Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
26 OCAK 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA
17
Evrenkent mi
Bilimtay mı?
Melih Aşık dünkü
yazısmda, Bilgi
Üniversitesi'nden
genç bir öğretim
üyesinin ya da görevli
birinin bir yazışmada
adresini verirken "Bilgi
University" yazarak
üniverstte sözcüğünü
daha da
yabancılaştırmaya
çalıştığından söz
ediyor ve Prof. Dr.
Oktay Sinanoğlu'nun
üniverstte yerine
"evrenkent"
sözcüğünü dilimize
yerleştirme uğraşı
verdigini anımsabyor...
Evrenkent
sözcüğü ne
yazık ki talihsiz
bir sözcük...
Hem üniversiteleri
YÖK'leştiren 12 Eylül
yönetiminin başını
hem de bir kooperatif
mahallesini
çağnştınyor... Oysa...
Universite karşılığı
olarak kultanılan
başka bir sözcük daha
var... Çağdaş Türk Dili
dergisinin ocak
sayısınüa Ali
Dündar'ın bir
yazısında geçiyor
Bilimtay... Bilimden
türetjlmiş ve Dil
Devrimi'nin dilimize
kazandırdığı sayıştay,
danıştay, yargıtay,
kurultay ve hatta
kamutay gibi
yabancısı olmadığımız
bir sözcük...
Kullanmaya değer...
Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97Etektronik posta: denizsonwcunwHriyetcom.tr
Dünyada
1 mityar işsiz varmış...
'Halimlza sükredeUml"
iyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan,
kent merkezinde pusuya düşürülerek ya-
nındaki beş emniyet görevlisiyle birtikte ha-
ince öldürüldü... Olay, bugünün koşullan-
nın yanı sıra Türkiye'nin yakın geçmişi açısından da
çok önemlidir... Çünkü Türkiye, yakın tarihinde ikin-
ci kez bir emniyet müdürünü teröre kurban verdi...
28 Eylül 1979'da Adana Emniyet Müdürü Cevat
Yurdakul öldürülmüştü...
Azgın terörün pençesindeki Türkiye'de Cevat Yur-
dakul'un öldürülmesinden bir yıl sonra askeri dar-
be oldu... O günün koşullan tabii ki bugüne benze-
miyor... 12 Eylül öncesinin terörü ile 12 Eylül sonra-
sının terörü çpkfarklı... PKK ile aynlıkçı terör 12 Ey-
lül sonrası, Hizbullah ile şeriatçı terör Körfez Sava-
şı sonrası ortaya çıktı...
Her iki terörün arkasında uluslararası güçlerin ol-
duğu ise başından beri belli olmasına karşın ancak
son yıllarda iyice anlaşıldı...
Teror
Aynlıkçı terörün ve şeriatçı terörün son dönemde
hızını yitirmiş olması terörün bittiği anlamına gelmi-
yordu. Daha düne kadar polis otomobilleri kurşunlan-
dı ve hatta Istanbul'un göbeğinde ilçe emniyet mü-
dühüğünde canlı bomba patlatıldı ama Yurdakul'dan
bu yana terör bir emniyet müdürüne ulaşamamıştı.
Yurdakul'dan 22 yıl sonra; terörün acısını fazlasıy-
la yaşayan bir kentte yaralannı sarmaya çalışan in-
sanlann dostluğunu ve sevgisini kazanan Okkan'ın
öldürülmesi sıradan bir terör olayı değildir...
Dikkatler Hizbullah'ın üzerine çevrilmekle birlikte
PKK'nin de varlığının göz ardı edilmemesi gereki-
yor. Çünkü pusu kurularak uzun namlulu silahlar ve
patlayıcı maddelerie yapılan saldınnın niteliği ilk ba-
kışta Hizbullah'ın "klasik" yöntemlerine benzemiyor...
Hizbullah'ın, operasyonlar sırasında polisle silah-
lı çatışmaya girdiği, örgüt evlerinde mezarlıkların
yanı sıra cephanelikler oluşturduğu biliniyor ama
eylemlerini satırla arkadan saldırarak gerçekleştir-
diği de bir gerçek... Diyarbakır'daki saldırı eğer Hiz-
bullah'ın işiyse, o zaman bu bir ilktir ve şeriatçı te-
rörde Türkiye yeni bir döneme giriyor demektir...
Hizbullah'ın henüz ele geçirilemeyen cephanelikle-
rin kapılannın açılmakta olduğunun ve son derece
profesyonel yöntemlerle -ki buna uluslararası des-
tek de diyebiliriz- terörist saldınlann başlatıldığının
işareti saymak gerekir.
ASALAterörünün ardından PKK terörünün, aynlık-
çı terörün ardından Hizbullah terörünün başla(tıl)ma-
sı bir rastlantı olmadığı gibi terör günlerini geride bı-
rakmakta olan Türkiye'nin bu kez diplomatik yollar-
dan Sevr dayatmalanyla baş başa bırakılmak isten-
diği sırada terörün bir emniyet müdürünü hedef al-
ması rastlantı sayılmamalı; çok yönlü ele alınmalıdır.
SESSİZ SEDASIZ (!) mmtKURTCEBE
Yüksek Yerilim Hatt
erdincutku@yahoo.com
Bana DÜĞMEyen yılan bin yaşasın!
Anayasayı değişüpmek isteyenlere!
Prof. Dr. Aydın Aybay diyor ki:
"Vekillerimiz yine anayasacılık oy-
nuyor. Anayasa'nın bilmem kaç mad-
desinin değiştirilmesi için kollan sıva-
dılan 'kötü' hükümleri kaldınp, bunla-
nn yerine 'fyi" hükümleri koyacaklar. Tıp-
kı, 1987'den bu yana beş kez yaptık-
lan gibi. Bu, bölük pörçük yapılan ve
'eskisinin yerine yenisi kondu' gerek-
çesiyle açıklanan değişikliklere bakın-
ca, bu kez de ne olacağı anlaşılıyor.
Şimdi, lafı uzatmadan bir önerim
var Son tasan hemen bir yana bıra-
kılsın ve onun yerine 'Anayasanın 175.
maddesinin değiştirilmesi' önerisi gün-
deme alınsın. Bu öneride, anayasayı
değiştirmek için 'üçte iki', 'beşte üç'
gibi nitelikli çoğunluklara gerek olma-
dığı, Cumhurbaşkanının Meclis'çe ka-
bul edilen değişikliği geri gönderme-
ye de yetkili bulunmadığı öngörülsün. \
Yani Meclis, anayasa değişikliğini sı-
radan bir yasa gibi yapabilsin. Ama,'
maddenin sonuna da şöyle bir hüküm
eklensin: 'Meclis, anayasada herhan-
gi bir değişiklik yaparsa, bunun kabul
edildiği anda, yasama görevi sona erer
ve yeni seçimlere gidilir.'
Bu öneriyi ben icat etmedim! Bu, da-
ha 1961 Anayasası yapılırken, önta-
sanyı hazırtayan Istanbul Komisyo-
nu'nda gündeme getirilmişti. öneriyi
yapan deneyimii hukukçu 'Böyle bir
supap olmazsa, sorumsuz siyasetçi
takımı, anayasada işlerine gelmeyen
kurallan, zırt pırt değiştirmeye kalkar'
demişti. Ne kadar ileri görüşlüymüş,
değil mi?'
Bir Tıbbi Etik Oyküsü
Prof.Dr. SEBATÎÖZDEMİR
Fransızca bir sözcük olan
etik (ethique), isim olarak ah-
lak bilimi, sıfat olarak kulla-
nıldığında ise ahlaki ya da
ahlakla ilgili anlamına gel-
mektedir. Nedense bu söz-
cük güncel yaşamımızda ol-
dukça sık kullanılır oldu. Sa-
nırım bu sözcüğün dilimizde
yaygınlaşmasında eski ANAP
Milletvekili Mustafa Kalem-
li'ni'n TBMM başkanhğı dö-
neminde patlak veren yeni
Meclis binasıyla ilgili yolsuz-
luk skandalının büyük etkisi
olsa gerek. Kalemli, yolsuz-
luklar ortaya çıkınca, önce
bunun kendi dışında gelişti-
ğini savunmaya çalışmış, an-
cak daha sonra komisyon ta-
rafından belgelenince, "etik
hata yaptım" demişti.
Biz bunun ne anlama gel-
diğini düşünüp taşınırken im-
dadımızasağolsun, Hürriyet
gazetesi yazarı Kurthan Fi-
şek yetişti ve "etik hata yap-
tım" demenin ne olduğu ko-
nusunda köşesindeki yazı-
sıyla bize yardımcı oldu. Öy-
le ya, Türkçede "ahlakihata"
şeklinde garip bir isim tam-
laması olmayacağına göre.
Hele geçen günlerde hırsız-
lıklar, yolsuzluklar, banka hor-
tumlamalar ve pislikleri akla-
malar yaşanır ve bunların ah-
laki boyutlan tartışılırken (ah-
laksızlığın neyi tartışılıyorsa)
ülke gündemine ölüm oruç-
larında tıbbi etik ve hekim
tavrının ne olması gerektiği-
ne ilişkin tartışmalar oturdu
ve dolayısıyla ilgili ilgisiz her-
kes bu konuda görüş bildir-
meye başladı.
Tüm bunlar olurken "me-
dikal etiğimiz", yani tıp ahla-
kımız dünyanın en önde ge-
len tıp dergilerinden 777e Lan-
cef'te düzeyli bir biçimde tar-
tışılıyordu. Tartışma konusu
ise Hacettepe Üniversitesi
Tıp Fakültesi'nde yapılan ve
derginin 19.2. 2000 tarihin-
de yayımlanan Behçet has-
talığı (Türk hekimi Hulusi
Behçet tarafından tanımla-
nan ve kendi adıyla anılan
hastalık) ile ilgili bir araştır-
maydı (1). Derginin 14.10.
2000 tarihli sayısında ayn ay-
rı yayımlanan mektuplarda,
makalede isimleri bulunan
üç araştırmacı bu makale-
den haberdar olmadıklarını,
böyle bir makaleyi imzala-
madıklannı ve dolayısıyla ma-
kalenin bilimsel ve hukuksal
hiçbir sorumluluğunu kabul
etmediklerini bildiriyorlardı
(2). Fakülte Dekanı Prof. Dr.
Iskender Sayek, aynı sayı-
da yayımlanan mektubunda
ise sözü geçen makale hak-
kında oluşturulan soruşturma
komitesinin, bu araştırmaya
başlanmadan önce fakülte
etik kurulundan izin alınma-
dığı, çalışma kapsamına alı-
nan hastaların araştırma ko-
nusunda bilgilendirildiği ve
izinlerinin alındığına dair ya-
zılı belgelerin (vvritten infor-
med consent) bulunmadığı
(söz konusu makalede her
iki iznin de alındığı belirtil-
mektedir) ve yazarların im-
zalarının hepsinin de Dr. Ha-
luk Demiroğlu tarafından
atıldığı sonucuna vardığını
ve nihai kararın YÖK tarafın-
dan verileceğini bildiriyordu
Ote yandan makalenin ya-
yın tarihi ile imzalann reddi-
ne ilişkin mektupların yayını
arasında sekiz ay gibi uzun
bir süreıw> bulunması, san-
ki işin içinde başka sorunla-
rın da olduğunu düşündürse
de soruşturma komitesinin
vardığı sonuçların hiçbirini
Dr. Demiroğlu reddetmiyor
ve cevap hakkını kullandığı
mektubunda da komitenin
bu tespitlerini kabul ediyor;
bu üç noktada hata yapıldı-
ğını, ancak bunların medikal
etiği çiğnemek anlamına ge-
lemeyeceğini iddiaediyordu
(2). Yine aynı sayıda konuy-
la ilgili olarak yayımlanan bir
yorumda ise Richard Hor-
ton, özetle çalışmanın ciddi
etik sorunlarının bulunduğu,
sonuçlannın bilimsel geçer-
liliğinin şüpheli olduğu ve bu
nedenlerden dolayı makale-
nin literatür kayıtlarından çı-
karılması gerektiği şeklinde-
ki yorumuylatartışmaya son
noktayı koyuyordu (3).
Sonuç olarak bu tartışma-
nın her ne kadar ülkemizde
yapılmış bir araştırma üze-
rinde yaşanması üzüntü ve-
rici bir durum olsa da, Türki-
ye'de hemen her alanda -ke-
limenin tam anlamıyla- pis-
liklerin yaşandığı şu günler-
de tıbbi etik konusunda böy-
lesine duyarlı davranılmasın-
dan da memnuniyet duyul-
ması gerekmektedir. Çünkü
bırakınız etik açıdan gerekli
şârtlar oluşturulmadığı için
bu araştırmanın yok sayılma-
sını; yabancı araştırmalardan
aynen Türkçeye çevrilerek
yapılmış ya da uydurma ça-
lışma materyalleriyle yazıl-
mış makaleleri orijinal eser
diye yutturan nice sözde
araştırmanın kongrelerde su-
nulduğu ya da dergilerde ya-
yımlandığı ve bunları yapan-
ların da aramızda nasıl birer
saygın bilim adamı sıfatıyla
dolaştığını -açıkça ifade edil-
mese de- herkes bilmektedir.
Bu nedenle verilecek karar ne
olursa olsun, bu konuda gös-
terilen "etik" duyarlılıktan do-
layı adı geçen üniversitemi-
ze teşekkür edilmesi gerek-
mektedir. .
(1) Demiroğlu H, Ozcebe 01, Ba-
rista I, Dundar S, Eldem B. Inter-
feron alfa-2b, colchicine, andben-
zathine penicillin versus colchici-
ne and benzathine penicillin in
Behcet's disease: a randomised tri-
al. Lancet2000; 355:605-9.
(2) Behcet's disease and inter-
feron: flaws in research integrity of
randomised trıal. Lancet 2000;
356:discussion 1351-2.
(3) Horton R. Retractıon: inter-
feron alfa-2b,..in Behçet disease.
Lancet 2000; 356:1292.
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ lgulgec@yahoo.com
KİM KİME DUM
itk bir
BULUT BEBEK NVRAYÇİFTÇ! bulutbebek@hotmall.com
TARlHTE BUGÜN MVMTAZARIKAN 26 Ocak
ABD'N/N S/M6ESL
ABO'nin
kurueularmdan \
B&ıjmm Franklm.. ,
f*84 'TB 8UGON, BBNJAUHN FKANKLIN, AM£Rİ-
KA BiRieÇiM DeVLETL£Rİ'NİN SİM6SG~Nİ
ELEÇTİKEN &R MEKTUP y*ZMfÇTl. AKKAM-
Çf SAGAH^ BACHE'YE 6ÖND£Â&Ğİ MBC-
TUPTX ŞĞYLE DİYOeOU : "ÇtPLAK AMPALI
KA&TAL/M, D£VLE7İMİZİM SİM6BSİ
MESİME ÇOK. ÜZÜLDÜM. KAZTAL
S12. 8ie Acafr, /
GEÇİNİZ. GSNEL OLA&K ZAU4LU
tiAYVANPtg V£ TÜYLSRİ PrG£ DOLODOZ.
BENCS, HİNPİ, AME&&I e/eiEfiJC PSV-
LSTLBSİ İÇİN ÇOK DAHA UYGUN BİIZ
SıMGB OLURDU, H€M YA&UZLI SİK HAY-
VANPiR. H£M P£ <S£jeÇ£K BİG İ
KALIOlft... ° H A8VH*
İLAN
T.C.
, YUMURTALIK SULH HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1997/250
Davacı Yumurtalık ılçesi Asmalı köyünden tbrahim Kurtoğlu tarafından davalı Yumurtalık ilçesi Kesmebumn köyûnden Tayimen
Bozdoğan aleyhıne mahkememıze açmış olduğu ferağa icbar davasının yapılan duruşmalan sonunda verilen karar gereğince:
Davacının tescilini istediği Yumurtalık ilçesi Tahıriye köyü 486 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapudaki hissesinin ıptali ile
davacı adına tapuya kayıt ve tescılıne karar verilmış, davalının yapılan tüm aramalararağmenadresi temin edilemediğinden gazete ila-
nıyla tebliği gerektiğinden taşınmaz üzerinde davalının hak iddia etmesi halinde ılan tarihinden itibaren 8 günlük yasal süresı içinde
mahkememize ya2alı olarak müracaat etmesi tebliğ olunur.
Basın: 3396
ANKARA...ANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Yularcı Usta ve Canı
Sıkılan Tayfa
Yıllarca önce, Chopin'i Sevenler Derneği'nin bir
toplantısında, ünlü bestecimiz Adnan Saygun anlat-
tı. At yarışlannda bir kişi, aşırı ilgisi, coşkusuyla gö-
ze çarpıyor kalabalıkta. Belli bir atı izliyor yanş bo-
yunca. Birinciliği o at kazanınca şapkasını havayafır-
latarak yanş alanına koşuyor, sevgiyle sanlıyor, ku-
caklıyor hayvanı. Bu aşırı sevinç çevresindekileri de
etkiliyor, merak edip soruyoriar:
- Bu at sizin mi?
- Hayır değil.
- Bu ata çok para yatırdınız öyfeyse. Önemli bir ka-
zancınız var.
Yanıt yine olumsuz. Atlara yatıracak parası yok.
Bu sevinç, bu coşku neden, diye sorular bastınn-
ca gülerek açıklıyor adam:
- Bu atın yularını ben yaptım, onda gözlerim var.
Mutluluğun gizemi yularda, emekte, alın terinde.
Şapkasını havaya fırlatıyor, bir şarkı söyleyerek ya-
nş yerinden uzaklaşıyor yularcı usta. Arada bir anım- .
sanm bu olayı. Adnan Saygun'un sesi, neşesi çınlar ,
kulağımda. Değer yargılannın değişkenliğini düşünü- •
rüm sonra. Büyük soygunlar, vurgunlar, sıfırlann sa- •
yısını bilmediğimiz trilyonlar, katrilyonlar da o deği-
şimden kaynaklanıyor kuşkusuz. Evrensel değerleri
tanımayanlar parasal değerlere yöneliyor, dar ola-
naklannı genişletmeyi amaçlıyor, gelir kaynaklannı ,
geliştirmek için yasadışı yollara başvuruyor, büyük
ödünler verebiliyor. Kısaca yozlaşmaya, kirlenmeye •
araç olabiliyor. Uzun süredir böyle bir süreçte ülke- .
miz. Son olaylar da açık seçik kanıthyor gerçeği. Ak-
lama çabalanna karşın karanlık dağılmıyor.
Ama dağılacak. Toplumdaki beklentilere yanıt ver-
meyen politikacılar yenilgiye uğrayacak eninde so-
nunda. Bu görüş giderek derinleşiyor, yaygınlaşıyor
ülkemizde. Politikayı dar bir çevrede belli çıkarlar
doğrultusunda değil, geniş bir çevrede halkımızın
özlemleri doğrultusunda, sorunlarına çözüm yolun-
da, çarpıklığı, adaletsizliği aşarak yaşamak istiyor
insanlar.
• • •
Anadolu Ajansı'nda yaşanan olay bir örnek buna.
Başbakan Ecevit de gazeteci kimligi doğrultusunda
belirtti davranışını. ANAP'lı yardımcısı Mesut Yıl-
maz'a ve Enerji Bakanı'na ters düştü ama kamu-
oyunda olumlu bir izlem bıraktı doğrusu. Gerçekle- ,
re ters görüşler, söylemler de havada kaldı bir anda.
Sorunlan gerçek dışı yorumlayanlar için uyan niteli-
ğinde bir olay bu. Başka dallara, alanlara da uzan-
ması bekleniyor ama koalisyonun doğasına ters ge-
lişmeler nasıl gerçekleşebilir.
AA olayı meslek dalımızda da umutlu bir tırmanışı
simgeliyor bence. Yozlaşmaya karşın direnişi belirti-
yor, güçbiriiğinin önemini.
••*
24 Ocak'ta sokağına gidemedim bu kez, kırmızı ka-
ranfilleri bir arkadaşımla yolladım Uğur Mumcu'ya.
Sonrası da var.
Aradan kaç yıl geçti, ışığı sönmedi ama karanlık de-
lindi mi? Rahatça söylenebilir mi bu? Bizim de bir dam-
la ışığımız, bir katkımız var mı aydınlığa giden yolda?
Sorun burada galiba. Uğur ya da başka aydınlar, ka-
ra güçlerin soldurduğu canlar karşısında rahat mıyız
bugün? Rahatça sorgulanabılir miyiz, boynumuz bü-
kük mü yoksa? Görevimizin bilincinde miyiz yeteri ka- ,
dar? Bu soruyu yanıtlamak, dahası inandıncı olmak
çok önemji doârusu,..
Yazımı canı sıkılan tayfanın öyküsüyle bltiriyorum; —
Bu köşede bir kez daha yazdım galiba.
Açık denizlere yol almaya nazırlanan bir gemiye üç
kişi geliyor son anda. Koşa koşa kaptan köşküne tır- .
manıyor. Tayfa olmak istiyorlar. Kaptan soruyor, ne
yapar, ne işe yararsınız?
Biri yanıtlıyor hemen:
- Ben çok iyi görürüm. Millerce uzakta yaşanan bir
olayı yakalar, uçan kuşu kaçırmam.
öteki söze kanşıyor
- Ben de çok iyi duyanm. En hafif sesi de haber
veririm size.
Kaptan üçüncüye soruyor, ya sen ne yaparsın?
Tayfa gülümsüyor:
- Benim de canım sıkılır.
Kaptan bir anlam veremiyor ama ötekilerle birlik-
te onu da alıyor tayfajığa. Gemi yola koyuluyor. Bir
süre sonra üç tayfa kaptan köşkünde, soluk soluğa
haber veriyor:
- Çok uzakta bir gemi var, kaptan köşkünde güzel
bir kız gergef işliyor.
Ikinci atılıyor:
- Evet duydum, iğnesini yere düşürdü şimdi.
Üçüncüye bakıyor kaptan. O da konuşuyor
- Işte benim de canım bunlara sıkılır!
Canı sıkılan tayfayı Uğur Mumcu'ya da anlattım, •
kankahası hâlâ çınlar kulağımda. Canı çok sıkılan bir
kişi ama sıkıntıyı dağıtmaktan hiç geri kalmaz. Tep-
kisini, ışığını yüreklice yansrtır her zaman.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
8 9SOLDANSAĞA:
1/ Osmanlı
Devleti'nde
topraksızköy-
lüden alınan
kazanç vergi-
si.2/AtlasOk-
yanusu'nda
Portekiz'e ait
birtakımada...
Kilimebenzer,
renkli ve mo-
tifli uzun yol- Q
Iuk3/Sığırsü-
rüsü... Sanı. 4/Tepesi
dar, kenarlan geniş bir -|
tûr fes. 5/ Sahip... Bir 2
işi yerine getirmek için 3
verilen söz. 6/ Düz- .
gün sanlmış halat yu-
mağı... Ticaret mah.
7/ Orhan Hançerü- 6
oğlu'nunbirromanı... 7
Ilave... Yanmemnun- 8
lukbelırtenbirünlem. 9
8/ Haberci... Motorlu ta-
şıtlarda direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlan-
tıyı sağlayan mil. 9/ Yön göstermek için belli yer-
lere konulan ışaret... tnce bez, astar.
YUKAMDAN AŞAĞIYA:
1/ Geminin hangi devlete ait olduğunu gösteren
bayrak. 2/ Yûrürken dayanmak için kullanılan ka-
lın sopa... Nefes. 3/ Katar'ın başkenti... "Bar tut-
muş söylemez olmuş / Ağızda —'leri gördüm"
(Yunus Emre). 4/ Güney Anadolu'da yaşayan Türk-
menler arasında yaygın telli bir çalgı... Avrupa Bir-
liği'nin kısa yazılışı. 5/ Coğrafyadaki kıyı tiplerin-
den biri... Yankı. 6/ Ender, seyrek... Yapıştıncı bir
madde. II Muayene için hekime ödenen ücret... Es-
ki Mısır'da güneş tannsı. 8/ Biriyle eğlenme ve onu
kûçümseme... Izmir'in Seferihisar ilçesindeki ün-
lü antik kent. 9/1571 'de yapılan ve Osmanlı donan-
masının yenılgisiyle sonuçlanan deniz savaşı.