Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2001 PERŞEMBE
14 i l \jM\. kultur@cumhuriyet.com.tr
Ingmar Bergman'm hâlâ en büyük düşü Film Enstitüsü'nün yanma bir müze yapılması
Bir ada ve kratiçelerle bîr yaşamGÜRHANUÇKAN
STOCKHOLM- lsveçli süıema ve
tiyatro yönetmeni, senaryo yazan
Ingmar Bergman, bu yılın sonunda
dagündemde. Onun "babaevi" olan
Stockholm Dram Tiyatrosu'nda, da-
ha kısa ve öz olarak, Dramaten'de, ha-
len oynanmakta olan SchiDer'in pi-
yesi "Maria Stuart"ı sahneye koydu.
82 yaşında ve her yeni oyunun gala
gecesinden sonra veya bir gün Önce,
"Artık adama (Farö) çeküiyorum''
der. Tiyatro yönetimi, Bergman'ın
daha önce defalarca olduğu gibi ye-
ni bir piyesi sahneye koymak için bir
süre sonra keyifle geleceğini bildiğin-
den onun tiyatrodaki odasına hiç do-
kunmaz.
2000 yılınm son günlerinde onun-
la az görülen röportajlardan ikisi bu-
rada büyük ilgi topladı. llki, Expres-
sen gazetesinden Jan Lindström'ün
Dramaten'de yaptığı röpörtajdı. Ikin-
cisi ise Bergman'ın, "Hayattaki tek
arkadaşımve sinema dünyasındaki en
eski dostum" dediği Erland Joseph-
son'la birlikte katıldığı televizyon
programıydı.
'Tiyatro oyunculanna aşığım'
Inşası 1908 yılında tamamlanan
Dramaten, Stockholm'ünmerkezin-
de ve bu kentin Fenerbahçe'si diye-
bileceğimiz sahil yolunun ucunda.
şirin Nybro Körfezi 'ne bakan bir bi-
na. Alman Jugend stili. Önündeki sa-
n yaldızlı sütunlann her birinde iki-
şer iri ve yuvarlak lamba yer alır.
Önündeki merdivenlere, ilkbaharın ilk
güneş ışıklanndan yararlanmak is-
teyen kentliler oturur.
"Ben bu binayta ortak kan dolaşv-
mına sahibim" diyor Bergman. "Ti-
yatro oyuneulanna âşığım. Bütün bu
tiyatro, herkesin bir arada olması için
var. tdejicfler birbirierini de görebü-
melL Zaten Kraliyet Locası aynı za-
manda sahnenin bir parçası dai"
Filmleriyle tsveç'i dünyaya tanıt-
mış olan Bergman, artık kamera ar-
kasına geçmemesini, "Et pazannı
terk ettün* sözüyle açıklamaya ça-
lışıyor.
Farö'deki evinde mini bir sinema-
sı var. Heröğleden sonra saat 15.00'te.
• "Beni en çok
Isveç filminin
gelişimi
ilgilendiriyor.
Benim için Isveç
sineması 1913'te
sessiz filmle
başladı. Daha
sonra sesli filme
geçilince her şey
silbaştan oldu."
• "Filmlerim,
beni doğrudan
doğruya
ilgilendirmiyor.
Sanki uzak bir
kuzenim çekmiş
o filmleri."
• "Ayncahklı
bir yaşamım
oldu; sevgili
kraliçelerim vardı.
Hepsi güçlü ve
mesleğini iyi bilen
kadınlardı."
ne Bergman'a ait olan
"lyi Niyet" ve "Özel
Konuşmalar" filmle-
rinin yıldızıydı. Onun
da Dramaten'de yaşı-
na göre oldukça uzun
bir geçmişi var.
Ingmar Bergman, bu
iki kraliçesini bir süre
önce düşünde görmüş.
Anlatıyor.
"Kapalı salonda bir
yüzme havuzunday-
dım. Oldukça büyük
bir yerdi Ben kısa ke-
nartardan birinde otu-
ruyordum. Karşı kısa
kenarda Lena ile Per-
nilla belirdL tlgi çekici
mayolar giyınişIerdL O
zaman derhal topar-
bnmayabaşladım,On-
lar havıız kcnanna otu-
rup ayaklannı suya so-
kunca. ben havuza at-
ladun. Sydney'deki
olimpivat oyunlannda
gördüğüm gibi kele-
bek stili yüzmeye baş-
ladun. Ama nasü da
kayıpgknyordum! On-
larm ayaklarmm ahma
burada bir fılm seyretmeye başhyor.
4 bin 500 fılm, video kasetlerinde bu-
lunuyor. Film Enstitüsü'nün aldığı
özel bir karar gereği her yıl 150-200
fılm rulosu. kamyonla onun Farö'de-
ki mini sinemasına gönderiliyor.
'Oldukça mahcup biriyirrT
"Beni en çok Isveç filminin gelişi-
mi ilgUendiriyor" diyor. "Benim için
İsveçfilmi 1913'te sessiz fîlmle başla-
dı. Daha sonra sesli filme geçilince
her şey silbaştan oldu."
Peki ya kendi filmleri?
"Bana o filmler, beni doğrudan
doğruya ilgilendirmiyor gibi geliyor.
Sanki uzak bir kuzenim çekmiş o
filmleri.''
Ingmar Bergman, bırçok film fes-
tivaline onur konuğu olarak davet
edilmesine, şu ya da bu ödüle layık
görülmesine aldırmayışını, bu festi-
vallere katılmamasım şöyle açıklı-
yor."Pek inanmıyorlar ama, ben ol-
dukça mahcup bir insarum."
Friedric Schiller'in "Maria Stu-
art"ını Dramaten'te sahneye koy-
maya karar vermesini ise şu gerek-
çeye dayandınyor: "Insanın etinde iki
kraliçe varsa böyle bir firsaü kaçır-
maz."
Schiller'in oyunu, iki kraliçe ara-
smdaki nüfuz ve üstün gelme uğra-
şını işliyor. Bergman'ın bu oyun için
uygun gördüğü kraliçeler, LenaEnd-
re ve Pernilla August. Lena Endre,
Bergman'ın senaryosunu yazdığı ve
yönetmenliğini Liv UUmann'ın yap-
tığı
u
İnançsızlar" adh fılmin kadm
başrolünde oynamıştı en son. Onun
için Bergman, "O bu rolü kabul et-
meseydi senaryoyu yazmazdıırT de-
mişti.
Pernilla August ise senaryosu yi-
üm ve ikisinin de ta-
banlannı öptüm!"
Ingmar Bergman'ın özel kraliçe-
leri de olmuştu: Ingrid Bergman ve
Liv Ulmann. Yaşamının en mutlu
dönemi olarak, Ingrid'le geçirdiği 6
yılı anımsıyor. Liv'le olan beraber-
liğinden doğan Lin'i de sevgiyle di-
le getiriyor.. Liv Ullmann'la dostlu-
ğunun film dünyasmda sürmesin-
den de.
"Ayncahklı bir yaşamım oldu; sev-
gili kraliçelerim vardı" diyor. "Hep-
si güçlü ve mesleğini iyi bilen kadın-
laıtn."
Dramaten'in ha>aleti
Son zamanlarda yeniden röportaj
yapıknasına izin vermeye başlayan
Bergman, ölüm ve doğaüstü güçler-
den de söz eder oldu. Geçenlerde bir
başka söyleşide zaman zaman yıllar
önce ölmüş olan anne ve babasıyla
konuştuğunu söylemişti. Bu kez de
Dramaten'in tarihinde önemli bir ye-
riolanHarrietBosse'den(1878-1961)
söz etti. Bir ara AugustStrindberg'le
evlilik yasamış olan Bosse'nin Dra-
maten'den ayrılamadığını ve arada
bir dolaşırken görüldüğüne konuyu
getirerek şöyle konuştu:
"Bir gece geç vakit mermer fiıaye-
nin üstündeki kaön korkuluğuna da-
yanmış olarak aşağı bakıyordum.
Karşı tarafta sis rengi bir figür belir-
dL Bir süre sonra da dağüıp yok ol-
du. Gördüğüm Harriet Bosse'ydi.
Donup kakuğımı hissettim, hüzün-
kndim."
'Her cumartesi 11.00'de'
Harriet Bosse, "KameJyahKadm"ı
son kez özel bir gecede oynayacak-
mış. Özel fıyatla satılan biletlerin ar-
tı geliri ona verilecekmiş. Ne var ki
erkek başroldeki oyuncu gelmeyin-
ce gece iptal olmuş ve Bosse çiçek-
lerini yüklenip kiralanmış bir oto-
mobille ve son kez Dramaten'de sah-
neye çıkamadan aynlmıs. Artık Ing-
mar Bergman, kadının huzursuzluğu-
nu buna mı veriyor, bilinmiyoT.
Ingmar Bergman, hemen bütün
fılmlerinde rol almış olan Erland Jo-
sephson'la ancak haftada bir kez, o
da telefonla görüşebiliyor:
"Her cumartesi saat 11.00'de."
Halen en büyük dileği, Film Ens-
titüsü'nün yaruna bir fılm müzesi ya-
pılması. Isveç'te ilk ve sessiz film-
lerin çekildiği Stockholm'ün Rasun-
da semti artık fazla sanayi bölgesi
haline geldiği için oradan caymış,
Film Enstitüsü'nün yanındaki geniş
arazinin bir parçasının müzeye aynl-
masını istiyor:
"Enikomı gayet çirkin ve asfalt bir
otopark ile birkaç avuç çim yoluna-
cak" diyor. "O zaman ben müzenin
açılış gecesi, içim dolduruhnuş ola-
rak da olsa kapıda durup bilet kes-
meyesözveriyorum" demışti bir sü-
re önce yayımlanan bir söyleşide. Is-
veç sinemasının kökü başka ülkeler-
de olan yeni yönetmenlerinden çok
umutlu. Onlar sayesinde Isveç sine-
masının geleceğini iyi görüyor:
"tşte bu özellikçok iyi sonuçlar ve-
recek, anhyorsun değil mi?"
Kurt Masur,
New York
Filarmoni'yi
dünyanın en iyi
orkestralanndan
biri durumuna
getirdL Orkestra,
Bernstein yöneti-
minden sonra en
iyi perfornıansmı
Masur'un
yönetiminde
sergjledi.
Masur9
un yerine
kfan seçilecek?
Kültür Servisi - New
YorkFflarmoniOrkestra-
sı şefinı seçmekte zorla-
nıyor. Cumartesi günü
New York Fılarmoni Or-
kestrası, Beethoven'ın
Dokuzuncu Senfonisi'nin
galasını müzik yönetme-
ni Kurt Masur'un şefli-
ğinde yaptı. Daha önce
Gustav Mahkr, Arturo
Toscanini, Sir John Bar-
biroDi ve LeonardBerns-
tein tarafından yönerilen
orkestra. Masur'un ya-
kında aynlacak olmasına
karşuı hâlâ onun yerini
alacak kişiyi bulmuş de-
ğil.Özellikle Boston ve
Philadelphia'daki diğer
büyük klasik orkestralar
da süperstar şeflerin pe-
şindeler, ama New York
Filarmoni seçimini yap-
madan, önde gelen isim-
lerin ügisini çekemeyecek
gibi gözüküyorlar.
Bu durum, 'Spielberg
etkisi' diye adlandınlan
bir Hollywood sendro-
muna benzetiliyor: Ünlü
yönetmenin kesinkaran-
nı vermesinden önce ön-
de gelen filmlerin bek-
lemede kalması gibi.
l .3 milyon dolar maaş
alan ve şiîndi Londra Fi-
larmoni Orkestrası'mn
yöneticisi olan Masur'un
aynlmasuun ardında ya-
tan nedenin ise yönetici
yarduncısı Debora Bor-
da ile yıllardır yaşanan
iç çekişmeler oldugu söy-
leniyor.
Masur ve Borda ara-
sında kişisel çekişmeler
ve yönetim tarzı konu-
sunda anlasmazlıklar ol-
duğu belirtiliyor. Yöne-
tim ile müzisyenler ara-
sında, greve bile yol a-
çabilecek tartışmalarya-
şandığı söyleniyor.
Kendisine haksızhk
yapıldığını belirten Ma-
sur, yönetimlemüzisyen-
ler arasındaki anlaşmaz-
lıklarda çoğunlukla mü-
zisyenlerin tarafuıda yer
aldığı için kendisine isti-
fe etmesi konusunda bas-
kı yapıldığını söyledi. "O,
yüreğivie ve ruhuyia bir
müzisyendı ve onun için
müzikonu her yöndenbi-
zebağtoraninsanibir me-
sajdn" diyor bir orkest-
ra üyesi.
Masur'un yerine geçe-
cekisimlerarasında Kent
Nagano, Christopher
Eschenbach ve Mkhael
Tılson Thomas bulunu-
yor. Metropolitan Ope-
ra'nın müzik dırektörü
James Levine de olası
adaylar arasında görülü-
yor, ancak Levine, Bos-
ton Senfoni Orkestra-
st'ndan gelenteklife daha
sıcak bakıvor.
'Hayatımda hep mizah var!y
OZLEMALTUNOK
Özdemir Altan'ın, geçmişine
ışık tutan 1965-1966 'Krallar ve
KraHçeler've 1966- 1970'Tepe-
göz ve Sinek Krahnın Oğlu' seri-
leri 10 Ocak'a kadar Kare Sanat
Galerisi'nde sergileniyor.
Sanat yaşamını başlangıcından
bugüne 7 farkh döneme ayıran
sanatçı. 35 yıl önceki serileriyle
izleyici karşısına çıkarak geçmı-
şini bugüne taşıyor. Kısa süre ön-
ce AKM Sanat Galerisi'nde 'So-
yağaçlan' başlıklı sergisi yer alan
Altan, sürekli arayış içinde yeni-
liğe ve rastlantısallığa açık biçim-
de üretiyor, geçmişiyle bugünü-
nü yan yana getirerek kendisiyle
banşıklığını da ortaya koyuyor.
YapıÜar sürekli sergüenmeli
- 35 yıl önce gerçekleştirdiğiniz
'Krallar ve Kraliçeler" ile 'Tepe-
göz ve Sinek Kralmın Oğlu* seri-
leriniz nasıl oluştu?
ÖZDEMİR ALTAN - 1965 te
Paris'te bulunduğum zaman yap-
tığım resimler bunlar. 7 dönemi-
min hepsinde olduğu gibi daha
önceden planlanmış hiçbir şey
yoktu ortada, içgüdüsel olarak ge-
lişmiş şeyler.' KrallarveKraliçe-
ler' Paris'te bulunduğum sırada zi-
yaret ettiğim kiliselerin camla-
nnda gördüğüm Hıristiyan aziz-
lerindenkaynaklanıyor biraz. Bun-
lar. sanki bize poz veren. ayakta
duran figürler olarak çalışmala-
nmda yansımalannı buldu ve böy-
le bir seri oluştu. Bu seri bittik-
ten sonra yine hesapta olmayan
'TepegözveSinekKraluım Oğlu'
serisi ortaya çıktı. Bu sefer yine
ayakta figürler, ama soyutlanmış.
simgeleşmeye başlamış, paşa ko-
kartlan, çeşme alınlıklan. kapı
üstleri gibi formlar ortaya çıktı.
- Formlarüzerindenmi yola çık-
Imız^yoksaçahşırkenıniortayaçık-
ü formlar?
ALTAN - Çahşırken kendıli-
ğinden ortaya çıkıyor. Simetriy-
le beraber resme egemen olmaya
başladı ve iki yıl kadar sürdü bu
çalışmalar. Herhangibiruzun araş-
tırmamn, düşüncenin sonucu de-
ğil, daha çok içgüdüsel oluşmuş
resimler. Başlangıçta, hiç güven-
mezsiniz, belirli bir izi takip et-
mediğini görürsünüz. Ama bir sü-
re sonra iyi ki varlar dersiniz.
- Daha önce sergilenen bu seri-
leri. uzun bir aradan sonra tekrar
gündemegetirme amacnuzneydi?
ALTAN - Elimde kalmış ve il-
gi gördüğünü bildiğim serilerdi
bunlar. Aynca, biz ressamlar her
zaman sergilemeliyiz resimlerimi-
zi. YapıÜar kitaplara girmeli ve ser-
gilenmelidir sürekli olarak. Şim-
di Türk resminde sanatçı, en son
yapüklan resimleri sergiliyor, çün-
kü elinde resim yok. Genel ola-
rak ressamlann geçmişi zor Tür-
kiye'de, hatta geçmişleri yok. Re-
sim yapıp satıyorlar. Bende ise
yüzlerce vardır, çünkü arkası ge-
liyor. Ama 'TepegözveSinekKra-
Imuı Oğlu'nun oluştuğu süreçte
ben de çok fazla çalışmamışım.
Çünkü o dönem Türkiye, elimizi
çok bağhyordu. Siyasal baskılar
da yaşıyorduk.
Politik dönemlerie paralel
- Sanatsal dönemlerinizk Tür-
khe'nin politik dönemleri ara-
sında bir paralellik de söz ko-
nusu öyleyse™
ALTAN - Şaşırtıcı dere-
cede bir paralellik var,
evet. 12 Mart ihtilalinde
arkadaşlanm dağlarda
sürek avı gibi avlanırken
bunu '12MartveSonra-
a' serisinde anlatmıştım.
12 Eylül sonrasında ise
tam 3-4 yıl sürecek olan
'Kolaj ve Üç Boyuthüar'
serisi oluştu. Bu ikısi darbe-
lerle şekillenip sonra kendi
sanatım içinde yer bulan dö-
nemler oldu. "Sanat birbirinden
farkfayapı. kavram. köken ve man-
uldannbir araya gelmesinden olu-
şur" savını yakaladığımdan beri,
Türkiye'nin kirliliğine, pasaklı-
lığrna duyduğum tepkiler bunlar.
Size verilmeyen dünyayı siz ya-
ratacaksınız ve kültürün seçenek-
sizleştirilmesine, tekdüzeleştiril-
mesine karşı geleceksiniz.
- 'KraDar ve Kraliçeler' Ue 'Te-
pegözve SinekKrahnm Oğhı' se-
rileri bir başka başkaktanyı, kla-
sik sanattan kopuşun izlerini ta-
şıyor. Bugün ise çok farklıbir yer-
de resminiz...
ALTAN- Klasik sanatla son he-
saplaşma ve klasik sanata bir ve-
daydı o seri. Bu çalışmalar benim
klasik sanatla son temasımdı, ar-
kasından açılım başlayacaktı. Ru-
bens, Velazques ve barok ressam-
lan ile ilişki halinde çalışmalar-
dı. 'TepegözveSinekKrahnınOğ-
hı'nda da şemalara dönüştü.
- 'Tepegöz ve Sinek Krahnın
Oğlu', 'Kısa Pepin" gibi adlar kul-
Jandığıruz yapıtiannızda ironik
veefeanevibü-dDin varhğı göze çar-
pryor. Yapıt ve adı nasıl bir ilişki
içinde resminizde?
ALTAN - Benim en büyük şan-
sım, yaptıklanmın kendiliğinden
ve doğal olarak gelişmesi. Seri-
lerin isimlerini hemen o günler-
de veriyordum. Dışarıdan gelen
malzemelerle birlikte isim de gi-
riyordu resmin içine. Madde ola-
rak ve zenginleştirme öğesi ola-
rakyazı, başlıbaşına bir form. Ay-
nca, dadaizmden bize miras ka-
lan yan somut yan soyut anla-
• Türk
resminde
sanatçı, son
resimlerini
sergiliyor.
Genel olarak
Türkiye'de
ressamlann
geçmişleri yok.
Resim yapıp
satıyorlar. Bende
ise yüzlerce
vardır, çünkü
arkası geliyor.
mıyla formla beraber doğarak dı-
şandan gelen malzemelerle birlik-
te resme giriyor isim resmimde.
^iye değjşmesin resmim?'
- 'Krallarve Kraliçeler' bir yan-
dan egemenliğitemsfl ederken bir
yandan da ironik. mizahi duruş-
lara sahipler resminizde. Bu, bi-
linçli yaranhnış bir paradoks ol-
sa gerek—
ALTAN - Yapıtlann isimlerin-
de olduğu gibi, hayatımda da mi-
zah hep var. 'Krallar ve Krabçe-
ler'i yaparken arkadaşlanm beni
Paris'te kostüm müzesine götür-
mek istcdiler. Kafamdaki uydur-
ma krallann silinmesini isteme-
diğim için gitmedim. Onlan be-
bek gibi, çocuğum gibi görüyo-
rum ben. Değişerek, dönüşerek
başka bir şey oluyorlar.
- 35 yıl önce ohışturduğunuz
bu seriler bugünden bakmca
nasıl bir yer ediniyor sanatsal
çizginizde?
ALTAN-Tüm yaşamı bo-
yunca aynı şeyin peşinde
koşmuş önemli sanatçılan-
mız vardır, gittikçe olgunlaş-
mış ve mükemmel yapıtlar
ortaya koymuş. Kendi resim-
lerime baktığımda, şimdi çok
şaşınyorum. Ama bir yandan da
dünyamız değişiyor, niye değiş-
mesin benim resmim. Imzalanmız
bite günden güne değişiyor. Ve
şaşınyorum biraz da resmi değiş-
meyenressamlara. Köklübir kla-
sik kültür eğitimi almış olmamın
meyveleriydi bu serilerin oluş-
ması. Biran geldi, bütün sanat ta-
rihini; rengi. armoniyi,ritmi,kom-
pozisyonu.. hepsini sildim.
Ondan sonra bir tarih geldi, on-
ların hepsi bir kenara itikneliydi,
son verilmeliydi ve yeni bir şey-
ler olmalıydı. Bu da karar verdi-
ğimden değil, yine kendiliğinden
oldu.
IŞILDAK VE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Aydrtap, YeniYıl Öfkesi...
Bir yıl ne çabuk geçti; klasik bir söylemdir, hep
böyle denir, hep böyle deriz. Bu yeni yıla -başka
zamanlar da olmuştur-, öfkeyle giriyoruz! Oysa,
genel bir yaklaşımdır, inanıştır, yeni yıla umutla
girilir.
Sen niye öfkeleniyorsun, diyeceksiniz.
Öfkelenmemek elde mi? Ülke yine kargaşa için-
de, despotizm almış başını yürüyor. Şiddet iyice
resmileşmiş, analann. babalann yüreği kan ağlı-
yort Insanlaröldürülüyor, insanlarkendini yakıyor.
Işkence biçimleri "uygarlaşıyor".
Daha sıralamayayım. Gel de öfkelenme...
• • •
Aydınlar, sanatçılar, kuşkusuz ki daha ince bir
aynmı da katarak söylersek entelektüeller niye, ni-
çin devleti, devlet polıtikalarını, ideolojilerini; hü-
kümeti, hükümet politikalannt; siyasi erkın ide-
olojisini, felsefesini desteklesin ya da olumlasın.
Niçin, niye?
Şayet bir ülkede destekliyorsa, olumluyorsa ay-
dınlar, sanatçılar; onlar kendilerine sormalılar. "Biz
neyiz, kimiz" diye.
Şayet bir ülkede aydınlar, siyasal ve ideolojik er-
ki destekliyor, olumluyorsa, o ülkede ciddi sorun-
lar var demektir!
Aydınlar muhaliftir. Hertürlü baskıcı (yadabas-
kıcı olmayan) otoriteye karşı aydınların, sanatçı-
lann muhalefet yapmalan kendi özlerinden kay-
naklanır. Kuşkusuz zaman zaman kültürel bir
"anars/zm"i de barındırmaktadır bu muhalefet...
Devlet de otoriteyi ifade eder, şu veya bu şekil-
de hükümet de. O halde aydınların devlete karşı
düşünsel, yazınsal bir muhalefet içinde olmalan;
bazen de eylemsel bir muhalefet içinde olmalan
çok doğaldır.
(Sivil toplum kuruluşlannin önemine hiç değin-
miyorum! Bizde bu kuruluşlara genellikle yasadı-
şı terör örgütü olarak bakılır; ilginç.)
Eylemsel diyorum; bölücülükten, anarşizmden,
terorizmden söz etmiyorum. Demokrasinin "için-
de" olması gereken eylemden: Mitinglerden, pro-
testo gösterilerinden. bildirilerden, manifestler-
den, imza kampanyalarından vb. söz ediyorum.
Aydınlar, ne zaman -güç bela- bir araya gelip
politik tavırlara karşı çıksa, eleştirse, protesto et-
se hemen ya bölücü olur ya vatan haini.
Eskiden hemen komünist olurlardı. Şımdi zaman
değişti, devletin terminolojisi de teknolojik dev-
rimle ve siyasi liberalizmle birlikte degişti; artık
pek kullanılmıyor.
Alt katmanlarda -bazen- kutlanılsa da; artık üst
söylemlerdepekitibaredilmiyor. Dedikya zaman
degişti...
• • •
Devletin güçleri "Hayata Dönüş" operasyonuy-
la ölümlere neden oluyor, onlarca insan ölüyor, na-
sıl bir şeyse bu opera^yon başarıfı olarak nitfeien^
diriliyor. Üstelik böyle bir operasyonun daha kâ-
ğıt üzerindeyken nasıl sonuçlanacağı üç aşağı
beş yukarı belli iken!
Hiç kimsenin yaşama hakkını elinden alamaz-
sınız! Ama hiç kimsenin!
Ölüm cezası kalkmadı; insanlar anadiliyle özgür-
ce konuşamıyor, istedikleri gibi yayın yapamıyor.
Bu doğal hakları verilmiyor, birtakım bahaneler
ileri sürülüyor. Oysa söz konusu olan hakların var-
lığı.
Birçok "şey"inizi değiştirebilirsiniz. Kılık kıyafe-
tinizi, saçınızı. cinsiyetinizi, uyruğunuzu, sevgili-
nizi, kannızı kocanızı, evinizi, marketinizi, cep te-
lefonunuzu, çamaşır tozunuzu, yağınızı, televiz-
yonunuzu, bilgisayannızı, vb. vb.
Ancak "hiç" değiştıremeyecekleriniz vardır. Ör-
neğin anne-babanızı değiştiremezsiniz; çocukla-
rınızı değiştiremezsiniz; inkâr edebilirsiniz, soka-
ğa atabilirsiniz, ama değiştiremezsiniz!
Anadilinizi de değiştiremezsiniz! »
• • •
Yine klasik bir soruyia karşı karşıyayız: "Ne ola-
cak bu memleketin hali?"
Eskiden bu soru, kahve köşeterinde sıradan, gün-
lük bir politikanın yansıması iken şimdi yanıtı iyi-
ce güçleşen, felsefi bir nitelik kazandı. t
Özgürlüğü, köşe dönmek olarak. amayaşamın
her alanında ve her kesiminde köşe dönmek ola-
rak algılayan bir ülkenin geleceği kim bilir ne olur!
Tabii ki eklemek gerekli; okumayan, kitaba "düş-
man" birtoplumun hali nice olur!
Yeni yıldan hiç umutlu değilim ve de öfkeliyim.
Çünkü, oğlumu ve çocukları çok seviyorumm...
"Behçet Aysan Şiir Ödülleri'
sahiplerini buldu
• ANKARA (ANKA) - 2 Temmuz 1993'te
Sıvas'ta meydana gelen Madımak olaylannda
hayatıru kaybeden şair Dr. Behçet Aysan "ın
anısına 6 yıldan bu yana Türk Tabipleri Bırliği
tarafından düzenlenen 'Behçet Aysan Şiır
ödülleri' sahipleri belli oldu. 4 ayn esere verilen
ödüller edebiyat dünyasının ünlü isimleri Şükran
Kurdakul. Ahmet Telli. Emın Özdemir, Anf
Damar, Ataol Behramoğlu ve Ahmet Erhan
tarafından belirlendi. Şiir ödülü Özlem Sezer'in
'Sevişme' adh dosyası ile Veysel Çolak'ın 'Güzel
Suç' adlı kitabına verilirken Selma
Ağabeyoğlu'nun 'Gecikmiş Bir Çocuk' adlı
dosyası ile A. Kadir Paksoy'un 'Öte-Beri' adlı
kitabı da övgüye değer bulundu. Ödüller 8 Ocak
günü 'Ankara Resim ve Heykel Müzesi
Türkocağı Salonu'nda düzenlenecek bir törenle
sahiplerine verilecek.
Bedri Koraman yeniden başkan
• KiUtür Servisi - Karikatürcüler Derneğı'nin 27.
Olağan Genel Kurulu, 16 Aralık 2000 tarihinde
Istanbul Atatürk Kültür Merkezi"nde
gerçekleştirilmiş ve yapılan oylama sonucunda
yönetim kuruluna Bedn Koraman. Metin Peker,
Kemal Özyurt, Necati Abacı, Cemal Ang
seçihnişlerdi. Yönetim Kurulu'nun 02-01-2001
tarihinde, Karikatürcüler Derneği merkezjıde
yapüklan toplantı sonucunda Bedri Korarnan
başkan, Metin Peker genel sekreter, Kemal
Özyurt sayman, Necati Abacı ve Cemal Ang
yönetim kurulu üyeleri olarak görev aldılar.