19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 ARALIK 2001 CUMARTESİ CUMHURİYET [email protected] SAYFA 13 Fatih Ozgüven denemelerinde, yaşadıklanmızın aslında rastlantısal olmadığına işaret ediyor Bir 'üst'ten, bir 'dip'ten ÖZLEMALTUNOK Fatih Özgüven, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur'undan Fazıl Say'a, ayrı yazılması gereken 'de'lerden yerli yersiz kullanılan 'keyifH' sözcüğüne, 'Yazarlar SeksiOlmalımı?' sorunsalından 'Yumuşak tuvaletlere' değin pek çok 'mesele'yi ele aldığı pazar yazılannı ('Yerüstünden Notlar'/üverest Yayınlan) bir kitapta topladı. Sinema yazılanyla tanıdığımız özgüven, 1980'den beri yazdığı sinema yazılarını kitaplaştırarak dilin sınırlannda dolaşmaya devam ediyor. İletişim Yayınlan'nın Nabokov Dizisi'nin editörlüğünü de yapan yazar, uzun süredir, biri Ingilizce, diğeri Türkçe iki roman üzerinde çahşıyor. Kitaba,' Yerüstünden Notlar' başuğını koymanızın gerekçelerinden birini de' yerüstü hareketlerinin yeraltı hareketlerini bazen çok daha iyi yansıtması' olarak açıklıyorsunuz, FATİ11 ÖZCÜVEN Yerüstünde bir sürü şeyin olması; yeraltında olanların daha değerli, ynkandakilerin görmeye değer şeyler olmadığı önyargısınt ortadan kaldınyor. Yerüstünde kimi zaman saptaması kolay, ama inanılmayacak şeyler oluyor. Herkes o kadar derinlik meraklısı ki, bir yandan da o kadar korkunç olaylar oluyor ki... lşte onun dengesini kurmak yapmaya çalıştığım. Yerüstünde olanları çok eğlenceli, keyifli bulmak da mümkün. Tabii, öyle de değiller aslında, bir şeylere işaret ediyorlar. ESÎNTİLER ZEVNEP ORAL önümdekı fotoğrafa bakıyorum. Fotoğrafın çekildiği tarih 7 Aralık 1979. Fotoğraftan gözlerimi alamıyorum: Sabahın alacakaranlığında gri bir asfalt... Asfaltın üzerine sanki uzanıvermiş bir beden... Otobüs durağının yakınlarında. Üzeri beyaz çarşafla örtülü. Ama çarşaf bembeyaz kıvırcık saçlarla taçlanan başı örtmüyor. Gözlükleri gözünde, dudakları kenetlenmiş. Ne gülümseyen ne de somurtan, yalnızca susan dudaklar... Yüzükoyun uzanıvermiş ama yüzü asfalta değmiyor, hava soğuk, kaşkolu başının altında, kalın paltosu sırtını, boynunu örtüyor. Bir kolu öne doğru uzanmış. Bileğinde saati. Zaman onun için çok önemli, şaşmaz çalışma dısiplini içinde, sorumluluğunun bilincinde saatsiz edemez. Eli, başının, beyaz saçlarının hemen yanında. Alışkanlıktan olsa gerek, parmakları, tam da kalem tutar gibi kıvnlıvermiş. Omuz başında çantası. öyle Bond çantası falan değil, babadan kalma klasik okul çantası, öğretmen çantası. Fotoğrafa bakıyorum: Biraz önce çapraz yaylım ateşe tutulduğunu, bedeninin 12 kurşunla delik deşik edildiğını bılmeseniz, uzanmış dinleniyorsanırsınız. Uzanmış, dınleniyor, birazdan kalkıp otobüs durağına yonelecek, her sabah bindiği otobüse yetişecek ve göreve, üniversıteye, derslerine, öğrencılerine kavuşacak... Haftalık Sanat dergisinin 348. sayısının kapağındaydı bu fotoğraf: (Savaş Ay çekmişti) Kansız bir fotoğraftı. Tum kanını ıçıne akıtmıştı bilim adamı. Çevreye zarar vermemek istermışçesıne... O, Cavit Orhan Tütengil'di. Istanbul Ûniversitesi Iktisat Fakültesı'nde sosyoloji profesörüydü. Bilim adamlığıyla hocalığını, yazarlığını bütünlemiş örnek bir insandı. Yukarıda, bir fotoğrafı tüm ayrıntılarıyla anlatmaya çalışmam, yalnızca onun kişiliğine ilişkin ipuçları vermek için değil, aynı zamanda Türkiye'de nerelerden nerelere geldiğimizi, nelerden geçtiğimizi vurgulamak ve "unutmayın" diye toplumsal belleğimize seslenebilmek içındi. Cavit Orhan Tütengil, sosyoloji profesörlüğünden önce, Anadolu'nun çeşitli liselerinde felsefe öğretmenliği, Köy Enstitüleri'nde meslek dersleri öğretmenliğı yapmıştı. Kurucularından olduğu "Değirmen" dergisinden başlayarak incelemelerini, araştırmalarını, denemelerini "Yeni Ufuklar", "Türk Dili", "Sanat Dergisi" gibi dergilerde ve Cumhuriyet gazetesinde yayımladı. Sayısız öğrenci yetiştirdı, geriye sayısız eser bıraktı. Akıl yoluna, bilim yoluna baş koymuş, çağdaş, aydınlık, ıleri bir Türkiye ıçın seferber olmuş, böyle bir Türkiye'nin tohumlarının Atatürk devrimleriyle atıldığının bilincinde bir aydındı Tütengil. özetlemem gerekirse: Azgelişmışlik, siyasetahlak ilişkisi, (siyasete ahlak değil çıkarların egemen olması) Nurculuğun yıkıcı ve geriletici etkileri, "demokrasinin gereği olan özgürlük", düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, ekonomik, toplumsal ve kültürel dengesizlik, bu dengesizliğin büyüttüğü uçurumlar onun çalışma alanlarıydı. Günümüz toplumlarının vazgeçilemez nitelikleri olarak eşitliği, özgürlüğü, hoşgörüyü, dayanışmayı savunuyordu. Savunduğu bu ilkelere, Türkiye'nin politik liderlerinin kışkırttığı kin, nefret ve şiddet ortamında, gerici, karanlık, faşıst guçlerin kurduğu pusu izin veremezdi. Birkaç kiralık katil ya da kuklanın ellerine verilmiş silahlar, çapraz ateş ve on iki kurşunla işi bitirdi. "Faılı meçhul cınayetler" zincirinde bir halka daha... Eğer o günlerde doğru sorular sorulup yanıtları aransaydı, belki bugün Susurluk'ları ve daha birçok şeyi yaşamazdık... Geriye kalıyor Cavit Orhan Tütengil'in benden asla ayrılmayacak olan öteki fotoğrafları: Koskoca bilim adamının, Cağaloğlu'ndaki minicik odamıza yerleşip bızimle sohbetlerı... Bılgisini ve sevgisini cömertçe vermesi... Bir çocuk heyecanıyla, gözleri pırıl pırıl, baskıdan yeni çıkmış dergiyi incelemesi... Sonsuz biralçakgönüllülükle her birimizi ayrı ayrı kollayarak (üç kişi çıkarırdık dergiyi) bizi önerilere boğması... öldürüldüğünde 58 yaşındaydı. (Oysa onu hep çok daha yaşlı sanırdım. Belki de biz çok gençtik...) Hani Behçet Necatigil der ya "Adı, soyadı I açılır parantez I Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti I Parantezin içindeki çizgi I Ne varsa orda." Cavit Orhan Tütengil (1921 1979). Saygıyla, sevgiyle, şükranla anıyorum. e:posta: zeynep " zeyneporal.com Faks:(0 212)257 16 50 Tütengil'e Saygı... başladı. Işler o kadar korkunç bir hal aldı ki, sanki bütün dünya, çocuğun bile masumiyetinin tehdit altında olduğunu düşünüyor. 1 üm bunların çok da tesadüfi olduğunu sanmıyorum. Çocuk hikâyeleri birbirine nereden bağlanıyor, niye bu kadar korkuyoruz çocukların başına körü bir şey geleceğinden? Korkularımızın kaynağı başka aslında. Bu bağlantılan kurmak ilginç geliyor. Tek başına 'Yapay Zekâ' ya da 'Büyük Adam Küçük Aşk' üzerine yazmak değil. 'Etik sıkı bir korse gibi olmamah' Sanatı oyun gibi algılamanızdan kaynaklanan ve dencmcierinizin kurgusunun merkezinde yer alan 'keyifli' bir dil hâkim yazılarııuza.~ ÖZGÜVEN Sanatı, oyun gibi algılamak, yine bizim gibi toplumlarda etiğe çarpıyor. Etik sıkı bir korse gibi olmamalı belki, ama bir şekilde yaşama etiğine çarpmanız gerekiyor. 'Amerikan SapığV kitabını sırf bunun için çevirdim. Etik tamamıyla hayatımızdan çıkarsa ne olur? Sıkıcı bulmaya başladığınız zaman kendi kibiriniz tavana vurabilir, özellıkle de buna prim vercn bir ülkede yaşıyorsanız. Kendine özgü politik duruşu olan bir insansanız doğru olanı yapmak, sosyal vicdanı olmak gibi bakışınızın nereye ilmeklendiğine dair hesap vermeniz gerekiyor. Kendi adıma buna çok dikkat etmeye çalışıyorum. Kültürlerarası iletkenliğin arttıgı daha akışkan geçişler yaşıyoruz artık. Bu anlanıda aynılaşan bir dilin 'kiiresel' kullanınn gibi bir durum da söz konusu... ÖZGÜVEN Küreselleşmeye çok temelde, her şeyin aynılaşması anlamında bir itirazım var. Ozellikle de bizim gibi ülkelere böyle bir model sunulduğunda, 'Benetton İdeolojisi' adını verdiğim bir tanımlama ortaya çıkıyor. Görünürde herkes kardeş, ama herkes aynılaşıyor. Bu aynılaşma, kültürel temsıl payında çok az yüzdesi olan insanların zararına oluyor. Küresel olarak kendi kültürüııü yenen insanlann işine yanyor, ancak ötekiler kendilerini yenıliyormuş gibi oluyorlar. O zaman da 'United Colors of Benetton' oluyor hayat. Fotoğraflardan yola çıkan yaalar Bıçak sırtı bir nokta değil mi bu söylediğiniz dengeyi kurıııak. PopUIer kültüre dair yazılar yazarken popülcr kültüre hizmet etmek gibi bir konuma düşmek de söz konusu. ÖZGÜVEN Insan hcr iki tarafa da düşebilir gerçekten. Etiğin olmasıyla ilgili bu durum; etik de Türkiye'de pahalı bir kavram. Etiğe karşi olmadığınızı, ona hizmet etmeye hazır olduğunuzu hissettikleri anda birçok yol açmaya hazırlar. Tersi, yani sevimsiz bir ahlakçılık yapmak da ıyi değil. Murat Belge gibi o iki sınır arasmdakı dengeyı çok iyi kol anatı oyun gibi algılamanın, bizim gibi toplumlarda etiğe çarptığını söyleyen Özgüven, topluma nereden, nasıl bakıldığına ve o bakışın nereye ilmeklendiğine dair hesap vermek gerektiğine inanıyor. layan kişilerin öğrencisi olmamın da payı var bunda. Sinema yazılan, çevirmenlik, roman, denenıc yazaruğı... Bütün bu yazı alanlan birbirini nasıl besledi? ÖZGÜVEN Çevirmenlik; bir dili, birisinin bir başka dılde söylediğini kendi kulağında duyabilmek gibi. Bir de işin sinemayla ilgili olaıı görsellik tarafı var. Bu kitaba o resimleri koymamın nedeni de yine görüntüye verdiğim önem. Kimi zaman bir tek imgeden yola çıkıyor ya da yazıyı yazdıktan sonra bir resim koyuyorum. Resimlerin çoğu kafamda dönüp dolaşıyor, yazıların çoğunun kendine özgü çıkışı, anahtarı bu. Önce yazıyı yazıp sonra fotoğraf kullandığım çok nadir oldu. Gazete yazılan, sinema yazüanmn yetmezliğiyle gündeme geldi öyleyse... ÖZGÜVEN Sinema hakkında yazarken sinemadan başka konularda da söz etmek istiyordum. Mesela, 'Yapay Zekâ'yı seyrettikten sonra etrafta böyle hikâyeler görmeye başladım. Handan İpekçi'nin filnıi gıbı... Artık, 'çocuk' çok semptomatik bir kavram olmaya 1 TOPLANTI, IRMAK OKULLARIGÖSTERİ MERKEZİ'NDE Çocuk edebiyatma emek verenlere saygı Kültür Servisi Irmak Eğitim Kurumları, ÇtKEDAD (Çocuk ve llkgençlik Külrürü ve Edebiyatı Araştırmacıları Derneği) ve Bu Yayınevi'nin işbirliği ile hazırlanan Çocuk Edebiyatma Emek Verenlere Saygı Toplantısı, bugün saat 10.00'da Irmak Okulları Gösteri Merkezi'nde gerçekleşecek. Toplantıda Hacı Angı, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Fazıl HUsnü Dağlarca, Mürşide Içnıeli, Tarık Dursun K., İsmel Kür, Mevlüt Kaplaıı, Nezihe Meriç, Şükran Oğuzkan, M. Kamil Su, Hasan Latif Sanyüce, Ferit Ragıp Tuncer, MUmtaz Zeki Taşkın ve Cahit Uçuk'a şükran mektupları sunulacak. Etkinliğin panel bölümünde "Çocuk Edebiyatının DünüBugünüYannı" başlıklı konu tartışılacak. Yusuf Çotuksöken'in (Beykent Ûniversitesi) oturumun başkanlığını üstlendiği panele konuşmacı olarak Dr. Fatih Erdogan (Çocuk Yayınlan Derneği Bşk.), Dr.Hayrettin Parlakyıldız (Çanakkale 18 Mart Ünı. Eğıtım Fak.), Doç. Dr. SedatSever, (Ankara Üni. Eğitim Fak.) ile Konur Ertop (Araştırmacı, yazar) katılıyor. Prof. Dr.Turgay Kunıltay ın (lst. Üni. Ed. Fak. Alm. Müt. Ter. Anabilim Dalı Bşk.) başkanlığını üstlendiği ikinci oturumda ise Doç. Dr. Gülçin Alpöge (Boğaziçi Ünı. Eğitim Fak.), Doç. Dr. Selahattin DUidüzgün (tst. Üni. Hasan Âli Yücel Eğitim Fak), Dr. Necdet Neydim (ÇtKEDAD Bşk.) ve Mustafa Ruhi Şirin (Çocuk Vakfı Bşk.) söz alacak. DOGMA AKIM1NIN EN UÇ ÖRNEĞt Thomas Vınterberg'in yönettigi, başrollerini Ulrich Thomasen, Henning Moritzen ve Thomas Bo Larsen'in paylaşüğı 'Şölen' dogma akınıının en uç fılmi olarak göstcriliyor. (0216 411 31 2324) Vinterberg'den 'Şölen'gibifilm Kültür Servisi 13. Ankara Uluslararası Film Festivalı yann sona eriyor. Festivalin bugünkü programında şu filmler yer alıyor: Thomas Vînlerberg' in yönettiği Şölen, "Daniıtıarka yeni dalgası" da denilen dogma akımınin en uçtaki filmi olarak değerlendiriliyor. Çannes'da Jüri Ozel üdülü (1998) alan filminde Vinterberg, el kamerasıyla yoğun aile sırlarının arasına dalıyor. Leh yönetmen Lech Majewki'nin 1999 yapımı filmı VVojaczek, 60'h yılların sonlarında intihar eden şair Rafael VVojaczek'in dünyasını anlatıyor. Majewski onun için şöyle diyor: "Aslında asi bir şairdi; JeanMichel Basquiat ve Jim Morrison gibivakitsizöldü." ttalyan yönetmen SUvio Soldini'nin 2000 yapımı filmi Ekmek ve Laleler, evinin dışındaki dünyayı keşfe çıkan Rosalba adlı ev kadınının özgürlüğe doğru yolculuğunu anlatıyor. Bugünkü programda Japonya'dan bir psikolojik gerilim filmi var: Prova. Takashi Miike, bir romandan uyarladığı 1999 yapımı filminde tekrar evlenmek isteyen dul bir erkeğin ağır gelişen, tüyler ürpertici öyküsünü işliyor. Volker SchlöndorfTun Rita'nın Kimlikleri 1999 yapımı. Berlin Duvarı'nın yıkılışından sonra GDR üyelerinin tutuklanmalanndan esinlenen yönetmen, baş karakten Rıta ile romantizm ve devrim arasındaki "uyuşmazhgı" anlatnıak istemiş. ABD yapımı Kız Dövüşü'nün yönetmenı Karyn Kusama. Sundance'ten iki ödülle dönen filminde Kusama, yoksulluk, öfke ve romantizm gibi iş yapan temalara feminist bir mesaj ekleyerek Amerikan ticari sinemasını nakavt etmeye çalışıyor. 2000 yapımı Alman filmi Cerçeğin Peşinde'nin yönetmeni Roland Suso Kichter. Film, Auschwitz toplama kampının 'ölüm meleği' Nazi doktor Josef Mengele'nin kurgusal duruşmasını anlatıyor. Bugün aynca Bresson'un Gölün Lancelot'su ve Yankesici filmleri de izlenebilecek. BUGUN • MÜZİK VE ŞİİR EVİ'nde saat 17.00'de şair Aydın Hatipoğlu'nun şiir dinletisi gerçekleşecek. (0 216 418 10 71) • ALTUNİZADE KÜLTÜR MERKEZl'nde saat 20.00'de Serdar Tunah'nın düzenlediği 'Rüstem Avcı ve Ekibinden Rumeli Türküleri' dinlenebilir. (0 212 317 77 00) • İZMİR DEVLET OPERA VE BALESİ'nde saat 15.00'te Verdi'nın 'Rigoletto' adlı operası ve saat 20.00'de Alman Genç Müzisyenler Yanşması Birincileri nm 'Yeni Yıl Konseri' ızlenebılır. (0 232 484 64 45) • İFSAK ta HandeSayın'ın 'Dökümcüler' adlı sergısi saat 17.00'de açılıyor. (0 212 292 42 01) • APARTMAN PROJESİ'nde bugün saat 18.30'da Hale Tenger, Vasıf Kortun, Haldun Dosloğlu ve Meltcm Ahıska 'Açık Masa'da buluşuyor. (Şehhender Sok. No:4Kl Tünel, Beyvğlulstanbul) YAPI KREDİ KÜLTÜR MERKEZİ'NDE 8Arahk200l, 14.00 Konferans: Fransa'da yayıncılık, yeni edebiyat akımları Manuel Carcassonne (Simültane çeviri yapılacaktır) Sermet Çıfler Ara^tıınıa Kutuphanesı Sergı Salonu bu hafta 13 Aralık200l, 18.30 Müzikli Söyleşiler: Klasik gitarla, Türk ezgilerinin buluştuğu nokta Anadolu'nun sesleri II Arahk200l, 18.30 Salı Toplantıları: Yedi Günah: Tembellik Melih GUzel Canlı müzik ve söyleşi Senmet Çıfter Araştımu Kutüphanesı Sergi Salonu Zafer Toprak Aydın Uğur Sormet Çıfter Araştırma Kutüphanesı Sergı Salonu Genç kalemler Cumhuriyet'te SEVGİYLE rCARIŞIK Yıldızlar karanlığa neden âşık Niçin yükselmiyor güneş karanlığa Nereden geliyor, nereye gidiyorlar Güneş ısıttığının farkında mı acaba Bilmek ister miydi diye düşünüyorum Acımak sevgiyle karışık geliyor bana Sonumuzu bilmek korkutuyor bizleri Gökyüzünde bir yer bulmanın sevincini anlıyorum Yeryüzünü dolduruşumuzdan. MEYSUN MİREL ANKARA FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • KAVAKL1DERE SİNEMASI'nda saat 12.00'de 'Rita'nın Kimlikleri', saat 14.30'da 'Yankesici', saat 17.00'de 'Gölün Lancelot'su', saat 19.15'te 'Şölen', saat 21.30'da 'Ekmek ve Laleler'. (0 312 468 71 93) • KIZILIRMAKSİNEIVlASrndasaat 12.00'de 'Gerçeğin Peşinde', saal 14.30 ve 19.15'te 'VVojaczek', saat 17.00'de 'KızDövüşü', saat 21.30'da 'Prova'. (0 312 425 53 93) • EKİN TİYATROSt'nda saat 12.00'de 'Hudutlann Kanunu', saat 14.30'da 'En İyi Türk Filmi', saat 17.00 de 'En İyi Film', saat 19.15'te 'En İyi Kısa Film', saat 21.30'da 'En İyi Belgesel'. (0 312 419 56 56) Sergiler 16 Kasım 14 Aralık 2001 ; Sermet Çifter Araştırma Kutüphanesı Sergi Salonu suç bir çay ile cıgara yaktım hasret ile ağrı dağına baktım ey ağrı, ulu ağrı! ben ne yaptım, sen ne yaptın? suçun neydi, neydi suçum? yıllarca sen yalnız, ben sürgün yaşadım... , BİNALİAKKUŞ I0IDERGİ: "DUnden Bugüne Türkiye'nin Dergileri" 9 Kasım 29 Aralık 2001 ; Kazım Ta^kent Sanat Galensı Su Resimleri: Süleyman Seyyid'den GUnümüze Türk Resminde Suluboya 3 Ekim 28 Aralık 2001; Vedat Nedım Tor Mu/csı Alâeddin'in Lambası: Anadolu'da Selçuklu Çağı Sanatı ve Alâeddin Keykubâd YAPI Ntr KREDİ KÜLTÜR SANAT YAYINCILIK Istiklal Caddesi, No:285/287, Beyoğlu, Tel: (212) 252 47 00 www.yaplkrediyayinlan.com • ykkulturtgiykykultuf. comtr * www.estore.com.tr/bulvar/yky
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle