17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 OCAK 2001 PAZARTESİ HABERLER Okuyan: Yılda bip keregelin • ANKARA (ANKA)- Milletvekillerinin tayin ve terfı isteklerinden sıkılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan, bu yöndeki istekleri azaltmak için milletvekillerine bir mektup yazarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bakanlığa bağlı ve ılgilı kuruluşlardaki tayin-terfi işlemlerinin temmuz ve ağustos aylannda olmak üzere yılda bir kez yapıldığını anımsattı. Istemüıan Talay'ın \an ameliyat oldu • İstanbul Haber Servisi - Kültür Bakanı Istemihan Talay'ın kızı Emine Talay Turan rahatsızlanarak kaldınldığı hastanede apandisıt amelıyatı oldu. istanbul Üsküdar'dakı Academic Hospıtal'da başanlı bır operasyon geçiren Emıne Talay Turan'm durumunun iyı olduğu açıklandı. Boğadara radap sistemi • ANKARA (AA)- tstanbul ve Çanakkale boğazlanndakı gemi trafığinin ızlenmesi, kontrolü ve yönlendırilmesi amacı ile kurulması planlanan "Gemı Trafık yönetim ve bilgı sistemleri"nin yapımında geri sayım başladı. Denizcilik Müsteşarlığı tarafından kurulmasj öngörülen İstanbul ve Çanakkale boğazlanndaki ulusal ve uluslararası gemi trafık sisteminın yapımına ilişkin inşaat çalışmalan, 27 Ocak Cumartesi günü İstanbul Boğazı'nda belirlenen güzergâhta yapılacak temel atma töreni ile başlayacak. Denizcilikten sorumlu Devlet Bakanı Ramazan Mirzaoğlu tarafından temeli atılacak olan sistemın yapımı, ABD'li Lockheed Martin fırması tarafından gerçekleştirilecek. Kamudaki sosyal tesisler • ANKARA (AA) - Maliye Bakanı Sümer Oral, FP Kayseri Mılletvekili Salih Kapusuz'un kamuya ait sosyal tesisler ve otomobiller konusundakı yazılı soru önergesini yanıtladı. Oral, 30 Haziran 2000 tarihi itibanyla genel ve katma bütçelı kurum ya da kuruluşlarda 2340, kamu iktisadi teşebbüslerinde (KİT) ise 727 olmak üzere kamusal nitelık taşıyan kuruluşlarda toplam 3067 adet çeşitlı nitelikte sosyal tesıs bulunduğunu bildirdı. Çalışma Bakanlığı'nın Almanya'da yaşayan Türklere ilişkin raporu 'EMncilernı pençesindeler'• Çalışma Bakanlığı'nın raporuna göre: • Almanya'daki yabancı işsizlerin çoğu Türk. • Türkler Alman yurttaşlığına geçiyor. • 1998 yılında 59 bin Türk Alman yurttaşlığına geçti. ANKARA (Cumhuriyet Bûrosu) - Ça- lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın yurtdışuıda çalışan Türkler'e ilişkin ola- rak hazırladığı 1999 yılı raporu, Alman- ya'da yaşayan Türk yurttaşlann çoğun- lukla dınci derneklerde örgütlendiğini or- taya koydu. Almanya'daki bin 910 Türk derneğinden 830'unun dini amaçlı der- nekler olduğu belirlendi. Almanya'daki 503 bin 181 yabancı işsizden 172 bin 500'ünü Türk yurttaşlannm oluşturduğu belirtilen çalışmada, Almanya'da yaşayan yabancılardan en çok Türklerin bu ülke vatandaşlığına geçtiğine dikkat çekildi. Çalışma Bakanlığı Dış tlişkiler ve Yurt- dışı Işçi Hızmetleri Genel Müdürlüğü ta- rafrndan hazırlanan 1999 yılı raporuna gö- re Almanya'da yaşayan 7 milyon 319 bin 593 yabancıdan 2 mıryon 110 bin 223 'ünü Türkler oluştunıyorr 1972- 1979 yıllan arasında yalnızca 2 bin 219 Türk, Alman yurttaşlığına geçerken bu sayı 1998 yılın- da 59 bin 664'e ulaştı. Çalışma Bakanlığı'nın Almanya eyalet çalışma dairelerinin venlennden derledi- ği bilgilere göre işsizliğin Almanya'da ya- şayan yurttaşlar için de önemli bir sorun olduğu ortayakonuluyor. 503 bin 181 ya- bancı işsizden 172 bin 500'ünü Türkler oluştururken, işsiz Türklerin büyük ço- ğunluğunun erkeklerden oluştuğu kayde- dildi. Almanya'da 111 bin 609 erkek işsiz- ken, kadrnlarda bu sayı 60 bin 891. Raporda, Almanya'da yaşayan Türkle- rin büyük çoğunluğunun 20-25 yıllık bir sürenin ardından Türkiye'ye kesin dönüş yaptıklanna dikkat çekildi. Almanya'dan 20-25 yıllık çalışma süresinın ardından Türkiye'ye dönen yurttaşlann sayısı 366 bin 400 kişiyken 30 yıldan uzun süre Al- manya'da yaşayan Türkler'in sayısının ise yalnızca 57 bin 900 kişi olduğu belirtildi. Bakanlığın raporu, Almanya'da yaşa- yan Türkler'in diğer yabancılara oranla daha yüksek bir katıhmla Alman yurttaş- lığına geçtiğini de ortaya koydu. 1998 yhnda Alman yurttaşlığına geçen 106 bin 790 yabancıdan 59 bin 664'ünü Türkle- rin oluşturduğu vurgulandı. 1994 yılında Alman uyruğuna geçen Türklerin oranı diğer yabancılara göre yüzde 31.7 iken bu oran 1998 yılında yüzde 55.9'aulaştı. Al- man yurttaşlığına geçen Türklerin eyalet- lere göre srralamasmda dinci örgütlenme- nûı yüksek olduğu Köln kenri birinci sı- rada yer alıyor. Yıllardan bu yana Almanya'daki örgüt- lenmesini yürüten dincilerin bu çalışma- lan, Çalışma Bakanlığı'nın istatısnklerin- de bir kez daha gözler önüne serildi. Araş- tırmaya göre Türkler, en çok dini amaçlı dernek kuruyor. Bahçeli'den bakanlanna 'yolsuzluk' uyansı • FP'nin kapatılma olasılığına göre bazı senaryolann gündeme getirildiğini anımsatan Devlet Bahçeli, örgütlere, gelişmelere karşı hazırlıklı olmalan talimatını verdi. EMtNEKAPLAN KEILCAHAMAM- MHP Genel Baş- kanı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bab- çefi, yolsuzlukla mücadelenin kararlılıkla süreceğini, bundan geriye dönüşün olma- dığını söyledi. Milletvekıli ve bakanlarmı yolsuzluklara kanşmamalan konusunda uyaran Bahçeli, "Bazı iyi niyetli gibi görü- nen girişimJer ve isteUer olabitir. Bunlara karşı dikkarü oküun" dedı. Bahçeli, parti örgütüne her türlü gelişmeye karşı hazrr- lıklı olmalan talimatım verdi. MHP'nin Kızılcahamam'damilletvekil- len ve parti yöneticilerine dönük "eğitim kampT dün sona erdi. MHP lideri Bah- çeli, kampın son gününde iç sıyasete iliş- kin gelişmelen değerlendirdi. Mületvekil- lerrnın, bürokratlar konusunda sık sık ya- "kındığını belırten Bahçeli, "Bakanbnmız ve miIletvekiUerimiz bürokratiarla flişkile- rinde daha özenti ohnahlar" dedi. 'Geri dönûş yok' Yolsuzluklarla mücadele konusunda hü- kümetın kararlılığını sürdüreceğinı anlatan Bahçeli, mücadelede geriye dönüşün mümkün olmadığın] vurguladı. Yolsuzluk- la mücadelede en memnun kalacak parti- nin MHP olduğunu söyleyen Bahçeli, mil- letvekilleri ve bakanlarmı da yolsuzluğa bulaşmamalan konusunda uyardı. Örgûte 'seçim' uyansı Basmda sık sık FP'nin kapatılması du- rumunda olabilecek gelişmelerle ilgili se- naryolann çıktığına işaret eden Bahçeli, "Her türlü gelişmeye karşı bü de hazırtık- h oJmalrvTz" dedı. Hükümetin bundan son- rakı çalışmalanna da değınen Bahçeli, anayasa değişikliği ve temel ekonomi ta- sanlamnn Meclis'e geleceğıni, MHP'nin bugüne kadar sürdürdüğü yapıcı tavn de- vam ettireceğini söyledi. Türkiye'nin önünün yapay gündemler- le ükanmaması gerektiğini belirten Bah- çeli, siyasi partiler ve sivil toplum örgüt- leri başta olmak üzere tüm topluma bu ko- nuda görev düştüğünü belirtti. AB'nin Ka- tılım Ortakhğı Belgesi'ndeki öncelikleri- ne de değinen Bahçeli, MHP'nin itiraz noktalannı sık sık dile getirdiğini kayde- derek Ulusal Program'la ilgili çahşmala- nn sürdüğunü, bu doğrultuda parti grubu- nun sık sık bilgılendırileceğıni belirtti. İstanbul Bakırköy'de dün yapdan F tiplerini protesto mitinginde polis çok sayıda gösteridyi gözaltma akh. 'Cezaevlerinden yüzlerce cesetçıkacak' ANKARA/İSTANBUL (Cumhuriyet Bürosu)-F tipi ce- zaevlerindeki ölüm oruçlan sü- rerken tutuklu ve hükürnlü ya- kınlan, toplu ölümler olabilece- ğiuyansındabulundular. Istan- bul'da da F tipi cezaevini protes- to eden 50 kişı gözaltına alındı. F tipi cezaevlerine karşı siya- si tutuklu ve hükümlülerin yap- üklan açlık grevi ve ölüm oru- cu eylemi 88. gününe gırerken aıleler ölümlenn başlamasmm an meselesi olduğunu söyledi- ler. Çankın Cezaevi'ne düzen- lenen operasyonun ardmdan Smcan F Tipi Cezaevi'ne nak- ledilen Ozgür Soner'in babası AbduDah Soner, ziyaretleri sıra- sında çok cıddı sorunlarla kar- şılaşüklannı kaydetti. Çocukla- nna verihnek üzere idareye tes- lim ettikleri paralann içeride pa- ra kullanıhnadığı gerekçesi ile tutuklulara ıletılmediğını bıldi- ren Soner, "Bir pet şişe su için bi- le saaüerce beklemek zorunda kahvorlar" dedi. Çocuklannın izlemesi ama- cıyla içeriye televizyon getıril- mesine ilişkin önenlerinin tu- tuklular tarafından reddedildı- ğını aktaran Soner, çocuklaruun hıçbir kalıcı eşya istemedikleri- nı anlattı. Çocuklannın kendı- lerine. "Kabcıeşyaistemiyoruz. Ya ölü çıkacağız ya da burada durmayacağrz" dediklerini ak- taran Soner, açhk grevindeki tu- tuklulann da ölüm oruçlanna başladıklanm kaydetti. 50gözalti tstanbul'da da tutuklu ve hü- kümlü yakınlanmn Bakırköy Özgürlük Meydam'nda yaptık- lan basın açıklaması polis mü- dahalesıyle sonuçlandı. Yakla- şık 80 kişilik topluluk, "F tipi Nazi Kamplan Kapatdsın, Ka- tiller YargüansuT pankartı al- tında toplanarak açıklama yap- tı. Sloganlar atan topluluğu çembere alan çevik kuvvet po- lisleri, göstericileri gözaltına al- dı. Polis amirlerinin "Vunna- ym" uyanlanna karşm yaklaşık 50 kişi, coplarla dövülerek Ba- kırköy Karakolu'na götürüldü. Askeri'nin durumu ağır Tutuklu yakrnlan Kütahya Çezaevi'ndeyken hastaneye kaldınlan, daha sonra da Tekir- dağ Cezaevi'ne konulan Sema Askeri'nin bilincini kaybettiği belirtildi. Sema Askeri'nin ce- zaevinde ve ölüm orucunda ol- duğunu bilmediğı, 1987 yılında yaşadıklannı anlattığı bildırildi. Açlık grevi yapan tutuklu ya- kınlanndan Şükran Ağdaş, Sul- tan Eser, Himmet Ekinci, Han- se Ateş ve Özlem Kahraman ey- lemlerine 60. günde son verdi- ler. SlFIR NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] Sema Pişkinsüt'ü TBMM Insan Haklan Komisyonu Başkanı olarakta- nıdık. Sonra da bu görevden alınma- sını izledik. Türkiye Bilimler Akademi- si fJÜBA) Pişkinsüt'ü, komisyon ça- lışmalan sırasında elde ettiğı verileri dinlemek üzere davet etmişti. Pişkinsüt'ü, çalışmalannın basına yansıdığı kadarıyla tanımıştık. 10 O- cak gecesi İTÜ Maçka Sosyal Tesis- leri'ndeki konuşması ise, sabııiı ve ömek bir partamento çalışmasının bi- rikimini yansrtıyordu. Pişkinsüt, her partiden milletvekilinin yer aldığı ça- lışmanın önce yöntemini anlattı. TBMM Insan Hakları Komisyonu üyeleri, iki yıl arayla 14 ilin cezaevi- ni temel alarak bir çalışma yürüt- müşlerdi. Ziyaret edilen ildeki her- hangi bir resmi yetkiliyle konuşma- dan doğrudan cezaevine gidilmişti. Hiçbir resmi yetkilinin olmadığı ko- şullarda tutuklu ve mahkûmların an- lattıkları steno ve bant yoluyla kay- da geçirilmişti. Gece yanlanna kadar süren bu gö- rüşmelerin ardından, karakollar ziya- ret edilmiş, tutuklu ve mahkûmlann sözünü ettikleri işkence yerleri ısrar- lar sonucu ortaya çıkanlmıştı. Kara- TÜBA'da Sema Pişkinsüt kollar bitince, sıra savcılıklara ve mahkemelere gelmişti. 14 ildeki dört bin tutuklu ve mahkûmun anlatımın- dan yola çıkılarak yapılan bu araştır- ma çok değerlı bılimsel bulgulan or- taya çıkarmıştı. Bu araştırma sırasında ilginç sap- tamalar yapılmıştı. Tutuklu ve mah- kûmlar kendi suçlannı anlatrken ge- nellikle yalan söylüyoriar ve suçlan- nı hafifletmeye çalışıyorlardı. İşken- ce iddiaları ise tamamen gerçeğe dayanıyordu. Karakollar ve emniyet- te işkence yeri olarak tarif ettikleri bütün mekânlar, sonunda onların anlatımına dayanılarak ortaya çıka- nlabilmişti. 14 cezaevi ve dört bin mahkûmdan yola çıkılarak yapılan araştrmanın ar- dından iki yıl sonra aynı cezaevierin- de aynı yöntemlerte tekrar edilmesi, değişim ve dönüşüm konusunda da birtablo ortaya çıkarmıştı. Pişkinsüt, işkence konusunda polisin mantığı- nı yansıtan ilginç bir konuşmayı ak- tardı. İstanbul Emniyet Müdür yar- dımcılanndan birisi şoyle demişti: "Biremir versek işkence dunır, ama bu kez de suç patlaması olur." ••• Bu araştırma sırasında komisyon, el- de ettiği bütün verileri il il tutuklu ve mahkûmlann yargılanma ve cezaevi sürecini de kapsayacak raporiara dö- nüştürmüştü. 1500'er adet basılan ve 11 cilt tutan raporiardan 1000'i Meclis yayını olarak dağıtılmıştı. Af öncesinde cezaevlerinde 72 binin üzerinde tutuk- lu vardı. TBMM Insan Hakları Komis- yonu'nun saptamalanna göre, ceza- evinde bulunan insanlann uyuşturucu ve kara para işine bulaşan çok küçük bir kesimi hariç, tamamına yakını en düşük gelir gruplarına mensuptu. Piş- kinsüt, toplumda böylesine büyük dengesizlikler olurken güç gösterile- riyle cezaevlerindeki sorunların çözü- lemeyeceğine dikkat çekti. Aynı illerin cezaevlerine ve karakol- lanna ıkinci kez gittiklennde önemli bir değişiklik olmamıştı. Ancak eskisinden farklı olarak her şey kıtabına uygun bir şekılde kayda geçirilmeye başlanmış- tı. Örneğin bütün zanlıların gözaltında 24 saatten fazla tutulmadıklan kayda geçmişti. Gerçek tabii ki böyle değildi. Kayıtlar ise usulüne uygundu. Omeğin Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu (CMUK) gereği zanlıya avukat isteyip ıstemediği sorulmakzorunday- dı. Daha önceki kayıtlarda bu konu kayda geçmemişti. Ikinci araştırmada bütün zanlılann dosyasına, "Avukat is- teyip istemediği soruldu ve istemedi- ği anlaşıldı" notunun eksiksiz düşül- düğü ortaya çıkmıştı. ••• TBMM Insan Hakları Komisyonu başkanları genellikle ikinci kez millet- vekili seçilemezmiş. Pişkinsüt'ü bu sorumluluğu alırken uyaranlar olmuş. Buna rağmen, o 1999 seçimlerinde yeniden Aydın'dan ikinci kez milletve- kili seçildi. Ancak, TBMM Insan Hak- lan Komısyonu'na veda etmek zorun- da kaldı. Pişkinsüt, Komisyon Başkanlığı'na veda ederken onun döneminde kara- kollannda işkence aletleri bulunan İs- tanbul ilinin valisi Erol Çakır görevine devam ediyordu. Üstelik, vali "Ne ol- muş yani bir sopa bulunduysa" diye- rek işkencecileri cesaretlendiren bir açıklama yapmıştı. O dönemin emni- yet müdürü de şu anda bir ilin valisiy- di. Aslında bu konudaki araştırma bi- raz daha derinleştirilse, raporda adı ge- çen ve işkenceyi savunan emniyet mü- dür yardımcısının da, bu tür baskıcı yöntemleri savunan bürokratlann da yükselerek görevlerine devam ettiği saptanabilirdi. Benim gazetecilik de- neyimim, böyle çok sayıda örnekte do- lu. TÜBA'nın düzenlediği bu son dere- ce yarartı sohbeti dinlerken birçok duy- guyu bir arada yaşamak durumunday- dık. Bir parlamenter, isterse çok önem- li araştırmalara imza atabilirdi. Çok önemli sonuçlar ortaya çıkarabilirdi. Pişkinsüt ve arkadaşlannın belgelere dökülmüş ve kitaplaştınlmış çalışma- lan ülkemiz demokrasi tarihi ve insan hakları tarihi için çok önemli bir ka- zanç. Bir başka cepheden baktığınız za- man, devletin ilgili kurumlannı yöneten bürokratlann, baskıyadayalı biryönet- me ve cezalandırma mantığını hâlâ terk etmediklerini, işkencenin sürdüğunü görüyoruz. 2000Tİ YILLARDA ERDAL ATABEK Şiddet Kültürünü Fark Etmemek... Şiddet kültürünün ayırdına varamadığımızı düşü- nüyorum. Çünkü, insan ancak kendisine alışılma- dık gelen bir şeyi ayırt edebiliyor. Şiddet ise ilişkile- rimizin pek çok biçimine egemen olmuş durumda. Ama 'şiddet kûltürü 'nü yaratan nedenler kişisel de- ğil, toplumsal. Toplumsal şiddetin kaynağı 'güç dengesizliği'dir. Hangi türden olursa olsun toplumda güçler arasın- da denge yoksa şiddetin doğması kaçınılmazdır. Toplumdaki güç kaynaMannın en önemlileri ise 'yet- fe'dir, yani yasal güç ve 'para'dır, yani ekonomik güç. Her iki güç kaynağının toplumsal dengesi yok- sa kaçınılmaz olarak şiddeti dogurur. Yetki gücünü dengeleyen tamponlar yetkisi az olanlann ya da olmayanlann haklannın korunması- dır. Eğer bır toplumda yetki gücü ötekilerin haklan korunarak dengelenmiyorsa önce yetkinin kendisi şiddetin kaynağı olur, sonra da yetkisi az olanlann tepkisel şiddeti ortaya çıkar. Para gücünü dengeleyen tamponlar da sosyal adalet ve gelir dağılımının dengeli, aynı zamanda adaletli olmasıdır. Eğer bu tamponlar yoksa, önce para şiddetin kaynağı olur, sonra da bu şiddetten zarar görenlerin tepkisel şiddeti ortaya çıkar. Yetki gücü, aile içinde babayı, sonra anneyi şid- dete yetkili kıiar. Bu güç okulda müdüre ve öğret- mene şiddet izni verir. Toplum içinde kamu görev- lilerinin hepsi de kendi alanlanndaki yetkinin gücü- nü şiddete dönüştürebilir. Işyertennde patron ve amirter yetki güçlerini şiddete dönük kullanabilirier. Bu şiddet uyguiamalannın pek çok yolu ve biçimi vardır. Baba anneye bağınr, anne çocuğunu döver. Mü- dür çocuklan azariar, öğretmen bağınr ve aşağılar. Bir dairedekı memur başvuranın işıni savsaklar, po- lis copunu sallar, cezalandırmakla tehdrt eder. Pat- ron işten çıkanr, amır emnndekinı aşağılar. Bütün bunlar 'şiddettir. Toplumda en yaygın olan da 'sözel şiddet "tir. Dilin bir şiddet aracı olarak kul- lanılmasına alışılmıştır. Sözlerte azartama, kınama, aşağılama, küçük düşürme, küfretme karşılıklı ola- rak iç boşaltma mekanizması olarak kullanılmakta- dır. Mimikler ve jestlerle göstenlen 'beden dilı şid- deti' de yaygındır ve şiddet olarak algılanmaz. 'Şiddet kûltürü' aile içınden okula, okulda işyer- lerine, buralardan topluma ve sokağa yayıldığı za- man kendi normlannı da yaratır. Bu normlar şöyle duşmaktadır • Güçlü olan güçsüz olanı ezer. Ezilmek istemi- yorsan güçlü olmayı başaracaksın. • Zekâ ve başan güçlü olmakla ölçülür. • Güç para, yetki ve toplumsal saygınlık demek- tir. Bunlann hepsi de gene paradır. • Ya ezeceksin, ya ezıleceksin, ikisinin arası yok- tur. • Biz çok ezildik, çocuklanmız ezilmesin. Bir toplum, bu normlan, yaşanan hayatın asıl ku- rallan olarak görüyor ve kabul ediyorsa o toplum- da 'şiddet kûltürü' egemen demektir. O zaman toplumda 'güç kaynaklanna sahip olun- duğunu ötekilere göstermek ve gücünü kanıtla- mak' yaygın bir davranış olacaktır. Yetkili olan, yetkisinı abartarak gösterecek, yet- kisini kanıtlayacak fırsatlar yaratacaktır. Çok parası olan, parasının çokluğunu çevreye gösteren yaşama yolunu seçecektir. Bunlar şiddet gösterileridir. Şiddet kültürünün davranışlandır. Trafikte daha büyük araçlar, daha lüks araçlar, hız, sol şerit tutkunluğu, trafik sörfü şiddet kültürünün gösterileridir ve şiddeti ifade etmektedir. Trafik ka- zalannın asıl nedeni de şiddet kültürüdür. Toplumdaki silah merakı da şiddet kültürünün çıplak açıklamasıdır. TV dizilerindeki silah taşıma, silah gösterme, silah kullanma oranının yüksekliği- nin nedeni de budur. Toplum, şiddeti çıplak şiddet olarak görmek ıstemektedir. Ortülü şiddet doyum için yeteriı olmamaktadır. Spor karşılaşmalannın asıl doyum sağlayan yani şiddet kültürüne dayalıdır. Spor karşılaşmalan ya- nşma olarak değil, dövüşme ve ötekinı mahvetme olarak algılanmaktadır. Bu nedenle de futbol, gü- reş ve boks çok rağbet görmekte.. ama atletizm, cirit atma vb. sporiar seyirci bulamamaktadır. Şiddet kültürünü çok iyi tanımalı, çok iyi değer- lendirmelıyiz. Çünkü bu kültür hayatımızı yönetiyor. • AY TUTULDU... Ay tutulmasının sabahında bü- yük bir yazanmızı, Necati Cumalı'yi yitirdik. Onu hep yaşatacağız. Ay o gece tutuldu ama.. Necati Cumalı ustamız bizim günlerimizi ve gecelerimizi hep aydınlatacak. Sonsuz sevgiler ve saygılar gön- deriyorum. e-mail:erdalatak(âsuperonline.com Eski Cenelkurmay Genel Sekreteri Özkasnak: 28 Şubat postmodern darbe ANKARA (Cumhu- riyet Bûrosu) - 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Genel Sekreterliği göre- vini yürüten Emekli Tümgeneral Erol Öz- kasnak, "28 Şubat için 'postmodern darbe' te- rimi kullanıkü. Bunu çokyerindebuhıyorum" dedi. Emekli Oramiral SaümDervişoğhııse28 Şubat'ın "darbe" değil, "askerin reaksryDnu" ol- duğunu söyledi. Önceki akşam Kanal 6 televizyonunda ya- yrmlanan ve Emekli Oramiral Salim Dervi- şoğlu'nun konuk oldu- ğu Ceviz Kabuğu prog- ramına telefonla katılan Özkasnak, 28 Şubat sü- recine ilişkin de çarpıcı açıklamalarda bulundu. 28 Şubat'ın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önemli bir dönüm nok- tası olduğunu vurgula* yan Özkasnak, "Türki- ye Cumhuriyeti tarihi- nin hiçbir döneminde, şeriat özkmdleri adeta ağızlanndan safya akar- casuıa teJe>TZ>t)n ekran- lannda bu kadar sıklık- la boy göstermemiştir. Böyle bir ortamda tek birdamlabikkanakrül- madan Cumhuriyet'in vazgeçümez femeUerin- den laiklik ilkesinin mu- hafazası sağtanmıştır'' diye konuştu. t Askeri realsiyon' Emekli Oraniral Sa- lim Dervişoglu da 28 Şubat'ın darbe olduğu görüşüne katimadığını belirtti. DtTMşoğlu, "Bunun sûreç »larakad- landınunasuuda doğru buhnuyorum Bu, aske- rin reaksiyonadur. Ta- mamryla yasd çerçe>« içerisinde kaknnuşör" dıye konuştu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle