27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 AĞUSTOS 2000 PAZAR CUMHURİYET il. LJJ\ kultur@cumhuriyet.com.tr SAYFA 15 Hüsamettin Koçan, 2001yüındagerçekleştireceğiprojeler için oldukça heyecanh 'Enerjimizi yitirmemeliyiz'YEŞİMAKYÜZ Kültür Servisi - Son yıllarda gerek Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar FaküJtesi Dekanı olarak gerçekleştirdi- ği projelerle, gerekse kendi sergileriy- le aralıksız üretmeye devam eden Hü- samettin Koçan, bu yorucu süreçten asla şikâyet etmiyor. Uretimin kendisi için çok önemli olduğunu söyleyen Ko- çan, son olarak geçen günlerde davet edildiği Avustralya'daki Wollogong Üniversitesi 'nde' Visftmg Artist' prog- rammda öğrencilerle 'Gör ve Dokun' temalı bir workshop çalısması yapn. Ay- nca biri öğrencilere, diğeri öğretim gö- revlilerine yönelik olmak üzere sana- nnın kaynaklanna ilişkin 2 konferans verdi. Dekanlık görevine geldiği gün- den bu yana, okulun yapısında bırçok değişikÛklergerçekleştiren Koçan, öğ- rencüerin projelerini desteklemekten ve yarancdıklannı gösterebilecekleri alan- lar açmaktan ötürû memnun. Geçen yıl üniversitenin içerisinde düzenlenen 8+8+8, 9+9+9, 10+10+10, 'Ahmet Taner Kışlah !çin Resimkr'ın yaru sıra '2. Uhıslararası Öğrenci Tri- enalf bu çalışmalardan sadece bazıla- n. 'Müze Fakûhe' ve 'Şantiye Fakûlte' sloganlanyla işe başlayan Koçan, üni- versitede sergi açmaya karar verdiğin- de çevresinden 'bu iş tutmaz' şeklinde eleştiriler aldı. Ancak bu sergilerin iz- leyicinin begenisini kazandığını söyle- yen Koçan, îstanbul 'un şehir merkezi- nin yıllardır Avrupa yakası olarak ka- bul edildığini, ama bu anlayışı değiş- tırdıkiennı düşünüyor "Burada sûrek- Holaraktoplumaaçtığımızsergiler çok fcdeniyor. '8+8+8', '9+9+9\ '10+10+10' gibi sergilerle mesajlannua topiama fletebftdik. Anadohı'dan otobâskrleöğ- rencfler, insanlar gelryoıf 'Sanat yaşamı anlatmaz mı?' Koçan, öğrencilerine inandıncı bir or- tamda eğitim vermeyi amaçladı ve bu- nu da gerçekleştirdi. öğrenci okulda hem profesyonel sergileri hem de ken- di yapıtlannı izleyebiliyor. Yapılan ça- hşmalann kataloglan basılıyor. Bunun öğrencilerde büyûk bir özgüven sağla- dığına inanıyor Koçan. Kendi deyişiyle enerjisi olan, umu- dunu yitirmeyen, atöryede ya da amfi- sinde başlayıp biten eğitim anlayışı yerine toplu ûreten ve ûrettiği değer- leri çevresiyle paylaşabilen bir eğitim modelı yarattı Hüsamettin Koçan. "TH- enal sırasında konseptimiz 'sanat eği- tim ütopyalan' kti. Aslında merkezi mekânlar eğitim için yetmez. Öğreoci- lerimiziçin Anadoiu'nun çeşitli yöreJe- rinde 6 ay çabşabilecek küçük birimle- rimizin obnası lazun. Yaşamın içine gi- J.\.oçân yapılan tüm projelerde toplumdan destek gördüklerini söylüyor: "Siz cesaret edip elinizi bir taşın altına sokarsanız, 'bunu yalnız bırakmayalım, taşın altında ezilmesin' diyen insanlar çıkıyor. Bütün sorun cesaret edip öne çıkabilmektir. Eğer onu sağlarsanız toplum buna destek verir." rebfleüm ki,anfaun çıkarabiteiiın. Sanat yaşanı anlatmaz mı?." Şu anda okulun kondorlannda öğren- cilerin kendi yapıtlanndan oluşan ser- giler yer alıyor. Aynca, büyük galen- de de geçen yılın bitirme projeleri ola- rak yapılan çahşmalarvar. önümüzde- ki yeni eğitim döneminin bu sergıyle açılacağıru söyleyen Koçan, öğrencı- lerini çok seviyor ve onlara saygı du- yuyor. Ögrencilerinin onu sevdiğini ise bir televizyon programındaki konuş- malanndan ögreniyor. Ancak, geçen günlerde birlikte yap- tıklan konuşmalarda, öğrencilerin hep eksiklıklerden söz etmesi üzenne Ko- çan, şikâyetle yaşamın sorunlannı çö- zemeyeceklerini söylüyor. "Çözme enerjimizi yitinneıneıııizgerekir. Ayn- ca, bilgiykldtlelerarasındatiddikopuş- lar var. Hem üreteceğiz hem de toplu- ma aşılayacağız. Üşteük sadece ulusal smıriarda yetmez. Orneğin,Türkiye'de yokken Zeugma Ue ilgüi olaylan yakın- dan takip edemedim. Sanatçılar bu tip şeylere sahip çıkmaiıdır. Üniversite baş- ka ne olabüir ki?.." Kendısını bir pro- je adamı olarak nitelendiren Koçan, kendi öğrencilik döneminde ıstedilde- rini bugün dekan olarak öğrencileri ıçın yapıyor. Yapılan tüm projelerde toplumun kendilerini desteklediğini ve böylelik- le maddi olanak sağlandığını söylü- yor: "Sizcesaretedip eünizi bir taşın aJ- tma sokarsamz,' bunu yalnız bırakma- yalım. taşın altında ezilmesin' diyenin- sanlarçıkıyor. Bütün sorun cesaretedip öne çıkabümektir. Eğer onu sağlarsa- nız toplum buna destek verir." 'Sanatfiıanidealini yitirdr Aynı zamanda TÜYAP Sanat Fu- an'nın kuruculan arasında yer alan Hüsamettin Koçan, fuann artık ideal- lerini yitirdığini düşünüyor. Oysa, fu- ann kuruluş aşamasında 5. yılını ulus- lararası olarak gerçekleştirmek gibi bir idealleri vardı: "Fuann Turidye'deçağdaşsanat mü- zesi boşluğunu dolduracak, plastik sa- natlann sorunlannı güncelİeştirecek, plastik sanatlar alanının kurumsallaş- bnlmasma katkıda bulunacak, uzun vadede Doğu Avrupa ve Asya'nm sanat merkezi haline getirUecek bir vizyonu vardı. Bu işi şu anda sürdürenlerin bir lasnu daha ilk günden fuarla ilgüi eleş- tiriler yapblar. Bence bizden sonra fiı- ar idealini vitirdi. Asbnda ofiıariçin çok uğraştım. Ama Türkiye'de sizi yapüğı- nızişekolay yabancılaşünriar. Hiçkat- kınız yokmuş gibi davnuurlar. Sadece size bedel ödetuier. Olsun... Bu ftıar, Türidyeiçin önemlidir. Yaşamab.. ama ideali olmalıdır. Sanat Fuan'nda top- hımda ciddi olarakçağdaşsanatm mer- kezi konumuna ilişkin sonuçlar çıkabi- Br. Ancak maalesef sadeceticari onu*. Bu da insanlan heyecanlandırmıyor ola- bilir. Bence Plastik Sanatlar Derneği bu ülkeye böyle bir organizasyon ar- mağan etmiştir. Galerilerin de bunun kıymetini bilip idealleri diri tutmalan lazun." Türkiye'de Çağdaş Sanat Müzesi kurmak için girişimde bulunanlar ara- sında da yer alan Koçan, Türkiye'de müze kuracak potansiyelin, paranın, entelektüel birikimin ve sanatsal üre- timin olduğunu, ama Türkiye'de bü- tün bunlan yan yana getirecek irade- nin bulunmadığını söylüyor. Bunun da ıstikrarsızlıktan kaynaklandığını düşü- nüyor. "Herkes kendi horozunun en dövüşken olduğunu düşünüyor. Bu ho- rozlan terk edip doğru düzgûn kent kühürüne geçmemiz. sorumluluklan- nua bilnıenüz lazım. Güçlerimizi van yana getirip inandıncL denetlenebiUr, şeffaf, kendi mekanizmasını yenfleyebi- lir mekanizmalar oluşturmamız şart Ama Türidye'nin entelekrüel hayati bir- birini guHaklamaktan büyük zevk ab- yor. Nejat Eczacıbaşı bu işi başaracak çoşkuya ve parasal güce sahipti. Biz onu fazla lüzumsuz tartışük Heyecanlan- m anlamadık. Aynca, birileri baltala- dılar. Bize kurumsallaşma modeli de gelmedL Hâlâ da uğraşıyonız. Ama, bu faküKe şimdi güncel bir müzedir. Ser- gileri hep diritutmamın nedenibudur." 'Etnografia müzesi yapacağım' Hüsamettin Koçan'ın bir de ressam kişiliği var. Bu kadar çok işin arasın- da kendisine uykusundan ödün vererek ve programlı çahşarak zaman ayınyor. Geçen yıl Anadoiu Uygarlıklan ıle il- gili sergisi 'Benibul'u gerçekleştirmış- ti. Önümüzdekı yıl için ise yine heye- canla anlattığı birçok projesı var. "Bi- zün köyümüz olan Bayburt'un Bay- raktarköyüne biretnografya müzesiya- pacağun. Elimdeki en geniş halkresim- İeri koleksiyonunu koyacağun. Bunun yam sıra bir Bizans projem var. Bir de bizün köyü algıladığım biçimi Ue anla- tan bir sergryi muhtemelen Ankara'da gerçekleştireceğim. Aynca yine Ana- doiu Ue ilgüi bir ara sergim olacak." Koçan bütün bu yoğun çalışmalann arasında zaman bulabılırse. yıllardır üzerinde çahştığı 'Halk Resimleri Ki- tabı'nı yayımlamak ıstıyor: "Şimdij'e dek birçok kuruluş yayunlamak istedi. Ancak, Türk- tslam geleneğinin Ana- doiu geleneği ile bağlandığı noktalar kafamda yeni çözüldü. Bu yüzden bi- raz gecikti." Fakültede gerçekleştirilecek olan projeler ise belli oldu. 'Çanakkale Ko- leksryonlan'nın yam sıra her iki ayda bir her bölümde sergi açılacak. Bunla- nn arasında öğrencilerin işlerinin ya- nı sıra profesyonellerin yapıtlan da yer alacak. Büyük galeride ise çok önem- li bir endüstri tasarımı sergisi düzen- lenecek. Aynca 7 tane uluslararası ser- gi gerçekleştirilecek. Fakültenin ışleri ve kendi çalışmala- n büyük bir yer kaplıyor Koçan'ın ya- şamında. Bazı arkadaşlannın bu kadar çok işe bölünmenin onun yaratıcıhğı- nı sınırladığını düşündüklerini söylü- yor. Ama kendisi bu konuda karar ve- remıyor. Uretimin yaşamında büyük biryeri var ve enerjisini hiç yirirmiyor. "Sonuçta ben de bir insanım. Benim desevgUerim var..." diyor ve zaman za- man doğduğu köye gidip özlem gider- mek ıstediğinı söylüyor. Istanbul'da kaldığı süre ıçinde ise doğa ve hayvan- larla dinlenıyor. Fakültenin bahçesin- de yer alan bir Sıvas Kangal köpeğı ve yavTiılan bunun en iyi göstergesi. Yapıtlan hâlâ tartışılıyor Nietzche'nin ölümünün 100. yılı Kültür Servisi - Büyük düşünür Friedrich Nietzc- he'nin ölümünün üzerinden tam yüz yıl geçti. Ama 25 Ağustos 1900'de Weimar'da hayata veda eden dü- şünürün yapıtlan üzerinde tartışmalar hâlâ devam &hyoT. Ozellikle son dönemlerde, Alman düşünürün ka- otik biçimde yansıtögı düşüncelerinin ardındaki 'ger- çeğe' ulaşmak için pek çok filozof hâlâ üzerinde dü- şünüyor. Ama sonuçta, çoğu zaman Nietzsche'nin söy- lediklerinin tam tersinı ıddia eden yorumlara da rast- lanıyor. Ne kendisine atfedilen Nazi duygusu ve ko- yu Alman milliyetçihğinin ne de 68'lerde, onun söy- lemleri çevresinde geliştirilen 'devrimciKk'in izleri- ne onun yazdığı sayfalann arasında rastlamak ger- çek anlamda mümkün değil. Uzun süre Nietczshe'nin yapıtlannı savunan Fo- ucauh, Derrida gibi filozoflann dönemini, bugün 'düzene dönüş'ü savunan bir kuşak aldı aslında. Gü- nümüzde, eğitimin baskısı olmadan gelişen yeni bir insanlık, ahlakın ve politıkanm önceden belırlenmış modellerini güçlendirmek için yaratılan teknik ve bilimsel gelişmelere karşı çıkan 'gençüğin başkakb- na' gibi söyîemler, artık insanlara 'asi' görünüyor. Böylelikle, teorik düzlemde 'zavıT bir gerçekle ör- tüşmeyen düsünceleri ortaya atarken, tarihsel düzlem- de, Nietszche'nin temel tezlerini yeniden gündeme getiriyor ve böylece onun, zamanmda, doğa bilimi- ne karşı duyduğu ilgiyi abartarak tek- rar ortaya çıkarmaya çahşıyorlar. Pek çok yapıtta artık Nietczs- he'nin nesnel anlatımlanndan çok, onunla diyalog kurarak sanki kendisiyie konuşurmuş- casına birtakım çıkanmlar- da bulunuluyor. Bu yön- temle sadece Nietzsche değil, Deleuze, Foucault, Derrida, Hekfcgger gi- bi düşünürler de öz- gürleşiyor bir anlam- da. Ama bir düşün- cenin bu derece öznel bir biçimde aktanlma- sından doğan boşluğun nasıl doldu- rulucağı ise başka bir sorun. Bütün bu tür karmaşaya ve farklı yorumlara karşın, Nietzche üzerinden tar- tışılmayacak tek şey yarattığı 'şüpne kültürü' Bunoktada da. fBozoflarm en deüsi'nin söylecek daha çokşe- yi oldugu kesin. -^ ^ - " Daniel Auteuil, 'Sade' adlı filmde 'Sade Markizi'ni canlandınyor Sadizmin isim babası beyazperdede"Asla ne kadar muhteşem bir hayat sürdürdüğümü unutmuyorum." Kültür Servisi - Fransız sinemasının ünlü yö- netmenlennden Benoit Jacquot'ın son fılmi 'Sade'da, farklı bir bakış açısıyla yaklaştığı sa- dizmin isim babası 'Sade Markizi'ni Daniel Auteuil canlandınyor. Yıl 1794. Sade, yine zindandadır. Giyotinle uçan kafalar, idama mahkûm edilen yüzlerce insan artık alışılmış görüntülerdir. Sade ise ona kötü bir şöhret kazandu^n yazılanndan dolayı mahkûm edilmiştir. Elli yaşındaki markiz, bı- raz yorgun biraz bıkkın olsa da büyük yankı- lar yaratan yazılannı yazmaya devam eder. Jacquot, Sade gibi 18.yüzyıla damgasını vur- muş ve yankılan günümüzde hâlâ süren tartış- malara yol açmış bir kişiliği perdeye taşımak- tan son derece mutlu olduğunu belirtiyor. Filmin başrol oyuncusu, elli yaşuıdaki aktör, Daniel Auteuil ise bu filmde oynadığı 'Sade Markizi' rolüyle, her türlü rolün altından başa- nyla kalkabıleceğini kanıtladı. En son 'Ma- uvaisePasse' (Kötü Paslaşma) fılmindeki Fran- sızca öğretmeni rolüyle ekrana gelen oyuncu, Francis Veber'in yeni komedi fılminde oyna- madan önce 'Marquis de Sade' rolüyle karşı- mıza çıkıyor. Daniel Auteuil, Sade Markizi'nin hayatını canlandıracağını söylediğinde annesinin tepki- si 'Ne vahşet, ne kadar korkunç' şeklinde ol- muş. Aslmda hemen herkes, Sade ismini duy- dugunda aynı tepkiyi venyor. Fakat Auteuil ve BenoitJacquot,her zaman Sade ile ılgılı bir film çekmeyı düşlemiş. Prodüktör Patrick Gode- au'yla buluşunca da vakit kaybetmeden bu fil- mi çekmeye karar vermişler. Daniel Auteuil, ne Sade ne de Jacquot hak- kında çok fazla bir bilgi sahibi olmadan, senar- yosu bile hazırlanmamış filmde oynamaya, yö- netmenin bir kaç cümlesiyle ikna olmuş Jacquot, Auteuil hakkında, "Daniel,yönetme- nin bakışlanndan onun ne istediğini çıkartabi- len tek aktör. Ben, Sade'ın hayah" bir portresini çıkarmaya çahşıyordum, hatta çekim aşaması- na kadarSade'ın nasıl bir hal alacağını tam ola- rakkestiremiyordum. Fakatilkgün,Danid"ikar- şunda görünce kendi Sade'ımı buiduğumu an- ladım. O artık Daniel değU, benim havalimde- ki Sade'dL" Her sabah çekimden önce gerçekleştirdikle- ri provalar su-asmda senaryoda birtakım deği- şiklikler yaptıklanm belirten Daniel Auteuil ise bu filmin gerçek anlamda bir yönetmen- oyuncu ortakyapımı olduğunu düşünüyor. Jac- quot ise bu filmin kendisinin oldugu kadar Au- teuilün de filmi olduğunu belırterek "Onunla senaryosunu beraber yazacağımız yeni bir film yapmayı çok isterim" diye ekliyor. Cesar ödüllü aktör Auteuil, yirmi beş yaşın- dayken başladığı sinema kariyerinin ilk günkü heyecanıyla devam ettiğini belirtiyor: "Iş her zaman aynı iş. değişen tek şey benim eskisinden daha az saklanmam. Her şey ortada, bana dü- şen tek şey ise rolümü en iyi şekilde verebilmek. Kendimi dûıktebilmek ve kendime bakürabU- mek için yapabileceğim tek şey bu. Ve asla ne kadar muhteşem birhayatsürdürdüğümü unut- mujorum." KUŞBAKIŞI MEMET BAYDLR Ölmeye Geldik!' Gladyatör filmini gördünüz mü? Kuşbakışı'nı okuyanlar bilirler, ben çok genç yaşlarımdan beri sinema sanatıyla yakından ilgiliyimdir. Sinema- tek'in filmlerini izlemeye başladığım zaman, üye olmak için yaşım tutmuyordu! içerde ve dışarda bir iki kurumda sinema tarihi, sinematografi ders- leri verdiğim oldu. Film üstüne okumayı hiç bırak- madım. Sinemayı çok önemsedim hep. Tiyatro oyunu yazmayı bile, bir bakıma, seyrettiğim bin- lercefilmden öğrendiğim söylenebilir. Sinema, ti- yatronun tersine herkesin çok daha kolay fikir be- yan ettiği, hemen herkesin çekinmeden kesin fi- kirler öne sürdüğü bir sanat alanıdır. Ben örneğin; Gladyatör filmı tümüyle berbat bir filmdi, on para etmez bir yapay, sığ, göz boyayan ucuz / pahalı gösteriydi desem hiçbir şey olmaz. Bunun yarısı- nı bir roman, bir şirr kitabı ya da bir oyun üstüne söyleyecek olsam, hiç değilse kendi aramızdatat- lı-sert bir tartışma çıkar oysa. Amerika'da ve ona bağlı olarak Türkiye'de film eleştirisınin hiçbir öne- mi kalmamıştır artık. Bu yazıyı da Gladyatör filmi- nin neden çok kötü oldugu üstüne yazmıyorum za- ten. Meydana gladyatör çıkanp dövüştürmenin ta- rihi çok eskilere dayanıyor. Aşağı yukan, milartan önce 265 yılında başlamış ve milattan sonra 500 yılında birimparatortarafından yasaklanmış. Çok eski zamanlarda, yan-uygartoplumlarda bir savaş- tan sonra esir düşen insanlan, o savaşta ölmüş. kumandanlar adına kurban etmek normalmiş. Sonra o toplumlara göre "önemli" birisi ölünce, onun cenazesinde kölelerı kurban etmeye başla-, mışlar. ' C v Derken iki üç yüzyıl içinde eğlenmek için mi, ka1 - fayı bulmak için mi bilinmez, ölmeye yazgılı köle- lerin eline silah veriyor yöneticiler. Haydi diyorlar, şimdi busilahlarlaöldürmeyeçalışın birbirinizi. Iş1 - te bu acımasız kurban geleneğinden doğuyor gladyatör dövüşlerinin ucundan kıyısından spora' benzetilen doğası. Ölüm artık toplu eğlencenirr gösteri yoludur. Vahşete bilet kesiliyor. A<- Elbette bu "sporun" ilk yıllan din ile ilgili. Zamanr- • la bu göbek bağı da gevşiyor ve dövüşler önce, kurban alanından kent meydanına, oradan oyuo. alanına, sonunda da amfıtiyatroya taşınıyor. Der 1 !, ken bu işin ajanları çıkıyor ortaya. Dövüşen köle^ leri "eğitmek" gerekiyor. Zamanın politikacıları ve işadamları yüzlerce gladyatör beslemeye başl^ yoıiar. Hayır sevgili okur, günümüzle ilgili bir ber^' zetme yapmayacağım burada! Orada kimi cesur,' kimi korkak kölelerin kahramanca birbirlerini öldür:" meye çalışmalan sürerken, olup biteni seyretmek' için arenaları, stadyumları bağrışa-çağrışa dol- durmak içgüdüsü "spor" yerine geçiyor. "ölme- ye, ölmeye, ölmeye geldik!" Bu korkunç çığlığı ta- nıyoruz hepimiz. Spor taa o zamanlarda bile gü J • nümüzde oldugu gibi sahada değil tribünde ya^- pılıyormuş. İnsanlık tarihınde bu kadar uzun sür+i müş "temel içgüdüsel" başka bir vahşet yoktur.-,. Dövüş öncesi gladyatörier ölmeye yemin edi- yorlar. Aralarında efsane haline dönüşenler var. Çiçero onlan örnek vatandaşlar olarak gösteriyor. Ulkeleri için acı çekmeyi onuriu birzorunluluk ola- rak gören vatandaşlar. Önceleri bu örnek vatan- daşlar yalnızca kölelerin ve hüküm giymiş adi suç- lulann arasından çıkiyormuş. Sonra aralanna yok- sul vatandaşlar da katılmış bu gladyatörierin. Za- manla her sosyal sınıftan insan çıkıp dövüşmeye başlamış. Unlü Neron'un kısa süren saltanatında (on dört yıl boyunca) bin kadar aristokratın glad- yatör olarak dövüştüğü yazılıdır. Modern boksun başlangıcı olan gladyatör bok- sunun kökeniyse Yunan'a dayanıyor. Milattan ön- ce 9. yüzyıl civannda Thesus adlı bir buyurganın huzurunda başlamış gladyatör boksu. Bu ilk bok- sörler ayakta değiller. Karşılıklı oturuyorlar yüz yü- ze ve birbirterını öldürünceye kadar yumruklaşı- yorlar. Efendimiz de eğleniyor işte barbar barbar. Sonralan boksörterin ayakta dövüşmeleri istenmiş. Ellerine deri bezlersarmışlar. Bu deri parçalann üs- tüne de jilet keskinliğinde metal dikenler koymuş- lar. Bu sporun adı boks değil - Cestus. Romalılar Cestus'u benimsedikleri zaman günün en popü- ler "sporu" haline gelmiş bu kanlı dövüş. Bir bü- yük şampiyon o devirde art arda 1425 rakibini öl- dürmüş arenada. öyle gözüküyor ki bir toplum ne kadar varsıl ve gelişmişse, kimi sporlar etrafındaki fanatik insan sayısı artıyormuş o zamanlar. Yınmibirinci yüzyıl- da geçerii değil bu elbette. Içecek ayranı olmayan, yoksul ve geri kalmış polis devletlerinde bile son derece fanatik bir spor meraklısı çoğunluk var. Ör- neğin... Güney Amerika'nın kimi yoksul ulkeleri! Satın alınabilen, pazartanmış teknolojiyi gerçek uygarlıkla kanştırmazsanız modern gladyatörier ve onlann patronlannı da net görebilirsiniz. Almanya'da Tünk yönetmene ilgi • BERLÎN (AA) - Almanya'da yaşayan yönetmenlerimızden Fatih Akın'ın 'Temmuzda' adlı fılmi Berlin'de gösterime girdi. Filmde Moritz Bleibtreu, Christiane Paul gibi tanınmış Alman oyunculann yaru sıra tdil Üner, Mehmet Kurtuluş gibi Türk oyunculur da rol alıyor. Almanya'da yaşayan bir Türk kızına âşık olan ve peşi sıra yola çıkan bir Alman gencinin öyküsünün anlatıldığı filmde, gencin Doğu Avrupa ülkelerinde yaşadığı farklı olaylar öne çıkıyor Filmlerinin halklar arasındaki yakınlaşmaya katkıda bulunabileceğini söyleyen 27 yaşmdaki yönetmen, güzel olan her şeyin çeşitlilikten kaynaklandığım düşünüyor. Lewis Capoll'ın mektupları • KüMr Servisi - Ingiltere'nin kuzeydoğusunda yer alan Alnvvickt Şatosu'nunu arşiv görevlisi, ünlü yazar 'Alice Harikalar Diyannda'mn yazan Lewis Carroll'a ait beş mektup buldu. Yazann kilitli günlüğünün içinden çıkanian mektuplann dördü yazann gerçek ismi olan Charles Lutwidge Dodgson olarak imzalanmış, diğeri ise Murelı admdaki bir kız çocuğuna yazılmış. Görevlinın 'sanki kitaplanndan alınmış parçalar' olarak nıteledıği mektuplar, ekim ayının sonuna kadar Alnvvick Şatosu'nda sergilenecek. BUGUN • BEYOĞLU StNEMASInda 'Genç Sinemacılardan Seçmeler' kuşağında Lars Von Trier'ın 'Avrupa' adiı filmi yer alacak. (251 32 40)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle