18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2001 SAL 14 KULTUR kulturfg cumhuriyet.com.tr TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRUN Nâzım ve Nâzım'ın insanlan...Salondan rnüthiş bir al- nş sesi yükseliyor. Herkes ıynı anda ayakta. Artık sı- adanlaşan "•ayakta alkış" nodasına hiç mî hiç ben- remeyen bir bütünleşme l>u. Etkileyici bir atmos- ne ile seyircinin 70 yaşadığı tirpaylaşım. Sanki bir tür coşku, sevgi, saygı bu pay- lışılan. Büyük bir ozana, cnun dizelerini yorumla- van sanatçılara, bu yapıtın kotanlmasına zemin hazır- layanlara ve insan olarak kendimize duyulan sevgi ve saygı... Sevgîsizliğin, saygısızlığın diz boyu ya- şandığı bir ülkede doğru bir buluşma, sağlıklı ve sağlam bir buluşma "Nâ- am". Bir an için geriye gidiyo rum, seneler öncesine değil. içinde bulunduğumuz yılın ilk aylarına uzamyorum ve Kültür Bakanı İste- mihan Talay'ın girişimiyle Nâzını Hikmet'ın yurttaşlık hakkının geri verilmesi için hazırlanan kararname- ye Meclis kürsüsünden gösterilen utanç verici tepkileri hatırlıyorum... Bu nedenle de Kültür Bakanlığı 'nın "Türk Bestecilerinin Eser Üretme- lerini Teşvik Projesrnin ve bu bağ- lamda ilîc ürün olan "Nâzun"ın ne denli önemli ve yerinde bir seçim ol- duğunun altını aynca çizmek gere- kir. Geri zihniyetlertepinedursun... 2002 Nâzım yılı. Tüm dünyada kut- lanacak. Bu nedenle "Nâzun", 2002 ile başlayan süreçte sadece Türki- ye'de değil Avrupa'dan Amerika'ya. Asya'ya çok daha geniş bir seyirci kitlesine ulaşacaktır, ulaşmahdır. Umudum bu yapıtın önümüzdeki yıl mayıs ayında da Uluslararası Is- tanbul Tiyatro Festivali'nin açılışı- nı yapması. "Nâzun"ın bir kez da- ha Istanbul seyircisiyle ve yurtdışın- dan gelecek konuklarla bu etkinlik kapsamında kucaklaşması, festiva- li her anlamda zenginieştirecektir diye düşünüyorum. 8 Ekim akşamı Lütfı Kırdar'da Nâ- zım Hikmet'in dizelerini, onun in- sanlannı, insanlanmızı. dünya in- sanlannı, savaşları, banşlan. tutuk- luluklan, özgürlükleri. özlemleri Fa- zü Say, Naci Ozgüç (şeO, Genco Er- kai, Sertab Erener, TuncerTercan, kü- çük sanatçılar İlkin Alpay, İlke BiçeL Vblkan Safran ve Cumhurbaşkanlı- • 'Nâzım' gevşek bir örgüyle birbirine bağlanan bölümlerden şiirsel, müziksel, dramatik diyaloglar ve monologlar bütününden oluşuyor. Bu açıdan bakıldığında da çarpıcı seyirlik bir olay yaşanıyor sahne üstünde. ğı Senfoni Orkestrası, TRT Ankara Radyosu Çoksesli Korosu ve Kültür Bakanlığı Çoksesli Korosu (koro yö- netmenleri: Ebıara Kerimova, İbra- him Yaacı) etkileyici bir bütün ola- rak yorumladılar. Beş bölümden olu- şan "Nâzun", aynı zamanda, "ulu- saJ" ve "evrensel" kavramlarının yüklendiği anlamlan zenginleştiren bir çalışma olarak düşünce ve duy- guianmızda yerini aldı. Şiiri, müzi- ği, tiyatroyu birbiri içinde eriten me- lodramatik bir bütün olarak kavradı bizleri. Nâzım Hikmet'in şiirle- rindeki güçlü müzik Fazıl Say'ın müziğindeki güçlü dille buluştu ve bu buluşmayı Genco Erkal'ın mü- kemmel yorumu kuşkusuz daha da etkili kıldı. Sesiyle. tonlamalany- la. bakışlanyla, gülüşüyle sanki salıverdi kendini sözün ve müzi- ğin içine Erkal. Tuncer Terean tok, dingin ve Sertab Erener berrak, lirik yorumlanyla zenginleştirdi- ler «Nâzun"ı. Böylelikle bir bü- yük ozanın dizelerindeki coşku, kızgınlık, kırgınlık, sevgi, endişe Fazıl Say'ın kimi zaman fırtınalı kimi zaman sakin notalarından süzülerek sanatçılarla buluştu. Say'ın müziğinde Anadolu ezgi- leriyle Batı müziğinin renkleri kaynaşırken sahne üzerinde ade- ta çok yönlü bir diyalog yaşandı. Koro, Yunan tragedyalannı hatır- latırcasına seyirci (kent) ve oyun- cular arasında gidip gelerek şiir- sel zenginliği ve aklı. tecrübeyi, ta- rihi vurguladı. "Nâzun" gevşek bir örgüyle birbirine bağlanan bölümler- den; şiirsel, müziksel ve dramatik diyaloglar ve monologlardan oluşu- yor. Bu açıdan bakıldığında da çar- pıcı seyirlik bir olay yaşanıyor sah- ne üstünde. Fazıl Say'ın "Nâzun"ı, özgün yapısı, bu yapı içinde oluştu- rulan şiirler ve dramatik kompozis- yonu ve tüm sanatçılann olağanüs- tü yorumuyla teatral bir bütün ola- rak belirleniyor. SANAL MÜZE YENÎLENDl Müzenin bölümlerinden birinde Nuri İyem ve Neşet Günal'ın dev retrospektifî yer alıyor. Bilgisayarda müze keyfiKültür Servisi - Türkiye'nin ilk sanal müzesi olarak iki yıl önce hayata geçirilen Eczacıbaşı Sanal Müzesi yenilenerek eskisinden çok daha zengin bir içerik ve görsellikJe ziyarete açıldı. Sanal müzede yeni sergilerin yanı sıra, video- söyleşi köşesi, oyun-bulmaca köşesi gibi ilginç bölümler de yer alıyor ve site www.sanalmuze.org adresinde ziyaret edilebiliyor. Sanal müze, yaygınlaştınlıp kitlelere benimsetilmesi ve koleksiyonculuğun geliştirilmesi yolunda başlı başına yeni ve önemli bir adım niteliği taşıyor. Sitenin bölümlerinden biri, Türk resminin iki büyük ustasından iki dev retrospektif, IVuri İyem ve Neşet Günal'ın koleksiyonlanndan, çeşitli galerilerinden derlenen zengin bir toplamı sergiliyor. Gûncel ve kavramsal Daha yakın dönem iki ressamımızın, İrfan Önürmen \ e Mustafa Horasan'ın sergileri . _ , o i 'Güncel Sergiler'başlığı • Eczacıbaşı Sanal a l t ı n d a y e r a h r k e n Müzesinin 'Kavramlı Sergiler' adı altında Sanal Müze'de Saim Bugav. Nese Erdok. Avni Arbaş, Ferruh Başağa sergileri ile Vitra Seramik Sanat Atölyesi'nin 'Kişisel İzyer'i de göriilebilir. Aynı zamanda geçen aylarda Dolmabahçe Kültür Merkezi 'nde gerçekleşen ve sanatçının 40 yıllık üretimini seçkin örneklerle gözler önüne seren Burhan Doğançay retrospektifi, Fikret Mualla'nın eserlerinden bir seçki ve koleksiyonunun karakteristik parçalanndan oluşan '75 Resim' seçkisi bu bölümde yer alıyor. Atölye ziyaretleri bölümünde, sanatçılann kendileriyle yapılan söyleşileri izlemeye olanak bulabilirsinız. Sitenin diğer bölümleri de * çok ilginç. Tek bir dokunuşla internet üzerinden sayısız sergi salonuna açılan sanal müze. araştırma, düşünme, tartışma ve üretmeye yönelik sayfalanyla da ziyaretçilerinin sanat bilgilerini geliştirmeyi hedefliyor. Turgay Fişekçi 'Raylar Üzerinde Avrupa' kitabında gezi anılannı anlatıyor Var olan 'öteki 9 Avrupa yenilenen içeriğinde güncel ve kapsamlı retrospektif sergilerin yanı sıra, video-söyleşi, atölye ve tartışma bölümleri de yer alıyor. NENAÇALİDİS Turga> Fişekçi son kıtabı k Ray- lar Üzerinde Avrupa'da, Litera- turexpress (Edebiyat Treni) Av - rupa 2000 adlı etkinlik kapsa- mında 43 ülkeden 107 yazann ka- tılımı ile oluşan gezi anılannı anlatıyor. Lizbon'dan başlayan ve 46 gün süren tren gezisi bo- yunca yazarlar, Avrupa'nın ge- İeceğini tartıştılar. Fişekçi kita- bında gezi boyunca edindiği iz- lenimleri, kentleri ve 'öteki' Av- rupa'yı tüm çıplaklığı ile anlatı- yor. - Edebiyat Treni projesi nasıl oluştu? TURGAY FİŞEKÇİ - Ber- lin'de bulunan Literaturexpress'üı Avrupa 2000 yılı kapsamında gerçekleştirdiği bir etkinlikti. Amaç, altı hafta boyunca Avru- pa'nın bir ucundan diğer ucuna kadar dolaşıp geleceğin Avru- pası üzerine bir düşünce oluş- turmaktı. Gezi sonunda yazarlar düşüncelerini yazılı olarak beyan ettiler. Bunun yanı sıra gelece- ğın Avrupası hakkında görüşle- rimizin yer aldığı kitap da ekim ayında yapılacak Frankfurt Ki- tap Fuan'nda yayımlanacak. Ki- tabın Türkçesi Gendaş Yayınla- n'ndançıkacak. Tek bir Avrupa yok - Bu gezi deneyimiyle Avru- pa'nın hangiyönlerini keşfettiği- rüzi düşünüvorsunuz? FİŞEKÇİ - Tek bir Avrupa yok. aksine birden fazla Avru- pa var. Avrupa Birligi (AB) için- de bile önde giden ülkeler var. mesela Fransa ve Almanya. tkın- ci halka da İspanya, Portekiz ve Yunanistan'dan oluşuyor. Bun- lar AB ülkesi olmasına rağmen ekonomileri Almanya ve Fran- sa kadar geiişmiş değil, fakat kendilerine özgü kültürleri var. AB ekonomik bir kültür oluştu- ruyor olabilir ama kültürel an- lamda aynı bütünlüğü oluştur- muyor. Mesela Portekiz; Tür- kiye'nin bile gerisinde bir ülke olduğunu düşünüyorum. Gele- neklerine çok bağlılar, hâlâ ma- nifaturacılar var. Diğer yandan Doğu Avrupa, bambaşka bir dünya. Oradaki dünyayı anla- yabilmek de çok kolay değil. Ekonomik, kültürel ve politik sorunlan var. En çok Doğu Av- rupa ülkeleri ve Rusya'da gör- düğüm yıkımdan etkilendim. Bu ülkelerin yapımından çok yıkım süreçlerinden söz etmek gerek. Doğu Avrupa edebiyat- çılan büyük birgizemcilik için- deler. Bizimle beraber olan bir Doğu Avrupalı yazar her gördü- ğü kilisede haç çıkanyordu. bu ilginçti. Gogol Kitapevi'nde ya- pılan birkonuşmada, geleceğin Rus edebiyatının gizemci bir edebiyat olacağı v e geleneğinin de bu yönde olduğu söy lenmiş- ti. Tüm bunlara tanık olmak um- madığım şeylerdi. Cıddi biraç- lık gördüm. Köklü kültürel ge- lenekleri olan ülkelerin böyle bir duruma düşmesi çok acıklı. - Kitabınızda edebiyat müze- leri \e \azare\inden söz ettiniz. Bu mekânlann toplunılar üze- rindeki etkileri neler? FİŞEKÇİ - fletişim çağının gelişmesi beraberinde edebiyat alanındaki gerilemeyi de getiri- lığın dışında yaphklan başka hiç- bir uğraşlan yoktu. Türkiye'de ya- zarevlerinin oîuşması için baa gi- rişimleryapıldıysa da sonuç alı- namadı. Kültür Bakanlığı ve ba- zı vakıflann desteği gerekiyor. Edebiyat ve yazar müzeleri her şehrin övünç kaynağı. Bizim kentlerimiz için böyle bir bilinç olduğu söylenemez. - Dünyanın pek çok yerinden yazaria bir arava geİdiniz. Bu bu- luşma size neler katö? FİŞEKÇİ-Edebiyatçılar, ede- ğu Avrupa, bambaşka bir dünya. Oradaki dünyayı anlayabilmek de çok kolay değil. Ekonomik, kültürel ve politik sorunlan var. En çok Doğu Avrupa ülkeleri ve Rusya'da gördüğüm yıkımdan etkilendim. yor. Buna karşı edebiyatın yok olmasım ve gerilemesini hiç kimse istemiyor. Doğal olarak bazı önlemler alınıyor. Mesela yazarlar için rahat çalışma ola- naklan sağlanıyor. Tüm yazar- lann kitaplannın geliri ile geçin- mesini beklemekolanaksız. Bu konuda yazarlara yardımcı ol- mak için yerel yönetimler. va- kıflar v e dernekler birtakım ola- naklarsağhyor. Bunlannbaşın- da yazarevleri geliyor. Bu gezi esnasmda fark ettiğim bir diğer şey de y azarlık dışında başka iş- lerde çalışmak zorunda kalan tek yazar olmamdı. Onlann yazar- biyatın gerektirdiği ciddiyette bazı şeyleri görüyorlar. Ben bu gezide şunu gördüm: Edebiyat dünyasının yani günümüz ede- biyat dünyasının tahmin edeme- yeceğim kadar zengin ve çeşitli oluşu. Yazarlık farklı bir şeydir, bir insanı uzaktan gördüğünüz- de nasıl bir yazar olduğu ortaya çıkıyor zaten. Gözle görüleme- yen bir iletişim vardır yazarlar arasında. Gerçekten bu gezide tanımadığım, başka türlü tanı- ma olanağımın olmayacağı ya- zarlar tanıdım. Sadece onlarla değil yapıtlanyla da tanıştım. Bu yüz yazan tanıdığım için de ken- dimi büyük bir zenginlik içinde hissediyorum. - Bu gezide siyasi açıdan sorun yaşayan ülkelerin yazarlan da \ardı. Sivasetin edebiyata ne ka- dar vansidrâııı düsünüv<orsunuz? * EKÇI - Edebiyatın ırkçıhk ve siyasetle doğrudan ilişkisi ol- duğunu düşünmüyorum. Bu ge- zide birtakım sorunlar yaşandı. Sözgelimi L T kraynalılar, Ruslar aleyhinde bildiri yayımlamak is- tediler; bunun gibi şeyler veya Kıbns sorunu ile ilgili girişim- ler oldu. Tüm bunlar bence ço- cukça şeylerdi. Gezinin bütün- lüğüne, edebiyat sanatının yü- celiğine, genişliğine uymayan şeylerdi. Zaten gezinin sonunda Berlin'de edebiyatın geleceği ile ilgili düşünceleri yansıtan ortak bir bildiri yayımlandı. Rusya'da çöküş söz konusu - Küreselleşme edebiyata nasıl yansıyor? FİŞEKÇİ - Doğu Avrupa'da ve Rusya'da çok ciddi bir eko- nomik çöküş söz konusu. Söz- gelimi bacası tüten hiçbir fab- rika kalmadı. Bütün üretim ya- bancılann eline geçmişti. Küre- selleşmenin bu ülkelere ait ge- leneksel kültür varlıklannı yok ettiği görülüyor. Üretmeden sa- dece tüketen bir toplum, bu kül- türel alanda da böyle. Batı'nın özellikle de ABD'nin son dere- ce kültürel hegemonyasına açık bir toplum. Ileride acılar doğu- racak bir süreç. Doğu Avrupa da ve Rusya'da daha yaşanacak çok acı günler olduğunu düşü- nüyorum. -Geleceğin Avrupası edebialan- da neler >aşa>acak? FİŞEKÇİ - Günümüz Avrupa yazarlan var olan sorunlarla il- gileniyor. Edebiyat alanında da 'çok satışlı edebiyat' avn bir tür ve ticaret dünyasında çok sat- makta. Buna karşın ciddi edebi- yat türleri de var. Bunlann tümü de edebiyatın içine giriyor. Her zaman söylenen bir sözleri var, yeni yazar veya yeni şair çıkmı- yor diye; bunun gerçek olmadı- ğı biliniyor. Çünkü her kuşakta yeni edebiyatçılar, yeni yazarlar çıkıyor. 1AZIODASI SELİM İLERİ İstanbulHayaüna Kapak Resimlerid) Münif Fehim için bir iki yazı yazdım. Adından birçok kez söz açtım. Mavi Kanatlarınla Yalnız Be- nim Olsaydın'da kıyısından köşesinden birroman kahramanı kılmaya çalıştım onu. Münif Fehim'in sanatına bağlılığım dinmedi. Belki başlangıca dönmekte yarar var. Bütün yeniyetmeliğim, bütün ilkgençliğim Mü- nif Fehim Bey'in kapak resimlerine sonsuz hay- ranlık duyarak geçti. Şimdi kaybolup bitmiş Se- mih Lûtfi Kitabevi, o zamanlar, içeriek kapıyla bö- lünmüş fıriak iki vitrininde, hâlâ, 1930'larda basıl- mış romanları sergilerdi. Ankara Caddesi'nden geçerken ille durur bakar- dım. Bu romanların hemen hepsinin kapağında, sağ ya da sol alt köşede küçücük, alçakgönüllü bir "Mü- nif Fehim" imzası pek de göze çarpmaz; ne var ki hemen hepsinin kapağı müthişdevingen bir 'sah- ne'yi yansılardı. Elinde tabanca, yaşlı bir adam, yerde kanlara bu- lanmış bir genç kadın cesedi; panltılı mavi jarse kombinezonuyla bir başka kadın dehşete düş- müş, bize göre sol elini alnına götürmüş... Bu, Gö- zide Sabri'nin Neclâ's\d\r. Ah ojarse kombinezonlar! Hanımlarçocukluğum- da onlardan büsbütün vazgeçmemişlerdi. Deği- şik degişik evlerde öyle kaç hanımı, çeşitli tesa- düfler ortasında, hemen hep ayna karşısında ve beni görür görmez küçük bir çığlık eşliğinde, süs- lü, panltılı, dantelalı, hem de pek bol dantelalı kom- binezonlanyla hatırlıyorum. Şimdi şu kapaktaysa, Server Bedi'nin vampir Selma'sı, üzüm tanesi, irı ve büyüleyici gözleri ze- hiryeşili ışıklarsaçıyor; o, tamamıyla siyahlara bü- rünmüş. Şundaysa, bıraz ürkünç bir hülyayı simgeleyen Nedret, Güzide Sabri'nin roman k/şisi. Nedret de pelerin giymiş, serin bir İstanbul gecesinde ayak- ta duruyor. Az ötesindeki bir başka kitabın kapağında an- nesi, her ne kadar balık etindeyse de, ölüm döşe- ğine uzanmış, sevdiği adama bakıyor; evrak-ı met- rukesini kimbilir kaç kuşak okumuş. Öyle ya, Gra- mofon Hâlâ Çalıyor'da anlattığım gibi, Cihan- gir'deki evimizde ölmüş BirKadının Evrak-ı Met- rukesi yüksek sesle okunmuş, hanımlar içlenişler içinde dinlemişlerdi. Işte Safrye Erol'un Kadıköyü'nün Romanı, ar- kada Moda Plajı, boneli genç kadın denize atlıyor. Moda'da deniz tertemiz, su dupduru... Resim tarihimizi irdeleyen yapıtlarda Münif Fe- him ve benzeri sanatçılardan uzun uzadıya söz açıl- mamasına çok üzülürdüm. Yerii hayatımızdan sah- nelerle örülmüş bu roman kapakları, öyle inanıyo- rum ki, pek çok okuru resim sanatıyla buluştur- muştur. Hele romanların, herkesçe okunup sevi- lecek tarzda olduğu düşünülürse, resim sanatına açılamamış okurlar, roman kahramanlannı bir Ve- sim'de görmüyorlar mıydı?.. İlk tiyatro oyuncularımızdan Ahmet Fehim'in oğlu olduğunu, benim Semih Lûtfi Kitabevi'nin popüler romanlarını hanl harıl okuduğum günler- de yaşamakta olduğunu, galiba Yeşilköy civarın- da oturduğunu, birkaç yıl sonra da Atlas Kitabe- vi'nin yayımlayacağı Hüseyin Rahmi Gürpınâr di- zisine inanılmaz güzellikte İstanbul hayatı kapak- lan yapacağını, bu büyük Münif Fehim'i işte şu ka- darcık aynntıyla bile bilmiyor; ama çizgisine, fır- çasına, renklerine, alaturkadan alafrangaya ge- çen dünyamızı ince bir mizahla belgeleyişine göz- lerim kamaşarak dalıp gidiyordum. Tanışmayı ne kadar isterdim! Hüseyin Rahmi kapaklarındaki binlerce İstanbul aynntısını ondan dinleyebilecektim. Takvimde Iz Bırakan: "Bilmiyordum ki; beşerin birkısmı dazulmetin ev- lâdıdır ve ebediyen yüzü karanlığa dönük yaşar, varlığından ıstırap püskürür, aynı zamanda bir mıknatıs gibi ıstırabı üstüne çeker." Safîye Erol, Ülker Fırtınası (1944), Kubbealtı Neşriyatı, 2001. Atanas Parushev sergisi • Kültür S«r\isi - Geçen hazıran ayında 'Balkanart İstanbul 2001' adlı etkinliğe katılan Bulgar sanatçılardan Atanas Parushev'in kişisel sergisi 18 Ekim-24 Kasım tarihleri arasında Pi Artvvorks'te gerçekleşecek. Son dönemde abstract resim yapan sanatçı, resimlerinde akrilikten yağlıboyaya, kolajdan kanşık malzemeye kadar birçok teknik kullanıyor. Sergide yer alan ilk dönem resimlerinde göze çarpan katmanlann. yerlerini yavaş yavaş renk katmanlanna bıraktığı gözleniyor. Sergi. pazar ve pazartesi günleri haricinde her gün saat 09.00-19.00 arasında gezilebilir. (236 68 53) üvaneli'den ilk Türküler' • Kültür Servisi - Zülfü Livaneli'nin bütün eserleri Ada Müzik tarafmdan aylık periyotlar halinde yayımlanıyor. Bu serinin ilk albümü 'ilk Türküler 1971-81' başlığıyla çıktı. Bir arşiv niteliği taşıyan albüm, 'GüldürGüF, 'Yavaşça', 'Bir Çift Turna'. 'Bize de Banaz'da', 'Bitlis'te Beş Minare', 'Gidelim', 'Dönen Dönsün', 'Şu Yalan Dünyaya', 'Dede Sultan', 'Yan Yana', 'Ayvaz Ağıdı'. 'Tozlu Yollar'. 'Hış Hışı Hançer', 'Ür\an Geldim', 'Kırda Vurulanlann Türküsü', 'Açılın Kapılar' ve 'Vurulduk Ey Halkım' adlı şarkılardan oluşuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle