Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 OCAK 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ
Mektuplarda aşk, aşkta mektupSize aşk ipiltilerinden, bunun mek-
tuplara yansıyan sevgi demlerinden
söz edecek değilim. Ama mektup yaz-
manın bir insan ömriinde ne anlama
geldiğini, gelebileceğini anlatmak;
aşkta mektup, mektupta aşkı, bir de
mektup yazma aşkını anlatmak iste-
rim doğrusu.
MihraJi Usta, ömrü, vefasız bir kuş
gibi nitelendirmişti.
16-17 yaşlanndaydım onu tanıdı-
ğımda. Iller Bankası Sankamış Su tş-
leri Şantiyesi'nde o, su ustası; ben de
puantördüm.
O, vefasızlığın ne olduğunun ve da-
ha birçok şeyin bilgesiydi benim gö-
zümde. Birlikte geçecek dört ayın, be-
nim için, dört insan ömrüne sığabile-
cek bir zaman dilimi olabileceğini
sonra sonra öğrenecektim.
Mihrali Usta ile kardeşi Mizrahi
apayn kişiliklerdi. Onlan tanıdığım-
da ilk gurbetin hüznü, ılk sıla özlemi-
nin acısı ve ilk aşkı yaşamanın sevin-
ci vardı bende. Hayat, dokundukça el-
lerimi yakacak gibi duruyordu kar-
şımda! Yok, hayu" hayır, ben ona doğ-
ru yüriidükçe yangınlan gösteriyordu
bana. Sevgiyi, bağlıhğı, çalışmakla
güzelleşebilen bir ömrû, bahar çağla-
nnın anlamını, sevgi demlerinin yo-
lunu, dostluğun ne olabileceğini, do-
ğayı, insan sıcaklığını. özlemi, yoklu-
ğu, yoksunluğu, aldanışı ve hüznü,
aynlığı ve bir de acıyı...
Van Cogh'tan Theoya
Evet, Mihrali Usta, bir hayat bilge-
si gibi duruyordu karşımda. Satrancın
dilini öğretiyordu bana, "hayan kav-
ramanın bir yohıdur" diyerek.
Mizrahi Usta ise, bugün bile o unu-
tamadığım bir an'ıyla yaşar bende;
uzaktan, okyanus ötesinden gelen bir
mektupla adeta benleştiği; ellerinden
alev ateş, buğu çıkarcasına tuttuğu,
döne döne okuduğu o mektubu güne,
geceye, kirpiklerinin duldasına taşıyıp
durduğu günle ve bunun sonrasmda-
ki bir an'la yaşar durur bende.
Kasaba ile sınır kenti arasındaki bir
dağın uçsuz bucaksız engebeli yolla-
nndayız. Işçilerkanal kazıyorlar. Miz-
rahi Usta, kanal boyunca gıdıp geh-
yor. Bense. bir ağacın duldasında Van
Gogh'un Theo'ya Mektuplar'ını(*)
okuyorum. Öğlen molasmdâ herkes bir
yana sere serpe dağılınca, o yanıma
gelerek, nicedir gömüldüğu suskun-
luğunu çözerek; "Bana oradan bir
mektup oku", demış, yanıma otur-
muştu. Ben de, hiçbir şey söylemeden,
ilk açtığım sayfadan Van Gogh'un,
kardeşi Theo'yayazdığı 3 Eylül 1881
tarihli mektubu okumaya koyulmuş-
tum. Karşımda bir Rodin heykeli gi-
bi duruşuyla o kısa an içınde, renkten
renge, biçimden biçime giriyordu san-
ki. Son sözcükleri daha beİdemeden,
eliyle işaret ederek, "Şurayı, şnrayı
bir daha baştan al", demesi, benım-
se, ses tonumu hiç değiştirmeden o sa-
*«*
orlara dönmem: "Ama anlarsm ki ona
yaklasmak için ekfcn geleni yapaca-
ğrnı: beni sevinceye kadar onu sevme-
ye kararhyım.
Sen de zaman zaman âşık oluyor
musun, Theo? Olmanı isterdim, çün-
kû, inan bana, küçük dertierin de bir
değeri var. İnsan kimi zaman fizgün-
dfir, öyle anlar olurki cehennemde sa-
nırsın kendinL ama başka, daha güzel
şeyler de vardır.
Üç aşaması var bu işin:
1. Sevmemek ve sevürnemek,
2. Sevmek ve sevihnemek (benim
durumum),
3. Sevmek ve sevilmek.
Bence ikinci aşama birincisinden
güzektir, üçüncüye getince. onun üstö-
ne yoktur."
Sonra; "Bana öyle bir mektup ya-
zarmısm?Şuikinci\ianlataıı'.'- deyıp
yanıtını beİdemeden gitmişti.
O günkü "ben" / bana göre orta,
bugünkü benim yaşımdaki Mizrahi
Usta'nm derdinin ne olduğunu kolay-
ca anlamıştım. Van Gogh'la üçümüz
bir yerde buluşmuştuk; bu ıssız yer-
de, acınm sağanağına tutulmuşçası-
na bitirmiştim Mektuplar'ı.
Van Gogh, bir derdi olduğu için ya-
zıyordu, resim yapıyordu. Onun elle-
rinden çıkan buğu gibi; Van Gogh'un
her mektubu da benim ellerimi, yüre-
ğimi tutuşturuyordu. Onun yazmak
ısteyip de yazamadığı, benimse bir
türlü yazma cesaretini bulamadığım
OKUMA ÖNERMELERİ
* MektupSeçkisi, Haz.: GürselAy-
taç, 1992, Gûndoğan Yay., 198 s.
* Theo'yaMektuplar, V. Van Gogh,
Çev.: PınarKür, 1996, Yapı Kredi
Yay., 242 s.
* Mektuplarda Bir Yaşam, John
Steinbeck, Çev.: Sevim Raşa, 1991,
Cem Yay., 520 s.
* Mektuplar, G. Flaubert-G. Sand,
Çev.: Bedia Kösemihal, 1992, Anah-
tarKitaplar, 608 s.
* SeçmeMektuplar, Goethe, Çev.:
Melahat Togar, 1992, Can Yay., 282.
* Aşk Mektuplan, Halil Cibran,
Çev.: Feyza Karagöz, 2000, Anah-
tarKitaplar, 132 s.
* Seçme Mektuplar, Rilke, Çev.:
M. Togar, 1988, Cem Yay., 144 s.
* 'Sevgili Milena': Mektuplar,
Kafka, Çev.: Adalet Cimcoz, 1989,
Say Yay, 266 s.
*Düşün YayıncıhkMektuplar Di-
zisi: Goethe, Mikelanj, Rilke, Zwe-
ig, Heine, Baudelaire, Joyce, Kaf-
ka, Tucholsky, Rimbaud, Lavvren-
ce, Mallarme, Hemingvvay.AzizNe-
sin 7/ı mektuplan.
*Aşk Mektuplan (1932-33/1933-
34), Bedri Rahmi - Eren Eyuboğlu,
Yay. Haz.: M. H. Eyuboğlu, 1999-
2000 (iki kitap), T. Iş Bankası Kûl-
türYay., 196+246 s.
V
an Gogh,
bir derdi
olduğu için
yazıyordu, resim
yapıyordu. Onun
ellerinden çıkan
buğu gibi, Van
Gogh'un her
mektubu da benim
ellerimi, yûreğimi
tutuşturuyordu.
Sonra, ne çok
mektup okudum:
Çehov'dan,
Gorki'den,
Kafka'dan, Halil
Cibran'dan,
Zweig'dan, Nâzım
Hikmet'ten...
Bir mektup
edebiyatının
olabileceğini
öğrendim sonra.
mektubu yazmıştım.
"Bunlan oku ve unut Onun içm
yaz", demişti onu günlerdir uykusuz
bırakan mektubu bana uzattığında.
Ulaşılamayan, hiçbir zaman da ka-
vuşulamayacak olan bir sevgiliye ya-
zar gibi yazmıştım. Yazdıkça kendi-
me dönmüş, o ilk aşkın ipiltilerini an-
latabilmek için yalnızca mektup ya-
zılabileceğini görmüştüm. Bireliînden
Van Gogh, ötekınden ise Mizrahi Us-
ta tutmuş; onlann ulaşılamayan "scv-
gili''leri ise içimdeki ses olmuştu.
Ömrüm, bayram sevıncine dönmüş-
tü o gürilerde.
Hayatı kavramamn bir yolu
Mektup yazmak bir sıcaklık, bir ıle-
ti, bir şeyi anlatmak, bırtakım şeyleri
dile geürmek, bir sevgiyi söze dökrnek,
yazılandan söz etmek, duygu havuz-
lannda kulaç atmanın ne anlama gel-
diğini yansıtmak; tıpkı geceyle gün-
düzün, acıyla sevincin, aynükla kavuş-
manm buluştuğu yeri anlatabilmekti.
Paylaşmaktı, "sevdHn" dıyebılmenin
anlamıru görebilmekti mektup. Ha-
yata dokunmak, dönüp hayatın öte ya-
kasına bakabümekti. Bir yüreği aç-
manın, ele geçirmenin en güzel yolu!..
Hayatımızdan asla çıkıp gıdemeyen-
lenn neler olabileceğine bakmak, bağ-
lanmaktı hem de.
•••
Mektup, o gün bugündür, benim
için, hayatı kavramanın bir yolu oldu.
Binin üzerinde mektup yazdım. Kar-
şüıklı, karşıhksız. Aşkta, aynlıkta, ka-
vuşmanın sevincinde, özlemde, acıda,
paylaşma coşkusunda, gidip gidip dö-
nüşlerimde, savrulduğum an'larda,
yürek çmgınlıklannda, yolculukla-
runda...
Sonra, ne çok mektup okudum: Çe-
hov'dan, Gorki'den, Kafka'dan, Halil
Cibran'dan, Zweig'dan, Nâzım Hik-
met'ten...
Bir mektup edebiyatının olabilece-
ğini öğrendim sonra.
Zweig' m şu sözlerine gönülden bağ-
landım: M
Oysa mekruptan sevgimizi
esirgemekle ne büyülû bir şevi yitirdi-
ğimizin bilincine varabüseydik! Her
mektup hep tek bir kişiye,duyguknn
paylaşüması için öngörûhnûş belK bir
insana yönektiğinden, ister istemez ko-
nuşanm ikinci bir portresine dönüşür-
dü. Kendisine seslenilenin sesi de -bi-
linç amnda olmak üzere- yamt verir-
di; bu ortak atmosfer, aynı zamanda
hem açık, hem mahrem, hem konuş-
kan, hem suskun, güven aşıiayıa ve sır
saklayıcı bir içtennği sergüerdL"
Ataç'uı "Her yazı bir mektuptur"
deyişine katıldım hep.
Çehov'dan Corkl'ye
Çehov'un mektuplanna yansıyan
sözleri, yazı yurdumu genışletti deme-
liyim. Yahıızca bu da değil; yazmanın
ne anlama gelebileceğini en çok o
mektuplarda öğrendim dersem, abar-
tı saydmasın. Kendinizi genç bir *ya-
zaradayı" olarak gördüğünüz günler-
de, onun, Gorkı'ye yazdığı şu sözle-
rine nasıl bağlanmazdınız:"İnsan,ya-
zı yazdığı için toprağa kakdmaz,* gö-
mükhlğü için, başka bir yere gideme-
diğüçüıyazar."
Sonra, Nâzım Hikmet'in sesi bir
bulut gibi gelip buldu beni o aşk kav-
şaklannda. "Ayşe'nin Mektuplan "nda
şiire dönüşen bir mektubun anlamını
çözmeye çalışırken iç coğrafyamızın
yolculuklan için, mektubun eşsiz bir
dil olduğunu gördüm. Ve elbette ki
Cezaevinden Memet Fuat'a Mektup-
lar bu yolun önünü açanlardandı.
Gene mektup yazmaktayım. Uzak-
takine, ulaşılamayana. Hayat bu kez,
avuçlanmdan yakalamış beni. Yazdı-
ğım her sözcük bir sevinç, bir özlem,
bir acı gibi yüzümün özlemle soldu-
ğunu anlatıyor O'na.
Başka türlü olamazdı; eğer mek-
tupsuz bir hayat sürseydim, ne aşk
olurdu hayatımda, ne mektup yazma
aşkı, ne de sanat! Yoksa ben de, öm-
rü vefasız bir kuş gibi nitelendirip
savunup duracaktım şimdi.
Hep, "Mektup yaz ki, mekrupsuz
kalmayasuı", demem de biraz bun-
dandır.
Bunun da size, bir mektup gibi gel-
mesini diler; sevgi ve dostluk duygu-
lanmı iletirim sevgili okurum.
(*) Theo 'ya Mektuplar, Van Gogh,
Çev.:AzraErhat, Yankı Yay., 158. s.
Istanbul Dergisi
Ankara
dosyası
Kültür Servisi- Üç ayda bir ya-
yımlanan Istanbul dergisinin ye-
ni sayısı çıktı. Derginin yeni sa-
yısı bu kez Ankara-Istanbul dos-
yasını ele alıyor.
Taml Bora, 'Ankara: Küçük
Büyükşehir' başlıklı yazısında
"Ankara'yı sevenkr Ankara'da
neyi severier" sorusunu, son yıl-
larda kente zarar veren beledi-
yeyi, Ankara nefretini ele alı-
yor; Ankara'yla ilgili standart
klişeleri sorguluyor. Şebnem Işi-
gûzej, Ankara-lstanbul treniyle
bizi Istanbul'danahp Ankara'ya
götürüyor. Işigüzel'in izlenim-
lerine ManueJ Çrtak'ın fotoğ-
raflan eşlik ediyor. Orhan Teke-
Boğiu ise 'Ankara'nnı Teksesö-
Uği, tstanbul'un Çokseslüiği'
isımli yazısuıda, Türkıye'de bu-
gün oluşmuş bulunan popüler
müzik kültürünün temellerini,
Cumhuriyet'in musiki inkıla-
buıda anyor. Ankara-lstanbul
dosyası içinde aynca Meltem
Ahıska. 1923'teCumhuriyet'le
birlikte yaratılan Ankara-lsjan-
bul karşıtlığuıı 'İstanbul Üze-
rindenAnkara' başlıkh yazısın-
da bir mitoloji olarak ele ahrken,
Mustafa Sönmez adı özel gın-
şimcilikle özdeşleşmiş olan îs-
tanbul'da devlet sektöründeki
dönüşümleri irdeleliyor. Dergi
aynca,Temmuz 1999'dan bu ya-
na kentsel alana müdahale eden
yerel bir girişim etkinliğini sür-
düren 'Sflivri VereJ Gündem 21'in
hikâyesıni de projeye öncülük
edenlerin aracılığıyla gündeme
getiriyor.
CourneyPine veAswadBabylon 'da
Kültür Servisi - Babylon ye-
ni yılın ılk ayında yıne geniş
bir yelpazede yer alan konser-
ler ve belgesel gösterimi, tiyat-
ro gibi farklı etkinliklerle Is-
tanbul'un kültürel yaşamına
renk katıyor.
Ayıtf ilk etkinlıği 5 ve 6
Ocak'ta Elektronika ve indie-
rock'ın sınırlannı aşan, çağdaş
'indie-fusion' türünün öncüsü
konumundakı Laika ile gerçek-
leştirihyor. Laika, uzayın sınır-
sızlığında gezinip hip-hop, caz,
alaturka, dub ve krautrock'ı in-
celikli bir biçünde ışleyerek son
albümleri 'GoodLookmgBlu-
es'dan örnekler verecek.
9 Ocak'ta ise 'Aysegül Yeşil-
nilCazKonseri' yeralacak. Caz
müzığının dünyada en çok ça-
lınmış ve yorurnlanmış eserleri
olan 'standartiar' Ayşegül Ye-
şilnil'in konserlerinin esin kay-
nağı.
'Yeni Chemical Brothers7
Bergama Ga>dası albümüy-
le başarılannı daha da perçin-
leyen Laço Tayfa, 10 Ocak ak-
şamının konuğu. Laço Tayfa,
zeybekten Azeri nağmelerine,
Roman havalarmdan Istanbul
çeşitlemelerine uzanan gele-
neksel bir müzik yolculuğu su-
nuyor.
11 Ocak akşamı yer alacak
Açık Radyo Partisi ise Yılmaz
Aysan ve HaklunDostoğiu'nun
prodüksiyonu.
12-13 Ocak akşamlan Herb,
AhTed ve Lola B.'den oluşan
Gusgus rXFs, gittikleri her şe-
hirde olduğu gibi Istanbul'da
da insanlan, amaçladıklan mü-
kemmel ortam ve mükemmel
geceye ulaştınnaya çalışacak.
'Sibel Kasapoğlu Dans Pro-
L
jesi' 16 Ocak'ta 'Kucakla-ma'
başlıklı gösterisiyle Babylon'da
yer alıyor.
17 Ocak gecesi yeni Chemi-
cal Brothers olarak anılan Fuzz
AgainstJuok, 80'lerin disco tı-
nısınıjazz, funk ve break-beat-
lerle bırleştırc- ^ _ _ _ _ ^ _
rek yepyeni ve
heyecan verici
birmüzik ortaya
koyuyor.
Topluluğun
canh perfor-
mansını tanım-
lamak için ünlü '
NewMuskalExpressdergısı şu
ifadeyi kullanmıştı: "Carl Cra-
ig'in,tümzamanlannenmcaz-
funk orkestrasmıyönettigini ha-
yal edin.*'
Sahnede canlı davul, bas gi-
tar, saksofon, vokal kullanan
topluluğun performansını Tal-
king Heads, Red Snapper ve
ChemicalBrothers'm aynı sah-
nedejam yapmasına benzetebi-
liriz.
18 Ocak gecesi 'Tehin' adı al-
tında gitarda Erkan Oğur, bas-
ta tsmail Soyberk, davulda lur-
gut AJpbekoğlu'ndan oluşan
ekibin konseri var.
aika, Ayşegül Yeşilnil, Laço Tayfa, Gusgus
DJ's, Erkan Oğur, Fuzz Against Junk, Courney
Pine, Ricky Ford & Istanbul Jazz Collective, Baba
Zula, Aswad bu ay Babylon'un konuklan olacak.
Caz ile hip-hop, soul ve reg-
gae müziğini korkusuzca har-
manlayan Courney Kne 19 ve
20 Ocak'ta caz müziğinin ge-
rek eleştirel gerekse ticari yön-
den başanya ulaşan ender sanat-
çılanndan biri olarak konuk olu-
yor Babylon'a.
Courney Pine, yalnızca üs-
tün müzik yeteneği ve yaratıcı
besteleriyle değil, aynı zaman-
da damgasmı vurduğu bu mü-
zik türünün gelişmesıne ön ayak
olmasıyla da 80'lerin sonunda
müzik dünyasında büyük bir
yankı uyandırmış ve uhıslara-
rası üne kavuşmuş bir sanatçı.
_ _ _ « _ _ 23 Ocak'ta
gerçekleştirile-
cek olan 'Ipek
YohıAJaiurka'
belgesel gösteri-
mi, üç Türk fo-
toğrafçı ve bir
Amerikalı film
—^—— yapımcısının,
deve kervanıyla yaptıklan, 11
bin km. izlenen, alu ülkenin ge-
çildiği 15 ay süren bir yolculuk-
ta çekilmiş 200 saatlik ham fil-
min özetınden oluşan bir yolcu-
luk serüveni. Ipek Yolu Ala
Turka, dijital videonun sağladı-
ğı olanaklardan faydalanarak
kişisel bir dışavurumla, global
değişiklikleri ve modern çağ
kervancılanmn insan doğası-
nın banndırdığı tuzaklardan do-
layı tökezlemelerini anlatıyor.
Rkky Ford&lstanbul Jazz
CbBectiw24 Ocak gecesi Baby-
lon'da olacak. Saksofon ustası
ve kompozitör Ricky Ford, Is-
tanbul Jazz Collective'le bir-
likte, müziğe sinen birlikteük ru-
hunu hissetmeye, spontan deği-
şimlere cevap vermeye, kısa-
cası yenilikçi ve keşfe açık bir
müzikle tanışnracak dinleyici-
leri. 25 Ocak'ta tiyatro ve film
müzıklerınden tanıdığımız Ba-
ba Zula grubu, oyun havalan,
gazel ve masal plaklanndan seç-
tikleri parçalara canlı olarak eş-
lik edecekler. Gösteri aynı za-
manda görsel unsurlarla da des-
teklenecek.
Reggae tutkunlanna
On beş albüm ve müzik sah-
nesinde geçen yirmi yılın ar-
dından, en çok beğenilen reg-
gae topluluklanndan biri olma-
yı sürdüren Aswad, 26-27
Ocak'ta Babylon'da olacak.
Reggae tutkunlan Aswad'ı, ara-
lanna nefeslilerin serpiştirildi-
ği güçlü ritimlerle dokunmuş
son derece zengin melodileri
ve armonilenyle tanıyorlar. Sü-
rekli turnelere çıkan Aswad,
son yıllarda çeşitli sanatçılar-
la da ortak çalışmalar yapıyor.
30 Ocak'ta ÖzgürErkekH'nin
uyarlayıp yönettiği. Zeynep Ef-
ser Erkekli ile birlikte oynadık-
lar 'ŞehirUykuda' sahnelene-
cek. 31 Ocak'ta ise Izmir'den
Pire'ye Reberiko" ile Kompa-
nia Ketencoğlu var. Kompania
Ketencoğlu, bu konserin birbö-
lümünü Pire ekolünün en önem-
li temsilcısi olan Markos Vam-
vakaris'e ayınyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Okuyan Gençlik,
Aydınını İyi Tammalı...
Ülkemizde, okuyan gençliğin, aydınını, başka
deyişle örnek almaya hep hazır olduğu insanlan-
nı tanımak için çok özen göstermek zorunda ol-
duğu bir tarihsel dönemi yaşamaktayız.
"Okuyan" sözcüğünü bu yazıda diyeceklerim
bağlamında çok iyi vurgulama gereğini duyuyorum
ve bu söylemle, "bilmeyi sorun edinmiş", dolayı-
sıyla da aydınlanmak için okumayı zaten doğal
koşul sayan gençlik kesimini kastediyorum. Çün-
kü -bugün ne yazık ki azınlıkta olmasına karşın-
Türkiye'nin geleceğine gerçek anlamda sahip çı-
kıp o geleceği yönlendirebilecektek kesim, genç-
liğin ancak "bilmeyi sorun edınen" kesimidir genç-
liğin bunun dışında kalan kısmı, "diploma" adı al-
tında aldığı resmi belgeleri ne denli gösterişli olur-
sa olsun, zaten var olan ve hiçbir şeyi değiştire-
meyen, değiştirmeye de pek niyetli olmayan sü-
rüden biri olmaya adaydır. Dolayısıyla sözüm, o ke-
sime değil.
Buna karşılık ülkenin okuyan; bilmeyi sorun, dü-
şünmeyi de uğraş edinmiş gençliği, hangi tür ay-
dını örnek alabileceği konusunda çok iyi karar ver-
mek zorunda. Çünkü günümüz Türkiyesi'nin ay-
dın panoramasına yine günümüzün koşullannı göz
önünde bulundurarak baktığımızda, karşımıza -
kabaca bir aynmla- iki tür aydın çıkıyor.
Bunlardan birinci türe girenleri ben, "gürültücü
aydınlar" diye adlandınyorum; ama bu tür için baş-
kaca nrtelikler de bulabilmek olası. örneğin "tek
gündemli aydınlar", "meslekten aydınlar", "hepor-
tada olmaya meraklı aydınlar" gibi. Hangisi iste-
nirse, o kullanılabilir ya da yeni adlandırmalar bu-
lunabilir. Burası pek önemli değil.
önemli olan, bu aydınlann ortak özelliklerini sap-
tayabilmek.
Gürültücü aydınlann birincil özelliği, adlanndan
da anlaşılabileceği gibi, "gürültülü"konulara "gü-
rültûlü" biçimde eğilmeye meraklı olmalandır. Ül-
ke gündemindeki herhangi bir konunun gürültüye
dökülmezden önce soğukkanlılıkla ve asıl önem-
lisi, tüm yönlertyle ele alınması ve karann ancak
ondan sonra verilmesi, sonunda belki de olayı "ya-
vaşlatabileceğinden", bu tür aydınlann genelde
benimsedikleri bir tutum değildir. Aynca yine bu
aydınlann ne yazık ki büyük bir bölümü, olup bi-
tenlere çok yönlü bir yaklaşım için yeterli bilgi bi-
rikiminden de yoksun olduklanndan, buna ek ola-
rak adını duyurabilmek için gürültü çıkarmanın ço-
ğunlukla yettiği bir ortamda yaşadıklanndan, fark-
lı bir tutuma zaten gidemezler.
Bu tür aydınlann bir başka özelliği, genelde tek
maddelik bir gündeme saplanıp kalmalandır. Bu
madde, ülkedeki başkaca konulararasında doğa-
sı gürültüye en yatkın konudan oluşur. Gürültücü
aydınlar, çıkardıklan gürültü sırasında bu madde-
yi hemen öteki konulardan soyutlarlar, oluşum ve
çevre koşullanyla mantıksal bağlantılannı keser-
ler; bunun sonucunda da hakiılığı ve haksızlığı, ai-
le içi yakın akraba evlilikleri gibi, hep aynı madde-
nin içerisinde aramaya koyulurlar. Gürültücü ay-
dınlann bu hep tek maddeli gündemlere bağlı kal-
ma özellikleri, onlann yaşam ve ölüm karşısında-
ki tutumlanndan da çok belirgin biçimde yansır. Bu
tür aydınlar, genelde kendilerini hep yaşamdan
yanaymış gibi gösterirken aslında ölümler ve ölen-
ler arasında aynm yaparlar; her ölüme değil, an-
cak bazı ölümlere büyük gürültülerle karşı çıkar-
lar. öteki ölümleri ve ölenleri ise -herhalde bâzı ki-
şilerin görevleri gereği ölmek zorunda olduklanna
inandıklanndan!- tuhaf bir sessizlikle geçiştiririer.
Ama bu gafletlerinden ötürü ve -Elias Canetti'nin
o nefis söylemiyle- "insan yaşamının ölçüt olmak-
tan çıktığı yerde hiçbir şeyin ölçüsünün kalmaya-
cağı" gerçeğinin bilincine varamadıklan için, bazı
yaşamlan savunmanın asla yaşamı savunmak an-
lamına gelemeyeceğini anlayamazlar.
İkinci türe giren aydınlar ise -birinci türdekilere
oranla- "sessiz" aydınlardır. Sessizlikleri, edilgin bir
tutumdan değil, fakat olup bitenleri mutlaka çok
yönlü bir düşünme eyleminin süzgecinden geçir-
melerinden kaynaklanır. Onlar, aklın egemenlığin-
den asla ödün vermezler: Zvveig'ın deyışiyle, "kit-
le çılgınlığının egemenliğındekı zamanlarda insa-
nın kendine sadık kalabilmesinın ne büyük biryü-
reklilik, dürüstlük ve karatiılık gerektirdiğini" bilir-
ler. Yaptıklanyla kendilerini her zaman ve her yer-
de ön plana çıkarma, her yerde olma gibi bir kay-
gılan yoktur. "Sessizliği yeğleyen, hiç durmaksı-
zın çalışan birinsanın canlı ve renkli biryaşamöy-
küsünün kahramanı olması enderdir", der Zvveig,
Erasmus'u anlatırken. Ama öte yandan bilginin
rehberliğındeki bir aklın yolunu gösterenler de hep
bu "sessiz" aydınlar olmuştur.
Ülkemizin bugününde, düşünen gençliğin, bu
bağlamdaki bir sessizliğin sesine de kulak verme-
yi öğrenmesi, kanımca büyük önem taşıyor...
e-posta: ahmetcemal(â superonline.com
acem20(« hotmail.com
Aktör Ray VValston hayatmı
kaybetti
LOS ANGELES (AFP) - Aktör Ray Walston,
Beverly Hills'teki evinde, 86 yaşında hayatmı
kaybetti. VValston, en çok 1960'larda oynadığı
'My Favorite Martian' adlı televizyon dizisindeki
'Martin amca' rolüyle tarunıyordu. Aktör,
1955'te 'Damn Yankees' adlı Broadway
oyunundakı 'şeytan' rolüyle 'Tony Ödülü',
1995 ve 1996'da televizyon dizisi 'Picket
Pences'deki 'yarg'Ç Henry Bone' rolüyle de
'EmmyÖdülleri' kazanmıştı. Walston,
1973'te Paul Newman ve Robert Redford ile
'The Sting', 1982'de Sean Penn ile '
Past Times at Ridgemont High' ve 1999'da 'My
Favorite Martian'm sinema versiyonunda
oynamıştı.
BUGÜN
CEMAL REŞtT REY'de saat 17.00'de
Christopher Czaja Sager'ın piyano resitali, saat
20.00'de Ayşe Nil Menteş-Bülent Evcfl'in flüt-
klavsen resitali izlenebilir. (0 212 232 98 30)
YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZt'nde Mary
Mary adlı ovun sahnelenecek. (0 212 543 73 28)
ORHAN VELİ ŞÜREVİ'nde saat 19.30'da
'Dialarda Şiir Şenliği' adlı gösteri sunulacak.
(0 212 249 49 36)