16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 OCAK 2001 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ Mektuplarda aşk, aşkta mektupSize aşk ipiltilerinden, bunun mek- tuplara yansıyan sevgi demlerinden söz edecek değilim. Ama mektup yaz- manın bir insan ömriinde ne anlama geldiğini, gelebileceğini anlatmak; aşkta mektup, mektupta aşkı, bir de mektup yazma aşkını anlatmak iste- rim doğrusu. MihraJi Usta, ömrü, vefasız bir kuş gibi nitelendirmişti. 16-17 yaşlanndaydım onu tanıdı- ğımda. Iller Bankası Sankamış Su tş- leri Şantiyesi'nde o, su ustası; ben de puantördüm. O, vefasızlığın ne olduğunun ve da- ha birçok şeyin bilgesiydi benim gö- zümde. Birlikte geçecek dört ayın, be- nim için, dört insan ömrüne sığabile- cek bir zaman dilimi olabileceğini sonra sonra öğrenecektim. Mihrali Usta ile kardeşi Mizrahi apayn kişiliklerdi. Onlan tanıdığım- da ilk gurbetin hüznü, ılk sıla özlemi- nin acısı ve ilk aşkı yaşamanın sevin- ci vardı bende. Hayat, dokundukça el- lerimi yakacak gibi duruyordu kar- şımda! Yok, hayu" hayır, ben ona doğ- ru yüriidükçe yangınlan gösteriyordu bana. Sevgiyi, bağlıhğı, çalışmakla güzelleşebilen bir ömrû, bahar çağla- nnın anlamını, sevgi demlerinin yo- lunu, dostluğun ne olabileceğini, do- ğayı, insan sıcaklığını. özlemi, yoklu- ğu, yoksunluğu, aldanışı ve hüznü, aynlığı ve bir de acıyı... Van Cogh'tan Theoya Evet, Mihrali Usta, bir hayat bilge- si gibi duruyordu karşımda. Satrancın dilini öğretiyordu bana, "hayan kav- ramanın bir yohıdur" diyerek. Mizrahi Usta ise, bugün bile o unu- tamadığım bir an'ıyla yaşar bende; uzaktan, okyanus ötesinden gelen bir mektupla adeta benleştiği; ellerinden alev ateş, buğu çıkarcasına tuttuğu, döne döne okuduğu o mektubu güne, geceye, kirpiklerinin duldasına taşıyıp durduğu günle ve bunun sonrasmda- ki bir an'la yaşar durur bende. Kasaba ile sınır kenti arasındaki bir dağın uçsuz bucaksız engebeli yolla- nndayız. Işçilerkanal kazıyorlar. Miz- rahi Usta, kanal boyunca gıdıp geh- yor. Bense. bir ağacın duldasında Van Gogh'un Theo'ya Mektuplar'ını(*) okuyorum. Öğlen molasmdâ herkes bir yana sere serpe dağılınca, o yanıma gelerek, nicedir gömüldüğu suskun- luğunu çözerek; "Bana oradan bir mektup oku", demış, yanıma otur- muştu. Ben de, hiçbir şey söylemeden, ilk açtığım sayfadan Van Gogh'un, kardeşi Theo'yayazdığı 3 Eylül 1881 tarihli mektubu okumaya koyulmuş- tum. Karşımda bir Rodin heykeli gi- bi duruşuyla o kısa an içınde, renkten renge, biçimden biçime giriyordu san- ki. Son sözcükleri daha beİdemeden, eliyle işaret ederek, "Şurayı, şnrayı bir daha baştan al", demesi, benım- se, ses tonumu hiç değiştirmeden o sa- *«* orlara dönmem: "Ama anlarsm ki ona yaklasmak için ekfcn geleni yapaca- ğrnı: beni sevinceye kadar onu sevme- ye kararhyım. Sen de zaman zaman âşık oluyor musun, Theo? Olmanı isterdim, çün- kû, inan bana, küçük dertierin de bir değeri var. İnsan kimi zaman fizgün- dfir, öyle anlar olurki cehennemde sa- nırsın kendinL ama başka, daha güzel şeyler de vardır. Üç aşaması var bu işin: 1. Sevmemek ve sevürnemek, 2. Sevmek ve sevihnemek (benim durumum), 3. Sevmek ve sevilmek. Bence ikinci aşama birincisinden güzektir, üçüncüye getince. onun üstö- ne yoktur." Sonra; "Bana öyle bir mektup ya- zarmısm?Şuikinci\ianlataıı'.'- deyıp yanıtını beİdemeden gitmişti. O günkü "ben" / bana göre orta, bugünkü benim yaşımdaki Mizrahi Usta'nm derdinin ne olduğunu kolay- ca anlamıştım. Van Gogh'la üçümüz bir yerde buluşmuştuk; bu ıssız yer- de, acınm sağanağına tutulmuşçası- na bitirmiştim Mektuplar'ı. Van Gogh, bir derdi olduğu için ya- zıyordu, resim yapıyordu. Onun elle- rinden çıkan buğu gibi; Van Gogh'un her mektubu da benim ellerimi, yüre- ğimi tutuşturuyordu. Onun yazmak ısteyip de yazamadığı, benimse bir türlü yazma cesaretini bulamadığım OKUMA ÖNERMELERİ * MektupSeçkisi, Haz.: GürselAy- taç, 1992, Gûndoğan Yay., 198 s. * Theo'yaMektuplar, V. Van Gogh, Çev.: PınarKür, 1996, Yapı Kredi Yay., 242 s. * Mektuplarda Bir Yaşam, John Steinbeck, Çev.: Sevim Raşa, 1991, Cem Yay., 520 s. * Mektuplar, G. Flaubert-G. Sand, Çev.: Bedia Kösemihal, 1992, Anah- tarKitaplar, 608 s. * SeçmeMektuplar, Goethe, Çev.: Melahat Togar, 1992, Can Yay., 282. * Aşk Mektuplan, Halil Cibran, Çev.: Feyza Karagöz, 2000, Anah- tarKitaplar, 132 s. * Seçme Mektuplar, Rilke, Çev.: M. Togar, 1988, Cem Yay., 144 s. * 'Sevgili Milena': Mektuplar, Kafka, Çev.: Adalet Cimcoz, 1989, Say Yay, 266 s. *Düşün YayıncıhkMektuplar Di- zisi: Goethe, Mikelanj, Rilke, Zwe- ig, Heine, Baudelaire, Joyce, Kaf- ka, Tucholsky, Rimbaud, Lavvren- ce, Mallarme, Hemingvvay.AzizNe- sin 7/ı mektuplan. *Aşk Mektuplan (1932-33/1933- 34), Bedri Rahmi - Eren Eyuboğlu, Yay. Haz.: M. H. Eyuboğlu, 1999- 2000 (iki kitap), T. Iş Bankası Kûl- türYay., 196+246 s. V an Gogh, bir derdi olduğu için yazıyordu, resim yapıyordu. Onun ellerinden çıkan buğu gibi, Van Gogh'un her mektubu da benim ellerimi, yûreğimi tutuşturuyordu. Sonra, ne çok mektup okudum: Çehov'dan, Gorki'den, Kafka'dan, Halil Cibran'dan, Zweig'dan, Nâzım Hikmet'ten... Bir mektup edebiyatının olabileceğini öğrendim sonra. mektubu yazmıştım. "Bunlan oku ve unut Onun içm yaz", demişti onu günlerdir uykusuz bırakan mektubu bana uzattığında. Ulaşılamayan, hiçbir zaman da ka- vuşulamayacak olan bir sevgiliye ya- zar gibi yazmıştım. Yazdıkça kendi- me dönmüş, o ilk aşkın ipiltilerini an- latabilmek için yalnızca mektup ya- zılabileceğini görmüştüm. Bireliînden Van Gogh, ötekınden ise Mizrahi Us- ta tutmuş; onlann ulaşılamayan "scv- gili''leri ise içimdeki ses olmuştu. Ömrüm, bayram sevıncine dönmüş- tü o gürilerde. Hayatı kavramamn bir yolu Mektup yazmak bir sıcaklık, bir ıle- ti, bir şeyi anlatmak, bırtakım şeyleri dile geürmek, bir sevgiyi söze dökrnek, yazılandan söz etmek, duygu havuz- lannda kulaç atmanın ne anlama gel- diğini yansıtmak; tıpkı geceyle gün- düzün, acıyla sevincin, aynükla kavuş- manm buluştuğu yeri anlatabilmekti. Paylaşmaktı, "sevdHn" dıyebılmenin anlamıru görebilmekti mektup. Ha- yata dokunmak, dönüp hayatın öte ya- kasına bakabümekti. Bir yüreği aç- manın, ele geçirmenin en güzel yolu!.. Hayatımızdan asla çıkıp gıdemeyen- lenn neler olabileceğine bakmak, bağ- lanmaktı hem de. ••• Mektup, o gün bugündür, benim için, hayatı kavramanın bir yolu oldu. Binin üzerinde mektup yazdım. Kar- şüıklı, karşıhksız. Aşkta, aynlıkta, ka- vuşmanın sevincinde, özlemde, acıda, paylaşma coşkusunda, gidip gidip dö- nüşlerimde, savrulduğum an'larda, yürek çmgınlıklannda, yolculukla- runda... Sonra, ne çok mektup okudum: Çe- hov'dan, Gorki'den, Kafka'dan, Halil Cibran'dan, Zweig'dan, Nâzım Hik- met'ten... Bir mektup edebiyatının olabilece- ğini öğrendim sonra. Zweig' m şu sözlerine gönülden bağ- landım: M Oysa mekruptan sevgimizi esirgemekle ne büyülû bir şevi yitirdi- ğimizin bilincine varabüseydik! Her mektup hep tek bir kişiye,duyguknn paylaşüması için öngörûhnûş belK bir insana yönektiğinden, ister istemez ko- nuşanm ikinci bir portresine dönüşür- dü. Kendisine seslenilenin sesi de -bi- linç amnda olmak üzere- yamt verir- di; bu ortak atmosfer, aynı zamanda hem açık, hem mahrem, hem konuş- kan, hem suskun, güven aşıiayıa ve sır saklayıcı bir içtennği sergüerdL" Ataç'uı "Her yazı bir mektuptur" deyişine katıldım hep. Çehov'dan Corkl'ye Çehov'un mektuplanna yansıyan sözleri, yazı yurdumu genışletti deme- liyim. Yahıızca bu da değil; yazmanın ne anlama gelebileceğini en çok o mektuplarda öğrendim dersem, abar- tı saydmasın. Kendinizi genç bir *ya- zaradayı" olarak gördüğünüz günler- de, onun, Gorkı'ye yazdığı şu sözle- rine nasıl bağlanmazdınız:"İnsan,ya- zı yazdığı için toprağa kakdmaz,* gö- mükhlğü için, başka bir yere gideme- diğüçüıyazar." Sonra, Nâzım Hikmet'in sesi bir bulut gibi gelip buldu beni o aşk kav- şaklannda. "Ayşe'nin Mektuplan "nda şiire dönüşen bir mektubun anlamını çözmeye çalışırken iç coğrafyamızın yolculuklan için, mektubun eşsiz bir dil olduğunu gördüm. Ve elbette ki Cezaevinden Memet Fuat'a Mektup- lar bu yolun önünü açanlardandı. Gene mektup yazmaktayım. Uzak- takine, ulaşılamayana. Hayat bu kez, avuçlanmdan yakalamış beni. Yazdı- ğım her sözcük bir sevinç, bir özlem, bir acı gibi yüzümün özlemle soldu- ğunu anlatıyor O'na. Başka türlü olamazdı; eğer mek- tupsuz bir hayat sürseydim, ne aşk olurdu hayatımda, ne mektup yazma aşkı, ne de sanat! Yoksa ben de, öm- rü vefasız bir kuş gibi nitelendirip savunup duracaktım şimdi. Hep, "Mektup yaz ki, mekrupsuz kalmayasuı", demem de biraz bun- dandır. Bunun da size, bir mektup gibi gel- mesini diler; sevgi ve dostluk duygu- lanmı iletirim sevgili okurum. (*) Theo 'ya Mektuplar, Van Gogh, Çev.:AzraErhat, Yankı Yay., 158. s. Istanbul Dergisi Ankara dosyası Kültür Servisi- Üç ayda bir ya- yımlanan Istanbul dergisinin ye- ni sayısı çıktı. Derginin yeni sa- yısı bu kez Ankara-Istanbul dos- yasını ele alıyor. Taml Bora, 'Ankara: Küçük Büyükşehir' başlıklı yazısında "Ankara'yı sevenkr Ankara'da neyi severier" sorusunu, son yıl- larda kente zarar veren beledi- yeyi, Ankara nefretini ele alı- yor; Ankara'yla ilgili standart klişeleri sorguluyor. Şebnem Işi- gûzej, Ankara-lstanbul treniyle bizi Istanbul'danahp Ankara'ya götürüyor. Işigüzel'in izlenim- lerine ManueJ Çrtak'ın fotoğ- raflan eşlik ediyor. Orhan Teke- Boğiu ise 'Ankara'nnı Teksesö- Uği, tstanbul'un Çokseslüiği' isımli yazısuıda, Türkıye'de bu- gün oluşmuş bulunan popüler müzik kültürünün temellerini, Cumhuriyet'in musiki inkıla- buıda anyor. Ankara-lstanbul dosyası içinde aynca Meltem Ahıska. 1923'teCumhuriyet'le birlikte yaratılan Ankara-lsjan- bul karşıtlığuıı 'İstanbul Üze- rindenAnkara' başlıkh yazısın- da bir mitoloji olarak ele ahrken, Mustafa Sönmez adı özel gın- şimcilikle özdeşleşmiş olan îs- tanbul'da devlet sektöründeki dönüşümleri irdeleliyor. Dergi aynca,Temmuz 1999'dan bu ya- na kentsel alana müdahale eden yerel bir girişim etkinliğini sür- düren 'Sflivri VereJ Gündem 21'in hikâyesıni de projeye öncülük edenlerin aracılığıyla gündeme getiriyor. CourneyPine veAswadBabylon 'da Kültür Servisi - Babylon ye- ni yılın ılk ayında yıne geniş bir yelpazede yer alan konser- ler ve belgesel gösterimi, tiyat- ro gibi farklı etkinliklerle Is- tanbul'un kültürel yaşamına renk katıyor. Ayıtf ilk etkinlıği 5 ve 6 Ocak'ta Elektronika ve indie- rock'ın sınırlannı aşan, çağdaş 'indie-fusion' türünün öncüsü konumundakı Laika ile gerçek- leştirihyor. Laika, uzayın sınır- sızlığında gezinip hip-hop, caz, alaturka, dub ve krautrock'ı in- celikli bir biçünde ışleyerek son albümleri 'GoodLookmgBlu- es'dan örnekler verecek. 9 Ocak'ta ise 'Aysegül Yeşil- nilCazKonseri' yeralacak. Caz müzığının dünyada en çok ça- lınmış ve yorurnlanmış eserleri olan 'standartiar' Ayşegül Ye- şilnil'in konserlerinin esin kay- nağı. 'Yeni Chemical Brothers7 Bergama Ga>dası albümüy- le başarılannı daha da perçin- leyen Laço Tayfa, 10 Ocak ak- şamının konuğu. Laço Tayfa, zeybekten Azeri nağmelerine, Roman havalarmdan Istanbul çeşitlemelerine uzanan gele- neksel bir müzik yolculuğu su- nuyor. 11 Ocak akşamı yer alacak Açık Radyo Partisi ise Yılmaz Aysan ve HaklunDostoğiu'nun prodüksiyonu. 12-13 Ocak akşamlan Herb, AhTed ve Lola B.'den oluşan Gusgus rXFs, gittikleri her şe- hirde olduğu gibi Istanbul'da da insanlan, amaçladıklan mü- kemmel ortam ve mükemmel geceye ulaştınnaya çalışacak. 'Sibel Kasapoğlu Dans Pro- L jesi' 16 Ocak'ta 'Kucakla-ma' başlıklı gösterisiyle Babylon'da yer alıyor. 17 Ocak gecesi yeni Chemi- cal Brothers olarak anılan Fuzz AgainstJuok, 80'lerin disco tı- nısınıjazz, funk ve break-beat- lerle bırleştırc- ^ _ _ _ _ ^ _ rek yepyeni ve heyecan verici birmüzik ortaya koyuyor. Topluluğun canh perfor- mansını tanım- lamak için ünlü ' NewMuskalExpressdergısı şu ifadeyi kullanmıştı: "Carl Cra- ig'in,tümzamanlannenmcaz- funk orkestrasmıyönettigini ha- yal edin.*' Sahnede canlı davul, bas gi- tar, saksofon, vokal kullanan topluluğun performansını Tal- king Heads, Red Snapper ve ChemicalBrothers'm aynı sah- nedejam yapmasına benzetebi- liriz. 18 Ocak gecesi 'Tehin' adı al- tında gitarda Erkan Oğur, bas- ta tsmail Soyberk, davulda lur- gut AJpbekoğlu'ndan oluşan ekibin konseri var. aika, Ayşegül Yeşilnil, Laço Tayfa, Gusgus DJ's, Erkan Oğur, Fuzz Against Junk, Courney Pine, Ricky Ford & Istanbul Jazz Collective, Baba Zula, Aswad bu ay Babylon'un konuklan olacak. Caz ile hip-hop, soul ve reg- gae müziğini korkusuzca har- manlayan Courney Kne 19 ve 20 Ocak'ta caz müziğinin ge- rek eleştirel gerekse ticari yön- den başanya ulaşan ender sanat- çılanndan biri olarak konuk olu- yor Babylon'a. Courney Pine, yalnızca üs- tün müzik yeteneği ve yaratıcı besteleriyle değil, aynı zaman- da damgasmı vurduğu bu mü- zik türünün gelişmesıne ön ayak olmasıyla da 80'lerin sonunda müzik dünyasında büyük bir yankı uyandırmış ve uhıslara- rası üne kavuşmuş bir sanatçı. _ _ _ « _ _ 23 Ocak'ta gerçekleştirile- cek olan 'Ipek YohıAJaiurka' belgesel gösteri- mi, üç Türk fo- toğrafçı ve bir Amerikalı film —^—— yapımcısının, deve kervanıyla yaptıklan, 11 bin km. izlenen, alu ülkenin ge- çildiği 15 ay süren bir yolculuk- ta çekilmiş 200 saatlik ham fil- min özetınden oluşan bir yolcu- luk serüveni. Ipek Yolu Ala Turka, dijital videonun sağladı- ğı olanaklardan faydalanarak kişisel bir dışavurumla, global değişiklikleri ve modern çağ kervancılanmn insan doğası- nın banndırdığı tuzaklardan do- layı tökezlemelerini anlatıyor. Rkky Ford&lstanbul Jazz CbBectiw24 Ocak gecesi Baby- lon'da olacak. Saksofon ustası ve kompozitör Ricky Ford, Is- tanbul Jazz Collective'le bir- likte, müziğe sinen birlikteük ru- hunu hissetmeye, spontan deği- şimlere cevap vermeye, kısa- cası yenilikçi ve keşfe açık bir müzikle tanışnracak dinleyici- leri. 25 Ocak'ta tiyatro ve film müzıklerınden tanıdığımız Ba- ba Zula grubu, oyun havalan, gazel ve masal plaklanndan seç- tikleri parçalara canlı olarak eş- lik edecekler. Gösteri aynı za- manda görsel unsurlarla da des- teklenecek. Reggae tutkunlanna On beş albüm ve müzik sah- nesinde geçen yirmi yılın ar- dından, en çok beğenilen reg- gae topluluklanndan biri olma- yı sürdüren Aswad, 26-27 Ocak'ta Babylon'da olacak. Reggae tutkunlan Aswad'ı, ara- lanna nefeslilerin serpiştirildi- ği güçlü ritimlerle dokunmuş son derece zengin melodileri ve armonilenyle tanıyorlar. Sü- rekli turnelere çıkan Aswad, son yıllarda çeşitli sanatçılar- la da ortak çalışmalar yapıyor. 30 Ocak'ta ÖzgürErkekH'nin uyarlayıp yönettiği. Zeynep Ef- ser Erkekli ile birlikte oynadık- lar 'ŞehirUykuda' sahnelene- cek. 31 Ocak'ta ise Izmir'den Pire'ye Reberiko" ile Kompa- nia Ketencoğlu var. Kompania Ketencoğlu, bu konserin birbö- lümünü Pire ekolünün en önem- li temsilcısi olan Markos Vam- vakaris'e ayınyor. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Okuyan Gençlik, Aydınını İyi Tammalı... Ülkemizde, okuyan gençliğin, aydınını, başka deyişle örnek almaya hep hazır olduğu insanlan- nı tanımak için çok özen göstermek zorunda ol- duğu bir tarihsel dönemi yaşamaktayız. "Okuyan" sözcüğünü bu yazıda diyeceklerim bağlamında çok iyi vurgulama gereğini duyuyorum ve bu söylemle, "bilmeyi sorun edinmiş", dolayı- sıyla da aydınlanmak için okumayı zaten doğal koşul sayan gençlik kesimini kastediyorum. Çün- kü -bugün ne yazık ki azınlıkta olmasına karşın- Türkiye'nin geleceğine gerçek anlamda sahip çı- kıp o geleceği yönlendirebilecektek kesim, genç- liğin ancak "bilmeyi sorun edınen" kesimidir genç- liğin bunun dışında kalan kısmı, "diploma" adı al- tında aldığı resmi belgeleri ne denli gösterişli olur- sa olsun, zaten var olan ve hiçbir şeyi değiştire- meyen, değiştirmeye de pek niyetli olmayan sü- rüden biri olmaya adaydır. Dolayısıyla sözüm, o ke- sime değil. Buna karşılık ülkenin okuyan; bilmeyi sorun, dü- şünmeyi de uğraş edinmiş gençliği, hangi tür ay- dını örnek alabileceği konusunda çok iyi karar ver- mek zorunda. Çünkü günümüz Türkiyesi'nin ay- dın panoramasına yine günümüzün koşullannı göz önünde bulundurarak baktığımızda, karşımıza - kabaca bir aynmla- iki tür aydın çıkıyor. Bunlardan birinci türe girenleri ben, "gürültücü aydınlar" diye adlandınyorum; ama bu tür için baş- kaca nrtelikler de bulabilmek olası. örneğin "tek gündemli aydınlar", "meslekten aydınlar", "hepor- tada olmaya meraklı aydınlar" gibi. Hangisi iste- nirse, o kullanılabilir ya da yeni adlandırmalar bu- lunabilir. Burası pek önemli değil. önemli olan, bu aydınlann ortak özelliklerini sap- tayabilmek. Gürültücü aydınlann birincil özelliği, adlanndan da anlaşılabileceği gibi, "gürültülü"konulara "gü- rültûlü" biçimde eğilmeye meraklı olmalandır. Ül- ke gündemindeki herhangi bir konunun gürültüye dökülmezden önce soğukkanlılıkla ve asıl önem- lisi, tüm yönlertyle ele alınması ve karann ancak ondan sonra verilmesi, sonunda belki de olayı "ya- vaşlatabileceğinden", bu tür aydınlann genelde benimsedikleri bir tutum değildir. Aynca yine bu aydınlann ne yazık ki büyük bir bölümü, olup bi- tenlere çok yönlü bir yaklaşım için yeterli bilgi bi- rikiminden de yoksun olduklanndan, buna ek ola- rak adını duyurabilmek için gürültü çıkarmanın ço- ğunlukla yettiği bir ortamda yaşadıklanndan, fark- lı bir tutuma zaten gidemezler. Bu tür aydınlann bir başka özelliği, genelde tek maddelik bir gündeme saplanıp kalmalandır. Bu madde, ülkedeki başkaca konulararasında doğa- sı gürültüye en yatkın konudan oluşur. Gürültücü aydınlar, çıkardıklan gürültü sırasında bu madde- yi hemen öteki konulardan soyutlarlar, oluşum ve çevre koşullanyla mantıksal bağlantılannı keser- ler; bunun sonucunda da hakiılığı ve haksızlığı, ai- le içi yakın akraba evlilikleri gibi, hep aynı madde- nin içerisinde aramaya koyulurlar. Gürültücü ay- dınlann bu hep tek maddeli gündemlere bağlı kal- ma özellikleri, onlann yaşam ve ölüm karşısında- ki tutumlanndan da çok belirgin biçimde yansır. Bu tür aydınlar, genelde kendilerini hep yaşamdan yanaymış gibi gösterirken aslında ölümler ve ölen- ler arasında aynm yaparlar; her ölüme değil, an- cak bazı ölümlere büyük gürültülerle karşı çıkar- lar. öteki ölümleri ve ölenleri ise -herhalde bâzı ki- şilerin görevleri gereği ölmek zorunda olduklanna inandıklanndan!- tuhaf bir sessizlikle geçiştiririer. Ama bu gafletlerinden ötürü ve -Elias Canetti'nin o nefis söylemiyle- "insan yaşamının ölçüt olmak- tan çıktığı yerde hiçbir şeyin ölçüsünün kalmaya- cağı" gerçeğinin bilincine varamadıklan için, bazı yaşamlan savunmanın asla yaşamı savunmak an- lamına gelemeyeceğini anlayamazlar. İkinci türe giren aydınlar ise -birinci türdekilere oranla- "sessiz" aydınlardır. Sessizlikleri, edilgin bir tutumdan değil, fakat olup bitenleri mutlaka çok yönlü bir düşünme eyleminin süzgecinden geçir- melerinden kaynaklanır. Onlar, aklın egemenlığin- den asla ödün vermezler: Zvveig'ın deyışiyle, "kit- le çılgınlığının egemenliğındekı zamanlarda insa- nın kendine sadık kalabilmesinın ne büyük biryü- reklilik, dürüstlük ve karatiılık gerektirdiğini" bilir- ler. Yaptıklanyla kendilerini her zaman ve her yer- de ön plana çıkarma, her yerde olma gibi bir kay- gılan yoktur. "Sessizliği yeğleyen, hiç durmaksı- zın çalışan birinsanın canlı ve renkli biryaşamöy- küsünün kahramanı olması enderdir", der Zvveig, Erasmus'u anlatırken. Ama öte yandan bilginin rehberliğındeki bir aklın yolunu gösterenler de hep bu "sessiz" aydınlar olmuştur. Ülkemizin bugününde, düşünen gençliğin, bu bağlamdaki bir sessizliğin sesine de kulak verme- yi öğrenmesi, kanımca büyük önem taşıyor... e-posta: ahmetcemal(â superonline.com acem20(« hotmail.com Aktör Ray VValston hayatmı kaybetti LOS ANGELES (AFP) - Aktör Ray Walston, Beverly Hills'teki evinde, 86 yaşında hayatmı kaybetti. VValston, en çok 1960'larda oynadığı 'My Favorite Martian' adlı televizyon dizisindeki 'Martin amca' rolüyle tarunıyordu. Aktör, 1955'te 'Damn Yankees' adlı Broadway oyunundakı 'şeytan' rolüyle 'Tony Ödülü', 1995 ve 1996'da televizyon dizisi 'Picket Pences'deki 'yarg'Ç Henry Bone' rolüyle de 'EmmyÖdülleri' kazanmıştı. Walston, 1973'te Paul Newman ve Robert Redford ile 'The Sting', 1982'de Sean Penn ile ' Past Times at Ridgemont High' ve 1999'da 'My Favorite Martian'm sinema versiyonunda oynamıştı. BUGÜN CEMAL REŞtT REY'de saat 17.00'de Christopher Czaja Sager'ın piyano resitali, saat 20.00'de Ayşe Nil Menteş-Bülent Evcfl'in flüt- klavsen resitali izlenebilir. (0 212 232 98 30) YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZt'nde Mary Mary adlı ovun sahnelenecek. (0 212 543 73 28) ORHAN VELİ ŞÜREVİ'nde saat 19.30'da 'Dialarda Şiir Şenliği' adlı gösteri sunulacak. (0 212 249 49 36)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle