29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 ARALIK 2001 CUMARTESİ HABERLER DÜ1YEADA BUGUN ALİ SİRMEN Cumhurbaşkanı Sezer'in iade ettiği DGM Yasası, önceki gece yeniden aynen kabul edfldi Ifrat Tefplt Sende evladım, ifrat tefrit var, derdi bana annem çocukluğumda. Yani "Ya birşeyi abartıyorsun ya da tam kar?/f/"demekisterdi. Yaşamımda böyle insanlarla karşılaştım. Bir milletvekili arkadaşım vardı; "Fazlasızarar, yeteriyarar" ilkesinde odaklanmayı bilmez, iki uç arasında gider gelirdi. Belki de bu vekilimiz, temsil ettiği asillerin özelliklerini yansıtıyordu. Zaman zaman medyamızda da aynı davranışın yansımalarını görüyoruz; ya ölçüleri aşan bir eleştiri ya da aşırı övgü arasında gidip geliyor medyamız. Burada basının işlevi ve etiği alanında önemli bir sorun çıkıyor ortaya. Acaba bir basın mensubunun manşette ya da yorumda toplumu aşırı bir karamsarlık içine itmeye veya temeli olmayan iyimserliğin pembe bulutları üzerinde hülyaya daldırmaya hakkı var mıdır? Geçenlerde hemen hepsi yıllardır Cumhuriyet okurları olan dostlarımdan bir işadamı, masada, "Sizin gazete de çok kötümser" dedi. Gazeteyi seven, sürekli okuyan bu dostun eleştirisine, aynı durumda olan diğerleri de katıldı. Cumhuriyet'in okuru ilginçtir, hersöyleneni kolay kolay kabul etmez, kafasında evirir çevirir, kendine göre karar verir, üstelik de, habere ya da yoruma aklı yatmadı mı, pat diye de söyleyiverir. Ciddiyetle üzerinde durulması gereken bir eleştiriydi, uzun uzun düşündüm. Kendi kendime soruyorum birsüredir, "Acaba eleştirilerde kara bulutları fazla mı biriktirdik?" diye, sonra da düşünüyorum: "Peki eleştirdiğimiz yapı gerçekten çökmedi mi? Eğer onlara kulak verilmiş olsaydı, şimdi daha iyiyerde olmaz mıydık?" Her şeyi toz pembe göstermek toplumu gereksiz bir rehavete sürüklemiyor, sonu kötü bitecek bir âlem, vur patlasın çal oynasın sürdürülmüyor mu? Son zamanlarda kimi medya organlarının iyi niyetle de olsa, aşırı iyimser hava pompaladığını görüyorum. Dikkatle okuduğum ekonomi yorumcuları ise son bunalım sırasında, biçeme dikkat ederek de olsa gerçekleri yazdılar, bir ara Türkiye'nin borçlarını çeviremez hale düşebileceğini bile, pat diye olmasa da dikkatle okunduğunda anlaşılacak biçimde yazdılar. Tabii ardından, durumdaki düzelme belirtilerini de, "Aman çok abartmayın, daha tam olarak düzelmiş birşey yok, gevşemeyelim, ancak önümüzdeki dönemi iyi değerlendirirsek sanıldığı kadar kısa olmayan bir süre içinde bazı şeyler düzelebilir" diye, uyararak dile getirdiler. Son günlerde, dış politika alanında da aşın iyimser bir havanın esmekte olduğu görülmekte. Dünkü gazetelerden biri, "Avrupa artık daha yakın" diyor ve AGSP ile Kıbrıs'ta atılan tarihi adımların AB'yi harekete geçirdiğini, üyelik sürecinin hızlandığını yazıyordu. Bence ya sonu tehlikeli bitecek aşırı bir iyimserlik aşılama çabasıydı bu ve kanımca basın etiğine de aykırıydı, çünkü basının görevi avutmak ya da uyutmak değildir, ya da büyük bir yanılgıydı. Çünkü daha AGSP konusunda çözüme ulaşılmış değildir, eğer yeterli yazılı güvenceler alınmadan, "eyyallah" denirse, yanlışyapılmış olacaktır. Üstelik Yunanistan bu konuda, istediğimiz güvencelere karşı tavrını sürdürmekte, veto yolunu deneyeceğini bile söylemektedir. Kıbrıs'ta da yalnızca çözüm için masaya oturulma süreci açılmıştır, çözüm henüz güçtür ve Denktaş'taki yumuşamanın karşı tarafta da var olduğunu gösteren bir belirtiyle karşı karşıya değiliz henüz. Ayrıca şu gerçeği hiç unutmayalım: Kıbrıs ve AGSP'de çözüm bulunsa bile, benim de içtenlikle istediğim, Türkiye için olumlu olacağını düşündüğüm AB üyeliği hemen gerçekleşecek değildir. Yapısal reformlar yaşama geçmeden, Türkiye'de toplumsal çehre değişmeden AB bir hayaldir. Sanırım, benim çocukluk hastalığım şu anda medyaya da bulaşmış durumda. Oysa özellikle şu günlerde ifrat ile tefrit arasında fazla gidip gelmemek gerek. Çete sanıklanna özgürlük yolu • Sezer'in yasayı onaylamasıyla vurgun vuranlar, Beyaz Enerji sanıkları ve banka boşaltanlar, DGM yerine ağır ceza mahkemelerinde yargılanacak. Böylece, çete sanıkları DGM'nin özel yargılama usullerinden kurtulacak ve CMUK hükümlerinden yararlanabilecek. içinde birçok çete sanığının lehine sonuçlar alınmış olacak. Susurluk çetesine ilişkin dava ise Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda salı günü karara bağlanacak. Sezer'in 15 günlük incelcme süresini sonuna kadar kullanması, "temiz toplumun" simgesi haline geldiğini belirttiği Susurluk sanıklannın özgürlük yolunu tıkama olasılığını gündeme getirecek. Kurulda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun itirazı reddedilirse, cezalara dönük bozma geçerli olacak. Dava tstanbul 6 No'lu DGM'de yeniden görülmeye başlanacak. Bu döneme kadar yasa da Cumhurbaşkanı tarafından onaylanacağı için dava "görevsizlikkaranyla" ağır cezaya gönderilebilecek. Cıkar Anıaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Yasası ve DGM Kuruluş Yasası'nı değiştiren düzenleme, mafya tanımını yeniden düzenleyip daraltırken Türk Ceza Yasası'nın 313 ve 314. maddeleri kapsamındaki çete suçlannı da DGM kapsamından çıkanyor. Buna göre, TCY'deki çete cü ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Genel Kurulu, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdct Sezer'in iade ettiği çete suçlarını DGM kapsamından çıkaran yasayı aynen kabul ederek dün yeniden Çankaya Köşkü'ne gönderdi. Böylece, vurgun, Beyaz Enerji ve banka boşaltmalan nedeniyle açılan davalann sanıklanna ''özgürlük" yolu açılmış oldu. Cumhurbaşkanı yasayı, Anayasa Mahkemesi'ne götürse bile mahkemenin alacağı karar sürecinin uzama olasılığı dikkate alındığında, bu süre rüniünü işlemekle suçlananlar, DGM yerine adli mahkemelere sevk edilerek, özel yargılama usullerinden kurtulacak. Anayasa gereği Cumhurbaşkanı, Cankaya Köşkü'ne ikinci kez aynen gönderilen yasayı onaylamak zorunda. Ancak, Sezer'in 15 günlük inceleme süresini sonuna kadar kullanması durumunda, 11 Aralık Salı günü Yargılay Ceza Genel Kurulu'nda karara bağlanacak Susurluk davası sanıkları açısından özgürlük yolunu kesme olasıhğını gündeme getirecek. Sezer'den kendlslnl elestlren mllletveklllerlne sert yanıt: ••• Anayasal yetkhni kuDanıyorunı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bütçe görüşmeleri sırasında kendisini "parlamentonun saypnlıgını zedelediği" gerekçesiyle eleştiren milletvekillerine sert yanıt verdi. Sezer, anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri kullanması ile TBMM'nin saygınlığı arasında bir bağlantı olmadığını bildirdi. Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü ve Dışişleri Başdanışmanı Tacan tldem, Çankaya Köşkü'nde düzenlediği basın toplantısında, Sezer'in güncel konulara ilişkin görüşlerini aktardı. lldem, özetle şu unsurlara dikkat çekti: umhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, bütçe görüşmeleri sırasında kendisini "parlamentonun saygınlığını zedelediği" gerekçesiyle eleştiren milletvekillerine sert yanıt verdi. Sezer, anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri kullanması ile TBMM'nin saygınlığı arasında bir bağlantı olmadığını bildirdi. kımı yetkiler verilmıştir. Anayasanın temeli parlamenter demokrasidir. Parlamenter demokrasinin temelinde de güçler ayrılığı yatmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanımız, anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri kullanmaktadır, bundan sonra da kullanmaya devam edecektir. Anayasanın cumhurbaşkanına tanımış olduğu yetkilerin kullanımı ile TBMM'nin saygınlığı arasında bir irtibat bulunmamaktadır. Güçler ayrılığının gereği de bu tür yetkilerin anayasada tanımlandığı biçimde kullanımını gerektirmektedir. Parlamenter bir sistemi düşüıımüş olan anayasa koyucu, şayet bu yetkilerin kullanımı parlamentonun itibarını zedeleyecek nitelikte olsaydı, zaten bu yetkileri cumhurbaşkanına vermezdi. s kanlığı'na ıntıkal etmiş değildir. Cumhurbaşkanl ığı'na geldikten sonra gerekli incelemeler yapılıp cumhurbaşkanımızca bir karara varılacaktır. ninde belirli gelişmelerin sağlanmasına çalışılabilinir. BM zemininde ve Irak'ın BM ile diyalog ve işbirliğinin güçlendirilmesi suretiyle amaçlanan sonuçlara ulaşılabilinir. Irak'ın da bundan sonra gözeteceği tutum kanaatimizce BM ve uluslararası toplumla daha yapıcı bir ışbirlığini sergilemek olmalıdır. Irak'ı bu yönde özendirmeye devam edeceğiz. Sayın Povvell'ın, BM temelinde bu işin izlenmesine ilişkin görüşlerimıze bir itirazı olmamıştır. irak'takl durum ABD Dışişleri Bakanı Powell ile cumhurbaşkanımızın görüşmesinde konu ele alındı. Türkiye'nin kaygılarını Sayın Cumhurbaşkanımız Powell'ın dıkkatıne getirdi. Irak'taki durum ele alınırken BM zemi Mllletveklllerlnln elestlrllerl Anayasamızda cuınhurbaşkanına devletin ve yürütmenin başı olarak DGM Yasası'nın aynen kabul edllmesl Cumhurbaşkanımı/.ın atabileceği adımlar anayasada açıklıkla ortaya konmuştur. Yasa henüz Cumhurbaş Afganlstan'da çokuluslu güç BM kararı çerçevesinde bir çokuluslu barış gücü oluşturulması kararlaştınlırsa Türkiye bu güce katkıda bulunmaya olumlu yaklaşabilecektir. Bakan Taşar ••• Naklen rüşvete soruşturma tstanbul Haber Servisi Turizm Bakanı Mustafa r Faşar, bir televizyon programında yayımlanan, bakanlığını da ilgilendiren rüşvet olayıyla ilgili, Yatınmlar Genel Müdürlüğü ve Işlermeler Genel Müdürlüğu'nün, 1 Ocak 1999 tarihinden bu yana gerçekleştirdiği işlemler için teftiş başlattığını söyledi. Bakan Taşar, Avrupa Araştırnıalar Merkezi tarafından Bonn'da düzenlenecek "basın balosu"na kalılmak üzere Almanya'ya gitti. Taşar, Atatürk Havalimanf nda 'canlı yayında rüşvet' olayıyla ilgili yaptığı açıklamada, "Izlediğinı kadanyla Turi/m Bakanlıgı ile ilgili söylenen bir tek mesele, rüşvede turizm işletme belgesi alınmış olduğu hadisesi. 1uriznı teşvik belgesi diye bir belge yok. Bu iki kişL, karşısındakini acemi bir işadamı olarak düşünüpyolmaya çaüştilar" dedi. İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN Sopuşturma açıldı yw$mLWmt EUNI ommm lOKasım'ı 'kutlayan' başkan ÖZÂ AN ÖZGİJR MUĞLA Atatürk' ün ölümünün 63. yıldönümünde düzenlenen 10 Kasım Anma Toplantısf nda, u Bayraınuuz kutlu olsun" diyen Muğla'nın Kavaklıdere ilçesi Menteşe Belediye Başkanı MehmetÇetinkaya hakkında soruşturma açıldı. Savcılıkta ifade veren başkan Cetinkaya, "Ben böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum" dedi. Soruşturma, Yatağan Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği kurucusu Dr. BedriyeCürkan'ın suç duyurusu üzerine açıldı. Dr. Gürkan, 10 Kasım'da Menteşe beldesinde düzenlenen anma toplantısına gittiklerini belirterek şunlan söyledi: "Belediye başkanı toplanbdan aynlırken bana, 'Bayramınız kutlu olsun' dedi. Ben dil sürçmcsidir dedim. Ancak yanındaki meclis üyesi de kutlanıada bulununca karşüık verdinı." [email protected] mMWL Katledilişinin 22. yılı NOKTASI Salkım Hanımın Taneleri filmi ve romanıylaalevlenen tartışmalar, sonunda "Türkiye'yi dışarıda zor durumda bırakmak istiyorlar" denecek bir noktaya getiriliyor. Filmdeki bazı sahneler ve romandaki bazı bölümler "Ermeni tezlerine haklılık kazandırmak için yapılmış" deniyor. Varlık Vergisi'nden Müslümanların da zarar gördüğü söylenerek asıl olarak azınlıklara yapılmış bir haksızlığa mazeret bulunmaya çalışılıyor. Milliyet gazetesinde Mehmet Yılmaz, araştırmacı Ayhan Aktar'ın ve o dönemin uygulamacısı Faik Ökte'nin resmi rakamlara dayanarak aktardığı dökümü yayımladı. Bu vergilerin yüzde 7'sinin Müslümanlara yüzde 83'ünün diğer dinlerden olan Türk yurttaşlarına ve bir bölümünün de yabancı uyruklu kimselere ve ortaklıklara ait olduğu bir kez daha dile getirilmiş oldu. Bu tartışmayı açanların karar vermesi gerekiyor, Varlık Vergisi yüzde 93 itibarıyla azınlıkları hedef alan bir vergi miydi, değil miydi? Bunun sonucunda Müslüman olmayan Türk yurttaşları ekonomik bakımdan çökertildi mi, çökertilmedi mi? O zamanın belgelerini açıp okursanız, hedetin onla /ORAL ÇALIŞLAR Prof. Cavit Orhan Tütengil anıldı • Prof. Dr. Şenatalar, Tütengil'in Zincirlikuyu'daki mezan başında yapılan anma töreninde "Tütengil'in izleri, yetiştirdiği binlerce öğrenciyle yaşamaktadır" dedi. tstanbulHaberServisi Eski tstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bilim Dalı Başkam Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, sağ görüşlüler tarafmdan katledilişinin 22. yılında Zincirlikuyu'daki mezan başında ailesi, yakınlan ve dostlan tarafından anıldı. Anmada birkonuşma yapan Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Tütengil'in yetiştirdiği binlerce öğrencinin onun izinden gittiğini söyledi. Şenatalar, Tütengil'in iki yönüyle insanlan etkilediğini belirterek "Bilimsel yönüyle Türkiye sorunlanna çözüm arayan, çok nesnel yaklaşımlan olan, 19601970'lerin toplumsal somnlanna ışık tutan, şabtonlanlan ıızak bir büinı adamıydL Ikinci yönü de mütcvazı kişiu'ğiydi. Meskktaşjarı ve öğrendleriyle çok düzeyli ilişkiler kuran ilkeU,hıtarhbiray<nndr dedi. Şenatalar, Tütengil'in Istanbul Üniversitesi'nin yetiştirdiği en değerli bilinı insaıılarından biri olduğunu vurguladı. Tütengil 22 yıl önce, üniversiteye gitmek için beklediği otobüs durağında sılahlı saldın sonucu öldürülmüştü. Düne Değil Bugüne Bakarsak rın çökertilmesi olduğunu bizzat uygulamacıların açıklamalarında bulabilirsiniz. Bu haklı mıydı, değil miydi? Aradan bunca zaman geçtikten sonra hâlâ bunun haklı olduğunu savunmaktan nedir amaç? Eğer Türkiye'nin dışarıda zor duruma düşürülmesiyse söz konusu olan, bunun nedeni ne film ne de roman. Bizzat kendi tarihimizle yüzleşmemış olmamız ve geçmişin yanlışlıklarına, acılarına "milliyetçilik" adına sahip çıkmaya çalışmamızdır. En azından bazılarının bunu yapmayaçalışmasıdır. Bir an için geçmişi bir yana bırakalım, diyelim ki geçmiş geçmişte kalsın. Bugüne gelelim. Müslüman olmayan Türk yurttaşlarının kurduğu vakıfların malları göz göre göre sırf Müslüman olmadıkları için yağmalanıyor. Yağmalanıyordiyorum, çünkü Müslüman olmayan Türk yurttaşlarının vakıf malları 1974 yılındaki bir Yargıtay kararıyla müsadere ediliyor. örneğin bir okul binasının vakfa ait olduğunun saptanmasıyla birlikte bu okul binası ya eski sahipleri ya da maliye tarafından zapt ediliyor ve bu yurttaşların çocukları sokağa bırakılıyorlar. Aylardır, bu yurttaşlarımız bu konuya bir çözüm bulunması için çağrıda bulunuyorlar. Agos gazetesi aracılığıyla bu yurttaşlarımız bir de açık mektup yayımlayarak taleplerini ve dertlerıni dile getirdiler. Salkım Hanımın Tane/er/'ni yeniden tartışma arenasına getirenler, acaba bu çağrıları görüyorlar mı? Görmeyenler için kısaca özetlemek istiyorum: 1936 yılında Atatürk döneminde ve Atatürk'ün isteğiyle bütün vakıfların mal ve mülk dökümü istenir. 1936 Beyannamesi olarak anılan bu çağrı üzerine vakıflar mallarının ve mülklerinin dökümünü devlete teslim ederler. Yapılan bundan ibarettir. Bütün vakıflar daha sonra da mal ve mülk edinmeye devam ederler, ta ki 1970 yılına kadar. Bu tarihte açılan bir davayla Müslüman olmayan yurttaşların kurdukları vakıf mallarının 1936 sonrası edinilmiş olanlarının geri alınması amacıyla açılan dava, bu malların eski sahiplerine verilmesiyle sonuçlandı. 1974 yılında verilen bir Yargıtay kararıyla da bu el koyma bir yargı kararına dönüşmüş oldu. Sonra ne mi oldu? Bundan sonra 1936 yılından günümüze kadar edinilmiş bütün azınlık vakıflarının mallarına Müslüman olmayan yurttaşları "yabancı" sayarak el konulmaya başlandı. Şişli Mıhitaryan llkokulu bu Yargıtay kararına dayanılarak eski sahiplerine geri verildi. Ermeni öğrencilerin sıralan sokaklara atıldı ve öğrenciler yersiz yurtsuz kaldılar. • •• Bu kararın ne kadar anlamsız olduğu bu uygulamayla kamuoyunun gündemine geldi. Şişli Belediye Başkanı'nın da çabasıyla çocuklar yeniden okullarına kavuştular. Ancak uygulama sürdü. Birçok azınlık vakfının mallarına Yargıtay kararına dayanılarak el konulmaya devam edildi. Bu konu birçok kez bu köşede yazı konusu oldu. Müslüman olmayan Türk yurttaşları, bu konuda uğradıkları haksızlığın değiştırilmesi için bu ülkenin yöneticilerine başvurdular. Bu köşede de bu konuyu zaman zaman dile getirdik. Hükümet yetkililerine durumu aktardık. Bunun çok büyük haksızlık olduğunu onlar da kişisel olarak dile getirdiler. Şimdi vicdanı olan herkese soruyorum: Azınlıkların emekleriyle, birikimleriyle para vererek aldıkları vakıf mallarına sırf Müslüman olmadıkları için el konulmasını nasıl karşılıyorlar? Hangi etik, hangi sistem adına görmezlikten geliyorlar? Şimdiye kadar bu konuda neden tek satır yazmadılar? Varlık Vergisi, tarihte kalmış bir olay? Bu tartışma belki, bir bakış açısı ve tarihle yüzleşme açısından bir tarih tartışması olarak görülebilir. Peki bugünkü uygulamalar: Bugün hâlâ azınlık vakıflarının mallarına el koymayı, hatta gasp etmeyi hangi bakış açısıyla bazıları görmezden geliyorlar? • •• İşin doğrusu, bu ülkede hâlâ Müslüman olmayanların, bu ülkenin yurttaşı olduğu konusunda bazı kafalarda şüpheler var. Bunun ise kafatasçı bir anlayıştan kaynaklandığını kabul etmeliyiz. Salkım Hanımın fane/er/'ni tartışanları bu konuda da tartışmaya çağırıyorum. Gelin bunu da tartışalım. 0 zaman her şey daha iyi anlaşılacak. • •• • ••
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle