekseninde yaşamımızı sanki hep
Once dinler başarmış bu işi.
Insanoglunun yeryuzü yaşamı horianıp aşağı-
lanarak, yaşamdan olması gereken ne varsa
ölümden sonrasına, bir bilinmez'e, bilinemez'e
taşınmış. En göz kamaştıncı ödüller ve en kor-
kunç cezalar, "öbürdünya" kavramına havale edfl-
miş. Böylece de insanoğlunun ahlakını kendi tü-
retmesi, kendi kendisiyie ve başkalanyla birtik-
te yaşamasından kaynaklanan sorumluluklan
kendi bilinciyle ve iradesiyte üstlenmesi engeK
tenmtş.
Bir kötülükten, insanlığına yakışmadığı için de-
ğil, fakat kutsal kitaplarda öngörülmüş cezala-
nn saldığı korku yüzünden kaçınmak erdem sa-
yılırken, kendi vicdanıru en üst yargı organı sa-
yanlaratarih boyunca pek iyi gözle bakıimamış.
"Üzerinde düşünülmeyen bir hayat, yaşan-
maya değerbir hayat değildir" diyen Sokrates,
ancak baldıran zehri içmeye layık bulunurken, hep
kendisinden önce ve kendisinden bağımsız ku-
rallar doğruttusundayaşayanlar, başka deyişle,
yaşamlannı kendileri kurgulamak gibi bir gözü pek-
liği göstermek yerine, seçimlerini hazır yaşam-
lar arasından yapanlar, hep toplumun -her top-
lumun- en gözde üyeleri sayılmış.
Aynı yol, neredeyse eşzamanlı olarak, dünya
iktidariannca da benimsenmiş.
Insanlık tarihi boyuncayapacağımız biryolcu-
lukta- "en iyiyaşam, bu kurallara göre sürdûre-
ceğiniz biryaşamdır!" dememiş bir iktidara rast-
layabilmemiz olası mı?
Bugünün gözde kavramı globalleşme ya da kü-
reselleşme -üstündeki pariak örtüleri kaldırdığı-
mızda-, insanlara "en iyi" yaşamın yollannı bu
kez evrensel geçeriilik tanınması öngörülen ku-
rallann yardımıyla göstermek çabasından baş-
ka bir şey mi?
Tarih boyunca yaptıkları gibi, bugün de bizi -
üstelik daha sinsi çevrelere başvurarak-, yaşa-
mımızı ömrümüzün zamanına yaymaktan, bugün-
lerimizi kendi dünlerimizin ve kendimize kurgu-
lamak istediğimiz yannlanmıztn ekseninde yaşa-
maktan alıkoymak peşindeler.
Bugün bizden hemen her konuda "gûncel"
olmamtz istenirken, bunun altında yatan amaç,
günü ve yaşadığımız zamanı kaçırmayıp ona ta-
nık olmamızı sağlamak değil, fakat bizi aslında
' bir nehir-roman gibi algılanması gereken insan
yaşamının "gü/7'diyeadlandfnlan parçacıkfan içe-
risine hapsetmek. Istiyortar ki, sınırlılığı içerisin-
de sınırsızJığa uzanabilen tek canlı türü olan in-
san, böylece hep birbirinden bağımsız gün par-
çacıklan boyunca ileriesin ve sonunda "birgün"
o yaşamı, neye yaşanmış oldugunu düşünme-
ye bile fırsat bulamadan tüketiversin!
Günümüzde kitle iletişim araçlannın ağırlıklı
hedefl, insana yaşamın bütünselliğini algılatmak
değil, fakat parçafanmışlığın, fazla düşünme-
den, daldan dala, her anlamda bir tüketimden
ötekine konarak yaşamanın yaşamak olduğu
yanılsamasını benimsetmek.
Böyle yapılıyor, çünkü "t«/t/"toplumlann, an-
cak biryanltş seçenekler sağanağı altında ne ya-
pacaklannı şaşırmış çaresizlerden ya da aslın-
da çare olmayan çarelere sarılanlardan oluşabi-
leceği çok iyi biliniyor.
Böyte yapılıyor, çünkü ancak aklının gücünün
kendini ve dünyayı değiştirme çabalanna ne
denli büyük katkılarda buiunabiieceğinin bilincin-
de olmayan insana "değişmez yazgı" kavramı-
nın benimsetilebileceği iyi biliniyor.
Oysa yine tarih boyunca felsefe, sanat ve ede-
biyat, sanki hep o kutsal: "Kendini tanıJ" buyru-
ğunun savunuculuğunu yaparcasına, bütün bun-
lann tam tersini söytemiş. Resmi tarihlerden fark-
lı olarak elden düşme, konfeksiyon ürünü yaz-
gılan değil, ama kendi kurguladığı yazgılan yeg-
leyen, bu uğurda çoğu zaman yıkıma sürüklen-
meyi de göze alan bireyleri kahraman diye ad-
landırmaya layık görmüş.
Bu zorİamaJar dünyasında belki de en güç iş,
böyte bir seçeneğimiz de bulunduğunun bilinci-
ne varabilmeki
e-posta: ahmetcemalCg superonline.com
acem20@hotmail.com
Jose Efltto de Oüveira
• PARİS(AA)-
Portekizli şair Jose
Egito de Oüveira
Gonçalves, 78
yaşında Porto'da öldü.
Ilk şiir kitabını
1950'de yayımlayan
Gonçalves'in,
Komünist Partisi'yle
ilişkisi ve Salazar
rejimine muhalefeti
şiirlerine yansıdı.
Şiirleri birçok
yabancı dile çevrilen
şair, 'Arvora Kültür Vakfi'nı kurmuştu.
üvusturyalı Ressam
MaxWeöeröWü
• PARİS (AA) - Soyut eserlerinde doğadan
esinlenmelerini resimleyen Avusturyalı ünlü
ressam Max Weiler, Viyana'daki evinde 90
yaşında öldü. Weiler, 1946'dan beri suluboya,
desen çalışması ve gravürlerinin yanı sua duvar
resmi ve mozaiklerini sanatseverlerin
beğenisine sunuyordu. Weiler, geçen yıl Viyanâ
Kenri Vatandaşlık Onuru Ödülü'ne layık
görülmüştü.