Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 2000 PAZAR
12 PAZAR KONUGU
Washington'dakiCSIS'de Türkiye ve Hazar bölgesiyle ilgili çalışmalan yürüten Dr. BülentAlinza ile konuştuk
İSLAMKAKI1GERİTEP1İ
Fatura
Türkiye'ye
çıkıyor
- Brüksel'de imzalanan ve
Yunanistan 'dan geçeceği söylenen bir
enerji nakil anlaşması var. Bunun
hayata geçme derecesi nedir?
Yunanistan bundan çok rahatsız
olduğunu belli ederken Türkiye bunun
bayraktarlığını yaptu Siz bu konuda ne
düşünüyorsunuz?
- Bir ön anlaşmanın bu şekilde, "böyök
*başan" olarak sunulması, ilgili
* bürokratlann bu tür başanlara ne kadar
ihtiyaç duyduklannı gösteriyor.
Özellikle Ankara'da, Enerji
Bakanlığı'ndaki aynı bürokratlar, Trans
Hazar projesinin tökezlemesi ve Bakû-
Ceyhan projesinin de söylendiği kadar iyi
gitmemesi yüzünden baskı altındalar.
Böyle bir ön anlaşmanın imzalanmasının
bu şekilde sunulmasını ben böyle
değerlendiriyorum. Bu gaz anlaşması
artık AB'nin böyle konularda rol
oynamak istediğini gösteriyor. Birlik
halinde hareket etmek isteyen AB'nin,
"Bu konuda ben de söz sahibryim" demek
istemesidir. Buradaki sorun, gazın
Türkiye'ye gelmesi durumunda
Yunanistan, olmazsa Italya ve başka bir
ülkeye sevk edilmesi. Böyle harika
projeler çizebilirsiniz. Ama her şeyden
önce o gazm Türkiye'y
e
gelmesi lazım.
Trans Hazar projesinin şu anda tehlikeye
girdiği gerçeğini göz önünde tutarsak bu
projenin bugün yann gerçekleşeceğini
düşünmek aşın iyimserliktir. Buradaki
sorun, çok dağınık bir biçımde
sürdürülmekte olan ve dış politika
hedefleriyle enerji ihtiyaçlannı birleştiren
politikayı sadece Enerji Bakanlığı
Müsteşarlığı'na bırakmanın yarattığı
sorunun yeni bir göstergesidir.
Türkiye, en erken zamanda entegre enerji
politikasına geçmelidir. Fakat birtakım
özel nedenlerden, Türkiye'nin böyle bir
adım atacağına inanmıyorum. Şu anda
hâkim olan bürokratlar, konuyu
ellerinden kaçırmak istemiyorlar.
Konuyla ilgili öbür devlet birimlerinin işe
girmelerine sıcak bakmayan bu
çevrelerin başansızlığının faturası ne
yazık ki Türkiye'ye çıkıyor.
Boğazlar için
tehlike
- Bu arada Novorossisk'epetrol aküacak
boru hattı gelecekyü bitecek. O zaman
Karadeniz ve Boğazlar 'ın hali ne olacak?
- Evet, Caspian Pipeline Consortium
(CPC) hatü gelecek yıl bitecek. Bu petrol
Karadeniz ve Boğazlar'dan geçecek.
Türkiye'nin bu petrolün Istanbul için
oluşturacağı tehlikeyi nasıl
göğüsleyeceğini hem kendisi
değerlendirmesi hem de ilgili petrol
şirketleriyle çok ciddi bir biçimde
konuşması lazım. Uzun vadede Boğazlar'ı
kulianan petrol şirketleriyle de, hacmin
bir noktaya gelmesi durumunda, mutlaka
temas kurup ciddi bir politika
oluşturulması gerekiyor. Ne yazık ki şu
anda böyle bir yapı olmadığını görüyoruz.
Bir noktayı da vurgulamak istiyorum.
ABD son birkaç yıldır, başka konularda
Türkiye'yle herhangi bir anlamazlık
konusu olduğunda. "Biz sizi Bakû-
Ceyhan'da destekkdik" diyerek işin
kolayına gitmiştir. Türkiye de işin
kolayma gidilmesini kabul etmiştir. Türk-
ABD ilişkileri bu gibi geçiştirme
oyunlanna tahammül etmeyecek kadar
önemlidir. Buna Washington ve
Ankara'nın dikkat etmesi ve özellikle
seçimlerden sonra (ABD başkanlık
seçimleri) ilişkileri daha sağlam bir
temele oturtup Bakû-Ceyhan'ın ne olup
olmadığını irdelemeleri lazım. Türkiye
bunu kendisi yapmazsa seçimlerden sonra
Washington'da oluşacak yeni kadrolar
yapacaktır. Gönül, bunu Ankara'nın
kendisinin de yapmasını ister.
LEYLA TAVSANOĞLU Kafkasya kaynıyor... Türki cumhuriyetler, petrol ve doğalgaz rekabeti içinde birbirlerinin gözünü oyma aşamasındalar..
* Bu noktada Vladimir Putin 'in Rusya sı ellerini ovuşturarak olanları izliyor; bu karmaşada yeniden eski Sovyet
imparatorluğunun bölgedeki etkisini canlandırma hedefini on ikiden vurmaya hazırlanıyor... Peki, ya ABDden ne haber? ABD, kasımda
yapılacak başkanlık seçimleri ve kadroların değişmesi hesabını yaparak kendi içine dönmüş... Biryandan da Rusya 'yı "idare ediyor ". Bölgenin
"büyük ülke "si Türkiye ise "ismi var, cismi
yok " Bakû-Ceyhan projesinin peşine
takılmış... Kafaya enerjiyi öylesine
takmış ki Brüksel de imzalanan bir
enerji nakil ön anlaşmasım bile o anda
gerçekleşmişçesine kamuoyuna sunma
yanılgısına düşmüş... Proje dandik mi,
değil mi, ona bile bakmamış...
Kajkasya 'daki hatalı siyaseti yüzünden
bölgede etkisini kaybetmiş...
Daha neler de neler... Bölgedeki çok
boyutlu siyasi oyunları, Ankara nın sabit
jikir haline gelen politikalarını, dengeleri,
Hazar bölgesi uzmanlarından Dr. Bülent
Alinza ile konuştuk.
PORTRE / Dr. BÜLENT ALÎRIZA
1952, Lefkoşa doğumlu. Kıbns'ta 1963 olaylanndan sonrapek
çok Kıbrıslı Türk gibi ailesiyle Londra 'ya göç ettL
Yükseköğrenimini Londra Üniversitesi tktisat ve Siyasal Bilgiler
FakültesVnde tamamladu Doktorasını Türkiye'nin NATO'yagirişi
dönemiyle ilgili olarak Oxford Üniversitesi'ndeyaptu KKTC'nin
fVashington Temsilciliği'ni açtı ve orada temsüci olarak görev
aldu Daha sonra fVashington 'da diinyaca tanınmış düşünce
üretim kuruluşlanndan (thinktank) CarnegieEndowement'ta
Türkiye konusunda çalışü. Şimdiki halde fVashington 'daki
Stratejik ve Uluslararası tlişkiler Merkezi'nde (CSIS) Türkiye ve
Hazar bölgesiyle ilgili çalışmalan yürütüyor.
- ABD 'den bakddığutda Türkiye, siyasal arenada nasdgörünü-
yor?
- ABD'nin şu anda kendi ıç seçimleri ve başkanın kim olacağı
sorusuyla ilgilendiğini vurgulamak gerek. Kaldı ki ikinci dönemi-
ni tamamlamak üzere olan Clinton yönetımi birkaç aydan ben güç
kaybetti ve bu yüzden başta Ortadoğu konusu olmak üzere ilgisini
çeken her konuda eskisi kadar etkili olamadı. Bu yüzden de Türkı-
ye de dahil pek çok konuyu olumlu şekilde etkilemek bir yana, du-
rumu incelemek, değerlendirmek ve ona göre adım atabilmek gü-
cünü de kaybetti. O nedenle de, deyim yerindeyse ABD'nin otoma-
tik pilota bağlı bir dönemden geçtiğini söylemek mümkün. Ben o
sırada da Washington'da olduğum için bu dönemi Reagan'ın güç-
süzlüğüne benzetiyorum. Bu yüzden Türkiye'deki olaylann Was-
hington'dan ne dereceye kadar değerlendirilebıldiği ya da etkilene-
bıldigını bu gerçeklerin ışığında söylemek gerektiğini belirtmek is-
tiyorum. Onun ötesinde, doğal olarak ABD bir süper devlet oldu-
ğu, kunılmuş bir sistem olduğu için Türkiye 'yi iyi izliyor ve yine
Türkiye'yle ilgili, daha önce söylediğim gibi, otomatik pilota bağ-
lı, çok boyutlu bir stratejısı var. Fakat özel bir ılgi ya da başanyla
sonuçlanmasını beklediği bir yaklaşımdan söz etmek bence yanlış
olur.
- ABD'nin, Türkiye'yi de Ugilendiren bir "yeşU kuşak"projesi
vardu Bu proje hangi aşamada ya da ABD bu projeden vazgeçti
mi?
- ABD böyle bir projenin, kendisinin resmı politikası olduğunu
hiçbir zaman açıklamadı. Bunlann dışandan yapılan yorumlar ve
analistlerin kendi değerlendırmeleri olduğunu söylemek daha doğ-
ru olur. Özellikle Sovyetler Birliği'nin Afganistan'a girmesinden
sonra ve aynı kendisinin Vietnam'a girmesiyle birlikte Afganis-
tan'da Sovyetler Birliği'nin zayıflamasım isteyen ABD'deki birta-
kım şahin güçler, deyim yerindeyse, özellikle "tsfaun karo
n
nı Sov-
yetler Birliği'ne karşı kullanmak istedıler, bunu başanlı bir biçim-
de de uyguladılar. Onun üzerinden uzun bir dönem geçti. Sov> etler
Birliği dağıldı. Geçmişte kullanılmışsa,
lslam kartı gen tepti, denilebilir. "Yeşfl ku-
şak" çerçevesinde, lslamla ışbırlığı yapan
yerine, eh' silahlı köktendincilikten kor-
kan bir ABD'yle karşı karşıyayız. Bunun
başlıca etkenlennden birisi de Usame bin
Ladm, ama sadece o da değıl...
ABD şu anda kendisini teronzmle kü-
resel bir savaşta görüyor. Burada eli silah-
lı Islami teröristler ya da yeşil kuşak de-
ğil, sadece kendisini tehdit eden unsurla-
n bertaraf etmeye yönelik kısa vadeli bir
strateji uyguluyor, demek daha doğru olur.
Kaldı ki, geçmişte ehlileştirilmiş lslam
modelini savunan yönetimde de görev al-
mış birtakım ABD'li analistlerin şu anda
Washington'da eski rağbeti görmedikleri-
ni söylemek de mümkün.
Ankara İle lllşkller
- Türkiye'nin kendisinin ABD siyase-
tinegelirsek... Birtakım ABD 'liyetküiler,
bizdeki birtakım yetkililerin Türkiye 'yi
ABD'nin sömürgesiymişçesine takdim etmek istediklerini ve her
atacaklan adımda da ABD 'nin iznini almaya gerek duyduklannı
söyleyerek bundan yakınıyoriar. "ABD, Türkiye'yi egemen, kendi
ayaklan üzerinde durmayı başarabilen, güçlü bir devlet olarak
görmek istiyor " diyoriar. Bu gerçekten samimi ABD görüşü mü?
- Ben, Türkiye'nin NATO'ya girişine Avrupalılann oluşturduk-
lan engeli ABD'nin nasıl ortadan kaldırdığını inceleyen bir dokto-
ratezihazırlamıştım. Türkiye'nin NATO'ya girişi 1952'deoldu. Tür-
kiye'yi Batı dünyasına bağlayan en önemli antlaşma da hâlâ o.
Bu 48 yıl boyunca ABD'yle ilişkdler, inişli çıkışlı olmasına kar-
şın Türkiye için çok önemli bir unsurdur. Soğuk Savaş döneminin
bitmesinden sonra o stratejik ilişki eskisi gibi devam edemezdi. Ge-
rek Washington, gerekse Ankara'nın geçmişte Sovyetler Birliği'ne
karşı ortak olarak geliştirilen stratejinin yerine yeni bir strateji oluş-
turma konusunda başanlı olduklarını söyleyemeyiz.
Bu arada bir komplıkasyon çıktı. Bunun ciddi olduğunu sanıyo-
rum; Türkiye AB 'ye başvurdu. Geçmişte sadece NATO'yla sürdür-
düğü stratejik ilişkinin yanı sıra oluşmakta olan AB'ye entegre ola-
rak Baü dünyasına katılmak istemişti. ABD bunu destekledi ve bu
desteği devamlı olarak açıklıyor. Ama AB, Türkiye'nin başvurusu-
na geçmişte olumlu bakmadığı için yük, Washıngton-Ankara ara-
sındakı iUşkiler üzerinde kaldı.
Bu öyle bir durum yarattı ki, "ABD bize her konuya yardımcı olur.
AB'ye gjrmemiz konusunda da gerekü rolü oynayabihr. Bu. Bakû-
Ceyhan boru hattı için de gecerndir" duygularını körükledi. Türki-
ye hemen hemen her konudakı sorunlannı gidermede çoğu zaman
Washington'a bakmıştır. Washington, bu yükü sonsuza dek taşunak
istemeyecektir. Kaldı ki kendi stratejisine uygun değildir. 1952'de
ABD, daha önce Thıman doktriniyle açıkladığı Türkıye'yı koruma
ve destekJeme görevini tek başına sürdürmek ıstememiştır. Bunu hep
NATO çerçevesinde yapmak istemiştir. Aynı şekilde Türkiye'yi Ba-
tı dünyasına bağlama görevini tek başına üstlenmek istemeyecek-
tir. Onu AB'yle üçlü bir ilişki çerçevesinde yapmayı yeğleyecektır.
Fakat Türkiye'nin AB tam üyeliği tahmin edildiğinden daha uzun
bir zaman aİacağından ve Avrupa ülkelennın şu andakinden daha
az istekli olmalan durumunda Türk-ABD ilişkileri yine bütün bu
yükü çekme durumunda olacaktır. Bunun da sağlıklı bir biçimde sür-
dürülebümesi için başkanlık seçımlerinden sonra hem Washing-
ton'da, hem Ankara'da birtakım değerlendirmeler yapılıp ilişkile-
rin daha sağlam ve gerçekçi bir temele oturtulmasında fayda oldu-
ğuna inanıyorum.
- Şu sıralarda Türk-ABD ilişkUerinde balayı dönemi yaşandığı
görüsleri var. Bu doğru mu sizce?
- Doğrudur. Ama politika son iki ABD büyükelçisinin (Mark
Grossman ve Mark Parris) de çok bilinçli olarak olumluyu vurgu-
layıp olumsuzu pek de ön plana çıkarmama stratejisi üzerine inşa
edilmiştir. Mevcut sorunlann giderildiği söy lenemez. O sorunlar ile-
ride de su yüzüne çıkacakur. Bunlan hesaba katıp yine de sağlıklı
ilişkilerin yeni bir temele oturtulacağına inanan bir analist olarak
Washington'ın burada kendisine düşeni yapması gerektiğini söyle-
mek istiyorum. Şu andakı ilişkilerden son derece memnun olduğu-
nu belirtmesine rağmen aynı şeyi Ankara'nın da yapmasını diliyo-
rum.
Oç ayrı hedef \ '-< _
- Türkiye'nin Kafkasya politikası o bölgeden beklediğiçıkarla-
n, özellikle de enerji çıkarlanm nasd etkiliyor?
- Türkiye'nin bir Kafkasya, bir Hazar ve bir de Hazar'ın ötesin-
deki Türki devletlen de kapsayan daha genış bir stratejisinden söz
edersek birbirine girmiş üç ayn hedefı ele almış oluruz. O bölgede
etkili olmaya çalışan Rusya'yı ve uzaktan etkilemek isteyetı ABD'yi
de işin içine katarsanız, bir de o bölgede dışlanması mümkün olma-
yan Iran'ı da bu değerlendümeye alırsanız işin ne kadar çok boyut-
lu ve karmaşık olduğunu görürsünüz.
Önce Kafkasya'dan başlayalım. Kafkasya'da üç ülke var, ama o
üç ülkeden birisiyle (Ermenistan) şu anda Türkiye'nin dıplomatık
ilişkisi yok. Son olaylann da gösterdiği gibi o ilişkinin kolay kolay
sağlam bir raya oturması mümkün olamayacak gibi. Buna paralel
olarak Türkiye, hem Azerbaycan, hem Gürcistan'la yakın bir ilişki
sürdürmüştür. Azerbaycan çok önemli bir eneıji kaynağıdır ve bu
enerji kaynağı nedeniyle Türkıye için çok önemli bir ortaktır, daha
da önem kazanması söz konusudur.
Fakat oradan çıkacak petrol ve gazın Türkiye'ye getirilmesi yo-
lu Ermenistan'dan geçemeyeceği ve Gürcistan'dan geçeceği için
Gürcistan da Türkiye için önemli bir devlettir. Türkiye, orada oyu-
nu tek başına oynamıyor. Türkiye'nin oyununu, özellikle oluştunıl-
ması düşünülen Avrasya Enerji Koridoru'na bağlamış ohnasınm ge-
tirdiği özel ve giderilmesi çok zor birtakım sorunlar var. Burada en
büyük sorun, Türkiye'nin Kafkasya'da oynamak istediği rolü Rus-
ya'nm kabul etmemesidir. Rusya, Sovyetler Birliği 'nın dağılmasın-
dan sonra kaybettiği zemını yemden kazanmaya çalışmaktadır. Bu-
nu BDT (Bağımsız Devletler Topluluğu) çerçevesinde yapmak is-
temektedir. Arka bahçe politikasını, özellikle Hazar enerjisini de
kendisine faydalı olacak biçimde bir stratejiye oturtmaya yönelmiş-
tir. Bu çerçevede, geçmişte de Ermenistan'ı destekleyen stratejisi-
ne paralel olarak hem Gürcistan. hem Azerbaycan'ın iç ve dış so-
runlannı kullanıp bu iki ülkenin daha fazla kendisine bağımlı ol-
masını amaçlamaktadır. Orada oynanan oyun, deyim yerindeyse,
Rusya'nın kazancı, Türkiye'nin kaybı olabilir. Kafkasya Istikrar
Paktı çerçevesinde Rusya'nın da katıümıyla sağlam bir istikrar ku-
rulacağı söylenmektedir. Bence bu biraz gayri ciddi olur.
-Neden? ' ' ' • • . • • •
- Çünkü Rusya orada kazanmakta olduğu nüfuzu paylaşmak ni-
yetinde değildir. Stratejisi, bölgeyi yeniden mümkün mertebe ken-
di nüfiız alanı içine almaktır.
Kuvvetler dengesl
- Bu noktada sizce Türkiye ne yapabilir?
- Türkıye, bölgeye askeri bir müdahalede bulunmayı düşünmez,
gibi geliyor. Ermenistan-Azerbaycan savaşında bile, suıır bölgesin-
de katliam olurken Türkiye. Azerbaycan'a asker göndermemiştir.
Bunun NATO şemsiyesı altmda olmayan bir harekâtla Kafkasya'da
düşünülebileceğıni sanmıyorum. Kaldı ki. NATO'nun Doğu Avru-
pa'ya genişlemesinden sonra. hem Azerbaycan, hem Gürcistan yet-
kilileri, Rusya'nın bu konudakı hoşnutsuzluğunun bedeüni o böl-
gede kendilerinin ödeyebilecekJerini açık açık söylüyorlardı.
Kısa vadede. Türkıye'nin Kafkasya'da kendisinin istediği gibi et-
kili olabüeceğine inanmıyorum.
Orada hem Rusya'nın. hem kendisinin, hem uzaktan Iran'ın oy-
nadığı oyunun meydana getireceğı bir kuvvetler dengesi oluşması
söz konusudur. O üç Kafkas devletinin iç ve giderilemeyen dış so-
runlannuı oradakı dengeyi her an bozabileceğı bır ortamda Türki-
ye, politika sürdürmeye mecbur kalacaktır. Bunda da ne kadar ba-
şanlı olup olmayacağını göreceğız.
Öte yandan ABD, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Rus-
ya ile ilişkilerine çok önem verdi. Başını Strobe Talbot'un çektığı
siyaset. Gorbaçov, sonra Yeh^n ve Putin'le iyi ilişki sürdürmeye ça-
lışmıştır. Orada süreklı bır reform hareketı olduğunu yineleyerek bu
politikayı eleştirenlere bunun ne kadar önemli olduğunu anlatma-
ya çaba göstermişlerdir. Son iki Çeçen savaşmda da eleştirmeleri-
ne rağmen, Moskova'yla taruşmak ıstemediklerini göstermişlerdir.
Buna rağmen ABD, Rusya'yı dışlayan bir Avrasya Enerji Kori-
doru kurulması için Türkiye'yle işbirliği yapmıştır. Burada da bir
çelişki vardır. Rusya'nın buna karşı çıkması durumunda ABD'nin,
kendi fikri olan enerii koridorunu ne dereceye kadar parasal ve si-
yasi bir biçimde destekleyeceğini ve ağırhğını ne kadar koyacağını
hep birlikte göreceğiz.
Washington'da Clinton yönetimini eleştirenler, paketin güzel, a-
ma içeriğinin iyi ohnadığmı devamlı söylüyorlar. Kasım 1999'da Cı-
rağan'da yapılan toplantıdan sonra Avrasya Koridoru'na bitmiş gö-
züyle bakan Türk yetkililer, koskoca bu" süper devletin başkanımn
desteklediğı bir projenin artık bundan sonra mutlaka gerçekleşece-
ği görüşünü savunuyorlardı. Ama son sekız ayda da gördüğumüz
gibi son yılına giren Cünton yönetimi, Rusya'yla pek kavga iste-
mek, para harcamak nıyetinde değil. Avrasya Koridoru'nun ciddi
bir biçimde tehlikeye girmesinde sorumluluğu üstlenme niyetinde
olmadığını da belırtmıştır.
Topun artık daha fazla Türkiye'de olduğunu, bir noktadan sonra
bunu Türkiye'nin götüreceğini söyleyerek kendini savunduğunu
göriiyoruz. Bu durum seçimlere kadar değişmeyecek. Ama seçim-
lerden sonra kadro değışıklıgı söz konusu. Umanm, Türkiye bu du-
rumda ABD'nin neyi yapıp neyi yapamayacagını da daha iyi bir bi-
çimde görecektir.
- Hazar bölgesinde Türkiye ne yapabilir ya da neyapamaz?
- Yanına Iran'ı alıp Hazar bölgesinde engelleyici bir rol oynamak
isteyen Rusya, kendisi için çok önemli olan Kazakistan'da, aynca
Türkmenıstan ve Özbekistan'la çok yakın ilişki sürdürmektedir.
Rusya, Türkmenistan'dan her yıl aldığı gaz miktannı arttırabılme-
yi ve fiyat sonınunu da giderebilmeyi hesaphyor. *
Böyle bir anlaşmanın ımzalanması. iki boru hattından oluşacak
Avrasya Koridoru'nun saf dışı kalması anlamına gelecektır. Onun
da ertelenmesi ya da gündemden düşmesi durumunda, Bakû-Cey-
han boru hattının tek başına hayata geçip
geçmeyeceğini tartışmak gerekecektir. Rus-
lann hedefi; hem gaz, hem ham petrol ko-
nusunda, Türkiye'nin boru hatlanyla bölge-
ye bağlanarak daha güçlü olmasmı engelle-
mektır.
Türklye nin rolü
- Ağızlarda çiğnene çiğnene artık sakız
haline gelen Bakû-Ceyhan boru hattına ne
kadar şans tamyorsunuz? Ermenistan 'ın
eski cumhurbaşkanı Levon Ter Petros-
yan 'ın başdanışmankğınıyapmış olan Prof.
Jirayir Libaridyan, bir konuşmamızda Ba-
kû-Ceyhan 'ın hayata geçmesinin en önem-
li koşulunu Türldye'nin Ermenistan 'la iliş-
kilerini normallestirmesine bağlamıştu Bu
görüşe kaühyor musunuz?
- Libaridyan ın bunu söylemesi çok doğal.
Petrosyan'ın başdanışmanlığını yapan Liba-
ndyan'ın konuya o açıdan bakmaması bana
zaten imkânsız geliyor. Bakû-Ceyhan 'ın
2004 tarihinde açıhnasmı engelleyen faktör
Ermenistan değil. Ermemstan zaten kendi kendini dışlamış. Bakû-
Ceyhan için en kolay yol olmasına rağmen Azeri topraklannı ışgal
ettiği için kendi kendini saf dışı bırakan Ermenistan olmuştur. Ba-
kû-Ceyhan'ın gelecegıni, Soğuk Savaş sonrası Türk- ABD ilişkile-
ri çerçevesine oturtmak gerekmektedir. 1991'de Sovyetler Birli-
ği'nin dağılmasından sonra Türkiye ve ABD'yi stratejik açıdan bir-
birine kenetleyen Sovyet tehdıdi ortadan kalkmıştır.
Bundan sonra da onun yerine neyin konulacağı tartışılmaya baş-
lanmıştır. 1994'te Washington'dan Ankara'ya gelmeye hazulanan
Mark Grossman birtakım projeler hazırlamıştır. Bu projeler arasın-
da Hazar petrolünün piyasaya sürülmesi suasmda Türkiye'nin oy-
nayabileceği roldür. 1993'te Bakû'da Halk Cephesi iktidardayken
Azerbaycan ve Türkiye arasında imzalanan boru hattı anlaşmasuıa
ABD pek rağbet etmemişti. Fakat Ocak 1995'te Grossman. o ünlü
açıklamasıyla ABD'nin Bakû-Ceyhan projesini desteklediğini dün-
yaya duyurdu. Geçen son beş yıl içinde bu açıklamanın devamı ola-
rak sayısız açıklama yapıldı. Bunun en üst düzey sözlü teyidi de biz-
zat Clinton tarafindan Istanbul'da yapılan son AGtT toplantısında
verildi. Ama Bakû-Ceyhan için ilgili şirketlerden kesin bir finans-
man sözü verilmedi. ABD, kredi önerilen dışında buna tek bır ku-
ruş harcama niyetinde olmadığını açık bir biçimde belirtmıştır. Hat-
ta bu konuda Rusya'yla kavga etme niyetinde ohnadığmı ve müm-
künse de Rusya'nm da Bakû-Ceyhan'ı kullanabıleceğinı söyleye-
rek aslında gülünç ohnaktadu". Şu anda Bakû- Ceyhan boru hattını
gerçekleştırecek petrol hacmi yoktur. Bu hacimdeki petrolün Azer-
baycan'da çıkması mümkün değüdır. 45-50 milyon tonluk taşıma
kapasıtesi olacak bu boru hattına Azeri petrolünün yanı sıra Kazak
ve belki de Türkmen petrolünün eklenmesi konuşuluyor. Fakat. Ka-
zakistan'da yeni petrol yataklan bulunmasma rağmen 2004 değil,
2010 yılından önce istenilen petrol hacminin, Bakû'dan başlayıp
Ceyhan'da son bulacak bir boru hattından akıtılması mümkün gö-
rühnemektedir.
19 Mayıs 'ta Washington 'da yapılan bir toplantıda her zaman iyim-
ser görünen ABD Özel Koordinatörü John Wolf un önünde petrol
şırketlerinin başı, petrolün sadece belli bır hacme ulaşmasmdan
sonra boru hattından pompalanacağmı hatırlatıp ABD yönetıminin
bu konuda kendilerine yönelttiği baskıyı püskürttü. BP-Amoco, bu
konuda stratejik bir karar alarak bunu destekJediğıni söylemekte. a-
ma ehni cebme atıp para harcamaya yanaşmamıştır. Türkiye doğal
olarak bunu tek başına yapamaz. 200 milyann üzerinde borcu olan
bir ülkenin uzun bir süre yan boş çalışacak bir boru hato için bü-
yük para harcamasınm ne kadar akılcı bir strateji olduğunu Türki-
ye'de tartışmak gerekmektedir. Bakû-Ceyhan Türkiye için önemli
bir projedir. Fakat bir boru hattı sadece mevcut petrolün piyasaya
sevk edilmesi için inşa edilir.