Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 EKİM 2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
DIZI
Proletaryasız proletarya
diktatörlüğü SendikalarBirliği'ne 11 sendikanın bağlı olduğunu öğrendim. Birdeyönetimin
hükümet tarafindan atandığını. Hükümetin tayin ettiği bir sendika yönetimi ile
işçi haklanmn nasıl uyuşacağına ilişkin sondanm şaşkınlıkla karşılandı.
Afganistan:
Gözlemler,
İzlenimier
• Afganistan Halk Partisi yönetimi, sanayi proletaryası olmayan
bir ülkede proletarya diktatörlüğü kurmaya, feodal düzenin
göbeğinde yaşayan bir ülkede ara aşamalan atlayarak
"sosyalizm kuruculuğu"na soyunmuştu.
H
' afizuülah Amin bir gene-
raldi. Afganistan Halk
Partisi'nin ordu kanadın-
da büyük ağırlığı vardı ve iyi bir ör-
gütçüydü. Nıtekım Muhammed
Tarraki'ye rağmen ordunun başına
geçti. Tarraki'yle yıldızlan hiç ba-
nşmadı.
Amin için Afganistan'da görüş-
tüğüm kişiler epey farkJı değerlen-
dirmeler yaptılar. Aynı "farkhyar-
güar" ülkede çalışan yabancı ga-
zeteciler için de geçerlıydi.
Kimilerine göre Hafızullah
Amin, sertlikten başka yöntem bıl-
meyen, Stalin hayranı, kültürel \e
ideolojik düzeyi epey zayıf bir as-
kerdi. "Afganistan devrimi"nın
önündeki çok uzun ve çok ince
yol ile onun kişisel tutkulan ve yön-
temleri taban tabana zıttı.
Kimilerine göre ise Sovyetler'le
Afganistan ilişkisini "kardeş ülkeler
arası eşit ilişkUer" temelinde yorum-
layan ve yürütmeye çalışan Tarra-
ki'nin, Moskova'da yarattığı "rahat-
sızuğa" karşı Moskova'nın seçene-
ğı idı. Üstelik Moskova da, Tarra-
ki'nin aşın ihtiyath adımlanna kar-
şılık, "Mücahidin" denen aşiret re-
islerinin "karşıdevriınci" ayaklan-
masım daha büyümeden ve sert as-
ken yöntemlerle ezmek gerektığine
inanıyordu. Bu farklı değerlendir-
melerin tûmünde gerçeğin bir parça-
sı var. Ama Tarraki'yi bir saray dar-
besi ile devirip iktidann dizginleri-
ni tek başına ele alan Hafızullah
Amin'in izlediği yol bu farklılıkla-
n, nüanslan anlamsızlaştırdı.
Herkesin blldlği sır
ABD destefll
Bu saçmasapan politik çizgide
Moskova ideologlannın payı var
mıydı, varsa ne kadardı bilemem, ama ben
Afganistan'da iken artık iktidardan uzaklaş-
tınlmış olan Hafızullah Amin yönetiminin
ektiği tohumlar meyve vermiş ve yeni katı-
hmlarla güçlenen Mücahitler, Afgan ordu-
sunun tek başına asla yenemeyeceği bir gü-
ce dönüşmüştü.
Kuşkusuz Mücahitlerin güçlenmesinde
ABD'nin dolaysız ya da Pakistan üstünden
dolaylı olarak sağladığı muazzam desteğin
payı belirleyici. Bir milyon piyade tüfeği, 70
bin kara mayıru, 2200 tanksavar silahı ve
Ingiliz ve ABD ordusunun seçme birlikle-
rinden gönderilmiş "yakın savaş ve geriHa sa-
vaşı uzmanı" eğitmenler, daha o günlerde
herkesin bildiği bir sır idi.
Ama Afganistan'da 1973'te cumhuriyetin
ilanı ile başlatılan reformlann 1980'e gelin-
diğinde sarpa sarmasında, iktidann dönüşsüz
bir batağa sürüklenmesinde salt ABD deste-
ğini vurgulamak gerçeği sakatlamak olur.
Afgan Sendikalar Birliği
Afganistan'da Latin harfleriyle yazılmış
tabela pek görülmûz. O yüzden dikkatimi
çekti. Kentin birkaç işlek caddesinin kesiş-
tiği küçük meydanda tabelayı gördüm: Tra-
deUnions of Afghanistan (Afganistan Sen-
dikalar Birliği).
lkenin
güneyineinip
Mücahitlerie
konuşma firsaö
bulduğumuzda,
aşiretrv le birlikte
güneye
sürüİdenmiş,
silahlı eğhün ahp
"gerUla" ohna
yohındaki yoksul
Afgan köylüleri ve
kasabahlanndan
"proletarya
diktarurası" adı
altmda yapılan
saçmalıklan
aynnnlanyla
öğrenecektik.
retiyle birlikte güneye sürüklen-
miş, silahlı eğitim alıp "gerilla"
ohna yolundaki yoksul Afgan
köylûleri ve kasabalılanndan
"proletarya diktaturası" adı altın-
da yapılan saçmalıklan aynntıla-
nyla öğrenecektik.
Afganistan Halk Partisi yöneti-
mi, sanayi proletaryası olmayan
bir ülkede proletarya diktatörlüğü
kurmaya, feodal düzenin göbe-
ğinde yaşayan bir ülkede ara aşa-
malan atlayarak "sosyaMzmkuru-
culuğıTna soyunmuştu.
Culam Hazret'ln evlnde
Kâbil'deki rehberim, Tarra-
ki'nin ateşli yandaşı, Hafızullah
Amin'in ve o günlerdeki lider
Babrak Karmal'in kararlı muha-
lifi, Kâbil'in triportörlü hamalla-
nndan Gulam Hazret'le, Interkon-
tinental Oteli'ne bir triportör ka-
sası dolusu portakal indirirken ta-
nıştım. Boşalttığı portakallardan
biri yuvarlanarak yığının uzağına
düştü. Gulam Hazret yığından ay-
n düşen portakalı alıp çabucak ce-
bine attı ve o an göz göze geldik.
Güldü. Çok sevimli bir Azeri
Türkçesi ile:
- Menetn nasiptir, dedi. Benim
nasibimdir...
Kâbıl'i günlerce Gulam Haz-
ret'le gezdim. Kâbil'deki son gün-
lenmde beni ve otelde ahbaplığı
ilerlettığim bir Alman gazeteciyi
evine davet etti. Yoksul bir Afgan
evi ne ise Gulam Hazret'inki de o.
Toprak damlı, iki göz bir ev. Min-
derlerin üstüne oturup yer sofra-
sında safranlı ve etli pilav yedik,
çay içtik, Gulam Hazret'in büyü-
yünce "Kız Muaffim MektebPne
Rehberim Gulam Hazret'in "Boş ver, değ-
mez" yollu uyanlannı kulak ardı edip dal-
dım içeri. tkinci başkanın yanına aldılar. Ga-
zeteci oluşum adamı pek etkilemedi. ama
Türkiye'den. yani Müslüman bir ülkeden
geliyor olmam buzlan hemen eritti.
Sendikalar Birliği'ne 11 sendikanın bağ-
lı olduğunu öğrendim. Bir de yönetimın hü-
kümet tarafindan atandığını. Hükümetin ta-
yin ettiği bir sendika yönetimi ile işçi hak-
lannın nasıl uyuşacağına ilişkin sorulanmı
içten bir şaşkınlıkla karşıladı. Tersi ya da
başka bir durum onun için kavranamaya-
cak, hatta saçma idi. Sovyetler Birliği'ni ör-
nek gösterdi. Orada yöneticilerin atanmadı-
ğını, işçilerce seçildiğine ilişkin itirazımı ise
"Sen onu benim külahıma anlat" gıbısınden
bir gülümsemeyle karşıladı. "SovyetlerBir-
Kği'nde partinin dediği olur" dedi. Afganis-
tan'da da partinin dediği oluyordu ve Afga-
nistan'da parti ile hükümet iki farklı kavram
değildi.
Adam büyük ölçüde haklı. Üstelemedim.
Konuyu üye sendikalara getirdim.
-Memurlar sendikası en büyük üyemizdir.
- Onu geç.
- Oğretmenler sendikası da üyemiz, ebeler
ve sağjık memurlan sendikası da.«
- Onlan da geç. Işçiler?
- Çorap fabrikasının isçileri vaıu.
Ertesı gün çorap fabrikasını gezmek üze-
re söz alıp aynldık.
Bir sendika görevlisi ve Gulam Hazret'le
birlikte Kâbil'in merkezine yakın "Çorap
Fabrikasrna girdik. Istanbul'un Mahmut-
paşa, Yeşildırek bölgesindeki trikotaj atöl-
yeleri büyüklüğünde, toplam 122 işçinin ça-
lıştığı bir fabrika. Tekstil makinelerinin bil-
dik gürültüsü içinde müdür filan olduğunu
sandığım bir adam bize bilgi veriyor.
- Yakın zamana kadar, çoraplann topuğu
ayn dokunur sonra birleştirüinii. Ama Maca-
ristan'dan gelen yeni makinelerie arük çora-
bı topuğuyta beraber çıkanjoruz tezgâhtan...
Bu, tekstil sanayiinde ne ölçüde bir ileri
adım anlatır bilemem. Ama Kâbil'in galiba
tek sanayi tesisisin müdürü olanca içtenliği ile
ve katıksız bir coşku ile topuğuyla çorabı ay-
nı anda dokuyan tezgâhlan anlatıp övünüyor.
Bu içtenlik ve bu gerilik. Ağlamak geldi
içimden.
Ikram edilen çaylan içip fabrikanrn iç av-
lusuna indik. Kâbil Havaalanı'ndaki silin-
miş sloganm birbenzeri burada henüz silin-
memişti. Ya unutulduğundan ya hâlâ geçer-
li olduğu düşünüldüğünden:
"Afganistan devrimi Afgan proletaryası-
nm ellerinde yüksehyor."
Daha sonra, ülkenin güneyine inip Müca-
hitlerie konuşma fırsatı bulduğumuzda, aşi-
gidecek kızıyla konuştuk, askerde
olan oğlunun fotografina baktık
ve kansının kursta nasıl pansuman
yapmayı öğrendiğini dinledik. Bu
olağanüstü dost, içten, hilesiz ve
Afganistan'da rastlayacağımıza
ihtimal vermediğimiz, "kaç-göç"
tanımayan Azeri aileye aklımıza
gelen her soruyu sorduk. Çoğuna
aynntılı yanıtlar aldık. Tümünü
aktarmaya ne yer yeter, ne gerek
var. Zaten çoğu belleğimin derin-
liklerinde genel bir tortuya dönüş-
müş. Ama "eksiksiz bir Afganis-
tan yakın tarihi ve kapsamh bir Afganis-
tan'ın bugûnü" brifingı aldığımızı söyleye-
bilirim.
Ancak, Alman gazeteci arkadaşımm de-
yimi ile "gecenin armağanı" Gulam Haz-
ret'in kansının iki cümlesinden geldi. Ko-
cası, Tarraki zamanmda yurtdışma gönde-
rilen gençlerin üç beş yıla döneceğini söy-
leyerek pembe bir tablo çiziyordu. Hekim-
ler, mühendisler, "muallimleri terbiye ede-
cek muaunnler", veterinerler Afganistan'a
dönecek ve Afganistan da cennete döne-
cek...
Gulam Hazret'in kansı, kadm gerçekçili-
ği ile başını salladı:
"O kadar vakit hiç olmayacak. Zaten gi-
dip de gelecek olanlann ashnda İslama dûş-
man komünist neferler olacağma herkes
inandı»"
Kadının gerçekçiliğinin isabetini birkaç
gün sonra Mücahitlerin bölgesine indiği-
mizde daha iyi anlayacaktık. Kandahar ve
Peşaver bölgelerinde Mücahitler artık mer-
kezi bir yönetim altında, iyi donanımlı ve
kuzeydeki yoksulluğa karşılık görece iyi
gelir elde eden bir gerilla ordusuna dönüş-
müşlerdi.
Yarın: Kâbll'de Rus askerleri.
ERZURUM
l.ASLİYEHUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Esas No: 2000/462
KararNo: 2001/249
Davacısı Selda Bilici, vekili Avukat T. Haktan
Avnik tarafindan davalı Uğur Bilici aleyhine açıl-
mış bulunan boşanma davasının verilen karar ge-
reğınce,
Davalı adına dava dilekçesi evvelce ilanen teb-
iiğ edilmiş, mahkemece verilen karann da ilanen
Kbliği gerektiğinden,
Erzurum ili, Aşkale ilçesi, Turaç köyü, Cilt 66,
Hane 39'da nüfusa kayıtlı Seyfettin ve Gülbe-
yaz'danolma 15.12.1973 doğumlu Uğur Bilici ile
Bahrettin ve Lütfiye'den olma 05.11.1980 do-
Şumlu Selda Bilici'nin M.K.'nin 134/1-2, 152.
maddeleri gereğince boşanmalanna,
Ilanın yayın tarihinden itibaren 15 gün içinde
davalı Uğur Bilici tarafindan temyiz edilmedığı
akdirde karann kesinleşeceği hususu karann teb-
liği yerine kaün olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
14.9.2001
Basın: 54364
HATAY SULH HUKUK MAHKEMESt'NDEN
DosyaNo-2001,1214
Davacı Malıye Hazınesı vekili Av Hüda Abdulhayoğlu tarafindan açılmış bulunan iş-
bu kayyun tayini davasının tensıp karan gereğince,
Dava konusu Antakya, Güzelburç Köyü'nde kaın 52 parsel sayılı taşınmaz malıkı Ha-
lil Dıbo kızı Sade ya da mırasçılannın kimler olduğu, söz konusu şahıs ya da şahıslann
yaşayıp yaşamadıklannın bilinmediği, bu nedenle söz konusu taşınmazda hak iddia
edenlerin ışbu Uan tanhınden itibaren en geç üç ay içerisınde mahkememıze müracaat
etmeleri, aksi takdirde söz konusu taşınmaza Hatay Defterdan'nın 3561 sayılı yasa ge-
reğince kayyun tayin edileceği hususu ılan olunur.
Basın. 54456
HATAY SULH HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 2001/1195
Davacı Maliyesi Hazınesi vekili Av Hüda Abdulhayoğlu tarafindan açılmış bulunan
işbu kayyım tayini davasının tensip karan gereğince.
Dava konusu Antakya, Kuzeytepe Köyü'nde kaın 258 parsel sayılı taşınmaz malıkı
Nazıf Şemsettin kızı Samıye ya da mırasçılannın kimler olduğu, söz konusu şahıs ya da
şahıslann yaşayıp yaşamadıklannın bılınmediği, bu nedenle söz konusu taşınmazda hak
iddia edenlerin işbu üan tanhınden itibaren en geç üç ay ıçerisinde mahkememize mü-
racaat etmeleri, aksi takdirde söz konusu taşınmaza Hatay Defterdan'nın 3561 sayılı ya-
sa gereğince kayyun tayin edileceği hususu ilan olunur. Basın: 54458
ERDEMLİ ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ HÂKİMLİĞl'NDEN
Dosya No: 2000/711 Esas
Davacı Meltem Taş tarafindan davalı Orhan Taş
aleyhine açılan ışbu boşanma davasında,
Davalı Orhan Taş adûıa çıkartılan tebligatın bi-
la ıkmal ıade edıldıği, Cumhunyet Savcılığı tahki-
katı neticesinde de teblıgata elverişh adresine rast-
lanmadığından,
Davaü, Mehmet ve Ayşe'den olma 1963 d.lu
Orhan Taş'ın 26.12 2001 tanhmde yapüacak du-
ruşmaya bızzat kendısı katılması veya kendinı ka-
nunı bir vekille temsıl emnnesı, aksi takdirde da-
vanın yokluğunda devam edıhp karar venleceğı
hususu ilan olunur 19.9.2001
Basın: 54350
Muayene, Te$his, Tedavl
TÜRK KALP VAKFI
19 Mayts Cad. No: 8 Şişli/lstanbul
Tel: (212) 212 07 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35
Internet: http^/www.tkv.org!tr
e-mail: gen.sekreter(atkv.org.tr
koordinatoi@tfcv.org.tr
ŞuBENtMKGB AJÂNLIĞM (3)
Cebimde
sadece sekiz
dolar var!Biîetleri reklam karşılığı bedavaya getirip Afganistaa
gezisinin parasal sorununu büyük ölçüde çözdüm.
:
Türkiye'den yapılacak sadece Kâbil'de bir otel
rezervasyonu kaldı. Sorup öğrendik. Kâbil'de "
gazetecilerm kaldığı otel Kâbil înterkontinental imiş. •
Eh, kolay. Türkiye'deki înterkontinental Oteli'ne gidip
Kâbil'deki kardeşi için bir rezervasyon yaptınrsınız
olur biter, değil mi? Değil... Kâbil Interkontinental'in -
Istanbul'daki kardeşi, bugün The Marmara diye bilinen
Taksim'deki koca otel ve lstanbul Înterkontinental'da
işçiler grevde. Şimdi gidip grev gözcülerinin arasından
geçip grev çadınna uğramadan otele girip rezervasyon
yaptırmak... I-ıh olacak iş değil. Bir kere Politika
gazetesinin sahibi DİSK. Ikincisi o grev çadınna gidip
birkaç kez söyleşi yapmışhğım var. Grevci işçilerin
gözlerinin içine baka baka otele girip rezervasyon
yaptırmak... Evet, olacak iş değil. Çaresiz "Aiah
büyük, Kâbfl'de nasıl oba başunızı sokacak bir dam alü
bulunız" deyip Afganistan'ın yolunu tutacağım.Öyle
yaptım. önce bir akşam üstü Istanbul-Moskova uçağı.
Ardından Moskova'nın o sıralarda yeni açılan
uluslararası havaalanı Şeremetiyova 2'nin transit
salonunda 11 saatlik (evet onbir saatlik) beklemeden
sonra Moskova-Kâbil uçağına aktarma ve sabahleyin
Kâbil Havaalanı'na iniş. Afganistan'da geçen günlerin
aynntısmı bu dizinin ana yazılannda okuyorsunuz. O
yüzden geçelim ve dönüş gününe gelelim.
Dönüşe geçip, sabahın köründe bir kez daha Kâbil
Havaalanı'nin yolunu tuttuğumda, Afganistan'da.
gönüllü olarak uzatuğım gezinm bütçemde açtığı delik
iyice büyümüş, cebimdeki
para da aynı oranda
küçühnüştü: 8 dolar!..
Evet her biri bir dolarhk
banknotlar halinde sekiz
adet dolar. Ye ye bitmez.
Ama dert değil.
Moskova'ya öğle
saatlerinde varacağız ve
bir iki saat bekledıkten
sonra aynı gün fstanbul'a
uçacağız.Kâbil'den
Moskova'ya uçtum. Ama
Moskova'dan lstanbul'a
uçamadım.
Karakışın ortasında Moskova'da karlar uçuşuyordu ve
cuma günü öğleden sonra kalkması gereken lstanbul
uçağı da dahil pek çok uçak iptal edılmışti.
Anneeee!.. Cepte sekiz dolar ve Istanbul'a bir sonraki
uçak salı günü. Dev boyutlu havalimanında iptal edilen
uçaklar yüzünden tanımı güç bir kargaşa egemen.
Aeroflot sorumlulan bir geceliğine Aeroflot tarafindan
konuk edileceğimizi, ondan sonrasına
kanşmayacaklannı söylediler. Yolculan bir otobüse
doldurup havaalanma yakın, adı galiba Roket olan,
bizim Sirkeci otellerine benzer bir otele götürdüler.
Ertesi gün cumartesi. Tatil. 8 dolarla salı gününü
tutturmak olanaksız. Otele valizi bırakıp Türkiye
Büyükelçiliği'nin yolunu tuttum. Taksiyle gitmek
kolay ama para yok. Yeryüzünün en büyük merrosu
olarak ünlü Moskvo Metrosu'nda kinl alfabesiyle
yazılmış harfleri güç bela sökerek aktarma üstüne
aktarma yaparak Türkiye Büyükelçiliği'ne ulaştım.
Beklemediğim bir kolaylıkla, bürokratik engellere
çarpmadan, kavas, konsolos sorgulanyla
karşılaşmaksızın büyükelçinin karşısına çıktun.
O günlerdeki Türkiye Büyükelçisi, Türkiye
Dışişleri'nin seçkin diplomatlanndan, kıta sahanlığı
konusunda uluslararası bir yetke olan Namık Kemal
Yoiga. Ufak tefek, sevimli ve nazik bir diplomat. Bir de
beni yazılanmdan tanıdığını söyleyince iyice
rahatladım. Çabucak derdimi anlatmaya koyuldum.
Büyükelçi sorunu dinledi, anladı. Ama acelesi de var.
Bir yemeğe yetişecek. Nitekim epey resmi giyinmiş ve
ha bire saatine bakıyor. "Tamam Engin Bey, sorunu
hallederiz. Size önce salı gününe kadar oturma izni
aknamız gerek. Sovyetier bu konuda çok titizdir. Sizi
üzebüirler. Sonra da kalabüeceğiıüz bir otel ayarlanz.
Sizi bu akşam kendim konuk etmek isterdim ama bir
davete yetişmeoı gerek.- Anlıyorsunuz."
Anhyorum tabii. Üstelik sorunum çözüldügü için
rahatladım da. Yolga'ya teşekkür ettim. Kalan birkaç
dakikada Afganistan üstüne ayaküstü sohbet ettik.
Sonra da konsolos ya da elçilik müsteşar yardımcısı
olduğunu sandığım bir görevliyle, elçiliğîn kocaman
otomobiline kurulup akşam karanhğının çöktüğü
Moskova'da yabancılar polisinin yoiunu tuttuk.
Yabancılar polısındeki memurlar, akşam akşam çıkan
işten suratlannı buruşturup ama bir diplomank isteği
de geri çeviremeyip benim oturma iznimi verip,
pasaporta damgayı bastılar. Elçiliğin arabası ile bu kez
Türkiye Büyükelçiliği'nin benim için yer ayırttıgı
otelin yolunu tuttuk: Ukraina Oteli. Elçilik görevlisi
beni görkemli otelin kapısında bırakıp gitti. Ben de
güvenli adımlarla otele girdim. Resepsiyona yanaştım
ve başımdan aşağı kaynar sular boşandı.
Yann: Moskova'da Bir Otele Kaçak Nasıl Clrlllr?