15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CÜMHURlYET 4 OCAK 2001 PERŞEMBE OLAYLAR V E G O R U Ş L E R [email protected] Sınırlanmızı Bilmeliyiz Prof. Dr. Tahsin TOKMANOGL$ A dalet Bakanhğımızın kay yaptığı bir araştırma- nın sonucuna göre bu- gün cezaevlerinde ya- tan insanlanmızın bü- yûk çoğunluğu, sınır anlaşmazlıklan nedeniyle cezaevleri- ne düşmüşlerdir. Bir vatandaş komşu- sunu öldürmüştür. Işlenen bu cinaye- tin nedenleri araştınldığında ve de- rinlerine inildiğinde, sınır anlaşmaz- lıklan ortaya çıkmaktadır. Bu konuy- la ilgili olarak bir de, şöyle bir fikra anlatılmaktadır: Bir köyün ağası her yıl tarlasının bir sınınnı, fakir komşusunun tarlası- na dognı bir adım kaydınrmış. Kom- şu, ağaya dert yanar ve sınınnı eski ye- rine çekmesini istermiş. Ağa da bu is- teği kabul etmez ve sınınn eski yerin- de olduğunu iddia edermiş. Komşu- nun yaptığı yalvarma ve yakarmalar, bir işe yaramazmış. Fakir komşu ba- zen kendini tutamaz ve ağaya ağır söz- ler de söylermiş. O zaman ağa da si- nirlenir ve zavallı köylüyü, bir hayli dövermiş. Sonunda zavallı köylü, hem tarlasının bir kısmından olur hem de dayak yermiş. Ertesi yıl ağa sınınnı bir adım daha ilerletir ve aynı olaylar ye- niden yaşanırmış. Bir gün fakir köylü ağaya şöyle bir öneride-bulunmuş: "Ağa sen nasıl ol- sa aramızdaki sının, benim tarlaya doğru her yıl bir adım yürütüyorsun, ben seni engelleyemiyorum ve sonun- da da dayak yiyorum. Gel aramızda- ki sının benim tarlaya doğru 5 adım iylelikle de 5 yıl kav- gasız, gürultüsüz yaşayalım— Sonrası- na Allah kerim~" Insan olarak hepimizin bu dünyada- ki isteği, huzurlu yaşamak ve mutlu ol- maktır. Çeşitli sorunlar içerisinde ya- şayan bir insanın mutlu olmasına ve yüzünün gülmesine olanak yoktur. Mutlu olabilmek için sorunJanmızı yok etmemiz, hiç obnazsa küçültme- mizzorunludur. Sorunlanmızı tama- mıyla yok edebilirsek çok iyi olur. Fa- kat, bu bir hayaldir. Gelişmiş ülkeler sorunlanmızı çözümleyen ya da azal- tan insanlann ülkesidir. Geri kalmış ûl- keler de sorunlannı azaltamayan, hat- ta zamanla sorunlannın çoğalmasına seyirci kalan insanlann ülkesidir. Geri ülke insanlannın büyük ço- ğunluğu, karşılaştıklan sorunların bü- yük çoğunluğunun. Allah tarafindan oluşturulmuş bulunduğunu, bu sorun- lar içinde yaşamanm da yazgıları ol- duğunu söylemekte ve kişisel gayret- leriyle de, asla değiştirilemeyeceğine inanmaktadırlar. Bu inanç içinde olan- lar, sorunlanm yok etmek ya da kü- çültmek için, herhangi bir davranış içerisine asla girmemektedirler... Bu ilkel ve çok geri düşünceler yok edil- mediği sürece,bu insanlan hareketege- çirmeyeveprobiemleriniıı üzerineyü- rümeİerinisağlamaya aslaolanak >ük- tur. Yazımızın başhğını oluşturan ve bi- linmesinin gerekli olduğu belirtilen sınırlanmızı, maddi ve manevi sınır- lar olarak iki gruba ayırmaktayız. Mad- di sınırlar, evimizin, tarlamızın, arsa- mızın ve ülkemizin sınırlandır. Bun- lan hem çok iyi bilmeliyiz hem de yerleri değiştirildiği takdirde, eski yer- lerini bulabilmek için, neler yapma- mız gerektiğini de tam olarak bilme- liyiz. Aksi halde yok edilen ya da ye- ri değiştirilen sınırlanmızı eski yerle- rine koyduramayız ve huzurumuz da kaçar. Istanbul'da ender de olsa şöyle olay- larla karşılaşılmaktadır Satm aldığı ar- saya 10 katlı bir apartman kurmak is- teyen bir kimse, projesini yaptınyor ve inşaata başlayacağı zaman görüyor ki, bitişiğinde bulunan 10 katlı apartman, arsasına 30 cm. girmiş... Yapılmış olan bu apartmanı, yana çekmeye olanak yok. 30 cm. enindeki şeridi komşuya bırakmaya da olanak yok. Yapılan pro- jeyi değiştirmek ve daraltmak da çok zor. Vatandaşımız böylelikle, daha in- şaata başlamadan, büyük bir sorunun içine girmiş bulunuyor. Maddi sınırlanmızı çok iyi bilme- liyiz ve zaman zaman da kontrol et- meliyiz. Sınırlanmızı güvence altma alabiünemiz için, en önemü dayanağı- mız tapudur. Tapular da çaplı ve çapsız olmak üzere iki kısma aynlmaktadırlar. Çap- lı tapuların sınırlan ölçülmüştür, hat- ta çok zaman köşe noktalannın koor- dinatlan da hesaplanmıştır. Çaplı ta- pulardan yararlanılarak eski sınırlar (gerçek sınırlar) kolaylıkla bulunabil- mektedir. Çapsız tapuda ise böyle bir olanak yoktur. Tapu sahiplerinin bu noktaya dikkat etmeleri, şayet ellerin- de çapsız tapu varsa, onu çaph tapu- ya dönüştürmek için çalışmalan ge- reklidir. Manevi sınırlar denilince de, genel- likle yetki sınırlan anlaşılmaktadır. Örneğin bir dairenin ya da bir işyeri- nin müdürü, yanında çahşan kimsele- re hangi işleri, hangi sınırlara kadar yaptırabilir? Bu sorunun yanıtını hem müdür hem de emrinde çalışanlar çok iyi bil- melidirlar. Yasalann böyle bir sınır çi- zip çizmediği iyice araştınlmalı ve üzerindetartışmalaryapılmalıdır. Ya- sa, akla mantığa uygun değilse, mü- düre gereğinden fazla yetki vermişse, müdür de insafsızsa bir diktatör duru- muna gelir ve memurlanna işkence yapar. Yaradıhşmın gereğiolarak, em- rindekilere işkence yapmaya kalkışan çokinsan bulunmaktadır. Bu insanla- ra dur di\ ebüecek birkuvvetin buhın- ması gerekir. Birçok aile küçük çocuklannın her dediğini yapmakta ve böylelikle ço- cuklanna iyilik yaptıklannı zannet- mektedirler. Bu şekilde büyütülen ço- cuklar, kısa bir süre sonra ailenin ba- şına diktatör olmakta ve her istekleri- ni yaptırmaktadırlar, ailenin huzuru- nu da kaçırmaktadırlar. Bu şekilde ye- tişen kimseler, daha sonraki yaşamla- rında da çevrelerindeki insanlara, iş- kenceye varan eziyetler yapmaya kal- kışmaktadırlar. Bu isteklerini, daha doğrusu bualış- kanlıklannı yapamayınca, kendileri de çok huzursuz olmaktadırlar. Ço- cuklannın her isteğini yapan aileler, ilerde çocuklannın çok huzursuz ve mutsuz olmasına neden olmaktadırlar. Yani çocuklanna büyük fenalık yap- mış olmaktadırlar. Yaradılışının ya da yetiştirilişinin gereği olarak. emrin- deküere işkence yapan, kendini fren- leyemeyen kimseler. evlerindeki çocuk- lanna ve eşlerine de a>ıu şekilde dav- ranıriar. böyleJikle aileyaşamlan da çok mutsuz geçer. Müdürlerin yetkilerini çok kısıtla- mak da asla doğru değildir. Yeteri ka- dar bir yetkiye sahip olmayan bir mü- dür, emrindekilere iş yaptıramaz. Mü- dürlerin az ve öz konuşmalan, söyle- diklerinin tamamryla yasalara uygun olması zorunludur. Her işin yapılma- sı ve yürütülmesi. önce iyi bir planın yapılmasını gerektirir. İyi plan demek olanaklara ve gerekli zamana uygun olarak yapılmış plan demektır. Müdür planı yaparken yardımcılanna kesin- İikle danışmaiıdır. Plan tamamlandık- tan sonra, yapılacak işler elemanlar arasında bölüşülmeli ve her bırine ge- rektiği kadar yetki verilmeh, başka olanaklar da sağlanmahdır. Görevlen- dirilen elemanlann her bin, yetkisirün sınırlannı ve yararlanacağı olanakla- nn tamamını çok iyi bilmelidir. Bu yetki ve olanaklann dışına asla çıkma- malı, fakat fazJa içinde de kalmama- hdır. Bütün elemanlar yetkilerini sınır- larma kadar kullanabÜmelidirler. Bu- nun için de yetldlerinin ve olanaklan- nın sunriannı tam olarak bilmelidir- ler. Sonuç olarak insanlanmız. maddi ve manevi sınırlannı tam olarak bilir ve buna göre de çahşırlarsa ülkemiz kal- kınır ve hep birlikte mutluluğa kavu- şuruz. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Bir TÖS Vardı! Fakir Baykurt'un "Bir TÖS Vardı" (Papirüs Ya- yınlan) adlı kitabını okuyorum. Bir anılar toplamı... 65-70 arasındaki önemli bir serüveni yaşatıyor... Kendine eğitimci diyen, öğretmen olan ve olmak is- teyen herkesin bu kitabı okumasını isterim. Baykurt, bir Köy Enstitülü... Halkın kurtuluşunun eğitimden geçtiğine inanmış bir kişi... TÖS, yani TürkiyeöğretmenlerSendikası, nasıl, niçin kuaıldu, amacı neydi? Bunu kitabının sonunda şu sözJerie belirtiyor: "... yoksul halk çocuklanna verilen nedir? Yük- sekbeylerimiz onu da çok iyi planlamıştır. Onlaryok- sul halk çocuklannın fınncı, terzi, berber, yol işçisi, imamhatipdingörevlisiyetiştinveyiyetersayar. Çok eskimiş bir sorvdur, ama hâlâ g&çerffdif: Bu tûr okullar niçin yalnız halk çockulanyla doludur? Söz gelimi, imam hatip okullannda niçin büyük tüccar- lann, fabrikatörfen'n, generallerin, valilerin, müste- şariarın, profesörlerin çocuğu yoktur. Elbet bunun birnedenini düşünmek, kafa kafaya verip neyapıl- ması gerektiğini bulmak gerek." Bir başarının, büyük bir savaşımın öyküsüdür TÖS'lerin, TÖB-DER'lerin giriştikleri eğitim serüve- ni!.. Niceyıkımlar, acılar, umutsuzluklar!.. Fakir Bay- kurt, anılannda bütün bunları yaJnız bizim için değil, geleceğin kuşaklan, Türk eğitimınin gelişme süre- cini yorumlayacak tarihçiler için de yazmış... Kitabın en anlarnlı yerlerinden biri Fakir Baykurt başkanlığında bir TÖS kurulunun Çankaya'da Cum- hurbaşkanı Cemat Gürsel'le yaptığı görüşmesidir. Baykurt söze şöyle başlar: "Pek çok sorunumuz var. En başta öğrenim güvenliği... Sonrageçim du- rumlanmız, eğitimin kalitesinin iyileştirilmesi, hem bunlan sunalım hem de kuruluşumuzu haber vere- lim diye geldik." Cemal Gürsel'in sözleri, bugün de, yannlarda da, eğitim sorunlanmızla ilgili tüm yurttaşlanmızı dü- şündürecek bir önem taşıyon "Asker olduğuma bakmayın, ben eğitimciyim. Heryeni kabine kuruluşunda başbakanın başkan- lığında bakanlan kabul edip şuraya dikiyorum. So- runlanmızı kendileriyle birbirkonuşuyorum. Eğitim üzerinde aynca duruyorum. Milli Eğitim Bakanı'nı aynca çağınp konuşuyorvm. Söylediklerimin hep- sine burda kafa sallıyor: 'Hay hay hakkı âliniz var, yapanz, çatanz!..' Sonra da bildiğini okuyor! Poli- tika denen zıkkımın böyle çamur olduğunu buraya gelmeden bilmezdim. Söz verdikleri halde tersini yapıyohar. Politikada sözün değeri yok! Bu ne bi- çim iş? Bu anlayışla, böyle adamlarla ben ne ya- pabilirim?" Bugüne dek bir cumhurbaşkanının böyle konuş- tuğu duyulmuş mudur? Baykurt, iyi ki anılannda bu ilginç konuşmaya yer vremiş! Cemal Gürsel'in şu sözleri eğitim dünyamız açı- sından tarihsel bir anlam taşımıyor mu? "Yüzde yetmişten fazlamız okuma yazma bilmi- yor. Haklannın ayırdında olmayan insanlar, nasıl o haklann bekçisi olabilirter? Oğretmenleri iyi anlıyo- rum. Onlann çabalan çıkar sahiplerinin rahatını ka- çınyor. Halk çoğunluğunun cahillikiçinde olmasıyal- nız onlann işine gelir. Buyüzden sizin uyancı çaba- lannızı söndürmeye çalışıyorlar. Bunun anlaşılma- yacak nesi var? Korkmayın, çalışmalannızda beni yanınızda bilin." Baykurt, Gürsel'in ölümünden sonra o göreve ge- len Cevdet Sunay'fa da bir konuşma yapmış!.. Onu da, bir başka yazıda okurlanma duyurmakta yarar görüyorum. Küreselleşme Diye Diye... TahirÇALGUNER A tatûrk'ün Gençliğe Sesleniş'in- de (Vasiyetname) söz ettigi gün- ler bugünlerdir. Sevr'den Lo- zan'a verilen savaşımdakazanı- lan başanyı ıçlenne sindireme- yenler ve "bir gün gelir size verdiklerimizi tek tek geri annz" diyenler, taktik değiştirerek "II. Cumhuriyef, "Sürdürülebilir Kalkm- ma" gibi kendileri için içten olmayan kavram- lan, Türkiye gündeminde yerli işbirlikçileri- ne tartıştırarak birim alandan en çok kân na- sıl elde ederim hesabına düşmüşlerdir. Bu amacı gerçekleştirmek için kullandıklan tek "süahian" ise demokratiikleşmedir!.. Çokuluslu şirketlerin ve özel sektörün yer seçimini hızlandırmak için hazırladıkları ka- musal alan yerine ikame edilecek güçlü yerel yönetimlerle plan, kamu yarannın "ortak çı- kara dönüştürüldüğu neoliberal adacıklara böhnektir''. Türkiye'de en büyük bölücülük hareketi olarak tarihe geçmek üzere çok sayıda olan bu plan; bağımsız yerel yönetimleri kendine he- def seçen güçsüz, kamusal özden yoksun, "güçlü!'' yerel yönetimler yaratacak goveman- ce (yönetişim) yaklaşımımn diğer adıdır. Bu hareket Üçüncü Dünya Ülkeleri'ne dayatılan "böl (sat) yönet" ilkesinden başka bir şey de- ğildir. Kamusal alanda yapılacak bir yenileşme kamu reformu (yenileşmesi) ile birlikte düşü- nülmelidir. Kamusal özden yoksun yerel örgütlenme- ler demokrasinin beşiği yerel yönetimler için bir tehlikedir. Dünya Bankası taşeronlugunda (bazı yerli entelektüeller tarafından) vürürülen bu \eni emperyalist yaklaşım "kansız emperyaüzm" olarak Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye- liğini sanıldıgının aksine erteleyecek, hatta tamamen yok edecek bir sürecin başıdır. Türkiye, global reçetelerle bu işi götürme yolunu seçerse, başka bir deyişle "küresel dü- şünûr, yerel yapar"sa hiçbir zaman küresel- leşemez. Çağdaşlık, küresel düşünmek ulusal çözümler üretmek değil midir? Çözüm, bu ülkede yaşayan, sanatçısından köşe yazanna, vatani görevini yapan en kıdem- siz mehmetçiğinden, üniversitedeki akade- misyenine (hatta diskodaki gencine kadar) ör- gütsüz Kemalistierin, şimdıye kadar "sessizço- ğunluk" olarak adlandınlan gerçek Kemalist- ierin "ulusal değertere ulusal çözümler üreten" siyasal alanda ve sivil toplumda örgütleşerek düşünsel ulusal direniş hattuun kurulmasuı- dan geçmektedir. Ve unutulmamalıdır ki; Mutsuzluk ve umutsuzluk ahlaksızlıktır. Mutlu olmak "insan olma sorumluluğu taşı- yan herkesin bir görevidir. Mudulukbir bilinç ve yürek işidir. Mutsuzdan ve umutsuzdan araştmnacı olmaz. Mutsuzdan devrimci ol- maz. Mutsuzdan başkaldın, umut, düş bekle- yemezsiniz_(Ahmettnam. 1999 Bilim Ütop- ya) "Ne mutiuTürkûm diyene", "Ne muthı Ke- maüstim diyene"... Kaçınızın haberi var, Türkiye'nin bir dönüm noktasında olduğundan... Kaçınızın haberi var, bir Harbıyelinin 20. kattan Istanbul Boğazı'nı dalgın gözle seyre- derken bozkırda (Ankara'da) birgüneş gibi do- ğan san saçlı, yeşil gözlü yân düşündüğün- den!... Büyük Bir Eğitim Atılımı Üzerine Nadir GEZER Eğitimci S evgili Dursun Kut, bir Köy Ensti- tülü çalışkanlığıyla gazeteleri ara- mış taramış, kısa ömürlü büyük eğitim atılımı olan Köy Enstitüle- ri üzerine çıkan yazı ve haberleri derlemiş, "60 Yılda Basında Köy Enstitüleri, 1940-2000" (Güldıkeni Yayınlan) adıyla ya- yımlamış. Bu yapıt bana ulaştığmdan bu ya- na bırakamadım elimden. Altmış geçmiş yı- lın Köy Enstitüleri üzerine yazılmış bütün ya- zılannı bir arada bulmak coşkulandırdı beni. Nasıl coşkulanmayayım ki, ülkemizin en seç- kin yazar ve düşünürleriyle bir arada bulun- mak, onlarla geçmişin güzelliklerini paylaş- mak, Köy Enstitüleri gibi toplumu derinden derine etkilemiş bir konuda bu güzel insanla- nn düşün dünyalan içinde dolanmak hem se- vindirdi beni hem de gerçekten coşkulandır- dı!.. O yazılann çoğunu 1956'dan bu yana iz- lediğim Çumhuriyet gazetemde okumuştum ama, onlan bir arada bulmanın ayn bir coş- kusunu yaşadım... Çünkü o yazılann bürü- nünde cumhuriyetimizin temel ilkeleriyle, Atatürk'ümüzün devrim ve ilkelerinin açı- lımlan, süreklilikleri geldi gözlerimin önü- ne. Devrimler birer temel ilke olarak değer- lendirilirken Köy Enstitülerimizin de bu ilke- lere yaşam verecek, Anadolu'da temellendi- recek bir yargı süzgeci içinde yer alması na- sıl coşkulandırmaz insanı!.. Işte bu yüzden o yapıt yanıbaşımda durarak, giülümseyen yü- züyle sanp sarmalıyor beni!.. Sıcacık bakış- lanyla o bana bakıyor, ben ona!.. Bu yazılann her biri Köy Enstitülerinin ger- çek işlevini bütün açıklığıyla seriyorgözleri- mizin önüne... Oretime yönelik bu büyük atı- lımın gerçek boyutlannı öğreniyoruz bu ya- zılardan. Iş eğitiminin kutsal boyutlannı açık bir dflle dile getiriyor, bu yolun Anadolu 'nun aydınlanmasında ne denli önemh olduğunu salt ogünlerin değil, ülkemizin geleceği açısından da aydmlahcı açıhmlara sürüklüyor okuru... Köy Enstitülerinin başansının İcökenini hiç kuşku yok Anadolu ınsanıyla kucaklaşmasın- da bulabiliriz... Onlann kuruculan "ah vah" etmeyi,a yakmma''yı yasaklamışlardı kendi- lerine. Gemici fenerlerinin sönük ışıltılan al- tında geceyi gündüze katarak bir çalışma dü- zeni kurmuşlardı kendilerine. Bütün bunlar, kısa sürede ülkemizin .virmi bir yerinde birer aydınlanma odağı konumunagelebilmeleri, iş- te o güzel insanlann uykusuz, dur durak bil- meyen günlerinin birer ürünüdür. Dünden bu yana capcanlı yapılannı; seçkin düşünür ve ya- zarlanmızın uslannda hâlâ tartışma, üstün ni- teliklerini ortaya koyma gibi bir düşün zinci- ri halkalanna dönüşmesinde, Köy Enstitüle- ri 'nin Anadolu halkıyla bütünleşmesinde, ku- caklaşmasında bulabiliriz bunu. Harımı, tar- lası bir üretimliktir... Işlikleri yoksul köylüye dönüktür... Keçisi. koyunu, ineği, Öküzü, tavuğu.. hep köylünün birer parçasıdır... Geniş alanlann- da köylünün horonlan tepilir, ulusal oyunla- n oynanır, koca enstitü alanı şenlenirbu oyun- larla, halk türkülerinin o sonsuz güzelliği yan- kılanır yapılar arasında... Yunus'tan bu yana gelen Anadolu dihnin en- gin güzellikleri, Türkçe derslerinin okuma te- melini oluşturur. Köy kadınımn ürettikleri, birer motif olarak enstitü duvarlannda ışıl- dar... Halkıyla tam bir kucaklaşmadır bu!.. Enstirüye gelen ana babalar. çocuklanndaki değişimden mutludurlar. Atatürkümüzün mut- lanması, onun devrim ve ilkelerinin capcanlı ayakta durması için gereken her şey vardı Köy EnstitülerindeL Adı geçen yapıt, bütün bu güzellikleri önümüze seriyor bir bir... Ata- türk'ün altyapısını oluşturduğu, İnönü'nün desteklediği, H.ÂB Y ücel-Tonguç ikilisinin in- sancıl boyutlarla geliştirdikleri o güzelim dü- şün dünyasını, bütün açılımlanyla düşünür ve yazarlanmızın kavradıklannı da gösteriyor bize o yapıt... Konu olan yapıtta, yetmiş yazar ve düşünür, Köy Enstitüleri üzerine düşüncelennı iletmiş- ler topluma. Yüz on üç yazı (makale) yazıl- mış, on bir haber yer aimış. Bu yazılann sek- sen üçü Çumhuriyet gazetemizde yayımlan- mış... Bu da bize, gazetemizin Anadolu'nun aydınlanmasından, devrim ilkeleri yönünden ne denli ödünsüz bir dünya görüşünü aydın- larla paylaştığını gösterir. Bu konuya en çok eğilen yazarlanmız kim- lerdir? Sayısal değerler yönünden büyükten küçüğe doğru sıralarsak Mustafa Ekmekçi'run tam dokuz (Öksüz Yamahğı yapıtı dışında) ya- zısı yer almış. Okta> Akbal yedi, Talip Apay- duı beş, sevgili tsmet tnönü. Nadir Nadi, RV Vehdedeoğlu, İlhan Selçuk,Mehmet Başaran, TuranAlnıntaş da üçeryazıyla bu kervana ka- tılmışlar... Birkaç tümceyle Güldikeni Yayınlan sahi- bi Mustafa Beyköylü'den de söz etmek iste- rim: Bu sevgili insan, yayınevinin dar ekono- mik koşullannı KöyEnstitüleri üzerine yoğun- laştırdı. Şu anda Köy Enstitüleri dizisi yirmi ikiye ulaştı. Adı geçen yapıtın beş yüz elli ye- di sayfalık oluşu, yayınevinin nasıl özverili çalıştığının ayn bir güzelliğini gösterir. 2001 KÜLTÜR AJANDASI'nı Adam, Mephisto, Robinson Çrusoe, Pandora, Ada Kültür, Istavrit (Beyoğlu), Kabalcı (BCşiktaş), Beyaz Adam (Bakırköy), Üniversiteli, Akyîiz, Nezih (Kadıköy) kitabev^erinden edinebilirsiniz. NâzımHikrifet Kültür ve Sanat Vakfi SıraselvJleHBa*. 48/1 Taksim-Istanbul Tel: (212)252 63 14-15 İLAN TC KIRIKHAN ASIİYE HUKUK HÂKİMLİĞl'NDEN DosyaNo: 1999/135 Davacı Öztürk Sümer vekilı Av. Hayrettin Neşeli taranndan davalılar Ahmet Yıldız- baş, Yaşatan ve Halk Sigorta aleyhine açılan alacak da\ r asaun yapılan 13.12.2000 tarih- li duruşmanın ara karan gereğince, Antakya Kanatlı Mah. lder Apt. Dedebeyoğlu Sok. Kat:2 No:5 adresinde ikamet eden davahlardan Ahmet Yıldızbaş'ın belirlenen bu adresıne tebligat yapılamadığı gibi yapı- lan savcılık ve zabıta araştırmalanna rağmen de adresi de tespit edilemediğinden adı ge- çen davahya ılanen tebligat yapılmasına karar verilmiştir. Mahkememizde devam etmekte olan davanın duruşması 01.03.2001 günü saat 9.40'a talik edilmiş olup, duruşma günü. duruşma saatınde hazır bulunarak davaya karşı diye- ceklerinizi sunmanız veya kendinizı bir vekille temsil ettirmeniz, aksi takdirde duruş- ma yokluğunuzda yapılarak karar verileceğı hususlan dava dilekçesinin tebliği yerine geçmek üzere ilan ve ihtar olunur. 13.12.2000 Basın: 85 Romanlarınız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel: 554 08 04 P E N C E R E CunhuriyetiDüıOkırken... Üçüncü sayfada bir haber: "Afganlı ve Pakistanlı mülteci ve göçmenle- rin bulunduğu geminin Antalya Kemer'de bata- rak 8 kişinin ölmesi, 42 kişinin kaybolmasının ar- dından insan kaçakçılığı sorunuyeniden günde- me geldi. Afrikalı ve Asyalı gruplan illegal yollaıia çıkar karşılığı farklı ülkelere taşıyan kaçakçılık şebe- keleri, Türkiye ve Balkanlar'ı güzergâh olarak kullanmaya başladı. Ermenistan, Gürcistan, Iran, Irak ve Suriye sı- nınndan Türitiye'ye sahte belgelerie kaçak ola- rakgirişyapanlar, Kahramanmaraş, Şanlıurfa ve Elazığ'daki şebekelerte bağlantı kurduktan son- ra Batı Avrupa ülkelerine geçiş yapmak istiyor- lar." Neyin haberi bu?.. Dünyadaki yoksul halklann zavallılığını ve ça- resizliğini gösteriyor. Geçen yüzyıllarda yoksul Avrupalı her türiü tehlikeyi göze alarak Arnerika'ya göç ederdi; ama karşılannda uygar bir ülke değil, vahşi bir kıta var- dı; küreselleşen dünyamızda ise manzarayürek- leracısıdırl. • 11 'inci sayfadan bir haber: İki Birleşmiş Milletler MüsteşarN. Desai ve J. Dhanapala, 'Herald Tribune' gazetesine yaz- dıklan yorum yazılannda, dünyanın içinde bulun- duğu durumu apaçık ortaya koyan iki istatistik- ten yola çıkıyorlar: " 7590'//yıllarda beş milyon insan savaşyüzün- den yaşamını yitirdi ve dünya nüfusunun yansı- nın, yani üç milyar insanın günlük gelih iki dola- nn altında. Devletlerin kendi içlerinde ve aralannda çatış- ma çıkmasında en önemli etkenlerden biriyok- sulluk. Özellikle de yoksul ülkeler ve bu ülkele- rin insanlan, ötekilerin yaşadığı görece zengin- liğin farkına vardıkça, çatışma çıkma olasılığı ar- tıyor. Çatışmalar da birçok insanı yoksulluğa iti- yor ve ülkenin uzun vadeli kalkınmaplanlannı su- ya düşürüyor. Şu anda dünyada askeri harcama 800 milyar dolardolayında. Kalkınmış ülkelerin dünya silah satışındakipayıyüzde 90'dan fazla. Dünya Ban- kası verilerine göre günlük 1 dolann altında ka- zancı olanlann sayısı 1987'den 1998'e kadar arttı." • Hikmet Bila'nın yazısından birkaç not: "Birleşmiş Mliletler verilerine göre en az ge- lişmişlergrubundaki ülkelerin sayısı 1990'da 36 iken 1995'te 42'ye, 2000yılında 48'e çıktı. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Kon- feransı (UNCTAD) verilerine göre çoğunluğu ço- kuluslu şirketlerce gerçekleştirilen doğrvdan ya- bancı sermaye yatınmlan 865 milyar dolara çık- tı. Batılı ülkelerbu pastadan 700 milyar dolarpay alırken Afrikalı ülkelere sadece 10 milyar dolar- lık yatınm yapıldı. Dünya Bankası istatistiklerine göre dünya nü- fusununyansından fazlasını oluşturan düşük ge- lir grubundaki ülkelerin gayri safiyurt içi hasıla- sı dünya toplamının yüzde 6'sında kalın\en, glo- bal nüfustaki payı altıda bir olan gelişmiş ülke- lerinki yüzde 80'e erişiyor." • Neyin haberleri bunlar?.. Küreselleşmenin... Değil mi yoksa?.. Bütün bunlar küremizde değil, bir başka uzak gezegende mi yaşanıyor ki Türk aydınlan suskun... Cumhuriyef k ı t a p 1 a r ı Işıl Özgentürk ÇOCUKLUK ŞARKILARI Işıl Özgentürk, gerçekçilığın yaşam zengınliğiyle. simgeciliğın duygu dennlığıni yüregmde barındınp, kalemınden ımbikleyen bir yazanmız. Sonsuz yok oluşu tınlamayan, üstüne üstlük sırası geldı mi dalga da geçen bir hıtum içinde. Bu bakımdan, "Çocukluk Şarkılan", dünyada bir kez dahı olsa bulunmaktan keyif alanlann kitabı olarak da tanımlanabılır. p'Cumhurtyl Çağ Pazarlama A Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 K fcttap kulubû (34334)Cağaloğlu-lstanbul Tel: (212)514 01 96 Merhaba GÜL İyi ki doğdun Nice yıllara İLAN TC GÖRDES ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas No: 2000/127 / Karar No: 2000/109 Mahkememize davacı Ibrahim oğlu 1974 dlu Özkan Kurbunar tarafindan soyadının Kurupınar olarak tashihi ıstemi ile açılmış olan da\anın 07.12.2000 tarihli duruşması so- nunda mahkememizden verilmiş olan 2000/127 esas, 2000/209 karar sayılı ilamı ile so- yadının Kurupınar olarak tashihine karar verilmiştir. îlan olunur. 23.12.2000 Basın: 52
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle