25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 KASIM 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIZI GÜNÜN ADAMI *•• TURHANSELÇUK KARAKTERI KARAKTCRSİZLİK OLAN &O-İL.-E- 3 GÖZLÜKLÜ SAMİ'NIN HARIKULÂDE KIVIRTMALARI KIS1M T1EKKJLİ BİRDEN ÎSTE M f YOKU M, VAZ. ĞrE&Tİ M PAMi 0lKAYAh4 öruzEL ' X UO J3/İ iVoRHM, 5.O£9 Vîetnam Sendromu'İlk Kan' filmınde Sylvester Stal- lone. ilk Rambo filminde tipik bir Amerikan kasabasında amaçsız do- laşan serseri bir tıpi canlandınyordu. Bu kasabalarda yabancılar sevilmez ve kuşkuyla karşılanır. Kasaba şeri- f i de bu serseri görünüşlü gencin ya- nına giderek 'ne için buraya geldiği- ni,nezamangideceğini'sordu. Birsü- re sonra da gencin tipini beğenmeye- rek gözaltına aldı. Oysa bu tipsiz genç Vietnam'da savaşmış. koman- do eğitiminde başanlı birisiydi, Ram- bo. Kendisine yapılanlan hazmede- meyen Rambo bürün polis güçlerinı peşıne takıp dağa çıkacak ve hepsıy- le başa çıkacaktı. Oraya gelen ko- mutanınm "Bunlan neden yaptuı" sorusuna, adına 'Vletnam Sendro- mu' denilen olayı açıklayan bir ya- nıt verecekti: "Biz Vietnam'da ölümle karşı kar- şıya savaşuk. Biz orada savaşırken san- dık ki sizler burada bizi düşünüyor- sunuz. Dönünce kendimizin kahra- nıan sayılacağuu düşünerek güçlük- leri atlatmaya çahştık. Ama geldik gördük ki böyle bir şey yokmuş. Her- kes burada her zamanki hayannı ya- şıyor, keyfine bakıyor, durumlannı düzeltiyormuş. Biz geldik, yüzümüze bakan olnıadı: iş aradık, bulamadık; geceleri kâbuslar görüyoruz, bir yer- de duramıyoruz, Vdmse sormuyor bi- le. Biz boşuna savaşmışız, yapüklan- mızm hiçbir önemi yokmuş, şimdi de işe yaramaz posalanz. İşte yapüklan- mın nedenleri." İlk Kan filmı basıt bir aksıyon fil- mı sayıldı ama verdıgı bu mesaj çok önemliydi. 'Vıetnam Sendromu' de- nılen bu durum sonradan '4 Temmuz' filminde Tom Cruise tarafından da canlandınlıyordu. O savaşta sakat- lanmış bir gazi, yapılan bir '4 Tem- muz' töreninde öfkesini beklenme- dik biçunde dile getiriyordu: 'Neden? Neden bizbu durumdayız? Neden savaştık? Neden kollanmızı bacaklanmızı kaybeüik? Neden arka- daşlanmız orada öldüler? Neden?'... Yaptıklan ıçın haklı nedenler bula- mamak. Yaptıklanna anlam verememek. Kendi gözünde değersızleşmek. İşe yaramadığı duygusunu almak. Viernam Sendromu budur. Kurtuluş savaşlan dışındaki bürün savaşlarda insanlar bu soruyu sorar- lar: "Neden?"... 11 Eylül'de yeni bir sendrom doğ- muştur: Manhattan Sendromu. 'Man- hattan Sendromu' da 'hiçbir yerin ve kimsenin güvende olamayacağını' açıklayan bir dehşet duyusudur. îlk şokun ve dehşetin arkasından öfke ve intikam alma duygusu gelecektir. Toplumlarartıkbu 'dehşet-öfke-inti- kam' üçgeninde istendiğı gıbi yön- lendirilirler. Savaş haklı görülür, kar- şıda olanlar düşman görülür, her tür- lü şiddet uygulaması 'haklı bir kar- şıhk' görülür ve bürün dünya sonu belirsız bir kan davasına sürüklenir. Böyle de olmuştur. Bir süre sonra 'Afganistan Sendro- mu' yaşanacaktır. Olaylar geliştik- çe, dağlarda terörist avı olarak tanı- tılan savaş uzayıp genişledikçe bu sendrom da kendıni oluşturacaktır. .\rtık dünyanın hiçbir yeri güvende olmayacak, Amerikan rüyası 'Ame- rikan paranoyası'na dönüşecek, son- ra da her şey başlangıçtaki anlamını kaybedecektir. Sendrom; neyin, neden yapıldığı bilinmeyen. başlangıçtaki amaçlann kaybedil- diği, ınsan maliyetinin giderek arttığı, yapılanlann umulanı vermediği, giderek beklenmeyen sonuçlar ya- rattığı, yapılanlann insanlann hiçbir işıne Dünyanın yeni çıkmazı KORKU ERDALATABEK 2 yaramadığı bir durum olacaktır. Travmalar çağı... Prof. Dr. Vedat Şar 'travmatik ya- şantmın ruhsal etkileri'ni şöyle belir- tıyor: Travmatık yaşantılar olağan bo- yutları aşan düzeyde strese neden olan olaylardır. Terör gerek bizim toplumumuzda gerekse giderek artan ölçüler ıçınde dünyada sayısız insan ıçin tra\ matik yaşam deneyimlerine neden olmaktadır (Tra\ma-iz brra- kan yaralanmalar). Özellikle insanın insana yaptığı kötülük sonucunda oluşan tra%7natik yaşantılar, üstelik yineleyici iseler daha da derin bir etki bırakırlar. İn- sanın düşüncelerini, yaşama bakışı- nı etkilerler. Örneğın insanın zihnin- de travmatik deneyime bağlı birçok olumsuz kalıp düşünce (negatıf kog- nisyonlar) yerleşir ve etkinliklerini gizliden gizliye yıllarca sürdürürler: Mademki bu benim başıma geldi, ben buna neden olacak bir şey yap- tım ya da bunu hak eden birisiyim. kötÜN-üm, uğursuzum ya da değer- sizmişim gibi düşünceler zihninde cirit atar. Travmanın önde gelen etkisi kişi- nin yaşamında bir kesiklik yaratma- sıdrr. Artık hiçbir şey eskisi gibi ol- mayacaktır. Tra\manın bir öncesi bir de sonrası vardır. Sanki bireyin de iki yaşamı olmuştur, bırbirinın aynı ol- mayan. Bunun yanı sıra travmaya uğrayan kişi bunu yaşamayanlardan ayn his- seder kendini. Artık 'o', başka bir topluluğun parçasıdır. Bu bireyi top- lumdan ya da bir toplumu başka top- lumlardan uzaklaşhrabilir. Tra\Tnanın etkilerinin giderihnesi için kopan bağ- lann yeniden kuruhnası gereklidir. Bu ıse ancak belirli bir süre içerisin- de ve bir tür nıhsal hazmetme süre- cinden sonra gerçekleşir. Travmayı hazmeden kişi bunu aşar, yaşadıkla- rından bazı erdemler üretir \e diğer insanlann yararlanmasına sunar. Ki- mi insan ise yaşadıklannı bir apse gi- bi beyninde tutar, kalan yaşamında al- dığı kararlarda bunun hep bir etkisi olur. Sanki bir yabancı cisimle birlik- te yaşamaktadır. Travma tanımı iki yönlü. Kişi için olayın anlam ve önemı de bir olayı tra\ matik kılıyor. Amerika'daki terör olaylan kendi başına devasa bo>oztlar- da olmasınm ötesinde Amerikan top- lumu açısından bu boyutlan da aşan bir etki yaptı. Çünkü Amerikan insa- nının günlük yaşamında 'dokunul- maz ve değişmez saydığı' şeyleri de- ğiştirdi. O nedenle, herkes 'Arükdün- ya eskisi gibi olmayacak' diyor. 'Çün- kü dokunulmaz sayılan şeviere doku- nuldu.' Bu konuya bir örnek olarak iki ay- n ülkede yaşanan k tren kazalan'nı gösterebiliriz. Hindistan'da bır tren kazası olduğu zaman yaşanan etkiler ile Almanya'da yaşanan bir tren ka- zasınm etkileri aym olmaz. Çünkü. Hindistan'da bir tren kazasının olma- sı için daha çok neden olduğu düşü- nülür (teknolojinin geriliği, görevli- lerin dikkatsizliği. trenlerin aşın do- luluğu vb.), oysa Almanya'da bir tren kazası olağandışı sayılır (teknoloji çok iyidir, görevliler çok dikkatli ve metodiktir, trenler gerektiği kadar yolcu alır vb.). Beklenmedik olayla- nn travmatik etkileri daha fazladır ve sonuçlan da daha kalıcıdır. Dr. Vedat Şar'la sürdürüyoruz: "Dünyada geniş ölçüde tra\Tnatize olan tophunlann ya da travmatize ol- muş bireylerden oluşan tophımlarm yaşadıklan nıhsal kmlmayı (kendine verdiği değerde düşüşü) tamir etmek peşinde bü>ük maceralara atüabildi- ğibflinir.'' Bazı yazarlar, Nazi Alman- yası'nın doğuşunda Birinci Dünya Savaşı'nın yenikliği % e o savaşta yer alan binlerce Aknanın yaşadığı trav- matik deneyimlerin tamir edilmesi yönünde bir çaba sarf edilmemiş ol- masının, hatta bu savaşta tra\-maya bağlı ruhsal sorunlar gelıştiren asker- lerin küçümsenmesimn de rol oyna- dığını savunurlar. Biraz da deneyim- lerden hareketle Üdnci Dünya Sa\a- şmda ve Vietnam Sa\aşı'nda 'savaş psikryatrisi'ne, askerlerin rehabilitas- yonuna büyük önem verilmiştir. O bakımdan, Amerikan toplumu- nun maruz kaldığı bu büyük acı ve travmatik boyutlara varan ruhsal teh- didin dünyada yeni savaşlar için psi- kolojik bir zemin oluşturmaması önemlidir. Ne yazık ki, ekonomik so- runlann büyüdüğü bır dünyada bu konuda politikacılardan duyarlılık beklemek güçtür \e terörün de\am etmesi halinde bu yarayı daha da de- şeceğini ve bir kısır döngünün oluşa- bıleceğini dikkate almak gerekır. Dr. Rollo May, insanın yalnızlığı- nı ve terk edilmişlik duygusunu. 'top- lumsal değer >argılarının çöküşü'ne bağlıyor: "On dokuzuncu ve yirminci \üz- ydda me\ dana gelen değişiklikleri gör- mezden gelemeyiz. Tekeici kapitalizm anlayışuıın ve büyük hokiingjerin ege- nıenliğine girnıiş günümüz ekonomi- lerinde ayakta durmayı başaran kaç tane bire>sel girişimci \ar? Kendi ken- dilerinin patronu olmakta ısrar ede- bflenler sadece doktoıiar, psikoterapist- ler ve çiftçiler gibi birkaç meslek gnı- bunun temsikileridir ki onJar bile fi- yat oynamalanndan ve bitmeyen iniş çıkışlardanetkflenmeye mahkûmdur- lar. Bizlere hep > arumızdakinden daha üsrün olmanuz öğretildi ama. yirmin- ci yüz\ihn iş dümasmda başan ekip çalışmasıyla elde ediliyor. Sosyal kazançlan hiç hesaba katma- dan salt bireysel çıkarlara yönelik gi- rişimlerin topluma doğnıdan fayda- sı olmuyor. Daha da önemlisi bu tip bi- reysel rekabet -karşınızdakinin başa- nsızhğuun sizt muthı ettiği türden- ciddi psikolojik rahatsızhklara yol açı- yor. Herkes birbiri için potansiyel bir düşman haüne geüyorve önleyemedi- ğimiz bu hisler yüzünden gün geçtik- çe yalnızlığımız ve terk edilmis.liğimiz inamlmaz bo\utiara ulaşr>or. Geçnıiş- te ne zaman bu düşmanhğımız yüze- ye çıkacak olsa. soluğu hemen çeşith* yardını kulüplerinin üyeok toplanü- İanndaaldık. 1920'lerinve 19301ann Rotary kulüplerinden optimist der- neklerine kadar her türlü organizas- yona kaüldık. İyi birer insan olmaya ve çevremiz taranndan itibar görme- ye gayret ettik. Bu durumun en güzel örneğini Art- hur Mıller'in •Satıcrnrn Ölümü' adlı oyunundaki baş karakter Willie Lo- man'da bulabihnz. WiDie'ye ögreti- len ve onun da oğullanna öğretriği ku- ral, her zaman diğerfcrini geçmek ve ne pahasına olursa olsun çok para ka- zanmakür ve bu da inisiyatif almak- la mümkündür. Oğullan basketbol takımının deposundan top ve malze- me çaldıklan zaman VVilBe Loman onlann' hiçbir şeyden korkmayan tip- ler' olduğunu düşünüp muthı olur ve antrenörlerinin de cesarerJerinden do- layı çocuklan kutlayacağına inanır. Birarkadaşıona 'hapishanelerin hiç- bir şeyden korkmayan tiplerle dolup taştığını" haortate\asıüzerineise\\'u- He 'Borsa da bu tiplerle dolu' şekfin- de cevap verir. Tıpkı yirmi sene önce hemen her- kesin yapüğı gibi \Vlffie de rekabetçi ruhunun kötü yönlerini se%Uen birin- san ohnak suretiyie telafı etmeye ça- hşır. YıDargeçtikçeçabşüğışirketin po- htikası değişir ve YVilhVnin tşine son veriHr. \\TDie hazırhksız yakalanmış- nr, bü>ük bir çaresizlik içinde Ama ben en sevilen elemandım' diye ken- di kendine mırüdanır durur. Değer yargdan konusunda büy ük bir açma- za girer -neden ona öğrerilen hiçbir şey şimdi işine yaranıamaktadır- ve bu iç çaüşma en sonunda onu intihara sü- rükler. Mezan başmda oğuDarmdan biri hâlâ onun bir nunıara ohnak gi- bi \iice bir amacı olduğunda ısrar ederken diğer oğhı, VVıUie'vi ölüme götüren nedeni çok açık biçimde dile getirir: 'O kim olduğunu asla bile- medi"._" Rollo May bu ufuk açıcı analizle- rinde yalnız değil. Son yıllann en önemli psikiyatrlanndan bıri olan Ka- ren Horney de 'ÇağnmzmNevTotikİn- sam'nın temelinde onu yalnızlaştı- ran, onu korkutan, kaygılandu^n hırs- lı rekabet ortamını sorumlu tutar. İnsanlar artık içine ıtildikleri çu- kuru görebilecekler mi? Yoksa 'sav^şa devam'! Sürecek GEÇMİŞTEN GELECEĞE ORHAN ERİNÇ Dondurulan Ücretler Üzerinde pek durulmayan bir kanun hükmünde kararname, 13 Temmuz 2001 günü Resmi Gaze- te'de yayımlanarak çeşitli adlarla kurulan özerk kurumlann üst düzey yetkililerinin ücretlerıni yeni bir Bakanlar Kurulu kararına kadar donduruverdi. Düzenleme ile Bankacıhk Düzenleme ve Denet- leme Kurulu, Sermaye Piyasası Kurulu, istanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanlığı, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu gibi özerk kuruluşlarda, yönetim ve dene- tim kurulu ile kurul, üst kurul üyeleri dahıl tüm per- sonelin tavan ücretinin Başbakanlık müsteşarının altı aylık ortalama ücretini geçemeyeceği ilkesi ge- tirildi. 2001 yılı ikıncı altı aylık ortalamasına göre Baş- bakanlık müsteşarının ücretinin 1 milyar 800 mil- yon lira dolayında olduğu hesaplanıyor. Ancak ücret olarak nitelendirilmesine karşın bu tutarın içinde çeşitli yan ödeme ve sosyal haklar da yer alıyor. 631 sayılı kanun hükmünde karamamenin 14'ün- cü maddesinden hesaplanan 1 milyar 800 milyon liralık tavanın içinde "aylık, ücret, ek ücret, prim, zam, tazminat, ikramiye, fazla mesai, kâr payı ve her ne ad altında olursa olsun yapılan diğer mali ödemeler ile sosyal hak kapsamında yapılan bü- tün ayni ve nakdi ödemeler" de yer alıyor. Karamamenin bir yandan kamuda bozulan üc- ret hiyerarşisini düzenlerken bır yandan da vergi, gelir fazlası gibi Hazine'ye aktarılacak tutarlann arttırılmasını amaçladığı belırtiliyor. Son anayasa değişikliği ile ödenekleri Başbakan- lık müsteşarıyla ilışkilendirilen milletvekillerinin de 2001 yılı sonuna kadar ödenek ve yolluk olarak ay- da toplam 2 milyar 700 milyon lira alacakları an- laşılıyor. Devlet personelinin bu arada Başbakanlık müs- teşarının aylıklarına 2002 yılı bütçesinde öngörü- lecek zam oranları ölçüsünde bir artış yansıyacak ve ortalama ücret yeniden hesaplanacak. Ancak bu artışın özerk kuruluş yetkililerinden. Baş- bakanlık müsteşarmdan fazla ücret alanlara nasıl yansıtılacağı henüz bılinmiyor. Bakanlar Kurulu, kanun hükmünde kararname ile özerk kuruluşlar için belirlenecek zam oranını daha az düzeyde tutma yetkısıni de üstlenmiş du- rumda. Kanun hükmünde karamamenin geçici 1'inci maddesi, Bakanlar Kurulu kararı yayımlanmadan, Başbakanlık müsteşarmdan fazla ücret alanlann ücretlerinin hiçbir şekilde arttırılmamasını öngörü- yor. Bu durumun, özerk kuruluşlardaki üst düzey üc- retlerin sürgit aynı tutarda kalacağı anlamına gel- mediği de aynı madde içinde açıklanıyor. 31 Aralık 2006 tarihine kadar kademeli bir zam uygulaması ile yüksek ücretlenn Başbakanlık müs- teşarının ücretine eşittenmesı yetkisini Bakanlar Ku- rulu'nun kullanacağı belırtiliyor ve şöyle deniliyor: "Bakanlar Kurulu bu durumda olan personelin ortalama ücret toplamı ile ortalama ücret topla- mı üst sınırı arasındaki farkı, 31.12.2006 tarihine kadaraşamalı olarak gidermeye yönelik gerekli ted- birleri almaya, bu durumdakiler için daha düşük oranlarda artış yapmaya ya da artış oranlannı fark- lı tarihlerde uygulamaya yetkilidir." Kanun hükmünde kararnamede yer alan kamu tüzelkişiliği kapsamındakı kurul, üst kurul, kurum, enstitü, teşebbüs. teşekkül, fon ve sair adlarla ku- rulmuş bütün kamu kurum ve kuruluşları, Bakan- lar Kurulu karannın bir an önce yayımlanmasını bek- liyor. Çünkü kurum içi ücret hiyerarşisinin nasıl ko- runacağı da kararname çıkmadan bilinemiyor. oerinc(Ş cumhuriyet.com.tr. TUZLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/662 KararNo: 2001/246 Davacı Sultan Yıldırım tarafından davalı Ah- met Yıldınm aleyhine açılan boşanma davasının 23.5.2001 gün ve 2001/246 sayılı ilamı ile; Davanın kabulüne; Cide ilçesı Koçlar köyü c: 55, h: 32'de kayıtlı Ismail ve Kadriye'den olma 22.12.1972 doğ.lu Sultan Yıldınm ile Ahmet ve Kezban'dan ohna 15.4.1963 doğ.lu Ahmet Yıl- dınm"ın MK'nin 134. mad uyannca boşanmala- nna; Taraflann erkek çocuklan 1988 doğ.lu Erhan ile 1992 doğ.lu llhan'ın velayetinin davacı anne- ye verilmesıne, haftanın cumartesi sabah 09.00'dan akşam 17.00 arası bayramların 2. gü- nü davalı babanın çocuklan ile görüş tesisine, davalının ortak çocuklan için 17.10.2000 tari- hinden ıtıbaren her çocuk için aylık 20.000.000 TL'den toplam 40.000.000 TL ı'ştirak nafakası- nın davacıya ödenmesine karar veribniş, adre- sinde bulunamayan davalı Ahmet Yıldınm'a ila- nen tebliğe karar verilmiş olmakla; İşbu ilanın yapıldığı tarihten 7 gün sonra teb- lığ edilmiş sayılacağı temyiz edihnediği takdir- de kesinleşeceği hususu ilanen davalı AJımet Yılduım'a tebliğ olunur. (Karar yerine kaim ol- maküzere) 27.09.2001 Basın: 67830 İLAN TÇ MLTKİ ASLİ\T HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 2000/4 Davacılar Meliha Birlik ve Makbule Birlik ta- rafından mahkememize açılan gaiplik davasuıın yapılan açık yargılaması sonunda: Mutki Uçesi Pınarbaşı Mahallesi nüfusuna ka- yıtlı, Ahmet ve Mavızer oğlu 1940 d.lu Abdul- baki Birlik, Mutki Pınarbaşı Mahallesi nüfusuna kayıth. Abdulbakı ve Meliha oğlu 1960 d.lu Zü- beyır Birlik ile Mutki ilçesi Çaygeçıt köyü nüfu- suna kayıtlı Abdulbaki ve Meliha oğlu 1969 d.lu Kemal Birlik'in gaipliklerine karar verildiği ilan olunur. 11.10.2001 Basın: 67823
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle