Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 AĞUSTOS 2000 PAZAR CUMHURİYET
il. LJJ\ kultur@cumhuriyet.com.tr
SAYFA
15
Hüsamettin Koçan, 2001yüındagerçekleştireceğiprojeler için oldukça heyecanh
'Enerjimizi yitirmemeliyiz'YEŞİMAKYÜZ
Kültür Servisi - Son yıllarda gerek
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar
FaküJtesi Dekanı olarak gerçekleştirdi-
ği projelerle, gerekse kendi sergileriy-
le aralıksız üretmeye devam eden Hü-
samettin Koçan, bu yorucu süreçten
asla şikâyet etmiyor. Uretimin kendisi
için çok önemli olduğunu söyleyen Ko-
çan, son olarak geçen günlerde davet
edildiği Avustralya'daki Wollogong
Üniversitesi 'nde' Visftmg Artist' prog-
rammda öğrencilerle 'Gör ve Dokun'
temalı bir workshop çalısması yapn. Ay-
nca biri öğrencilere, diğeri öğretim gö-
revlilerine yönelik olmak üzere sana-
nnın kaynaklanna ilişkin 2 konferans
verdi. Dekanlık görevine geldiği gün-
den bu yana, okulun yapısında bırçok
değişikÛklergerçekleştiren Koçan, öğ-
rencüerin projelerini desteklemekten ve
yarancdıklannı gösterebilecekleri alan-
lar açmaktan ötürû memnun.
Geçen yıl üniversitenin içerisinde
düzenlenen 8+8+8, 9+9+9, 10+10+10,
'Ahmet Taner Kışlah !çin Resimkr'ın
yaru sıra '2. Uhıslararası Öğrenci Tri-
enalf bu çalışmalardan sadece bazıla-
n. 'Müze Fakûhe' ve 'Şantiye Fakûlte'
sloganlanyla işe başlayan Koçan, üni-
versitede sergi açmaya karar verdiğin-
de çevresinden 'bu iş tutmaz' şeklinde
eleştiriler aldı. Ancak bu sergilerin iz-
leyicinin begenisini kazandığını söyle-
yen Koçan, îstanbul 'un şehir merkezi-
nin yıllardır Avrupa yakası olarak ka-
bul edildığini, ama bu anlayışı değiş-
tırdıkiennı düşünüyor "Burada sûrek-
Holaraktoplumaaçtığımızsergiler çok
fcdeniyor. '8+8+8', '9+9+9\ '10+10+10'
gibi sergilerle mesajlannua topiama
fletebftdik. Anadohı'dan otobâskrleöğ-
rencfler, insanlar gelryoıf
'Sanat yaşamı anlatmaz mı?'
Koçan, öğrencilerine inandıncı bir or-
tamda eğitim vermeyi amaçladı ve bu-
nu da gerçekleştirdi. öğrenci okulda
hem profesyonel sergileri hem de ken-
di yapıtlannı izleyebiliyor. Yapılan ça-
hşmalann kataloglan basılıyor. Bunun
öğrencilerde büyûk bir özgüven sağla-
dığına inanıyor Koçan.
Kendi deyişiyle enerjisi olan, umu-
dunu yitirmeyen, atöryede ya da amfi-
sinde başlayıp biten eğitim anlayışı
yerine toplu ûreten ve ûrettiği değer-
leri çevresiyle paylaşabilen bir eğitim
modelı yarattı Hüsamettin Koçan. "TH-
enal sırasında konseptimiz 'sanat eği-
tim ütopyalan' kti. Aslında merkezi
mekânlar eğitim için yetmez. Öğreoci-
lerimiziçin Anadoiu'nun çeşitli yöreJe-
rinde 6 ay çabşabilecek küçük birimle-
rimizin obnası lazun. Yaşamın içine gi-
J.\.oçân
yapılan tüm
projelerde
toplumdan
destek
gördüklerini
söylüyor: "Siz
cesaret edip
elinizi bir taşın
altına
sokarsanız,
'bunu yalnız
bırakmayalım,
taşın altında
ezilmesin'
diyen insanlar
çıkıyor. Bütün
sorun cesaret
edip öne
çıkabilmektir.
Eğer onu
sağlarsanız
toplum buna
destek verir."
rebfleüm ki,anfaun çıkarabiteiiın. Sanat
yaşanı anlatmaz mı?."
Şu anda okulun kondorlannda öğren-
cilerin kendi yapıtlanndan oluşan ser-
giler yer alıyor. Aynca, büyük galen-
de de geçen yılın bitirme projeleri ola-
rak yapılan çahşmalarvar. önümüzde-
ki yeni eğitim döneminin bu sergıyle
açılacağıru söyleyen Koçan, öğrencı-
lerini çok seviyor ve onlara saygı du-
yuyor. Ögrencilerinin onu sevdiğini ise
bir televizyon programındaki konuş-
malanndan ögreniyor.
Ancak, geçen günlerde birlikte yap-
tıklan konuşmalarda, öğrencilerin hep
eksiklıklerden söz etmesi üzenne Ko-
çan, şikâyetle yaşamın sorunlannı çö-
zemeyeceklerini söylüyor. "Çözme
enerjimizi yitinneıneıııizgerekir. Ayn-
ca, bilgiykldtlelerarasındatiddikopuş-
lar var. Hem üreteceğiz hem de toplu-
ma aşılayacağız. Üşteük sadece ulusal
smıriarda yetmez. Orneğin,Türkiye'de
yokken Zeugma Ue ilgüi olaylan yakın-
dan takip edemedim. Sanatçılar bu tip
şeylere sahip çıkmaiıdır. Üniversite baş-
ka ne olabüir ki?.." Kendısını bir pro-
je adamı olarak nitelendiren Koçan,
kendi öğrencilik döneminde ıstedilde-
rini bugün dekan olarak öğrencileri
ıçın yapıyor.
Yapılan tüm projelerde toplumun
kendilerini desteklediğini ve böylelik-
le maddi olanak sağlandığını söylü-
yor: "Sizcesaretedip eünizi bir taşın aJ-
tma sokarsamz,' bunu yalnız bırakma-
yalım. taşın altında ezilmesin' diyenin-
sanlarçıkıyor. Bütün sorun cesaretedip
öne çıkabümektir. Eğer onu sağlarsa-
nız toplum buna destek verir."
'Sanatfiıanidealini yitirdr
Aynı zamanda TÜYAP Sanat Fu-
an'nın kuruculan arasında yer alan
Hüsamettin Koçan, fuann artık ideal-
lerini yitirdığini düşünüyor. Oysa, fu-
ann kuruluş aşamasında 5. yılını ulus-
lararası olarak gerçekleştirmek gibi bir
idealleri vardı:
"Fuann Turidye'deçağdaşsanat mü-
zesi boşluğunu dolduracak, plastik sa-
natlann sorunlannı güncelİeştirecek,
plastik sanatlar alanının kurumsallaş-
bnlmasma katkıda bulunacak, uzun
vadede Doğu Avrupa ve Asya'nm sanat
merkezi haline getirUecek bir vizyonu
vardı. Bu işi şu anda sürdürenlerin bir
lasnu daha ilk günden fuarla ilgüi eleş-
tiriler yapblar. Bence bizden sonra fiı-
ar idealini vitirdi. Asbnda ofiıariçin çok
uğraştım. Ama Türkiye'de sizi yapüğı-
nızişekolay yabancılaşünriar. Hiçkat-
kınız yokmuş gibi davnuurlar. Sadece
size bedel ödetuier. Olsun... Bu ftıar,
Türidyeiçin önemlidir. Yaşamab.. ama
ideali olmalıdır. Sanat Fuan'nda top-
hımda ciddi olarakçağdaşsanatm mer-
kezi konumuna ilişkin sonuçlar çıkabi-
Br. Ancak maalesef sadeceticari onu*. Bu
da insanlan heyecanlandırmıyor ola-
bilir. Bence Plastik Sanatlar Derneği
bu ülkeye böyle bir organizasyon ar-
mağan etmiştir. Galerilerin de bunun
kıymetini bilip idealleri diri tutmalan
lazun."
Türkiye'de Çağdaş Sanat Müzesi
kurmak için girişimde bulunanlar ara-
sında da yer alan Koçan, Türkiye'de
müze kuracak potansiyelin, paranın,
entelektüel birikimin ve sanatsal üre-
timin olduğunu, ama Türkiye'de bü-
tün bunlan yan yana getirecek irade-
nin bulunmadığını söylüyor. Bunun da
ıstikrarsızlıktan kaynaklandığını düşü-
nüyor. "Herkes kendi horozunun en
dövüşken olduğunu düşünüyor. Bu ho-
rozlan terk edip doğru düzgûn kent
kühürüne geçmemiz. sorumluluklan-
nua bilnıenüz lazım. Güçlerimizi van
yana getirip inandıncL denetlenebiUr,
şeffaf, kendi mekanizmasını yenfleyebi-
lir mekanizmalar oluşturmamız şart
Ama Türidye'nin entelekrüel hayati bir-
birini guHaklamaktan büyük zevk ab-
yor. Nejat Eczacıbaşı bu işi başaracak
çoşkuya ve parasal güce sahipti. Biz onu
fazla lüzumsuz tartışük Heyecanlan-
m anlamadık. Aynca, birileri baltala-
dılar. Bize kurumsallaşma modeli de
gelmedL Hâlâ da uğraşıyonız. Ama, bu
faküKe şimdi güncel bir müzedir. Ser-
gileri hep diritutmamın nedenibudur."
'Etnografia müzesi yapacağım'
Hüsamettin Koçan'ın bir de ressam
kişiliği var. Bu kadar çok işin arasın-
da kendisine uykusundan ödün vererek
ve programlı çahşarak zaman ayınyor.
Geçen yıl Anadoiu Uygarlıklan ıle il-
gili sergisi 'Benibul'u gerçekleştirmış-
ti. Önümüzdekı yıl için ise yine heye-
canla anlattığı birçok projesı var. "Bi-
zün köyümüz olan Bayburt'un Bay-
raktarköyüne biretnografya müzesiya-
pacağun. Elimdeki en geniş halkresim-
İeri koleksiyonunu koyacağun. Bunun
yam sıra bir Bizans projem var. Bir de
bizün köyü algıladığım biçimi Ue anla-
tan bir sergryi muhtemelen Ankara'da
gerçekleştireceğim. Aynca yine Ana-
doiu Ue ilgüi bir ara sergim olacak."
Koçan bütün bu yoğun çalışmalann
arasında zaman bulabılırse. yıllardır
üzerinde çahştığı 'Halk Resimleri Ki-
tabı'nı yayımlamak ıstıyor: "Şimdij'e
dek birçok kuruluş yayunlamak istedi.
Ancak, Türk- tslam geleneğinin Ana-
doiu geleneği ile bağlandığı noktalar
kafamda yeni çözüldü. Bu yüzden bi-
raz gecikti."
Fakültede gerçekleştirilecek olan
projeler ise belli oldu. 'Çanakkale Ko-
leksryonlan'nın yam sıra her iki ayda
bir her bölümde sergi açılacak. Bunla-
nn arasında öğrencilerin işlerinin ya-
nı sıra profesyonellerin yapıtlan da yer
alacak. Büyük galeride ise çok önem-
li bir endüstri tasarımı sergisi düzen-
lenecek. Aynca 7 tane uluslararası ser-
gi gerçekleştirilecek.
Fakültenin ışleri ve kendi çalışmala-
n büyük bir yer kaplıyor Koçan'ın ya-
şamında. Bazı arkadaşlannın bu kadar
çok işe bölünmenin onun yaratıcıhğı-
nı sınırladığını düşündüklerini söylü-
yor. Ama kendisi bu konuda karar ve-
remıyor. Uretimin yaşamında büyük
biryeri var ve enerjisini hiç yirirmiyor.
"Sonuçta ben de bir insanım. Benim
desevgUerim var..." diyor ve zaman za-
man doğduğu köye gidip özlem gider-
mek ıstediğinı söylüyor. Istanbul'da
kaldığı süre ıçinde ise doğa ve hayvan-
larla dinlenıyor. Fakültenin bahçesin-
de yer alan bir Sıvas Kangal köpeğı ve
yavTiılan bunun en iyi göstergesi.
Yapıtlan hâlâ tartışılıyor
Nietzche'nin
ölümünün 100. yılı
Kültür Servisi - Büyük düşünür Friedrich Nietzc-
he'nin ölümünün üzerinden tam yüz yıl geçti. Ama
25 Ağustos 1900'de Weimar'da hayata veda eden dü-
şünürün yapıtlan üzerinde tartışmalar hâlâ devam
&hyoT.
Ozellikle son dönemlerde, Alman düşünürün ka-
otik biçimde yansıtögı düşüncelerinin ardındaki 'ger-
çeğe' ulaşmak için pek çok filozof hâlâ üzerinde dü-
şünüyor. Ama sonuçta, çoğu zaman Nietzsche'nin söy-
lediklerinin tam tersinı ıddia eden yorumlara da rast-
lanıyor. Ne kendisine atfedilen Nazi duygusu ve ko-
yu Alman milliyetçihğinin ne de 68'lerde, onun söy-
lemleri çevresinde geliştirilen 'devrimciKk'in izleri-
ne onun yazdığı sayfalann arasında rastlamak ger-
çek anlamda mümkün değil.
Uzun süre Nietczshe'nin yapıtlannı savunan Fo-
ucauh, Derrida gibi filozoflann dönemini, bugün
'düzene dönüş'ü savunan bir kuşak aldı aslında. Gü-
nümüzde, eğitimin baskısı olmadan gelişen yeni bir
insanlık, ahlakın ve politıkanm önceden belırlenmış
modellerini güçlendirmek için yaratılan teknik ve
bilimsel gelişmelere karşı çıkan 'gençüğin başkakb-
na' gibi söyîemler, artık insanlara 'asi' görünüyor.
Böylelikle, teorik düzlemde 'zavıT bir gerçekle ör-
tüşmeyen düsünceleri ortaya atarken, tarihsel düzlem-
de, Nietszche'nin temel tezlerini yeniden gündeme
getiriyor ve böylece onun, zamanmda, doğa bilimi-
ne karşı duyduğu ilgiyi abartarak tek-
rar ortaya çıkarmaya çahşıyorlar.
Pek çok yapıtta artık Nietczs-
he'nin nesnel anlatımlanndan
çok, onunla diyalog kurarak
sanki kendisiyie konuşurmuş-
casına birtakım çıkanmlar-
da bulunuluyor. Bu yön-
temle sadece Nietzsche
değil, Deleuze, Foucault,
Derrida, Hekfcgger gi-
bi düşünürler de öz-
gürleşiyor bir anlam-
da. Ama bir düşün-
cenin bu derece öznel
bir biçimde aktanlma-
sından doğan boşluğun nasıl doldu-
rulucağı ise başka bir sorun.
Bütün bu tür karmaşaya ve farklı
yorumlara karşın, Nietzche üzerinden tar-
tışılmayacak tek şey yarattığı 'şüpne
kültürü' Bunoktada da. fBozoflarm en
deüsi'nin söylecek daha çokşe-
yi oldugu kesin. -^ ^ - "
Daniel Auteuil, 'Sade' adlı filmde 'Sade Markizi'ni canlandınyor
Sadizmin
isim babası
beyazperdede"Asla ne kadar muhteşem bir hayat sürdürdüğümü unutmuyorum."
Kültür Servisi - Fransız sinemasının ünlü yö-
netmenlennden Benoit Jacquot'ın son fılmi
'Sade'da, farklı bir bakış açısıyla yaklaştığı sa-
dizmin isim babası 'Sade Markizi'ni Daniel
Auteuil canlandınyor.
Yıl 1794. Sade, yine zindandadır. Giyotinle
uçan kafalar, idama mahkûm edilen yüzlerce
insan artık alışılmış görüntülerdir. Sade ise ona
kötü bir şöhret kazandu^n yazılanndan dolayı
mahkûm edilmiştir. Elli yaşındaki markiz, bı-
raz yorgun biraz bıkkın olsa da büyük yankı-
lar yaratan yazılannı yazmaya devam eder.
Jacquot, Sade gibi 18.yüzyıla damgasını vur-
muş ve yankılan günümüzde hâlâ süren tartış-
malara yol açmış bir kişiliği perdeye taşımak-
tan son derece mutlu olduğunu belirtiyor.
Filmin başrol oyuncusu, elli yaşuıdaki aktör,
Daniel Auteuil ise bu filmde oynadığı 'Sade
Markizi' rolüyle, her türlü rolün altından başa-
nyla kalkabıleceğini kanıtladı. En son 'Ma-
uvaisePasse' (Kötü Paslaşma) fılmindeki Fran-
sızca öğretmeni rolüyle ekrana gelen oyuncu,
Francis Veber'in yeni komedi fılminde oyna-
madan önce 'Marquis de Sade' rolüyle karşı-
mıza çıkıyor.
Daniel Auteuil, Sade Markizi'nin hayatını
canlandıracağını söylediğinde annesinin tepki-
si 'Ne vahşet, ne kadar korkunç' şeklinde ol-
muş. Aslmda hemen herkes, Sade ismini duy-
dugunda aynı tepkiyi venyor. Fakat Auteuil ve
BenoitJacquot,her zaman Sade ile ılgılı bir film
çekmeyı düşlemiş. Prodüktör Patrick Gode-
au'yla buluşunca da vakit kaybetmeden bu fil-
mi çekmeye karar vermişler.
Daniel Auteuil, ne Sade ne de Jacquot hak-
kında çok fazla bir bilgi sahibi olmadan, senar-
yosu bile hazırlanmamış filmde oynamaya, yö-
netmenin bir kaç cümlesiyle ikna olmuş
Jacquot, Auteuil hakkında, "Daniel,yönetme-
nin bakışlanndan onun ne istediğini çıkartabi-
len tek aktör. Ben, Sade'ın hayah" bir portresini
çıkarmaya çahşıyordum, hatta çekim aşaması-
na kadarSade'ın nasıl bir hal alacağını tam ola-
rakkestiremiyordum. Fakatilkgün,Danid"ikar-
şunda görünce kendi Sade'ımı buiduğumu an-
ladım. O artık Daniel değU, benim havalimde-
ki Sade'dL"
Her sabah çekimden önce gerçekleştirdikle-
ri provalar su-asmda senaryoda birtakım deği-
şiklikler yaptıklanm belirten Daniel Auteuil
ise bu filmin gerçek anlamda bir yönetmen-
oyuncu ortakyapımı olduğunu düşünüyor. Jac-
quot ise bu filmin kendisinin oldugu kadar Au-
teuilün de filmi olduğunu belırterek "Onunla
senaryosunu beraber yazacağımız yeni bir film
yapmayı çok isterim" diye ekliyor.
Cesar ödüllü aktör Auteuil, yirmi beş yaşın-
dayken başladığı sinema kariyerinin ilk günkü
heyecanıyla devam ettiğini belirtiyor: "Iş her
zaman aynı iş. değişen tek şey benim eskisinden
daha az saklanmam. Her şey ortada, bana dü-
şen tek şey ise rolümü en iyi şekilde verebilmek.
Kendimi dûıktebilmek ve kendime bakürabU-
mek için yapabileceğim tek şey bu. Ve asla ne
kadar muhteşem birhayatsürdürdüğümü unut-
mujorum."
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDLR
Ölmeye Geldik!'
Gladyatör filmini gördünüz mü? Kuşbakışı'nı
okuyanlar bilirler, ben çok genç yaşlarımdan beri
sinema sanatıyla yakından ilgiliyimdir. Sinema-
tek'in filmlerini izlemeye başladığım zaman, üye
olmak için yaşım tutmuyordu! içerde ve dışarda
bir iki kurumda sinema tarihi, sinematografi ders-
leri verdiğim oldu. Film üstüne okumayı hiç bırak-
madım. Sinemayı çok önemsedim hep. Tiyatro
oyunu yazmayı bile, bir bakıma, seyrettiğim bin-
lercefilmden öğrendiğim söylenebilir. Sinema, ti-
yatronun tersine herkesin çok daha kolay fikir be-
yan ettiği, hemen herkesin çekinmeden kesin fi-
kirler öne sürdüğü bir sanat alanıdır. Ben örneğin;
Gladyatör filmı tümüyle berbat bir filmdi, on para
etmez bir yapay, sığ, göz boyayan ucuz / pahalı
gösteriydi desem hiçbir şey olmaz. Bunun yarısı-
nı bir roman, bir şirr kitabı ya da bir oyun üstüne
söyleyecek olsam, hiç değilse kendi aramızdatat-
lı-sert bir tartışma çıkar oysa. Amerika'da ve ona
bağlı olarak Türkiye'de film eleştirisınin hiçbir öne-
mi kalmamıştır artık. Bu yazıyı da Gladyatör filmi-
nin neden çok kötü oldugu üstüne yazmıyorum za-
ten.
Meydana gladyatör çıkanp dövüştürmenin ta-
rihi çok eskilere dayanıyor. Aşağı yukan, milartan
önce 265 yılında başlamış ve milattan sonra 500
yılında birimparatortarafından yasaklanmış. Çok
eski zamanlarda, yan-uygartoplumlarda bir savaş-
tan sonra esir düşen insanlan, o savaşta ölmüş.
kumandanlar adına kurban etmek normalmiş.
Sonra o toplumlara göre "önemli" birisi ölünce,
onun cenazesinde kölelerı kurban etmeye başla-,
mışlar. ' C v
Derken iki üç yüzyıl içinde eğlenmek için mi, ka1
-
fayı bulmak için mi bilinmez, ölmeye yazgılı köle-
lerin eline silah veriyor yöneticiler. Haydi diyorlar,
şimdi busilahlarlaöldürmeyeçalışın birbirinizi. Iş1
-
te bu acımasız kurban geleneğinden doğuyor
gladyatör dövüşlerinin ucundan kıyısından spora'
benzetilen doğası. Ölüm artık toplu eğlencenirr
gösteri yoludur. Vahşete bilet kesiliyor. A<-
Elbette bu "sporun" ilk yıllan din ile ilgili. Zamanr- •
la bu göbek bağı da gevşiyor ve dövüşler önce,
kurban alanından kent meydanına, oradan oyuo.
alanına, sonunda da amfıtiyatroya taşınıyor. Der
1
!,
ken bu işin ajanları çıkıyor ortaya. Dövüşen köle^
leri "eğitmek" gerekiyor. Zamanın politikacıları ve
işadamları yüzlerce gladyatör beslemeye başl^
yoıiar. Hayır sevgili okur, günümüzle ilgili bir ber^'
zetme yapmayacağım burada! Orada kimi cesur,'
kimi korkak kölelerin kahramanca birbirlerini öldür:"
meye çalışmalan sürerken, olup biteni seyretmek'
için arenaları, stadyumları bağrışa-çağrışa dol-
durmak içgüdüsü "spor" yerine geçiyor. "ölme-
ye, ölmeye, ölmeye geldik!" Bu korkunç çığlığı ta-
nıyoruz hepimiz. Spor taa o zamanlarda bile gü
J
•
nümüzde oldugu gibi sahada değil tribünde ya^-
pılıyormuş. İnsanlık tarihınde bu kadar uzun sür+i
müş "temel içgüdüsel" başka bir vahşet yoktur.-,.
Dövüş öncesi gladyatörier ölmeye yemin edi-
yorlar. Aralarında efsane haline dönüşenler var.
Çiçero onlan örnek vatandaşlar olarak gösteriyor.
Ulkeleri için acı çekmeyi onuriu birzorunluluk ola-
rak gören vatandaşlar. Önceleri bu örnek vatan-
daşlar yalnızca kölelerin ve hüküm giymiş adi suç-
lulann arasından çıkiyormuş. Sonra aralanna yok-
sul vatandaşlar da katılmış bu gladyatörierin. Za-
manla her sosyal sınıftan insan çıkıp dövüşmeye
başlamış. Unlü Neron'un kısa süren saltanatında
(on dört yıl boyunca) bin kadar aristokratın glad-
yatör olarak dövüştüğü yazılıdır.
Modern boksun başlangıcı olan gladyatör bok-
sunun kökeniyse Yunan'a dayanıyor. Milattan ön-
ce 9. yüzyıl civannda Thesus adlı bir buyurganın
huzurunda başlamış gladyatör boksu. Bu ilk bok-
sörler ayakta değiller. Karşılıklı oturuyorlar yüz yü-
ze ve birbirterını öldürünceye kadar yumruklaşı-
yorlar. Efendimiz de eğleniyor işte barbar barbar.
Sonralan boksörterin ayakta dövüşmeleri istenmiş.
Ellerine deri bezlersarmışlar. Bu deri parçalann üs-
tüne de jilet keskinliğinde metal dikenler koymuş-
lar. Bu sporun adı boks değil - Cestus. Romalılar
Cestus'u benimsedikleri zaman günün en popü-
ler "sporu" haline gelmiş bu kanlı dövüş. Bir bü-
yük şampiyon o devirde art arda 1425 rakibini öl-
dürmüş arenada.
öyle gözüküyor ki bir toplum ne kadar varsıl ve
gelişmişse, kimi sporlar etrafındaki fanatik insan
sayısı artıyormuş o zamanlar. Yınmibirinci yüzyıl-
da geçerii değil bu elbette. Içecek ayranı olmayan,
yoksul ve geri kalmış polis devletlerinde bile son
derece fanatik bir spor meraklısı çoğunluk var. Ör-
neğin... Güney Amerika'nın kimi yoksul ulkeleri!
Satın alınabilen, pazartanmış teknolojiyi gerçek
uygarlıkla kanştırmazsanız modern gladyatörier
ve onlann patronlannı da net görebilirsiniz.
Almanya'da Tünk yönetmene ilgi
• BERLÎN (AA) - Almanya'da yaşayan
yönetmenlerimızden Fatih Akın'ın 'Temmuzda'
adlı fılmi Berlin'de gösterime girdi. Filmde
Moritz Bleibtreu, Christiane Paul gibi tanınmış
Alman oyunculann yaru sıra tdil Üner, Mehmet
Kurtuluş gibi Türk oyunculur da rol alıyor.
Almanya'da yaşayan bir Türk kızına âşık olan ve
peşi sıra yola çıkan bir Alman gencinin
öyküsünün anlatıldığı filmde, gencin Doğu
Avrupa ülkelerinde yaşadığı farklı olaylar öne
çıkıyor Filmlerinin halklar arasındaki
yakınlaşmaya katkıda bulunabileceğini söyleyen
27 yaşmdaki yönetmen, güzel olan her şeyin
çeşitlilikten kaynaklandığım düşünüyor.
Lewis Capoll'ın mektupları
• KüMr Servisi - Ingiltere'nin kuzeydoğusunda
yer alan Alnvvickt Şatosu'nunu arşiv görevlisi,
ünlü yazar 'Alice Harikalar Diyannda'mn yazan
Lewis Carroll'a ait beş mektup buldu. Yazann
kilitli günlüğünün içinden çıkanian mektuplann
dördü yazann gerçek ismi olan Charles Lutwidge
Dodgson olarak imzalanmış, diğeri ise Murelı
admdaki bir kız çocuğuna yazılmış. Görevlinın
'sanki kitaplanndan alınmış parçalar' olarak
nıteledıği mektuplar, ekim ayının sonuna kadar
Alnvvick Şatosu'nda sergilenecek.
BUGUN
• BEYOĞLU StNEMASInda 'Genç
Sinemacılardan Seçmeler' kuşağında Lars Von
Trier'ın 'Avrupa' adiı filmi yer alacak.
(251 32 40)