25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT2001 PERŞEMBE 14 JVLJJLJJ. L J J A [email protected] Paris'te Pantheon \laki son işinde, sanatçüarın ölümsüzlüğünün kanıtını gösteriyor Sarkis'in sesleri ve ışıldanALtAKAY Geçen yılın sonunda. FabriceHybert,Robert \Vilson, Pierrick Sorin, Sarkis gibi çağdaş sana- tın önemli isimlerı, aynı proje içinde, değişik me- kânlarda değişik kavramlarla oluşturulan işler gerçekleştirdiler..Sanatçılar; Cluny Manastın, Champs Elysee'ye yüzü dönûk olan Arc de Tri- omphe. Samt Denıs Kihsesi, Pantheon vb. ben- zer kamusal mekânlara çalışmalar yerleştirdiler.. Fabnce Hybert Arc de Triomphe'a; Robert Wil- son Saint-Denis Kilisesi'ne işlerini koyarken Sarkis'in. Paris'teki son işi, bu bağlamda, Lu- xembourg Parkı'nın karşısında yer alan Panthe- on 'da gerçekleştirildi. Sarkis, Pantheon'un içine hem ses hem de ışık enstalasyonu yerleştirerek 2001 yılına da ka- jan izini bu mekâna bıraktı. Zamanın değişimi genel kavramıyla ele alınan bu yapıtlar, sanat- çıların kendı duyarlılıklannı kamusal mekânla- ra ve bu mekânlann dışından geçen insanlara yay- mayı; tıtreşımlenni tarih-aşın bir şekilde hisset- tirmeyi amaçlamışlar gibi göriinüyor. Özellik- le tstanbul'dan giderek sanat yaşammı Paris'te sürdüren ve dünyanm dört bir yanında sergiler açan Sarkis'in çahşması, hem kendi çizgisini de- vam ettirmesi bakımından hem de bu 'kutsal ölü- ler mezarbğı'ndan yenı bir hava geçirmesi ba- kımından ilgınç bir ven olarak karşımıza çık- maktadır. Çahşması ölülere nefes alıp verdiriyor Ses, ışık enstalasyonlan mekânın içine dûn- yanın dört bir yanından sesleri işittirirken (Is- tanbul'dan Aya Sofya'nın sesleri, Taç Mahal, ço- cuk nefeslen, hışırtılar vb.), bir anlamda, Sar- kis, Pantheon'da yatan ölülerin seslerini dünya- dan gelen seslerden geçerek mınldandınyor. Işık ve ses arasında dırekt bir bağın söz konu- su edilememesine rağmen bu diyalog, sanatçı- nın yarathğı atmosferde kendisini izleyenlere his- settıriyor. ışittiriyor, gösteriyor. Bir bakıma gö- rünmezlerin görünür kılmması olarak düşüne- bileceğimiz bu çalışma, hiçbir zaman geri dön- mekten bıkmayan temalara bizi yollamakta: Ölümün yaşamla iç içe geçtiği savaşlar, kahra- manhklar, askeri karakterler, yazarlann evren- sel sesı; hep bu mekânın içinde sessizcesine .•% . „ • „ • Sarkis/fantheon/ L3 T6SDİr31iÛH Klffîü beklemekteler; ta ki, sanatçmın gelip onlan ye- niden başka bir dış sesle canlandırmaya kalk- masına kadar. Herhalde bu nedenledir ki, ser- ginin bitiş tarihinden sonra da bu ışık enstalas- yonu hâlâ gecenın karanlığında kubbeye yerleş- tirilen 80 tane olan mavi neonlanyla dışandan bakanlara kendisini göstermeye devam ediyor. Sarkis, bu neonlarda ölüleri kendi kalemiyle yonımlamıştır. Adı Nefes olan bu çalışma ölü- lere nefes alıp verdirmektedir. Bir tür hayalet- bilim olarak düşünebileceğımiz ve her sanatçı- nın her zaman geçerli olan düşüncelenrun ebe- diliğini duyumsatan Sarkis, yorumuyla nefesin ölüm sonrası bile devam edebileceğini, sanat- *es, ışık enstalasyonlan mekânın içine dünyanın dört bir yanından sesleri işittirirken, Sarkis, Pantheon'da yatan ölülerin seslerini dünyadan gelen seslerden geçerek mınldandınyor. çılann ölümsüzlüğünün uzun nefesliliğinin eser- lerle boy öîçüşerek canlı kılınabileceğinin en so- mut olduğu kadar en ruhani kanıtını da göste- riyor. Gece mavisinin solukluğu ölümün sessiz- lıği ile karşılaştığmda (kı, Sessidiğin sesi. çığlık atan birinin önce imgesıni görebileceğimiz ve daha sonra sesinin işitilebileceği zaman birimi- ni sorunsallaşhnr, -1993 yılmda şimşeğin gö- rüntüsü ile gökgürültüsünün sesi arasındaki za- man boşluğunu değerlendirmişti-) yeniden can- lanan nefeslerle uzun vadeli bir nefesi kendi be- denınde toplayan; buradan yaydığı enerjiyle de rüm ölü bedenleri kımıldatmadan harekete so- kan bir iş, mabedin her duvannda hissedilmek- te; ve hatta, ışığm sayesinde dışandan bile du- yumsanabilmektedir. Sarkis'in kataloğunda El- vanZabunya'nın da belirttiği gibi, Sarkis, "ne- fesin gögüse alımp veribnesi gibi", mimari yapı- nın içine, onu canlandınrcasına bir nefes üfle- mektedir. Binanm ciğerlerine giren bu nefes, sesler sayesinde duyulmaktadır. 'Foucault'non Sarkaa'nm yuvarlağı, mekânın içinde, ses mü- hendisi Julius Tessarech'in ve çalışmanın sahi- bi Sarkis'in yerleştırdiği hoparlörlerle çevrili bir şekilde durmakta ve etrafuıa sesler yaymak- tadır. Çok uzaklardan gelen bu ses tıpkı ölüle- rin seslerinin her yerden duyulmadığı gibi. bi- nanm bazı yerlerinden duyulmakta bazı yerle- rinden ise duyulmamaktadır. Belirli zamanlar- da susan ve sonra yine işitilmeye başlanan ses, hayal gücünü çalıştırmakta, potansiyelleri art- tırmaktadır. Bu fantastik fısıltı, seyredenlere korkulu ve ürpertili bir an yaşatmakta; daha sonra ise çalışmanm büyüsü alıp seyirciyi du- varlarda yazılı isimlere doğru götürmekte, za- manı başka bir boyuta doğru taşımaktadır. Kulakdavuhınım eğimi Kulakdavulunun aşağıdan yukan ve içeriden dışanya doğru ileri gen hareketi dikey değildir; tıpkı Foucault Sarkacı'nın yapısmda olduğu gi- bi, mekân genişlemektedir, bu şekilde. Titre- şimlerin etkisi yayıldıkça olamayan sesler ses- lenir; duyulmayanlar duyulur hale gelir, titreşi- min yeğinliğinde bir artma hissedilir. Sanki ses- lerin titreşimi sayesinde mekân genişlemış, da- ha fazla nefes ıçerı gırmıştir. Nefes alıp verme işleminde göğüs kafesı nasıl şişip iniyorsa, me- kân da titreşimler sayesinde genışlermişçesine bir duyuma açılmaktadır. Kuşlarda gözlemlen- diği gibi. işitmenin inceliği kulakdavulunun eğ- ri ohnasmdan dolayıdır. O halde, kulakdavulu şaşıdır. Burada sanatçının yaptığı, mekânı şaşı- laştırmak, sesleri bükmek, bu şekilde de felse- fi eğiği hızlandırarak dışandan gelen sesi içe- riye, içerinin etkisini de dışanya vennektir. Tıp- kı eğilen mekân kendi içini dışanya taşırma ye- tisini kazanabileceği gibi. Pantheon, sanatçının kulakdavulu sayesinde eğimini mekâna verir. Sınır burada sonsuzluğa doğru bir açılım yap- makta, kenarlar merkeze doğru kayarken mer- kez de kendisini dışanya taşırabılmektedir. Oğuz Aral 'ın oyunu Müşfik Kenter 'in usta yorumuyla Kenter Tiyatrosu 'nda nsanlann buluştuğu bir gösteri bu. Oğuz Aral'ın gözünden bakmak, ama aynı zamanda birçok insanın gözünden dünyaya bakmak. Huysuz ihtiyar, huysuz ihtiyar... Oğuz, pırıl pınl kalbi olan bir insandır. Öyle bakılırsa ben de huysuzum, hepimiz biraz huysuzuz.' Huysuz ihtiyardan memleket hi MELTEM KERRAR "Yine bir kış sabahının köründe soğukvekaranhkbirtiyatronunmer- dh enkrinden düşmemek içînd ayak yordanuyla iniyonım. Sahneden çe- ne ve dudak ahşürması vapan sesler getiyor. Demekid Müşfîk provaya yi- ne benden önce geimiş. Zaten 35 yü- dır provalara benden önce gefir ve inanmavacaksmız, ama tml bir kon- servatuvar öğrendsi gibi her prova- dan önce hâlâ temrin yapar." Türk mizahının ustalanndan Oğuz Aral, tiyatromuzun duayenlerinden Müşfik Kenter'i anlahyor bu sözler- le. Tiyatroda uzun yıllar birlikte ça- lışan ikıli. bu kez 'Huysuz İbtiyar'la ızleyıcı karşısında. Oğuz Aral'ın Hürriyet gazetesin- deki yazılanndan oyunlaştırdığı 'Huysuz İhtiyar', yine bir 'Müşfik KenterGösterisf olarakkarşımıza çı- kıyor. Aral'ın kendine özgü mızahı, Müşfik Kenter'in yorumuyla farklı bir tat bırakıyor izleyicide. Müşfik Kenter, oyunda hikâyele- ri birbinne eklerken yaşamla dalga geçer bir üslup yaratıyor, izleyiciyi de yanına ahyor. Öykülerde, günlük hayatın karmaşasından, kullandığı- mız sözcüklerin anlamlanna kadar, üzerinde durup düşünmediğimiz bir- çok noktaya değinılirken bize özgü bir kara mizah çıkıyor ortaya. Müşfik Kenter, oynadığının as- lında Oğuz Aral'ın kendisi olmadı- gını söylüyor. Çünkü anlaölan öy- küler, Türİciye'de yaşayan herkesin hemen hemen ortak kızgınlıklanna, dertlerine, tuhaf zaaflanna parmak basarken hepimia anlatıyor asbnda. Huysuzluk biraz da hepimızın görüp bildiklerini hınzırca söylemek za- ten. u Ne kadar tanısanız da bir yer- de o insanla ügisi kahmyor yapoğı- mz oyunun. Benim Oğuz Arai'ı oy- namama imkân yok zaten. Huysuz ihiyarhuysuzflıtivar-.Oğuz, pınlpj- nl kalbi oian bir insandn: Bu biraz titizfikten geliyor sanmm. Öyle ba- kdırsa ben de huysuzum, hepBOİz biraz huysuzuz." < Yanm elma göoûl ahna* 'Huysuz thtiyar'ın huysuzluğu da evine giren zavallı bir hırsıza yemek yapıp saz çalacak, hınzır bir çocu- ğun tüm kaprislerine göz yumarak onunla çocuklaşabıiecek bir düzine köpeğe babalık yapabilecek kadar sözde kalıyor zaten! ' Daha önce de'Fadik Kız', 'Ayşe- gûlSihiıüllkede-.-Van(Jk)gh-/Ku- vayı Millrv«' ve 'Bir Garip Orhan \yi* oyunlannda Aral'la birlikte ça- hştı Kenter. 'Hâlâ buimimizden kur- tulamadık' dıyen Aral, bırliktelikle- rinin son ürününü 'yanm ebna, gö- nfil auna' özdeyişine benzetiyor. "Sanınm bu 'Huysuz îhtiyar' oyu- nuvla giderayak Müşfik benim gön- hlınü ahnak istedi. Kırk yû ben onu sahne>'e çıkardım. Şimdi o beni sab- neye çıkanpoynuyor. Üsteökbana ft- timas geçerek oynuyor. Keşke onun oynadığ] gibi biri olaöüse> dim_- Sanatçı, bu oyunun Aral'labirlik- te çalıştıklan diğer oyunlardan çok farklı olduğunu söylüyor: "Beüd oyun bile diyemeyiz. Insanlarm bu- luştuğu bir gösteri bu. Oğuz Aral'uı gdzünden bakmak ama aynı zaman- da bir çok insanın gözünden dünya- yabakmak." Kenter, Aral'ın kalemın- den çıkanlan sahneye taşırken kimi zaman bir köpek yavrusu, kimı za- man muzip bir ilkokul çocuğu olü- yor. Özellikle 'Bekir'inlfleri' öykü- sünde oyunun en hareketli bölümle- rinden. Aral'ın gazeteden arkadaşı Bekir Coşkun'un başına bela ettiği- ni söylediği hayvan sevgisi, mahal- lenin bütün köpeklerini kapı önüne taşryor. Bu kez köpeklerinin dilin- den dinliyoruz bir huysuz ihtiyan. Tiyatro sahnesindeki ortaklıkla- nnı anlatırken "Söyteşe dövuşe bir ehnanm yansı gibiolduk" sözlerini kullanmış Aral. Daha önceki ortak çalışmalannda kolay kolay yönet- mene teslim olmadığı ve büdiğini okuduğu hatırlatılınca gülümsüyor Kenter: "Sürtüşmeobunkiateşçık- sm. Sörtüşmeofanazsa ateş çdanaz!" Woody Aflen, Federico FeDini'yi 'onore' edecek KükürServisi- Woody ADen, FeUini Vak- fı'mn onursal başkanı oldu. 31 Ekim 1993 tarihinde ölen ünlü Italyan yönetmen Fe- derico FeUini adına aynı yıl yönetmenin do- ğum yeri Rimini'de kurulmuş vakfin işle- yışine kattada bulunmaktan büyük heyecan duyacağını açıklayan Allen, en kısa süre- de göreve başlamak için ttalya'ya gidece- ğini belirtti. Allen, Italyan basmma verdiği demeçte, onursal bir görev olmasına karşm, Fellini gibi bir ustanın sinema sanatı için ne dere- ce önem taşıdığmı vurgulayacak, genç ku- şaklara onu tamtacak bir çok proje ürete- ceğini söyledi. Woody Allen, geçmişte Fel- lini'yi ne kadar sevdiğini, ondan nasıl et- kilendiğini ortaya koymuştu. Allen'ın sine- ma tarihi söz konusu olunca çok tutucu ve hassas davrandığı, yapıtlann özgünlüğünü koruma uğruna televizyonda reklamcılar- la, Hollywood'da da eski siyah-beyaz fihn- leri renklendirmeye çalışanlarla mücadele ettiği bilüiniyor. Ancak Manhattan'dan Fel- lini'nin doğum yeri Rimini'deki etkinlik- lere nasıl müdahale edeceği ve Italyan kül- tür yaşamındaki ağır bürokratik işleyişle na- sıl başa çıkacağı şimdiden merak konusu. Yılda bir film çeken ve Manhattan'dan uzaklaşmaktan hoşlanmayan Allen'in ve- rimli olamayacağı iddialan da gazetelerde yüksek sesle dile getirihneye başlandı. Fellini Vakfı, ünlü yönetmenin filmleri- ni dünyanın dört bir yanındaki festivallere gönderen, onunla ilgili çeşıtli radyo arşiv- lerindeki söyleşileri, konuşmalan beş yıl- lık bir araştırmadan sonra bir araya getirip zengin bir arşiv hazırlayan bir kuruluş. Ancak son yıllarda Rimini'deki politik ma- nevralar sonucu önce başanlı başkan Gi- anfrancoAngducd'yi, ardından yönetim ku- rulundaki Fellini'nin kız kardeşi Madda- lena'yı, sinema eleştirmenleri Lietta Tor- nabuoni ile Tuttio Kezkh'i de yitiren vakıf ağır yara ahnıştı. Italya Kültür Bakanı Melandri ise bu de- ğişiklikten sonra yönetim kuruluna eski Venedik Festivali Başkam Feüce Lauda- dio'yu, başkanlığa da VTttorioBoarini'yi ek- ledi, ama kamuoyunun dikkatini çekmek için bir isim daha gerekiyordu; o da Woody Al- len oldu. IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Karşıyaka'dan GüMeste Ate anlabr Yunan şarkılan Birgün birieşeceğini mi bütün şarkılann Ne anlatir Yunan şarkılan Bu kadar uzak... ve bu kadar yakın... Bizans kültürünün özgün ama öte yandan Do- ğu ile Batı arasında sıkışmış olduğunu düşünüyo- rum Yannis Saoulis'i dinlerken. 27OcakCumartesi, rebetikoyla dopdolu birak- şam Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda. Yannis ve arkadaşlan, seyirciyi iki halkın çakışması olan ezgiler ve tempolarla coşturuyor. Bildik ve çok ya- kın... Rebetikoyu "daha da" zenginleştirmiş Yannis. Davullar bambaşka bir hava katmış. Belki de Ana- dolu'nun çağnşımı. Yannis, Kayıkçı filminin müziklerini yapmıştı; bu vesileyle hem müziğini hem de kendisini tanıma şansını bulmuştuk. Gorür görmez Istanbul'a vurulan Selanikli sanat- çı, iki halkın aslında birbirine çok benzer olduğu- nu düşünenlerden. Müziğini de, varlıksal nedeni- ni de bir şekilde "Ege ktyılan" ile doğrudan ilgili gö- rüyor "özgüriüğümün sınırtanna kimse ulaşamaz. Me- andros'un özgüriüğü gibi... Anadolu'nun ovalannda dolaşsam bile, sonun- da Ege'ye ulaşacağım. Bu denizin mavisi benim duygulanmı coşturur. Nereye gidersem gideyim, sonunda varacağım yer, güneşin denizde battığı ve altın yeşili zeyti- niyle, Ege topraklandır. Selam sana Anadolu!" ••• Yannis ile Metin Belgin aracıhğıylatanıştık. Ka- yıkçı'da başlayan çalışmalan şimdi bir güldestey- (e karşımızda. Yunan ve Türk şairlerinin şiirierinin yer aldtğı bir albüm hazırtadılar "Karşıyakadan Güldeste". İki küttürün örtüştüğü duygusal anlann uzantısı bir al- büm (antotoji aslında). Metin Belgin "çalışma" için şöytediyor "Yannis'le Istanbul ve Selanik gecelerinde bu- luştuk. Rebetikonun büyülü hüznünde hem ağla- dık, hem coşkuyla kucaklaştık. özgüıiüğe uçmak istiyorduk martı gibi. Şairlerin dizeleri rotamedı. Oionysos ruhlanmızı anndınyordu Ege'nin dalga- lı adalannda. Şiiro kadarçoktu, müziko kadar son- suzdu ki... Toprak olsun' dedik, 'deniz olsun, özlem olsun, aşk olsun, banş olsun' dedik. Duygulanmızla seç- tik, gönlümüzce çaidık, söyledik. Ve dostluğun bu meyvesini sizlerfe paylaşalım istedik. Şairiere ve rebetlere selam olsunt" Metin Belgin ve Titbe Saran ştirteri okumuş, Yan- nis müzikleri yapmış; ve üç sanatçı albümlerini (bilmiyorum adına başka ne diyebiliriz), "banşı öz- leyen Tün\ ve Yunan çocuklanna" adamışlar. Bu müzikli güldestede şiirieriyle yer alan Türk ve Yunan şairler de şunlar: Sapho, Seferis, Melih Cevdet, Kavafis, Or- han Veli, llhan Berk, A. Matsas, SenniM- Sezer, Behçet Necatigil, Ritsos, Bedri Rahmi, E. Va- kalo, Cevat Çapan, Ataol Behramoğlu, EKtis, Cengiz Bektaş, E. Andreadis, Özdemir Ince, K. Karahatos, Yalvaç Ural, Nâzım Hikmet ve Ya- şar Miraç. ••• İki ülke, iki kültür, aslında çok benzer ama niye düşman bu kadar; politikacılaryüzünden mi? Kim bilir belki de banş şairlerin dızeleriyle gelir! (Güldestede yer alan Ritsos'un "Taşınmalar" şi- irinden) Anneler çok erken ölüyohar. Nasıl büyüyebilirdik yabancı ellerde? Kış sabahlan, birparça ıslatılmış ekmek ve biraz şekerte. Çalar saatler ikiye bölüyordu uykulanmızı. Elimizi yüzümüzü yıkamadan sokağa fırfıyorduk. Durmadanevdeğıştnyorduk. Birşeylerunutuyorduk her defasında- kitaplarla dolu bir sandık, kınk bir mandolin. Fransız aktör Jean Pierre Aumont öldü PARİS(AFP)-Holly- wood ve Broadway'de kariyer yapmış Fransız aktör Jean Pierre Au- mont, Saint Tropez'de- ki evinde 90 yaşında öldü.Kariyeril930'da Paris'te, henüz 19 ya- şındayken oynadığı Je- an Cocteau'nun 'La Machinelnternale'i ile başlayan Aumont'un rol aldığı son film 1996'daki'Jeffenonin Paris' oldu. Fransız si- nemasınm klasiklerin- den biri olan Marcel Carne'nin 'Hotel du Nord' filmiyle geniş kitlelere ulaşan Au- mont, çok daha sonra- lan Francois Truffa- ut'un 'La Nuh Ameri- caine'('DayfbrNighf) filminde ve tsmail Merchant'm 1995 ya- pımı 'The Proprietor' filmlerinde çizdiği kompozisyonlarla da vazgeçihnez bir sima ohnayı başardı. Daha sonra Fransa'yı terk e- derek Amerika'ya yer- leşen aktör, Broadway ve Hollyvvood'da fihn- lerde oynadı ve özel- likle VTvien Leigh ile oynadığı 'Tovarich' dikkatleri çekti. Gene- ral Charles de Gaul- le'ün kumandasmdaki 'Özgûr Fransız Kuv- vetkri'ne katılana dek fılmlerde oynamaya de- vam etti. ltalya ve Ku- zey Afrika'da iki kez yaralandı aynca Fran- sa'nın doğusunu Nazi- lerden korumak içinya- pılan 'Provence' sal- dırısında yer aldı ve 'Croixde Guerre' ödü- lüyle onuriandınldı. tki kez evlenen Aumont, ilk evliliğini 1951'de ölen Ispanyol aktrist Maria Montez ile yap- tı. Bu evh'likten Tina adlı bir kız çocuğu ol- du. Daha sonra Italyan aktrist Marisa Pavan ile evlenen ve bu evli- likten de iki oğlu olan Aumont, boşandıktan 6 yıl sonra Pavan ile yeniden evlendi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle