17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 AĞUSTOS 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SKf¥A DIZI Sertab Erener konseıH . • İstanbul Haber Servisi - Rumeli Hisan'nda önceki gece Sertab Erener rüzgân esti. Hayranlannın tıklım tıklım doldurduğu Rumeli Hisan'nda yoğun sevgi gösterileriyle sahneye çıkan sanatçı, birbirinden güzel, sevüen şarkılannı seslendirdi. Güçlü sesi ve gûzel yorumuyla hayranlannı coşturan Erener, sempatikliği ve şık giysileri ile de büyük beğeni topladı. Erener'in seslendirdiği hemen tüm şarkıiara eşlik eden seyirciler, bu müzik ziyafetinin bitmesini adeta istemediler. Türkiye köyMi toplumu • ANKARA(ANKA)- AB'ye tamüyeliği hedefleyen Türkiye, köylü toplumu niteliğini koruyor. DÎE'nin hane halkı ışgücü anketi sonuçlanna göre, Ekim 1999itibanyla istihdamdaki toplam nüfus 21 rnilyon 643 bin düzeyinde bulunuyor. Toplam istihdamın 8 rnilyon 839 bin kişi ile en büyük bölümü tanm, avcılık, ormancılık ve balıkçılık kesiminde bulunuyor. Tanm kesimi, toplam istihdamda yüzde 40.8 pay ahyor. Tanmdaki istihdamnı yüzde 56.6 ; branındaki 5 milyon 3 ! binini ücretsiz aile "''*?''' işçîleri, 1 mîiyon 99 " e " 1 binini kendi hesabına çahşanlar ve işverenler, yalnızca 479'unu da ücretli ve yevmiyeliler oluşturuyor. Kesiten kol içüi tazminat • KONYA(AA)- Konya'da, Süleyman Küçükkartal adlı vatandaş, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yanlış tedavi sonucu kolunun kesildiğini öne sürerek üniversiteden 20 milyar lıralık tazminat istiyor. Küçükkartal, rahatsızlığı nedeniyle 1997 yılında Tıp Fakültesi Hastanesi'ne başvurduğunu, damar tıkanıklığı teşhisiyle hastanaye yatınldığını, sol kolundan anjiyo yapıldığını, ancak 3 gün sonra koluyla birlikte vücudunun sol tarafinrn morardığını ve sol bileğinden elinin kesildiğini anlattı. Küçükkartal, yapılan araştırmalar sonucunda anjiyo yapıhrken yanlışlıkla alkol enjekte edildiğinin saptandığını belirtti. Rüşvetie ımıcadete • tZMtR(AA)-tzmir Emniyet Müdürü Hasan Yücesan, rüşvetle mücadelede değişik bir yöntem uyguluyor. Yücesan, polislere, "Rûşvetçiyi yakalattır, sanateklif edılen paranın 2 mislini vereyim" diyor. Rüşvetin her türlüsüne karşı olduğunu belirten Yücesan, "Tecrübelerim rüşvetle savaşmada bana yeni yöntemler geliştirtti. Uyguladığım yöntemde, personelime, rüşvetten yakaladıklan kişilcrin tekliflerinin 2 mislini ben onlara verivorum. Izmir'de 1999da 23, 2000'inson 7 avTflda da 10 olayda suçûsrü yapıldı. Rüşvîtçileri yakalayan göre\lilerime, hangi rütbeie olurlarsa olsun, yaklaşık 5 milyar lira dağıam" dedi. 'Hayatnı banaborçlusun'ÇAĞDAŞ VE GELENEKSEL Portayan; MİYASE İLKNUfl 'Dedem Kapalısınr ^—v ede ile talibi can sıkınhsmdan / 1 kahvede oturmuş 66 oynuyor. i •* Talip, dedenin elını merak edi- yor. Eğer dedenin elinde as ile koz yoksa talibin eli, oyunu galip bitirmesine yeü- yor. O nedenle boynunu bükerek en yu- muşak sesiyle dedesine soruyor: - Dede, piri seversen doğru söyle; as, koz sende mi? Talibınin yalvaran bakışlanna acıyan dede, elıni söylüyor: - Yok evladım; as, koz bende yok. Talip bu kez şeytanca bir kahkaha pat- latarak elini açıyor: - Üzgünüm dedem, öyleyse kapalısın. 'Ate$e Cehennem Narı Dlyeninr Abdalın biri bir köyde davul çalıp epey para kazanmış. Köyüne gıderken soguk çıknuş. Üşüyünce yele bağnnı gösterip - Es kara bağran es demiş. Sonra köyüne vanp ateşinbaşınakurul- muş. Isınınca gevşemiş ve başlamış kala- ya: - Ateşe cehennem nan diye nin anası- nıavradını... Abdal: Anadolu'nun kimi yörelerin- de, kendilerine abdal adını veren göçe- be Alevi toplulukiar yaşar. Abdallarııı önetnli bir kesimi çalgıcüık, kalburcu- luk, elekçiük yaparak geçimini sağlar. 'Hoca Bir Kepçe Yedi1 7ansı Sünnı, diğer yansı Alevi olan köyün hocası, bir Alevinin evine konuk olmuş. Sohbet sırasında ansLzın komşunun oğlu damdan düşünce, evin gelini hariç diğerleri, onunla ügilen- meye gitmişler. Evde kalan hoca, dunım- dan yararlanarak geline sulanmaya başla- mış. Gelın nereye gitse, hoca da ardında. Mutfakta yemeider pişiyor. Gelın yemek- Ierle ılgilenirken hoca elle sarkıntılık yap- maya kalkışınca, gelın elindeki kepçeyi, olanca gûcüyle kafasına indirmiş. Bir süre sonra evin diğer fertleri gelmiş- ler. Sofra kunıluyor, yemekler yenilecek. Fakat hocanın oralı olduğu yok. Ev sahi- bi: - Hocam sofraya buyur. Hoca, ınsanlann yüzüne bakamıyor, mahcup. - Sağ ol efendi, hiç iştahım yok. Hocanın sofraya oturması ıçin yeniden ısrar edilince geün söze girmiş: - Hoca demin bir kepçe yedi. Hayatını Bana Borçlusun' ~ğ~\ ektaşininbiriniyalvaryakarcami- A c ye götürmüşler. Hoca kürsüden .LJ atıp tutuyor: - Her kim on üra sadaka verirse Allah ona on mislini ihsan eder. Konuşmalardan pek etküenen Bektaşi, bu sözlen duyar duymaz bir koşu eve gi- derek sakladığı 10 lirayı kapıp gelir. Ca- rrudeki fakirlere dağıtır Sonra da Allah'tn kendisine ihsan edeceğını düşünerek ken- disini yollara vurur. Yorulup bir ağacın altında dinlenir. Dinlenirken doğru yapıp yapmadığı konusunda da iç dünyasıyla hesaplaşır. Bu sırada kendisine doğru bir atlının yaklaştığını görünce korkup ağacın üstü- ne çıkar. Atlı gelıp ağacın altında dunır. Gelen yolcu, Bektaşi ıçın yabancı sayıl- maz. Zira Bektaşı'nin korkup ağaca tüne- mesine neden olan kişı Alevidir. Atından iner ve heybesini açar. Heybesinden çıkar- dığı bir somunu parçalamaya başlar. Par- çalardan binnı u Bu Ebu Bekir" der ve ke- nara koyar. tkinci parçaya "Bu Ömer", üçüncüsü- ne "BuOsman", dördüncüsüne "Bu Mu- hammet", son ayırdığı parçaya da "Bu Allah" der. Üç hahfenin adını verdığı par- çalan, "Siz Afi'nin hakkmı nasıi yediyse- niz ben de sbferi öyleyiyeceğnn" der ve de- diğini yaparak yer. Sıra, "Bu Muham- met" dediği parçaya gelir: - Ey Muhammet! Sen niçin sağlığında bu işi halletmedin? Bu işte sen de suçlu- sun, o yüzden kusura bakma, seni de yı- yeceğim. Dördüncü parçayı yedikten sonra Ale- vi, son kalan büyük parçaya döner - Hey güzel Allahım, sen ki olacaklan önceden bilensin. Niye işi baştan çözme- din, neden Ali ve evlatlanna yapılan zul- me seyırci kaldın? Ben seni yemeyeyim de kimi yiyeyim? Alevi bu sözleri söyleyip tam parçaya uzandığı sırada, Bektaşi "Aüah'mdayeo- mesi ludinde aifgmn kurtaramayaca- ğpm" düşüncesiyle atüır: - Aman erenler, sakın ona ilişme. Be- nim onunla görülecek hesabım var. Tepesınde duyduğu sesle irkilen Alevi, kalp sektesinden gider. Bektaşi, ağacın te- pesinde bıraz bekledıkten sonra Alevinin lamıldamadığını görünce aşağı ıner. Ada- mın öldüğünü gören Bektaşi, heybesini yokladığında bir de bakar ki heybe ağzı- na kadar altın dolu. Sevinçten ne yapaca- ğını şaşıran Bektaşi, ellennı havaya kal- dırarak Allah'a seslenır: - Hey kurban olduğum Allahım, sözü- nü yerine getirdin. Sayende zengin oldum. Ancak umıtma ki seni de ben kurtardım. Sürecek ÇAĞDAŞ A L E V İ F I K R A L A R I Yırtılasıcaları cetlri' M alatya'nın Fethiye köyüne işgüzar devlet yöne- ticilerinin yaptırdıklan camiye gelen giden ol- mayınca ahalının namaz kılması için yoğun baskı uygulanır. Namaz vakti gelıp ezan okununca Fethiyelininbiri ka- nsına bağınr: - Hanım, şu yırtılasıcalan getir, şu kınlasıcalan giyip, şu yıkılasıcaya gideyim de, şu kabul ohnayasıcayı kılıp geleyim... Yaptırmam Daha iyl* A levi dedesı elinde curası, sazustası ÖmerGök'ün /\ Kasımpaşa'daki dükkânından içeri girer. Birkaç - A J L dakika sonra da Yavtız Top, Şehzadebaşı'nda ye- ni açtığı dershanesi için saz sıpanşı vermek için Bekir Aytekin ismindeki asistanı ile birlikte çıkagelir. Kısa bir sohbetten sonra dede sözü, sebeb-i ziyaretine getirir: - Evladım, şu benim sazı bir tamir ediver. Telleri kop- tu, eşiği de düştü, bir de perdeleri eksik. Sana zahmet ta- mamlayıver. Ömer Usta, çırağı dışanda olduğu için Yavuz Top'un asistanı Bekır'e dönerekricadabulunur: - Bekircığim, dedeyi bekletmeyelim. Sana zahmet, ar- ka sokaktaki Osman Tiryaki var ya, ona git, Ömer Usta gönderdi de. Osman'dan elli mılımlık bir kelep tel al da gel, dedenin curasını saralım. Bunu işiten dede, yerinden kalkarak hışımla sazı ka- par - Vay vay vay! Amma da yerine gelmışim ha! Bekir, Osman'a gidecek tel alıp gelecek. Ömer de tamir ede- cek. Soyha dede de bunu çalacak. Yaptırmam daha iyi. Hadi bana eyvallah!... 'Hangi Ocaktansın?' A nadolu Alevileri ocak adı verilen bir örgütlenme / l modeli ile bugüne kadar varlığım sürdürmüştür. -ZJL Her Alevi, bir ocağa ve o ocağın birdedesine bağ- udır. O ocağın dedesi de kendisine bağlı talıplere hizmet vermekle yükümlüdür. O nedenle farklı ocaklardan Ale- viler yan yana geldığınde buijirlerine hangi ocağa bağh olduğunu sormadan edemezler. Bu ocak muhabbeti ne- deniyle Ankara'da cereyan edenfikragibi bir olay, bir sü- reden ben Alevi sofralannda anlatılır. DoğanTaşdeten'in Çankaya Belediye Başkanlığı sıra- sında Ankara'ya yolu düşen Alevi ozan ve sanatçılar, mu- habbeti çok seven Belediye Başkanı'nı ziyareti ıhmal et- mezdi. Bir gün Doğan Taşdelen, kendisini ziyaret eden MusaEroğhı, ArifSağve Yavuz Top'u Ahlatlıbel'deki be- lediye tesislennde yemeğe davet eder. Sofrada Ankara Hacı Bektaş Derneği'den gelen konuklar da vardır. Ko- nuklardan biri içkiyi bıraz fazla kaçırmıştır. Saz çalıp de- yiş söyleyen sanatçılann konsantrasyonunu sürekli bo- zacak konuşmalar yapan konuk, birkaç kez uyanlır. Ko- nuşmayı kesen konuğun bu kez de deyiş ve nefeslerin ara- sında "AH AK!" ya da "dost dost" diye bağınp naralar at- ması sanatçılan çileden çıkarmıştır. Ancak yine de baş- kanın konuğudur diye seslerini çıkartmazlar. Alevilerin yetiştirdıği üç ünlü sanatçı tam trans halde yeni bir deyi- şe başlamıştır ki, zurna vaziyetteki konuk, yerinden kal- kıp zigzaglar çizerek sanatçılann yanına gider. Yavuz Top'u kolundan tutarak sorar: - Piro hele söyle, sen hangi ocaktansın? Yavuz Top, sazını çalmayı sürdürerek yamt verir: - Ben Aygaz ocağındanım, ya sen? Dedenin Ocağı ' amşıhüı Hüseyin Gazi Metin Dede, gençlık yü- lannda Divriği Maden Ocağı'nda işçı olarak ça- lışmış, bir süre de sendikacılık yapmıştır. Dede- lifîhin yanında ozanlığı ile de tanınan Hüseyin Gazi Me- tin, birkaç yıl önce Londra Alevi Kültür Merkezi tara- findan yapdan bir cemi yönetmesi için Türkiye'den da- vet ediür. Cem bitiminde dedeye yaklaşan bir hemşehri- si sorar: - Dedem sen hangi ocaktansın? Dede hangi ocağın sorulduğunu bilmesine karşın hın- zırca cevap verir: - Ben Divriği Maden Ocağı'ndanım. Kaleclk Delegelerl •JT Tnlü bağlama virtüözü Arif Sağ, SHP'den bir dö- t I nem mılletvekilliği yaptı. Sağ, önseçim çahş- V*y malan yaparkenhayli sıkıntı çeker. Çünkü seçim bölgesinin merkezdeki ilçeleri Alevi ağırlıklı, merkez dışındakiler ise Sünnilerin yoğun olduğu bölgelerdir. Her iki bölgenin nabzına göre şerbet vermek oldukça zor iş. Arif Sağ'ın, lakabı 'Pölo' olan bir dostu da bu çalışma- larda kendisine yardım eder. Polo, "Oflçesenin, bu Içe benim" diyerek koşturup durur. Polo birgün, Sünni ağır- hkh bir ılçeye gıtmek üzere o ılçeden bir dekge ağasını da yanına alarak yola çıkar. Arabada yol boyunca Arif Sağ ın son çıkardığı kaseti dinlerler. Birkaç türküden sonra su^ bir düvaz imama geür. Düvaz imam söyleyen Arif Sağ, Ali, Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Taİci, Na- ki, Musa Kazım diye ha bire ardı ardınca ımamlann adı- nı sıralayınca Sünni delege ağası dayanamayıp sorar: -Yahu Polo, Arif Bey kimlerin adım sayıyor. Kim bu Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Taki, Naki Allahaşkı- na? Polo, gerçeği söylese, belki Sünni delege ağası deste- ğini çekecek. Aknna hemen bir cinlik gelir: - Hiç canım, Arif Sağ Kalecik delegelerini sayıyor. Onlar için bir türkü yapmış. Bundan sonraki kasette de sizlerin adını sayacak. (Düvaz imam: Alevi-Bektaşi edebiyatında On İki İmam için söylenmiş nefesiere verilen ad.) "Bu Kadar İte Bir Ayı Neyler?" " angal'da ağalar bir köyde toplanmış canlan eğ- lence ister. Akıllanna birden Pirzo gelir. Ağasın- A. \ - dan Pirzo'yu çağırması ıstenir.. Haber salınır ve Pirzo, emir büyük yerden geldiği için çaresiz kış günü yola düşer. Davet edıldiği yere geldiğinde Pirzo bıyıkla- n buz tutmuş, üstü başı kar içindedır. Kapıdan içeri gi- rince ağalardan biri sataşır: -İşte beklediğimiz ayı geldi. Pirzo bunu işitince ağaya dönerek seslenir: -Ne korkuyon ağam, bu kadar ite bir ayı neyler ki... "Ağzınız Küçük, Laf Büyük" A kçadağ'ın Keller köyünün muhtan Hasan-ı Hal- /i le, yörede sözü dinlenen yaşlı bir adamdır. Cum- ^ J . huriyetin ilk yıllannda Akçadağ'a yeni atanan kaymakam tüm muhtarlan toplantıya çağuTT. Hasan-ı Halle, yaşlı ohnası nedeniyle gecıkir. Kaymakam, Hal- le"ye, "Eşek kadar adamsın, niye verilen emre uyup za- manında gelmiyorsun" diyerek çıkışır. Kaymakamın kendisini herkesin içinde azarlamasına içerleyen Hasan-ı Halle'nin cevabı da aynı sertlikte oiur: -Kaymakam Bey, o küçücük ağzınızdan kocaman bir eşeğin nasıl çıktığını anlayamadım. Yoksa Osmanlının ahın mıdır?" "Yezidin Babası Kim?" ~TT~ ardeşim Ismail, çocukluğunda yaptığı yaramaz- §C lıklar yüzünden babamdan sık sık azar işitir, o A. \ ^ nedenle aralannda çoğu günler soğuk rüzgarlar eserdı. Ismail'in yine vukuat işlediği günlerden birinin ertesinde babam, kahvaltı sofrasına otururken kızgınh- ğının hala sürdüğünü belli etmek için oğlana durup du- rurken sataştı: -Azıcık toparlan da geçeüm Yezit Hazretleri! Ismaıl toparlanıp, babama önce yol sonra da cevap verdi: - Baba, Yezit Muaviye'nin oğluydu değil mi? Gühnemek için kendini zor tutan babam, kaşlannı ça- taraksordu: -Evet, Muaviye'nin oğluydu, ne olacak? Henüz 7-8 yaşlannda olan Ismail, "yok bi şey" deyip devametti: -Sen Muaviye olursan, ben de Yezit olurum." Sttractk PERgEMBE ORHANBURSAU Üniversitede Öncelik Bilime! "Ya rektörlükya ölüm"... dünkü Milliyet gazetesi, Samsun ve Dicle ünivefsitelerinde en çok oyu alma- lanna rağmen devletin atamadığı eski rektörlerin, eşJerinin ve rektöre oy veren ve döğal olarak beklen- tileri olan taraftarlannın isyanını böyle dıle getiriyor- du. Eski rektör taraftarlan "izinsiz" gösteri yapınca, yasalann yılmaz savunucusu polisin coplu saldınsı- na uğradılar! Çoplar ye yumruklar "AJın size rektör" diye öğretim üyelerinin kafalanna indi. Bazı kafalar ve göaer yanldı, atanmayan rektörlerin eşleri, Ko- caJanmızın onuru kınldı, onurlannı geri verin" (yani rektör atayın!) feryatlarryla kendilerini yerlere attılar ve kendimizi yakanz, diye haykırdılar! Haberde, rakip adaylan ve taraftarlannı aradık, a- ma onlann adaylan rektör olarak atandığı veya da- ha düşük oytar aldıklan için anlaşılır nedenlerden do- layı "sahaya çıkmadıklan" anlaştldı. İşte üniversrtelerimizde yaratılan manzaralar! Rektörlük her şey, bilim hiçbir şey! Ya rektörlük ya ölürrı! öğretim üyelerirnizjn "Üniversitemizde bilim ve araştırma istiyoruz, iyiöğretim istiyomz ve bütün bun- lar için olanaklar, laboratuvariar vb. istiyoruz'" diye bildiri yayımladıklarını, gösteri yaptıklannı, YÖK'ü, rektörlefini, Meclis'i ye hükümetleri protesto ettikte- rini veya isteklerini dile getirdiklerini duydunuz mu? Ben duymadım. Bunca üniversite öğretim üyesı demeği var... Bun- lann da böyle bir isteklerini duyrnadırn. Bu demek- ler, daha çok siyası ve öğretim üyeterinin özlük hak- lanna yönelik çalışmalar yaparlar. Türkjye'de üniversrtelerde yürürlükte olan bugün- kü rektör adaylannı belirleme sıstemı, en büyük ap- tallıklardan biridir. Sistem, ünrvefsrtelefde öğretim üyeterini, sağcıla- n, solculan, demokratlan veya bilim yanlılannı kıya- srya bir yanşa sokuyor. Olayı rektör adayı belirle- rriekten çıkanyor ve gerçek rektörlük seçimlerine dönüstürüyor. Böyle bir hava yarattıktan sonra, si- yasi karar mercileri, niteliklerine ve ideolojilerine gö- re, bunlann arasından ıstediklerinı rektör olarak atı- yor. Karar mercii sağcı gerici vb. ise ona göre rektör atyor. Devtetin, "şeriatçı, dinci, bölücü ve belki de aşın solculan vb. rektör olarak atamaytn" şeklinde gün- cel politikası ve karan varsa, buna göre bir ayıkla- ma yapılıyor. Sonuçta yaşadığımız tablo oluşuyor Rektörünün atanmasını isteyen taraftar öğretim üyeleri, polisten ) ytyor ve eşler, kendimizi yakanz, diye bağınyor- Bu durum aslında Türkiye'ye uymuyor da değil! Çünkü, devlet kademelerinde yükseliş, ömeğin vah olabilme, liyakata, yani işinin ehli olmaya, yara- şırtığa göre değil, tamamen gelişıgüzel sıyasal ata- malaria gerçekleşmeye başladı. Rektörlük bunun dışında niye kalsın ki?! • • • Ama kalmaİKJır Rektörter siyasal ve ideolojik tu- tumlara göre atanmamalıdır ve seçimle de gelme- mejidir. Üniversrtelerimizde liyakat = yaraşırltk = ehlilik = bilimsellik kriterlerine göre rektör seçtlmelidir. Üniversitelerirnizde rektörlük seçimlerinde bu kri- terler yoktur. Tabii ki aralannda çok iyi ve gerçekten layıkıyla rektörlük yapabilecek adaylar vardır ve bun- lann bir kısmı seçimle de olsa işbaşına gelmektedir. Ancak rektöriükleri oy sandığından çıktığı için, do- ğal olarak kendi yandaşlanna öncelik vermektedir- ler. Üniversite yeni öğretim üyesi seçiminden tutun, bütün yönetim sisteminde rektörün siyasal, yandaş vb. tercihleri zorunlu olarak önplana çıkmaktadır. Üniversite bilim üretilen, teknoloji üretilen, araştır- ma yapılan, en iyi öğretim ve eğitim verilen kurum olmaİKJır. Üniyersiteler, Türkiye'nin geleceğini üreti- yorlar, yetiştiriyoriar. Üniversiteler sinerji yaratmalıdırlar. Bilim adamla- n siyasal ve ideolojik görüş ve tutumlanna göre ay- n kamplara aynlmamalı, bilimsellik temeli üzerinde bir araya gelmelidir. Üniversrtelerde bilimsellik değil. siyaset ve ideolo- ji önplanda olunca, her şey de buna göre belirieni- yor. Siyasi görüşlere, ideolojik tutumlara göre atama- lar, yapılanmalar vb.gerçekleşiyor. Fonlar buna gö- re daha çok dağıtılıyor vb. Ama, üniversrtelerde yönetimde bilime yaraşıriık belirieyici olmalıdır. Siyasal tutumu ne olursa olsun, öğretim üyeleri bi- lime yaraşıriık temelinde buluşmalı ve sinerji yarat- malıdır. Üniversrtelerde oy sandığı, buna hizmet etmez. Oy sandığını demokrasi sanmak ve her şeyin oy sandı- ğı ile en iyi çözülebileceğini sanmak, demokrasi saf- dilliğidir. Bilim, parmak sayısına, siyasi görüşe göre gerçek- leştirilemez. Bunu kural olarak üniversitelere yerieştirmek, üni- versiteleri, evrensel bilimsel kriterlere göre değil, si- yasal kamplara bölüştürmek ve giderek bilimin iyi- ce kökünü kazımaktır bu ülkeden. Türkiye üniversitelennde rektörter ne seçimle ya- pılmalı ne de devlet tarafından atanmalıdır. Mütevelli heyetleri veya üniversrtelerde bu defa iyi işleyen senato sistemleri mi kurulur, her neyse, ye- ni bir sistem oluşturulmalı, görevi üniversitede bili- mi ve öğretimi üst aşamalara yükseltmek olacak rektör adaylan belirienmeli ve bunlar atanmalıdır. öncelik bilime! Akaryakıt dağıtımı engellendi TUPRAŞ'ta işten çıkarma protestosu İstanbulHaber Servisi- Aliağa, Kocaeli, Kınkka- le ve Batman rafinerile- rinden toplam 22 işçinin sendikah olduklan gerek- çesiyle ışten çıkartılmala- n üzerine, bu rafınerilerde dün akaryakıt dağıtımı ya- pılmadı. Petrol-lş Sendikası Ge- nel Başkanı Mustafa Öz- taşkuı yaptığı yazılı açık- lamada, TÜPRAŞ yöneti- cilerinin, müteahhit işçi- lere sendikadan istifa et- meleri için sürekli baskı yapüğını savundu. Ali- ağa'da 9, KocaeUbe 8, Kı- nkkale'de 3 ve Batman Rafinerisi'nde 2 olmak üzere toplam 22 üyenin Miwtiln>l«ynjı haHrtni lnıl landıklan için işten çıkar- tüdığını ifade eden Öztaş- kın, daha önce de 46 işçi- nin a\TU gerekçeyle işten atıldığını kaydetti. Öztaşkın, işten abhna- lar üzerine çalışanlann, 4 rafineride dün, işe geç başladığını ve akaryakıt dağıtımı yapmadıklannı behrtti. Öztaşkın, işten atı- lan işçilerin geri ahnması- nı isteyerek, şöyle devam etti: "Bir kamu gSrevM oto TÜPRAŞ ir<n>BM, venneye ve iştea atdaa bixssizkaimay«cmldarv« tepklerini dile getincck- lerdü-."
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle