14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET ,27 AĞUSTOS 2000 PAZJ HABERLER Üniversitelerde Türkiye'nin kalkınmasını yapacak olan genç kuşaklann talepleri karşılanmıyor w EğitniKİe reforma flıtiyaç var'••niversitelerdeki kapasite yeköğretime oian talebi karşılayacak düzeye geldiğinde, üniversiteler arasında daha iyi öğrenciyi kapma, kaynak yaratma ve hizmet alanında rekabet başlayacaktır. X#ugün üniversitelerimiz bir iktisadi devlet kurumu gibi işlemekte, parayı devletten almakta, öğrencileri de YÖK göndermekte. Rektör kim olursa olsun, sistemin aynı yasalar çerçevesinde yapacağı işler önceden belirlenmiş durumda! LÂTİF MUTLU* Eğitim Türk kamuoyunun gündeminden düşmü- yor. Bir tarafta yükseköğretim için yapacağı tercihin boşa gitmemesi ıçin çaba sarfeden birmiryondan faz- la lise mezunu gencin umutlan ve beklentisi, diğer tarafta üniversitelerde rektörlük makanu için yapı- lanyanşlar, seçirnlerin yankılan devam ediyor. Oğrencilenn ÖSYM'den bekledikleri yanıt, gele- cekleri ıçin var olmak veya yok oimak kadar önem- li. Oğrencıleryapnklan tercihi uykusuz gecelerde bek- lerken bazı ünıversitelerimizde rektör seçim ve ata- malan birden önplanda yer aldı. Öğrencileradeta unu- tuldu, sayılan onu geçmeyen rektörler basınımızı çokyakından ılgılendirmeye başladı. Bırçokyazan- rruzın doğrudan YÖK Başkanı'ru hedef alan yorurn ve görüşlen günbegün ortaya döküldü. Çok yüksek oy alanın yerine en düşıik oyu (bir oy) alan profesö- rün rektörlü|e aday olarak göstenlmesıne adeta ıs- yan etmeyen kalmadı. Bu konuda hemen bütün köşe yazarlan hakJı hak- sız demeden YÖK'ü ve özellikle başkanını hedef alan eleştıriler ileri sürdü. Bırer oy alanlann rektör adayı olarak gösterilmesi şıddetle eleştirildi. Rektör atamalan tartışması devam ederken YÖK'ün kuru- cu başkanı, Sayın tbsan Doğramaa'nın, rektörlüğe en düşük oyu alanlann atanmasının daha uygun ola- cağı göriişünü ılen sürdüğü haberi de geldi. Isterçok oy alstn ister tek oy alsın. Kım yönetirse yönetsın, ülkemiz ve eğitim kurumlan için fark etmiyor. Çün- kü, üniversitelerimizin idari ve akademik özerklik- leri yoktur. 2547 sayılı yasa rektörlerin yapabilecek- leri işleri tek tek saymıştır. Yapamayacaklannı da di- ğeryasalanmız belirlemışur. Bu nedenle sistemde rek- törün fazla bir hareket alanı yoktur. Her zarnan ol- duğugibı rektörlerbürokrank ışlemler içindedört yıl- hk himıet süresini tamamlayacaknr. Üniversıteterdeki kapasite, yükseköğretime olan talebi karşılayacak düzeye geldiğinde, üniversiteler arasında daha iyı öğrenciyi kapma ve kaynak yarat- ma konusunda ve hizmet alanında rekabet başlaya- caktır. Bugün üniversitelerimiz bir iktisadi devlet kurumu gibi işlemekte, parayı devletten almakta, öğ- rencileri de YÖK göndermekte. Rektör kim olursa olsun, sistemin aynı yasalar çerçevesinde yapacağı işler önceden belirlenmiş durumda! 'Bu dflrendler ne olacair Çağınuzda ilen ülkelerde ünıversitelere artık öğ- renci merkezli olarak bakılıyor. Bu bakımdan rektör- lerden önce, öğrencılerin durumu eie alınmalı ve he- men sorulmalı: Yüzbınlerce gencin geleceği ne ola- cak? Bu bir buçuk milyona yakın (1.414.820) genç- ten 414.693'ü seçme smavında 105 puandan az al- dığa için elenerek sistem dışı bırakılrnıştır. Sayılan 400 binden fazla olan bu gençlenmiz artık hayat bo- yu vasıfsız ışçi olarak yaşamaya mecbur kalacaklar- dır. Bunlannyurtdışında, Avrupa'da, Amenka'da, kı- saca beş kıtanın beşınde hiçbir özel ve resmi kurum- da kendi paralan ile de olsa okuma ve kendini geliş- tirme olanağı yoktur. Hemen ük etapta saf dışı bıraktığuruz bu 400 bin gencimiz hiç de önemsenmeyecek ve göz ardı edil- meyecek kadarbüyük. Üniversiteye kabul edilenler- den çok fazla. Bu sayı bize dehşet veriyor. Bu uygu- lama anayasamızm "Kimse eğitim ve öğrenim hak- kmdanyoksunbn-akdamaz" diyen 42. maddesine uy- gun düşmüyor. Üç yıllık liseyi bitiren bu gençleri ÖSS'de üç sa- atlik bir testle, hayat boyu daha ileri bir eğitimden ve öğretim hakkından mahrum edemeyız. Okul ve sı- navlar her şeyi behrlemez. Çağunıza ışık tutan bir- çok düşünür ve mucidin okullarda başaniı ve iyi öğ- renci olmadıklan da yaygrn olarak bilinmektedir. 10 değıl. 100 değıl, bin değil tam 400 bin lise me- zunu genç Eğiom Bakanlığı ve YÖK'ün gündemin- den düştü. Ancak onlara iş ve işçi bulma kurumu ba- sit bir iş bulabilir, eğer ailesinin varhğı yoksa. 'Umutlar sonecek' Haziran ayında girdiği ÖSS'den 120 puandan faz- la alan ve az çok umudu var olan bir mılyon gençten 700 bininin umudu da bugünlerde sönecek. Böylece (bir miryon yüz bin) lise mezunu elenip bir kenara atıldıktan sonra, kalanlardan 167 bıni üni- versiteye yerleştirilecek. 113 bini meslek yükseko- kullanna, 14 bini yetenekle bazı fakültelere alınacak. Yükseköğretim kurumlanna ÖSYM'nin bilgisa- yarlannm yerleşnrdiği 293 bin öğrenciden 60-70 bi- ni yerini beğenmeyerek gelecek yıl, başka dalda öğ- renim görmek üzere, yeniden ÖSS'ye gireceklerini bekliyoruz. Bukarrnaşıkveçetrefildurumanasılgel- dik? Yıllar boyu eğitime olan talebi karşılamak ıçin gerekli yannmı yapamadık. Çünkü devletımizin büt- çesi küçük. Eğitime kamu bütçesınden ayrrdığimız payortaîaması yüzde 10 kadar. Avrupa ortalaması yak- laşık yüzde sekiz. Ama bızim efitim için ayırdığı- mız para nüfus başına 100 dolar. Avrupa ortalaması ise 1200 dolardan fazla!.. Bu ülkenin gençleri Avnıpa 'nın iyi eğitim görmüş modern teknoloji ve taktıkleri ıle mücehhez gençle- riyle nasıl yanşacak? Hüzüne, endişeye kapılmamak elde değil. Bizi endışe ve dehşete düşürecek asıl ko- nu budur. Yetıştırip geliştirdiğimiz bu gençlerden an- cak üçte binne daha iyi bir eğitim verirken üçte iki- sinı kendi kaderi ile sokağa terk ediyoruz. Sekiz yıl- lık mecburi eğitime tabi tuttuğumuz gençler üç yıl sonra üniversıte kapılannda bekleyenlerin arasma kanşacak. ÖSS'ye başvuranlar iki milyonu bulacak. Yer ve kontenjan aynı olduğu için, bir buçuk milyon Haziran ayında girdiği ÖSS'den 120 puandan fazla alan ve az çok umudu var olan bir milyon gençten 700 bininin umudu da bugünlerde sönecek. ınsanınuz istediği eğitimi alamayacak. Bu durumu şöyle bir benzetme ile somntlaştırabiliriz. Tarlasına ekin eken, bakımını yapan, çapalayan, sulayan bir tanmcı, hasat sonu elde ettiği ürünün üç- te birini aldıktan sonra geri kalanı tarlada bırakıyor. Soruldugunda "yerim yok" diye cevap veriyor. Bu- na benzer olarak. üniversitelerde yer olmadığı için bir milyon gencı dısanda bırakıyonız. Eleyip birkenara atnğımızbu gençlere, sınavda ba- şansız demeye kimsenin hakkı yok. Yükseköğretim kurumlannda yerimiz olmadığı için üniversite önlerine barajlar koyduk. Mevcut yer kadannı alıyor geri kalanlan dışanda bırakıyoruz. 'İletlşim çağının Insanı. neyt Isteyeceğinl blllyor1 Eskiden vatandaşlar, politikacılardan yol, köprü, baraj ve fabrika istiyorlardı. Bugün artık bu gibi alt- yapı tesisleri yerine, vatandaşlar yörelerine ünıver- sıte kurulmasını istiyorlar. Toplumdan gelen aşın ta- lep ve baskı üzerine son on yılda 44 yenı üniversite hizmete girdı. 73 üniversitede 900 bini örgün, 500 bini açıköğ- retim ohnak üzere 1 milyon 1000 öğrencimiz var, ay- nı yaş grubunda bulunan 3.5 miryondan fazla insa- nımız bu eğıtımın dışında kalıyor. Cumhunyet kurulduğunda bir üniversitemiz var- dı, şimdi 73 üniversitemiz var, demenin bir anlamı da yoruma açıktır. Asıl olan öğrenci sayısıdır. Yük- seköğretim çağındaki nürusun ne kadannı okutabi- liyoruz. Okullaşma oranı ne kadar? Bu oran önem- li, yükseköğretimde okullaşma oranı arttıkça ülke- de sosyal ve ekonomik alanlarda da gelişmelerin meydana geldiği gözlenmiştir. 'Kapılar açılmair Çağdaşlaşmak, ekonomik ve sosyal alanda geliş- memiz, dünya gençleri ıle rekabet sansınuzı arttır- mak ve kısaca yenilip yok olmamak için yükseköğ- renım çağındaki nüftısumuzun en az yüzde ellisine yükseköğretim kapılannı açık tutmalıyız. Kamu bütçesinden eğitime aynlan paylar, OECD ortalamasının üstünde. Milli gelirle karşılaştırma yapüğımızda enalt sırayı alıyoruz. Bununanlamı ka- yıt dışı ekonomınin yükselişi ve vergı mükellefleri- nin vermesi gereken vergiyi vermemelerrndendir. Vergi mükellefleri hiçbir makam ve merciden kork- madan, çekinmeden kazançlanru düşük göstermek- tedirler. Birçok işyerinde işverenin kazancı, yamn- da çalışurdığı, tezgâhtar veya sekreterden daha azola- rak resmi kayıtlara işleniyor. Denetleyen yok, soran yok. Gerçek vergi cenneti Türkiye. Bütün bu olumsuzluklara karşm Türkiye'nin son on yıldaki kalkınma hızının ortalaması, yüzde 5.5'ten az değil, OECD ülkelerinde aynı değerler yüzde üç olduğuhalde, birtürlüAvrupa'yayetişemiyoruz. Ara giderek açılıyor. Son 24 yılda (1975-1999) OECD ülkelennde eko- nominın gıdışatını açık bir şekilde ortaya koyan gra- fıği okurlann incelemesine sunuyoruz. (ek 1) Kışı başrna düşen reel gelir diğer OECD ülkele- rinde yükselirken Türkiye'nin gehşme çizgısi, di- ğerlerinin karşısuıda yatay bir durumdakalıyor. Tab- Ioya dıkkatle baktığımızda Avrupa ıle aramızdakı zenginlik farkının azalmadığı ve giderek artmakta ol- duğunu görüyoruz. Geçen hafta açıklanan resmi rakamlara göre 1999 yılında toplanan vergilerin yüzde 95'i devletin borç faizlerine gitmiş. 2000 yılınrn ilk alü ayındaki du- rum ise tam anlamıyla dehşetverici: Açıklamaya gö- re vergi geliri 12 katrilyon iken faiz ödemeleri 13 kat- rilyondâı fazla. Bunun 12 katnlyonu iç borç faizi, 708 trilyonu dış borç faizlerinden oluşuyor. Beş katriryonluk yatmm ile 9.2 katrilyonluk per- sonel gideri ve diğer ödemelervar. Durum yeni borç- lanmaların kaçuıılmaz olduğunu gösteriyor. Bu kadar az olan ve sürekii açüc veren bir bütçe ile vatandaşlanmızın eğitim talebine nasıl cevap ve- rebiliriz. Bu bütçe ile eğitime olan talebın ancak üç- Dünya gençleri De rekabet sansınuzı arttırmak için yûkseköğrenim çağındaki nürusumuzun yüzde ellisine yükseköğretirn kapılannı açık tutmalıyız. te birine cevap verebüiyoruz. Ülkenin gelişmesinin önündekı en temel ve ciddi engel parasıziık Refctör seçlmlerl Bizde rektör seçimlerindeki sorun, özellikle bir oy alan adayın lısteye alınması ile başladı ve çok eleş- tirildi. Yaklaşık 15 gürüük bir çekişmeden sonra rek- törtayinlerinin Cumhurbaşkanı'nca onaylanarak ka- pandığmı sandığrmız bugün, Samsun 19 Mayıs Üni- versitesi'nin kanştığı, yaralananlann ve tutuklama- lann bulunduğu haberleri geldı. Değerh okuyuculanmıza, rektörlük ve rektör se- çımı konusunda, özet bilgı sunmanın zamanıdır. tlk önce ülkemizde rektörlerin seçim ile mi, yoksa ata- ma ile mi göreve başladıklanm saptamamız gerektr. Devlet üniversitelerinde (53) seçim ve atamanın bir- ükte yapıldığı karma sistem geçerli. Adaylar seçım- le saptandıktan sonra aldıklan oya bakılmaksızın aralanndan birinin Cumhurbaşkam'nca atanması 2547 sayılı YÖK yasası gereğidir. Başlangıçta durum böyle değıldi. Avrupa'dan tam 500 yıl sonra modern ve çağdaş eğitime ancak ge- çen yüzyıl başlayabildik. İlk üniversitemiz 1933'te Istanbul Üniversitesi ola- rak kuruldu. Yasa gereği rektör, eğitim bakanının önerisi ilecumhurbaşkanıncamüşterekkararname ile atanıyordu. (1934 tarihlı yönetmelik) Ikinci adım 1946'daki üniversite reformu ile atıldı.Üniversite sayısı ikiye çıkanldı ve bağımsız hale getirildi. Rektör, profesörler kurulunca salt ço- ğunlukla dört yıl içın seçilmeye başlandı. Artık po- litik birhüviyeti olan bakan bu işe kanşmıyordu. On dört yıl böyle gitti. 1960'ta yapılan askeri darbe ile durum yeniden değiştirildi. 115 sayılı yasayla rektörlerin salt çoğunluğu ile iki yıl için, seçilme usulü getirildi. Bakan bu işin dı- şında bırakıldı. Böylece üniversite özerk hale geldi. Kendi kendini yönetebilen bir kurum oldu. Çok değil, 10 yıl sonra ikınci bir askeri müdaha- le oldu. Bu kez yeniden bazı kısıtlamalar getirildi, özerkiik daralüldı. Son askeri yönetim (1980) ile üniversite özerkli- ği tamamen kaldınldı. Üniversitelenn seçeceğı ada- yın cumhurbaşkanınca onanması şartı getirildi. Yaklaşık on yıl sonra bir asken müdahale olmadı- ğı halde üniversiteyi adam etmek amacıyla yeniden rektör seçme usullen değiştirildi. Böylece üniversi- teler kontrol altına alındı. Vakıf üniversitelennde (21) durum farklı. Müte- velli heyetin seçeceği bir adaym YÖK tarafindan onanması yeterli. MOttevelH heyet çözümü Deneme srnama metodu ile en uygun yönetim bi- çimini bulmaya çalışıyoruz. Denediğimiz her meto- dujı bir süre sonra sakatyönü ortayaçüayor. Bize za- man kaybettircn bu arayışlar yerine dünyada başan- lı olmuş, klasikleşmiş bir yöntemı aiıp kullanmanın en akılhca yol olduğuna ınanıyorum. Yirminci yüzyılda hayatı kolaylaştıran, yasam ka- litesinı yükselten, insanlan mutlu eden bütün icat ve keşiflerin hemen hepsi Amerika Birleşik Devletleri üniversiteleri ve bağımsız araştırma kurumlan tara- findan bulunmuş, gelıştınlmış ve insanlığa armağan edilmiştrr. Elektrik, uçak, telefon, televizyon, sinema, bilgi- sayar, atom enerjisi gibi pek çok bilimsel ve teknik buluşlannyanında uluslararası alanda yaygın olarak benimsenıpkullanılan tıcan kurallar, kurumlann mu- hasebe defteri tutma sistemleri de Amerika buluşu- dur. Bütün dünyayı saran sinema fılmleri ve inter- net ağlan da Amenka 'da doğup hızla dünyaya yayd- mıştrr. Artık hiçbir ülke Amerika dışuıda bağımsız olarak yeni yaşam biçimi ve metotlan ortaya koya- mıyor. Amerika bu gücü üniversiteleri ve araştırma kurumlan ile elde etti. Amerika vatandaşlaruun yüz- de 80'den fazlası liseden sonrabir yûkseköğrenim gö- rüyor. Amerika üniversiteleri kuruluşundan in'baren birer"müteveKheyet"tarafindanyönetürnektedir. Mü- tevelli heyet üye sayısı yöre ve kurumuna bağlı ola- rak çok değişmektedir. Ortalama üyesi 20 kabul edi- lebilmekleberaberbusayınm lOO'übulduğu üniver- siteler vardrr. Gruplaşma veya çaüşmalara meydan vermemek için, üniversite yönetim kurulunda (mütevelli heyet) üniversite öğretim üyeleri görev alamazlar. Siyasi parti ve herhangi bir kuruluşun temsücisi bulunmu- yor. Mütevelli heyet üyeleri genellikle o eyaletin va- lisi tarafindan tekerteker seçilerek atanır. Görev sü- releri 5 ile 10 yıl arasmda oluyor. Değişimleri kade- meli olarak yapümaktadrr. Üniversite mensubu ol- mayan mütevelli heyet üyeleri toplumda ileri gelen kışılerarasından akademik unvanlannın olup olma- masma bakılmadan seçüirler. Mütevelli heyet, üni- versitenin bütçesini tanzim, kaynak temini ile üniver- siteyi temsil ve yönetimini üstlenmiş durumdadır. Yönetme yetkisinı rektör ve alt kuruluşlara bıraka- bilir. Rektörler, mütevelli heyetin devrettiği yetkile- ri kullanır ve verdiği görevleri yerine getirir. Eğitim poüukasıruntanzımı akademikve idaripersonelinza- ti işleri, uzun vadelı gelişme programlan, gelir kay- naklannın yönetimi mütevelli heyet adına rektörün görev ve sorumluluğundadrr. Amerika genelinde te- melde sistem olmaklaberaber eyaletler arasında fark- lı uygulamalar da vardn". Merkezı hükümetin ve po- litikacdann üniversitelere müdahalesi yoktur. Dünya genelinde çok farklı üniversite yönetim bi- çimleri vardır. Avrupa'da giderek Amerika'da oldu- ğu gibi, üniversite mensubu olmayan, kendi meslek- lerindeki başanlan ile toplumda ileri gelen saygın- lık kazanmış kişilerden oluşan mütevelli heyetlerce yönetim tercih edilmeye başlanmıştır. Amerika'da sayılan 1400'den fazla üniversite ile 6 binden fazla araşürma kurumunun meydana getirdiği yeniliğin fazlası Amerika snurlannı aşarak bütün dünyaya ya- yılmaktadır. Amerika'nın çeşitli fonlarla yardrmla- nna ve verdiği parasal kredilere karşm 75 yıldan be- ri hedeflediğimız çağdaş uygarhk düzeyıne ulaşama- dık. Bu fasit daireden kurtulmak içuı her işten önce eğitim sistemimizde köklü bir reform yapmanm za- manı artık gelmiştir. Tüm öğretim kurumlan kalite ve kantite yönünden çağdaş değerlere uygun olarak yeniden yapılandınlmalıdır. Kaynak 1: Türkiye'deveDünyada Yükseköğretim Bilimve TeknolojiProf.Dr. Kemal Gürüz -1994 TÜ- StAD Yayını Kaynak2: LatifMutlu: Türkiye'deveDünyada Yük- seköğretim Ana Yaymcılık, 1997 * Istanbul Bilgi Üniversitesi Kurucusu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle